Emmeline, yaşadığı büyük şokun etkisiyle geçirdiği krizin en hiddetli anındaydı. Elindeki ufak görünümlü, büyüyle genişletilmiş deri bavulları hızla yere fırlattı. Odaya girdiğinde gördüğü ilk şey olan deniz bile onu sakinleştirmemişti. Masalardaki, duvarlardaki yanlış anılar onu delirtiyordu. Masasının önüne çöktü, elinin tersiyle Vincent'la olan resmini sağa doğru ittirdi, yerde kırık bir çerçeve ve gülen iki yüz görünüyordu. Asasıyla resmi yok etti, 'Evanesco.' Ela gözlerini yerden, masanın üstüne çevirdiğinde tek bir resme bakakaldı. Ölü Büyücüler Derneği resmi. Linda, Marg, Bella onlardan hiç haber alamamıştı. Elwina.. Bir gün karşı karşıya kalacaklarını en başından beri biliyordu Emm, ama asla sırasıyla bu kadar amaçsız ve salakça iki ölümün gerçekleşeceğini hayal bile edemezdi. Angelina,, kızıl saçları yemyeşil gözlerinin önüne düşmüş, içtenlikle gülümsüyordu resimde. Emm'in gözünden bir damla yaş aktı. Sakinleşmişti. Resmi yavaşça eline alıp ters çevirdi. Denizden esen rüzgâr yanağındaki gözyaşını kurutmuştu.
Ayağa kalktı ve yatağa doğru ilerledi. O sırada Varda minik ama hızlı adımlarla Emmeline'in yanına yaklaşıyordu. Aylar sonra gülümsediğini farketti, kedisini kucağına alıp, okşamaya başladı. ''Bir sen kaldın, eski yerinde olan..'' diye mırıldandı. O anda duvarda iki turuncu saçlı kızın hareketli resmi Emmeline'i kendine getirdi. Mireille. Aylardır nerde olduklarını açıklayamazdı elbette. Kardeşinin bildiği de sadece Lamar’ın öldürülmesinden sonra bütün eylemleri bıraktıklarıydı. Fleur’un o zamanlarında kalabalıktan ve yaşanmışlıktan uzak durması gerekiyordu. Beleriand’da sakinleştireci büyüler ve iksirlerle onu zor ayakta tutabilmişlerdi. Elfler için de pek tanıdık bir yarı-veela değildi. Fleur fazlasıyla değişmişti, aydınlık, sarı-beyaz parlak uzun saçları artık sarı-gri ve sönüktü. Beyaz teni, sararmış, gözünün etrafında mor halkalar belirmişti. Bazen çok nadir olarak turkuaz renkli gözleri gerçek rengini belli ediyordu. Sanki onun için hala bir umut varmış gibi.
Emm’in kardeşi Mireille’in aileleri hakkında bilmesi gereken şeyler vardı. Babaları Karl’ın annesi Ireth, bir yarı-elf’ti. İkisinin de görünüşlerini değiştirmiyordu genleri, ama sihir konusunda başka boyutlara geçiş yapabilecek yetkileri vardı. İki ay boyunca Beleirand’da öğrendikleri büyüler, ‘’sır’’lar, ve eline geçen kitaplar, bunların Mireille’ye ulaşması gerekiyordu. Dillerini öğrenmesi şarttı. Elfler; bildiklerini kendilerinden başkasıyla paylaşmıyorlardı ve soyları yok olmaya yüz tutmuş durumdaydı. Tek çareleri yarı-elflerle, ya da elf geni taşıyan insanlarla irtibata geçmekti. Dil’in ve ‘sır’larının devamı için. Meirelle’in bunları kendine saklayıp, saklayamayacağından emin olamıyordu ama görevi buydu. Emm’in artık bir ailesi olmayacaktı, kendini büyüye verecek bir benliği de kalmamıştı. Tek ailesi olan Meir’e bırakacaktı mirasını. Babaları Karl, Beleirand’daydı. Meir’in bir süre sonra oraya gitmesi gerekecekti kısa süreliğine. ‘’Bu yükü, bu gizem’i taşıması zor olacak ama belki de artık sorumluluk alma zamanı gelmiştir’’ diye düşündü Emmeline. Kimseyle, hiç kimseyle paylaşmayacaktı. Fleur’un sır’ra vakıf olmasının sebebi Veela olmasıydı, elflerle akrabalığı bulunuyor olmasıydı. Ona bilmesi gerekenlerin bir kısmını içeren bir mektup yazdı. Deri bavullardan çıkardığı iki büyük büyü kitabının ve haritanın arasına mektubu sıkıştırdı. Yakında bunu ona verecekti.
Ayağa kalktı, pencereye yaklaştı. Gördüğü şey onu beyninden vurulmuşa çevirdi. Üzerinde gri bir elbise, denizin içinde. ‘’Fleur!!’’ diye çığlık attı Emmeline. Hızla, ne yapacağını bilmeden, panik içinde aşağı indi.