Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  EkspresEkspres  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 RP Pratikleri ~ 2

Aşağa gitmek 
+15
John Stewen Peterson
Johnny Amoux Malfoy
Nicole Marissa Magdalene
Stefania Valérie Bécaud
Genevieve Tessa Malfoy
Samara Y. Laura D'Owen
Emily L. Black
Angel Emilie Cartier
Karolina Siri Bergliot
Shin Bizarre
Célia Ellen F. Reeser
Jacenia Lea Dumbledore
Daphne Zoe Launy
Angelina Voleta Anderson
Elizabéth Adrianna Malfoy
19 posters
YazarMesaj
Elizabéth Adrianna Malfoy
Perfect Li(f)e Yazarı
Elizabéth Adrianna Malfoy


Kadın
Ruh hali : RP Pratikleri ~ 2 Heyup7
Mesaj Sayısı : 1443
Yaş : 36
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12569
Ekspresso Puanı : 41
Kayıt tarihi : 15/02/08

RP Pratikleri ~ 2 Empty
MesajKonu: RP Pratikleri ~ 2   RP Pratikleri ~ 2 Icon_minitimeSalı 06 Mayıs 2008, 18:14

Diğer başlıkta Rp'leri yorumlanmayanların karıştığı ve çok çok eski şu an online bile olmayan üyelerin Rp'leri bulunduğundan dolayı, işimin biraz daha kolay olması açısından yorumlamamızı istediğiniz Rp'leri bundan sonra bu topic altına yazınız lütfen. Bir önce ki başlıkta bulunan, hala yorumlanmamış Rp'lerinizi buraya kopyalamanıza gerek yok, onlar diğer başlık altında değerlendirilecektir..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.hogwartsekspresi.com/lejantlar-karakter-kartlary-f164
Angelina Voleta Anderson

Angelina Voleta Anderson


Kadın
Ruh hali : RP Pratikleri ~ 2 11mt8
Mesaj Sayısı : 590
Yaş : 32
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12206
Ekspresso Puanı : 1
Kayıt tarihi : 08/03/08

RP Pratikleri ~ 2 Empty
MesajKonu: Geri: RP Pratikleri ~ 2   RP Pratikleri ~ 2 Icon_minitimeCuma 09 Mayıs 2008, 20:03

-YASAK ORMANDA TEK BAŞINA-

Molly yine bir macera aramaktaydı..Koşka koşa yasak ormana gitti..Gece olmuştu ve her yer karanlıktı..Molly ise her zaman ki gibi o muhteşem siyah botlarını giymiş ve siyah makyajını yapmıştı..Üzerindede lacivert montu vardı..Yavaş adımlarla ilerlemekteydi..Bir yandan da kendi kendine,

"Ahh Molly ah..yine ne yapmaya çalışıyorsun ki?başına bir şey gelince akıllanırsın sen"

diyordu..Yavaş yavaş ormanın derinliklerine inmeye başlamıştı.Tam gidiyorum derken ayağına bir çakıl taşı takılmaz mı..Pat diye yere düştü..

"Off inamıyorum birde bu eksikti zaten.."

dedi kendi kendine söylenerek..Bir yandan da mantalonunu silkiyordu..Hemen ayağa kalktı..Sol taraftan "uuğuu" diye sesler geliyordu..Molly çok korkmuştu artık geri dönmesi için çok geçti..Ama gitmeliydi.Tam arkasına döndü ki ne görsün Lord Voldemort idi bu..Molly bir çığlık bastı hemen..Ama sonra korkmaması gerektiğini anladı ve bütün gücünü toplayıp konuşmaya başladı,

"Şeyy..aslında ben iyi tarafta değilim..büyüyünce bir ölümyiyen olabilirim.."

diye söylenmeye başladı..Voldemort ise onu bir süre izledikten sonra hızla kayboldu.Sanırım Molly'nin dedikleri işe yaramıştı..Ama artık gitmeliydi bu kadar macera ona yeterde artardı zaten..Hızlı adımlarla koşarak Hogwarts'ın içine girdi..Ve kimseye yakalanmadan kızlar yatakhanesinin yolunu tuttu..Kızlar yatakhanesine vardığında yatağına atladı ve ,

"Oh be dünya varmış işte rahatlık budur.."

diyerek yatağına uzandı..Bir daha böyle bir şey yapmayacağına dair söz vermişti kendine..Ama kim bilebilir ki Molly'nin sözüne güvenilmezdi..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://hogwartsekspresi.com/lejantlar-karakter-kartlary-f164/mol
Daphne Zoe Launy
Son Dakika Editörü
Daphne Zoe Launy


Kadın
Ruh hali : RP Pratikleri ~ 2 43772825vu8
Mesaj Sayısı : 1162
Yaş : 31
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12457
Ekspresso Puanı : 7
Kayıt tarihi : 21/12/07

RP Pratikleri ~ 2 Empty
MesajKonu: Geri: RP Pratikleri ~ 2   RP Pratikleri ~ 2 Icon_minitimePtsi 19 Mayıs 2008, 03:45

İşte, malikanede abisi ile kavgalı olduğu günlerden biri daha.Ama bu seferki ciddi görünüyordu.Epey bir ağız kavgası yaptıktan sonra, Ryan ona hayli sert bir ''Bumbardie'' yollamıştı.Bu, Avril'in hafifde olsa yaralanmasına yol açmıştı, ama epey canı yanmıştı.İnat ediyordu, Ryan kendisinden özür dileyene kadar odasından dışarıya -tuvalet dışında- adım atmayacaktı.

Yatağının üzerinde, sahte yıldızlarla döşenmiş tavana bakarken öfkeyle bunu düşünüyordu, gözleri dolu doluydu.Sanki, hırsını almak ister gibi sert bir yumruk attı yatağına.Alt dudağını ısırdı, ısırdı, sırf ağlamamak için kanatmayı göze aldı.Fakat ne kadar engel olabildi, o tartışılırdı çünkü göz yaşları yanaklarından birer birer süzülmeye başlamıştı bile
-''Hayır'' dedi kendi kendine öfkeyle.Eliyle sertçe sildi gözündeki damlaları.Güçlü olmak istiyordu, belki böylece kandırabildi kendisini üzülmediğine ve Ryan'ın artık onun umurunda bile olmadığına.Bunu kendine itiraf edemiyordu, ama tamda istediği buydu işte.

Sırtını dikleştirmiş, bakışları bahçeye açılan pencereye yönelmiş bir şekilde oturuyordu.Annesi, ayağında botlar, elinde eldivenler ve üzerinde büyük bir işçi gömleği ile elindeki sümbül soğanlasrını birer birer bahçeye ekmekle meşguldü.O da çok üzülmüştü bu kavgaya, ama elinden gelen, sadece Ryan ile konuşup ikna etmeye çalışmak olmuştu.Ama nafile
-''İnatçı keçi'' diye geçirdi Avril içinden.Gözleri öfkeyle kısılmış, karşıya bakıyordu.Çünkü hakkında kavga ettikleri kız arkadaşı ile kol kola bahçeden içeri giriyordu Ryan.
-''Ah tabi, nispet yapıyorsun değil mi sevgili ağabeyciğim?''
Ryan'ın bakışları, bir Avril'in pencersine, bir de kız arkadaşına yönelmişti.Ah, evet bal gibi açıktı Avril'e göre.Nispet yapıyordu yeni cadı arkadaşıyla.

Bu kız, besbelli eski erkek arkadaşını kıskandırmak için çıkıyordu Ryan ile.Ah, tabi eski erkek arkadaşının çevresinde dolanması buna göstergeydi.Ama Ryan'ın algıları, bunu anlamayacak kadar kapalıydı.Avril biraz daha yaklaştı pencereye doğru.Ne yapacağını gayet iyi biliyordu
-''Rictusempra!''
Bu büyüyü yolladıktan sonra yaptığı tek şey, içinden:
-''Tanrım, ne olur kımıldamasın!'' diyerek dua etmek oldu.Kız kımıldarsa, büyünün isabet edememe olasılığı hayli yüksekti çünkü
-''Ah, oley''
Kızın çın çın öten kahkahaları, bütün evin içinde duyulmaya başladığı an, Avril'in yaptığı tek şey, asasını fırlatıp eski yerine dönmek oldu.Asa, hafif bir çıt sesi ile yere düşmüştü.
Sonra yapması gereken, yüzüne hayret dolu bir ifade verip aşağıya bakmak olmuştu.Ne kadar iyi yapabilmişti, emin değildi.Çünkü kıza karşı laneti yaptıktan sonra Ryan soluğu odada almıştı:
-''Ne yaptığını sanıyorsun sen?''
-''Ne yapmışım ki?''
-''Bilmiyor numarası yapma''
-''Gerçekten bilmiyorum.Kız arkadaşın niye gülüyordu? ''
Ryan bir an durakladı.Sinsi sinsi gülümsemesi yavaş yavaş bütün yüzüne yayıldı:
-''Anlaşılan birisi Rictusempra denedi.Avril, senin yaptığını biliyorum''.
Avril, durakadı.Çocukluk mu yapmıştı acaba?
-''Çık odamdan''
-''Ne?''
-''Duydun.Ben sana küsüm.Defol git''
Avril bunları sakin, hatta düz denebilecek bir ses tonuyla söylüyordu.Karşısında, muggle kıyafetleriyle duran sarışın ağabeyine odaklandı.Her kız onu sevebilirdi.Ama, Avril yine çocukça bir inat uğruna bunu mahvediyordu galiba.Hep öyle olmamışmıydı, yakınlarını korumak isterken çocukça bir inada bürünmemişmiydi?
-''Evet, Rictusempra'yı ben yolladım Ryan''
Avril'in sözüne uyup gitmekte olan Ryan, tam kapı eşiğinde duraladı.Bakışları geriye dönmüştü, sanki biraz da hüzünlü bakar gibiydi:
-''Niye, Avi?''
Boğazına bir şeyler düğümlenmişti Avril'in.Gözleri yine dolmuştu.Sesinin çatlayacağını anlayıp yutkundu.Gözleri kapalı bir şekilde:
-''Çünkü bana nispet yaptığını düşündüm.Kan beynime fırladı.O kızın seni aldattığını düşünüyordum, sırf seni korumak için düşüncelerimi söylemiştim.Ama sen bana çok kötü karşı çıkıp beni yaralamıştın-
Sağ elindeki derin kesiği öne çıkarttı.Gözleri hala kapalı, tahtaya çıkıp da söyleyeceklerini anımsamaya çalışan bir öğrenciydi sanki...
-şimdide nispet yapıyordun.Öfkelendim ve bir çocuk gibi bu yola baş vurdum.Çünkü sen benden özür dilemek yerine onu getirmiştin, yani onu seçmiştin.Davranışlarımda bir art niyet aradın, değil mi Ryan?''

Göz kapaklarını kaldırmış, boncuk boncuk ona bakıyordu şimdi.Ryan bir kaç adım yaklaşmıştı, ellerini uzattı ve sevecen bir şekilde Avril'in çenesine dokundu:
-''Hayır, ben...
-''Yalan söyleme Ryan''
Çenesini bir silkinişte onun elinden kurtarmıştı
''Yalan söyleme.Yoksa neden öfkelenesin ki, değil mi?
Yana çevirdiği gözlerinden, pıtır pıtır göz yaşları gelmeye başlamıştı tekrardan.Yatağındaki çöküşten, Ryan'ın oturduğunu anladı.Tekrar gözlerini kapattı.Elleriyle hiç durmadan nevresimlerle oynuyor, onları buruşturuyordu.Aklında ise tamamen şu soru vardı:
-''Niye, niye? Suç bende, değil mi?''
Ryan'ın eli, saçlarını okşuyordu.
-''Tamam, tamam.Sen haklısın.Öyle davranmamalıydım sana karşı.Benim küçük kız kardeşim ne gibi bir art niyetle dolu olabilir ki? Ama işte, o an bu aklımda değildi.Affet beni sarışın!''
Yalnız kaldıkları anlarda, birbirlerine ''Sarışın'' diye hitap ederlerdi.Zaten Avril bunu bekliyordu:
-''Affet beni sarışın!''
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jacenia Lea Dumbledore
Muggle
Jacenia Lea Dumbledore


Kadın
Ruh hali : RP Pratikleri ~ 2 37978406tk7
Mesaj Sayısı : 8
Yaş : 30
Galleon : 12088
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 07/05/08

RP Pratikleri ~ 2 Empty
MesajKonu: Geri: RP Pratikleri ~ 2   RP Pratikleri ~ 2 Icon_minitimePerş. 22 Mayıs 2008, 18:39

Lea korkunç bir tren yolculuğunun ardından soluğu okulda almıştı.Tren yolculuğu boyunca uyuklasa da onu bir şeyler rahatsız etmişti.Trene binmeden önce de kendisini böyle hissediyordu.Trenden indiğinde yanında bir kız belirdi.Güzel gözleri,sarı saçları vardı.Fakat elindeki sandığın içi o kadar dolu olmalıydı ki kız taşımak için hayli uğraşıyordu.Kızın yüzündeki ışıltılı gülümsemeden güç alarak kıza sessizce yaklaştı:
-Merhaba!!Ben Lea..Tanışmak istersin belki diye söyledim…Ya senin adın ne??dedi.Kızın hoşuna gitmişti galiba.O da hemen atıldı:
-Merhaba ben de Helen.Helen Dark.Tanıştığıma memnun oldum.Korkuyordum buradan açıkçası.Çünkü çok ıssız gözüküyor ve kendimi arkadaş bulamayacak gibi hissediyordum.Hele şu uğursuz Yasak Orman^a bakınca hepten tüylerim diken diken oluyor dedi.Lea ise kızın neden Yasak Orman^dan korktuğunu anlamadığı için:
-Neden korkuyorsun ki Yasak Orman^dan??dedi.Kızın cevabı gecikmedi:
-Bir abim var.Geçen sene buradan mezun oldu.Kendisi bana yaz tatilinde oldukça ürkütücü şeyler anlattı orman ile ilgili.Bir çeşit örümcek yaşıyormuş orada ve oldukça korkunçmuş.Yanına yaklaşanın ise yaklaştığına pişman edecek kadar kötü hale getiriyormuş dedi.Lea da bu sefer korkmuştu.Lea daha sonra sandığını çekiştirmeye çalışıyordu ve aynı zamanda Büyük Şölen^e yetişmek için bir hayli acele ediyordu.Kıza dönüp:
-Hangi binaya seçileceğini düşünüyorsun??dedi.Kız ise:
-Hufflepuff veya Gryffindor olacağından hiç şüphem yok.Çünkü ailemiz şuana kadar Ravenclaw ve Slytherin^e öğrenci neredeyse hiç vermemiş dedi.Lea mutlu olmuştu.Çünkü aynı binada olabilirlerdi.Lea da Ravenclaw veya Slytherin^e seçileceğini düşünmüyordu.Bundan da cesaret alıp mutlu adımlarla koşarcasına ilerliyordu.Bir kolunu ise yeni tanıştığı ancak iyi anlaştığı Helen^in omzuna koymuştu.Binaya girdiler.Daha sonra ise birlikte koşa koşa masalara oturdular.Salonda heyecan çığlıkları vardı.Lea çok ama çok merak ediyordu nereye seçilceğini.Müdür ilk önce konuşmaya başladı:
-Sevgili Yavrularım!!Okulumuza hoş geldiniz demek istiyorum öncelikle.Aramızda okulumuza yeni başlayan küçüklerimiz de var.Onlara okuldan biraz bahsetmek istiyorum.Öncelikle yavrularım!!Burada güvende olduğunuzu bilmenizi isterim..Öğretmenlerinizi de dikkate almanızı öneririm.Eğer çok dinler,az laf ederseniz iyi edersiniz ve mutlu bir yıl geçirirsiniz dedi.Salondan bir "Öff"sesi yükseldi.Çünkü müdür her sene aynı konuşmayı yapıyordu ve büyük sınıflar sıkılmışlardı.Müdür anlayışlı biri olduğu için hemen:
-Tamam tamam..Kesiyorum konuşmayı.Herkese iyi eğlenceler dilerim…Fakat öncelikle yeni öğrencilerimizin Seçmen Şapka töreni var…dedi.Herkesin en sevdiği bölümdü.Adlar okunmaya başlandı:
-George Summery...dendi.Ardından bir ses daha:
-Ravenclaw.
-Sally Wind..
-Slytherin..O anda Slytherin masasından bir alkış koptu ve Sally koşarak geçti.Bir çok isim okumaya devam ediyordu:
-Sarah Mensoon..Emma Wight... ve en sonunda Lea^nın beklediği isimlerden biri geldi.Beklediği derken kendi ismini ve yeni tanıştığı kızın ismini bekliyordu.O anda:
-Helen Dark..
-Hufflepuff sesi geldi.Lea şimdi Helen ile aynı binaya düşmeyi arzuluyordu..Birkaç isimden sonra:
-Jacenia Lea Marisha..dendi..Lea koştu ve seçmen şapkayı başına geçirdi.Bekledi..Şapka birden bağırdı:
-Hufflepuff...O anda Helen^dan ve diğer Hufflepufflar^dan bir alkış koptu.Lea koşarak arkadaşının yanına gitti ve 10 dakika sonra şölen başladı.Birçok çeşit yemek ve içecek vardı.Lea^nın en güzel ve en keyifli yemeğiydi bu..Gecenin geç saatlerinde şölen son buldu.Lea ve Helen hemen Hufflepuff ortak salanuna koştular.Daha sonra da yatakhaneye..
Yatakhane^de sessizlik vardı.Lea sessizlikten hoşlandığı için hemen tatlı bir rüyaya daldı.Ertesi gün soğuk ve yağışlıydı.Lea kalkmakta güçlük çekse de hemen yeni cübbesini giydi.Ortak salon oldukça kalabalıktı.Lea dört gözle Helen^ı bekliyordu.Kahvaltıya mutlaka onunla inmeliydi.Uzaktan Helen gözüktü.Fakat cübbesini giymemişti..Pijamalarıyla uykulu uykulu geliyordu.Lea şaşkınlıkla:

-Niye giymedin cübbeni Helen??Yoksa bir problem mi var??dedi.Daha sonra Helen halsiz halsiz:
-Kendimi çok kötü hissediyorum.Hastane Kanadına gitsem iyi olacak.Sen kahvaltıya in.Beni bekleme.dedi.Lea ise hemen:
-Öyle şey olmaz.Sen benim ilk arkadaşımsın ve oldukça kıymetlisin.Seni ilk günden yalnız bırakamam.Bende geliyorum…dedi.Hemen arkadaşına destek olarak Hastane Kanadına beraber gittiler.İçerisi bomboştu ve sessizdi.Lea uzaktan Bayan Bolloam^ı gördü ve seslendi:
-Bayan Bolloam..Lütfen yardım edin..Arkadaşım kendisini oldukça halsiz hissediyor..
dedi.Bayan Bolloam ise usulca:
-Onu bir süre burada misafir edeceğim canım.Ayrıca senin burada beklemene de müsaade edemem..Lütfen Büyük Salon^a dön ve kahvaltını et.Daha sonra ise ilk günden dersleri sakın kaçırayım deme,
dedi ve onu dışarı çıkarttı.Lea umutsuzca binaya doğru yürüdü…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.catlakkazan.gooforum.com
Célia Ellen F. Reeser

Célia Ellen F. Reeser


Kadın
Ruh hali : RP Pratikleri ~ 2 Dansrr6
Mesaj Sayısı : 600
Yaş : 31
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12273
Ekspresso Puanı : 5
Kayıt tarihi : 05/04/08

RP Pratikleri ~ 2 Empty
MesajKonu: Geri: RP Pratikleri ~ 2   RP Pratikleri ~ 2 Icon_minitimeCuma 23 Mayıs 2008, 17:02

Tabiri doğru ise sabahın köründe annesinden gelen bir mektupla güne kötü bir başlangıç yapmıştı Ellen. Sıcacık yatağında uyurken başında bir baykuşun çırpınışlarıyla uyandı. Yatakhaneye nasıl girdiğini anlayamadığı baykuş incecik bacağında bir mektup barındırıyordu. Baykuşun yumuşacık tüylerine dokunarak ona ufak bir sevgi gösterisi bağış etti getirdiği mektuba karşılık. İçinde ne yazdığını bilmediğinden mutluydu. Annesi onu unutmamıştı. Elinde duran ve kalınlığı yaklaşık bir milimetre olan mektubu büyük bir hevesle açtı. İlk anda karşılaştığı manzara onun sinirlerini bozmaya yetmişti bile. Mektup annesinin en kötü el yazısıyla yazılmıştı. Aldığı kötü moralle mektubu okumaya devam etti.

Sevgili Ellen

Sana bu notu aceleyle yazıyoruz. Ancak babanla birlikte acilen İtalya'ya gitmemiz gerekiyor. Bu yüzden bir ay boyunca bize mektup yollama... Eğer bir terslik olursa sana haber veririz...

Annen Julia


Mektup sadece bu kadar mıydı düşüncesiyle tekrar tekrar okudu. Ancak sonra kararını verdi. Bu mektup bile değildi, ufacık bir nottu. Annesi kızının nasıl olduğunu bile sormamıştı. Üstelik onlara mektup yazmasın diye uyarıda bulunmuştu.

Biraz önce yumuşacık tüylerini sevdiği baykuşa baktı. Anlaşılan Ellen mektubu okumaya başlar başlamaz oradan yok olmuştu.

Elinde bir az önce okuyup büyük hayal kırıklığı yaşadığı mektupla bir süre oturdu. Aklına gelen düşüncelerin ardı arkası kesilmiyordu. Yavaş yavaş yatağından kalkıp dün özenle hazırlamış olduğu cüppesini giydi. Yatağının başucunda bulunan yeşil kravatı büyük bir özenle boynuna geçirip düzeltti. Bir Slytherin öğrencisi olmanın ailesi tarafından çok kısa bir süre kutlandığı gerçeği aklına geldi. Şimdi ise normal bir öğrenci gibi davranılıyordu ona.
Bu düşüncelerle yavaş yavaş yatakhane merdivenlerinden aşağı indi. Etraf saatin erken olması nedeniyle sessizdi.

Şöminenin karşısındaki koltuğa oturup alev alev yanan ateşe baktı. Şu an içide böyle alev alev yanıyordu Ellen'ın. Bir aile sevgisinden muhtaçtı o an... Cüppesinin cebinden annesinin ufak notunu çıkardı. Yüzünde küçümseme ve alaycı bir gülüş olsada hüzünlü gözleriyle mektuba son bir kez bakıp şömineye fırlattı. Alevlerin içinde yavaş yavaş küle dönüşen mektuba bakarken gözlerinden iri yaş taneleri inmeye başladı.

Elinin tersiyle sildi gözyaşlarını. oradan uzaklaşmak amacıyla çıktı ortak salondan. Nereye gitmeliyim düşüncesi vardı kafasında. Şu düşünme olayı onun için fazlalaşmıştı. Her dakika düşünmek gereksiz bir şeydi ona göre, ama kendine engel olamıyordu.

Kütüphaneye gitmeye karar verdi. Orası her zaman sessizdi ve insanın kendini dinlemesi için birebirdi.

Koridorlardan geçerken hiç bir şey düşünmemeya çalıştı. Sadece sakinleşmek amacıyla derin nefes alıp durdu. Bir süre sonra bekledi yere gelmişti. Kütüphaneye...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Shin Bizarre

Shin Bizarre


Erkek
Ruh hali : RP Pratikleri ~ 2 Hmbl7
Mesaj Sayısı : 6
Yaş : 30
Galleon : 12054
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 24/05/08

RP Pratikleri ~ 2 Empty
MesajKonu: Geri: RP Pratikleri ~ 2   RP Pratikleri ~ 2 Icon_minitimeC.tesi 24 Mayıs 2008, 18:39

Basit bi örnek rp::

Shin Eski Yazılar Dersinden yeni çıkmıştı.... ile buluşmak üzere Göl Kenarına doğru yavaş adımlarla yürüyordu.Birden kendine birinin çarptığını hissetti.Bundan nefret ederdi.Kendine çarpan 1. Sınıflardan Hufflepuff’lı bir çocuktu..Kimseye kızmayı sevmeyen Shin çocuğa gerçekten kızmıştı..Çocuğa sinirlice;

‘’ Merlinin aşkına..Yavaş ol biraz..’’

dedi.Çocuk Shin’e gayet korkak bir şekilde bakıyordu.Hatta Shin’e kızmaması için yalvarıyordu.Shin çocuğa bakmadan yanından geçip gitti sinirlice..En sonunda Göl Kenarına gelmişti..... da orada onu bekliyordu.Shin koşar adımlarla onun yanına gitti ve banka oturdu....’a gülümseyerek;


‘’ Merhaba .... ..Nasılsın..?..’’


dedi.Bu sırada da etrafına bakınıyordu.Havanın kapanacağını düşünmüştü ama hala güneş gitmemişti.Hala sabahki parıltısıyla ışıldıyordu..... bu sırada Shin’e;

‘’ İyiyim canım, ya sen nasılsın..?..’’

demişti.Shin .... ‘a hafifçe tebessüm ederek;


‘’ Çok iyiyim,,Eski Yazılar dersinden çıktıktan sonra çok iyi oluyorum nedense..’’

dedi
..Bu dersi gerçekten severdi.Shin .... ‘a baktı..Ve düşünmeye başladı.Shin’in en iyi arkadaşı.....tı..Çocukluk arkadaşı idiler..Küçüklükte tanışmışlar arkadaşlıkları hala devam ediyordu.Aileleri de birbirleriyle yakın dost olan ailelerdendi.Shin bu duruma gerçekten çok çok sevinirdi.Aynı şekilde ....’ta.Shin göle baktı sessizce..Göl gerçekten muazzam büyüklükteydi ve de çarşaf gibiydi.Shin gölü izlemeyi her zaman severdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Karolina Siri Bergliot

Karolina Siri Bergliot


Kadın
Ruh hali : RP Pratikleri ~ 2 Evilgrin0007qd8
Mesaj Sayısı : 44
Yaş : 34
Galleon : 12020
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 10/06/08

RP Pratikleri ~ 2 Empty
MesajKonu: Geri: RP Pratikleri ~ 2   RP Pratikleri ~ 2 Icon_minitimeÇarş. 11 Haz. 2008, 23:19

Karol, kasvetli bir pazar sabahı çatı katındaki odasında yatağının üstüne oturmuş yanındaki duvara kaos yıldızını çiziyor, bir yandan da annesinin yaptığı gibi Adanma Şarkısı'nı söylüyordu. Şarkının sözlerinin ne anlama geldiğinden habersizdi şüphesiz, bu yaşta bir cadının Enochian Dili'ni bilmesi imkansızdı.

Karol bu yaşına kadar her sabah uyanır, annesinin evin belirli yerlerine kaos yıldızını çizmesini izler ve o büyülü sesiyle söylediği Adanma Şarkısı'nı dinlerdi. Annesine bunu neden yaptığını her soruşunda aldığı cevap "Korunmamız için, bebeğim. " olurdu. Belki de artık annesi olmadığına göre bu görev ona düşmüştü. Fakat ne evi ne de abisi André'yi önemsiyordu, o nedenle sadece kendi için yapmalıydı bunu.

Kapısının yavaşça çalınmasıyla düşüncelerinden sıyrıldı ve ağlıyor olduğunu farketti. Hemen toparlanıp, kısık bir tonda "Girin.." dedi.

Gelen André'ydi,kapıyı ardından yavaşça kapatıp Karol'un yanına, yatağa oturdu. Gözü kaos yıldızına takıldı bir süre. Bir şey söyleyecek gibi oldu,fakat sonra vazgeçti. Afallamış bir yüz ifadesiyle Karol'a baktı. Daha sonra toparlandı ve şevkatli bir ses tonuyla:

"Bebeğim... Biliyorum çok zor günler geçiriyorsun. Fakat bundan sonra hep yanında olacağım, söz."

Karol'un kafası karışmıştı, daha önce yüzünü bir ya da iki kere gördüğü bu adam -ki abisi olduğundan bile şüphe ediyordu- niçin ona bu kadar yakın davranıyordu ki? Cevap vermeye gerek görmediğinden kucağında kıvrılmış Urecokok'ı okşamaya devam etti.

"Seni biriyle tanıştırmak istiyorum, onu daha önce hiç görmemiş olabilirsin fakat... Amcan burada..."

"Amcam mı? Onun amcam olduğunu nereden bileceğim?"

O anda kapı sert bir şekilde açıldı. İçeriye Olve'a çok benzeyen bir adam girdi. Gözlerindeki şevkat ifadesi duvardaki yıldızı görünce önce hayal kırıklığına, sonra da öfkeye dönüştü. André'ye dönüp;

"Hun ville ikke gå med på oss!" diye haykırdı.
"Bortsett fra hvorfor? Hun er kun et barn! Hun er ikke vite betydningen av det kvittere! Vær så snill!"
"NEI!"

Karol dolu dolu gözlerle tartışmakta olan iki adama bakarak bağırdı:

"Jeg forstår hva du sier!"

İki adam da şaşırmış görünüyordu, amcası hızlı adımlarla odayı terk etti ve küçük bir patlama sesi çıkararak cisimlendi.
Abisi başını öne eğdi, ne diyeceğini bilemiyordu. Karol'un Norveççe bilebileceğini hesaba katmamıştı hiç.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://theunholy.darkbb.com
Angelina Voleta Anderson

Angelina Voleta Anderson


Kadın
Ruh hali : RP Pratikleri ~ 2 11mt8
Mesaj Sayısı : 590
Yaş : 32
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12206
Ekspresso Puanı : 1
Kayıt tarihi : 08/03/08

RP Pratikleri ~ 2 Empty
MesajKonu: Geri: RP Pratikleri ~ 2   RP Pratikleri ~ 2 Icon_minitimeÇarş. 18 Haz. 2008, 23:46

Sabah olmuştu. İşte yeni bir gün daha doğuyordu. Güneşin odasına vuran ilk ışıklar ile uyanan Molly kendi sessizliği ile boğuluyorken ne olduysa bugüne sevinç ile başlamıştı ya a öyle başlamayı tercih etmişti. Her gün suratı asık bir şekilde gezmek ona zevk vermiyordu ki.. Aksine daha da huzursuz oluryordu. Hem zaten artık onu kollayabilecek bir sevgilisi de yoktu. Boşuna ümitlenmişti her şey için..

O , Molly'i çoktan bırakıp gitmiş meğersem.. Ama Molly bütün bu olanlara karşı hiç bir zaman yılmamıştı. Yatağından yavaş bir hareketle kalktı ve kendi kendine bir söz verdi.. Verdiği söz ise; bundan sonra hiçbir şeyin derslerini etkileyemeyeceğiydi. Bu konuda kendine güveniyordu. Sessiz adımlarla aynasına doğru yöneldi. Kendini çok hafif bir cisim olarak hissediyordu. Aynada kendine bakıp muzipce gülümsedi.

Ardından siyah elbisesini giyinip ayaklarına da siyah babetlerini geçiriverdi. Artık her şey için çok geçti.. Böyle düşünerek kendini daha da çaresiz hale getirmişti. Hogwarts'ın bu dönemide bitmişti. Molly gittikçe büyüyordu.. Neredeyse 2. sınıf olmuştu. Bütün hazırlıklarını bitirdikten sonra mutafa indi ..Annesi Simon ona bakıp şunları söyledi,

" Kahvaltı etmeyecek misin kızım? "

Molly sıkılmış bir yüz ifadesine büründü. Bu soruya cevap vermek onu o kadar çok sıkıyordu ki. Ama bir cevap vermesi gerekiyordu. Çünkü karşısına dikilen bir annesi vardı ve o da ondan bir cevp bekliyordu. Molly zorla gülümsemeye çalışıp cevap verdi,

" Oh, hayır anneceğim ben biraz dolaşacağım.. "

Şimdi ise masum gözler ile annesine bakıyordu. Amacı ise tabikide kendini acındırmaktı. Yufka yürekli annesi Simon hiç bir zaman biricik kızı Molly'e kızamazdı.. Yine yufka yüreğine yenik düşüp cevap verdi,

" Peki kızım , sen bilirsin. "

Molly şimdi daha da mutlu olmuştu. En azından bu dünyada hala onu çok seven bir annesi vardı. Kim bilir o da olmasa ne yapardı buralarda..Hemen annesine sarılıp dışarı çıktı. İlk önce temiz havayı derin bir nefes ile içine çekti sonra ise kendi kendine gülümseyerek yürümeye başladı.. Yeni bir hayat onu bekliyordu.. Sokaklar sessiz , sakin.. Her zaman oturduğu kaldırımın oraya gitti yine. Oturdu.. O anda gözlerinden bir damla yaş akıverdi..Belki özlediği insan hala onu seviyordur diye...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://hogwartsekspresi.com/lejantlar-karakter-kartlary-f164/mol
Angel Emilie Cartier

Angel Emilie Cartier


Kadın
Ruh hali : RP Pratikleri ~ 2 Evilgrin0007qd8
Mesaj Sayısı : 58
Yaş : 30
Galleon : 12122
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 20/04/08

RP Pratikleri ~ 2 Empty
MesajKonu: Geri: RP Pratikleri ~ 2   RP Pratikleri ~ 2 Icon_minitimePerş. 19 Haz. 2008, 14:22


Laila zor durumdaydı. Bir sonraki güne birçok ödevi vardı. Ama Laila neredeyse tüm gün arkadaşlarıyla göl kenarında oturmuş, keyif yapmıştı. Bu yüzden geceni bir yarısında ortak salonda oturmuş şöminedeki alevleri seyrediyordu. Uykusu hiç yoktu. Arkadaşlarının düşmanı olan bir grupla atıştığı için mahçuptu. Ama yinede şimdi onlardan biri gelse yine ona söylemeye cüret ettikleri laflar yüzünden saldırabilirdi. Bunları düşündükçe saçlarının rengi kırmızıya dönüyordu. O sırada merdivenlerden gelen birkaç ayak sesi işitti. Asasıını yavaşça kavradı.

Arkasına döndüğünde gelen kişinin o çocuklardan biri olduğunu görmüştü. Bu kendini beğenmiş erkek içlerinden en havalı olanıydı. Simsiyah saçları ve yemyeşil gözleriyle küstah olduğu kadar yakışıklı da bir çocuktu.Laila dalga geçer bir ses tonuyla " Ne istiyorsun? " diye sordu. Ayağa bile kalkmamıştı. Hala rahat bir şekilde oturuyordu. Çocuk hiç yüz ifadesini bozmamıştı. Laila'ya tepeden bakar gibi bir hali vardı. " Gelmeme sevinmedin mi kızıl şeytan! " diyerek gevrek gevrek güldü. Laila'nın saçları ateşin yansımasıyla kıpkırmızı olmuştu. Gözleri ise göz alıcı derecede kırmızıydı. Laila ayağa kalkarak çocuğun üzerine yürüdü. "Bana böyle hitap edemezsin! Benden ne istiyorsan söyle ve hemen defol git! " dedi burnundan soluyarak.

Çocuk Laila'nın tepkisine şaşırmış görünüyordu. Ama yüzündeki alaycı ifade kesinlikle yok olmuştu. Şimdi çocuğun gözlerinde bambaşka bir pırıltı vardı ve Laila sebebini anlamamıştı. Çocuk ona iki adım yaklaştı ve kulağına eğildi." İstediğim sensin Laila! " diye şakıdı. Laila'nın saçları birden pembeleşmeye başlamıştı. Gözleri ise eski maviliğine dönüyordu. Herkesi peşinde koşturan Hufflepufflı yakışıklı şimdi onu arzuluyordu. Ama Laila onu beğensede kendini ağırdan satacaktı. Kolunu çocuğun elinden çekerek " Git başımdan! " dedi muzipçe. Ama çocuk duygularını anlamış olmalıydı. Çünkü seri bir şekilde iki adım attı ve kollarıyla Laila'nın belini sararak onu kendine çekti. Laila birden ne yapacağını şaşırmıştıki çocuk kızın dudağına yapıştı!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Daphne Zoe Launy
Son Dakika Editörü
Daphne Zoe Launy


Kadın
Ruh hali : RP Pratikleri ~ 2 43772825vu8
Mesaj Sayısı : 1162
Yaş : 31
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12457
Ekspresso Puanı : 7
Kayıt tarihi : 21/12/07

RP Pratikleri ~ 2 Empty
MesajKonu: Geri: RP Pratikleri ~ 2   RP Pratikleri ~ 2 Icon_minitimeCuma 20 Haz. 2008, 06:30

Elindeki ağırca bavulu, yavaşça yere bırakırken ağırlığa alışmış elleri canını daha çok yakmaya başladı. Ancak düşündüğü bu değildi, yeni işi, yeni odası!... Odayı daha önceden kendisi düzenlediği için, ilk kez gelmiş değildi. Odayı kendi zevkine göre düzenleyip, elinin alışık olduğu düzene göre yerleştirmişti. Belki böylece daha rahat edebilirdi.
Kapının önündeydi. Gözleriyle büyük, oymalı kapıyı süzdü bir kez daha. Elleri belindeydi. Sağ elini çözüp avucunun içinde hazır tuttuğu sihirli anahtarı girişe sokuverdi. Kıvrımları tanımlayan kilit, küçük bir ''klik'' sesi eşliğinde kapıyı ardına dek itiverdi. Girmeden önce süzdü bütün eşyaları. Nesneler aynı, fakat düşünceleri farklıydı.
-''İşte kalacağım yer!!''
Burası, bundan sonra onun eviydi. Dolabına yereştirmek üzere ağır bavulu kaldırarak eşikten geçti ve yeşil nevresim takımıyla örtülü olan yatağın üzerine hafifçe bırakıverdi. Öfkeyle kendi kendine söyleniyordu:
-''Bu ne be! Eşek ölüsü gibi! Daldırmışım her şeyimi''

Hırsını zavallı bavuldan çıkarmak ister gibi fermuarı hızla ayırınca, elinde kalıverdi. Şaşkın şaşkın elinde kalan metal parçasına bakarken anlamsızca neye hırslandığını düşünüyordu. Aylardır yaşadığı meslek sıkıntısınamı, yoksa istediği işi alamamasına mı?
Ama işe koyulup yerşelimini bu gün tamamlamalıydı. Elindeki metal parçasını bir köşeye hızla fırlatırken, diğer eliyle bir sıra giysiyi kavramıştı bile. Tek elle, birazda zorlanarak dolabın kapağını açtı. Çamaşırlar şifonyere, giysiler dolba, aksesuarlar komodine... Geldi-gitti-, geldi-gitti.... Hızlı hareket etmekten dolayı nefes alışverişi artmış, yüzünden terler boşanmaya başlamıştı bile. Programlanmış bir robot gibi tekdüzeleşmiş bir şekilde hareket ediyordu...

Son çamaşırdan sonra bu iş tamamdı. Ama hayır, dinlenmeyecek, gidip odasının karşısındaki küçük koğuşu kontrol edecekti.
Burası her zaman yeterince temiz olurdu, Avril biliyordu bunu. Sedyeler, üzerlerindeki örtüler, yanıbaşlarındaki komodinler.... Hepsi tastamamdı. Teker teker, hepsini kontrol ettikten sonra, en köşede büzülmüş gibi duvarla bütünleşmiş şifa dolabının yanında aldı soluğu. İçindeki malzemeler o kadar değerliydi ki, her gün kontrol isteniyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Emily L. Black

Emily L. Black


Kadın
Ruh hali : RP Pratikleri ~ 2 Hmbl7
Mesaj Sayısı : 90
Yaş : 69
Kan statüsü : Melez(Half-Blood)
Galleon : 11998
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 21/06/08

RP Pratikleri ~ 2 Empty
MesajKonu: Geri: RP Pratikleri ~ 2   RP Pratikleri ~ 2 Icon_minitimePaz 22 Haz. 2008, 16:05

Evinin en sevdiği odasında oturmaya ve kahvesini ağzını şapırdata şapırdata yudumlamasına devam ediyordu. Kahvesinin dibi yavaş yavaş gözükmeye başlamıştı. Boynunda asılı olan binbir renkli ve binbir çeşit kolyeleri uzun ve ince parmaklarıyla düzelterek altın fincandaki kahvesinin son yudumunu içti ve içine derin manalar taşıyan gözleriyle yoklamaya başladı. Kapkara gözleri bir sağa bir sola, kahve telvesinin içinde oynuyordu. "Hmmm, işte bu kötü." İnce ve kalın sesiyle yanında ayaklarını bir sağa, bir sola oynatan ev cinine söyledi. Kulakları neredeyse yeri süpürücek olan ve epey kısa ev cini altın bardağı alarak mutfağa koştu. "Birde bana valizim getir çıkmam lazım." Ev cini şaşkın bakışlar eşliğinde gecenin karanlığında efendisinin nereye gideceğini merak ediyordu anlaşılan. Emily çıkmadan önce onunla küçük bir konuşma yapacaktı. Ev artık o küçüğe emanetti. Bir yol boyunca ona emanetti.

Uzun ve siyah saçlarını kırmızı-yeşil renkteki tokayla bağlayarak aynanın karşısına geçti. Kendine bakmaya başladı. Pekte zarif sayılmazdı aslında. Profesör imajı yoktu onda. Altında rugan siyah rugan ayakkabılar göze batmayacak cinstenti. Pantalonu daha çok eşofman tipindeydi ancak çok boldu. Üstünde en az pantalonu kadar bol ve gökkuşağı gibi renkli bir kazak vardı. Zaten kazağın yarısını renk cümbüşü kolyeleri ve küpeleri kapatıyordu. Upuzun saçları ince bir tokayla düzensiz bir şekilde bağlanmıştı. İnce ve çıtkırıldım parmaklarını kazağında gezdirerek siyah, deri koltuğuna oturdu. Gayet düzensiz bir şekilde giyinmesi onu çok mutlu ediyordu. Kavanoz dibi siyah gözlüğünü serçe parmağıyla göz hizasına itti.


Ev cininin yankılanan ayak sesleri büyük kulaklarına gelmişti. Merdivenleri çıka çıka, güler yüzle bir ev cini geliyordu. Ama ev cininin güler yüzünün altında bir merak ve huzursuzluk var gibiydi. Kalbinin derinliklerinde bir giz yatıyordu sanki. Havada bir şimşeğin çakmasıyla irkilerek yerinden doğrulan cin iki tane büyük, kahverengi valizi yere bıraktı ve Emily'nin çağırmasıyla birlikte yanındaki koltuğa oturdu. "Bu ev artık sana emanet. Ben Hogwarts'a gidiyorum. Uzun süre yokum. Ancak seni ziyarete gelmeye çalışacağım. Zaman bulursam." Sanki ağzını iki eliyle açmaya zorluyormuş gibi gülümseyerek devam etti. "Hatırlar mısın annem Alexis, Hogwarts'a gitmişti. Ben daha çocuktum. Hani Kehanet Profesörü olarak. İşte bende annemin yolunda ilerliyorum. Sakın üzülme. Sürekli gitmiyorum ki. Bir Hogwarts döneminin sonunda yine geleceğim. Bu arada evi çekip çevir. Ev sana emanet. Umarım idare edebilirsin." Bu uzun konuşmadan sonra ev cini bir süre sonra şok halinden çıkarak ağlamaya başladı. Gözlerinden şelaleden akarmışçasına yaşlar süzülüyordu. Aslında bir efendi ev cinlerine bu kadar düşkün olmazdı. Ancak Emily, kıyamıyordu onları. Ne suçu vardı onların. "Hayat onlara işkence diyor, neden bizde onlara işkence edelim." felsefesiyle ilerliyordu sürekli. Cin, üstündeki paçavraya göz yaşlarını ve burnunu silerek bir kaç laf etmek amacıyla ağzını açtı. "Efendi gidiyor... Neden gidiyor? J'lorma ona bir şey mi yaptı. Bir suç mu işledi?" Emily onu biraz daha yakınına çağırdı ve yüzüne bir acıma duygusuyla bakarak konuştu. "Benim çıkmam gerekiyor, sen hiçbir şey yapmadın. Sadece profesör oluyorum. Bu iyi bir haber." Onun elini sımsıkı tuttu ve valizini alarak evinin önüne çıktı.

Cinin bu haline bayağı üzülmüştü. Cin kirli pencereden ona bakmaya devam edyordu. Emily ine parmaklarını bir araya getirerek ona el salladı ve cisimlendi. Bu duyguya artık alışmıştı. Hatırlıyordu da ilk cisimlenme dersinde yapamamıştı bunu. Çok uğraşmıştı. Korneu başarmıştı. En yakın arkadaşı... Ama o yapamamıştı. Bunun için oturup günlerce ağlamıştı hatta. Çocukça bir davranış diye geçirdi içinden. Eski günleri yad etmek ona iyi gelmişti. Gayet dinç bir halde King Cross Tren İstasyonunun önüne cisimlenmişti. Büyük bir pop sesi çıkmıştı. Neyse ki mugglelar bunun farkına varmamıştı. Hepsi de ne kadar salaktı. Hiçbir şeyden haberleri yoktu. Öylece dolanıyorlardı dünyada. Ne işe yarıyorlardı ki. İçinden geçridiği bu şeyleri bir Muggle Araştırmaları Profesörününün duymasını istemezdi. 9 ve 10 peronları arasına içinden bu düşünceleri geçire geçire rahat rahat varmıştı. Birkaç kişi burada tek sıra halinde gidiyordu. Sıra Emily'ye gelince koşar adımlarla kiremit duvarın içinden geçti. Geçince görebildiği tek şey telaşlı insanlar ve beyaz, zararsız bir duman olabilmişti. Birde birinci sınıfların gözle görülür, elle tutulur heyecanı.

"Herkes trene, herkes trene." Trenden sorumlu kişi bağırdı. Asık ve solgun suratlıydı. Benli bir yüzü ve korkunç bir hali vardı. Tek yaptığı şey birinci sınıfları ailelerinden ayırmaktı. Çünkü çoğu ayrılmakta zorlanıyordu. Aslında Emily'nin de bir ailesi vardı. Cini. J'lorma'yı gerçekten bir büyücü kadar seviyordu. Çok tatlıydı. Trene bindiğinde en az onun kadar sevimli bir çocuğu yalnız başına otururken gördü. Kompartıman epey bir büyüktü. Çocukluk hatıraları geldi aklına. Onun kadarken çok zorlanmıştı ailesinden ayrılmakla. Ama şimdi ne günlere gelmişti. Bir profesör olmuştu. Çocuktan izin almadan içeriye girdi. Kompartımanda adını bilmediği ve başkan rozetli bir çocuktan ve Emily'den başka kimse yoktu. Çocuk tipi acayip profesörden korkmuş gibiydi. Emily'de kabul ediyordu. Tipi gerçekten korkunçtu. Ama bunları çocuklarının yüzlerine vurması hoş değildi. "Merhaba çocuğum. Beni tanımıyorsun değil mi? Ooo nereden tanıyacaksın. Ben Emily, yeni Kehanet profesörünüz." Çocuk şok olmuşa benziyordu. Gözlerini ovalayarak Emily'e baktı. Emily'de ona.

Bu sitede yaptığım bir rpdir. Kabul edilmezse yeni bir rp yapabilirim...


En son Emily Guererro tarafından Salı 24 Haz. 2008, 13:44 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://hogwartsekspresi.com/index.htm
Samara Y. Laura D'Owen

Samara Y. Laura D'Owen


Kadın
Ruh hali : RP Pratikleri ~ 2 10nm9
Mesaj Sayısı : 1151
Yaş : 28
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12300
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 22/01/08

RP Pratikleri ~ 2 Empty
MesajKonu: Geri: RP Pratikleri ~ 2   RP Pratikleri ~ 2 Icon_minitimePaz 22 Haz. 2008, 17:07

Benzi uçuktu bu akşam, yosun yeşiline dönük daha çok soğumuş kül rengini andırıyordu yüzü. Gözlerinin içi taze bir yağmurun ardından buhar buhar kaynaşan toprağı hatırlatıyordu. Mesafesiz ufukları aralıyor gibi kısık bakan gözleri muhtemelen görmüyordu bu gün. Dışarı da, doğayı dalgın uykusundan uyandırmaya çalışan manzaranın dekor ve nakışlarını hazırlamak için çırpınan, yeryüzünde hareketlilik vardı.

Ne yazık ki desen desen çiçekleriyle havanın rayihasını değiştirecek günlerin muştusunu haykırmaya çalışan yeryüzünün, seremonisinde değildi Samara'nın bakışları. Oysa dünyaya nefis bir görüntü kazandıracak olan baharın, hazırlıkları içerisindeydi toprak. Ama o bu gün robottan farksızdı, bu yüzden kanı damarlarında donmuş insan gibi, anlamsızdı bakışları.

Samara malikanenin denize bakan odasının pencere kenarındaydı, hırçın dalgaların azmış köpüklerin üzerinde bırakmıştı gözlerini. Yer yer bulutların istilasına uğrayan gökyüzünün loş ışıkları vuruyordu odaya. İçinde gamlı bir sessizlik hakimdi. Mahmur gözlerine hüznün taktığı perdeler, düştüğü her noktada içli bir manzara oluşturuyordu.

Yeşil gözlerinin altında özlem gibi halkalanan keskin çizgiler, çehresindeki yeisi artırıyor, çatık duran kaşları iç dünyasında depreşen hummanın esiri oluşunun kesin belgeleri gibi yansıyordu. Kabusla dolu iniltili gecelerde ışıldayan münzevi alacalıklar gibi parlıyordu gözleri. Samara,artık hayatında alışkanlık haline gelen buhurdanlarla kaynaşan içli bakışlar, çehresindeki meçhul bir esrar cazibesi oluşturuyordu.

Yine ruhsuz bir heykelin katılığındaydı vücudu. Sahi, onun dış dünyasına yansıtmak için çırpınışlar verdiği, içindeki sarp amansız duvarlarla ördüğü yasaklı mahzenlerin kapısına, açılması güç vuruşunun sebebi neydi? Derin bir soluk aldı ciğerlerine, kahırla ve acıyla doluydu ufku kapalı bakışları.

Odanın kapısının yavaşça gıcırdayışıyla irkildi birden,soluk gözleri kapıya ilişiverdi. Ablasıydı... görür görmez tınmadan bakışlarını çekmedi hırçın denizden. Anlatmak istemiyordu hiç bir şeyi zaten, ne paylaşmak acısını dindiriyordu ne de dertleşmek. Artık içine kapanık biri olarak yaşamaya yemin etmişti sanki.

Ablası Haley... Şaşkın bakışlarla izliyordu Samara'yı gizliden. Hep soru sormak için ağzını açtığında Samara'nın itirazlı bakışlarıyla yüzleşmek zorunda kalıyor ve belki de vicdan azabı çekmekten korkuyordu. Kapı sesi, çıkıp gitmişti ablası sonunda. Yalnızken bu küçük odada dahaeğleniyordu sanki, kendisini burada çözüyordu Samara.

Solgun gözleri canlandı birden, elleriyle kalem arayışı içindeydi ve de küçük bir parşömen kağıt. Kafasının içinde hapsettiği ve dışarıya sızmasına asla izin vermediği sıkıntıları kağıda dökmeye hazırdı adeta. Masanın üstünde duran ucu kırık kurşun kalemi eliyle kavradı. Kağıda yönelip hiç düşünmeden hayatındaki karmaşıklığı yazmaya başladı.

"Unutmak,ya da sevmemeye çalışmak.Hayatın çırpınışlarında bile boğulmaktı yaşamak benim için.Ölmekse asla yapamayacağımı düşündüklerim,ya da sevgilim.Acının insana verdiği güven daha da yakıyorsa bedenini,ağlamak bile söndüremiyor bazen bu yangını.Kavruluyorsun,yalnız kendi benliğinde.

O seni sever ama senden çok değil,uzatırsın elini gerilene kadar.Ama o kendisini zorlamaz o kadar.İşte hayatın adaletsizliği başlar göz kırpışlarında,her soluk alışında ve her attığın adımda"
...


Hafif esen rüzgarın, ağaçların dallarına vurdukça çıkardığı sesler, kulaklarında sihirli namelere dönüştükçe hayat efsanevi bir ritimle ruhunu kuşatıyor ve Samara'yı esir alıyordu. Elindeki kağıdı penceresinin kenarına uçuşan baykuşun ayağına sıkıştırmak istedi fakat buruşturup atmak daha da rahatlatırdı onu belki. Kalemi bitkinleşmişçesine bırakıp odadaki küçük koltuğa uzanıp olanları unutmaya çalıştı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://hogwartsekspresi.com/lejantlar-karakter-kartlary-f164/sam
Genevieve Tessa Malfoy
Slytherin 5. Sınıf Öğrencisi
Genevieve Tessa Malfoy


Kadın
Ruh hali : RP Pratikleri ~ 2 Boupi3
Mesaj Sayısı : 487
Yaş : 33
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12064
Ekspresso Puanı : 15
Kayıt tarihi : 14/06/08

RP Pratikleri ~ 2 Empty
MesajKonu: Geri: RP Pratikleri ~ 2   RP Pratikleri ~ 2 Icon_minitimeSalı 24 Haz. 2008, 09:46

Ne kadar da garipti şu hayat? Bir anı, bir anına uymuyordu zamanın. Daha bir hafta öncesine kadar anne dediği varlığın şefkatli kollarında iken, şuanda buz gibi mezar taşına sarılıyordu. Uzun bir süre de devam etti sarılmaya. Belki de onu son görüşüydü veya hissedişi. Şuanda öyle yoğun duygularla doluydu ki. Sevgi, özlem, keder… Her biri ayrı bir acıyı tattırıyordu küçücük yüreğine. Nasıl bir yürek dayanabilirdi ki buna? Kimi zaman taş kalpli, kimseyi sevmeyen, herkesten nefret eden bir kişi olarak düşündüğü babası bile şuan, anlatılamayacak bir kahroluşun pençesinde gibiydi. Bir gün içinde nasıl da değişebilmişti hayatı. Geçen gün annesiyle nasıl da eğlenmişlerdi. Ya şimdi; onu görememek, duyamamak, en önemlisi onun sıcaklığını bir daha hissedememek, bütün bunlara nasıl katlanırdı. Bunun tek sorumlusu vardı gözünde. Tanrı onu, annesini çekip almıştı yanına. İnanç denilen olgu giderek zayıflıyordu bu küçük kızın yüreğinde. Artık ne kimseye inanıyor, ne de güveniyordu. Asla ayrılmayacağız, dediği annesi bile bırakıp gittikten sonra artık kime inanabilirdi ki?
Gözlerinden yaşlar akmaktaydı şimdi. Onu kaybetmenin acısı büyük bir baskı yapmaktaydı ruhuna. Etrafına baktığında ise pek çok kişinin de bunları yaşadığını sezinleyebiliyordu. Cenazelerde siyah giyme geleneği bu sefer yerine getirilmemişti. Annesinin anısına, onun en çok sevdiği renk olan yeşil giymişti bütün yakınları. Herkeste bir mendil, kimisi sevdiğini kaybetmenin acısıyla ağlarken, kimisi de timsah gözyaşlarını gösteriyordu insanlara. Bu o kadar belliydi ki, eğer bu kadar belli ettiklerini, bir de kendileri görseler; değil yalandan ağlamak çekip giderlerdi büyük ihtimalle cenazeden. Bir anda güçlü bir kol sarmıştı belini. Bir kadındı bu ve o kadar sıcaktı ki sarılışı. Annesini hatırladı. ''Anne'' diye sayıklayıp kadına döndüğünde, bu kişinin teyzesi olduğunu farketti. Gözlerinden gelen yaşlar şimdi daha da çok bırakmaktaydı kendisini. Teyzesine öyle bir sarılmıştı ki, kadını adeta boğmak istercesine sarılıyordu. Kadın bitkin haldeydi. Ağlamaktan gözleri şişmiş, güzel yüzü üzüntüden çökmüştü. Fakat bunu Genevieve e hissettirmemeliydi. Kızın acısına acı katmak doğru olmazdı. Yüzüne zorla da olsa bir gülümseme takıp, dolmuş gözleriyle
''Genevieve. Buradan ayrılmalıyız. Biraz sonra peder gelip annenle ilgili bir konuşma yapacak. Hadi gel benimle de seni buradan biraz uzaklaştırayım. Daha da kötü olmaman için en iyisi bu.''
Kadın, kızı kolundan çekiştirip oradan uzaklaştırmaya, yaşananların kızın yüreğinde oluşturacağı acıyı en aza indirmeye çalışmak için elinden geleni yapacaktı. Eudora ne kadar da sevmişti bu kızı. Öz kızı olmasa bile onu kendi yavrusu gibi benimsemişti. Küçük kız ise farkında olmadan kendi annesi bilmişti ve aynen o sevgiyle bağlanmıştı kardeşine. Ne yüce bir bağdı ikisinin arasındaki. Genevieve şimdi susuyordu. Susmak, en doğrusu susmak. Kabullenmenin göstergesi olsa bile bu davranış, Genevieve daha kabullenmemişti bunu. Ona karşı sevgisi ve acısı hiç bitmeyecekti. Genevieve yavaşça başını kaldırıp teyzesine baktı. Ne kadar üzgün olduğu yüzünden okunuyordu fakat bunu belli etmemeye çalışıyordu. Cenaze yerinden artık oldukça uzaklaşmışlardı. Annesini orada bırakıp şimdi bilmediği bir yerin yolunu tutuyordu. Daha önceleri teyzesinin yerinde hep annesi olmuştu. Her zaman elini sıkıca kavrardı. Başına bir şeyler gelmesinden öyle korkardı ki kimi zaman annesi, kızının başına geleceği bir olayın kendisinin başına gelmesi için dua ettiğini bile duymuştu. Ne garipti bu durum. Demek ki bu kadar çok seviyordu Genevieve i. Düşüncelere o kadar çok dalmıştı ki geldiklerini ancak bir dakika sonra farkına varabilmişti. Burası teyzesinin yaşadığı malikhaneydi. Etrafta sıkıcı bir hava vardı. Eşyalar ürkütücüydü. Her geldiğinde bu evden daha çok korkardı. Nedeni bilinmez ama bu evden nefret ediyordu. Teyzesi çekmecelerden bir şeyler arayıp, etrafı bir süre karıştırdıktan sonra, aradığı neyse onu bulup kıza dönerek
'' Sen salona geç ve otur. Seninle biraz sonra ilgileneceğim. Hadi bakalım hızlı ol biraz da işimi halledip sana tekrar dönebileyim.''
Sarı saçlarını savurup, geri dönerek ağır salon kapısını açıp içeriye gitti. Şimdi Genevieve burada tek başınaydı. Ürktüğü bu evde hiç yalnız kalmamıştı. Göz bebekleri korkudan büyümüştü bile. Yavaşça salona geçip, görüntüsünden anlaşılacağı üzere pek rahat olmayan koltuğa oturup başını eğdi ve düşünmeye başladı. Annesi gelmişti aklına. Nasıl çıkabilirdi ki zaten. Hep aklındaydı. Yine gözleri doldu. Onun ölüm haberini aldığı an aklına gelmişti. Büyükbabasına inanmamıştı ilk zamanlar ama doğruydu anlattıkları, artık annesinin olmayacağı konusunda büyükbabası doğruyu söylemişti. Onu kaybetme düşüncesi ne kadar da zor gelmişti. Şimdi ise buna inanmamak elde değildi. Annesi toprağın altında uyumaktaydı. Derin ve sonsuz bir uyuyuştu onunkisi. Zaman kavramını da adeta unutmuştu. Ne kadar zamandır burada olduğu, günlerden hangi gün olduğu, hiçbiri hakkında tek bir fikri bile yoktu. Bildiği tek şey ise unutması gerektiğiydi. Güçlü olması ve dayanması. Ama olmuyordu o kadar tazeydi ki acısı, kapanacak gibi de değildi yüreğindeki yara. Ansızın içeri giren teyzesi Genevieve i korkutmuştu. Kadın hararetli bir şekilde kızın yanına gelmiş ve yine aynı tavırla
''Genevieve sana bir şeyler söylemem lazım. Bu bir sır. Ve sırlar sadece iki kişi arasında kalır. Başka kimseye söylenmez. Sana bunu anlattığımı kimseye söylemeyeceksin. Evet sana anlatacağıma gelince. Aslında...''
Susmuştu. Buraya kadar gelip kesmişti lafını. Meraklı gözlerle kadına bakarak ağzından çıkacak lafları bekliyordu. Merakı yine bazı duygularının önüne geçmişti. Yoksa şu aile sırrını mı açıklayacaktı. Yıllardır annesine ve büyükbabasına yalvarmasına karşın bu konuda hiç konuşmamışlardı. Şimdi öğrenecek miydi acaba? Teyzesi söyleyip söylememek arasında bocalarken Genevieve yüreği ağzına gelmiş bir şekilde kadını beklemekteydi. Eğer biraz daha sürerse bu bekleyiş yüreği kaldırmayacak gibiydi bunu. Kadın ise içinden ''Bunu nasıl söyleyebilirim. Acaba acısı hafifler mi Eudora nın öz annesi olmadığını öğrenince. Yok şimdi onu bu durumlada yüzleştirip, daha fazla üzememem. En iyisi şuan bu konuyla ilgili konuşmamak.'' Kadın Genevieve dönüp
''Neyse bunu daha sonra konuşuruz. Bugün burada kalacaksın. Biraz dinlen istersen.''
Kadın cümlesini bitirdikten sonra gözden kaybolmuştu. Genevieve ise tek bir kelime edemeden kadına bakakalmıştı. Neydi bu ailenin sakladığı sır. Niçin kimse bunun hakkında konuşmuyordu. Bir şeyler sakladıkları o kadar belliydi ki. Bunun farkında değillerdi ama Genevieve bunu anlıyordu. Ortada söylenemeyen bir sır vardı. Bunu bir gün ne pahasına olursa olsun öğrenecekti. Söylenemediğine göre kendisi ile ilgili bir şeydi. Fakat neydi bu? Merak içinde koltuğa uzandı ve uyumaya çalıştı. Olmuyordu. Gözlerini her kapadığında annesi geliyordu aklına. Onun görüntüsü canlanıyordu ıslak gözlerinde. Yine ağlamaya başlamıştı. Dur diyemiyordu bir türlü gözlerinden akan yaşlara. Onlarda durmak için hiç çaba göstermeden akıyordu sürekli. Bir süre devam etti. Gözleri kızarmıştı ve büyük bir acı veriyordu. En sonunda uyumayı başarabilmişti. Uyurken ise tek düşündüğü annesiydi. Ve yine ''anne'' diye fısıldayarak uyumuştu.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Stefania Valérie Bécaud
Seherbaz
Stefania Valérie Bécaud


Kadın
Ruh hali : RP Pratikleri ~ 2 Cheesyol1
Mesaj Sayısı : 684
Yaş : 30
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12071
Ekspresso Puanı : 3
Kayıt tarihi : 28/05/08

RP Pratikleri ~ 2 Empty
MesajKonu: Geri: RP Pratikleri ~ 2   RP Pratikleri ~ 2 Icon_minitimeCuma 27 Haz. 2008, 00:07

Yorgun ve ağırlaşmış bedenini bir harekette yatağına bıraktı. Küçük kafasını yastığının, bedenini ise yorganın altına sakladı, başkaları görmesin bu güçsüzlüğünü diye. Kaldıramayacağı yükler bindirilmişti omuzlarına. Pes etmesini bekleyen, güçsüzlüğünü görüp zevk alan, maskeler takmış insanlar sarmıştı etrafını. Kâh gülerek, kâh korkutarak onu bekliyorlardı uçurumlarında. Acıyla, gözyaşıyla besleniyorlardı. İstedikleri şey de buydu zaten; acı, gözyaşı, ölüm… Onun ise yatağın içinde debelenmekten başka yapabileceği bir şey yoktu. Olsa dahi bilmiyordu, düştüğü bu kör kuyudan nasıl çıkacağını. İstediği tek şey sadece küçük bir mutluluktu. Küçücük yaşına bakmadan, aldırmadan hayatın attığı o tokatlar karşılığında sadece ve sadece küçük bir mutluluk. Belki de elinde kalanlar küçük bir mutluluktu. Ama ya elinde kalan? Elinde ne vardı ki mutluluğa sebebiyet veren? Elinde kalmış olan sadece lanet olasıca bir babaydı. O lanet olasıca babası, annesinin ölümüne sebep bile olabilirdi kim bilir. Annesinin hala yaşıyor olmasına şükredebilir, onu küçük bir mutluluk kaynağı yerine koyabilirdi.

Başını yastığa her koyuşunda, kapatırken gözlerini, kulaklarında çınlayan annesinin çığlığı ile sıçrıyordu. Bedeninin her zerresine kadar işleyen acının varlığı, onu düşünmemesi gereken şeylere zorluyordu. Kan beynine sıçramıştı, bu şekilde, bu düşüncelerle uyuması mümkün görünmüyordu. Omuzlarındaki yükün ağırlığından, bedenini örten –saklayan- yorganı bile hissetmiyordu. Bir çırpıda devirdi üzerindeki somut ağırlıkları. Acılarından, korkularından kaçıp sığındığı rüyalar ve hayaller neredeydi şimdi?

“Yok oldular!”


Duvarlar üstüne üstüne geliyor, zihnindeki baskılı sese arka çıkıyordu. Ağlamak istiyordu, içindeki acının gözyaşlarıyla akıp gitmesini. Ama yapamıyordu, yüzü yoktu belki pes etmeye. İçinde yanan umut ışığını gözyaşlarıyla söndürüp, ölümünü izlemeye niyeti yoktu. Her şeyi bırakıp, çekip gitmek en büyük arzusu misali yem olmak maskeli insanlara… Böyle bir son ile karşı karşıya gelmek, bendini kendi ayakları altına almaktı en nihayetinde. Kendisine bunu yapamazdı, daha çok küçüktü. Ama yaşamak için birden fazla nedene ihtiyacı vardı. Daha birkaç cümleyi bir araya getiremezken, birkaç nedeni nasıl ortak bir çatı altında buluşturacaktı? Bu olay da imkânsızlıklar denizinin engin sularında boğulmaya yüz tutmuştu, aynı kendisi gibi… Nefes alamıyordu, etrafını göremiyordu, hiçbir şey hissedemiyordu. Korkudan titreyen bacakları birbirine çarpıyor, zihninde canlanan kendi ölümünün sahnesi için yorgun olduğunu bildiriyordu. Ve maskeli insanlar… Kahkahalar atarak seyrediyorlardı duvarlara yansımış somut görüntüleriyle. Dayanamadı, müstehcen laflar sarf etti maskelere –duvarlara-. Duvarlara çarpıp geri dönen cılız sesi zihninde yankılanmaya başladı. Bu maskeler somut değildi –ki gerçek ve sahteyi nasıl ayırabilirdi bu durumda?-. Gerçek veya sahte; artık ne önemi kalmıştı ki arasındaki farkın? Geçen her saniye eriyip tükenen bu kız için gerekli olan gerçek ve sahtenin arasındaki fark mıydı? Değildi, onun için gerekli olan diye bir şey yoktu, o acı çekmeye, ölümün ne olduğunu bilmeye mahkûmdu. Küçüktü daha, küçücüktü; yaşı sadece on birdi. Ama hayat onu yaşlandırmıştı, içi çürümeye çoktan başlamıştı.

“Kendine gel!”

Ne yaptığını sanıyordu bu küçük kız? Kendisini ölüme terk etmeyeceğini düşünen o değil miydi biraz önce? Beyninin verdiği emir bu değildi ki, hiçbir şey değildi. O yaşamayı seçmişti, gerçek veya sahte duygularıyla. Maskeli insanlar belirdi yine karşısında; ama bu sefer daha gerçekti –ki sanki gerçek olması bir şeyi değiştirecekmiş gibi-. Kendisine doğru yaklaşan bu maskeli insana nefretle baktı, yüzüne tükürmesi ise an meselesiydi. Yatağından aniden sıçradı ve maskeli insanın suratındaki maskeyi çıkarttı. Bu… Karşısındaki bu insan sözde(!) babasıydı. Peki ya arkasında beliren fahişeye benzeyen insani varlık kimdi? Aklına ilk gelen doğruydu kendisine göre, bu yüzden babasına daha sonra da fahişe kılıklı kadına attı tokat. Hayatın kendisine attığı tokatlar kadar acımasızdı umardı ki ve öyle olacaktı. Kanlar fışkırdı babasının gözlerinden, sonra da defolup gitti yanındaki kadın ile. Kendine hiç yakışmayan kahkahalar attı dört duvar arasında, arkalarından. Lanetler okudu binlerce kez, daha sonra da teşekkür etti kendisine, attığı tokatlar için. Hak etmişlerdi onlar; ama ne yüzle karşısına çıkmışlardı küçük kızın? Onlara sormak istediği sorular vardı, hepsi de aşağılayıcı vaziyetteydi. Niye sormamıştı ki, onları üzdüğü anda kendisi güçleniyordu adeta. Üzmeliydi onları ya da öldürmeli. Küçük kız öldürecekti onları; ama daha küçüktü. Büyüdüğünde hiç acımadan, işkence çektirerek öldürecekti. Yaşadığı her şeyin hesabını vereceklerdi.

Midesinin bulandığını hissetti, kan kokusu olabilirdi nedeni. Ya da onların iğrenç suratlarını görmekten tiksinmişti. Dayanamadı ve içinde ne varsa dışarıya boşalttı, kustu. Hazmedemediği ne çok şey varmış içinde. Aptallığına şaşıyordu bir yandan da. Böyle bir babaya sahip olmanın nasıl bir duygu olduğunu şimdi anlıyordu, hissediyordu. Acının ne olduğunu anlayabiliyordu. Küçüktü daha, küçücüktü. Buna rağmen hissetti acıyı, kan kokusu ciğerlerine doldurdu. Bezmiş olsa da mücadele etmekten, asla vazgeçmeyecekti. Zafer ile taçlandırılacaktı en sonunda, isminin anlamını yaşamının son anına kadar taşıyacaktı.

Küçücük bir kız, karar anı, kan kokusu, istikrar, hırs, mücadele hissi, zonklayan şakaklar… Aynı anda, bir aradalar. Bir yıkımın ardından kör kuyuya düşüş ve en sonunda kurtuluş çabası…

Annesine çok benziyordu bu konularda. Hırsı, mücadele hissi, istikrarı, acı çekmesi, ihanet edilmiş ve içi çürüyen bir beden. Annesinde ve kendisindeydi bütün bunlar, sahiptiler arasında istemedikleri olsa da. Hayatı yavaş veya hızlı, bir şekilde kavrıyordu, tüm gerçek veya sahteleriyle. Karanlık veya aydınlık, hep var oluyordu hayatta. Sona ulaşabilmek için gerekli olan mücadele veya pes edişti. Mücadele edersen yaşarsın, pes edersen ölmeye mahkûm bir insansın. Bunu kavramıştı bugün o küçük kız, kavratmışlardı zor da olsa.

Yatağa uzandı tekrar; ama bu sefer saklanmadı başkalarından. Uzandı sadece, hiçbir şey yapmadı başka, yapsa da fark etmezdi zaten. İçinde alevlenen nefreti daha da büyütmeye baktı gözleri kapalıyken. Büyüyünce bu nefrete ihtiyacı olacaktı, babasının acı çekmesi için. Kim bilir hangi cehennemdeydi şuanda, kimlerle sürtüyordu. Lanetler okudu yine her seferinde olduğu gibi; bundan memnundu. Gözlerini aralarken görmek istediği sadece huzurdu. Gözlerini açtı ve büyük bir boşlukla karşı karşıya geldi. İşte, huzur buradaydı; bu sonsuz boşlukta. Derin nefes aldı, ciğerlerinin bu nefeslere ihtiyacı vardı; aynı kendisinin bu boşluğa ihtiyacı olduğu gibi. Ölmüş müydü yoksa, bu boşluk bu yüzden miydi? Kalbi biraz korku biraz da huzur doldu, ne yaşadığını bilmediği halde.

“Ben… Ben öldüm mü?”

“Tabiî ki hayır aptal!”

Kim ona aptal demeye cüret edebilirdi! Gözleri somut-soyut her şeyi görmesine rağmen sesin nereden kimden geldiğini göremedi. Bilmeye de çok niyetli görünmüyordu zaten. İstediği tek şey bu sonsuz boşlukta, sonsuz huzura erebilmekti. Gözlerini kapattı tekrar, bir daha açmamak niyetiyle. Uyudu, rüya gördü, mutlu oldu, huzura erdi. Gözlerini açmaya korkuyordu; ama yorulmuştu kapalı tutmaktan. Açılmaya meyilli olan gözlerini yavaşça açtı. Şimdi o dört duvar arasına yine gelmişti. Ölmeyi dilerken buldu kendini, daha sonra yaşın çok küçük diye azarladı. Kalbine giren ağrıyla yatakta debelenmeye başladı, ağrı zaman geçtikçe vücuduna yayılıyordu. Ölüyor olamazdı; çünkü biraz önce de ölmemişti. Ama ya eğer ölüyorsa?

“Vazgeçtim! Ölmeye hiç niyetim yok!”

“Yaşayacaksın, acı çekeceksin! Ben de bunu istiyorum zaten!”

“Sen de kimsin lanet ses!”

“Öğreneceksin; ama şimdi değil!”

Ölümü konuşuyordu kendisiyle, buğulaşmış sesini tanıyamamıştı. Artık daha fazla aksiyona dayanamazdı ve işi oluruna bırakmalıydı. Annesine mektuplar yazmalı, babasına olan nefretini alevlendirmeli, derslerine çalışmalı, dostlarıyla güzel vakit geçirmeliydi. Bunları yapmak içinde belirli bir güce ihtiyacı vardı. Bu güç ise içindeki umut ışığıydı, o sönmedikçe gücü de bitmeyecekti. Uyumalıydı, dinlenmeliydi, güç –umut- toplamalıydı. Kan kokusu zaman geçtikçe yerini temiz havaya bırakıyordu. Pencereden içeriye sızan güneş ışınları kanla beraber birçok şeyi temizlemişti. Yattığı yerden pencereye çevirdi küçük suratını. Gülümsedi ve gözlerini kapattı.

“Küçük kız şimdi uyumalı…”


En son Stefania Valérie Bécaud tarafından Perş. 24 Tem. 2008, 16:48 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.hogwartsekspresi.com/lejantlar-karakter-kartlary-f164
Angelina Voleta Anderson

Angelina Voleta Anderson


Kadın
Ruh hali : RP Pratikleri ~ 2 11mt8
Mesaj Sayısı : 590
Yaş : 32
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12206
Ekspresso Puanı : 1
Kayıt tarihi : 08/03/08

RP Pratikleri ~ 2 Empty
MesajKonu: Geri: RP Pratikleri ~ 2   RP Pratikleri ~ 2 Icon_minitimeC.tesi 05 Tem. 2008, 23:59

" Uyan ...uyan.. "

Sağ gözünü hafifce araladığında bulanık bir biçimde karşısında duran annesini görebiliyordu. Etrafa bakındığında her yerin temizlikten pırıl pırıl olmuş, mis gibi kokuyordu. Molly yataktan yavaşca kalkıp derince içini çekti. Bugün bambaşkaydı adeta. Nedenini bilmiyordu ama kendi içinde bir kıpırtı sezinlemişti. Annesi hala karşısında durmuş öylece ona bakıyordu. Molly hiç aldırış etmeden aynasının karşısına geçip kendine baktı. Bir süre öyle kalmıştı. Tam aynada kendine adapte olmuşken birden bire aynada kendini kanlı gördü. Çığlık attı. Annesi hemen onun yanına koşup ona sarıldı ve ateşini ölçttü.

Çok korkmuştu. Hatta korkudan ağzı tir tir titriyordu. Bu da neydi böyle ? Ya da ne anlama geliyordu durup dururken? Belkide sadece hepsi Molly' nin kendi kafasında ürettiği bir hayal gücünden ibaretti. Ama yinede Molly' nin kafası karışmıştı. Annesine yavaşca sarıldı ve gözlerini yumdu. Sanki, annesi tüm enerjisini Molly' e aktarmış gibi hissetti. Ve kendini geri çekip ona baktı. Sol gözünün önünü kapatan siyah saçını yavaş bir hamleyle kulağının arkasına doğru attı. Yutkundu ve cevap verdi,

" Anne ben.. şey..ben.. aynada.. "

Sözünün devamını getirememişti. Çünkü kendi kanlı hayaleti oradaydı.. Gözünün önünde.. Molly' nin yeşil gözleri pörtledi. Hızlıca yerinden kalktı ve oraya odaklandı. Korkudan ne yaptığını bile anlayamazken ince ve narin kaşlarını çatmış yutkunarak konuşmaya çalışıyordu. İlk önce kendini geriye doğru çekti sonra annesine son bir kez baktı. Bütün kelimeleri tek tek kafasında toparladıkta sonra yutkunarak konuştu,

" Sende kimsin? "

Bu sözü söyler söylemez annesi yok olmuştu. Molly aniden annesinin yok olduğu yere baktı. Suratındaki o hırçın ve sinirli ifade birden siinmişti onun yerini ie ağlamaklı bir ifade kaplamıştı. Ağlamaya başladı. Karşısında duran kanlı hayaleti onu zevk ile izlemekteydi. Molly yere doğru çömeldi. Hala ağlıyordu. Neden? Bunlar neden hep Molly' nin başınagelirdi ki sanki! Korkuyordu.. Annesine zarar vermesine ççok korkuyordu. Zaten bu hayatta bir tek annesi vardı. O da giderse ne yapardı Molly tek başına. Elini yere doğru koydu ve oradan güç alarak ayağa kalktı ..

" Benden ne istiyorsun? "

Bu kelimeler ağzından bir çırpıda dökülmüştü sanki.. Karşısında duran kanlı hayaletine baktığında ise sadece alay eden bir ifade sezinliyordu. Neydi bu şimdi? Yoksa bir tü şaka mı? Ama bu şakaysa eğer, gerçekten gittikçe korkunç bir şakaya dönüşüyordu. Karşısında duran kanlı hayaleti ona doğru yaklaştı.. Molly hemen o anda kendini geri çekti. Kendinde de zarar vermesinden korkuyordu. Yoksa cesur değil miydi? Eveti cesurdu fakat bu tür konularda çok hassastı.

" Seni istiyorum Molly. "

Kafası iyice karışan Molly ne olduğunu anlamak istercesine düşünmeye başladı. Düşün..düşün.. Nereye kadar! Hiç bir çıkar yol yoktu! Ayrıca burada neden kaldığının hala farkında bile değildi.. Neden annesini aramaya çıkmıyordu ki? Yoksa korktuğundan mı? Evet sanırım cevabı buydu.. Molly şuan gerçektende hiç olmadığı kadar korkuyordu. Bir anda hayalete doğru koşmaya başladı ve gözlerini kapattı. Açtığında sadece onun içinden geçtiğini fark etti.

" Git burdan seni ahmak..! "

dedi sinirlice.. Ama bu sefer kanlı hayaletini gerçektende çok kızdırmışa benziyordu ki hayalet ona doğru yürümeye başlamıştı. Bir hamlede Molly' i yere yatırdı. Molly sadece avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Kurtulmak sadece kurtulmaktı tek dileği.. Hayalet onun üstüne çıktı ve uzun tırnaklarının bulunduğu ellerinde bir hançer belirtti. Şimdi ise; haçeri tam olarak Molly' nin kalbine doğru tutuyordu. Molly her ne kadar bağırmak istese de sesi çıkmıyordu artık. Hani kabuslarda olur ya.. işte öyleydi.. Çığlık atmak istesede sesi çıkmıyordu. Başını sağa doğru çevirdi ve gözlerini kapattı. ' Ne olacaksa olsun artık ' diyordu içinden. Ama istemediği tek şey o hançeri vücudunda görmekti.. Belkide bu olacaktı ama o istemiyordu.

" Hayırr..!!! "

İşte o hançer kalbine saplanmıştı. Hayalet birden bire yok oldu. Molly ölüm ile hayat arasında bir yerlerdeydi sanki. Gözlerini kapanmıştı artık.. Belkide sonsuza dek.. Ardında tek bıraktığı bir sabah günüydü.. Güneş ışıklarını açık pencereden sızdırmıştı. Her taraftan kuşların cıvıldayan sesleri duyuluyordu. Bir anda biri onu yanağından öptü.. Molly ani refleks ile yataktan kalktı ve ona baktı. Annesi idi bu. Hepsi sadece bir rüya mıydı yoksa gerçek miydi? Evet gerçekti.. Sadece hançerin görevi; Molly' i eskisi kadar iyi kalpli olmayan birine çevirmekti. Ve bunuda başarmıştı. Molly yepyeni doğan güne şeytani planlarla gözünü açmış bulunmaktaydı. Her ne olursa olsu annesini gördüğüne sevinmişt. Ona sarıldı ve şunları söyledi,

" Seni seviyorum anneciğim , sakın beni bırakma.. "

Evet sarılma anı.. Molly yine tıpkı o andaki gibi aynaya doğru yöneldi. Ama bu sefer o yoktu. Kanlı hayalet yoktu. Kendine ayanda bakan Molly sinsi bakışlarla gülümsedi ve göz kırpıp annesinin yanına gitti...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://hogwartsekspresi.com/lejantlar-karakter-kartlary-f164/mol
Nicole Marissa Magdalene
Fontjoncouse Otel Ortağı
Nicole Marissa Magdalene


Kadın
Ruh hali : RP Pratikleri ~ 2 Friendssx9
Mesaj Sayısı : 4533
Yaş : 32
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12679
Ekspresso Puanı : 75
Kayıt tarihi : 02/07/08

RP Pratikleri ~ 2 Empty
MesajKonu: Geri: RP Pratikleri ~ 2   RP Pratikleri ~ 2 Icon_minitimePaz 20 Tem. 2008, 03:55


NELER OLUYOR NE BU KARMAŞA!!!
Nicole her zamanki korkaklığı üstünde bir günündeydi.
Herkesten üstün olmaya çalışan tavırları nereye gitmişti. Kendini nasıl bir
şeyin içine atacağından haberi olmayan Nicole biraz bekledi ve aniden ortaya çıkan biri varmış gibi kendi kendine konuşmaya başladı artık arkadaş
ediniyordu. Fakat yanlış taraflarla neden böyle oluyordu. Evinde annesinin ona söylediği şeyleri hatırladı. Bu yüzden mi iyi olmaya çalışıyor. Diğer yandan da kötü tarafı sonradan ağır basıyordu. "Ne yapıyordu?" hayatını nasıl kaydırıp her şeyden vazgeçecekti. Bilmiyordu, büyük bir boşluk ve kafasını allakbullak eden düşünceler her şey bundan ibadetti. Belki de bunları hepsi ailesinin baskısından ve sevgisinden kaynaklandı. Onların kızlarına nasıl
davrandığını bilmemesi hayatını kaydırabilirimiydi? acaba diye düşündü. Onların ünlü olması kendisinin de o durumda kalması her şey birbirine bağlı diye düşündü. Elbet bir yerden çıkacaktı, bu olay ortaya ne yapmaya çalıştığını bilmeden yapması mantığı ve duygularına bir önem verip vermemesinden miydi diye düşündü. Hayat ne kadar zordu ama Hogwarts'da beklediği zorluk bu değildi. Derslerin zor olduğunu düşünmüştü, ama düşündüğünden de kolay oldu her şey onun
için, içindeki sesle düşüncelerinin örtüşmesini ne zaman sağlayacaktı. Ne
zaman derin bir nefes alıp işte hayat bu diyecekti. Belki de yalnızlıktan diye
düşündü yalnızlık ve kimsesizlik vurmuştu, her olayda bir soru işareti var
neden dedi ve derin ve içten olan bir uykuya daldı. Nicole düşündüğü olay
hayatını derinden etkileyecekti. Ama ne zaman bu bilinmez bir düş diye düşündü.Nicole uykusunun derinliklerine gömülürken, hayat acımasız ve bir o kadarda tatlı kendini böyle tanımlardı, belki de iyi ama bir o kadar gaddardı.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Johnny Amoux Malfoy
Tılsım Profesörü
Johnny Amoux Malfoy


Erkek
Ruh hali : RP Pratikleri ~ 2 Heyup7
Mesaj Sayısı : 1643
Yaş : 29
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12199
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 12/03/08

RP Pratikleri ~ 2 Empty
MesajKonu: Geri: RP Pratikleri ~ 2   RP Pratikleri ~ 2 Icon_minitimePerş. 24 Tem. 2008, 15:55

Bu sitede yaptığım bir rp'dir. Umarım kabul edilir. Kabul edilmezse yeniden yapbilirim.(Zamanım yoktu. Yeni bir tane yapamadım)

I. Gün Hırpının Yaramazlığı

Sihirli Yaratıkların Bakımı Profesörü Mathilda Mythill gerçekten öğrencilerine çok acımasızca davranmıştı. Üç gün boyunca dikenli hayvanlarla baş etmek istemiyordu aslında. Ancak bunu zorunlu olarak yapması gerekiyordu. Hoşnutsuzluk içinde adımlarını biraz daha hızlandırdı. Önünden geçen Kanlı Baron'a aldırış etmeden ayakkabasını yere vura vura mutfağın yolunu tuttu. İri gözlü tatlı Froggy herhalde yemek konusunda kıramazdı onu. Hırpı için mutfaktan binbir türlü yemek alacaktı. Zindana giden yılan gibi kıvrıl kıvrıl kasvetli merdivenlerden aşağı inmeye başladı. Ne zaman bu merdivenlerden inse kalbi hızla atmaya başlıyor ve içini amansız bir daralma duygusu basıyordu. Daracık ve havasız mekanlardan hoşlanmazdı. *İyiki bir Slytherin olm adım* diye geçirdi içinden, bir yandan da gözleri merdivenin bitişini arıyordu. Merdiveni iner inmez Slytherin öğrencilerinin soğuk bakışlarının esiri altında kalmıştı. Zaten ne zaman buraya inse Slytherinliler *Ne işin var senin burada* dermiş gibi bakışlar atıyorlardı. Boş dersinde hırpıları beslemek tüm Slytherinlilerin göreviydi. Ayrıca tüm Hogwarts öğrencilerinin. Sihirli Yaratıkların Bakımı dersine giren her öğrenci girdiğine pişman olmuş gibi gözüküyordu. Kütüphanede yaptığı saatlerce araştırmadan sonra ancak yarım parşömenlik bir bilgi bulabilmişti hırpılar hakkında. Ancak beslenmeleri hakkında herhangi bir bilgi bulamıyordu. Mutfağa girmek için ayvayı gıdıklaması lazımdı. Slytherin Ortak Salonunun yakınlarında bir yerlerde bulunan resmi incelemeye başladı. Bilip bilmediği tüm meyveler sıralanmıştı gümüş, parlayan tabağa. Aralarından yeşil avyayı seçtiğinde beş kez gıdıkladı parmağıyla. Ayva biraz mızmızlandı olduğu yerde. Ancak bir süre sonra altın bir kapı belirdi. Kapının ardından gelen telaşın sesleri herkes tarafından duyulabilirdi. Kapıyı aralayarak Froggy'i aramaya koyuldu. Onu bulması kısa bir zaman almıştı. Çünkü neredeyse her gün Ravenclaw Ortak Salonuna gelip etrafı temizliyordu. Zaten açılış partisinden sonra her tarafı Froggy temizlemişti. İçlerinden en iri gözlüsünü ve en masumunu gözleri yakalayınca yanına koşar adımlarla gitti. "Merhaba Froggy, bana acilen yemek lazım." Froggy'nin şaşkın bakışları esirinde söylediği sözleri tüm mutfak çalışanları duymuştu. Froggy palet gibi ayaklarını yere vura vura bir sepet getirdi. "Buyrun efendisi." Ev cinlerinin bu ilginç konuşmasına bayılıyordu. "Çok sağol Froggy, umarım bugün ortak salona gelirsin, senin için bir sürprizim var." Froggy sevinçten havalara uçarak işinin başına döndü.


Aslında Johnny'nin sürprizi daha hazır değildi. Ancak ona kaymak birası veya başka bir şey verebilirdi. Ancak yapması gereken daha mühim işler vardı. Yapacağı tek iş iğrenç yaratıklar olan hırpıları istemeden de olsa doyurmaktı. Çalı çitlerle ayrılmış dört metrekarelik küçük bahçeciklerin her birinde bir ev cininin olmasını isterdi. Onları seve seve doyururdu. Sihirli Yaratıkların Bakımı dersliğinin yanında bulunan hırpı bahçelerine adımını attığında içerisi birkaç öğrenci ile dolmuştu bile. Tam önünde bulunan bahçeciğe girdiğinde minik hırpı daha yemeği vermeden kaçışmaya başlamıştı bile. Aslında ortam pekte hoş kokmuyordu. Kokusu bir ahırınkinden farklı değildi. Ancak çok temizdi. Hırpıların üzerinde durduğu saman, Johnny'nin burnuna pekte hoş kokular bırakmıyordu. Samanın üstünde birkaç tane minicik siyah toplar vardı. Ne olduğunu anlamamıştı bunların. Ancak pis koktuğunu söyleyebilirdi. *Düşündüğüm şeyse gerçekten iğrenç* diye içinden geçirirken minik gözleriyle etrafı incelemeye başladı. Görkemli Hogwarts şatosu tam karşısında bir şaheser gibi duruyordu. Derslik ise dikkatli bakıldığında gözlenebiliyordu. Ağaçların üzerinde kozalaklar salıncakta sallanan mugglelar gibi rüzgardan istemsizce sallanıyordu. Yasak ormanın dibinde bulunan bahçeciklerin içine çok hoş sesler gimiyordu. Çeşitli sihirli yaratıkların homurdanmaları, ulumaları ve vahşi sesleri herkesin kulağına doluyordu. Hogwarts şatosunun etrafında bulunan yeşilliklerin altında öğrenciler boş derslerinin fırsatını değerlendiriyordu. Kimisi ise eline kitabı almış ders çalışıyordu. Önünde gördüğü şey kalbinin biraz daha hızlanmasına ve gözlerinin irileşmesine neden olmuştu. Tam karşısında yasak ormanın içinde iki çift göz güneş gibi parlıyordu. Elinden sepeti bir anda istemeden düşürdü. Bir at-adam olabileceğini tahmin ediyordu. At-adam birkaç dakika bahçecikleri izledikten sonra amansız adımlarını atmaya başlamıştı. Yasak ormanın derinliklerine doğru ilerliyordu. Artık etrafı incelemenin zamanı geçmişti. Yapması gereken şey sepetten yiyecekleri çıkarmaktı. Froggy yine her zamanki gibi döktürmüştü. Pudingler, pastalar, etler ve her şey. Kocaman hasır sepetin içine bile zar zor sığdımıştı bunları anlaşılan. İçinden sadece çiğ eti ve jambonu çıkardı. Diğerlerini yarına saklayacaktı. Hırpının pervasız bakışları eşliğinde ona biraz daha yaklaşmaya başladı. Hırpının zaten dik olan dikenleri biraz daha dikleşmeye başlamıştı. Hırpının boncuk gibi gözleri biraz daha açıldı. Ayaklarını pis kokan samanın içinden çekti. Diliyle bir kez havayı yokladı ve yavaş yavaş saman dolu bahçeciğin içinde sağa sola hareket etmeye başladı. Çalı çitlerden kurtulmak istiyordu. İlk başta geri gitti. Sonra koşarak taş gibi kafasıyla çalı çite vurdu. Ancak çitte herhangi bir hasar bırakamamıştı. Ya da onu eğememişti. Gözlerini biraz daha soluna kaydırdığında görebildiği tek şey görüntüsüne ve yamukluğuna bakılarak bir biçim değiştirme büyüsüyle yapıldığı anlaşılan bir tabelaydı. Ad-soyad yazılması gerektiğini bildiren tabelaya, çıkışta adını soyadını yazması gerektiğini kafasının bir köşesine not alarak elindeki yağlı et parçasını samanların içine koydu. Hırpı ilk başta kaçışmaya başladı. Ancak sonra olduğu yerde durdu. "Hadi ama yesene haylaz yaratık." diye söylendi sesini biraz daha kalınlaştırıp yükselterek. Ancak hayvanın yiyeceği yok gibiydi. Olduğu yerde gözlerini sağa sola kaydırıp duran hayvan sadece karşıdaki bahçeye bakıyordu. "Pekala öyle olsun ama yarın sen göreceksin, mahvedeceğim seni." Yarın olmasa bile üçüncü gün muhakkak getireceklerini yiyecekti. Yaklaşık on beş dakika hırpının başına sıkılarak bekledi. Yemediğini görünce oradan koşar adımlarla ayrıldı. Adını levhaya yazmayı unutmamıştı.

II. Gün - Umut ve Yıkım

Ardı ardına üç gün boş dersinin olması onun için gerçekten çok iyiydi. Boş derslerinde ders çalışmak yerine Profesör Mathilda Mythill'in verdiği ödevi yapacaktı. Froggy'den aldığı hasır sepeti yatakhanesine çıkarak aldı. Değişen merdivenlerden aşağıya inerken kulaklarına biriken titrek bir ses onu irkitmişti. Ortak salon kapısından Froggy bağırıyordu. "Efendisi nasıllar?" Nasıl unutabilirdi ki bunu. Bu tatlı cinin hediyesini vermeyi nasıl unutabilirdi. Tüm tatlığını ve babaç tavrını takınarak gözlerini Froggy'e dikerek: "Ah nasıl unuttum hediyeni Froggy, hadi benimle gel." dedi. Froggy bir çocuk gibi havalara uçtu. Palet ayaklarını yay gibi kullanarak zıplaya zıplaya yatakhaneye çıktı. Johnny annesinin dönem başında ona verdiği ve ona küçük gelen yün kazağı mühürlü sandığından sevinçle çıkardı. "Al Froggy, bu güzel kazak senin, umarım beğenirsin." Yüzündeki hafif tebessümü kaybetmeden dilini iki dişinin arasına alarak söylemişti bu güzel lafları. Froggy'nin gözleri birden açıldı. Sanki bir şey olmuş gibiydi. Kocaman gözlerinden süzülen neredeyse gözleri kadar kocaman göz yaşlarını üzerindeki yırtık paçavraya sürdü. "Efendi, efendi." dedi sesi hafif bir şekilde titreyerek. "Froggy daha önce böyle bir hediye almadı. Ama efendisi onu çok mutlu etti. Froggy efendisi için ne yapabilir." dedi kırgın bir ses tonuyla. Anlaşılan Froggy hediyeyi gerçekten çok beğenmişti. Pencerenin yüksek sesli tıkırtısına aldırış etmeden Froggy'e sevecen bir şekilde baktı. "Bana dün yemek verdin ya, işte onun karşılığı." Froggy gözlerinden akan iri damlaları son bir kez paçavrasına sildi ve ortak salonu süpürgesiyle temizlemeye başladı. Eğer Froggy ona yemek vermeseydi belki hırpıyı doyurmak için elinde çok az seçenek olacaktı. Tekrar değişen merdivenlere geldiğinde karşısına çıkan soluk yüzlü, taş gibi suratlı siluete bakakaldı. Gözleri biraz daha aşağıya kaydığında bunun Kafasız Nick olduğunu fark etti. "Merhaba Nick, ama şu an konuşamıcam. Acelem var, anlarsın ya." dedi sessiz bir şekilde. Kafasız Nick iğrenç bir hışırtı sesi ile birlikte duvardan geçerek gözlerden kayboldu. Değişen merdivenlerden nihayet bahçeye inmişti. Bahçe epey kalabalıktı ve ortama sert bir rüzgar hakimdi. Ağaçlar olduğu yerde sağa sola sallanıyordu. Ancak sanki yapraklar sallanmak istemiyor gibiydi. Ağaçların gövdelerinden aşağıya doğru turuncu ve sarı yapraklar gökten düşen yağmur damlaları gibi düşüyordu. Düşünce de her taraf sapsarı veya turuncu oluyordu. Bu görüntü de göz aşinalığı oluşturuyordu insanda. Her sonbahar görülebiliyordu bu manzara. Bulutlar sapsarı parlak güneşin önünü biraz olsa bile kapatıyordu. Bu da güneşin gülümseyen ışıklarını Hogwarts'a yansıtmasını büyük bir ölçüde etkiliyordu.

Froggy'i hatırladıkça yüzündeki tebessim gittikçe artıyor ve bir gülümsemeye dönüşüyordu. Tüm suratını kaplayan ve tüm dişlerinin görünmesini sağlayan bir gülümseme. Gülümsemesi minik bahçelere geldiğinde biraz daha artmıştı. Hırpı derin bir uykuya dalmış gibiydi. İçine gün ağarınca doğan güneş gibi bir umut doğmuştu. Çünkü yağlı et parçası ortalıkta gözükmüyordu. Bahçeciğe girerek hırpıyı iki kez dürttü. Hırpının incecik göz kapakları yavaş yavaş açılınca simsiyah gözleri ortaya çıkmıştı. Pis kokan samanın içine gömdüğü ayaklarını çıkararak Johnny'e baktı. Onu tanımış gibi gözüküyordu. İlginç bakışlarını bahçeciğin içinde gezdiren minik yaratık biraz daha geri çekildi. Aklında bir şimşek gibi çakan et parçasını göremediğine o kadar sevinmişti ki havalara uçacak gibiydi. Ancak hırpının karnı pek doymuşa benzemiyordu. Aksine karnı hiç şişik değildi. "Şu et parçasını yedin mi yemedin mi?" Yine de emin olması lazımdı. Samanları elleriyle kazarak et parçasını aramaya başladı. Burnuna et parçasının bayatlamış kokusu dolunca büyük bir yıkıma uğramıştı. Başarılı olduğunu sanıyordu. Ama ne yazık ki olamamıştı. Ancak yarın bunu yapacaktı. Biraz daha samanları kazdıktan sonra iğrenç derecede rahatsız edici bir koku yayan et parçasını görünce bir hayal kırıklığına uğradı. "Nasıl yemezsin he? Neyse sakin olmak lazım. Minik tatlı yaratık, hadi lütfen ye bak notumu etkileyecek." Eğer yemezse gerçekten notunu etkileyecekti. Ancak yedirmenin bir yolunu bulması lazımdı. Sertçe esen rüzgar hafif uzamış saçlarını dalgalandırınca kolundaki yaranın acıyışına aldırış etmeden yere, dizlerinin üstüne çöküverdi. Yaratık biraz daha sakinleşmiş, biraz daha rahatlamış gibi duruyordu. Eliyle yerden et parçasını aldı. Gayet tatlı bir ses tonuyla: "Hadi minik tatlı yaratık bana ne istediğini söyle. Bak istersen bundan sonra senle sürekli ilgilenebilirim. Seni sürekli besleyebilirim." dedi ve yüzüne istemeden hafif bir tebessüm koyuverdi. Elini hırpının üzerinde gezdirmeye yeltendiğinde hırpı biraz geri çekilmiş olsa bile birkaç dakika sonra dikenlerini indirdi. Eliyle onu şefkatle sevdi. İstemeden olsa bile. Ancak onu sevdiğini belli etmesi lazımdı. Belki de ancak böyle yedirebilirdi. Kafasını hayvanın üstüne eğerek: "Belki de Profesör Mathilda'dan daha iyi besleyebilirim." dedi. Kolundaki yara biraz daha fazla acımaya başladı. Ancak ona aldırış etmemesi lazımdı. Hayvana çok iyi gözükmesi lazımdı. Tapınakta insanların yüce tanrılarına dua ettiği gibi hayvanın önüne biraz daha eğildi. Ancak Hogwarts'dan gelen ve çok zor duyulan kesik kesik zil sesini duydu. Kafasını kaldırdı ve hayvana: "Bak duydun mu? Zil çaldı. Benim gitmem lazım. Yarın son kez görüşeceğiz." dedi. Sevinçli bir şekilde Hogwarts'a ilerlemeye başladı.


En son Johnny Amoux Malfoy tarafından C.tesi 04 Ekim 2008, 22:02 tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.hogwartsekspresi.com/lejantlar-karakter-kartlary-f164
Johnny Amoux Malfoy
Tılsım Profesörü
Johnny Amoux Malfoy


Erkek
Ruh hali : RP Pratikleri ~ 2 Heyup7
Mesaj Sayısı : 1643
Yaş : 29
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12199
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 12/03/08

RP Pratikleri ~ 2 Empty
MesajKonu: Geri: RP Pratikleri ~ 2   RP Pratikleri ~ 2 Icon_minitimePerş. 24 Tem. 2008, 15:55

III. Gün - Başarı

Haftayı çoktan yarılamıştı bile ve haftayı yarılamasıyla birlikte resmen kendi de yarılanmıştı. Hırpıyla uğraşmaktan artık beyninde hırpılar dolaşmaya başlamıştı. Hatta rüyalarına bile girmişti. Bu kirpi benzeri hırpılardan bıkmıştı artık. İşkence çektiriyordu Johnny'e. Ama bugün bir mucize olmalıydı. Muhakkak bir mucize olmalıydı. Hırpıya yemeği yedirtmeliydi. Aslında kütüphanede biraz daha zaman geçirse belki de ne yiyeceklerini bulabilecekti. Yasak Bölümde vardı belkide ne yedikleri. Ancak adı üstünde orası lanetliydi. Tamamen yasaktı ve girilirse Hogwarts'dan atılabilirdi. Ancak Sihirli Yaratıkların Bakımı kitaplarının neredeyse hepsine bakmıştı. En fazla yarım parşömen bilgi vardı hepsinde de ve birbirlerine çok benziyorlardı. Hepsinde yazan tek şey nerede yaşadıkları ve ne işe yaradıklarıydı. Peki neyle besleniyordu bu hayvanlar. Bu eninde sonuna bulacaktı. Ancak tüm olasılıkları değerlendirmesi lazımdı. Belki de hayvan her şeyi yiyordu. Belki de yapılması gereken tek şey hayvanın güvenini kazanmaktı. Tıpkı geçen dönemde Profesör Wolfgang'ın Keiran'a zorla olsa da yaptırabildiği gibi. Keiran gizilgenin güvenini ona muz vererek başarmıştı. Hırpıların güvenini kazanmak içinde belki de onlara bir şey yapması lazımdı. Bir şey vermesi, belki de onlarla oyun oynaması lazımdı. Şu an tam olarak ne yapacağını bilmiyordu. Ancak bir saatlik zamanında kafasından gelip geçen tüm olasılıkları değerlendirecekti. Hırpıların güvenini kazanıp onlara yiyecek verecekti. Ancak hala ne vermesi gerektiğini bilmiyordu. Belki de hırpılar gizilgenlerin tam tersiydi. Gizilgenlerin güvenini sağlamak için muz vermek lazımdı. Ancak belki de hırpıların güvenini kazandıktan sonra yemek vermesi gerekiyordu. Kafasındaki tüm olasılıklar birbirlerinin çok benzeriydi ve içlerinden en yatkını güvenini kazanmak olacaktı. Güvenini kazandıktan sonra sepetindeki bütün yiyecekleri verecekti. Hangisini yerse Johnny başarılı olacaktı ve gururla profesöre rapor verecekti. Ancak güvenini kazanmak için yapması gerekenleri bir liste yapması lazımdı. Bu nedenle tahta kütüphane sıralarının üstüne parşömeniyle mürekkebini ve tüy kalemini çıkarttı ve liste yapmaya başladı:

1) Oyun oynamak
2) Top vermek
3) Yuvarlamak

4) Gıdıklamak
5) Sevmek
6) Konuşmak

Yapacağı şey bunlardan ibaretti Eğer başaramazsa artık pes edecekti.

Adımlarını biraz daha hızlandırarak hırpı bahçelerine varmaya çalıştı. Yolda neyseki herhangi bir aksilik ile karşılaşmamıştı. İki gündür girdiği bahçecikten ismi yağmurlar nedeniyle silinmişti. Bu nedenle tüy kalemiyle levhanın üstüne Johnny Amoux D'anton yazdı. İçeriye girdiğinde hırpı ilk iki gün gibi ondan kaçmamıştı. Belki de nedeni ters dönmüş olmasıydı. Ancak gözlerini biraz daha yukarı ittiğinde kafasının hizasında kıpkırmızı bir çıkıklık vardı. O çıkıklığa ellemek onu biraz korkutabilirdi. Ancak yavaş adımlarla ona güven sağlamaya çalışırmış gibi ilerledi. Pis kokan zamanların pis kokuları burnuna dolduğunda iki kez öksürdü. Öksürmesiyle birlikte hırpı biraz irkildi ve dönmeye çalıştı. Ancak dönemiyordu. Dönmesi çok zordu. Johnny parmaklarını yaklaşık beş santimlik çıkıklığa değdirdi ve orayı okşamaya başladı. Sanki işe yarıyor gibiydi. Hayvan biraz rahatlamış gibi gözüküyordu. Ayaklarını ileri geri oynattı hırpı, sanki rahatlamış olduğunu belli etmek istiyordu. Kafasını sağa sola oynattı hayvan ve diş gıcırdamasına benzeyen sesler çıkardı. Johnny okşamayı bırakarak onu düz çevirdi. Hayvan isteyerek Johnny'e biraz daha yaklaştı. Johnny'nin kalbi o anda biraz daha atmaya başlamıştı. Bunun olduğuna çok sevinmişti. Hemen sepetten bulduğu ilk yiyeceği çıkardı. Bir kurabiye idi. Hayvanın ağzına verdi. Hayvan kabul etmişe benziyordu. Kurabiyeyi alarak hemen keskin dişlerinin arasında kırdı. Yarısını dışarıya bıraktı, yarısını ise midesine gönderdi. Johnny olduğu yerde ayağa kalkarak bağırdı: "Holeyy!! Nihayet başardım." Hırpı biraz irkildi. Johnny ise oradan ayrıldı ve raporunu yazmak ortak salona ilerledi.


En son Johnny Amoux Malfoy tarafından C.tesi 04 Ekim 2008, 22:03 tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.hogwartsekspresi.com/lejantlar-karakter-kartlary-f164
John Stewen Peterson
Seherbaz
John Stewen Peterson


Erkek
Ruh hali : RP Pratikleri ~ 2 Yuppirt8
Mesaj Sayısı : 813
Yaş : 32
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12198
Ekspresso Puanı : 6
Kayıt tarihi : 15/03/08

RP Pratikleri ~ 2 Empty
MesajKonu: Geri: RP Pratikleri ~ 2   RP Pratikleri ~ 2 Icon_minitimeCuma 25 Tem. 2008, 00:04

Gökyüzü geçen her dakikada sanki biraz daha kararıyordu. Ancak başını gökyüzüne dikmiş olan John hala orda küçük küçük parıldayan şeyleri görebiliyordu. Umut ışıkları hala oradan ona gülümsüyorlardı. Karanlığın boğucu gücü onlara pek de etki edemiyordu. Bakışlarını göle çevirdiğinde; gölün hafif bir meltemle dalgalanan yüzeyinde, etraftaki ağaç ve çalılıkların karanlık gölgeleri arasında yıldızlar görünüyordu. Oradaydılar işte... Gece umut ışıklarını yok etmiyordu. Büyük sırdaşları her gece orada olmaya ve ışık saçmaya devam edecekti. Babasının da dediği gibi bakmasını bildiği müddetçe umut ışıklarını hiçbir karanlık boğamayacaktı. John’un içindeki umut ışıkları da böyle olacaktı. Ne bu karanlık ve ürkütücü gece, ne büyük salonu kan içinde bırakarak sonlanmış büyük savaş, ne de dostlarının bir mektupla çağrılacağına duyduğu büyük korku umut ışıklarını görmesini engelleyemeyecekti. John istemedikçe değil. Her şeye bir çözüm vardı. Dünya şu anda sadece bir gecenin korkunç kabusunun içindeydi. Yarın yeni bir gün doğacaktı ve karanlıklar dağılacaktı. Buna inanıyor ve inanmaya da devam etmek istiyordu tüm kalbiyle. İnandıkça da onlar orada olacaktı. Parlayacak ve kalbindeki karanlık gölgeleri dağıtacaklardı.

Sessizliğin içinde bir hışırtı çıkararak güçlendi bir an rüzgar. Gölün üzerindeki kara gölgeler hışırtıyla eş zamanlı olarak dalgalanarak dans etmeye başladı. Kimi soluk bir gri kimi koyu bir siyah olan binlerce gölge sessiz bir gösteriye başladı. İlerideki büyük ağaçtan birkaç yaprak yere düştü ve tiz bir sürtünme sesiyle yerde sürtünmesinin ardından havalandı. Rüzgar sanki görkemli bir oyunun yönetmeniydi ve ağaçlar çalılıkları yönetiyordu adeta. Rüzgar estikçe onlar dalgalanıyor ve göle öyle bir yansıyordu ki. İnce otların salınışı, kuru yaprakların uçuşması ve ağacın dallarının titremesi sanki şölenin hiç yaşanmamış eğlencesini doğa bir gösteri halinde sunuyormuş gibi bir hava veriyordu. Gölgelere baktıkça bir ateşin etrafında dans eden bir topluluk görüyordu sanki gölün dalgalanan yüzeyinde. İçinde sanki onların neşesi yükseliyor, umut ışıkları; onu umudun sonsuzluğunda yanına çekmişçesine, içi ısınıyordu. İçindeki coşku onların eğlencesine katılma hissi uyandırıyordu. Savaşı unutmak… Kanları, o büyük kaosu unutmak ve onların neşeli dansıyla hiç olmamış şölenin neşesini şimdi yaşamak istiyordu.

Gecenin ışıklarıyla gece mavisi bir tona bürünmüş göl yüzeyine vuran gölgeler dans edercesine hareketlerini sürdürürken John neredeyse gülümseyecekti. Ta ki rüzgar burun deliklerine bitki kokularıyla beraber kan kokusunu da getirene kadar. Ürpertinin bedenini sardığını hissetti. Tüm bedeni o ürpertiyle titrerken başını yukarı kaldırdı halsizce. Unutmayı istiyordu bütün olanları… Merlin aşkına ne büyük vahşetti. Paramparça olmuş cesetler bir havai fişek gösterisiymişçesine parlayan ışıkların masumluğunu tamamen kaybettiriyordu. Kanlar akıyordu bedenlerden ve korkunç çığlıklar geceyi deliyordu. Ölümün soğuk nefesi tüm kalpleri umutsuzluğa öylesine boğmuştu ki gece onları bulutlarla umut ışıklarından bile gizlemiş ve kalplerini umutsuzlukla kaplamıştı adeta. Oysa Ölümyiyenler gelmeden ne kadar neşeliydi her şey. Birinci sınıflar heyecanla seçilmelerini bekliyordu ve üst sınıflar da masalarındaki yelerini almıştı. Seçim yapılmış ve öğrenciler yerine geçmişti. Büyük ziyafete başladıkları sırada John’un keyfi dostlarıyla buluşmanın ve bu muhteşem lezzetleri tatmanın etkisiyle hat safhadayken gece onlara son sürprizini sunmuştu. Bir deprem olmuşçasına sallanmıştı Hogwarts ve içeri giren maskeli binlerce yüz öğrencilerin küçük kalpleri korkuyla doldurmuştu. Sanki şölen hoş bir rüyadan kabusa dönüvermişti. Her şey bu karanlık gecenin kötü bir kabusu olarak kalsaydı keşke. Ama kabus değil gerçekti. Yıldızlar kadar, ay kadar, ağaçlar kadar, göl kadar, aldığı nefes kadar açık ve tartışmasız bir gerçek. Gerçeklerin dünyasında zamanın büyük çarkı acımasızca dönmeye devam ediyordu.

Rüzgar gösterisini beğenmediğini ya da bir hata yaptığını düşünmüşçesine yavaşlamış ve başladığı gibi sessizlik içinde bitirmişti gösterisini. Zihni gerçek dünyaya tümüyle dönüp dalgınlığı son titrek nefesini yüzüne üfleyen rüzgarla son bulduğunda Kyndra uzamış olan sessizliği delmek istercesine konuşmuştu. Aslında solgun anıları zihninin derinlerine sokup az önce bahsinin geçtiği amacını hatırlattığı için şimdi sarılıp öpmek istiyordu onu ki gerçekten de tam da istediği, beklediği şeyi yapmıştı. Ani bir kararla bir kulüp kurmak istediğini söylemişti onlara birkaç dakika öncesinde. Hep yaptığı gibi bu kararını da düşünmesiyle orantılı olarak söylemişti. Kyndra’nın hevesli sorusu ise nerede ve ne zaman olduğuyla ilgiliydi. John bunlara kafasında nasıl çalışmalar yapacağını da ekledi. Zihninde düşünceler dönerken kaşları çatıldı. Rüzgar fazla uzun olmayan saçlarını hafifçe dalgalandırdı. John düşünürken sessizliği Kyndra’nın arkasından konuşan Luke bozmuş ve bir öneri yapmıştı. Öneriyi o Ravenclaw mantığıyla tartan John’un yüzünde bu sefer gerçekten de bir gülümseme belirmişti. Kalbindeki karamsarlığın zincirlerinin kırıldığını ve ışıklara daha sıkı tutunduğunu tüm benliği ile hissediyordu.

-Haklısın Luke… İhtiyaç odasında bize ulaşmaları gerçekten zor. Sihirli duvardan geçmek için aynı şeyleri söylemek gerek… Toplantı için kesinlikle mükemmel bir yer. Göl yada boş bir sınıfta yapsak yakalanmamız içten bile değil. Ama ihtiyaç odasında rahatlıkla çalışmalarımızı yürütebiliriz. Hem orda çalışmamız için her türlü malzemeyi de buluruz. Ses tonu tümüyle kararlı çıkmıştı. Kararlılığı sesini bırak gözlerinden bile anlaşılıyordu. Koyu kahverengi gözleri kararlılıkla çakmak çakmak ikiliye bakıyordu. Zihninde bir an heyecanla koşturarak köşeye sıkıştırdığında saklanacak bir yer bulamadığından söylenen John’un voltalarından birinde Luke’un kolundan tutup kapıyı gösterişi şaşkınlıkla işlemeli demir kapıyı açıp girmeleri ve kapatmalarının ardından küçülerek duvara dönüşmesi canlandı. O zaman cezadan kurtarmıştı o odanın mucizesi şimdi onlara çalışma imkanı verecekti. İşte ilk soru cevaplanmıştı. Diğer soruyu düşündü. Zaman… Daha kulüpleri henüz kurulurken bu soru aslında biraz gereksizdi. Kimse daha kulübü bile bilmiyorken nasıl bilebilirlerdi ki bunu? Ancak toplanacakları günleri düşünebilirlerdi. Zihninde bu düşüncelerini bir süre harmanladıktan sonra uzandığı yerden onlara bakan Kyndra'ya gözlerini dikerek yumuşak sesiyle konuştu.

-Zamana gelince Kyndra… Aslında henüz erken ama aklımda sürekli aynı günde bir toplanma yok bunu bilmeni isterim. Aynı gün toplansak dikkat çekeriz. Her ne kadar asıl ilgilendikleri diğer örgütlenmeler olsa da bu kendi fare oyununda profesörlere bile güvenmesek iyi olur. İlk toplantının zamanını topladığımız kişi sayısına göre ayarlarız. Luke, her şeyde olduğu gibi bu işte de senin yardımın fazlaca gerekecek bana unutma sakın. Omzuna dostça vurup gülümseyerek söylediği sözlerinde bir parça ciddiyet vardı ve kendi kafasındaki diğer soruyu düşündü. Profesör James gerçekten de işini iyi yapan biriydi ancak sadece büyüyü öğretiyordu onlara. Oysa bu kanlı savaş küçücük bilgilerinin yanı sıra ne kadar toy olduklarını apaçık göstermişti. Yaptıkları onca saldırı neredeyse hiç etki etmemiş gibiydi. Etki ettiyse de büyük bir etki olmadığı açıktı. Bu profesörün başarısızlığı değildi beklide ama onlara öğretilmeyenin gerekliliğini yüzüne vuruyordu. Evet Hogwarts savaşçı ordular yetiştirecek bir yer olmadığından bir öğretmen öğretemezdi bunu ama John deneyecekti. Babasından aşırdığı birkaç kitabı okuması gerekse bile yapacaktı bunu. Kafasında sorusunu cevaplanmış hissedene kadar sessiz kalan ortamda sessizliği üçüncü kez bozdu.

-Şimdi tek bir şey kaldı. Kulübün adı ne olacak?...


Out:Başka bir sitede yaptığım rpdir...


En son John Stewen Peterson tarafından Cuma 25 Tem. 2008, 14:33 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.hogwartsekspresi.com/lejantlar-karakter-kartlary-f164
Anahi Giovanna P. Portill

Anahi Giovanna P. Portill


Kadın
Ruh hali : RP Pratikleri ~ 2 Danceuy7
Mesaj Sayısı : 27
Yaş : 30
Kan statüsü : † Safkan †
Galleon : 11966
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 07/07/08

RP Pratikleri ~ 2 Empty
MesajKonu: Geri: RP Pratikleri ~ 2   RP Pratikleri ~ 2 Icon_minitimeCuma 25 Tem. 2008, 13:43

~~ YATAKHANEDE ~~


" Yatakhane yanıyor kaçınn! Hadi kalkın hemen çıkın buradan! "

Anahi neler olduğunu anlarmışcasına etrafında kileri yargılıyordu. Herkes bir otarafa bir bu tarafa koşarken o yavaşça üstünde ki polyester geceliği elleriyle önüne toplamış, anlamsızca yürüyordu. İnsanları izlemek ya da kaçmak gibi bir eylemi yoktu bu halde. Sadece karşısında ki 5 tane siyah insana bakıyordu. Gözlerinden sanki alev fışkırıyordu hepsinin. Öyle korkunçlardı ki korkmaması mümkün olmazdı kimsenin. Tam karşısında duruyordu hepsi. Anahi'ye baktıklarını biliyordu. Ama neden kimse onları görmüyordu. Sadece Anahi mi görüyordu? Onlarla arasında 5 metrelik mesafe vardı ve biraz daha yaklaşırsa kötü şeyler olabilirdi. Ama o inadına yaklaşıyordu. Nedenini de çözebilmiş değildi üstelik...

En önde duran hepsinden daha büyüktü. Daha kalıplı ve uzundu. Öyle karanlıktı ki yüzünü görmek için bir fenere ihtiyacı vardı. Hala herkes kaçışıyordu. Sadece sahnede o siyah adamlar ve Anahi vardı. Ama bu kimsenin umrunda değildi. Anahi adama yaklaşmıştı gereğinden fazla. Yarım metre mesafeden birbirlerine bakıyorlardı. Hiç birinin yüzünde mana yok gibiydi. Anahi ateş saçan gözlerinden başka bir şey de görmüyordu zaten... Siyah cüppeleri onları daha da çözülmez yapıyordu. Her yer birden kararmıştı şimdi. O kadar karanlıktı ki karşısında ateş saçan iki çift gözden başka bir şey görünmüyordu. Aklına tehlikeli bir şey gelmişti. Tepki vermediğini anlayınca başında ki lanet cüppe şapkasını çıkarabilirdi. Elini başına götürdü ve açmaya çalışırken birden onun kolunu kavradı ateş gözlü adam. Ayın ışığı vurmuştu yüzüne. Ama hala bir belirti yoktu. Anahi'ye bakarak :

" Çok merak iyi değildir... Kalk artık! "

demişti ve bu rüyasında duyduğu son sözler olmuştu Anahi'nin. Birden yatağından sıçrayıp etrafına bakındı. Yanında ki bir arkadaşı sürekli kolunu dürtüyordu. Kalkmasını söylüyordu. Anahi bir an bilincini kaybetmişti. Ama sonunda kendine gelmişti. Nefes nefese kalmıştı. Arkadaşına tiz bir sesle geleceğini söyleyip başından atmıştı. Ama hala rüyanın etkisindeydi ve o kadar kalın bir sesti ki bu ateş gözlünün sesi, Anahi'nin zihninden ömür boyu çıkmayacaktı...

Yatağıda terden sırıksıklam olmuştu... Daha fazla hasta olmak istemiyordu. Buda nerden çıkmıştı? Başı ağrımaya başlamıştı ve kendini halsiz hissediyordu. Buraya bir türlü alışamamıştı. Ama nasılsa diğer büyükler gibi yakında alışacaktı. Hep umutlu biri olmuştu Anahi. Her zaman elindekilerle yetinmeyi bilmiş, hiç bir zaman umudunu kaybetmemişti. Çünkü o biliyordu ki, bir insan umudunu kaybederse inancıda beraberinde giderdi... Bu sözü ona büyükbabası ölmeden söylemişti. Anahi'nin hayatında ki en acı ölümdü bu. İlk defa bir yakınını kaybetmişti. Üstelik henüz 8 yaşındaydı...

Aklından kötü anılar geçerken o kendini nasıl geldiğini bile bilmediği yerde, lavaboda aynanın karşısında bulmuştu. Kendine şöyle bir bakınca düşündü. Bu sadece bir rüyaydı. Hepte öyle kalacaktı. Aldırış etmeyip yüzünü yıkadı. Tekrar aynada ki yansımasına baktı ve gülümseyerek giyinmeye gitti. Saçlarını açarak dalgalı bir görünüm verdi. Her zaman tapıyordu saçlarına. Görünümüne çok önem veren biri olarak üstüne titriyordu ve çok fazla bakım yapıyordu. Bakımsız erkek ya da kızlardan hoşlanmazdı. Her zaman öğüt verirdi ama pek fazla dinlenmezdi. En azından erkekler tarafından... Ama bu onun umrunda değildi. Sadece öneride bulnuyordu. Zira ondan daha güzel görünen birini çekemezdi...

Koridorlarda sakin adımlarla yürürken bir an izlendiği hissine kapılmıştı. Ama arkasını döndüğünde onu izleyen biri olmadığını anlamıştı. Umursamayarak yoluna devam etti ve rüyadan sonra biraz hava almanın iyi geleceğini düşündü. Göl Kenarına yavaç adımlarla yürüdü...

~~ GÖL KENARI ~~


Göle geldiğinde sıkıca tuttuğu kitapları çimenin üstüne bıraktı ve ellerini başının üstüne koyup şöyle bir nefes aldı. Hava bugün çok güzeldi. Gerçekten ona huzur verebilecek kadar güzeldi... Aslında o her şeyden bir mutluluk çıkaran biriydi ama, her neyse... Gülümseyerek etrafın bakındı. Daha sonra kitaplarını koyduğu yerin yanına oturdu ve dersten önce güzel bir havayla kendini temizledi. İçinde ki bütün negatif enerjiler bu güzel manzara karşısında yok oluyordu. Her zaman buraya gelse hiç bir derdi kalmazdı aslında. Ama pekte derdi yoktu. Yeni aldığı kremin işe yaramamasından başka...

Burada tek olmadığını öğrenmesi geç olmamıştı. Onun canayakın olması arkadaş edinmesini de kolaylaştırmıştı. Hemde böyle büyük bir okulda bir arkadaşının olması büyük mutluluktu. Neden her şeyden mutluluk çıkarıyordu acaba? Bu huyunu kimden almıştı ki? Annesi, hayır... O bazı şeyleri çok kafasına takan biriydi. Her zaman Anahi ona teselli verirdi. Ne dayanışmaydı ama... Babası, kesinlikle hayır. O mutluluğu kötü şeylerde arıyordu. -Ki Anahi buna mutluluk demiyordu da... Büyük ihtimal babannesi ve büyükbabasından almıştı bu özelliğini.

" Ne kadar güzel bir gün... Acaba annemler ne yapıyordur... "

Ailesine çok düşkündü Anahi ve onlardan söz konusu açıldığında hiç duramıyordu. Sürekli bahsediyordu onlardan. Ailesine değer vermeyen insanlardan da hiç hoşlanmazdı... Ne olursa olsun onlarla bağının asla kopmayacağını biliyordu. Ailesini bugünde andıktan sonra derse geçebileceğini düşünüp kitaplarını eskisi gibi göğsüne koyup sıkmıştı Anahi. Daha sonra çiçeklerin arasından geçerek Hogwarts koridorlarına doğru ilerlemişti.

~~ KORİDORLAR & İKSİR DERSLİĞİ ~~




Koridorlardan şarkı söylerek geçiyordu. Hiç bir şeyin moralini bozmasına izin vermiyordu. Herkese örnek oluyordu bu sayede. Ne olursa olsun hep gülümsüyordu inadına. Aklı biraz fazla havada olsada o kötü eleştirilere sadece gülüyordu. Ama aklının bir köşesinde duruyordu. Eğer gerçekten düzeltmesi gereken bir yönü eleştirilmişse bunun üzerine işe koyuluyordu... Koridorlarda ki öğürencilerin ona garip garip bakmasına karşılık o sürekli selam veriyordu. Sesi koridorlarda çok güzel yankılanıyordu. Çok güzel bir sese sahipti. Her zaman çok sevilirdi söylediği şarkılar. Güzel bir hava katmıştı Hogwarts'a bugün...

" Es tan magico como todo paso,
Nuestro amor.
Nuestro dulce amor,
Es tan facil que ya nada me sorprende,
En nuestro amor,
Este increible amor...
Todo fue como en un sueno,
En nuestro amor todo va sucediendo.
Y es asi!..
Asi es!..
Y no hay nada que hacerle...
Y es asi!..
Asi es!..
Es asi como sucede.
Este amor...
Es tan sencillo que no se como explicar,
Nuestro amor...
"


Koridorlar bu şarkıyla yankılanmıştı bugün. Rahatsız olan biri varsa söylerdi zaten. Ama henüz böyle biri çıkmamıştı. Dersliğin kapısını yavaşça açtığında içeride kavruk tenli ve çok güzel görürünen profesöre gülümsedi ve :

" Sihirli Günler Profesör... Girebilir miyim? "

diyerek izin istedi ve iznini aldıktan sonra ortalardan bir sıraya oturdu. Kitaplarını hemen baş ucuna koyup 2. sınıflar için olan iksiri yazdı. Geç kalmadığını düşünüyordu ama biraz aklmıştı heralde... En azından Profesör kızmamıştı...

" Saç Uzatma İksiri: Saçın uzamasına sebep oluyor.

Malzemeler: Sıçan kuyruğu, Laçan özü, Selamotu, Balkabağı suyu.


Talimatlar: Altını yakmadan önce kazanda laçan özü ile ezilmiş bir adet selamotunu iyice karıştırın. Üzerine kavanozlardaki balkabağı suyundan ilave edin. İçmeyin. Kazanın altını yakarak ağır bir koku yayılana kadar karıştırın ve en son sıçan kuyruğunu koyun. İksir renksiz ve ağır bir kokuya sahip olmalıdır. "


Söylenenleri not aldıktan sonra şöyle bir düşündü ve bu iksirin işe yarayabileceğini düşündü. Ama Malzemelerine baktığında hiç iç açıcı şeyler yoktu doğrusu. Bir an midesi bulanmıştı ama o kendini tutup işe koyuldu... Önce önünde duran iğrendiği şeyleri kazanına koyup talimatları uyguladı. Daha sonra bir daha gözden geçirdi ve son maddeyi de koyup neler olacağına bir baktı...

" Üzgünüm sıçancık, ama kuyruğuna ihtiyacım vardı... "

Profesöründe dediği gibi renksiz ve aır bir kokuya sahip olmuştu bu karışım. Ama saçına uygulayıp uygulamayacağı hakkında kesin bir yargıya varamamıştı. Kendi üstünde denemek istemiyordu. Daha sonra üstüne Anahi Giovanna Puente Portilla yazdı ve profesörün masasına bıraktı. İyi bir iş çıkmasını ümid ediyordu...
~~ KORİDORLAR & BİTKİBİLİM SERALARI ~~




İksir dersinden aynı heyecan ve tempoyla çıkmıştı Anahi. Bugün hiç olmadığı kadar güzel bir gün diye düşünüyordu. Canını sıkabilecek en ufak şeyden bile kaçınıyordu. Neşesinin hiç bozulmamasını ümid ederek koridorlarda aynı sesle dolaşmaya başlamıştı. Yine şarkı söylüyordu. Çok eğlenceli bir şeydi ona göre... Bazı insanlar yüzlerini asıp öylece oturuyorlardı. Onlar yaşlanmadan yaşlanmanın belirtisini göstermiş insanlardı...

Seranın önüne geldiğinde Profesörün içeride olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Ama malesef göremiyordu. Fazla geç kalmadığını düşünerek cesaretini toplayıp içeri girdi Anahi. Profesöre gülümseyerek :

" Şey, İksir Dersinden yeni çıktımda. Sihirli Günler... "

dedi ve nazikliğiyle olumlu yanıt aldı. Profesör'ün önünde güzel ve yeşil bir bitki duruyordu. Acaba bugün kü derste nasıl bir aktivite olacaktı. Başını masaya dayadığı kollarına yaslayıp Profesör'ün bir an önce derse başlamasını bekledi.

Bitkilerle her zaman iyi anlaşmıştı Anahi. Evde odasında bir sürü bitkisi vardı. Camın önüne koyarak onları büyütüyordu. Kısaca hayata gülen biriydi ve bunun hiç bitmeyeceğini düşünüyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://turkish-rpg.rpgwars.org/index.htm
Alana Aleece Dia Silver

Alana Aleece Dia Silver


Kadın
Ruh hali : RP Pratikleri ~ 2 Hmbl7
Mesaj Sayısı : 54
Yaş : 28
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11878
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 20/08/08

RP Pratikleri ~ 2 Empty
MesajKonu: Geri: RP Pratikleri ~ 2   RP Pratikleri ~ 2 Icon_minitimePaz 24 Ağus. 2008, 20:25

Çok sıcak ve bunaltıcı bir yaz akşamıydı.Sanki güneş gündüzü geceye taşımıştı.Ağaçların yeşil,durgun ve bir o kadar lezzetli meyveleriyle dolu dalları tıpkı bir heykel gibi hiç kıpırdamadan çok sesiz ve sakin , bahçede öylece duruyordu.Tüm bu sesizliğin ortasında bir yerlerde güçlü bir hışırtı duyuldu.Bu rüzgar değildi bir yabancıydı.Siyah saçları yüzünü örtercesine kapatmış ,ve yine siyah uzun bir pantolonu ile gömleğe benzer bir kıyafeti olduğu anlaşılıyordu bu kop koyu karanlıkta.Evet bu oydu Alana.Gözleri dikkatli çevresine bakıyordu sanki bu karanlıkta görebilirmiş gibi.

Sonra aniden bir hışırtı daha duyuldu bu sefer rüzgarmıydı yo hayır değil bu ikinci bir yabancıydı.Alana korkmuşa benziyordu kaçmaya yeltenmiş gibi gözüksede durdu ve arkasına baktı gelen garip,eski bir şapkası olan elinde asası ve tüm cesaretiyle anlayabildiği kadarıyla Ivy geliyordu.Zaten fark etmişti birisinin onun arkasından geldiğini.Tüm bunları düşünürken bir ses:

''Sen aklını mı kaçırdın ? Bu sefer kesinlikle yakalanıyordun!''.
Ivy'nin kızmış ve çok korkmuş olduğu her halinden belliydi

Umursamazcasına bir ses karşılık verdi:
'' Bak bu ormana elinde sonunda gireceğim sen veya herhangi bir kimse bunu görmeyecek bile ve döneceğim , kimse duymadan '' dedi Alana yine yakalandığı için mutsuzdu belli ki bunu daha kaç kere yapacaktı sanki Ivy.Hep kaçmayı başarıyordu o soğuk ve sesiz evden sadece bu korkunç efsane dolu ormana bir kerecik keşif yapabilmek için ama olmuyorudu birileri buna engel olmakta kararlıydı.Yüzünü buruşturdu ne yapması gerektiğini biliyordu , o yanlız ve ıssız hiçte sıcak olmayan eve dönüp oldukça dağınık pahalı eşyalarla süslenmiş karışık odasındaki siyah düz ve sade nevresimli yatağına dönüp yatacaktı.

Bir kaç uzun dakikadan sonra Ivy beklemekten sıkılmış , korkmuş bir halde yine her zaman ki gibi dalmış olan Alana'yı hızla kolundan çekip sürükledi ve yine aynı hışırtı duyuldu ve yine rüzgar değildi.Bu hışırtı uzun bir süre yankılandıktan sonra aniden durdu ve gece yine sesizliğe büründü.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.hogwartsekspresi.com/lejantlar-karakter-kartlary-f164
Vanessa Diane O'Leary

Vanessa Diane O'Leary


Kadın
Ruh hali : RP Pratikleri ~ 2 90752870na1
Mesaj Sayısı : 82
Yaş : 30
Kan statüsü : melez
Galleon : 11885
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 15/08/08

RP Pratikleri ~ 2 Empty
MesajKonu: Geri: RP Pratikleri ~ 2   RP Pratikleri ~ 2 Icon_minitimePtsi 29 Eyl. 2008, 07:08

Kehribar rengi, yağmur yüzünden çamurlaşmaya başlamış zeminde yürüyordu. Sonbaharın tüm renkleri gözünün önündeydi. Kahverengiler, sarılar, son bir gayretle yaşam mücadelesi veren yeşilin soluk tonları... Havanın soğukluğu tüm vücudunu dondururken, başını kaldırıp,uzaklardan görünen kil kırmızısı tepelere baktı. Ancak, gözlerinin içine dolan rüzgarın ve sürüklediği yağmur damlalarının rahatsızlığı ile, tekrar eğdi kafasını. Normalde omuzlarına düşen kestane rengi saçları, bu sefer yüzünü kapatıyor, bazen rüzgarın etkisiyle arkaya savruluyordu. Minyorin' in görüş açısında ise ayaklarının içinde bulunduğu -her ne kadar, artık ayaklarını hissedemese de- önleri ve bağcıkları beyaz, geri kalanı siyah conversleri ve yürüdüğü toprak zemin vardı.

Yağmur damlalarından bu kadar sakınmazdı eskiden. Saçlarına, hafif dokunuşlar yapmaları hoşuna gider, rahatlatırdı onu. Ne değişmişti de, yağmurun yağmasından rahatsız olmuş, huzursuzlaşmıştı? Büyüdükçe değişiyor muydu zevkleri? Eskiden hafif dokunuşlar gibi gelen yağmur damlaları, şimdi kafasını delip geçiyor, beynine girip, her şeyi altüst ediyor gibiydi. Bu yüzden miydi bir şey hissetmemesi? Belli ki yağmurun şiddetinden, beyninin duygu merkezi zedelenmişti. Ama duygusuz uyanmıştı zaten. Bütün gün devam etmişti bu ruh hali. Belli ki sıkılmıştı monoton hayatından. Dile getirmemesine rağmen, beyni heyecan istiyordu. Farklı bir heyecan... Gryffindorlularla uğraşmak heyecan sayılmıyordu artık,onun için.

İleri bakmak için başını kaldırdığında, göl kenarında renk değiştirmemiş ot bulduğu için, günlerdir aç olan bir otçul gibi sevindi, nedensiz yere. Sonbaharı severdi aslında. Ne oluyordu bugün ona, değişmişti tüm sevdiği şeyler. Annesinin özelliklerini taşıyan,geride kalmış bir gen 14 yaşından sonra yer değiştirip, önlere gitmeye karar vermiş olabilir miydi? Annesi gibi değişken olmuştu son zamanlarda. Babası gibi kararlı ve güçlü olmayı, annesi gibi değişken, kararsız ve bu yüzden güçsüz duruma düşmeye tercih ederdi Min.

Yağmurun, dallarının arasından geçmesine izin vermeyen bir ağacın altına girdi. Sırılsıklam olan çantasını, -içindekileri düşünmek bile istemiyordu- ıslak, soluk yeşil çimlere fırlattı. Yavaşça üstüne oturup, bacaklarını karnına çekip, topladı. Saçlarından, burnundan, kulaklarından, cüppesinden, her yerinden sular süzülüyordu. Yağmur altındayken farkedemediği bir koku geldi burnuna. Evet,babasına benziyordu. Babası, toprak kokusuna taparken, annesi iğrenç bulurdu.Babasına benzediği teşhisini, kafasında iyice oturttuktan sonra yüzüne bir gülümseme yerleşti istemsizce. Gözlerini kapatıp, toprak kokusunu içine çekti. Sıkıcı görünen şeyler de gülümsetebiliyordu insanı pekala. Küçük ve önemsiz görünen toprak kokusu değiştirmişti tüm ruh halini. Ne demiş yazar; Bu dünyada küçük şeyler yoktur. Bakmasını bilen gözler için, her şeyin bir anlamı vardır.


Out: Başka bir sitede yaptığım rp'dir. Orada adımın Minyorin ve binamın Slytherin olduğunu da belirteyim ^^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.hogwartsekspresi.com/lejantlar-karakter-kartlary-f164
Olivia Brave Craftsman

Olivia Brave Craftsman


Kadın
Ruh hali : RP Pratikleri ~ 2 Yeasj3
Mesaj Sayısı : 80
Yaş : 28
Kan statüsü : Melez!Bir sorunun mu var?
Galleon : 11772
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 12/10/08

RP Pratikleri ~ 2 Empty
MesajKonu: Geri: RP Pratikleri ~ 2   RP Pratikleri ~ 2 Icon_minitimePaz 26 Ekim 2008, 13:49

Basit Rp örneği;

Olivia bastıran yağmurun altın bir karınca gibi bir o yana bir bu yana kaçışıyordu.Hogwards'a ulaşmaya çalışıyordu.Adımlarını sıklaştırdı,git gide hızlandı ve sonunda koşmaya başladı.Ama şanssızlık bu ya,ayağı koca bir taşa takıldı ve yüz üstü ıslak zemine düştü.Cübbesi çamura bulanmıştı.Kendi kendine 'ah...Yağmurdan nefret ediyorum!' diye homurdandı.Çamura bulanmış cübebesini silkti ve yavaşca yürüyerek hogwards'a doğru yöneldi....
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
RP Pratikleri ~ 2
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» RP Pratikleri
» Rp Pratikleri

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Mantar Pano :: RPG İçi Sayfalar-
Buraya geçin: