Sürpriz Doğumgünü Partisi

Marguerite Hogwarts'taki odasında hazırlanıyordu; çok az vakti kalmıştı. Biraz önce Lin ile birliktelerdi ve birdenbire, beklenmedik bir plan yapıvermişlerdi: En yakın arkadaşları Elw'e, Üç Süpürge'de sürpriz bir doğumgünü partisi! Ama bunun için hemen hazırlanmaları ve iyi bir organizasyon yapmaları gerekiyordu.Neyse ki Marguerite, hediyesini önceden almıştı: Elw'in çok seveceğini düşündüğü, antik bir sandık ve içerisinde eski büyücülerin tılsımlarını içeren, gümüşümsü renkte bir kolye ucu.Marguerite buna birde zincir almıştı, Elw'in bu tür şeylerden çok hoşlandığını biliyordu. Bu kolye, Snape'lerin atalarından kalmaydı; Marguerite Hogwarts'tan mezun olunca babası ona hediye etmişti. Şimdi, hem Kontes olması onuruna, hemde doğumgünü için, bu kolyeyi Elw'e verecekti. Ayrıca birde yanına eski büyücü papirüsü eklemeyi ihmal etmemişti.

Dolabını açtı ve gece kıyafetlerinin şöyle bir gözden geçirdi: Giymediği birkaç tane yeni elbise vardı, içlerinden zümrüt yeşili olanı çekip aldı ve hızlı bir şekilde giyindi. Saçlarını yapıp makyajını da tamamlayınca kendi kendine gülümsedi, artık hazırdı. Aynaya bakarak son bir kez daha elbisesini ve saçını düzeltti, sonra odasından dışarı çıktı. Yayan gidecekti, Hogsmeade'ye gitmek için süpürgeye ihtiyacı yoktu ne de olsa.

Bu saaatlerde Hogsmeade sokaklarında kimse yoktu; büyücü aileleri evlerine çekilmişlerdi. Hogwarts öğrencileri ve profesörleri de yataklarında foşur foşur uyuyordu zaten; gerçi kısa bir süre sonra; çoğu Üç Süpürge'de eğleniyor olacaktı. Bir an önce Üç Süpürge'ye varabilmek için adımlarını sıklaştırdı. Yaklaşık beş dakika sonra, varmıştı. Kapıyı açtı ve soğuktan üşüyerek ellerini ovuşturdu. Neyse ki dükkan sıcaktı ve içini ısıtmıştı; Marguerite hemen bir kaymak birası istedi Madam Rosmerta'dan. Bir masaya oturdu ve gelen kaymak birasını içerken düşünmeye başladı; burası biraz renk istiyordu. Bar sahibinin yanına gitti ve dükkanı bir gecelik parti alanına çevirip çeviremeyeceklerini sordu, kadın bell, bir para karşılığında memnuniyetle yardımcı olacağını söyledi. Birlikte dükkanı süslemeye koyuldular, Lin gelene kadar, her yer cıvıl cıvıl olmuştu. Tam dükkana girildiğinde karşıya bakıldığı için, göze ilk çarpan, "Mutlu Yıllar Elw!" yazısıydı.

edit:olamadı süprüz - elw.

Misafir

Marguerite ile ani planlarının ardından herkes odasına gidip hazırlanmaya koyulmuştu. Linda fazlasıyla hızlı hareket ediyordu. Böyle aceleci olduğu için bocalıyor, daha çok vakit kaybediyordu. Sakinleşti ve her zamanki gibi üstüne siyah bir şeyler giyip saçlarını yaptı. Gözlerindeki koyu makyaj; yüzündeki hafif makyajı, beyaz teni ve
sarı saçları içinde dikkat çekiyordu.

Kulelerden inmek onun için bir ölüm olacaktı. Üstelik fazlasıyla zaman kaybetmişti. Fleur'un mektubuyla hediyesini de kendi hediyesinin bulunduğu çantanın içine koydu. Fleur bir iş için Fransa'ya gitmek zorunda kalmıştı ve hediyesini de bir notla birlikte Linda'ya bırakmıştı.

Hemen süpürgesini kaptı ve delice gibi göründüğü halde
kulenin penceresinden çıkarak Hogsmeade'e ilerlemeye başladı.

Hızını iyice artırmıştı. Gözlerini kızmış ilerliyordu. Yüzüne vuran rüzgardan dolayı iyice üşümeye başlamıştı Linda.
Hogsmeade yakınlarına geldiğinde Üç Süpürgeden çıkan Madam
Rosmerta'yı gördü. Elinde bir poşeti çöplerin yanına attı. Hemen ardından da Marguerite çıktı. Madam Rosmerta'yı çağırıyor havayı gösterek bir şeyler anlatıyordu. Belli ki Marguerite çoktan gelmişti ve hazırlıklara da başlamıştı.

Linda bir an önce oraya ulaşma çabası içinde hızını iyice artırdı ve inişe geçerken yavaşlayarak tam Üç Süpürge'nin önüne indi. Camdan içeri bakıldığında rengarenk süsler görülebiliyordu. Hemen içeriye girdi ve süpürgesini bir kenara bıraktı. Asılı duran kocaman "Mutlu Yıllar Elw!" direk dikkatini çekmişti. Çevresine bakındı ve "Harika olmuş
Margue!"diye bağırdı. Koşarak arkadaşına sarıldı. Onun kollarından ayrldıktan sonra Madam Rosmerta'ya döndü ve başıyla ona da selam verdi.

Bir sandalye çeki oturdu. Marguerite de onun karşısına geçti. "Fleur gelemiyor. Şu an yurt dışında. Fransada... Onun bir mektubu ve hediyesi var. Bana bıraktı." diyerek çantaya koyduğu hediye paketini ve mektubu gösterdi. Hediye o kadar büyüktü ki Linda'nınkiyle birlikte çantayı nerdeyse patlatacaklardı. Bu yüzden de Linda Fleur'un düzgün kaplanmış hediye paketini dışarı çıkartarak masanın tam ortasına koydu. "Öff. Ne aldıysa artık. Gerçi bana bahsetti biraz ama neyse..." diyerek sözü kısa kesti. "Ben geceye bir kaymak birasıyla başlayayım en iyisi." diyerek göz kırptı arkadaşına ve Madam Rosmerta'nın yanına gidip ondan bir kaymak
birası rica etti.

Birasını alıp masaya dönen Linda Marguerite hain bir bakış atıp
"Sana söylemedim ama kendin gidip alırsın heralde." diyerek
yapmacıkça hain bir gülüş attı. Birasından yudumlarken ayaklarını masanın üzerine atması ona tam bir kötü patron modeli veriyordu.

Marguerite tam hazırlıkları bitirmişti ki; Linda çıkageldi.Çevresine bakındı ve "Harika olmuş Margue!" diye bağırdı. Birbirlerine sarıldılar; sonra da masalardan birine oturup gelişmelerden konuşmaya başladılar.Havadan sudan konuşurlarken, Linda birden parti konusuna geri döndü:

"Fleur gelemiyor. Şu an yurt dışında. Fransa'da... Onun bir mektubu ve hediyesi var. Bana bıraktı." diyerek çantaya koyduğu hediye paketini ve mektubu gösterdi. Hediye bayaa büyüktü; öyle ki, Marguerite çantanın yakında patlayabileceğini düşündü. Fleur ne almıştı acaba? İçten içe merak etti.

"Öff. Ne aldıysa artık. Gerçi bana bahsetti biraz ama neyse..." diyerek sözü kısa kesti. "Ben geceye bir kaymak birasıyla başlayayım en iyisi." diyerek göz kırptı arkadaşına ve Madam Rosmerta'nın yanına gidip ondan bir kaymak birası rica etti.

Birasını alıp masaya dönen Linda Marguerite'e hain bir bakış atıp "Sana söylemedim ama kendin gidip alırsın herhalde." diyerek yapmacıkça bir gülüş attı. Birasından yudumlarken ayaklarını masanın üzerine atması ona tam bir kötü patron modeli veriyordu. O anki görüntüsü, safkan ve köklü bir aileden geldiğini açıkça ortaya koyuyordu.

"Teşekkürler Lin'cim, ben sen gelmeden bir tane içtim zaten... Buranın düzenini beğenmene sevindim, umarım Elw'de güzel bulur." Gülümsedi ve "Fleur'un gelememesine üzüldüm... Partiyi daha sonra ertelemeyi bile teklif ettim, ama o yapmamızı istedi özellikle.Neyse artık." diye hayıflandı.Saatine baktı ve iç geçirdi; diğerlerinin gelmesine çok az kalmıştı. Her şeyin eksiksiz olmasını istiyordu, Lin'in de bu yüzden endişlendiğinin farkındaydı.Kaşlarını çatıp ona baktı; birbirlerine bir şey söylemeseler de; ne düşündüklerini anlamışlardı.

Sy kızlar yatakhanesinde uzanıyordu. Faust ayak ucunda kendi kendine mırıldanmaktaydı. Kendini dik konuma getirip etrafına bakındı, herkesin uyuduğundan emin olduktan sonra yataktan çıktı. El yordamıyla karanlıkta sandığını buldu. bir kaç saat önce kıyafetini içine koymuşu, çünkü dolabı her açılışında gıcırdıyordu. '' Lanet dolabı yapmalıyım.. '' diye tısladı kendi kendine. Sandığının içinde siyah cüppesini çıkardı, saten ve yarı parlak kumaştan oldukça güzel bir cüppeydi. Pijamalarını çıkartıp hızlıca üstüne geçirdi. Saçının istediği yöne yatmasını umut ediyordu, biraz uğraştıkdan sonra asasını çıkardı. Çok karanlıktı, ışığa ihtiyacı vardı. '' Lumos.. '' Aynada saçına baktı, hiç fena gözükmüyordu. Sonra elini sandığın dibine soktu yeniden, bu sefer açık renk bir ruj çıkardı. Hafifçe dudaklarına sürdü ve muzurca aynadaki yansımasına göz kırptı. Son bir kez sandığına yönelerek Elwina'nın hediyesini çıkardı. Görünüşte sıradan bir taş gibi gözüküyordu, ancak dikktali bakınca içinde neredeyse tüm renkleri barındırdığı görülüyordu. Yolda giderken bulmuştu, ancak onu çeken bir şeyler vardı. Taşda onun çözemediği birşey olduğunu düşünüyordu. Pürüzlü gözükse de insanın parmaklarının arasında kayıyordu. Taşa son bir kez baktıktan sonra cebine koydu. Faust büyük yeşil gözleriyle ona bakıyordu. '' Merak etme bitanem.. Gidiyorum ama sabaha dönücem. ''

Soğuktu. Çamurlu yolda yürürken pelerinine daha sıkı sarıldı. Hogwarts'dan çıkmak geçen seferkine göre daha kolay olmuştu. Bu sefer sinir bozucu evcinleri yoktu. Hogsmeade çok yakındaydı, yüz metre sonra gelmiş olacaktı. Profesör Miller Üç Süpürge'de kutlayacaklarını söylemişti. Üstelik süpriz olacaktı, Sy süprizleri severdi. Karanlıkta yürümüyordu artık, etraf sokak lambaları sayesinde aydınlamıştı. Heryer ayrı güzel gözüküyordu. Evet bu Sy'ın ilk kez Hogsmeade'e gelişiydi, ancak son olmayacağına emindi. En kısa zamanda bir kez daha kaçıp buraları iyice gezecekti. Yazın sonuna doğru başına gelenleri düşündü ürpererek, yine böyle karanlıkta dolaşmak istemişti. '' Ancak orası Knocturn Yolu'ydu. '' dedi kendini teselli etmek istercesine. Bu sırada Üç Süpürge'ye gelmişti, pelerinini çıkarıp eline aldı. Derin bir nefes aldıktan sonra içeri girdi.

Burası çok sıcak ve güzel bir mekandı, göze çarpan ilk şey " Mutlu Yıllar Elw! " yazısıydı. İleride Profesör Miller ve Profesör Snape'i gördü. Onun geldiğini farketmiş, kapıya bakıyorladı. Anlaşılan Elwina henüz gelmemişti. Yanlarına gidip onlar gibi bir sandalyeye oturdu. Pelerini tahta sandalyenin arkasına astıktan sonra gülümseyerek '' İyi geceler.. '' dedi ikiliye.

Emmeline odasında oturmuş, Vincent'a mektup yazıyordu. Pencereden gelen beyaz ışıkla irkildi; Lin'in basilisk şeklindeki patronusuydu bu.

''Emm, Üç Süpürge'de Elw'e sürpriz doğumgünü partisi yapacağız. Hadi çabuk gelin.'' diye konuştu patronus.

Elw'in doğum günü olduğunu biliyordu ama partiden yeni haberi oluyordu. Hediyesini önceden hazırladığı için sevindi. Emm aceleyle yerinden kalktı, mürekkep halıya döküldü. Aklapakla ve Repario yardımcı olmuştu etrafın eski halini almasına. Hemen dolabına yöneldi, Kırmızı - siyah, ciddi görünümlü bir cüppeyi eline aldı. Yakalarında siyah üstünde kırmızı desenler bulunuyordu. Hemen üstüne geçirdi ve aynaya baktı: siyah ve bazı yerlerinde kızıllıklar bulunan uzun saçlarıyla cüppesi uyum içerisindeydi. Büyük kırmızı çantasını masanın üstüne koydu. İçine puro tabakasını ve Elw'e vereceği hediyeyi attı. Sonra Angie'ye haber vermesi gerektiği aklına geldi, en hızlısı patronus göndermekti. ''Expecto Patronum'' dedi fısıltıyla. Martı şeklindeki patronusu gözlerini kamaştırmıştı ışığıyla. Patronus, Angie'nin penceresine doğru uçuyordu şimdi.

Çantasını omzundan geçirerek odasından çıktı, hızlı adımlarla Hogwarts arazisinin dışına çıktı ve Üç Süpürge'ye cisimlendi.

İçeri girdiğinde Lin, Marg ve Sy'ı gördü. Ve kocaman bir ''Mutlu Yıllar Elw'' yazısını. Kapının gıcırtısından içeriye birinin girmesi hemen dikkati çekiyordu.

''Gelebildiğim kadar erken geldim kızlar.'' dedi nefes nefese. Çantasını çıkarıp, bir masaya fırlattı. Hediyeyle birlikte baya ağır olmuştu çünkü.

''Selam Marg'' dedi gülümseyerek. '' Size de Miss Malfoy'' dedi ve göz kırptı.

Sonra Lin'e doğru ilerledi ve konuşmaya başladı:

''Eh ben getireceğimi getirdim Lin'' dedi Emm gülümseyerek, Lin onun neyden bahsettiğini anlamıştı elbette.

''Eee,, başka neler planladınız bakalım?..Sabahı çıkarırız diye düşünüyorum..'' dedi ve Lin'e sorarcasına baktı.

Quilla yatakhaneden gizlice çıktı ve Linda'nın daha önce kendisine vermiş olduğu Astronomi odasının anahtarını alıp kulelere çıkmaya başladı. Orada gizli bir geçit vardı ve oradan rahatlıkla gidebilirdi. Çıkarken yatakhanede Sycorax'a bakmıştı ama bulamamıştı. Belli ki önceden çıkmıştı o.

Odaya girdi ve arkasından kapıyı da kilitledi. Sonra Linda'nın ofisine çıktı ve yine kapıyı ardından kilitledi. Şöminenin yanındaki koltuğu kenara çekip gizli geçitten aşağı doğru ilerlemeye başladı.

Hogwarts'ın açık arazisinde öylece yürümek tehlikeli olacaktı. Kendisine Hayalbozan büyüsü yaptı ancak ne kadar başarılı olduğunu bilmiyordu. Onu düşünmeden hızlıca Hogwarts arazisinden çıktı ve büyüyü üzerinden kaldırdı. Arkasına baktığı zaman Hogwarts'ın hala açık ışıklarını görebiliyordu.

Hızlıca Hosmeade'deki Üç Süpürgeye yürümeye başladı. İçeri girdiğinde üç profesörün ve Sycorax'ın orda olduğunu gördü. "Sy! Demek geldin. Seni gizli geçitten götürecektim ama yatakhanede bulamadım." dedi ve kuzenine dönerek "Al Lin. Anahtarların. Teşekkürler." dedi. Cebinden anahtarları çıkarıp Linda'ya verdi.

Sy kapı gıcırdısıyla irkildi, gelen kim merak ediyordu. Kapıya baktı, Profesör Delacour yavaş adımlarla içeri girmişti. '' Gelebildiğim kadar erken geldim kızlar. '' Yanlarına gelip çantasına fırlattıktan sonra '' Selam Marg.. Size de Miss Malfoy. ''dedi göz kırparak. Sy gülüseyerek profesöre karşlık verdi. Sonra kendi aralarında konuşmaya başladılar. Bu sırada tekrar kapaı açılmıştı. Gelen Quilla'ydı, " Sy! Demek geldin. Seni gizli geçitten götürecektim ama yatakhanede bulamadım. " Eğer onun da geleciğini bilseydi, mutlaka beklerdi. Kız cebinden anahtar çıkarıp Linda'ya verdi. " Al Lin. Anahtarların. Teşekkürler. " Demek başka bir yoldan gelmişti, ancak artık buna ihtiyacı yoktu. Yeni keşfini kimseyle paylaşmayı da düşünmüyordu. Belki sonra Elwina'ya söylerdi, ama belki.. '' Ben erken çıktım, bir dahakine sen götürüsün. '' dedi Quilla'ya göz kırparak. Yaşıtı biri geldiği için mutlu olmuştu, biraz sohbet edebilirlerdi.

Misafir

Emmeline'nin martı şeklindeki patronusu pencereden içeriye girdiğinde abisi için bir şey araştırıyordu. Martı gelip de parti haberini öğrenince verdiği sözü bile unutup ayağa fırladı. Hiçbir şeyi toplamaya gerek duymamıştı. Üzerine Madam Malkinden aldığı siyah ince askılı elbiseyi geçirdi. Haftasonu Wes ile beraber ayarladığı hediyeyi eline alıp, onu rüzgardan koruması için siyah pelerinini giydi. Ateşokuna atlayıp penceresinden havalandı. Hogwarts'tan direk cisimlenmek mümkün olmadığı ve gecenin bu saatinde yürümeye de üşendiği için bu ulaşım yolunu seçmişti.

Üçsüpürgenin kapısının önünde ayaklarını yere bastı. Kapıyı açıp içeriye girdiğinde önce yanlış yere geldiini sandı. Çünkü burası hiç de Üçsüpürgeye benzemiyordu. Süslü dükkanın içine girer girmez göze çarpan 'İyiki doğdun Elw!' yazısıyla beraber sakinliğini kaybetmişti.

Yüzüne yerleşen kocaman gülümsemeyle diğerlerinin yanına yaklaştı. Partiye katılanlar arasında Ölü Büyücülerden Marguerite, Linda ve Emmeline vardı. Fleur'un olmamasına şaşırmamıştı. Onun Fransa'da olduğunu biliyordu. Ayrıca öğrencilerden Quilla ve Sycorax da vardı. Ne de olsa biri Linda'nın biri de Elwina'nın kuzeniydi. Bir bardak Veela Votkası alarak arkadaşlarının yanına gitti.

- "Herkese selam. Ne zaman gelecek doğumgünü kızı?"

Elindeki paketi yan taraftaki masanın üzerine bıraktı. Gecenin bu saatinde neler yaptıklarına hala inanamıyordu. Gözüne düşen kırmızı saçları kenaraçekti. Votkasını yudumlarken diğerleriyle koyu bir sohbete daldı.

Misafir

Emmeline düşündüğünden hızlı gelmişti. ''Gelebildiğim kadar erken geldim kızlar.'' dedi nefes nefese.

"Bu ne hız?" dedi Linda yarı ciddi yarı dalga geçer bir şekilde.

Emmeline çantasındaki hediyeyi çıkarıp masanın üzerine koydu.

''Eh ben getireceğimi getirdim Lin'' dedi Emmeline gülümseyerek.

''Eee,, başka neler planladınız bakalım?..Sabahı çıkarırız diye düşünüyorum..'' diyerek devam etti.

Tam o sırada içeri Quilla girdi. "Al Lin. Anahtarların. Teşekkürler." diyerek odasının anahtarlarını Linda'ya geri verdi. "Önemi yok." dedi Linda ve Emmeline'in sorduğu sorunun cevabını vermek için tekrar ona döndü. "Ah, tabii ki de Emm. Ama aramızda küçük dostlarımız var." dedi Quilla ve Rocio'ya bakarak. Dil çıkartarak göz kırptı. "Şaka tabii. Siz de kalabilirsiniz. Ama dikkatli olmanız lazım. Biri uyanıp da sizi göremezse kötü olur." dedi tavsiye verircesine.

Sözlerinin ardından içeriye Angelina girdi. "Herkese selam. Ne zaman gelecek doğumgünü kızı?" diye sordu.

"Gelmedi. Ama hemen çağıralım madem öyle." dedi Linda ve ayağa kalkarak asasını çıkardı. "Expecto Patronum." dedi ve asasının ucunda gümüşi kocaman bir yılan çıktı. Bu bir basiliskti. "Elwina acil Üç Süpürge'ye gel. Önemli bir konu var." dedi patronusa ve patronus hızla ordan uzaklarak Hogwarts'a gitti.

Arkadaşlarına döndü ve "Tamamdır." dedi hınzırca gülümseyerek.

'' Ah, tabii ki de Emm. Ama aramızda küçük dostlarımız var." Genç kadın bakışlarını ona ve Quilla'ya yöneltmişti. Sy bir an için geri gitmelerini isteyeceğini düşündü. Ancak hemen Linda dilini çıkartıp muzurca göz kıpmıştı. Sy istemsizce kıkırdadı, aynı zamanda profesörüydü sonuçta. " Şaka tabii. Siz de kalabilirsiniz. Ama dikkatli olmanız lazım. Biri uyanıp da sizi göremezse kötü olur." Haklıydı, ancak Sy iyi biliyordu ki kimse uyanmazdı. Yatakhanedeki kızların hepsi uykucu tiplerdi. Eğer yakalanırsa da bir yalan uydururdu.

" Herkese selam. Ne zaman gelecek doğumgünü kızı? "

Şimdi de Profesör Johnson içeri girmişti. Sy nasıl oluyor da yakın arkadaştılar, anlam veremiyordu. Angelina çok iyi biriydi ve aynı dönem de okumuşlardı. Ama Sy onun Yoldaşlıktan olduğuna emindi, Elwina ne yapmaya çalışıyordu böyle yakın olarak? Belki amaçaları onları yanlarına çekmekti, belki de dikkar çekmemek.. Şimdi önemli olan bu değildi. Sonuçta kuzeni için güzel bir doğum günü partisi olacaktı.

Miller bir potranus yaratmıştı, Sy hayranlıkla asadan çıkanın bi Basilisk olduğunu gördü. " Elwina acil Üç Süpürge'ye gel. Önemli bir konu var." Birazdan mesaj Elwina'ya ulaşmış olacaktı. Sy elini cebine atarak hediyesinin hala orda olup olmadığını kontrol etti. Ve kuzeninin gelmesini beklemeye başladı.

Misafir

Elwina, 7. kattaki odasında, yatağının üzerine oturmuş kitabını okurken; penceresinden yüzüne vurak ışıkla kaşlarını çatıp kitabını bıraktı ve pencereyi açtı. Karşısında bir Patronus vardı: Bir Basilisk.

"Linda?" dedi şüpheyle. Yılan tısslayarak konuştu:

"Elwina, acilss Üç Ssssüpürssge'ye gellsss... Önemssli bir konu varsss..." diyerek havaya karıştı Patronus.

Elwina'nın kaşları daha da çatılırken, bunun bir Ölüm Yiyen durumu olduğunu düşünüyordu. Önce dolabının gizli köşesinden, Ölüm Yiyen cüppesini çıkarmaya koyuldu ama Patronus'u yolladığına göre, acil bir durum olmalıydı. Sadece kalın, siyah pelerinini giyerek süpürgesini aldı ve balkondan aşağı havalandı.

------------o--------------------o-------------------o-----------------

Üç Süpürge'ye vardığında içerisi neredeyse karanlıktı. Süpürgeyi kapının yanına bırakırken "Üç Süpürge, ha? Tüm Karargahı buraya toplayacak değil, onların yanı başında... Neler dönüyor gene, ne işler karıştırıyorsun, Linda?" diye homurdanarak içeri girdi.

Misafir

"Elwina acil Üç Süpürge'ye gel. Önemli bir konu var." Angelina'nın sorusu üzerine Linda basilisk şeklindeki patronusunu Elwina'ya gönderdi. Angelina onun bu mesajdan sonra en kısa zamanda burada olacağına emindi. Geldiğinde nasıl da telaşlı olacağını düşünerek kıkırdadı. İçkisini yudumlarken heyecanla beklemeye başladı.

Loş ışıkta otururken bir homurdanmayla beraber kapının açıldığını duydular. Bu sesle beraber herkes birden kapıya doğru yüzünü döndü. Elwina'nın yüzünü az çok seçebiliyordu şimdi Angelina. Diğerleriyle beraber bütün sesini kullanarak bağırdı.

"İYİKİ DOĞDUN ELW!!!"

Elwina yüzündeki şaşırmış ifadeyle gülümsüyordu. Neler olduğunu şimdi anlayabilmişti. Bu sırada herkes birden Elwina'nın doğum gününü kutlamaya çalışıyordu. Angeline bir bardak Veela Votkası daha alarak kalabalığın arasına karıştı. Elwina'nın yanına vardığında bardağı onun eline tutuşturdu ve kendininkini havaya kaldırdı.

- "Doğum günü çocuğunun şerefine!"

Votkasını dikerken herkesin bağırışları kulağında çınlıyordu. Elwina da içkisini bitirince gidip arkadaşına sıkı sıkı sarıldı.

- "Mutlu yıllar canım."

Sonunda onu rahat bırakıp kendisine bir bardak daha içki almaya gitti. Bu sırada her zamanki gibi müziğin eksiğini tek farkeden olmuştu. Asasının bir hareketiyle güzel bir müzik dolurdu dükkanı. Elinde votkası diğerlerinin arasına karıştı.

" İYİKİ DOĞDUN ELW..! "

Elwina'nın kapıda gözükmesiyle beraber herkes hep bir ağızdan bağırmıştı. Sonra Angelina eline bir bardak Veela Votkası alarak, neye uğradığını şaşıran Elwina'ya vermişti. Şimdi beraber kadeh kaldırıyorlardı. Sy hemen kendisine de bir votka kaptı ve beraber kaldırıp içtiler. Diğerleri gibi kafaya dikememişti, sonuçta ilk kez içiyordu. Bardağını masaya bıraktıktan sonra hala şokta olduğu belli olan kuzeninin yanına gitti. Ona sıkıca sarıldı, parmaklarının ucuna çıkıp yanağına öpücük kondurdu.

'' Doğum günün kutlu olsun, iyi ki varsın Elwina.. '' Sy bu sözleri söylerken gözleri sulanmıştı. Hemen kendini geri çekti, Elwina'nın görmesini istemiyordu. Acaba kartını almışmıydı? Bunu ona sormak isterdi ama kesin anlardı ağlamak üzere olduğunu. Gecenin tadını kaçırmak kesinlikle istemiyordu. Geri masaya giderek votkasını eline aldı. Bu sırada sonunda biri - ki bu Angelina oluyordu - müzik çalmayı akıl etmişti. '' Çok iyi düşündünüz profesör. '' diye seslendi masanın diğer ucundaki kızıl saçlı genç kadına. Sonra votkasından büyük bit yudum daha aldı, içine bir damla göz yaşı akmış o güzel votkadan..

Misafir

Kapıyı açıp içeri girdiğinde çıkan bağırışlarla kaşlarını kaldırdı. Ah, harika...

Herkes barın önünde toplanmış bağırıyordu: " ...İYİ Kİ DOĞDUN ELW..! "

Elwina sırıtarak "Tamam, anladık, yeter!" dedi, yüz ifadesi biraz da şaşkındı. Doğum gününü kutlamayı düşünmüyordu; hatta neredeyse o günün, doğum günü olduğunu unutmuştu. Gün içinde birkaç yakın arkadaşı doğum gününü kutlamıştı; ancak hediye veren olmamıştı. Elwina "İhtiyacım olmadığını düşünmüşlerdir..." diye düşünmüştü bir ara. Meğer hepsini buraya saklıyorlarmış.

Angelina gülerek yanına geldi ve genç kadının eline bir bardak votka tutuşturdu. Angie "Doğum günü çocuğunun şerefine!" derken Elwina da voktayı kafasına dikti.

Angie ona hafifçe sarılarak "Mutlu yıllar canım." dedi. O da gülümseyerek karşılık verdi: "Sağol Ange..."

O sırada ona kadeh kaldıran Rocio'yu gördü. Tek dikişte bitirememişti ama denerken tıkanmış görünüyordu. Hafifçe onun sırtına vurdu: "Ağır ol kovboy, acelen yok." dedi sırıtarak. Sycorax bardağını bıraktıktan sonra yanına gelip ona sarıldı ve parmak uçlarına basarak yanağına bir öpücük kondurdu. Ayrılırken '' Doğum günün kutlu olsun, iyi ki varsın Elwina.. '' diyebilmişti.

Elwina onun sesinin hafifçe kırık olduğunu fark edip tek kaşını kaldırdı ama Sy, ona dönmemişti. Onun kafasının üstüne bir öpücük kondurarak "Sağol, Sy..." dedi hafif bir sesle. Sycorax, ona bakmadan uzaklaştı.

Elwina kadehini bir kez daha doldurttuktan sonra ona sırıtan Linda'nın yanına gitti ve kutlamasını beklemeden kulağına eğildi: "Az daha maskemle gelecektim, Lin! Daha açık olamaz mısın, bir daha ki sefere? Belki Lord'la ilgili olmadığını belirten bir ipucu? Hmm?" diye tısladı ona.

Linda'nın gülümseyişi büyürken omuz silkti ve voktasından büyük bir yudum daha alarak, duvara yaslandı. Uzun bir gece olacağa benziyordu, içerideki kalabalığa bakılırsa...

Misafir

Elwina içeri girdiğinde herkes avazı çıktığı kadar "İYİKİ DOĞDUN ELW!!!" diye bağırdı. Elwina'nın biraz şaşkın biraz da Linda'ya sinirli olduğu belliydi.

Angelina ve Sycorax yanına gidip Elwina'nın doğumgününü kutladıktan sonra Elwina sinirli bir şekilde Linda'nın yanına geldi. Kulağına eğilip fısıldayarak"Az daha maskemle gelecektim, Lin! Daha açık olamaz mısın, bir daha ki sefere? Belki Lord'la ilgili olmadığını belirten bir ipucu? Hmm?" dedi.

Linda'nın yüzündeki salak sırıtış Elwina'nın sinirlenmesinden hoşnut bir şekilde artıyordu. Linda hiç bir şey olmamış gibi devam etti."Années heureuses Mademoiselle Malfoy."dedi yere eğilip selam vererek.

Arkadaşına sarılıp öptü ve onu biraz daha gıcık edebilmek için "Bir teşekkür beklerdim, Minik Wren." dedi. Minik Wren lafını özellikle vurgulamıştı. Çünkü Elwina daha küçükken bile ona böyle hitap edilmesinden nefret ederdi.

Misafir

Angelina'dan sonra Elwina'nın kuzeni Slytherin birinci sınıf öğrencisi Sycorax da sarılmıştı Elwina'ya. Daha sonra Elwina Linda'nın yanına gitti ve kisi konuşmaya başladılar. Bu arada tam müzik açtığı sırada Sycorax Angelina'ya seslenmişti. " Çok iyi düşündünüz profesör. " Angelina kıza gülümseyerek göz kırptı.

- "Partilerde bu iş hep bana düşüyor Sycorax. Kimse eksikliğini hissetmiyor galiba."

Partide ona profesör denmesi biraz garibine gitse de bir şey demedi. Herkes konuşmaya dalmıştı. Masaya bıraktığı pakedi eline aldı. Dikkatlice tutyordu. Linda'yla konuşmaya dalmış olan Elwina'nın yanına vardığında yüüznde kocaman bir gülümsemeyle pakedi ona uzattı. Elwina biraz şaşkınlık biraz mutlulukla hediyesini açmaya koyuldu. İçinden çıkan kafesi görünce bir şaşkınlık nidası koyuverdi.

- "Bir iguana Elw. Üzerinde taşıdığın zaman ruh haline göre renk değiştirir. Umarım beğenirsin."

Linda kafesi açmayı başarıp iguanayı eline almıştı. Angelina şimdi merakla güzel hayvanın ne renk olacağını bekliyordu.

"Partilerde bu iş hep bana düşüyor Sycorax. Kimse eksikliğini hissetmiyor galiba.''

Sy votkasını bitirmişti. Yeni bir tane daha isteyecekti, Madam Rosmerta'nın yanına gitti. '' Bir adet daha Veela Votkası alabilir miyim? '' dedi gülümseyerek. Bir kaç saniye içinde votkası gelmişti. Hemen geri yerine geçti. Bir kaç yudum içmiştiki Angelina'nın hediyesini verdiğini gördü.

'' Tabi ya.. '' Elini cebine attı ve taşı çıkardı. Elwina'nın yanına giderek '' Bu senin kuzen.. Eminim sana neden bir taş verdiğimi merak ediyorsun. Bunu umudumu kaybettiğim bir anda buldum. Aslında üstüne basıp düşüyordum da neyse.. '' - gülümsedi - '' Ne zaman buna baksam içim huzurla doluyor. Üstündeki renkleri görebiliyor musun? Peki ya pürüzsüzlüğünü? Kesinlikle büyülü bir şey.. '' dedi ve taşı Elw'in eline koydu. Sonra tekrar yerine geçti ve votkasının eline aldı.

Saat gecenin bir yarısıydı. Malikanedeki odasında bir oraya bir buraya yürüyordu Reno. Uykusu yoktu ve canı sıkılıyordu. Acaba Lin uyanık mıydı? Beraber satranç oyarlardı ya da sohbet ederledi. Hatta belki birşeyler içmeye dışarı çıkarlardı.
Kuzeninin odasının önündeydi, son 10 dakikadır kapıyı vurmasına rağmen ses gelmiyordu. Anlaşılan Lin içerde değildi, peki o zaman nerdeydi? Reno düşünmeye başlamıştıki birden aklına kuzeninin sabah söyleidkleri aklına geldi. Nasıl olmuştu da unutmuştu? Gece Üç SÜpürge'de buluşup Elwina'ya süpriz yapacaklardı. Reno hemen odasına gitti ve parlak kumaştan siyah cüppesini giydi. Kızıl saçlarıyla oynadı, her zamanki gibi inanılmaz yakışıklı olduğunu biliyordu. Hemen Hogsmeade'e cisimlendi.

İçeri girdiğinde kocaman bir "Mutlu Yıllar Elw!" yazısıyla karşılaşmıştı. Lin ve Elwina ordaydı, tanımadığı üç bayan ve iki küçük kız ile birlikte. Kızlardan biri diğer kuzeni Quilla'dan başkası değildi. Nasıl olupta Hogwarts'dan kaçmıştı?

'' Selam bayanlar.. '' dedi gür bir sesle. Sonra Elw'in yanına giderek '' Kusura bakma, hediye alacak param kalmamış. Artık öpücükle idare edeceksin.. '' dedi ve yanağını uzunca öptü. Sonra elini Lin'in omzuna koyarak '' Eee kuzen, beni bu güzel hanımlarla tanıştırmayacak mısın? '' dedi. Başını sallayarak kızıl saçlarını sallanmasına sebep oldu, tüm çekiciğiliğini sonuna kadar kullanmaya kararlıydı. '' Madam Rosmerta.. '' diye seslendi ve hemen ekledi. '' Tabi benim için Mademoiselle.. Ateş Viskisi alabilir miyim? ''

Misafir

İlk hediyesini veren Angelina oldu. Ona hayatında gördüğü en acayip hayvanlardan birini hediye etti. Minik bir dragona benziyordu ama kanatları yoktu. Ve dediğine göre renk değiştiriyordu. Hem de üzerinde durduğu kişinin psikolojisine göre. İnanamayarak minik hayvana baktı. Linda çoktan çıkarıp onu eline alırken arkadaşına sarıldı: "Çok teşekkür ederim Ange. Kimse bana bu kadar acayip bir yaratık hediye etmemişti." dedi gülerek. "Mugglelarla uğraşan profesör dostum dışında..." diye ekledi sırıtarak.

Ardından yanına Sycorax geldi. Elinde her açıdan farklı renk parlayan bir taş vardı. Genç kadın büyülenmiş gibi onun derinliklerine baktı bir an sonra, Sy'ın onunla konuştuğunu hatırlayıp döndü: "Çok incesin, ma petite. Bu harika bir şey..." dedi taşı eline alıp. "İnceleyip, sırlarını sana bildiririm olur mu?" dedi göz kırparak. Onu bir kez daha öperek sarıldı.

O sırada içeri gözden kaçmayacak biri girdi, Elwina'nın geçen gün Bakanlık'ta karşılaştığı Reno. Elwina ona Hoşgwarts yıllarından beri tapıyordu ve o şimdi doğum gününe gelmişti. Oleyy!

Genç adam, saçlarını daha da kırmızı gösteren siyah bir cüppe giymişti ve oldukça göz alıcı görünüyordu. Herkese selam vererek yanına geldi: '' Kusura bakma, hediye alacak param kalmamış. Artık öpücükle idare edeceksin.. '' dedi ve yanağını uzunca öptü.

Elwina ilk anda ayakta durduğu yerde donuverdi. Ama genç adam bardan içkisini alıp yanlarına döndüğünde oldukça kendindeydi. Belki fazlasıyla...

onu omzumdan tutup hafifçe döndürerek "Aaa, benden o kadar kolay kurtulabileceğini mi sandın, Reno? Ben ona hediye demem..." dedi ve onu omuzlarından tutarak dudaklarına erişti.

İlk anda onu itmesini ya da durdurmasını beklerken tam aksine adam da karşılık vermişti. Ayrıldıklarında hafifçe nefes nefese "İşte buna hediye diyebilirim..." dedi kısık sesle.

Reno'dan gözlerini kaçırdığında, özellikle Linda'nın şaşkınlıkla ona baktığını gördü. "Votka..." diye fısıldayarak, kocaman sırıttı.

Misafir

'' Selam bayanlar.. '' diyen gür bir ses duyuldu. Herkes kapıya baktı. Kimisi bu gelen yakışıklı gencin kim olduğunu bilmiyordu. Ama Linda onu çok iyi tanıyordu. Bu kuzeni Reno'ydu.

İlk önce doğumgünü sahibinin yanına giderek '' Kusura bakma, hediye alacak param kalmamış. Artık öpücükle idare edeceksin.. '' dedi ve yanağına kocaman bir öpücük kondurdu.

Elwina ise bununla yetinmemişti. "Aaa, benden o kadar kolay kurtulabileceğini mi sandın, Reno? Ben ona hediye demem..." dedi ve Reno'nun dudaklarını kendininkileriyle birleştirdi.

Linda şaşkınlık içindeydi. Ama içinden gülmek de geliyordu. Bir anda gelecek seneleri düşündü. Elwina'nın Reno'yla evlenmesini, Linda'yla akraba olmalarını... Ve Marius'u. Marius aklına gelince yüzündeki aptal sırıtış yok olmuştu.

Reno'ya dönüp "Geç kaldın kuzen. Unuttuğunu sanmıştım." dedi ifadesizce. O sırada Reno kendine bir Ateş Viskisi istemiş ve isteği anında gelmişti. Linda'nın eline omzunu koyarak '' Eee kuzen, beni bu güzel hanımlarla tanıştırmayacak mısın? '' diye sordu.

"Ah, evet. Elbette." dedi Linda ve sırasıyla Angelina, Emmeline ve Marguerite'i göstererek "Angelina Johnson; Muggle Araştırmaları Profesörümüz, Emmeline Vance Delacour; Aritmansi Profesörümüz ve Margolis Marguerite Snape; Karanlık Sanatlara Karşı Savunma Profesörümüz." dedi.

Elwina'nın onu öpmesine çok şaşırmıştı, genelde böyle şeyleri o yapardı. Neyseki Elw aralarında birşey olmadığını bilecek bir kadındı, sadece bi anlık çekim.. Yine de Reno bir ara tekrarlamayı umuyordu.

Lin de çok şaşırmıştı, kimbilir aklından neler geçiriyordu. Önce geç kaldığını hatırlattı ona, sanki bilmiyomuşsacına sonra diğerlerini tanıttı.

'' Angelina Johnson; Muggle Araştırmaları Profesörümüz, Emmeline Vance Delacour; Aritmansi Profesörümüz ve Margolis Marguerite Snape; Karanlık Sanatlara Karşı Savunma Profesörümüz."

Reno hepsini selamlamak istercesine eğildi ve göz kırpıp Lin'in diğer yanına oturdu. Bu sırada Ateş Viskisi gelmişti, tek dikişte yarıladı. '' Ne kadar güzel bir gece? Bir sürü bayan ve ben.. Lin neden eve gidip uyumuyorsun? '' Ardından gülüşmeler.. '' Ben de kendimi tanıtıyım, adım Reno. Ünümü duymuş olabilrsiniz, eskiden Slytherin Quiddtch Kaptanı'ydım. Sihirli Oyunlar ve Sporlar Dairesi Başkanıyım, ve söylemenize gerek yok biliyorum çok yakışıklıyım. '' Kalan viskisini de diğer bir dikişte bitirdi. Parlak yeşil gözleriyle etrafı süzmeye başladı.

Misafir

Gelen Ateş Viskisi'ni bir dikişte yarlamıştı Reno.
"Aman kuzen! Yavaş iç. Sonra seni taşımakla uğraşmayayım bir de..." dedi dalga geçercesine.

'' Ne kadar güzel bir gece? Bir sürü bayan ve ben.. Lin neden eve gidip uyumuyorsun? '' dedi Reno az önceki şeyin öcünü almak istercesine.

Linda ve Reno topluluk içinde sürekli atışırlardı. Ama yine de ikisi de birbirlerini çok severdi.

Linda yapmacık bir gülümsemeyle "Canım kuzenim benim. Malikanede görüşürüz. Büyücü Satranç'ında senin hakkından gelirim senin. Zaten beni yendiğin sayılıdır. Değil mi canım?" diyerek işaret parmağıyla Reno'nun burnuna hafifçe vurdu.

Reno hiçbir şey olmamış gibi diğerlerine dönerek '' Ben de kendimi tanıtıyım, adım Reno. Ünümü duymuş olabilrsiniz, eskiden Slytherin Quiddtch Kaptanı'ydım. Sihirli Oyunlar ve Sporlar Dairesi Başkanıyım, ve söylemenize gerek yok biliyorum çok yakışıklıyım. '' dedi.

Linda onaylarcasına başını salladı ve ekledi. "Ve çok mütevazidir." Reno yeşil gözleri aynı gözlere sahip olan kuzeninin gözlerine dikilmişti. Belli ki yine laf çarpıtacaktı.

Misafir

Hediyesini açtıktan sonra "Çok teşekkür ederim Ange. Kimse bana bu kadar acayip bir yaratık hediye etmemişti. Mugglelarla uğraşan profesör dostum dışında..." demişti Elwina gülerek. Bir yandan da Angelina'ya sarılıyordu. Angelina'dan sonra Sycorax da hediyesini vermişti. Minik bir taştı bu. Ama çok güzel görünüyordu. Bu sırada içeriye kızıl saçlı, siyah cüppeli biri girmişti. Angelina onu tanımıyordu. '' Kusura bakma, hediye alacak param kalmamış. Artık öpücükle idare edeceksin.. '' diyerek Elwina'nın yanağına bir öpücük konurdu genç oğlan. Ancak daha sonra Elwina herkesi şaşırtarak kendi dudaklarını artık adının Reno olduğunu öğrendiği adamın dudaklarına yapıştırdı. Herkes minik bir şok yaşamıştı.

Daha sonra Linda onları tanıştırdı. Belli ki Emmeline ve Marguerite de tanımıyordu yeni geleni. Reno da hepsini selamladı eğilerek. '' Ne kadar güzel bir gece? Bir sürü bayan ve ben.. Lin neden eve gidip uyumuyorsun? Ben de kendimi tanıtıyım, adım Reno. Ünümü duymuş olabilrsiniz, eskiden Slytherin Quiddtch Kaptanı'ydım. Sihirli Oyunlar ve Sporlar Dairesi Başkanıyım, ve söylemenize gerek yok biliyorum çok yakışıklıyım. " Bu fazlaca kendini beğenmiş sözlerin ardından Linda ekledi. "Ve çok mütevazidir." Angelina gülümseyerek kendine bir votka daha aldı. İlginç bir akşam geçirecekleri belliydi. İçkisini içerken, gülümseyerek iki kuzenin atışmasını izliyordu.

Marguerite o ana kadar susup olup bitenleri gülümseyerek izlemişti. Elw'in harikulade bir parti salonuna bürünmüş Üç Süpürge'yi görünce yaşadığı şaşkınlık, onu bayaa eğlendirmişti. Hep beraber "Mutlu Yıllar Elw" diye bağırdılar. Elw ise mutluluğun yanında öfke de yaşıyordu; belli ki toplantının farklı amaçlar içerdiğini düşünmüştü. Lin'in kuzeni Reno'nun gelişi, partiye renk katmıştı: Margue kaşlarını çatıp Elw'i inceledi; arkadaşı genç adamı Margue'ın alışık olmadığı bir biçimde süzüyordu. Reno'dan hoşlandığı apaçık ortaydı, zaten kısa bir süre sonra Elw'in adamı öpmesiyle, bu düşüncesi doğrulanmış oldu. Marguerite hem Elw'in hızlılığına, hemde Lin'in ifadesiz yüzüne kahkahalar attı. Adam çapkın birine benziyordu, yakışıklılığını kullanıyordu. Ayağına kadar gelen güzel ve genç bir kızı da geri çevirmeyecek kadar akıllıydı. Elw ise sevgilisi Marius'u unutmuşa benziyordu; kendinden geçmiş bir şekilde Reno'ya bakıyordu. O ise kendini övmekle meşguldu. Birdenbir Margue elektrik çarpmışa döndü: Marius! Eyvah! Nasıl da unutmuştu, bunu nasıl yapmıştı! Hemen Elw'in yanına yöneldi:

"Elw, canım arkadaşım, doğum günü hediyen." Elw ona gülümsedi ve paketi açtı, içinden antik bir sandık ile bir papirus çıktı."Sandığı evde aç istersen Elw... Papirüsü çok zor elde ettim, umarım beğenirsin." Elw ona tekrar gülümsedi ve boynuna sarıldı.

"Elw... Benimle gelmelisin. Sana söylemem gereken çok önemli bir şey var." Ama onun gelmek gibi bir niyeti yoktu, hala gözlerini Reno'dan alamıyordu. "Elw! Kime diyorum ben?" Bunun üzerine o da istemeye isteyeme Marguerite'i takip etti. "Bak" diye başladı Margue; "Sana hediyelerin yanında birde sürpriz yapmak istemiştim... Sevineceğini umuyordum, ve ben..."

Tam o sırada Reno ikisinin yanına geldi ve "Ne konuşuyorsunuz bakalım kız kıza? Miss Snape, genç arkadaşınızı biraz ödünç alabilir miyim acaba?" Marguerite ne diyeceğini bilemiyordu, söylemesi gereken önemli şeyler vardı ve eğer bunu şimdi yapmazsa -

"Ah, tabii ki gelirim, siz isterseniz..." dedi Elw ve hemen uzaklaştı. Marguerite ne yapacağını bilemiyordu, kime söylemeliydi, Marius'u partiye davet ettiğini kime söylemeliydi? Linda! Evet evet, Lin'in haberi olsa iyi olacaktı, koşar adımlarla ona doğru ilerlerdi; ama... Artık çok geçti. Kapı açılmıştı ve içeriye sarışın mavi gözlü, yakışıklı bir genç adam girmişti: Marius. Elinde bir hediye paketiyle çok güzel bir çiçek buketi vardı, gülümsüyordu. Birdenbire, gülümsemeyi bıraktı, gözleri donmuştu. Elw'i görmüştü, Reno ile danseden ve onu bile gözü görmeyen Elw'i... Kaskatı kesilmişti, Margue onun yanına gitti hemen:

"Marius, hoşgeldin canım... Ah, nereye bakıyorsun sen öyle?" Bilmemezlikten gelerek bütün bunların hiçbir şey ifade etmediğini, Elw'in onu sevdiğini göstermeye çalışıyordu: "Aa, tabii Elw'e... Linda'nın kuzeniyle dansediyor, merak etme. Arkadaşlar - " Ama Marguerite'in konuşması bir şeye yaramamıştı, Marius, sinirle genç çiftin yanına gidiyordu...

Misafir

Elwina Margue'ın hediyesini mutlulukla kabul etmiş ve bahsettiği sürprizi görmek için yanına ilerlerken, Reno yanlarında geldi ve "Ne konuşuyorsunuz bakalım kız kıza? Miss Snape, genç arkadaşınızı biraz ödünç alabilir miyim acaba?" dedi. Elwina ona gülümseyip "Hiçbir şey, Reno. Ahh tabii ki gelirim sen istersen..." dedi sonra tekrar arkadaşına dönüp "Sürprizin bekleyebilir, di mi Margue?" Sonra kulağını çalan güzel müziğe verip "Ama şarkı beklemezzz..." diye gülerek, ona bir öpücük yolladı.

Salonun ortasında, Reno'nun kollarının arasında müzikle uyumlu olarak dans ederlerken, gözleri çevreye bakınıyordu. Telaşla Linda'nın yanına koşan Margue'ı görünce "Sürpriz ne acaba? Vermeye bu kadar acele ediyorsa büyük bir şey olmalı." diye mırıldandı. Belindeki kolların ona biraz daha sıkı sarılmasıyla, gözlerini dans ettiği adama çevirdi. Yakından ne kadar da güzeldi. Yüzünün ortasındaki parlak zümrüt yeşili gözleri birer mücevher gibi parıldıyordu. Ohh, ne kadar yakındılar...

Tam o anda kolundan çekilerek, ona çok daha tanıdık bir erkek figürünün göğsüne çarptı. Uzun parmakları, gömleğinin göğsündeki ince işlere dokunurken gözlerini yukarı kaldırarak ona baktı. Boyd'a, ünlü aşkı ve Marius'u.

"Selam, Malfoy..." dedi Marius acı ve iğneli bir sesle.

Elwina bir elini onun üzerinden çekerek, gözünün üzerine gelen saçları çekti yüzünden. Ama bu kez onu belinden kavrayan el mangene gibiydi ve uzaklaşmıyordu. Marius ona kendini minicik hissettirmeyi çok iyi başarıyordu: "Hey, Hol..." dedi kısık bir sesle. Gerçek tepkisini bekliyordu.

"Yine kendini göstermeye başladı Malfoy yanın değil mi? Tek bir erkek hiçbir zaman yeterli değil. Annen de böyleydi zaten..." dedi ne dediğini düşünmeden.

Elwina'nın mavi gözleri öfkeyle kararırken onu itmeye çalıştı, ama tutuşu hala çok sıkıydı. "Bırak beni.." dedi sinirle. Onu duyan Marius kollarını çözerken, Elwina onu üzerinden öyle bir itti ki genç adam şaşkınlıkla yere düştü. Elleriyle düşüşünü engellerken gözleri Elwina'daydı. Ne yaptığını anlamış, mükemmel biçimli dudakları, minik bir o şeklini almıştı.

"Ne cüretle beni anneme benzetirsin. Benim bir annem yok!! Beni hayata getiren Fransa'daki o aptal kadınla hiçbir bağım da yok! Ve o artık benim malikaneme bile giremez!" diye bağırdı. Tüm oda sessizleşmiş, müzik bile susmuştu.

Boyd yerden doldurmaya çalışırken "Elw, ben özü..." diye mırıldandı. Elwina yine konuştu ama bu kez öfkeli değil daha iğneleyiciydi: "Bana Elw diyemezsin, daha az önce senin içim Malfoy'dum." dedi.

Kinayeli tonunun onun kırılmak üzere olduğunu bilen Marius'un sesi daha kendinden emin çıkıyordu: "Ve hep de Malfoy olacaksın..." dedi. Birkaç kişinin bu lafla nefesi kesilirken, Elwina dişlerini sıkmış tekrar bağırmaya hazırlanıyordu.

Marius sonunda ayağa doğrularak kollarını açtı ona doğru, "Ama benim Malfoy'um..." dedi. Elwina minik bir hıçkırıkla ona sarıldı. Başını göğsüne gömerken, Marius onu başının tepesinden öptü. Fransızca sakinleştirici sözler mırıldanıyordu ama hiçbiri Elwina'nın umrunda değildi. Onu rahatlatan sevgilisinin vücudu ve kokusuydu.

Elwina'ya sarılan Marius'un gözleri, genç kadının aksine sinirli, Reno'nun üzerindeydi. Reno hiçbir şey belli etmeden sakince ona bakıyordu. "O benim..." dedi Marius derin sesiyle.

Elwina başını kaldırdığında gözyaşlarından eser yoktu hatta gülümsüyordu: "Hatta başlamışken üstüme işe de kimin malı olduğum belli olsun, değil mi seni kıskanç köpek?"

Marius'un yüksek ve erkeksi kahkahası odayı müzik gibi doldurduğunda Elwina da gülmeye başladı.

out: pardon biliyorum çok saçma ama;
/ / / \ \ \ Necromancer / / / \ \ \
yaa bi de dayanamadım doum günüm hadi mutlu son olsun dedimxD [/out]