Derinbir nefes aldı ve önünde duran son dosyayı da kapattı. Gözlerini kahverengi kayışlı, pahalı kol saatine çevirdi. Gece yarısıydı. Bu saatten sonra birde Karanlık Lord için kitap arayışına geçecekti. Daha nerede bulabileceğini bile bilmiyordu. Asasını çekmecesinden çekti ve kapının yanında duran askılığa salladı. Kalın kumaşlı, siyah paltosu askıdan hafifçe havalandı. Aynı zamanda yarım açık duran kapısından içeriye gri bir baykuş süzüldü. Palto yumuşak bir inişle ellerine konarken baykuş da masasının üzerine kondu. Tek hamlede hayvanın ayağındaki parşömen tomarını söktü ve üzerindeki mührü koparttı. O bilindik mürekkep kokusu üzerine sinmişti. Açtı ve üzerindeki inci tanesi kadar düzgün yazıyı içinden birkaç kez okudu. Fransa’da bir dükkândan bahsediliyordu, adı Merignac Libraire olan bir dükkân. Burası Dayrnt’a aşina geliyordu. Hafızasını bunun için zorlamadı, zorlamazdı da. Fakat aklına hiç beklemedi bir şekilde sahibinin ismi geliverdi. Madeleine Roux. Bir Ölüm Yiyen’di. Bu kütüphaneyi eşiyle birlikte işletiyordu. Hiç oraya gitmek istemiyordu, cisimlenmek zor geliyordu. Fakat herkesin olduğu gibi onunda sorumlulukları vardı ve bu konuda katı kurallara sahipti. Kuralları severdi, çok sık olmadığı takdirde. Şu sıralar o kadar da kurallara bağlı yaşamıyordu, daha çok özgür yaşamayı tercih ediyordu bu sıralar. Eskisi kadar kötü bir ruh hali içinde de değildi. Rahattı sadece, rahat olmak iyiydi. Gözlerini mektuptan çevirdi. Gerçekten Karanlık Taraf artık Bakanlık’ı da ele geçirmeye başlamıştı. Bu kadar kolay bir haberleşme sağlanabileceğini düşünemezdi Dayrnt. Okuldan mezun olduğundan beri buradaydı ve her zaman sıkıyönetim hâkim olmuştu buraya. Fakat son zamanlarda ipin ucu iyice kaçmıştı, herkes rahattı. Karanlık Taraf için korku kalmamıştı. Zaten Dayrnt asla korkan bir tip olmamıştı. Savaşması gerekirse savaşırdı, zor bir şey gibi gelmiyordu.
Sandalyesini eliyle geriye doğru itti ve yerdeki döşemeden insanın içini rahatsız eden bir ses geldi. Paltosunu kollarından geçirdi. Asasını aceleyle cebine koydu ve hızlı adımlarla odasından ayrıldı. Arkasından odasının kapısı kapandı, Dayrnt gelip açana kadar. Zamanın vermiş olduğu yorgunluk ve sessizlikle, Bakanlık, kabuğuna çekilmiş bir kaplumbağa gibiydi. Nöbetlerine gelen çalışanlar dışında kimseyi göremiyordu. Parlak fayanslarla kaplı koridorda ilerlerken sadece kendi ayakkabısının çıkardığı sesler duyuluyordu. Yarın çalışma saatleri bu güne oranla daha iyiydi. Bu gün on iki saat çalışması gerekmişti. Eğer kitabı bu gece bulamazsa yarın istediği zamana kadar arayabilirdi. O kadar büyük bir sorun değildi iş, her zaman halledebilirdi. Koridor bitirince sonunda Bakanlık’ın kapısına ulaşabilmişi. Kapıdaki görevliyi gözleriyle aşağılarcasına süzdü ve kapıdan çıkıp gitti. Arkasından iyi akşamlar dilemeye çalıştığını duydu, fakat Dayrnt hiç sesini çıkartmadı. Yağmur o kadar sağnak yağıyordu ki vücuduna isabet eden her damla, üzerinde kalın paltosu olmasına rağmen, sanki narin derisini delip geçiyordu. Elini yumruk yaptı ve bir çizgi şeklini almış ağzına götürerek boğazını temizledi. Büyük bir fırtına yaklaşıyor olmalıydı. Büyücülerin bunu o kadar düşünmesine gerek yoktu aslında, olan Muggle’lara olacaktı. Bu Dayrnt için bir sorun teşkil etmiyordu, umurunda bile değildi. Kafasını eğdi, derin bir nefes aldı ve cebindeki asayı çıkarttı. Londra’nın yağmurlu caddelerinde bir beden arkasında sadece toz bırakarak yok oldu.
Birkaç saniye sonra burnunu yakan soğuk havanın temasıyla açtı. Artık üzerine yağmur damlaları saldırmıyordu. Gecenin bir körü olmasına karşın o kadar da sakin bir şehir sayılmazdı Fransa. Sessiz adımlarla aldığı adrese doğru gitmeye başladı. Sokakta yürüyen tek tük insanlar, ayyaşlar ve sevgililer arasında bir tek o sırılsıklamdı. Herkes garip garip ona bakıyordu. Umursamadan ve birkaç büyüle üzerini kurulamadan yürümeye devam etti. Birkaç sokak sonra kitapçıya varıyordu. Mektupta yazılana göre L’enfer kısmından bir kitap alması gerekiyordu, fakat kitabın ismi yazılmamıştı. Madeleine’ın bunu bileceği yazılıydı. Belki bir dip not eklenmiş olabilirdi. İçinden kendine tekrar tekrar lanetler yağdırdı. O kadar temkinli olduğunu düşünmeyip kâğıdı yakmasaydı hiçbir şey olmayacaktı. Sessizce soğuk ve karanlık sokakta ilerlerken neredeyse kitapçıyı geçiyordu. Son anda durdu ve dönerek kapıdan içeriye baktı. Kapı büyük bir ihtimalle kilitliydi. Kapını öyle basit bir lanetle kilitlenmediğinden de adı gibi emindi Dayrnt. Böyle dikkatsizce kapıya dalacak olursa başının derde gireceğini anlayabilmişti. Asasını cebinden çıkarttı ve kitapçının kapısına birkaç kez tıklattı. Sonra bir adım geriye attı. Çok bekleyeceğini düşünmüştü fakat birkaç dakika olmadan kapı açıldı. Karşısında Madaleine Roux’u görmeyi beklerken kapının ardında bir adam belirdi. Dayrnt bir adım geriledi onu görünce, şaşırmıştı. Kafasını kaldırdı ve tabelayı tekrar okudu. Umduğu gibi Merignac Libraire yazıyordu. Kafasını tekrar eğdi ve beyefendiye baktı. Sesini yükseltmeden, aksine kısık bir sesle konuştu: “Affedersiniz, ben Madeleine Roux’u aramıştım. Saat biraz geç, özür dilerim,” dedi ve ekledi “Bu arada Fransızca bilmiyorum.” Adam ona anlamış gibi bakıyor olsa da sonucun nasıl olacağı bilinmezdi. Dayrnt sorgulayıcı gözlerini adama dikmişti ve dudaklarını büzmüştü. Lanet bir gece olmasını istemiyordu. Vücudu aşırı çalışmaktan dolayı isyan ediyordu, iç çamaşırına kadar ıslanmıştı ve Fransa gerçekten soğuktu. Üstelik karşısında aradığı kişi de yoktu. Kesinlikle lanet bir geceydi.