Sıkkındı.. Öylesine sıkkındı ki, danstan sonra LS'in yarısının oturduğu masaya doğru yol almaktansa, son anda dışarı atmıştı kendini. Her zamankinden çok daha muhteşem bir güzelliğe sahip, Ev Cini yapımı dekorlarla bezenmiş o güzel baloda bulunmak yerine, şu an oturduğu merdivenlerde çok daha huzurluydu. Ellerini zarifçe topuz yaptığı saçlarına götürürken, memnunsuz bir ifadeyle konuştu, kendi kendine;
'Bu kadar sıkı olmak zorunda mı?!'
Büyü ile topladığı saçları, canını öylesine acıtıyordu ki ayaklarını sıkan topuklu ayakkabılarını umursamıyordu bile.. Yinede, biraz daha rahatlamak adına çıkardığı rugan ayakkabılarını merdivenin en üst basamağına koymuş, yanından geçen öğrencilerin her defasında ona doğrulttukları şaşkın bakışlara aldırmamıştı.
Çok derdi olduğundan değil ama nedendir bilinmez, son zamanlarda oldukça şey ile uğraşmıştı zihni. Onu boğan olaylar değil, düşüncelerdi aslında.. Neredeyse dağılma noktasına gelen LS, esrarengiz bir biçimde çıkagelen ve ortada hiçbir şey yokmuşçasına davranan babası ve içinde bir iblisin yaşadığını en son tahmin edeceği kişilerden biri olan Itami.. En son onunla yalnız kaldığında - Elwina'nın odasından çıkarak yatakhaneye gittikleri gün - her zamanki Itami değildi artık Japon, minyon kız. Herkesin sevdiği ve şirinlik abidesi olarak gördüğü, Ell'in neredeyse yanaklarını sıkmamak için kendini zor tuttuğu o kız değildi.. Kırmızı gözleri öylesine şeytani bir görüntü oluşturmuştu ki o gün. Şimdilerde eski Itami ile konuşurmuş gibi yapmakta oldukça zorlanıyordu bu yüzden. Biliyordu, kızın hiçbir şeyden haberi yoktu ama Ell hatırlıyordu işte.. En kötü yanıda buydu ya...