Sürpriz Doğumgünü Partisi

Misafir

Marguerite'in ortalıkta koşturması boşuna değildi. Marius mekana giriş yapmıştı bile. Hem de Elwina'yı Reno'nun kollarında görmüştü.

Linda hemen ayağa fırladı. Öyle hızlıydı ki kalkarken sandalyesini bile yere düşürmüştü.

Marius Elwina'nın kolundan tutup kendine çekmişti. "Selam, Malfoy..."

Linda Marius'un kolunu tutarak "Marius sakin ol lütfen. O benim kuzenim Reno ve aralarında hiçbir şey yok! Bu kadar sert davranma." dedi. Marius bir an için Linda'ya baktı fakat hiçbir şey söylemedi. Linda kolunu bırakarak geriye, kuzeninin yanına, geçti.

Birkaç atışma ve dengesiz hareketlerden sonra Marius ile Elwina'nın barıştıklarını izlemek güzel olmuştu. Ama Reno'nun tüm havası kaçmış gibiydi.

Linda kuzeninin omzuna hafifçe vurarak fısıltıyla "Üzülme, Reno." dedi teselli edercesine. Söyleyecek fazla bir şey de yoktu. Bir Ateş Viskisi alıp Reno'ya verdi.

Misafir

Başlayan slow müzik eşliğinde Reno ve Elwina dans etmeye başlamışlardı. Bu sırada Marguerite oradan oraya koşturuyordu panik halinde. Angelina nedenini merak etti. İçkisini yudumlayarak Emmeline ile sohbete daldı.

Az sonra Marguerite'nin paniğinin nedeni ortaya çıkmıştı. Sarışın yakışıklı bir adam kapıda duruyordu. Marguerite ise biraz endişeli bir şekilde onunla konuşuyordu. Angelina onun kim olduğunu anladığı sırada Elwina'ya baktı. Hala dans ediyordu. Genç adam onu çekip kendine çevirdi. "Yine kendini göstermeye başladı Malfoy yanın değil mi? Tek bir erkek hiçbir zaman yeterli değil. Annen de böyleydi zaten..." Marius'un sözleri üzerine Elwina öfke dolu bir bakış attı ona. Ardından bağırmaya başladı. "Ne cüretle beni anneme benzetirsin. Benim bir annem yok!! Beni hayata getiren Fransa'daki o aptal kadınla hiçbir bağımda yok! Ve o artık benim malikaneme bile giremez!"

Üçsüpürgede gergin bir sessizlik oluşmuştu. Marius o sırada özür dilemeye çalışsa da Elwina onu dinlemiyordu. "Bana Elw diyemezsin, daha az önce senin için Malfoy'dum." Bu sefer kendinden daha emin bir şekilde konuşuyordu Marius. "Ve hep de Malfoy olacaksın. Ama benim Malfoy'um..."

Elwina kendini Marius'un kucağına atarken gerginliğin bitmesiyle derin bir nefes aldı Angelina. Bu sırada biraz bozulmuş görünen Reno'ya bir içki uzattı Linda.
Angelina Madam Rosmerta'dan bir Votka daha istedi. Sonunda yine neşeli haline dönen parti daha yeni başlıyordu.

Elw Lin’in patronusundan sonra telaşlı ve meraklı bir halde Üç Süpürge’ye geldi. ‘Mutlu Yıllar Elw’ bağırışlarıyla neler döndüğünü fark eden Elw’in eline Ang hemen bir Veela Votkası yerleştirdi. Hızlı bir başlangıç oluyordu herkes için. Ang Elw’e sahibi olan kişinin ruh halini renkleriyle belirten bir iguana, kuzeni Sy ise Elw’e oldukça gizemli bir taş hediye etmişti.

Bunlar bile Elw’in en garip hediyeleri değildi. Parti henüz yeni başlamışken içeri kızıl saçlı, yakışıklı bir adam girdi, içeridekilere selam verdikten sonra Elw’in yanağına bir öpücük kondurdu. Elwina ise Reno içeri girdiğinden beri büyülenmiş görünüyordu, öpücükten sonra bir an sessizce durdu. Sonra Reno’yu kendine çevirerek onu öptü. Emm kalabalıktan ve müziğin gürültüsünden ötürü konuşmaları duyamıyordu ama Elw’in yüzünde daha önce hiç görmediği bir ateş vardı. Angie şaşkınlıkla Emm’e bakmıştı. Emm de ona hak verircesine başını hafifçe yana eğerek gülümsemişti. Doğum günüydü sonuçta, istediğini yapabilirdi. Ama Ang bunları düşünmüyordu, sevgilisinin doğum gününe gitmeyen kim vardı ki? ‘Marius?’ diye düşündü Emm. O bunları düşünürken Lin ve Reno; Ang, Marg ve Emm’in yanına geldiler. Reno Linda’nın omzuna elini koymuş '' Eee kuzen, beni bu güzel hanımlarla tanıştırmayacak mısın? '' diyordu. Linda da "Angelina Johnson; Muggle Araştırmaları Profesörümüz, Emmeline Vance Delacour; Aritmansi Profesörümüz ve Margolis Marguerite Snape; Karanlık Sanatlara Karşı Savunma Profesörümüz." diyerek onları tanıttı.

Reno da gülümsedi ve genç bayanlara göz kırptı. '' Ne kadar güzel bir gece? Bir sürü bayan ve ben.. Lin neden eve gidip uyumuyorsun? '' Ben de kendimi tanıtıyım, adım Reno. Ünümü duymuş olabilrsiniz, eskiden Slytherin Quiddtch Kaptanı'ydım. Sihirli Oyunlar ve Sporlar Dairesi Başkanıyım, ve söylemenize gerek yok biliyorum çok yakışıklıyım. ''
Emmeline zorla gülümsedi. İçinden ''Eragon’un geleceği ha? ’’ diye düşünüyordu. Lin de Reno’nun sözü üzerine "Ve çok mütevazidir." diye ekledi. Emm de ‘’Kesinlikle öyledir’’ diye mırıldandı.

Müzik biraz yavaşlamıştı. İleride Margue ve Elw’in konuştuğu görülüyordu. Daha sonra Reno Elw’le birlikte dansetmeye başladı.

Emm kapının açıldığını gördü..Düşündükleri başlarına gelmişti işte. Gelen Marius'tu. Danseden Reno ve Elw'in yanına yavaşça ilerledi. Elw hala onu görmemişti. Marius herkesin duyabileceği bir sesle;

-"Yine kendini göstermeye başladı Malfoy yanın değil mi? Tek bir erkek hiçbir zaman yeterli değil. Annen de böyleydi zaten..."

Elw önce şaşkınlıkla bakıyordu Marius'a, ama son cümleden sonra öfkeyle bağırdı:

-"Ne cüretle beni anneme benzetirsin. Benim bir annem yok!! Beni hayata getiren Fransa'daki o aptal kadınla hiçbir bağımda yok! Ve o artık benim malikaneme bile giremez!"

Daha sonra neler konuşulduğuna pek dikkat etmedi Emm. İnsanların özel konuşmalarını duymaktan büyük bir rahatsızlık duyardı. Sadece bir süre sonra Marius ve Elw'in birbirlerine sarıldıklarını gördü. Emm gülümsedi. İşlerin tatlıya bağlanmasına sevinmişti. Yine de bağırış, çağırışlar Emm'i çok germişti. Gerginliğini alması için her zamanki gibi bir puro yaktı. Dumanını üflerken Linda'nın ona baktığını gördü. Gidip Lin'e uzattı ve sonra tabakayı masaya koydu.

Reno birbirini izleyen bir dizi karmaşık olayın ortasında kalmıştı. Hatta bi yerden sonra işin ucunu o bile kaçırmıştı. İlk başta sadece Elw ile dans etmeyi düşünmüştü, ne de olsa doğum günü kızıydı. Ardından Marguerite anlamsız bir panik içine girmişti. Ancak çok geçmeden bu endişenin anlamsız olmadığını anlayacaktı. Çünkü anladığı kadarıyla Elwina'nın sevgilisi olan bir adam içeri girmişti. Birden Elw ile hararetli bir tartışmaya girmişler sonra sarılarak herkesi şaşırtmışlardı. Adamın gözlerinin içine dik dik bakarak '' O benim.. '' dediği kısmı hatırlamak bile istemiyorudu Reno.

Sanki Elw'e aşıktı, ya da aralarında birşey vardı. Reno için kadın her zaman kadındı ve önemli olan aşk değil takılmaktı. Herkesle aynı anda birlikte olabilmek gibi bir kapasitesi vardı ama aklından Elwina hiç geçmemişti. Ancak daha Lin bile anlayamamıştı bunu. " Üzülme, Reno."

Ancak sinirlenmeyecekti, sonuçta bu bir partiydi. Üzüldüğünü, yıkıldığını falan düşünüyorlardı ve Reno Reno'luğunu göstermeye kararlıydı. Emmeline bir puro yakmıştı, '' Demek sen de içiyorsun öyle mi? '' Linda'nın az önce önüne koyduğu Ateş Viskisi'ni dikip bitirdikten sonra cüppesinin cebinden sigara paketini çıkardı. '' Lanet muggleların tek güzel şeyi.. '' Bir adet ağzına koydu ve üzerinde aile amblemi olan çakmağı ile yaktı. Arkasına yaslanıp derin bir nefes çekti ve geri Angelina'nın suratına üfledi.

Misafir

Emmeline de olayları izlerken bir puro yakmış ve Linda'ya da uzatmıştı. Daha sonra Reno da yanlarına geldi. "Demek sen de içiyorsun öyle mi? Lanet muggleların tek güzel şeyi.. '' Kendi cebinden çıkardığı paketten bir tane yaktı ve dumanı Angelina'nın suratına üfledi. Angelina tek kaşını kaldırmakla yetindi bu hareket karşısında. Daha sonra içkisini yudumlamaya devam etti.

Bir kaç dakika orada boş boş durdular. Angelina sıkılmıştı. Madam Rosmerta'dan bir Ateşviskisi - değişiklik olsun istiyordu. - isteyerek Marguerite'nin yanına doğru ilerledi. Bir sandalye çekip genç kadının yanına oturdu.

- "Eee.. Marg naber? Dırdırcı nasıl gidiyor?"

Çok saçma bir soru sorduğunu farkındaydı. Ama hiç bir şey yapmadan durmak da bir süre sonra sinirini bozmaya başlamıştı.

Misafir

O gece Üç Süpürge çalışma tarihi boyunca yaşamadığı bir gece yaşıyordu neredeyse. Her zaman tertemiz ve pırıl pırıl olan mekan bu gece Elwina ve arkadaşları tarafından tıklım tıkışık doldurulmuş, şişeler açılmış ve felekten bir gece çalınmaya başlanmıştı. Ortam bir an Marius'un gelişiyle sessizleşse de ikilinin arasının bulunmasıyla, tam gaz devam edilmişti. Şimdi yeni yeni yakılan tütün ürünleri ortamın havasını tütün kokusuyla tütsüleyip, bulanıklaştırırken, Elwina bundan iyi bir doğum günü isteyemeyecepini düşündü.

Şimdi on dokuz yaşını doldururken, bir gece içerisinde Hogwarts'ı bitiren o yosmanın, Kontesliğine rağmen hala içerilerde bir yerde olduğunu, uyuduğunu ama uyanabileceğini, hala yeterince çekici olduğunu ve Merlin'e hepsinden çok şükürler olsun ki, onu herşeyden çok seven ve ne olursa olsun bırakmamaya kararlı bir sevgilisi olduğunu öğrenmişti.

Düşünce dizisindeki anomaliye gülerek, Marius'un kafasına uzanıp onun çenesini öptü hafifçe. İkili barın neredeyse arkasında kalan geniş ve alçak siyah bir koltuktaydılar. Marius bacaklarını öne doğru uzatmışken Elwina onun göğsüne yaslanmış bacaklarını da koltuğun üzerine çekmişti. Kafasını geriye yaslayıp gözlerini kapamış olan Marius öpücükle başını kaldırıp ona baktı tek gözünü aralayarak. Dudakları uyuşuk bir gülümsemeyle kıvrılmıştı. "Ben kalkıyorum biraz..." dedi Elwina.

Marius onun üzerinden kolunu çekerek kendine sarıldı ve başını geriye verip tekrar uyuklama pozisyonuna geçti. Elwina hafifçe gülerek "Tamam uyu sen biraz, eğer bu gürültüde uyuyabilirsen." dedi.

Bara doğru ilerleyip oradaki yığında aradığı şeyi buldu: Bir çift ayakkabı. Aslında bunlar kimin hediye ettiğini şu an hatırlayamadığı karacamdan, topuklu ayakkabılardı. Sindirella'nın Ölüm Yiyen versiyonu için ironik bir seçim.

Onları ayağına geçirdikten sonra, barın arkasına çekti. Rafların birine basarak tezgaha tırmanmaya çalışırken ağzı açık onu izleyen Rosmerta'ya "Selam, Rosie... Kenara çekilirsen daha iyi çıkabilirim." dedi. Gözlerinin odağı kaymıştı ve hafifçe bulanık görüyordu. Daha önce olmadığı kadar sarhoştu. Yaşlıca bayanın bardan çıkmasıyla sorunda tezgahın üzerine basabildi. Ayağa kalkmadan yakınında gördüğü yarı dolu bir Ateş Viskisi bardağını kaptı. Bir yudum alıp "Mmm, fena değilmiş..." dedikten sonra, cam topuklarını durduğu yere vurarak dikkatleri üzerinde toplamaya çalıştı. "Hep bunu yapmak istemiştim." diye mırıldandı bu kez kendi kendine. Aslında tezgaha tırmanma çabalarından beri çoğu ona bakıyordu. Sesini toparlayarak konuştu:

"Muhterem dostlar! Buraya naçiz varlığımın girdiği 19. yıldönümünü kutlamaya toplandık, ya da siz beni topladınız! Her neyse... Her yılla bu ölümlü vücut yaşlanırken çok acil bir dileğim var: Yaşlanmadan ölümsüzlüğü bulmanın şerefine!" diyerek kadehi kafasına dikti. Arka sıradan biri, muhtemelen bir kadın "Kendine bir vampir bul kızım!" dedi cırtlak bir sesle. Elwina sırıtıp boş kadehi ona kaldırdı:

"Onu da düşündüm Selene, son çare artık, bakarız!" diye gülüp tezgahtan aşağı zıpladı. Şansına topuklarının üzerine sağlam bir düşüş yapmış ve ayaktaydı.

out:bu başlığı kitleyip sıkı sıkı, bi yere kapatalım, zuuu, böle bişi yazılır mıı xD

Misafir

Angelina Marguerite'yle sohbet ederken dükkanın arka tarafından gelen Elwina'nın bara tırmanma çabaları dikkatini çekmişti. Biraz evvel ona hediye edilen cam ayakkabıları ayağına geçirmiş, dengede durmaya çalışıyordu. Bir yandan da kimsenin duyamayacağı bir sesle kendi kendine mırıldanıyordu. 5 dakika sonra tüm davetlilerin gözü onun üzerindeydi. Gerek olmamasına rağmen, tüm dikkati üzerinde toplayabilmek için topuklarını tezgaha vurdu. Daha sonra konuşmaya başladı. "Muhterem dostlar! Buraya naçiz varlığımın girdiği 19. yıldönümünü kutlamaya toplandık, ya da siz beni topladınız! Her neyse... Her yılla bu ölümlü vücut yaşlanırken çok acil bir dileğim var: Yaşlanmadan ölümsüzlüğü bulmanın şerefine!"

Herkes gibi Angelina da Viski bardağını havaya kaldırdı ve bir dikişte içindeki içkiyi bitirdi. Bu sırada arkadan bir ses "Kendine bir vampir bul kızım!" diyerek Elwina'nın söylediklerine cevap vermişti. "Onu da düşündüm Selene, son çare artık, bakarız!" Elwina'nın cevabı üzerine Angelina da diğerleri gibi sırıttı. Elwina'nın tezgahtan inmesi üzerine tekrar bara dönen Madam Rosmerta'ya seslendi.

- "Rosmerta, bir bardak daha lütfen."

Henüz çok az bir zaman geçmişti ki içkisi elinde müzikle beraber sallanıyordu. Bir süre sonra müziğin bu sakin halinden de sıkılmıştı. Barın kenarında duran Elwina'nın yanına gidip kolundan çekiştirmeye başladı. Elwina neye uğradığını şaşırmıtı.

- "Hadi doğumgünü çocuğu hareketlen biraz."

Misafir

Elwina onu kolundan çeken Angelina'ya dönüp şaşkın bir bakış attı. Angelina onu pist olarak kullandıkları barın orta kısmına çekiştirmeye devam ederek "Hadi doğumgünü çocuğu hareketlen biraz." dedi. Elwina tiz sesle bağırarak "Yaa ben daha bu topukların üstünde duramıyorum bir de dans mı edeceğim yani!" dedi. Sonra kendi koluna asılarak onu durdurup "Dur şunları çıkarayım..." dedi.

Camdan ayakkabıları tek parmağıyla çıkarıp attığında yine de kırılmadıklarını görünce "Vayy be sağlammışlar..". diyerek dudak büktü ve Angelina'nın onu çekmesine izin vererek çıplak ayaklarıyla onu izledi.

Müziği pek de umursamadan hoplayıp zıplar, bir yandan da kıvırırken ana okulu çocukları gibi acayip ama bir o kadar da şendiler. Elwina'ya bu gece için bu yeterliydi. Bir an Linda'yı düşünüp "Acaba Linda nerede, o da dans etmeliiiiii..." dedi etrafına bakınarak.

out:daha ne kadar şebekleşebilirim xD

Reno sigarasını içerken Elw konuşma yapmıştı. Açıkcası genç adamı çok güldürmüştü, böyle bir konuşmayı ondan beklemezdi. Canı sıkılmaya başlamıştı, ancak kalkıp gidemezdi. Üç Süpürge'ye çok sık gelmezdi, aslında neredeyse hiç gelmezdi. Hosmeade'deki uğrak mekanı Domuz Kafası'ydı. Menüde neler var bilmiyordu, Madam'a yaklaşarak '' Affedersin, sizde Hayalet Cin'i var mı? '' diye sordu. Kadın onaylar bir şekilde başını salladıktan sonra içkisini getirdi. '' Müşterilerimizin pek tercihi değildir ama mahsen de bulundururum. Buyrun.. '' Reno kadına göz kırparak '' Harikasınız '' dedi ve bardağı kafasına dikti. Tek seferde içtikten sonra boş bardağı tezgaha bıraktı.

'' Dıırt.. Dıırt..! ''

Reno elini cebine attı, telefonu çalıyordu. Muggle hayranı falan değildi hatta hepsinden nefret ediyordu. Ancak bazı teklonojik aletleri işe yarar cinstendi. Hattı yoktu, sihirle şebeke olayını çözmüştü. Bir kaç adım ilerledi, müzik fazla yüksek sesli değildi zaten.

'' Moshimoshi.. Konnichi wa! Watashi wa Reno desu, anata no namae wa nan desu ka? Gokigen ikaga desu ka? Genki desu, arigatoo. Aimashoo ka? - kısa bir sessizlik - Okkei.. ''

Reno sinirle telefonu kapattı, hep pis işler ona kalıyordu. Söz konusu para olunca insanlar gerçekten değişiyorlardı. Tekrar masaya dönüp Lin'e fısıldadı. '' Daha ne kadar burdayız? ''

* Alo.. Merhaba! Ben Reno, siz kimsiniz? Nasılsın? Ben iyiyim, sağol. Buluşalım mı? Tamam..

Misafir

Elwina da dahil bazıları ayaklanıp dans etmeye başlamışlardı bile. Linda ise kuzeni Reno'nun yanında oturmuş, Emmeline'in verdiği purodan tüttürüyor ve bir yanda da Veela Votkasını yudumlanıyordu.

Birden Reno'nun cebinden gelen bir ses duydu. Bu Muggleların cep telefonu adını verdikleri bir şeydi. Neyseki Reno yine zekasını kullanıp onu Muggleların kullandığının dışında kullanmayı ayarlayabilmişti.

Telefonda Japonca bir şeyler konuşuyordu. Biriyle buluşma konusu geçiyordu. Reno telefonu sinirle kapattıktan sonra Linda merakla ona döndü. O da Linda'ya dönüş fısıldayarak '' Daha ne kadar burdayız? '' diye soruyordu.

"Bilmem... Biz sabahlamayı düşünüyorduk. Gitmen mi gerek?" diye sordu Linda. Yine işi çıkmış olmalıydı.

"Bilmem... Biz sabahlamayı düşünüyorduk. Gitmen mi gerek?"

'' Evet, bak önemli bir şey değil aslında ama.. Yani bir iş yapmıştık ve parayı eksik bulmuşlar. Pislikler! Çağırıyorlar.. '' İçinden de kendine lanet okuyordu, salak adamlarla çalışırsa böyle olurdu işte. Elini cebine atıp bir avuç dolusu Galleon çıkardı. '' Madam, buraya bırakıyorum.. '' Her zamanki gibi gereğinden oldukça fazla bırakmıştı. '' Elw'e söylersin, birşey sorarsa.. '' Soracağinı sanmıyordu sonuçta şu an Marius'cuğu vardı. Sonra eğilip kuzeninin yanağıdan öptü. Ardından sanki Lin çocukmuş gibi yanağını sıktı. Genç kadının sinirlendiğini görebiliyordu. Reno'nun amacıda buydu zaten. Cebinden bir sigara daha çıkarıp yaktı ve gecenini karanşığına karıştı.

Misafir

'' Evet, bak önemli bir şey değil aslında ama.. Yani bir iş yapmıştık ve parayı eksik bulmuşlar. Pislikler! Çağırıyorlar.. '' dedi Reno. Linda hiçbir şey demedi. Reno'nun başına bu tür olaylar sık sık gelirdi ve o ne yapacağını her zaman bilirdi.

İçki parasını masaya bırakmıştı Reno. Linda paraları alıp tekrar kuzenine vererek "Hayır, Reno. Vermene gerek yok. En başta bütün masraflar karşılandı." dedi.

'' Elw'e söylersin, birşey sorarsa.. '' dedi Reno umutsuz bir şekilde. Linda sadece kafa sallamakla yetindi.

Reno eğilip kuzeninin yanağına bir öpücük kondurdu ve sırf onu sinirlendirmek için küçük bir çocukmuş gibi Linda'nın yanağını sıktı. Linda sinirlenmişti ama kuzeninin ardından ona gülümseyerek baktı.

Linda purosunu bitirdikten sonra masanın üzerinde duran kendi hediyesini ve Fleur'un hediyesi ile mektubunu alıp hala dans etmekte olan Elwina'nın yanına gitti.

"Elw! Bak burda ne vaaar." dedi çocukça. Hediyeleri sırayla vermek için elindekileri hemen yanındaki masaya koydu. İlk önce Fleur'un mektubunu verdi.

Elw'ciğim,

Doğumgününe gelemediğim için üzgünüm ama Fransa'da acil bir işim çıktı. Aldığım hediyeyi mektupla birlikte Linda'ya verdim. İyi ki hediyeni daha önceden almışım. Umarım beğenirsin.

Années heureuses...

Fleur.

Elwina mektubu okuduktan sonra Linda ona Fleur'un hediyesini uzattı.

Elwina hediyeyi açıktan sonra Linda açıklama yapma gereği duyarak"Bu bir Ajanda Küre. Sen önceden yapman gerekenleri bu küreye söylüyorsun. Ne zaman yapman gerektiği ile birlikte... Zamanı geldiğindeyse ışığı yanıp seni kendi sesin ve görüntünle uyarıyor." dedi. "İlginç değil mi?" diye ekledi gülümseyerek.

Linda kendi hediyesini eline alıp "Oldukça ağır ha?" dedi küreyi tutmakta zorluk çeken Elwina'ya bakarak. Elwina ona herhangi bir şey olmaması için tekrar kutusuna koyarken Linda da kendi hediyesini uzattı.

Fısıltıyla "Yeni kontesimize güzel bir hediye." dedi. Elwina kutuyu açtığında içinde çok hoş bir tac olduğunu gördü.

"Cincüce yapımı..." dedi Linda ve ekledi. "Ay taşından." Gülümseyerek arkadaşına baktı.

Misafir

Elwina, Fleur'un mektubunu dudaklarında küçük bir gülümsemeyle okudu. Son bir saatte, Marius ve kendisine koca bir şişe Ayıltma İksiri içirip, alkolün üzerilerindeki etkisini azaltmıştı. Ama anlaşılan Marius'a sandığından fazla vermişti ki, genç adam şimdi koltuğundan ayaklanmış bütün misafirlerle konuşuyor, Elwina'yla yakınlık derecelerini araştırıyordu. Ne şeker...

Genç kadın mektubu okumayı bitirdikten sonra, Linda'dan hediyeyi aldı: Bir Ajanda Küre.

"Hey, bu çok güzeel. Gri renklisini Hogsmeade'de bir dükkanda görüp almaktan vazgeçmiştim son anda. Fleur'cum çok iyi düşünmüş." dedi küreyi hediyelerinin arasına eklerken. Zaten elinde tutmakta zorlanıyordu. Linda "Oldukça ağır ha?" dedi.

"Evet, sandığımdan daha ağırmış, odamda masamın köşesinde ona uygun harika bir yer biliyorum, görürsün..." dedi.

Yeni bir paket çıkartan Linda ona yaklaşıp, diye "Yeni kontesimize güzel bir hediye." fısıldadı. Elwina onun kimliğini belli etmeyecek bir şey almış olmasını umdu o an. Yoldaşlık'ın as kadrosunun ortasında açıklamayla uğraşmak şu anda istediği şey değildi. Gerçi açıklamayla uğraşmayıp, asasını çekerdi ama neyse.

Bordo kadife kumaşın katlarının arasından gümüş ve aytaşıyla işlenmiş taç göründüğünde Elwina'nın ağzı açık kaldı: "Ahh, Lin bu harika... Hol, gelsene, şunu görmelisiiin..." diye seslendi sevgilisine. Ona bakmayarak Linda'nın ellerine eğilerek, taçdaki desenleri incelemeye başladı. Genel olarak yaprak ve sarmaşık motifleri vardı ve aralarında minicik zümrüt gözlü yılanlar dolaşıyordu. Biz göz yanılmasıymışçasına yılanlar hareketliydi. Elwina bir yılanın altında bir de kurukafa gördüğüne yemin edebilirdi ama uzaktan görülmesini imkansızdı.

Marius'un uzun parmaklı elleri büyülenmişçesine baktığı taçla arasına girdi ve onu ellerine aldı. Elwina onun amacını kavrayarak, 17. yüzyılda Fransız sarayında bir prensesin yapabileceği gibi, yere diz çöktü ve şövalyesinin tacını giydirmesine izin verdi. Taç kafasına ağırlıksızmışçasına oturan yavaşça dikleşti. Doğrulduğunda bakışları daha kararlı ve daha mağrurdu.

Marius gülümseyerek "Çok yakıştı, Elw." dedi. Elwina ona gülümseyip, Linda'ya döndü gecikmiş bir teşekkür için.

Taca aldırmadan kollarını açıp ona sarılarak "Sağol, Lin! Bu gerçekten çok güzel, şimdi ben de sana büyük bir hediye bulmak zorundayım." diye ekledi ayrılırken. Marius elini kızın omzuna koyarken "Belki bir ev hediyesi alırız biz de Linda'mıza..." dedi. Elwina başını sallayarak onayladı. Bu sırada tacın kaymadığını kontrol etmek için elini siyah dalgalı saçlarına götürürken, Marius onun elini itti: "Tamamen düzgün duruyor, böyle birşeyin tılsımsız olduğunu mu sandın?" dedi. Oldukça mantıklıydı Elwina'ya göre de.

Misafir

Partinin ilerleye saatlerinde Elwina'nın ayıltıcı iksiri sayesinde içkiyi fazla kaçıran herkes kendine geldmişti. Bu sırada Linda - unutsaydı Fleur onu öldürürdü - kendisinin ve Fleur'un hediyelerini Elwina'ya uzattı. Öncelikle Fleur'un yazdığı mektubu okudu Elwina. Ardından da oldukça ağır olan pakedi açtı. Bu bir Ajanda Küreydi. Angelina bunu daha önce bir dükkanda gördüğünü hatırlıyordu. Hatta Emmeline'e almayı düşünmüştü. Elwina bir süre küreyi inceledikten sonra diğer hediyeyi açtı. Linda ona aytaşından, cincüce yapımı çok hoş bir taç almıştı. Marius tacı Elwina'nın elinden alıp artık yere diz çökmüş olan güzel kadının başına yerleştirdi.

Angelina onların bu hallerine gülümseyerek dükkanın arka tarafına doğru ilerledi. Madam Rosmerta da onu bekliyordu. Kadından pastayı almadan önce asasıyla ışıkları kapattı. İçeriden kaygılı bir kaç konuşma ve ardından da 'Lumos' sesleri duydu. Herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Angelina tekrar asasını pastaya doğrulttu ve büyülü maytapları harekete geçirdi.

- "iyiki doğduuuun Eeeelllww!!"

Bir yandan şarkıyı söylüyor bir yandan da ilerliyordu. Bu sırada herkes ona katılmış mırıldanıyordu. Angelina pastayı Elwina'nın önüne koydu. Artık sadece mumların aydınlattığı dükkanda bir tek doğum günü çocuğunun yüzünü seçebiliyordu.

Sy bir kenarda oturmuş diğerlerini izliyordu. Herşey o kadar hızlı ve komik oluyorduki çok eğleniyordu. Arada Quilla ile sohbet ediyor, biten içkisini de sürekli yeniliyordu. Partiye katılanlar, ayrılanlar, hediyesini verenler, konuşmaya yapanlar.. Bir yandan sürekli çalan müzik, gerçekten de tam bir patiydi. Ve en sonunda Sy için en heyecanlı yere gleinmişti, pasta kısmına!

Angelina üzeri mumlarla süslü kocaman bir pastayla yaklaşıyordu. Herkes hep bir ağızdan doğum günü şarkısını söylüyordu. Acaba Elw üflerken ne dileyecekti, merak ediyordu. Tempoya ayaka uydurarak alkış tutmaya başlamıştı.

'' Elw, dilek tutmayı unutma.. ! ''

Marguerite o kadar çok içmişti ki, artık olup bitenlerin hızına ayak uydurmakta güçlük çekiyordu. Partiye sürekli yeni insanlar katılıyordu, çoğunu tanıyordu ama içlerinde daha önce görmediği cadı ve büyücüler de vardı. Kısa bir süre sonra Reno izin istedi, Marguerite onun bu ani gidişine Marius'un sebep olup olmadığını içten içe merak etti.Angelina'nın pastayı getirmesi herkesi geniş masanın etrafında topladı. Elw hemen geldi ve masanın başına geçti; Sy heyecanla bağırdı:

'' Elw, dilek tutmayı unutma..! '' Marguerite her zamanki meraklı haliyle düşündü: Acaba ne dilek tutmuştu? Elw hayattan ne bekliyordu? Cevabı bulmak çok güçtü, hatta imkansızdı.Marguerite arkadaşına bakarak sıcacık gülümsedi.Bazı anlarda, dostluğun ne kadar önemli, ne kadar değerli olduğunu daha iyi anlıyordu insan.

Misafir

Elwinamumların üzerinden arkadaşlarına baktı. Çoğu bir dilek tutmasını diliyor gibiydiler. Ve bunların hepsi ne dileyeceğini oldukça merak eder gibiydi. Oysa bu tür şeyleri bırakalı yıllar olmuştu. Çünkü dileklerin gerçekleşmeyeceğini bile bile dilemenin ne anlamı vardı? Hayat onu çok mu törpülemişti ne?

Bir şey düşünürcesine yüzünü buruşturup mumları üfledi. Birşey düşündüğü yoktu ama bu küçük oyun da umrunda değildi.

Alkışların ardından pasta kesilip, tüm gece içki içmiş olanlara devasa dilimler dağıtılırken Elwina, gülümseyerek onları izledi. Pastanın başına geçtiğinden beri omuzlarında olan Marius'un elleri onun omuzlarını biraz daha sıkı kavrarken gülümesemesi büyüdü.

_______________________________________________________________

Uzun süren gecenin ardından, Hogwarts'ın doğusundaki dağların tepesi güneşin ilk ışıklarıyla aydınlanırken tüm doğum günü ahalisi Üç Süpürge'nin önündeydi. Elwina gidenlere el sallarken, Linda'ya seslendi:

"Lin, ben bugün ve yarın ortalıklarda görünmeyebilirim, yokluğunu hissettirmemeye çalış!" diye bağırdı arkasından. Genç kız el sallayarak kaybolurken yanındaki Marius'a döndü. Marius ona bakarak "Ee, napıyoruz?" diye sordu.

Elwina onun yorgun gülümseyişine karşılık vererek "Bir planın olduğunu düşünüyordum. Ama lütfen önce biraz uyuyalım." dedi ağrıyan başını tutarak.

Marius "Tabii ki bir planım var..." dediği gibi Elwina'nın kolunu kavradı ve ikisi birden yok oldular. Belki Hogsmeade'den belki de tüm İngiltere'den ayrılmışlardı. Sadece bir süreliğine...

Misafir

Elwina biraz düşünüp dilek tuttuktan sonra, mumları tek seferde söndürmeyi başardı. Büyük bir pasta dilimini yerken etrafa gülücükler saçan Elwina'yı izliyordu. Biraz evvel son olarak karar verdiği içkisi bitince dayanamayıp bir bardak daha ateşviskisi aldı.

**

Parti bol dans, içki, ve eğlenceyle ilerlerken gün ağarmaya başlamıştı. Herkesin de uykusu gelmişti anlaşılan. Angelina bardaktaki içkisini bir dikişte bitirip dükkanın önüne çıktı diğerleriyle birlikte. Siyah pelerinini üzerine geçirdikten sonra kendisi de gitmeye hazırlanan Elwina'ya yaklaştı. Yanağına küçük bir öğücük kondurdu ve gülümsedi.

- "Mutlu yıllar. Görüşürüz."

Diğer herkese de sırayla 'İyi sabahlar' diledi ve kapının yanında duran Ateşokunu alıp havalandı. Gökyüzüne doğru yükselirken Elwina'ya el salladı. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle rüzgarda uçuşan ve gün ışığı sayesin kıpkırmızı görünen saçlarını savura savura ilerledi.