Fleur, çok yorucu geçmiş dönemin sona erdiği gün mutlulukla malikanenin önünde cisimlendi. Evini çok ama çok özlemişti. Hogwarts da bambaşkaydı tabi, çocukluğundan beri yuvası gibi hissedebildiği tek yerdi. Arkadaşları, öğrencileri, Büyük Salon'u, Kehanet Kulesi...Elbette vazgeçilmezdi bunlar. Ama önemli bir eksiği vardı okulun, Hogwarts'tayken denizi göremezdiniz...
Büyük bahçenin orta yerinde cisimlendiği anda burnuna dolan rahatlatıcı deniz kokusu, dalgaların sesi ve tüm benliğini saran aidiyet hissiyle neşelenerek bavullarını eve doğru sürüklemeye başladı.
İçeri girdiğinde kimseyi göremedi. Ev cinleri, mutfakta olmalıydılar; kuzenleri, Hayley ve Emmeline de henüz gelmemişlerdi. Fleur da mutfağa uğramadan direk odasına çıkmak istedi. En çok bulunmak istediği yer orasıydı o an için.
Kapıyı aralayıp içeri girdiğinde,kapının hemen karşısındaki balkonun manzarası, kendini denizin ortasında hissetmesini sağladı. Odasını çok özlemiş olduğunu farketti Fleur. Keşke Lamar da orada olsaydı. Özlemiş olduğu her şeye ve herkese değişebilirdi Lamar'ı. Ama tabi kendini sihir dışı insanlara ve büyük işlere adamış olan Lamar'ı, bir büyücü malikanesinde kalmaya ikna etmek hiç de kolay olmuyordu.
Fleur, öğrencilik yıllarından beri beraberdi Lamar'la. Bunun Lamar için ne kadar zor bir şey olduğunu anlayabiliyordu. Büyüyü tamamen reddetmişti ne de olsa. Fleur gibi bir cadıyla beraber olmak, onu birçok fedakarlık yapmak zorunda bırakıyor olsa da buna katlanıyor olması, onu Fleur'un gözünde çok daha büyütmüştü. Sonuçta her şeye rağmen mutluydular. Malikanede kalsa da kalmasa da, birkaç gün içinde Fleur'u görmeye geleceği kesindi.
Bu düşüncelerle bavullarını kapının yanına bırakıp, odayı inceledikten sonra yeniden aşağı inmeye karar verdi. Ev cinlerini ve yemyeşil renkli kedisi Jane Grass'i de çok özlemişti. Ailenin diğer üyeleri gelene kadar, onlarla boş bir evin tadını çıkarsa iyi olacaktı.