Bazen zaman hep tarihe yazılan dün gibi aklında kalır. Üzerinden yıllar da geçse hep aynı günkü gibi yaşar, yerine yenilerini eklersin. Yeniler bazen acı verir bazen dönemeçli yollar sarar bedenini, ama iki beden bir olup ruhlarını birbirine üfleyip her türlü şeyi beraber yaşadıklarında ortaya yeni bir ışık doğar ve bir anda bir kişi daha onlara hayat verip bağlarını pekiştirir. Önemli olan ne yolda yürüdüğün değil kim ile yürüyüp başını her türlü yasladığındır. Aşk tek kelimeyle harkulade olsa da paylaşım ve gün geçtikçe büyüyüp aydınlanan umut ışığı daha anlamlı hale gelir. Nicole ve Albert birbirinin ışığında her türlü şeyi yaşamışken iki yılı devirmişlerdi. Yeni bir hayat daha dünyaya getiren ve artık üç kişilik aile olan bu ikili gün geçtikçe daha da büyüyor ve büyütüyorlardı. Fontjoncouse son sürat gelişmeye ve herkesi fethetmeye devam ederken arada sihir dünyasında ortaya çıkan karışıklıklar bu aileyi sarsmıyor gibi görünse de sarsıyordu. Güne uyandığında bugün tamamen farklıydı. Albert yanında her zaman ki gibi uyuyordu. Jesse'ye de büyük bir ihtimalle dadıları ilgileniyordu. Bugün Albert ve Nicole'ün ikinci yılıydı. Çok kısa sürede bu kadar yol kat etmeleri harikaydı. Halbuki Nicole neler neler yaşayarak Albert'ı kaybedeceğini düşünmüştü. Çok yorgun olduğundan kalkar kalkmaz gene uykuya dalmıştı Nicole, gece ona rahat vermeyen Jesse ve Albert'ın yarın ki söylemediği ve gizliden gizliye çevirdiği işler başını döndürmüştü.
Nicole yataktan kalkar kalkmaz, hazırlandı. Bugün her türlü şık görünmeliydi. Siyah bu gün için çok güzel bir renkti. Hem şık hemde iddaalı olan ihtişama sahip olan siyah mini elbisesinin altına beyazlı siyahlı özel yapım italyan ayakkabılarını giymeyi tercih etmişti. Giyindikten hemen sonra otelle giderek kendini oyalamaya çalıştı. Oradan oraya koşuşturuyor, odasında gelen telefonlara cevap verdi. Sonra da daha fazla kendini oyalamaya dayanamayarak Albert'ın söylediği bahçeyi şimdiden aramaya başladı. Daha 1 saat vardı; fakat Nicole kontrolü altında olmadığı bir durumla karşı karşıya olduğunda hiç rahat edemiyordu. Etrafta hiçbir şey yoktu. Belli ki Albert onunla ya dalga geçiyordu ya da ortada şu an aklına getiremediği bir durum vardı. Bir yere oturup bahçenin güzelliği içinde kaybolmayı düşünse de kıyafetinin miniliğinden bunu yapamazdı. En sonunda eve giderek Jess'le oyalanmaya karar verdi. Jess'i severken zamanın nasıl geçtiğini anlamayınca hızla kararan havanın içinden belli belirsiz bir müziğin geldiği yöne doğru gitmeye başladı. Yıldızlar parlak ve canlı aynı sabah ki güneş kadar aydınlık fakat daha küçük bir halde gülüyor, binlerce göz kırpıyordu. Nicole gittikçe belli belirsiz gördüğünü sandığı ama göremediği yeri gözlerini kısarak bulmaya çalışıyordu. Sonunda görmüştü. Albert tüm yakışıklılığı ve şıklığıyla karşısındaydı. Biraz uzak olsa da az kalmıştı onun kucaklamaya... Sanki Fontjoncouse'da ki o Açılış partisinin bir devamı da buradaydı. Geçmişin izleri geleceğe yansıyıp aydınlatıp onları bir papazın haçla kutsaması gibi kutsuydu. Yıldızlar da buna şahitti belki, evlenmeden bu kadar güzel yaşayan tek ikili onlardı. Nicole'ün evliliğe karşı karşıtlığı hala sonlanmamıştı. Albert her türlü istese de Nicole deli gibi korkuyordu. Işıl ışıl aydınlanan ve müziğin melodisi içinde huzur veren bu günü acıya bulamakta onun işiydi. Sesler sözler ve bilinmeyen dans... İşte hayat bundan ibaretti. Şimdi Nicole bir bülbül gibi kendini kelimelerin akışına bırakıp bu anı ölümsüzleştirmek adına "Bir gün düşlüyorum hep senle dolup taşmasını istediğim, bir an düşlüyorum seninle sonsuza kadar olup ölümün bize deymediği, bir aile istiyorum, imzalı sözler değil içten mühürlenmiş dudaklar adına üstüne imza atıp herkese duyurduğumuz. Aşk, bütünlük, tutku, huzur, güven bu kelimelerin anlamının hepsinde seni bulup bir daha kaybetmemek, sonsuza kadar sıcaklığında kaybolup, gene devirdiğimiz yıllara inat elle olabilmek... Her şeyden ötede bu değil mi? Sen, ben, oğlumuz sadece burası bugün, yarın ve daha sonrasında hep bizim ve öyle kalıcak. Seni delicesine sevdiğimi ve yemin etmeye korkum olsa da bunu her türlü göstereceğim." düğün töreninde gibiydi Nicole, aklına ilk gelen şey insanın kaçıp yüzleşemediğiydi. Belli ki bu yüzden ister istemez Albert'ın ona buruk olacağını düşünüyordu. Kuruntu olsa da her şairin veya yazarın kaleminde buruklukta mutluluktu. Buna alıştığından gülümseyip Albert'ın yanaklarına en taze ve tatlısından bir öpücük kondurdu. Uçmak, dans etmek, sonsuza kadar duyurup tamamen farklı bir şekilde bir arada olmak... Sihirden öte masa da hazırlanmış ve sihirle sönmeyen mumlar gibi kutsanmış ve saplı....