Hogwarts’da bir hafta sonu daha kendini bulutların arkasına gizlemeye başlamış olan güneş eşliğinde sona ermek üzereydi. Bir hafta boyunca çekilen yorucu derslerin ardından gökyüzünün ortaya çıkarttığı manzaranın azizliğine uğrayanlar, kâh ortak salonlarının pencerelerine dadanmış, hülyalı hülyalı bakıyor, kâh göl kenarı adı altındaki huzur verici mekânda geziniyordu. Beyni karmaşalarla donatılmış James’te onlardan biriydi. Kendisinin tatil kıyafeti dediği muggle giysilerini kuşanmış, elleri cebinde, hantal adımları ikide bir çakıl taşlarına sertçe inerken kendisi bakabildiği müddet, gökyüzüne bakınıyordu. Yaptığı şey gökyüzünün maviliği ile çatışan kırmızımsı güneşe birkaç saniye boyunca bakmak, takiben bakışlarını indirmek ve bu davranışı tekrar etmekti. Yukarıyı gözlemlediği bu birkaç saniye, tuhaf bir şekilde gözlerinin sulanmasına neden oluyordu. Bir dakika kadar süren bu gözlem sonunda ağlamaklı bir hal alan suratı, hafiften kendini gösteren bir öfkeyle buruşmuştu. Gözlerindeki sulanmaya rağmen geçen bir dakika içerisindeki sabrına hayran kalsa da izlenimindeki zevkin kaçmasına lanet ederek akşamın güzelliğini seyretmeyi bir kenara bırakarak yürümeye devam etti.
Akşamın huzurunda, ilerledikçe üzerine çöken ağaçlar, sıklaşmaya başlamıştı. James’in üzerine çöken karanlığa pek aldırdığı yoktu. Aklında başka şeyler vardı. Hogwarts’da bu zamana kadar geçirdiği vakitleri düşünüyordu. Kendi adına güzel bir yıl olmuştu. Dönemin kapanmasına henüz vakit varken bunları düşünmesi bir taraftan saçma gelse de bir taraftan da içini rahatlatmasına bir parça katkı sağlıyordu. Düşünmek.. İnsanoğluna bahşedilmiş bir erdemdi. Okul yılından bir önceki sene ölen dedesinin söylediği bu sözler, o zamandan beri hiç aklından çıkmamıştı. Kendi kendine düşündüğü çoğu zaman mutlaka aklından geçecek olan bir büyük sözüydü. Hoş, altında yatan anlamı kelimesi kelimesine öğrenmiş sayılmazdı. Ancak aile içerisinde sevdiği bir büyüğünün söylediklerini kolay unutmazdı. Lorgoff Ailesi.. İyi hatırlamıştı. Şimdiye kadar ailesinden bir mektup bile almamıştı. Unutulmuş muydu? Belki de aile bireyleri kendi yaşamlarına dalmış, tasasızca yaşamlarını sürdürmekteydi. James, büyücü okulunun birinde okuyordu nasıl olsa. *Off, sende!*
Huzur bulmak için geldiği bu yerde ilerledikçe düşünceleri takla atıyordu. Sıkılmaya başlayan bir halde kendisini ayaklarına bırakırcasına yürümeye devam ediyordu ki bir anlığına durdu. Hogwarts arazisinde sıkça rastladığı büyük gövdeli bir ağacın tamı tamına önündeydi. Birkaç metre ötesindeki açıklıkta bir hareketlenme sezmişti. Ağacın yan tarafına doğru bir adım atarak olan biteni görmek için kafasını uzattı. Gördüğü kadarıyla Slytherin’lı bir çocuk, kendi binasından Severus’u sıkıştırmıştı. *Ah, buyur buradan yak!*
"Sonunda karşılaştık Severus.." Slytherin’ın pis sırıtışı kanına dokunmaya başlamış, asasını çıkarıyordu ki birden karanlıkta kırmızımsı bir ışık parlaması olmuştu. Ne olduğunu anlamak için bir kez daha kafasını uzattığında Severus’un az önce bulunduğu yerin birkaç metre gerisinde, yere kapaklanmış halde görmüştü. Savunmasız birine lanet yollamak ha? Hem de Severus’a! Slytherin’lardan bu beklenirdi zaten! Çıkartmak üzere olduğu asasını bir kılıcı kınından çeker gibi kot pantolonunun arka tarafından çekip, çıkarttı. Her şeyden önce sakin olmalıydı. Karnının büyük ölçüde şişmesine sebep olacak derin bir nefes alıp, üfledikten sonra ağacın arkasından açıklığa çıktı. Bir an için gözleri Severus’un üzerinde durdu. Yarı baygın suratı ve tuttuğu koluyla yaralandığını belli ediyordu. An sonra bakışlarını cılız görüntüsüne rağmen cüppesinin içerisinde büyükçe görünen, karanlıkla bütünleşmiş siyah saçları ve siyah gözleri kendisine odaklanmış olan çocuğa çevirdi. Asası hazır bir halde, hafiften şaşırmış bir görünümü olan çocuğa dikiliydi.
”Bak, bak! İşi gücü bırakıp, gizlice saldırmaya mı başladınız? Sizin gibi asillere yakışıyor mu bakalım?” diye sakin kalmaya çalışan bir halde Slytherin’a hitaben konuşmuştu. Sözleri üzerine cılız görünümlü çocuk, James’e doğru bir adım atmış ve alaycı surat ifadesine bürünerek lafa karışmıştı. James, arada Severus’a bakarak ve öfkesinin azizliğine uğramamaya gayret göstererek çocuğu bekliyordu. Bir tepki veya bir hamle…
”Her işe burnunu sokmasan olmaz Lorgoff. Ne oldu? Yine pataklanmak mı istiyorsun?” diye gülmemek için kendini zor tutarak konuşmuştu Slytherin. Anlaşılan o ki kendisini tanıyordu. Zaten koridorda düzenlenen küçük çaplı eğlenceden sonra Slytherin’lar arasında nam saldığı su götürmezdi. Her zamanki gibi tahrik edici sözler, kendisinin kucaklamasını istiyorlarmış gibi üzerine salınmıştı. Karşılık verdiğinde de cesaret budalası oluyordu işte. Aptal Slytherin’lar… Öfkesine daha fazla hakim olamayacağını hissederek, asasını sıkıca kavramış ve ağzını açmak üzere oynatmıştı ki aynı anda cılız çocuktan vücudu kadar ‘narin’ bir ses kopmuştu.
”Depulso!” Başlıyordu işte.. Bir yerlerden aşina olduğu büyülü sözler eşliğinde üzerine doğru yollanan ışın, istemeden harekete geçmesine neden olmuştu. An içerisinde kendisinden beklemeyeceği birçok eylem gerçekleşmişti. Kendisini hafiften sola kaydırmış, asasını kaldırdığı gibi aklına gelen ilk büyüyü haykırmıştı. O arada içerisinde büyük bir heyecan patlaması olduğunun farkında bile değildi.
”Protego!” Büyü ağzından çıktığı gibi beyazımsı bir ışık, bir saniye öncesinde kendisine gönderilmiş olan büyüyle çarpışmıştı. Bu ilk kez oluyordu. Kırmızımsı ışın, beyazın felaketine uğramış halde, kendi büyüsü tarafından yutuluyordu sanki. Fal taşı gibi açılmış gözleri, olan bitene seyirci kalırken, aklının derinliklerinde bir soru kendisini rahatsız etmeye başlamıştı. *Nasıl oldu?*
Kendisi bu soruyla meşgul olurken olan olmuş, bileğinde küçük bir sallantı hissetmesinin ardından beyaz ışık yok olmuş, kendisine hücum edeceğini sandığı kırmızı ışın fıskiyesi Slytherin’lı çocuğa yönelmiş, ardından ummadığı bir şekilde çocuk Severus’a olduğu gibi birkaç metre öteye yuvarlanmıştı. Birkaç saniye içerisinde gerçekleşen velvele aklını karıştırsa da o an için önemli olan başka bir şey vardı. Severus.. Heyecanlı bir ruh haliyle açıklıkta arkasını dönerek Gryffindor’lu arkadaşına doğru ilerledi. Birkaç adım sonra duraksayarak yere çömeldi ve çocukla göz göze gelince konuşmasına başlamıştı.
”İyisin ya?” diye kısık sayılabilecek bir tonda çocuğa hitap ederken olan biteni düşünüyordu. Severus’la o çocuğun ne problemi olabilirdi? Ne olmuştu da bir Slytherin, gizliden Severus’a saldırmıştı? Belki de James’e olduğu gibi öncesinde yaşadığı bir tartışma buna neden olmuştu. Veya başka bir şey.. Önemli olan Gryffindor’lu arkadaşıydı. Çocuğun başını tuttuğu gibi kaldırdı ve kendi hizasına getirdi. Yarı baygın gözlerle kendisine bakan çocuğun tam anlamıyla kendisine gelip, olan biteni anlatmasını diledi…