Etrafına aranırcasına bakınıyordu Silvia. En sevdiği bilekliğini bu sabah kaybetmişti. Yatakhanenin en sonlarındaki kıyafet yığınının içinine aradı. Nihayet ki burdaydı bileklikleri. Kaybolmalarını göze alamazdı, en sevdiği, en değer verdiği eşyaydı. Üstündeki pijamaları çıkartarak pembe bluzunu üstüne geçirip, eteğini de giydi. Yatakhanede nedense kimse yoktu. Genellikle kızlar sabah yürüyüşü için gölde buluşurlardı. Rastlantı, bir kız içeriye girdi. Geçenlerde ortak salonda konuştuğu kızdı. Silvia'nın selam vermesine fırsat vermeden hemen konuşmaya başladı. " Silvia'ydı değil mi ? Yanlış hatırlamıyorum... " dedi kız, meraklı bakışlar altında Silvia ses tonunu alçaltarak devam etti. " Silvia, evet... Sende Nina olmalısın ? "
" Evet Nina'yım. Elbise beğeniyorsan bence yatağındaki elbiseyi seç, tavsiyem. " dedi Nina. Silvia birden üstündekinin kötü olduğunu düşünerek hoyratça üstündekileri çıkartarak Nina'nın dediği beyaz elbiseyi giydi. Bu Silvia'yı biraz daha açmıştı. " mmh... bu güzelmiş sahiden, teşekkürler Nina, neyse benim gitmem gerek. Sonra görüşürüz. " " dedi Silvia vve yatakhanenin kapısını açarak dışarıya çıktı. Üstünde sallanan beyaz elbisesi, merdivenlerden indikçe daha ahnekli savruluyordu. Iki kat aşağıya indi merdivenlerden. Uzun Hogwarts koridorlardan ilerlerdikçe koridorlar sessizleşiyor gibiydi.
Daha sonra ilerde Daffodil, Tom ve hiç tanımadığı bir kız vardı. Sarışın bir kızdı. Ilerden görüldüğü kadarıyla, güleryüzlü birisi gibi görünüyordu. Iyi anlaşmışlardı galiba. Silvia'nın gelmesi acaba muhabbetlerini bozar mıydı ? Bilenmez ama Silvia yavaşça yakınlarına doğru ilerlemeye başladı. " Aaa, bu ne süpriz. Nasılsınız, bende merakımdan dolaşıyordum. Ne zamandır burdayız dolaşamadım bir türlü. " dedi gülerek. Onlara doğru bakış atarak, etrrafa bakmaya devam etti. Silvia'nın umursamaz tavrıydı bu. Onlara doğru tekrar dönerek verecekleri cevabı beklemeye başladı.