Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  EkspresEkspres  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Rudolphus

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Dionysius Rudolphus
Slytherin 6. Sınıf Öğrencisi
Dionysius Rudolphus


Kadın
Mesaj Sayısı : 37
Kan statüsü : Bilmiyor.
Galleon : 10692
Ekspresso Puanı : -5
Kayıt tarihi : 12/08/09

Rudolphus Empty
MesajKonu: Rudolphus   Rudolphus Icon_minitimeÇarş. 12 Ağus. 2009, 22:50

Ad - Soyad: Dionysius Rudolphus
İstenen Bina(lar): Slytherin
İstenen Sınıf: 6.
Karakterin Genel Özellikleri: Benim hakkımda bilmedikleriniz sayfalar tutar matmazel. O yüzden beni kitap gibi açıp okuyacağınızı sanıyorsanız; yanılıyorsunuz demektir. Hiç midye kabuğu gördün mü sen? Hani dışı iğrençtir, eline almaya bile kıyamazsında da içine baktığında inciye hayran kalırsın ya, işte inciyi alıp kaçan kötü kadın benim. Şımarık olduğumu anladığın iyi olmuş. Bunu kabul eden kim? Şımarık mı!? Ben mi?! Şaka ediyor olmalısın. Sadece biraz haylazım o kadar. Birazcık. Yaramazlığa bayılırım. Karşımdaki dostum olsa tanımam. Yaptığım işlerin altında her zaman bir çıkar gizlidir. Gözlerimi kısıp; birine baktığımı gördüğünüzde bilin ki iki gün sonra o kişi puff olacaktır. Tahminimce öyle. Genelde bu okuldaki kimseyi sevmem. Herkesle, bir arkadaş olma hevesim yoktur. Çıkarlarım doğrultusunda ilerlerim. Nefret ettiğim birçok konu vardır, eğer senle bu konularda hem fikirsek neden olmasın, seninle dost olabilirim. Nefret ettiğim konuları saymadan önce karanlıklarda yaşadığımı bilmelisin. Tabi ki mecaz anlamdaydı bu. Popüler olmaktan nefret ederim. Gerçi sinir bozucu yapımla şuan herkesin dilindeyim. Böyle olmak istememiştim. Ah, ne diyordum? Popüler olma merakını da anlamış değilim. He, evet popülersin. Herkes etrafında fink atıyor. Ne yani, iki tel saçın var diye popüler mi oldun. Al, benim de var ne olmuş? Sanırım nefret ettiğim konuyu anlayabildiniz, daha dolu! Birkaç tane sayabilirim, derslere bayılmama rağmen profesörlerden nefret ederim. Meloria´da yaşadığımı söylemiştim, orada birçok kişiden daha çok şey öğrendim. Yakında ne olduğumu anlarsınız. Profesörlerden daha çok bilgi bilmeme rağmen onların bana bir şeyler öğretme çabası beni delirtiyor. Beni, çoğunlukla dersliklere iğrenç hayvanlar atarken görebilirsin. Ah, bana göre mükemmel hayvanlar onlar. Onları nasıl bulduğumu sakın sorma. Basit bir biçim değiştirme büyüsünden ibaretler. Zaten o insanlar onları yakalayana kadar kaleme veya parşömene dönüşüveriyorlar. Asama güvenmesem de büyüme güvenirim. Asasız büyü yapamasam da ufak tefek şeyler yapabiliyorum. Herhangi, belirlenmiş bir özelliğin yok. Bundan hoşnut olmadığım da söylenemez. Kendi başıma zaten bir yeteneğim. Belki bu sözlerimden beni kendini beğenmiş, havalı, ukala kızlara benzeteceksiniz. Aynalara aldanma leydim, onlar içini göstermezler. Merak etme matmazel; beni zamanla tanıyacaksın, sabret.
Karakterin Geçmişi: Soğuk bir gündü kasımın yirmi bir yıl önce, babam gelmememiş, o yokmuş orada, her zamanki birane. Bense “Merhaba!” demişim ağlamaklı... Gözlerimde korku varmış öyle dediler; ince ince ve ben “Anne.” demişim önce, niyeki bilmem ağladığımda annem olurmuş hep yanımda. Babamı görmek; bir kere yok. Okulda görmüşüm zamanla. Ben seninle büyüdüm anne tanımadım ki seveyim onu da. Bir günde kaç gözyaşım var? Benim için drama sahnesiydi tüm bunlar ve sen gülerdin arka odada bense farkındaydım salak, sümüklü bir çocuk olsam da. Şuan bir garip içim, gerçekten takıyormuşum meğer. Bir gün, bu yolda bir yere gelmeyi becerirsem eğer. Birileri dinlerse, birileri severse: Senin bunda bir gram payın yok, bunu bil peder!
Yirmi bir Kasım, size ne ifade ediyor? Belki anlamak için rakamları tek tek yazarsınız. O kıvrımlar zihninizde yer etmese de anlamaya çalışırsınız, hayır, olmadı dersiniz ve parşömenden silersiniz simsiyah mürekkebi. Tekrar yazarsınız ancak bu sefer parşömeni dolduran sayılar değil harflerdir. O harfleri tek tek, öylesine yazsanız bile; hatta baştan savma; içinize soğuk soğuk sular dökülür, kalbinizin hızlandığını hissedersiniz. Kış olmasa bile bedeninizde kışın belirtileri başlamıştır. Neler oluyor, dersiniz. Neler oluyor da bu kadar kötü oluyorum. Bunu yaşayan tek siz değilsiniz, on altı yıldır bu soğuklukla mücadele ediyor bu bedenim. Çok konuştuğumu; az-buz felsefe meraklısı olduğumu düşüneceksiniz. Felsefe tutkum, kelimeler silahımdır. Bu silah size doğru çevrildiğinde hiçbir şey hissetmezsiniz. Tescil hakkı ondadır, tanımazsınız. Çünkü ben de tanımıyorum.
Annem, bir tanecik annem. Hayattaki tek varlığım o. Ruhumda ne kadar yara varsa, bedenim bir o kadar temiz. Bunu o biricik kadına borçluyum. Kırmızı saçlı anneme, onu çok seviyorum. Şu minicik zihnimden, hiçbir zaman ona karşı kocaman bir kötü söz geçmedi, izin vermem. Biliyorum; onun da tek varlığı bendim. O adam onu benden çalana dek, annemi seviyorum.
Anlatıyorum...
Bana bir çare cümleler ve koydu yoluma engeli, engin olmak istedim ben renim attı hep görünce. Bir örümcek üstüme ördü ağını bembeyaz, bir fenalık ömrümde yok; fedakar ömrümde...

Nevinovat, babam. Annemle uzun bir ilişki yaşamış, sen söyle 3 yıl, ben diyeyim 5 yıl. İlk görüşte aşkmış onlarınkisi, annem anlatır durur. Birinci sınıftan beri birliktelermiş, daha çocukken. Annem her zaman babamın romantik bir adam olduğunu söyler. Bence *bne birinden başka biri değil. Ah, bana bu sözü yakıştıramadığınızı duydum. Hayır tatlım, konu babam olunca duran sular evleri basar. Uhm, ne diyordum. Evet, çıkma meseleleri vesaire. Babam; sanırım Hogwarts'ın en yakışıklı erkeğiymiş. Bu durumda annemin en güzel bayanı olması gerekiyor. Hayır, annem normal bir tipte; daha güzellerinin bulunacağını sanıyorum. Açık sözlüyümdür. Babamın onda ne bulduğunu anlamıyorum; annem. Hufflepuff'lıydı, babam ise Slytherin'li. Bu ilişkiyi nasıl sürdürdüklerine aklım ermiyor. Bir yanda ezik porsuk, bir yanda asil yılan. Cık cık cık. Öyle ya da böyle dillere destan bir aşkmış bizimkiler. Her gün göl kenarı öpücükleri, yok derste bakışmalar. İğrenç buluyorum bu tip şeyleri; bilmem. Belki babamın anneme getirdiklerindendir. Bir gün, birbirlerine tutkuyla sevdiklerini anladıklarında, ki ben hala anlamıyorum, tek beden olmuşlar. Annem, Jessica, daha on dört yaşındayken. Düşünün, ben şuan bir anneyim. O, annemin salaklığı. Hogwarts'ta, böyle bir olay kabul edilemeyeceğinden ben alınmışım ve dokuz ay boyunca bir suda büyütülmüşüm. Evet, buna akıl sır ermiyor. Annem ile babam -baba demekten korkuyorum- beni birlikte büyüteceklerine dair birbirlerine söz vermişler. Kasım; bir tatil günü teyzem beni daha bebek halimle dünyaya getirdiğinde babam yüzüme bakıp, öylece dona kalmış, teyzem anlatır durur. Bu kadar tatlı bebeği görünce nutku tutulmuş olmalı. Aslında bu kadar ciddi olduğunu sanmıyor da olabilirdi. Arkasını dönüp gitmiş; sadece bu. Bir daha annemle ne konuşmuş ne temasa geçmiş. Üstüne üstlük mezun oluncaya kadar birçok kadın ile birlikte olmuş. Aptal, sadece adının Nevinovat olduğunu biliyorum, onu araştıracağım. Bir gün elime geçecek; bir gün...
Bu anlattıklarım kişiliğim hakkında yeterli bilgi sahibi olmanızı umarım sağlamıştır. Kimseden, hiçbir şeyden nefret etmem; o garipten başka. Evet, Romence'ce garip anlamına gelir, ben Portekizliyim. Babam Romen ve annem İngiliz, ne kadar hoş değil mi? Annem şuan Portekiz'de. Ben ise İngiltere'deyim. Onu özlüyorum. [İstendiği için, yarattığım bir karakterin geçmişini koydum; çünkü daha karar vermedim.]
RP Örneği:

Belinde bir el hissediyordu uykusunun derinliklerindeyken, uyuduğuna emindi oysa, rüya görüyor olmalıydı. Rüyada bu kadar çok duyguyu yaşayabilir miydi? Öncelikle bu minicik, bir o kadar da sıcak elleri teninde duyabilir miydi? Hiç sanmıyordu. Rüyada olduğuna da emindi, rüya gördüğüne. Hogwarts sezonunun ortalarındayken, kahverengi gözlerini açtığında kendini evinde görmesi imkansızdı. Gözleri beyaz tavan ile karşısındaki dağınık komidinde gidip geldi, annesinin yatağındaydı, annesi dışarıya çıkmış falan olmalıydı ki onun o kokusunu duyamıyordu. Belinde hissettiği kolun sahibini görmek için gözlerini sağa çevirdi, minicik ve sıcacık eller bir bebeğe aitti, teni yaralarla dolu bir kurt adama. Yutkundu ve kalkmak için direndi, olmuyordu. Ayakları felç olmuş gibi ona itaat etmiyordu, bebek onun telaşlandığını anlamış olacak ki zehirli ve sarımtrak tırnaklarını ona geçirdi, kız bir an için gözlerini kapadı, refleskti bu onun için, acıyı dindirmek içindi belki de. Ama dindirmek istediği acı bedenine henüz ulaşmamış gibiydi, yanlış şekilde de yaşıyor olabilirdi teni. Niçin ağlamıyordu, neden acıyı hissetmiyordu? Derin bir nefes aldı, almasıyla acıyı teninde hissetmesi bir olmuştu, yanıyor muydu yoksa?

“-Denysia, uyan!”
“-Ha, ne?”
“-Ah, sırılsıklam olmuşsun, sonunda sesimi duyabildin. Sürekli inliyordun ve...”

Sarışın kızın korkulu sesi, iğrenen bir nidaya dönüşmüştü. Mavi gözleri döşemedeki artıklara bakarken, narin elleri burnuna gitmişti aniden. Kötü ve tiksindirici koku çevreye yayılırken Denysia kafasını yastığa aniden gömdü, kendini çok kötü hissediyordu, kötü değil. Berbat!

~~
İksir Zindanlarına Doğru Yol Alırken

“-Şuan iyisin değil mi?”
“-Fena sayılmam.”

Kız resmen yalan söylerken yapma bir gülümsemeyle arkadaşını geçiştirdi. Aslında berbattı, zindanlara giden yolda daha da fena oluyordu; basık hava onu çekilmez hale getiriyordu adeta. Sohbaharın eşsiz güzelliğini yaşamak varken niçin zindanlara tıkılıyorlardı ki? Üstüne üstlük kazanlardan dışarıya adeta boşalan buharlar insanı çileden çıkarıyordu. Denysia, neredeyse dengesini kaybedecekti; rüyasının ardından geçirdiği şoku unutamazken, aklı kuzenindeydi. Kuzeni mi? Aslında ailevi bağları birbirine yalnış bağlanmıştı. O, kardeşi olmalıydı. Üç yaşında olmasına rağmen onu çok seviyordu, onun başına bir şey mi gelmişti acaba? Şuan tek solukta baykuşhaneye çıkabilir, tek çırpıda mektubunu oluşturabilirdi, ama İksir Dersi onun için önemliydi, onun için. İksir dersi genelde başka bir gün olurdu ve Denysia bu saatlerde uyuma lüksüne sahip olurdu. Bir ekstra gününü mahvetse de yakınmaması gerekti. Kendinden emin olduğu sürece derse girer ve bunu bitirirdi, bu kadar basit.

İksir Dersi'nin verileceği zindana girdiklerinde havanın daha basık olduğu gözlerden kaçmadı, içeride profesör yoktu, iyi de ediyordu sanki. Bu basık havada kim durmak isterdi ki? Hele birkaç düzine insanın bir arada soluduğu bir yerde? Denysia aklından bunları hızla geçirirken tezgahta kendine bir yer buldu, profesörü beklemeli miydi, yoksa önündekilerle başlamalı mıydı hiçbir fikri yoktu. Çevresine bakındığında herkesin önündeki malzemelerle ilgilendiğini görüyordu, geç mi kalmışlardı? İkisi de birbirine baktı ve anında önlerindeki malzemeleri kendilerine doğru çektiler. Gözleri hızla kısıldı ve soldan sağa doğru ritmik hareketini sergiledi. Özenle yazılmış kağıttaki ilk söz pek de kafa karıştırıcıya benzemiyordu, gayet basitmiş gibiydi. ‘Geçmişi hatırlamanın en iyi yolu nedir?’ Aslında düzgün bir cevabı olmalıydı, bu soru düşündükçe zorlaşanlardandı, ah, kafa karıştırıcı diye düşündü. Tüy kalemini parmaklarının arasında çevirirken arada bir çenesini kaşıyordu. Geçmişi hatırlamanın en iyi yolu, onu yaşamak değil midir?

Denysia'nın yeşil gözleri birden ardına kadar açıldı, ‘Geçmişi hatırlamanın en iyi yolu, onu yaşamaktır.’ Bu düşündükleri bir rastlantı olamazdı, profesör de içeride değildi. Yutkundu, rüyasının her saniyesi zihninde film şeridi gibi geçiyordu, göremiyordu hayır. Sadece kesintiler, gerisi bembeyazdı. Geçmişten bir anısını, hatırlamak istemediği bir anısını, Hafıza İksiri'yle aklından silinen anısını hatırlamıştı. Yutkundu ama sanki enzimleri boğazında düğümleniyordu, bu raslantı, kesinlikle raslantı olamazdı. Kafasını dağıtmak için diğer soruya geçti. Ama aklını az önce bulduğu cevaptan alamıyordu. ‘Yapacağınız iksir için ufak bir ipucu; Pirşakır - Jobberknoll tüyü. Peki ama neden?’ Pirşakır, ah bunu biliyordu. Hatta öyle bir kuşu vardı, hani mavi benekli kuş değil mi? Ah, ne yazıkki ölmüştü. Niçin sahip olduğu varlıklar elinden; kırılan oyuncakmışçasına gidiyordu? Neden? Hiç ses çıkarmazdı, ölüme kadar. Ölümünü ona göstermemişlerdi; ne çok isterdi. Hayır, saçmalıyordu isteyemezdi çünkü; ‘Pirşakır´lar ölüm anında duydukları her sesi tekrarlarlardı.’ Kafası karışmıştı, zihninin bir köşesinde yer etmiş bilgiler aklını karıştırıyordu. Bu tüy de olsa olsa hafıza ile ilgili iksirlerde kullanılıyor olmalıydı.

Pirşakır cinsindeki eşsiz kuşu bu yüzden mi ölmüştü, Denysia'nın hafızasını silmek için mi? Gereksiz bir çabaya mahkum mu edilmişti?

Hayır, bu tüyün Veritaserum'da kullanıldığını duymuştum, okumalı olmalıydım. O hâlde bu ders belirli bir iksir yapamayacaktık, Hafıza İksiri mi, Veritaserum mu? Ah, çok kafa karıştırıcıydı. Düşüncelerine geri dönmek istiyordu, belki gün yüzüne çıkacak başka bir anısını keşfederdi. Ancak yanındaki sarışın kızın sesiyle adeta ayakları yeşilimsi zindana bastı. “-Sen bir şey anlayabildin mi?”, diyen kıza, sinirli gözleri yeterli bir cevap olmuştu. Profesör gelmeyecek miydi, ona sorması gereken bir çok sorusu vardı oysa. Yeşil gözlerini kızın -bir anlığına- aptal bulduğu yüzünden çevirerek parşömene çevirdi. Neler oluyordu böyle?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Euphoria Szôlôssy
Vendéglője Restorant Sahibesi
Euphoria Szôlôssy


Kadın
Ruh hali : Rudolphus 44692542ju9
Mesaj Sayısı : 862
Yaş : 31
Kan statüsü : Safkan ~ O dahil kimse bunu bilmese de.
Galleon : 11628
Ekspresso Puanı : 35
Kayıt tarihi : 21/03/09

Rudolphus Empty
MesajKonu: Geri: Rudolphus   Rudolphus Icon_minitimePerş. 13 Ağus. 2009, 11:29

Slytherin 6. Sınıf | İyi RP'ler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://hogwartsekspresi.editboard.com/lejantlar-biolar-f164/e-u-
 
Rudolphus
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Mantar Pano :: RPG Dışı Sayfalar-
Buraya geçin: