-''Lanet olsun''
Yine göl kenarında gezinirken, çalılardan bir kaçı ayağına takılmıştı.Acıyla eğilip baktığında, çorabının paramparça olduğunu gördü.Acı bir ifadeyle, asasını çıkartıp birşeyler mırıldandı.Ancak sadece çorabı tamir edebilmişti, hala canı yanıyordu
-''Olsun'' dedi içinden.En azından görünmüyordu.Ve, hafiften topallayarak yürümeye devam etti.Yumuşak, yeşil çimler üzerine basıldıkça ayakkabının şeklini alıyordu.En sonunda su kenarına varabilmişti Avril.
Güneş batıyordu, bu zamanda da ışıkları gölün yüzeyine vurup binbir sedefli pırıltı saçardı.Gülümsedi.Ancak, bir şeyin hemen ilerisinde olduğunu anlaması uzun sürmedi.Bu kesinlikle bir hayaletti.Çünkü sadece hareket ettiğinde belli oluyordu:
-''Sen kimsin?''
Bu küçük yaşlardaki bir çocuğun hayaletiydi.En fazla dokuz...Belkide on
-''Sen kimsin'' diye tekrarlardı Avril.Ama çocuk, utanmış gibi gökyüzüne süzüldü.Avril ardından bakakalmıştı.Buda neydi böyle?
diye düşünerek yürürken, farkında olmadan Fısıldayan ağaç korosuna girmişti bile.Büyük, kalın ve sağlam bir köke takıldı ayağı.Sendeledi, az kaldı düşüyordu hatta.Can acısından tekrar yüzünü buruştururken eliyle ağaça dayanmaya çalıştı.Ama bu daha yumuşak bir şeydi.Bir kızın başı!!
-''Ooops, özür dilerim'' diyerek elini çekti.Ancak kız hiç kızmış görünmüyordu