|
| Büyük Şölen - 6. | |
|
+22Eurydice Black Charlie von Diederich Célia Ellen F. Reeser Tatyana Johnson Adolf Maynard Griswald Stefan Josh Valery Elfida Maria Fawkens John Stewen Peterson Vilerus Chas Le'Borge Diego Pellegrino Nicolas Hunter Delora Lucien Nobés Melania Lizzie Livera Daphne GreenGrass Sawyer Raul Johnson Karolina Siri Bergliot Mathilda Mythill David Kevin Johnson Stefania Valérie Bécaud Rocio Sycorax Malfoy Valencia Claudía Ruselló Amortentia Cécile Derwent 26 posters | |
Yazar | Mesaj |
---|
Amortentia Cécile Derwent Emekli Cadı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1343 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 13572 Ekspresso Puanı : 24 Kayıt tarihi : 26/08/06
| Konu: Büyük Şölen - 6. C.tesi 21 Haz. 2008, 15:26 | |
| BÜYÜK ŞÖLEN
Bütün öğrencilerin ve profesörlerin katılımı zorunludur. Kuralsız ve önceki rp'leri okumadan, olayların akışını bozacak şekilde rp yapanların mesajları uyarısız silinecektir. Lütfen bu konuda hassas olunuz. Ayrıca Şölen dışarıdan katılıma açık değildir. Hogwarts'ta öğrenci ya da görev sahibi olmayanların girmesi katiyen yasaktır.
Soldan Sağa Profesör Masası Düzeni:
Bernard Patrick Thandom - Haley Brooke Scott - Carrina Alys Levine - Devon Lester Lucas - Emily Guererro - Mathilda Mythill - Rocio Sycorax Malfoy - Amortentia Cécile Derwent - Sawyer Raul Johnson - Tatyana Johnson - Theodore Benjamin Clayton - Brynjã Anrjãste - Valencia Yvainé Black - Vanessa Allaryce Malfoy - Vanessa Evangeline Black
En son Amortentia Cécile Derwent tarafından Çarş. 25 Haz. 2008, 14:20 tarihinde değiştirildi, toplamda 5 kere değiştirildi | |
| | | Amortentia Cécile Derwent Emekli Cadı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1343 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 13572 Ekspresso Puanı : 24 Kayıt tarihi : 26/08/06
| Konu: Geri: Büyük Şölen - 6. C.tesi 21 Haz. 2008, 17:39 | |
| "Başka bir isteğiniz var mıydı efendim?"
"Hayır Kissa; sen sadece söylediklerimi yap yeter." Oldukça büyük, kepçe kulaklara sahip olan Kissa adlı ev cini sert bakışlarla onu süzen profesörün isteklerini kendi kendine mırıldanarak elinde tuttuğu eski bir parşömen kağıdına not ediyordu. Kısa bir süre sonra ev cini onun tüm söylediklerini yazdığını belirtmek istercesine, masum bakışlarını profesörün griye kaçan, açık mavi gözlerine dikti. Profesör parşömen kağıdını cinin elinden aldı ve listeyi dikkatlice gözden geçirdi, gerçekten de eksik yok gibi görünüyordu. Halinden memnun bir şekilde arkasını döndü ve mutfaktan çıkmak için kapıya yöneldi, ama birdenbire aklına gelen bir ayrıntı onu durdurdu: "Yatakhaneleri de unutmayın. Herkes şölendeyken hepsini kontrol edin." Ev cini başını salladı ve mermerde takır tukur sesler çıkaran topuklu ayakkabılar mutfak kapısına yöneldiği anda; işe koyuldu. Haftalardır tüm okulu temizlemekle ve süslemekle uğraşmışlardı; Hogwarts'a yeni başlayacak olan öğrencilerin okulun görkeminden büyülenmesini izlemek onlar için ne de büyük bir zevkti. Saatlerden beri aceleci bir koşuşturmaca içerisinde olmasına rağmen, yüzünde bunu belirten hiçbir ifade yoktu Amortentia'nın, en ufak bir yorgunluk belirtisi bile. Yaşına göre oldukça dinç sayılırdı. Hatta zaman zaman bu kadar çok işi aynı zamanda nasıl yürüttüğüne kendisinin bile şaşırdığı olmuştu. Aceleci adımlarla şatonun merdivenlerini çıkarken, bir yandan da Dumbledore'dan iki haftadır haber alamadığını düşünüyordu. Okul müdürü sık sık mektup yazmayı aksatmazdı, ne de olsa Derwent'ın da hesap vermesi gereken, koskoca bir Sihir Bakanlığı vardı. Bir ay önce Hogwarts müdürü kalkmış, belli bir süre için görevini uzun zamandır tanıdığı ve müdürlük görevini gayet iyi bir şekilde yerine getirebileceğine inandığı Profesör Derwent'e devrettiğini açıklamıştı. Bakanlığı buna ikna etmek kolay olmamıştı elbet. Dumbledore'un bu ani ve sıradışı yolculuğunun sebebini öğrenmek istiyorlar, hatta bunun gelecekte kendilerine düzenlenecek bir saldırı olabileceğini düşünüyorlardı. Kısa bir süre sonra; Bakanlık'ta çalışan tüm büyücüler bunu konuşur olmuştu.
"Dumbledore bakanlığa suikast düzenleyecekmiş."
"Evet evet, bende duydum..."
Bakanlık amacına ulaşmış, insanların kafasında hain bir Dumbledore imajı yaratmayı başarmıştı. Birkaç seherbazı onu bulmak için atadılar ve Dumbledore'un istese de böyle bir saldırıyı organize edemeyeceğini tüm büyücülük dünyasına açıklayıp, bu konuyu fazla önemsemediklerini göstermek istercesine basının Dumbledore'la ilgili gelişmeleri yazmasını yasakladılar. Böylece konu gündemden kaldırıldı ve insanlar bunu gelecek günlerde hatırlamak üzere hafızalarının arka raflarına kaldırdılar. Ancak bir de madalyonun öteki tarafı vardı: Hogwarts'ın yeni, vekil müdiresi Profesör Derwent. Bakanlık sürekli onu sıkıştırıyor; Dumbledore'un nereye, ne amaçla gittiğini öğrenmek istiyordu. Yönetmeliğe göre yapabilecekleri bir şeyde yoktu: Bir müdür, görevini terk edebilir ve yerini okulda çalışan bir profesöre devredebilirdi. Dumbledore oyunu kurallarına göre oynuyor ve Sihir Bakanlığı'nın hiçbir şeyi bozmasına izin vermiyordu. Bakanlığın bir çift sözüyle kendisine inanmaktan vazgeçen insanlar onun umrunda bile değildi. Yazdığı mektuplarda Amortentia'nın nasıl davranması, bir dahaki sorgulamada neler söylemesi gerektiğini açıklıyor, onu hiç yalnız bırakmıyordu. İki haftadır kesilen mektuplar, işte bu yüzden tedirgin ediyordu Amortentia'yı. Bir şekilde bakanlığı geçiştirmesi onun için zor değildi ama Dumbledore'un yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyordu ve onun ölmesine ihtimal vermek istemiyordu. Bakanlığın mektupları okuma ihtimalini bile yok sayıp hergün gönderdiği kısa notlara da yanıt gelmiyordu. Profesör Derwent iyice korkmaya başlamıştı.
Sıkıntıyla gözlerini kırpıştırdı: Odasını çoktan geçmişti. Besbelli derin düşüncelere dalıp gitmiş, bu sırada asıl amacını unutmuştu. Büyük Şölen'in başlamasına oldukça az kalmıştı ve o daha hazırlanmamıştı. Adımlarını hızlandırdı ve odasına giden yola yöneldi; ahşap kapıyı asasıyla açtı ve şatoda kendini en rahat hissettiği yerin odası olduğunu bir kez daha farketti. Tamamen kendisini yansıtıyordu burası: Her köşesinin tertemiz, bütün eşyaların özenle yerli yerinde durduğu, kitaplarının büyük yer kapladığı bir oda. Büyük bir hızla içeri girdi ve gardrobundan siyah üzerine mavi işlemeli cüppesini çıkartıp yatağına koydu. Boy aynasında kendini şöyle bir süzdü ve bir duşun onu rahatlatacağını düşündü, vakit kaybetmeden lavaboya yöneldi. Hazırlanması yarım saatini bile almamıştı. Her zaman yaptığı şeydi bu; geç kalacağını düşünerek kuruntu yapar, sonra da erkenden hazır olurdu. "Her sene aynı şey..." diye mırıldanarak son bir kez kendini kontrol etti ve cüppesinin alt tarafındaki kırışıklığı düzelterek odadan çıktı. Yarım saat önce etrafta son temizliği yapan ev cinleri şimdi yok olmuşlardı. Yanılmıyorsa tren göle varmıştı ve yaklaşık on dakika sonra; soğuktan titreyen birinci sınıflar, küçük bedenlerini birbirlerine dayayarak Giriş Salonunda onu bekliyor olacaklardı.
Gerçekten de temizliği, büyüklüğü ve görkemiyle göz kamaştıran Büyük Salon'u son bir kez kontrol etmek istedi; yere değen cüppesinin çıkardığı hışırtıya aldırış etmeden keskin gözleriyle salonun her köşesini süzdü ve eksik bulamayınca adımlarını Giriş Salonu'na yöneltti. Çok kısa bir süre sonra; büyüklü küçüklü tüm öğrenciler salonu doldurmuştu. Profesör Derwent büyükleri Büyük Salon'a gönderdikten sonra kendisine korkuyla bakan yeni öğrencilere: "Hepiniz, tek sıra olan bakalım." komutunu verdi. Öğrenciler hemen sıraya dizildiler ve salona giden Profesör Derwent'ı takip ettiler. Profesör bir ara kayboldu ve elinde eski püskü, siyah bir şapkayla geri döndü. Şapkayı salonun tam ortasına koyulan ahşap taburenin üzerine yerleştirdi. Salon sessizleşti ve birdenbire şapkanın ortasında bir yarık açıldı; bu birkaç birinci sınıfın bağırmasına yol açtı. Şapka geleneksel şarkısını bitirdikten sonra; Profesör Derwent'ta besbelli yeni öğrencilerin isimlerinin yer aldığı listeden okudu: "Alant, Matthew!" Çocuk ilk çağrılanın kendisi olmasına sinirlenerek bir küfür savurdu ve onları salona getiren profesörün sert bakışlarını üzerinde hissedince masum bir ifade takınmaya çalışarak tabureye oturdu. Aldığı talimatla şapkayı başına geçirdi: Şapka birkaç saniyelik düşünme süresinin ardından haykırdı: "Ravenclaw!" Sağdaki bir masadan çığlıklar ve alkışlar gelmesinin üzerine Matthew oraya yöneldi ve kendisine açılan yere oturdu. Seçmenin bu kadar kolay olacağını aklından bile geçirmemişti besbelli, müthiş rahatlamış görünüyordu. En sonunda Zywiec, Jack'in de Slytherin'e yerleştirilmesi ve Profesör Derwent'ın şapka ile tabureyi kaldırıp öğretmenlerin oturduğu masada yerini almasıyla seçme son buldu. Amortentia az önce oturduğu rahat minderli sandalyesinden kalktı ve salondaki gürültünün bir an önce son bulmasını istediğini belirtmek için boğazını temizledi:
"Hepinizin yorgun ve aç olduğunuzun farkındayım. Bu yüzden konuşmamı şölen sonuna saklıyorum. Yemekler gelsin!" Profesörün son sözleri üzerine altın tabaklar birdenbire çeşit çeşit yemekle doldu ve tüm öğrenciler çatallarını alıp hızla yemeğe koyuldular. Amortentia'nın solunda iksir profesörü Rocio Sycorax Malfoy; sağında ise eskiden beri yakından tanıdığı ve sevip saydığı, yeni Karanlık Sanatlara Karşı Savunma Profesörü Sawyer Raul Johnson oturuyordu. Malfoy yanındakilerle neşeli bir sohbete dalmıştı bile, Amortentia da Mr. Johnson'a dönüp eski günlere ilişkin koyu bir muhabbet başlattı. Şölen oldukça eğlenceli geçiyordu, birinci sınıflar seçmenin bitmesinin de verdiği rahatlıkla diğer öğrencilerle çabucak kaynaşmışlardı. Muggle doğumlulardan bazıları hala burada olduklarına inanamıyor, şaşkın gözlerle çevrelerini inceliyorlardı. Besbelli ki gidecekleri yerin böyle görkemli olacağını akıllarının ucundan dahi geçirmemişlerdi. Yeni profesörler de hallerinden memnun görünüyordu. Amortentia bir yandan Sawyer ile konuşup sorularını yanıtlıyor, bir yandan da salondaki yüzleri teker teker süzüyordu. Bazı öğrenciler kendilerini bir çift gözün izlediğini farkedip rahatsız olmuşlar; Amortentia'nın ağzının incecik bir çizgi halini almasını sağlamışlardı. Ana yiyecekler yarım saat daha tabaklarda belirip durdu, sonra altın tabaklar boşaldı ve yerlerini tatlılar aldı. Herkesin karnı tıka basa dolmuştu ama; kimse masanın üzerindeki mükemmel görüntüye hayır diyemezdi. Amortentia'da tabağını çilekli puding ve erik marmelatı ile doldurdu ve çikolatalı pastanın içinde kaybolan Sawyer'ı görünce gülümsedi. Hogwarts'ı gerçekten çok özlemişti.
En son Amortentia Cécile Derwent tarafından Salı 15 Tem. 2008, 13:33 tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi | |
| | | Valencia Claudía Ruselló Baş Şifacı ~ İksir ve Bitki Zehirlenmeleri
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 547 Yaş : 44 Galleon : 12266 Ekspresso Puanı : 15 Kayıt tarihi : 09/03/08
| Konu: Geri: Büyük Şölen - 6. C.tesi 21 Haz. 2008, 20:28 | |
| Nihayet trenden inebilmişti Valencia. Hogwarts'a vardığında, diğer profesör arkadaşları gibi ilk iş odalarına çıkmak olacaktı. Elindeki ağır, sürüklemesi zor çantayla, ona yolu tarif eden, uzun, sarkık kulaklı bir ev cinini takip ediyordu. Ikinci katın sonlarında yer alan odasına geldiğinde direkt yatağına uzanmak olmuştu. Ardından dinlemek üzere aldığı radyoyu açtı. " Bugün beklenildiği kadar olmasa da havanın sıcak olması bekleniyor... " Radyodan geliyordu sesler. Valencia yatağına uzanıp boş boş beyaz tavana bakıyordu. Sıkıntılı bir şekilde kafasını radyoya çevirerek, kapattı. Tekrar kafasını tavana devirerek, düşüncelere daldı. Yapılması gereken onca işten sıyırabilmişti. Odasında biraz dinlenmek, balkabağı suyu içmek istiyordu. Tekrar düşünceleriyle beraber yatağından hafifçe doğrularak kalktı, içeriye doğru ilerledi. Pencere kenarındaki sandalyeye oturarak dışarıya bakınmaya başladı. Son dört saatin büyük bir bölümünü yatak odasında tavana bakarak geçirmiş, düşüncelere dalıvermişti. Sandalyenin önündeki masada duran gelecek postası dikkatini çekmişti. Bugünlerde Hpgwarts'ı ele alan gazete, bugünde kim için yazılar dökmüştü ? Geçenlerde kalan, Dumbledore olayı hâlâ devam etmekteydi. " Bu haberler canımı sıkmaya başladı artık, " diye söylenerek gazeteyi masaya fırlatırcasına koydu. Hogwarts tekrardan açılıyordu sanki, bu akşam yapılacak olan büyük şölen, herkesin gelmesi gerekliydi. Yeni dönem, yeni öğrenciler, yeni aralarına katılan profesörler hepsi o gece bulunacaklardı.
Bu, her yıl yeni gelen öğrencilerin tanışıp-kaynaşmasına vesile olan bir şölendi. Ayrıca, binaya yeni seçilecek olanlarında heyecanla beklediği bir şölen olacaktı. Kafasını dayamış olduğu ve nefesiyle oluşturduğu buğulu camdan kafasını çekerek sandalyeden kalktı. Akşam için hazırlanması gerecekti. Onun için biraz uykuya ihtiyacı vardı. Ondan önce güzel bir elbise seçmesi gerekecekti. Yavaşça yürüyerek odasının kalın, ahşaptan yapılma kapı kolunu kavrayarak çevirdi. Gardıroba doğru ilerlemeye başladı. Sanki ilk kez bir baloya katılacaktı; ama özelliğiyde buydu Hogwarts'ın: Merak ve heyecan... Balodan önce görülemeyen büyük salon herkesin gözlerini kamaştıracağa benziyordu. Müdüre Amortentia'nın emri ile çalışan bir çok ev cinleri ve görevli birkaç kişi dılında oranın nasıl bir görünüme sahip olduğunu bilmiyordu. Şu an bakılsa tüm koridorlar boştur, birkaç kişi dışında -hademeler genellikle- kimse yoktu. Oraya daha önce gelen profesörler akşam için hazırlanıyorlardır. Henüz tanışmamıştır kimseyle Valencia. Belki de geçen yılki profesörlerden giden olmuştur. Zaten profesörlerle pek konuşmuşluğu yoktu.
Gardırobundan eline gelen ilk elbiseyi seçti. Elbise; ince askılı, hafif eski görünümü veren, beyaz yere değmeyecek kadar uzunlukta olan bir elbiseydi. Onu elinde tutarak baktı. Aynı şekilde akşam için beyaz ayakkabılarını giyecekti. " Akşam için hazırım, biraz uyumam faydalı olacak. Hogwarts'a tren ile gelmek çok zor, insanı yoruyor " diye mırıldandı ve odanın kapısından içeriye yönelirken, dışarıdan gelen mırıldanmalara kulak misafiri oldu. " Herşeyin kusursuz olması gerek, müdüremiz öyle istiyor, buna göre çalışmalarımızı hızlandıralım " diye sesler duydu. Galiba çok şaşalı bir şölen olacağa benziyor.
Elbisesini pencerenin önünde duran beyaz sandalyeye doğru astı. Biraz uyumak için yatağına doğru uzanmaya öneldi. Üstündeki ağır basan, yeşilin tonlarındaki kıyafetle kafasını yastığa koydu. Yatağın hemen yanındaki masada büyük boy siyah-beyaz fotoğrafı duruyordu. Annesi ile çekiliydi. O resme bakarak gözlerini kapatmaya çalıştı. Ama birkaç saniye sonra gerisingeri açılıyordu yavaş yavaş. Belli ki uykusu pek yoktu, sadece dinlenmeye ihtiyacı vardı. Gözlerini tekrar kapattı ve bu sefer uyumayı başarıyor gibiydi.
"Sevgili Valencia, Sana ulaşabildim, bize söylememiş olabilirsin ama Hogwarts profesörlüğüne atanmışsın. Baban ve ben çok gururlandık." Bu, Valencia'nın Hogwarts profesörlüğü için seçildiğinden kısa süre sonra annesinden gelen mektuptu. Rüyasında bunu görmek duygulandırmış gibiydi onu.
Iki saat kadar uyuduktan sonra gözleri hafifçe aralandı. Gözleri hemen saati aradı. Şölene yarımsaat kadar kısa bir süre kalmıştı. Valencia, " Galiba çok uyumuşum; hazırlanmam lazım. " diyerek aceleyle elbisesine doğru koştu. Sandalyeye astığı gibi bulduğuna sevindi. Eline doğru aldı ve üstüne geçiriverdi. Ayakkabılarınıda sakince giyerek saçına topuz şeklini vererek hemen odadan ayrıldı. Üstüne cup diye oturmuş elbise, Valencia'yı daha çekici ve uzun gösteriyordu. Siyah tonlarındaki saçları elbisenin şekilleriyle örtüşüyordu. Heyecanla, Hogwarts'ın uzun merdivenlerinden inmeye başladı. Hem mutlu, hem de heyecanlı bir şekilde büyük salona doğru ilerledi. Öğrenciler gelmeye başlamıştı. Aceleyle profesörler masasına doğru, ona belirtilen yere oturdu. Etrafına masum gülücüğüyle bakıyordu.
Ve işte o an, yeni öğrencilerin seçileceği an. Seçmen Şapka gene öğrencileri seçmeye başlamıştı. Bu sırada Valencia önlerindeki boş tabakları süzdü. Tabaklar boştu ve Valencia, öğrencilere doğru bakmaya başlardı. Birbirinden heyecanlı öğrenciler. Hepsi burada oldukları için mutlu ve kaygılıydılar. Ya da 'kaygı'yı Valencia gözlemlemişti. Seçmen Şapka öğrencileri seçmeden önce söylediği şarkı ile öğrencileri seçmeye başlamıştı. Öğrenci adaylarının oturduğu taburede gösterdikleri tepkiler dikkat çekiciydi. Ilk öğrenci, Ravenclaw binasına seçilince, Ravenclaw'da okuyan öğrencilerin sevinç çığlıkları duyulmuştu.
"Hepinizin yorgun ve aç olduğunuzun farkındayım. Bu yüzden konuşmamı şölen sonuna saklıyorum. Yemekler gelsin!"
demesiyle tabaklar nefis yemeklerle doldu taştı. Öğrencilerin yemeklere bakışları, profesörleri sevindirmişti. Şimdiden alışmaya başlamışlardı. Valencia önüne gelen yemeklerden tadıyordu azar azar. Daha sonra ana yemeklerin ardından tabaklar boşalıp tatlılar gelmişti. Valencia şaşırmıştı, tatlı beklemiyordu, ya da tatlının geleceğini unutmuştu. Önündeki çikolata soslu, vişneli tarttan bir dilim alarak tabağına koydu. Fazla yiyemezdi; çünkü karnı yeterince diğer yemeklerle dolmuş durumdaydı. | |
| | | Rocio Sycorax Malfoy Azkaban Kaçağı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 974 Yaş : 35 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12346 Ekspresso Puanı : 20 Kayıt tarihi : 24/01/08
| Konu: Geri: Büyük Şölen - 6. Paz 22 Haz. 2008, 22:12 | |
| Yerlere kadar uzanan yeşil perdeler ve tül ile örtülü yatak Sy'e malikanedeki odasını hatırlatmıştı. Yerdeki kilime, şöminenin hizasındaki ayı postu eşlik ediyordu. Çıkplak ayağıyla çok ölmüş hayvanın tüylerine dokundu, yumuşacıktı. Ellerini iki yana açıp kendi etrafında dönmeye başladı, gözleri kapalı olduğundan her an birşeye çarpabilirdi. Başı dönmeye başlayınca kendini bıraktı, oldukça geniş yatağın üstüne. Şimdi tavana bakıyordu, boş beyaz bir tavandı. Yeni hayatının beyaz sayfaları gibi.. İksir'e geçtiği için odası da değişmişti. Eskisini özleyeceğini sanmıyordu, hem burası daha çok hoşuna gitmişti. Zindanlarda bir oda herkese nasip olmazdı. Asasını çıkarıp sandığındakileri yerleştirmeye başladı, bir yandan da yerde yatan Faust'a bakıyordu. Hogwarts'a başladığı yıl Elwina'nın hediyesi olan bu kedi seneler sonra yeniden yanındaydı. Sy ondan sıkılınca onu malikanede bırakmıştı, birinci senesi hariç hiç okula getirmemişti. Yaşlanmış, yer yer bıyıkları beyazlamış kedi artık ona cazip gelmiyordu tabiki de. Şu anda yanındaydı, onu mutfak köşesinden çıkarıp getirmişti buraya çünkü böyle olması gerekiyordu. Faust onun gelecekte çok ihitiyacına yarayacaktı. Sadece bunu biliyordu, içine öyle doğmuştu. Kedinin bodrumda bunca sene içinde ölüp gitmemesi büyük bir raslantıydı, ya da kader.. Herşey aşağı yukaru yerli yerine dizilince asasını bıraktı elinden. Saat yaklaşıyordu, tembelliğin sırası değildi. Yatağından fırlayıp odanın diğer ucundaki gardıroba yöneldi.
Sandaldaydı. Nehir dibini göstermeyecek kadar bulanıktı, her kürek çekişte sadece dagalanıyordu. Karanlık bir mağara gibiydi, yüzlerce sarkıt üzerine devrilecek gibi duruyordu. Soğuktan buz tutmuş mağaranın tavanındaki sular bu sarkıtları oluşturmuştu. Sy zorlayarak gözlerini açtığında gördüğü tek şey gözünü alan bir parlaklıktı. Yanı başında yanan meşaleden yükselen ışık ayna gibi olan sarkıtlara çarparak büyük bir parıltı yaratıyorlardı. Yansıyan ışık sıcaklık yaratıyordu, eriyen bazı buzlar karanlık nehire düşerek ses yapıyorlardı. Kendini zorlayarak kalktı, çıplaktı. Önce küreklerin kendi kendine hareket ettiğini sanıyordu, oysa şimdi görüyordu ki yüzü gölgelerde kalmış biri çekiyordu sandalı. Meşaleyi eline aldı, kaşrıdakine yaklaşırınca kendisi olduğunu gördü. Kız kafasını kalkdırıp gülümsedi, iki tane Sy vardı sandalda. Bu bir dejavu olmalıydı, daha önce bunu görmüştü. Bu rüyayı seneler önce görmüştü, hatırlıyordu. Tek bir farkla. Diğer Sy'ın gözleri kırmızı, çekik delikler gibiydi artık, burun delikleri ise birer yarığa dönüşmüştü. İçini bir kokru kapladı, Sy kürekleri bırakıp ince parmaklarını asasına götürüyordu. İskeletimsi elleriyle kavradığı uzun asayı - ki bu Sy'ın asası değildi artık - doğruca ona doğrultmuştu. Karşısındaki diğer Sy'ın ince dudakları kıvrıldı, sivri dişlerinin arasından uzun diliyle tısladı. ''Dumbledore."
Sıçrayarak gözlerini açtığında yerde yatıyordu. Önce affalladı, ne olduğunu anlayamamıştı. Etrafına bakındı, kafasını kalkarken yatağın başına çarpıp bayılmış olmalıydı. Derin bir nefes aldı, elini alnına götürdüğünde şişliği hissetti. Canı yanıyordu ama önemli değildi. Az önce Karanlık Lord onunla konuşmuştu. Birşey demek istemişti, birşey yapması gerektiğini.. Kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu, onu karşısında görmek.. Bir kere daha anlamıştı, onun karşısında çaresiz ve zavallıydı. Tam o anda başına bir ağrı girdi, sanki kafası deliniyordu. Biri elleriyle kafatasını ikiye ayırıyordu adeta, aklına bazı şeyler fısıldıyordu. O çok tanıdık sesn yankılandı kafasında, düşüncesinde belirdi o aynı kırmızılık. Bana itaat et.. Acı artık dayanılmazdı, Sy ölmek istiyordu. Evet ölmek, eğer bu acıdan onu kurtaracaksa ölüm ona çok güzel gözükyordu. Yalvarıyordu onu bırakması için, sözler veriyordu içinden. Ve birden bitti, öylece kala kaldı yerde. Terlemişti, ıslanmış saçları yüzüne yapışmıştı. Ama bunları düşünmenin zamanı değildi, şölen başlamak üzere olmalıydı. Acele etmeliydi, Derwent'in gözünden düşmemesi gerekiyordu. Evet, ona bir nefes kadar yakın olmalıydı. Gölgesi gibi onu takip etmeli, bir parçası olmalıydı. Derwent Sy'a güvenmeliydi, ona o kadar çok güvenmeliydi ki..
Aceleyle Büyük Salon'a girdiğinde seçme bitmek üzereydi. Küçük bir çocuk kafasında kendinden büyük bir şapkayla oturuyordu, çok geçmeden şapka kararını açıkladı. '' Slyherin! '' Görünüşe göre bu çocuk son yeni öğrenciydi. En köşedeki yeşillerle kaplı masadan büyül bir alkış yükselirken direk masasına yöneldi. Diğerlerine bakmadan Derwent'in solundaki boş sandalyeye oturdu. Saçını düzeltmeye çalıştı acemiyce, güzel görünmeyi umuyordu. Bu sene bir sürü yeni meslektaşı olacaktı, henüz bir çoğuyla tanışmıyordu. Omuz silkti, şu an onlarla uğraşamazdı. Belki yaptığı kabalıktı ama daha sonra hepsiyle bol bol konuşacak vakti olacaktı. Açık olmak gerekirse kimlerin geldiğiyle de pek ilgilenmiyordu. Ne de olsa kuzeni ve Eva'dab başka kimseyle iyi anlaşamazdı. Boşuna kibarlık ve iyimserlik rolleri yapmaya gerek yoktu. Zaten yemeklerin masada görünmesiyle salonda gülüşmeler yerini çatal bıçak sesine bıraktı. Konuşmadan önce yemek yenmesi uygun görülmüştü. Elini yemeklere uzatmadan bekledi bir süre. Acaba geç kaldığı için ne denecekti? Sy kafasını kaldırmadan Derwent'e döndü. Oldukça özenli giyinmişti yaşlı kadın, herkese gülücükler dağıtmakla meşguldu. Sy onun yanını kendisi için ayırdığını biliyrdu, ona bir özür borcu yoktu ama dileyecekti. Kadının samimiyeti onun için altın değerdeydi. Dumbledore'un nerede olduğunu ve neden gittiğini bildiğine adım gibi emindi. Sy'dan asla şüphelenmemeliydi, onu kendi tarafında görmeliydi. Yüzüne en inandırıcı ifadesini takınarak konuştu.
'' Özür dilerim efendim, seçmeyi kaçırdım. Gerçekten elimde olmayan sebeplerden dolayı.. ''
Ardından yine kafasını kaldırmadan tabağına biraz yemek aldı. Yemeğini zar zor yiyebiliyordu, hala az önce olanları düşünüyordu. Bu nasıl olmuştu? Lord o kadar güçlüydü ki binlerce mil uzaktan bile aklına girebiliyordu. Çatal titreyen elinden yere düştü. Kendi kendine lanet okuyarak eğildi ve aldı. Başını kaldırıken de masaya kaçamak bir bakış attı. Genç yaşlı, erkek kadın yeni yüzler birbirleriyle sıkı bir sohbete dalmıştı. Demek yeni meslektaşları bunlardı. En çok yerine BitkiBilim'e kimin geldiğini merak ediyordu. Dayanamayıp tekrar masaya baktı, yaşlı kadın kehanetçi olmalıydı. Bir tane de orta yaşlı vardı, onun dışındaki yeni profesör bayanlar gençti. Dört tane de erkek profesör atanmıştı, göz ucuyla onları süzdü. Hepsi hoş gözükyordu ama hepsinin bir garip hali vardı. Başını sola çevirdi, en sondaki genç adamı görmeye çalışıyordu. Kalbi duracak gibi oldu, gölzeirne inanamadı. Açıp kapattı ama hala ordaydı. Bu Bernard'dı, anlaşılan o henüz onu görmemişti. Belki de görmüştü de Sy'ı tanımamıştı. Heyecanlanmıştı, eliyle yüzünü kapattı. Ne yapacağını bilemiyordu. Bu sırada yemekler kayboldu, yerlerine tatlılar belirdi. Hiçbirine uzanmadan öylece kaldı, hala soluna bakamıyordu. | |
| | | Stefania Valérie Bécaud Seherbaz
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 684 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12071 Ekspresso Puanı : 3 Kayıt tarihi : 28/05/08
| Konu: Geri: Büyük Şölen - 6. Ptsi 23 Haz. 2008, 14:56 | |
| Hatırlayabildiği tek şey birkaç öğrencilerden oluşan gruplarla Hogwarts’a çıkılan kayıklarla olan kısa yolculuktu. Daha sonrası sanki bir rüyanın içine düşmüşçesineydi. Bir profesöre çarpmasıyla o rüyadan sıyrılabilmişti ancak. Kendisine bakan sinir fışkıran gözlerle yerin dibine girerek öğrenci grubunun arasına girivermişti hemen. Başı aşağıda, önüne bakmıyordu. Burada bu kadar yalnız olabileceğini hiç düşünmezdi. İtilip kakılmaya başlanınca yere düşmüş olan başı daha da düşmüştü. Kulakları uğulduyordu. Nereye gittiğini bilemez halde öğrenci grubunun ardına düşmüştü. Etrafına bakmayı akıl edemiyordu. Kim bilir ne güzel şeylerle karşılaşacaktı. Of… En iyisi şu içindeki yalnızlık sıkıntısından kurtulmalıydı.
Başını hafifçe kaldırdı ve mükemmel kelimesinin yanında az kalacağı Büyük Salon’da buldu kendini. Uçuşan mumlarla olan aydınlatma, Stefania’yi hayran bırakmıştı. Uzun masalarda oturan öğrencilerin gözleri, salona giren yeni öğrencilere dikilmişti. Stefania ağzı bir karış açık Büyük Salon’u incelerken önünde olduğunu fark edemediği kendi yaşıtlarında bir oğlan çocuğuna çarptı. Ama her şeye rağmen hala kendisinde değildi. Oğlan, öfke sıçrayan gözlerle Stefania’ye bakmasıyla kendisine gelen Stefania, oğlandan özür dilemesi gerektiğine karar verdi. “Özür dilerim.” Oğlan, Stefania’nın söylediklerini duymazdan geldi ve oradan ayrılıp arkadaş grubunun yanına ilerledi. Stefania’nin de oğlandan aşağı kalır bir yanı yoktu, hiçbir şeyi umursadığı gözükmüyordu. Aklında sadece ‘Büyük Şölen’ vardı. Ve tabi bir de seçmen şapkanın kendisini hangi binaya yerleştireceği… Bu yüzden zamanın bir an önce geçmesini dileyerek öğrenci grubuyla birlikte profesörlerin bulunduğu masaya doğru ilerledi. Evet, seçim töreni başlamıştı! Kendisinin de bulunduğu öğrenci grubundan teker teker eksilen öğrenciler, seçilmiş oldukları binaların masalarına yerleşiyordu. Ve sonunda Stefania’nın yüreğini ağzına getiren ses duyuldu.
“Bécaud, Stefania Valérie”
Stefania delilercesine hızlı atan kalbini yavaşlatmak için denemediği yol kalmadı. Ağır adımlarla oturacağı taburenin bulunduğu yere ilerledi. Tabureye oturur oturmaz başında hissettiği seçmen şapka, birazdan Stefania’yı bir binaya yerleştirecekti. Slytherin’e gitmemekten aşırı derecede korkuyordu. Annesini hayal kırıklığına uğratmak en son isteyeceği şeydi. Eğer Slytherin binasına seçilemezse, bunu annesine nasıl bildirecekti? Korkuyla karışık, seçmen şapkanın vereceği kararı bekliyordu.
“Hım… Bu zekâyı diğer binalarda harcama. Ravenclaw!”
Seçmen şapka kafasından kaldırıldıktan sonra içini kaplayan hüzün ve sevinç karışımı, Stefania’nın ne yapması gerektiğine bir türlü karar verememesine neden oluyordu. Hayal kırıklığı ile tabureden inerken Ravenclaw masasından gelen alkışlar ve ıslıklar, Stefania’nin kendisini iyi hissetmesine sebep oluyordu. Buruk bir gülümseme ile Ravenlaw masasında boş bulduğu bir yere oturdu. Seçim törenini isteksizce izledikten sonra Hogwarts Akademisi’nin müdiresi olduğunu öğrendiği Profesör Derwent oturduğu yerden kalktı ve sessizliği sağladı. Narin sesiyle tüm salonun dikkatini çekmeyi başardı.
"Hepinizin yorgun ve aç olduğunuzun farkındayım. Bu yüzden konuşmamı şölen sonuna saklıyorum. Yemekler gelsin!"
Evet! Çok aç olduğunu ve midesinden birtakım sesler geldiğini, ancak bu sözler söylendiğinde anlayabildi. Profesörün son sözüyle tabaklar çeşit çeşit yemekle doldu. Stefania sol eline aldığı çatalıyla ziyafetin tadını çıkarmaya koyuldu. Bir yandan da etrafı inceliyordu. Sağı ve solu bir sürü öğrenciyle dolmuştu. En tatlı gülümsemesini takınarak yemeğine devam etti. Diğer öğrencilere göre daha heyecanlı gibiydi. Bir an önce şu günün geçmesini ve derslerin başlamasını istiyordu. Annesiyle birlikte, kırtasiye dükkânından aldığı parşömen toplarının hepsini getirmişti. Ödev hazırlamak için yanıp tutuşuyordu. Tabi bir de olup olmadığından daha yeni emin olduğu zekâsıyla profesörlerin gözüne girmek en büyük dileğiydi. Gireceği dersler belliydi; ama hangi profesörün hangi derse girdiği hakkında çok fazla bilgisi yoktu. Kafasını yemekten kaldırıp profesörlerin bulunduğu masaya göz gezdirirken fark ettiği genç profesörler dikkatini çekmişti. ‘Umarım bir an önce hangi derse hangi profesör giriyor, öğrenirim.’ Sıkıntıyla yemeğine dönerken Slytherin masasından kendisine gelen öldürücü bakışlardan epeyce tırsmıştı. İrkildiğini bile fark edemeden yemeğini bitirme çabasına koyuldu. Aynı anda da etrafında bir arkadaş bulma amacıyla göz gezdiriyordu –ki yine tatlı gülümsemesini takınarak.
En son Stefania Valérie Bécaud tarafından Perş. 26 Haz. 2008, 22:34 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | David Kevin Johnson Muggle
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 412 Yaş : 31 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12290 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 19/01/08
| Konu: Geri: Büyük Şölen - 6. Ptsi 23 Haz. 2008, 17:47 | |
| Hogwarts ekspresinin yavaşlayarak durmasıyla Hogwarts'a gelmişlerdi. Hogwarts'a gelmeleriyle yeindici kompartmanda oturan John, Severus, Charlie, James, Hay, Daff ve David'in sohbetleri bölüp Hogwarts'ın eşsiz ve bir o kadarda büyük arazisine çıkmak için trenin koridoru boyunca oluşan kuyruğa takılmışlardı. Kalbine saplanan hüzünlü heyecanın, derinlerde açık bir yarayı yaktığını hissediyordu David. İlk kez ablası olmadan geçireceği bu son dönemi, baştan beri ona bir işkence gibi gözüküyordu. Kendini yağmurun altında savunmasız kalmış ve nereye gideceğini bilemeyen bir kedi gibi hissediyordu. Sanki açıkta kalmış, sanki... Trenden inerken yağmurun ıslattığı toprağa attığı ilk adım dengesizce olmuştu, tüm bu düşünceler içindeyken nasıl bir adım atabilirdi ki zaten? Sağlam olmayan bu ilk adımı canını acıtsa da, kendini toparlayıp diğer adımlarını sağlam basarak hızla ilerleyen arkadaşlarını yetişmişti. Bu sanki... Bu sanki içinde bulunduğu durumu andırıyordu. Önyargıyla Hogwarts'a gelmişti ve bu dönemin berbat geçeceğini düşünüyordu. Belki de ilerleyen zaman bu sağlam adımları gibi akıp geçecekti. Boşa kuruntu mu yapıyordu?
Düşünceli adımlarlar, arkadaşlarına yetimesini engelleyemese de, onu sessiz kılıyordu. Bu durgunluğu iyi bir şey değildi, boşuna kendini yoruyor, tüm bu düşüncelerle kafasını doldurup kuruntular yaratıyordu. Silkelenip eski hâlini almaya çalışıyordu ancak pek başarılı olamıyor gibiydi. Arkadaş guruyla ikiye ayrılarak kendilerine gelen... Bu da neydi? Geçen iki döneminde kendiliinde hareket eden bu taşıma aletlerini süren siyah yaratıklarda neyin nesiydi? Yoksa yeni bir uygulama mıydı? Hayley'e bakarak: "Aşkım bu yaratıklarda ne? Çirkin bir tipleri var doğrusu. Sence de öyle değil mi?" demişti gülümseyerek. Aldığı tepki şaşkınlığın yanı sıra korkutmuştu David'i. "Neden bahsediyorsun David sen? Ne testrali, ne yaratığı? Benim bir şey gördüğüm yok." Ne demekti şimdi bu? David'in bu gördükerli neydi öyleyse ve neden bir tek o görüyordu. "Merlin'in Sakalı! Aklımı yitiriyorum, sen bana yardım et Tanrı'm!" Bozuntuya vermeyerek siyah yaratıkların(!) sürdüğü tahta arabaya binip Hogwarts yolunu tuttular. Yanından geçtikleri nehir, botlarla Hogwarts'a giden birincisi sınıflarla doluydu. Suratında istemsizce oluşan alaylı gülümsemeyle onlara bakarken o siyah yaratığın virajı almasıyla görüntüsü bozulmuştu. Kafasına takmayarak yola baktı, ihtişamlı Hogwarts görüş alanlarına girmişti.
Kısa süre sonra Hogwarts'a varan öğrenciler, birinci sınıfların da gelmesiyle içeriye -Büyük Salon'a- alındı. Açlıktan karnı zil açaln David, diğer Gryffindor'lular gibi Gryffindor Yemek Masasına yöneldi ve ufak tekef -hele de David'in yanında- minicik kalan birleri ezmemeye çalışarak masaya vardı, Hayley'in yanına oturdu. Profesör masasına göz gezdiren David... "İşte orda! Bakın, bu benim amcam! Profesör Derwent'in solundaki!" Sesini duyan Gryffindor'luların hepsi profesör masasına bakıp David'e gülümsemekle yetinmişlerdi. İki akrabası Hogwarts'ta profesör olmuştu; ama... "Düşünme bunları David! Sadece kendine zarar veriyorsun!" Profesör masasını incelemeye devam eden David, Dumbledore'un yokluğuna şaşırmıştı. Böyle bir günde yok muydu? Kısa süre sonra Aritmansi Profesörü Cecile Derwent konuşmaya başladı. Seçmen Şapka töreni...
Törene her zamanki gibi şarkısıyla başlayan Seçmen Şapka, kısa süre sonra tüm yeni gelenleri binalarına seçmişti. Bu sene seçiminde zorlandığı az sayıda öğrenci olduğu için tören kısa sürmüştü. Merakla Profesör Derwent'in ağızından çıkacak kelimeleri bekleyen David -Dumbledore'un koltuğunda oturduğu için- kafasındaki soru işaretlerine şimdilik cevap alamamıştı; çünkü açıklamasını sona bırakacağını söyleyen profesör şöleni başlatmıştı. Tüm herkes gibi yemeklere saldıran David, acıkmış karının doyurmaya çalışıyordu. | |
| | | Mathilda Mythill Slug & Jiggers Sahibesi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 210 Yaş : 34 Kan statüsü : safkan Galleon : 11995 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 19/06/08
| Konu: Geri: Büyük Şölen - 6. Ptsi 23 Haz. 2008, 19:10 | |
| "Belki de birçok profesör dineleniyordur şu anda." diye düşündü Mathilda. Okula varışla Şölen arasındaki kısacık aradalardı. Tahminlerinin tersine birçokları odasına bile uğramamış, beklemeden Şölen'e inmişlerdi. Mathilda o sırada neden odasında, bavullarını boşaltıyor olduğunun farkında değildi. Farketmese de bilinçaltında böyle önemli bir görevi kaybetmenin, bu kadar değerli bir yerde kabullenilememenin korkusu vardı. Belki de eşyaları yerleştirip sanki hep oradaymış gibi davranmak içini biraz olsun rahatlatacaktı. En kolay işten başladı. İki elbisesini ve iki cübbesini astı dolaba. Geri kalan kıyafetlerini çekmecelere yerleştirdi hızla. Duvarda önceden asılmış bir saat vardı, Mathilda'ya Şölen'e geç kalacağını hatırlatıyordu. Hızla bavuluna ilerledi yeniden ve bavulun yarısını dolduran kitapları çıkarıp masanın üstüne koydu. Bu hareket onu hayli yormuştu. Sağ elini beline koyup sol kolunu kaldırarak esnedi. Yeniden saati gördü. Telaşla ikinci bavulu da açtı. Ancak Şölen'e geç kalmaktan korkuyordu. Bavulunu açık halde bıraktı, arkasını döndü ve odayı terketti. Şu beş dakikalık molada yaptığına ne dinlenmek ne yerleşmek denirdi. Mathilda kendini, eskisinden daha farklı hissetmiyordu. Kaybedilmiş bu beş dakikayı arkasında bırakarak Büyük Salon'a indi. Havalarda uçuşan mumların ve büyülenmiş tavandan sızan ay ışığının aydınlattığı Büyük Salon girenlerin gözlerini kamaştırıyordu o gece. Mathilda'nın aklı da bir anda kendi ilk gününe gidiverdi. Hogwarts'ta yaşadıkları gözünün önünden rüzgarda uçuşan yapraklar gibi geçiyordu. Kuru ve yaşlanmış...Masada kendine ayrılan yere oturdu. Eksprestekinden sonra yine farklı bakıyordu Hogwarts'a. Profesör masasından. Tüm okulu görebiliyordu. Tüm öğrencileri, tek tek... Görünmemek için onun bunun arkasına saklanan öğrenciler bile hayli net görülüyordu. Öğrenciyken hep gizli işler çevirebileceğini düşünürdü böyle kalabalık ortamlarda. Ancak şimdi anlıyordu ki olaylara uzaktan ve biraz da değişik bir açıyla bakıldığında herşey çok net, çok açık görünüyordu. Gülümsedi. Öğrencilerin gençliklerine gülümsedi. Nasıl bir tezattı ki hemen yanında yaşlanmaya başlamış bir kadın oturuyordu. "İyi akşamlar" demekle yetinmişlerdi şimdilik. Diğer yanıysa boştu. Tüm profesörlere göz attı Mathilda farkettirmemeye çalışarak. Hepsi genç görünüyordu. Bunun bir şans mı yoksa bir dezavantaj mı olduğunu düşündü. Yine kendi okul yıllarına dönmüştü. Profesörler Masası genellikle yaşlılarla dolu olurdu. Hepsi deneyimli büyücü ve cadılardı. Bu masadakilerin genç yaşlarında bu başarıyı nasıl yakaladıklarını merak ediyordu. Şölen'e geç kalmamanın kanıtı, Müdüre Derwent ve arkasındaki 1. sınıf sürüsüydü. İstemeden de olsa Mathilda, Müdüre'yi bir çobana ve 1. sınıfları da koyunlara benzetmişti. Aklındakinin gerçekten kötü bir fikir olduğunu düşünüp uzaklaştırdı hayalini. Ya da belki de seçmenin başlamasıydı aklını çelen. Kendi Seçme'si geldi aklına. Slytherin'e seçildiğinde ne kadar sevinmişti. Ailenin gurur duyulan çocuğu olmuştu, Ravenclaw'a seçilen abiye kıyasla. O zamanlar kaderin nasıl bir dönüme gireceğini bilemezlerdi tabi. Özellikle annesi. Şimdi herkes seçimini yapmış, sonuçlarına katlanmayı bekliyordu. Mathilda bu gençlerin seçmesini, saf duygularla izlemeye karar verdi. Yine de Seçmen Şapka'nın her "Slytherin" diye bağırışında masadakilerin alkış ve çığlıklarıyla beraber Mathilda'nın da kalbi yerinden fırlıyordu. Bir grup gencin yeni hayatlarına başlamadaki ilk adımı sonlanmıştı. Mathilda memnun gülümsemesini koymuşken yüzüne, Derwent'in sözleriyle dudaklarının uçları daha da kıvrıldı. Muhteşem ziyafet başlamıştı. Mathilda'nın dikkatini ziyafetten başka birşey çekemezdi o anda. Tabi genç bir kadın yanına gelip oturmasaydı. Bu genç profesör, Profesör Derwent'e dönüp birşeyler fısıldarken, Mathilda ister istemez merak etti. Ancak ne kadını tanıyordu ne de tek kelime duyabilmişti. Neden geç kaldığını da tahmin edemiyordu. "Başkalarının işine bulaşma!" diye düşündü. Tabağına hindi eti ve erişte alıp yemeye başladı...
En son Mathilda Mythill tarafından C.tesi 28 Haz. 2008, 14:11 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Karolina Siri Bergliot
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 44 Yaş : 34 Galleon : 12020 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 10/06/08
| Konu: Geri: Büyük Şölen - 6. Salı 24 Haz. 2008, 00:57 | |
| Karol'a hayli uzun gelen tren yolculuğunun ardından yarı sersem şekilde indi aşağıya. Karşısındaki kocaman göl ve ardından yükselen devasa şato biraz daha sersemlemesine neden olmuştu. Suratını kamçılayan soğuk rüzgardan burnu pespembe olmuş, çenesi titriyordu Büyük Salon'a girdiklerinde.Salonun sıcaklığıyla kasılan vücudu azıcık gevşemiş, midesindeki açlık hissine aldırmadan çevresindeki öğrencileri; görkemli salonu ve masada oturmuş profesörleri dikkatle inceliyordu. Okulun müdiresi olduğunu tahmin ettiği kadının verdiği komutla sıçradı; "Hepiniz, tek sıra olun bakalım."
Büyük sınıflar masalarına yerleşip, birinci sınıfların hepsi tek sıra olduktan sonra Profesör Derwent, şeçmen şapkayı salonun ortasında duran ahşap taburenin üzerine yerleştirdi. Şimdi heyecanlandığını hissediyor, ailesinin geri kalan tüm üyeleri - en azından onun tanıdıkları- gibi Slytherin'e seçilmeyi tüm kalbiyle istiyordu. Derken Profesör'ün sesi tekrar salonu doldurdu. "Alant, Matthew!" Çocuk adını duymasıyla bir küfür savurdu -Karol sadece iki sıra arkasında olduğu için gayet net duyabilmişti onu.- Ve yavaşça -ki her ne kadar heyecanını saklar gibi görünse de yüzündeki ifadeden başaramadığı pek hayli belli oluyordu- tabureye oturdu. Şapkadan yükselen ses, böyle bir şey ile daha önce karşılaşmamış olan Karol'ı cidden korkutmuştu.
"Ravenclaw!" Daha sonra Profesör, adını tam olarak anlayamadığı, kızıl saçlı, ufak tefek bir kızı çağırdı. Matthew'ın aksine bu kız heyecanını saklama gibi bir zahmete girmiyor, en azından giremiyordu çünkü zaten çilli olan suratı adını duymasıyla kıpkırmızı olmuştu ve arkalarda olmasına rağmen Karol, kızın ellerinin titrediğini ayırt edebiliyordu.
"Bergliot, Karolina!" Karol, o an midesinde farklı bir sancı hissetti, bu açlık değildi kesinlikle. Ürktüğünü belli etmemek için takındığı en soğuk maskenin yansıması ifadesiz bir yüz ile şapkaya yöneldi. Duygularını saklamakta başarılıydı, babası gibi. Ve insanların onun ne düşündüğünü ya da hissettiğini bilmelerini istemediği zaman buzdan bebeğe dönüşüveriyordu. Dengesini kaybedip hafifçe sendeledi fakat çabucak toparlanıp aynı ifadesiz yüzle tabureye oturdu. Şapkanın karar vermesi için geçen sürenin dışarıdan bakan biri için ne kadar uzun olduğunu bilmiyordu elbet, fakat Karola şapkanın karar vermesi saatler almış gibi gelmişti.
"Slytherin!" Dudakları zaferi ifade edercesine hafifçe büküldü ve aynı buzdan maskeyle Slytherin masasına doğru yürüdü alkışlar arasında. Ait olduğu yerin orası olduğunu başından beri hissediyordu. Geride kalan bir kaç öğrenci de binalarına yerleştikten sonra konuşma yapmak üzere Profesör -ya da müdire, henüz emin değildi- ayağa kalktı;
"Hepinizin yorgun ve aç olduğunuzun farkındayım. Bu yüzden konuşmamı şölen sonuna saklıyorum. Yemekler gelsin!" dedi. Bu Karol'ın tam olarak duymaya olarak ihtiyacı olduğu şeydi. Dolan tabaklar iştehını kabartırken açlık ve yorgunluktan halsiz düşmüş, titreyen elleriyle Karol, büyük bir parça mantarlı tavuğu tabağına zar zor aldı. Yemeği aslında pek sevmeyen biri olmasına karşın -ki cüssesinden bu kolayca anlaşılabiliyordu- mantarlı tavuğa dayanamazdı.Bir yandan yemeğini yiyior bir yandan da Slytherin masasındakilere göz gezdiriyor, konuşmalara kulak misafiri oluyordu. Pek ilginç şeyler değildi konuşulanlar; Gelecek Postası'nda çıkan haberler vb. Herkes, en az onun kadar iştahlı yemeğe yumulduğundan aslında pek de konuşan yoktu ya... Yalnızca kendi masalarından birinin - derdi neyse çok büyük olmalıydı- öylesine oturduğu çarptı gözüne. Fakat hiç "bayan yardımsever" gününde değildi. Tanımadığı insanlarla uğraşmaktan nefret ederdi. Bir süre sonra tatlılar geldi masaya. Karol çok fazla yemiş; güçlükle nefes alıyor olmasına rağmen çikolatalı pudingler karşı koyulabilecek türden değildi.Kan şekerinin aniden yükselmesiyle hissettiği hafif baş ağrısını umursamadan yemeye devam etti. | |
| | | Sawyer Raul Johnson Muggle
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 85 Yaş : 34 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12004 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 18/06/08
| Konu: Geri: Büyük Şölen - 6. Salı 24 Haz. 2008, 13:49 | |
| Hogwarts ekspresi yavaşlayarak durmuştu. Cam kenarında Hogwarts'ın eşsiz arazisine bakan Sawyer, buraya gelmenin mutluluğunu yaşıyordu. Ekspresten ilk ayrılacak olan grup tabiki de profesörlerdi. Profesör kompartmanının yavaşça boşalmasıyla sona kalan Sawyer, haliyle profesörlerin tümünden sonra trenden inmişti. Attığı ilk adımla düşündüğü tek şey vardı. Otuz beş yıl sonra...
Yaşlı kalbi heyecanla çırpnırken kendisinin bu heyecana yenik düşmesinden korkan Sawyer, heyecanla attığı hızlı adımları yavaşlattı. Elindeki siyah çantasını, yürürken bir öne bir arkaya sallanıyor,bu durum kendisine küçük çocukların sallanışlarını hatırlatıyordu. Kafası heyecandan olsa gerek bir sürü düşünceyle doluydu. Sanki pas tutmuş kalbi çalışmaya başlamış gibi hissediyordu kendini. Bu heyecan, bu çoşku... Sayamadığı, kelimelerle anlatamadığı çok güzel bir duyguydu bu onun için. Burada olmak, bu heyecanı otuz beş yıl sonra tekrar yaşamak... Burada olmak harika bir şey.
Düşüncelere ve yeni dönemin heyecanına o kadar kalıpmış olsa gerek ki testrallerin sürdüğü tahta arabalara vardığını bile fark edememiş, hâlâ yürümeye devam etmişti. Neyseki yanından testrallerin sürdüğü tahta arabada oturan bir öğrenci onu uyarmış ve bir de onu bunak yerine koyarak ne yapması gerektiğini söylemişti. Cidden öyle mi yapacağım?! Bozuntuya vermeyip düşüncelerini dile getirmeden testrallerinden birinin sürdüğü tahta arabaya bindi, kısa süre sonra üç öğrenci boş olan yerleri doldurdu. Öğrencilerin gözlerindeki heyecanı görünce sevinmişti nedense. Bu sevinmeye anlam veremeden otuz beş yıldır görmediği yolu seyretmeye koyulmuşken öğrencilerin kısa sohbedi arasında buldu kendini. Profesör olduğunu öğrenen öğrenciler önce gülümsemiş, sonra ise özel hayatta konuştukları gibi konuşmayı kesip kendilerine çeki düzen vermişti. Halbuki buna hiç gerek yoktu, gerçi saygınlık ilk anda ruhunu okşasa da...
"İşte geldik!" Yanındaki öğrenci heyecandan olsa gerek kendisini tutamayarak tahta arabadan atlamış ve işte böyle bağırarak geriye bakmaksızın koşmaya başlamıştı. Ardından inen arkadaşları da opna yetişmek için koşuyordu. Gülümseyerek Sawyer da indi ve yavaş adımlarla Hogwarts'ın kapısına kadar geldi. İşte o an, işte bu adımdan sonra tam bir profesör olacaktı. Hogwarts kapısından içeriye attığı ilk adımla profesörlüğünü yeni ilan etmiş gibi heyecanan kapılan Sawyer, yaşlılığı eline almış gibi hızlı adımlarla Büyük Salon'a girdi, eski arkadaşı Derwent'in yanına oturdu. Başıyla selam verdi ve şölenin başlamasını bekledi.
Binaları olan üst sınıflar binalarına ait masalara otururken Büyük Salon'un beklenmedik bu görüntüsüyle büyülenen birinci sınıflar ise ortada kalmıştı. Daha sonra sıraya girmeleri söylenen birinci sınıflar, Seçmen Şapka'yla binalarına seçilmişti. Hogwarts'a atanan geçici müdüre Derwent'in konuşmasına gelmişti sıra. Ancak büyük bir incelik göstererek konuşmasını sonraya saklayan eski arkadaşı, önce şöleni başlatmıştı. Şölen kelimesiyle karnının ne kadar da aç olduğunu anımsayan Sawyer, önündeki tabaklara dolan yemekler içinde kaybolmuştu.
| |
| | | Daphne GreenGrass
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 103 Yaş : 34 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12130 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 16/04/08
| Konu: Geri: Büyük Şölen - 6. Salı 24 Haz. 2008, 13:55 | |
| Hogwarts'a varmışlardı nihayet. Yine sıkıcı bir dönem olacaktı anlaşılan. Daphne büyük salona doğru yürümeye başladı. Aslında güzel bir gün geçirmişti. Şu şölen olmasaydı diye düşündü. Çünkü şölenleri toplantıları pek sevmezdi. İnsanların yapmacık tavırları, iğrenç bulanıkların kompleksleri vs.. Kendi kendine gitmesen olurmu diye düşündü. Ama gitmeliydi. Hogwarts'da kendisini küçük gören pek çok büyük öğrenci vardı. Daphne'ın yeteneksiz olduğunu düşünüp dersine almayan seçici insanlar vardı. Halbuki bu seçicilik Daphne'a değil Daphne'ın savunduğu tarafa karşıydı. Ama birgün gelecekti. Hemde çok yakın bir zamanda kendini üstün gören bu kişiler burada bulunamayacak ve yok olup gideceklerdi. Sefilce bir hayat süren kurbağalar gibi kuytu köşelerde inleyeceklerdi. Bu Daphne'a moral kaynağı olmuştu. Hogwarts'ın tamamen bütünüyle değişime ihtiyacı vardı. Elbet birgün olacaktı. Sıkıcı yürümeler ve bir kulaktan girip öbüründen çıkan konuşmalarla büyük salonun içinde buldu kendini. Profesörün açılış konuşmasından sonra yemek masalarına oturuldu. Hafif yemeklerden azar azar alıp atıştırdı. Bu sırada karşı taraftaki aptal hareketler yapan gruba karşı herkes bakıp gülüyordu. | |
| | | Melania Lizzie Livera
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 36 Yaş : 30 Galleon : 11998 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 21/06/08
| Konu: Geri: Büyük Şölen - 6. Salı 24 Haz. 2008, 14:53 | |
| Melania, Büyük salona ilk defa geliyordu. İçeri girer girmez hemen etrafı incelemeye koyuldu. Büyük Salon tavandaki mumlar ve gökyüzü şeklindeki görüntüsüyle gerçekten hoştu. Ama Melania’nın pek de umrunda değildi. Dönüp dönüp masalardaki insanlara bakıyordu. Ailesinin tüm düşünebileceklerini kafasından uzaklaştırmıştı şimdilik, önemsemiyordu da zaten. Durmadan içinden aynı şeyleri söylüyordu: “N'olur Slytherin olsun, N'olur Slytherin olsun, lütfen!” Slytherin olmazsa eğer ne yapacaktı? Ayrılmayı düşünür müydü acaba? Ayrılmak mı, o korkunç eve geri dönmek mi? Melania bunu istediğini hiç sanmıyordu. Seçimler başlamak üzereydi artık. Tüm birinci sınıflar tek sıra halinde dizilmişti. Melania Profesörün birden: “Alant Matthew” diye bağırmasıyla irkildi. Çocuk bir suçu olduğunu kat kat belli eden masum bakışlarla yürüyerek tabureye oturdu. Kısa sürmüştü ve bu ilk öğrenci Ravenclaw’a seçilmişti. Melania, gittikçe daha da meraklanıyordu. Huzursuzca yerinde kıpırdanmaya başladı. Gerçekten sabırsız biriydi ve bu kadar da olsa beklemek ona göre değildi. Sonunda kendi adı okunmuştu.
“Livera, Melania Lizzie!” Melania çoğu kişinin aksine sakin bir şekilde ve kararlı adımlarla tabureye doğru ilerledi ve oturdu. Seçmen şapka başına geçirilirken merakla bekliyordu. Ama şapka onu çok şaşırtarak kafasına değer değmez: “Slytherin!” diye bağırmıştı. Melania yüzüne yayılan geniş ve sinsi gülümsemeye engel olamıyordu. Başarmıştı, ailede ablasını saymazsak seçilen ilk Slytherin olmuştu! Sevinçle Slytherin masasına doğru ilerlerken neden bu kadar kolay bir şekilde Slytherin olduğunu merak etti. Slytherin masasına oturduğunda Melania, yüzünde bıkkınlık ifadesiyle etrafa bakınan sarışın kızla göz göze geldi ve hafifçe gülümsedi. Seçmelere katılmadığına göre ikinci sınıf olmalıydı. Melania önündeki boş tabaklarda birden bire beliren yemeklerden tıka basa yemişti. Daha önce hiç bu kadar yediğini hatırlamıyordu. Rahat bir ifadeyle etrafına bakıyordu yerken. Evet, sonunda bir Slytherin’di! | |
| | | Delora Lucien Nobés
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 129 Yaş : 31 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11993 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 23/06/08
| Konu: Geri: Büyük Şölen - 6. Salı 24 Haz. 2008, 15:01 | |
| Sarsıntılı ve Zoe için hayli gergin geçen -kompartımana gerizekalı bir çocuk oturmuş ve bitmek bilmeyen sorular sormuştu- bir tren yolculuğundan sonra nihayet Hogwarts'a gelmişlerdi. Yalnızca birinci sınıfların kullandığı araçlar olan sandallarla Hogwarts'ın görkemli kapılarına geldiklerinde derin bir nefes aldı Zoe. Yeni bir hayat başlıyordu: "Kendine dikkat et ve beladan uzak dur. Ailemizi gururlandır."
"Tamam baba... Ama belaya bulaşırsam beni kurtarırsın değil mi?" diye ekledi muzipçe. Babasının onu kurtaracağını biliyordu, hem de adı gibi... Zoe babasıyla yaptığı konuşmayı düşündü, babasının onu kurtaracağını biliyordu ama hayatı boyunca kurtarılmayı bekleyemezdi. Yeni bir hayat başlıyordu onun için.. Tüm zekasını, kurnazlığını kullanarak hayatta kalacaktı. Ve belaya bulaşırsa da.. Eh, kendini kurtarabilirdi değil mi?
"Alant, Matthew!" Seçmenin başladığını belirten bu sesi, sözü geçen Alant, Matthew'dan geldiği belli olan bir küfür izledi. Gülümsemesinin gizlemedi Zoe ve meraklı gözlerle çocuğu izledi.. Derken heyecanla beklenen an geldi ve şapkadan yüksek bir ses çıktı. "Ravenclaw!" Zoe hafif bir takdirle gülümsedi... Gerçek zekayı her zaman takdir etmişti. Ravenclaw iyi bir binaydı ona göre. ' Acaba ben hangi binaya gideceğim? ' diye geçirdi aklından. Hufflepuff hayatta olmazdı. Ailenin tepkisi gibi etkisiz sonuçlar bir kenara bırakılsa bile adillik Zoe'nin yanından dahi geçmezdi. Nitekim Zoe daima kendi çıkarlarını ve isteklerini öncelikli tutardı hayatta. Gryffindor? Hiç bir zaman korkak bir insan olmamasına rağmen Gryffindor ruhuna sahip olduğunu düşünmüyordu Zoe. Ravenclaw? Belki.. Ravenclaw da olmak güzel olabilirdi tabii Slytherin'i bu kadar çok istemeseydi. Hemen hemen her Slytherinli gibi ailesinin yarıdan fazlası Slytherin'deydi. Ama onun orayı istemesinin nedeni, çoğunlukla tepeden baktığı ailesi değildi. Slytherin'lilerin hırsı, kurnazlığı ve istediklerini elde etme yolundaki -çoğu zaman- mutlak başarılarıydı... "Sullivan, Lilian!"
Adını duymak Zoe'yi düşüncelerden sıyırdı ve gerçek dünyaya sert bir düşüş yapmasını sağladı. Bir an için duraksadı ama sonrasında hafif gergin adımlar tabureye gitti. Şapkayı başına geçirdi ve beraberinde gelen koyu karanlıkta bir ses duyuldu. " Bak seen.. Demek kendini kanıtlama tutkusu ha? Zeka da güzel.. Korkak da sayılmazsın ama zeka.. Yine de içindeki büyük tutku ve inadın seni götüreceği yer belli değil mi? Pekala, SLYTHERİN!" Zoe tabureden kalktı ve yüzünde belli belirsiz bir gülümsemeyle yeni masasına oturdu. İşte başlıyordu... | |
| | | Nicolas Hunter
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 7 Yaş : 33 Galleon : 11994 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 23/06/08
| Konu: Geri: Büyük Şölen - 6. Salı 24 Haz. 2008, 19:03 | |
| Tren sonunda gecenin karanlığında durmuştu. Nicolas hemen büyük ve ihtişamlı şatoyu görmüştü. Kendi kendine mırıldandı: "Gerçekten mükemmelmiş." Çocuk sürüsüyle beraber şatonun yolunu tuttu. Etrafında herkes eski arkadaşlarıyla hasret gideriyordu. O tek başına rahat ve mutluydu. Şatonun içine girdiler gerçekten muhteşemdi. Bu tür yerleri her zaman çok sevmişti. Büyük salona girdiler. "Herhalde şatoda en az seveceğim yer." diye iç geçirdi. Çünkü çok kalabalıktı. Kalabalık ortamları hiç sevmezdi. Salon iyice dolmuştu ve artık binaları seçilecekti. Tamamen konsantre oldu. Etrafındaki seslere kulaklarını kapattı ve tek bir şeye odaklandı. "Lütfen Slytherin olsun."
Seçim başlamıştı ama ilk söylenen adları duyamadı çünkü kendi düşünceleriyle başbaşaydı. Kişiler binalara girdikçe salonun belli bir tarafında alkış fırtınası kopuyordu. Ve sıra ona geldi. "Hunter, Nicolas." Başını kaldırdı ve derin düşüncelerinden uyandı. Tabureye doğru ilerledi ve oturdu. Şapkayı başına geçirdi. Ve sesleri beyninde hissetmeye başladı. "Hmm. Hırslı ve sinirli. Çok fazla yükselme tutkusu var. Kendine de güveniyor. SLYTHERİN!" Sevinçle şapkayı başından çıkardı. Alkışların koptuğu Slytherin masasına gitti ve oturdu. Ve içinden geçirdi: "Evet, başlıyoruz." | |
| | | Diego Pellegrino Muggle
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 37 Yaş : 35 Galleon : 12012 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 14/06/08
| Konu: Geri: Büyük Şölen - 6. Salı 24 Haz. 2008, 20:28 | |
| Hogwarts gecenin karanlığında hayallerindekinden daha etkileyici görünüyordu.Hayatımı değiştirecek olan yer,diye geçirdi içinden.Gruplar halinde okula girdiler.Profesörler,öğrencilere yapmaları gereken şeyleri anlatıyordu. Salona girdiklerinde eski öğrencilerin dört ayrı masada oturduğunu gördü ve gözleri hemen Slytherin'i aradı.İşte oradaydı.Gümüş-Yeşil renklerle parlayan flamalarda o hayran olduğu yılan figürü kendisine sinsice gülüyordu. Adını sayısız kez duyduğu Seçmen Şapka getirildi ve yeni öğrencilerin seçimi başladı. Öğrenciler sırayla Şapka'nın kendilerini yerleştirmesi için ilerliyordu.Seçimleri yapılan öğrenciler alkışlar içinde masalarına doğru yürüyordu.Adım adım yaklaştığını hissediyordu.İçindeki hissin büyüklüğünü taşıyamayacağından korkuyordu.Şapka'nın sıra ona geldiğinde vereceği kararı hayal ediyordu.Slytherin demeli,diye geçirdi aklından.Mutlaka Slytherin diyecek.Ailesinin bilinen üyeleri neredeyse tamamen Slytherin'de okumuştu.
"Bergliot, Karolina!"
Karol kendine güvenen bir halde yürüdü ve Şapka başına konunca istifini bozmadan bekledi. Diego, Şapka'nın onu nereye koyacağını merakla beklerken karar açıklandı. Slytherin... Karol için gerçekten mutlu olmuştu. Kız masasına doğru giderken kuvvetle alkışladı. Önünde bekleyenlerin sayısı giderek azalıyordu ve...
"Pellegrino, Diego..."
Sesi duyduğunda irkildiğini hissetti.İşte sonunda sıra gelmişti.Sırtını dikleştirip yürümeye başladı.İnsanların bu heyecanlı ana kendilerini kaptırıp ona,suratında izi olan bir hilkat garibesi yerine nereye seçileceği kararlaştırılmak üzere olan sıradan bir öğrenci olarak bakmasını umdu. Şapka kafasına konduğunda ürperdiğini hissetti.Biraz sonra ses duyuldu."Hımm...Demek güç ve otoriteye bu kadar aşıksın.Sinsilik ve hırs.İşte sen busun.Slytherin!" Diego tutmakta olduğu soluğunu bıraktı.Seçmen Şapka onu hayallerinin binasına yerleştirmişti.Artık o bir Slytherindi.Yerinden kalkıp alkışlar içinde masasına doğru ilerledi.Yeni bir hayat şu anda başlamıştı işte. | |
| | | Vilerus Chas Le'Borge Slytherin 6. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 106 Yaş : 30 Kan statüsü : Melez
(Bunu kimseye söyleyemiyor ve bundan utanç duyuyor.) Galleon : 12000 Ekspresso Puanı : 1 Kayıt tarihi : 25/06/08
| Konu: Geri: Büyük Şölen - 6. Çarş. 25 Haz. 2008, 11:40 | |
| Hogwarts ekspresinde artan heyecana rağmen hala sakin kalmayı başarabilen Vilerus, trende de yalnızlığı ile başbaşa kalmayı başarmıştı. İstasyonda yaşadığı dakikaları geçiriyordu gözlerinin önünden. Tüm çocuklar anne-babaları ile gelmişlerdi. Bunlardan biri Muggle olanlar bile. Ama Vil'i Fransa'dan gelen amcası yolcu etmişti. Vil evden ayrılırken bile kimse ona kalkıp veda etmemiş, herkes rahat rahat uyuarak geçirmişti bu önemli sabahı. "Hiç de umrumda değil. Bundan böyle Fransa'da yaşıyacağım zaten. Güçlü, zengin ve safkan ailemin yanında! " dedi kendi kendine. Vil bundan böyle kendi ayakları üstünde duracaktı. Hiç kimseye bağlı olmadan, sadece bedeni ve ruhu... Tren Hogwarts'a yaklaşırken tüm öğrenciler iyice hareketlenmişlerdi. Çünkü artık herkes için yepyeni bir hayat başlıyordu. Bu Vil için de geçerliydi. Heyecanlıydı. "Hem de çok! Acaba hangi bina? Bu da soru mu? Tabii Slytherin! Ama ya olmazsa?" Trenden inildi, kayıklara binildi. Kara Göl üzerinden Hogwarts şatosuna gelmişlerdi. Gecenin acımasız karanlığında, şato Ay'dan kopup gelmiş gibi parıldıyordu. Zaman büyük bir hızla geçiyordu o gece. Tüm 11 yaşındaki çocuklar önce Giriş salonu'na sonra Büyük Salon' a geçti. Büyük Salon'da Öğretmenler Masası ile Bina Masalarının arasını doldurdular. Hiç bekletilmeden de basamakları çıktılar, sandalyeye oturdular, binalarına yol aldılar. Vil'in içi içini yiyordu. Neden hala çağırmamışlardı. Sakin olmaya çalışıyordu ama olmuyordu. Şimdi basacaktı çığlığı, "Beni okuyun diye ". Kalbi hızlı hızlı atıyor, damarlarındaki Büyücü ve Muggle karışımı kan büyük hızla vücudunu dolaşlıyordu. İçten içe dua ediyordu Chas, " Slytherin, lütfen Slytherin!" Kendi iç dünyasında zihnine Slytherin'i kazımakla meşgul iken bir ses onu tutup dünyaya çekti.
"Le'Borge, Vilerus Chas!"
İşte o an! Adı okunmuştu. Kendisini çağırıyorlardı. "Tamam, sakin ol, Slytherin olacak, önce sakin ol!... " Kendi kendini avutarak çıktı basamakları. Her bir adımında, kanı yavaşladı, kalbi sakinleşti... Sandalyeye vardığında artık beyninde tek bir ses yankılanıyordu. "Slytherin!". Yavaşça oturdu. Şapka yavaş yavaş başına yaklaştırıldı. Şapka çocuğun sarı saçlarına değdiği an Büyük Salon'da bir çığlık kopardı: "SLYTHERİİNN!" Büyük alkışlar, bağırışmalar, ıslıklar eşliğinde Slytherin Masası'na geldi Vil. İşte bu kadar! Hemen yarın olmasını istiyordu. Ailesi Slytherin'e yerlştiğini duysun. Onun, Chas'ın kim olduğunu anlasın. Bu düşünceler ona büyük bir kudret ve iştah vermişti. O kadar heyecan karnını acıktırmıştı. Hızla bir şeyler tıkınmaya başladı. Bir yandan da masadaki diğer Slytherin'lerle tanışıyordu. O akşam, çok güzel olacaktı, çok güzel!
En son Vilerus Chas Le'Borge tarafından Cuma 27 Haz. 2008, 10:29 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | John Stewen Peterson Seherbaz
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 813 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12198 Ekspresso Puanı : 6 Kayıt tarihi : 15/03/08
| Konu: Geri: Büyük Şölen - 6. Perş. 26 Haz. 2008, 21:44 | |
| Trenden indikten ve Hogwarts ile karşı karşıya kaldığından bu yana ona baktığı her an gözünde yaklaştıkça büyüyen heybetli kuleye hayranlıkla bakıyordu. Önceki senenin ardından buraya ikinci gelişiydi ve okulu ne kadar özlediği gözlerinden açıkça belli oluyordu. Birinci sınıfların üzerinden kayıkla geçip gittiği göl kenarı yüzeyini okşayan serin rüzgarla birlikte hafifçe dalgalanıyordu. Aynı rüzgar hafifçe yüzünü okşuyor saçlarını dalgalandırıyordu. Bir süre esen hafif melteme aldırmadan yeni yağmış sonbahar yağmurunun havasını içine çekerek kuleye bakmayı sürdürdü. köşedeki sera etrafını çevreleyen otlar içinde sert bir kayanın üzerindeki heybetli görüntüsünü büyük bir zevkle seyretti. Sonra diğerlerinin çağırmasıyla herkesle birlikte ilerlemeye başladı.
Kuleye ilk gelişi gözlerinin önüne gitmişti. Merlin aşkına amma şaşkındı. Ailenin tek çocuğu olmanın sayesinde sadece Diagon gezilerinde kısacık bir yanında olduğu zaman paçasını çekiştirerek sorduğu birkaç sorunun dışında hiçbir şey bilmezken kendini içinde buluverdiği bu garip alem şaşırtmıştı. Hem de bir büyücü ailesinden gelmiş olmasına rağmen…Muggle doğumlar daha da şaşırmışa benziyordu. Neyse ki John onlardan daha çabuk alışmıştı bu duruma. İçeri girdiğinde karşısına çıkan heybetli tavanın nasıl sığdırıldığını düşünürken yaptığı deneyler sonucunda beceriksizlikle gizlice girdiği kullanılmayan tuvaleti sular içinde bırakmış bir de üstüne o çatlak kızdan kaçmak zorunda kalmıştı. Bunu hatırladığında donuk bakışları eğlenti kazanarak gülmeye başlamış ve çevresindekilerin garip bakışlarına maruz kalmıştı. Ancak bunların hiçbirini dikkate almayarak zihninde dalgalanan anılar eşliğinde yürümeye devam etti.
-Gerçekten muhteşemsin Hogwarts… diye mırıldandı kaleye ilk girdiğinde hayranlıkla. Bir süre birinci sınıfta olduğu kadar olmasa da yine de hayranlıkla büyük salonu seyredip Gryffindor masasında James’in yanında yerini almıştı. Gülümsemesi evine kavuşmuş bir çocuğunki gibiydi. Eh evi zaten de burasıydı. Hem annesi hem de babası seherbaz olan birinin gerçek evinde eğlenmesi olası değildi. Gerçi Rax vardı ama o da onu ne yazık ki arkadaşları kadar eğlendirmiyordu. Bu yüzden Hogwarts’ı hep evi gibi görmüş ve ona giderek daha çok bağlanmıştı. Büyük tavan yine süslenmişti. Birinci sınıfların hayretli bakışları az önceki anıları dalgalandığında gülmemek için kendini yeniden tutması gerekmişti. James bu sefer sınıf başkanı olmuştu. Bunun dışında değişen hiçbir şey yoktu. Ah tabi büyük savaşlar sonucunda kana bulanan dünyada ortadan kaybolmuş bir çok kişi ve değişen profesör kadrosu sayılmazsa.
İçerideki şaşkın birinci sınıfları izlerken yine anılarına dalmıştı. Merlin’in sarkık donu aşkına o koca şapkayı neyse ki ilk takan olmamıştı. Kesin rezil olurdu ki aptal Slytherinlerin yada Slytherin adaylarının kahkahalarını duymak zorunda kalırdı. Tutmuş nefesini ve oturmuştu. Şapkanın ilk söylediği kalbindeki cesarete bu heyecanın yakışmadığı olmuştu. Sonra babasından aldığı zekadan bahsetmiş ve kafasını bulandırmıştı. Başta ses çıkartmayan John’un çıkarttığı bir yeter nidasından sonra ona karşı gelmesini cesaret örneği bulmuş ve büyük bir sesle Gryffindor demişti. Masaya James’in yanına alkışların eşliği ile geçerken kafası şapkanın konuşmalarıyla yankılandığını hatırlıyordu da şimdi sanki o fısıltıları duyar gibiydi.
Oturduğu masadan seçmen şapka seçime başlarken heyecanlı birinci sınıfları izliyordu. Kimisini yani kendisi gibi şapkayı uğraştıracak olanları pek tahmin edemese de çoğu hakkında fısıltı şeklinde tahminlerde bulunuyor ve çoğu zaman tuttuğunda gülümsüyordu. Tutmadığında şapkanın kararları hakkında içmiş olduğu gibi kendini haklı çıkaran yorumlar yapıyor ve gülüyordu. Slytherinler o sinsi bakışları şapkaya giderken ve şapka kafalarından kalkarken yüzlerindeki ifade ve şaşkın muggle doğumlulara bakışları ile kendilerini tamamen belli ediyordu. Ne demeye o aptalca görüşleri beslerlerdi hala inanamıyordu. İlk gün hangi binaya gireceği hakkında en ufak bir fikir aklında olmasa da onlardan biri olmayacağından adı gibi emin olmuştu.
Seçimler tamamlanırken midesinin iştahla guruldadığını hissetti. Hogwarts’ın başka herhangi bir yerde gördüklerinden daha nefis yemeklerini yemeğe başlamaya bu denli yakınken guruldamamasının imkanı yoktu. Seçimi bitiren profesör uzun bir konuşma yapacak diye beklerken onun boğazını temizlemesiyle birlikte iyice sessizleşen kalabalığa önceki şölenlerdeki kadar serinkanlı ve ciddi gelen sesiyle yemeklerine başlamasını söyleyen sözler üzerine yemekleri gördüğünde gözleri ışıldamış ve zevkle yemeklere bakmıştı. Ellerini ovuşturduktan sonra önündeki birinci sınıflara başlamaları için işaret verircesine sevecen bir tavırla göz kırparken çatalını kaldırdı ve mırıldandı.
-Sonunda… dedi ve sözlerden sonra çatalı yavaşça butlardan birine yöneldi bıçakla kesip onu ağzına attığında nefis but ağzında dağılırken üzerindeki acı sos ve ağzında dağılan yumuşak etin tadı yüzüne bir gülümseme yerleşmesini sağlamıştı. yemeklerin birbirine karışmış nefis kokusu burnundan içeri dolarken gülümseme daha da büyümüştü. Eli bir butlara bir pilava bir çorbaya yönelirken acıktığının farkına yeni yeni varmıştı. Bu kadar çok yemesinin bir başka nedeni de yemeklerin nefisliğiydi. Hatırlıyordu da ilk senenin tatilinde eve geldiğinde annesinin yorumlarından biri de kilo almasıydı ki bunu doğal bulmuştu. Bunu yaşayan ilk kişi olmadığına seviniyordu. Sonra tatlılar geldiğinde eli bu sefer onların üzerinde dönerken çok hızlı olmamıştı. | |
| | | Elfida Maria Fawkens Muggle
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 19 Yaş : 31 Galleon : 11988 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 26/06/08
| Konu: Geri: Büyük Şölen - 6. Perş. 26 Haz. 2008, 23:02 | |
| Trenin penceresinden gölü gördüğünden beri kalbi hızlı hızlı atıyordu.Heyecandan avuçları terlemişti.Etrafına bakındı böylesine muazzam bir kalabalıktan kimseyi tanımıyor olmasına hayıflandı ve yalnızlığının keyfini çıkarmaya karar verdi.Bu okul onun için bir sil baştan olacaktı.Yeni insanlar, yeni alışkanlıklar, öğrenilecek yeni şeyler…Maria daha sonra düşündüğünde yaşadığı anı unutmamak için bilincini ayrı bir zorluyordu.O lahzanın her salisesini gerçekten hissederek yaşamak istiyordu.
Kelimenin tam anlamıyla mutluydu ve mutluluğun getirdiği ufak tefek birkaç eklenti duygu daha.Ama en baskın olanı mutluluktu.Maria ağzından çıkan duman kütlelerine aldırmadan sabah annesinin söylediği o eski şarkıyı mırıldanmaya devam ediyordu.Hava gerçekten soğuktu.Soğuğu iliklerine kadar hissedebiliyordu.Atkısına iyice sarındı ve kendini daha güvenli hissedecek şekilde omuzlarını öne eğdi.Şimdi daha az üşüyordu. En sonunda oradaydı.Son birkaç haftasının tek rüyası olan o yüce yer.Hogwarts.Abarttığım kadar var mıymış diye geçirdi içinden.Büyük Salona girip de o ihtişamı, göz kamaştıran atmosferi görünce “Evet kesinlikle düşündüğüm kadar varmış.Hatta benim hayal gücüm bu okulun yanında pasif kalmış!” diye kendini düzeltti. “Tek sıra olun bakalım!” diye gürleyen bir sesle düşüncelerinin arasından sıyrılıp salona geri döndü.Çok kadim bir havası vardı bu emri veren kadının.Maria ‘da anında saygı duyulması gereken biri izlenimi yaratmıştı, belki biraz da korkmuştu.O tek sıra olma telaşı içinde omzu bir sürü kişininkine sürtmüştü; ama kimse de dönüp "Ne yapıyorsun sen?" dememişti.Burası sıcak bir ortamdı gerçekten sıcak.Önündeki kızıl saçlı kızın upuzun saçları gözüne giriyordu.Ondan uzaklaşayım diye geriye bir adım atayım derken dengesini kaybetti ve sendeli.Oradan bir el kendisini tutmuştu ve bir rezillik çıkmadan durumu toparlamasına yardımcı olmuştu.
Sıra binalara dağılmaya geldi sanırım diye düşündü.İsmi ilk okunan çocuğun adını tam anlamamıştı;ama onun yerinde olmak istemediğinden emindi.Eski püskü duran ve Maria ya huysuzmuş gibi gelen şapka “Ravenclaw" diye haykırdı.Şapkanın sesinin bitmesiyle yan taraftaki masadan sevinç nidaları kopması bir oldu.Maria hangi binaya seçilmek istediğini bilmiyordu;ama aşırı dürüst biriydi yalana tahammül edemiyordu. Maria'ya göre şapka bu özelliğinden yola çıkarak onu yerleştirecekti.İki kişi sonra kendi ismini duyduğunda bu konu hakkında yanılmamış olduğunu görecekti.İşte kendi ismini duymuştu sonunda.Bir sürü kişinin önünden geçip tabureye eğreti bir şekilde dayandı ve şapkayı kafasına yerleştirdi.Şapka hiçbir yorum yapmadan “Hufflepuff” diye bağırdı.Her bina açıklamasından sonra olduğu gibi bu sefer de Maria için bir alkış koptu.Kızarmış olduğunu hissedebiliyordu.Yüzünde hafif bir gülümsemeyle Hufflepuff masasında kendi için açılan yere geçti ve oturdu.
Artık heyecanı kalmamıştı.Ve saatlerdir farkında olmadığı bir şeymiş gibi acıkmış olduğu aklına geldi.Artık sadece seçmelerin bir an önce bitmesini diliyordu ve her Hufflepuff a seçilen akranı için alkış tutuyırdu.Gerçekten acıkmıştı.Daha fazla dayanamayacak olduğunu düşündüğü sırada son isim de okundu ve tabureyle şapka bir sonraki yıl yeniden çıkartılmak üzere yerlerine kaldırıldı. Fazla bir prosedür olmadan müdürün tek bir bilek hareketiyle(bu arada Maria müdürlerinin kendilerine tek sıraya geçmeleri gerektiğini söyleyen profesör olduğunu daha yeni kavramıştı) boylu boyunca bütün masa yemeklerle donatıldı.Maria artık olağanüstü şeylere alışması gerektiğini ve en kısa süre içinde olağanüstü kavramını yeniden gözden geçirip değiştirmesi gerektiğine karar verdi.Önce aparatifler gelmişti.Maria nın gözü onlarla bile doymuştu;ama böylesine kalabalık ve zengin bir sofrada insanın doydum deme ihtimali yok gibiydi.Öğrencilerin uğultuları salonun üzerinde dolaşıyordu.Maria konser salonu gibi diye düşündü.Profesörlerin masasını sahne, profesörleri bir rock grubu yaptı, öğrenciler de dinleyici kitlesi olmuşlardı.Evet Maria eğleniyordu.Başarılı olacağına da inanıyordu.Çalışırsa yapamayacağı şey yoktu zaten.
Çatalını ikinci kez yere düşürüyordu.Ve masanın üzerinde ikinci kez yeni bir çatal beliriyordu.Böyle gariplikler Maria'nın hoşuna gidiyordu bunu inkar edemezdi.Sıra ana yemeklere gelmişti.Yanındaki ikinci sınıf çok cana yakın bir kızdı.Ona ilk yılındaki anılarını anlatıyordu.Maria da fazla yorum yapmadan ve bir şeyler öğrenmeye çalışarak can-ı gönülden onu dinliyordu. Doyduğunu hissetmeye başlamıştı;ama sırada tatlılar vardı. ”Hayır diyemeyeceğim!” diye geçirdi içinden ve kaşığını eline aldı.Hafif bir hareketle kaşığı çikolatalı pudingin içine daldırdı.Dudaklarında çikolata kalmış olduğuna emin olduğu için masadan bir mendile uzandı ve ağzının kenarlarını sildi. Artık uykusu gelmişti…
En son Elfida Maria Fawkens tarafından Salı 01 Tem. 2008, 13:38 tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi | |
| | | Stefan Josh Valery Muggle
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 667 Yaş : 34 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12019 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 10/06/08
| Konu: Geri: Büyük Şölen - 6. Cuma 27 Haz. 2008, 10:27 | |
| Geçmişin geride bıraktıkları insanın canını yakmaktan başka bir işe yaramıyordu.Amcasını özlemişti.İki yıl olmuştu öleli ama sanki hala yaşıyordu.Bir türlü alışamamıştı onun gittiğine alışamayacaktı böyle giderse.Onu çok özlemişti.Birlikte oynadıkları oyunları özlemişti.Birileri tarafından öldürüldüğünü biliyordu.Ama kimin bu lanet olası işi yaptığını merak ediyordu.Büyüdüğünde bir mesleği olmazsa.Katil olacaktı.Bu konuda ciddiydi.Bunu yapanları bulacaktı ve cezasını verecekti.Belki biraz geç olacaktı ama yinede yapmadan içi rahat etmeyecekti.Ve ömrü boyunca bu acıyla yaşayacaktı.En iyisi bir şeyler yapıp içini rahatlatmak.Ama çatışma olursa ve kendisi ölürse.Hayır amcası için her şeyi göze alırdı.Onun için ölmeyi bile göze alırdı.Belki bu yapacakları onu geri getirmeyecekti.Ama Stefan’ın içini rahatlatacaktı.O yönden bakıyordu.
Ama öldürmek çok fazla soğuk geliyordu.Daha çocuktu ve diğerleri düşüncelerini okusa ne düşünürlerdi kim bilir..?? Belki tam olarak böyle yapmasa da elinden geldiği kadar onlara işkence ederdi.Saçma şimdi saçmalamaya başlamıştı heyecandan mı bilinmez.Onları yıllar sonra nereden bulacaktı ki.Ama geçmişi sayesinde onları hiç unutmayacaktı.Amcasının yokluğunu hiç unutmayacaktı.Bu yüzden o adamları her saniye düşünecekti.Amcasına saygısı vardı ölüsüne de ama şimdi okula başlayacaktı.Biraz sevinçli olmalıydı.Amcası yaşasaydı zaten bunu isterdi.Gerçekten bunları düşündüğünde büyük bir sevinç geliyordu içine.Okula girmişti çoktan rahat davranıyordu.Ama okula hayran kalmıştı.Daha önce resimlerde görse de gerçeğini görmek gerçekten müthiş bir şeydi.Bir süre yürüdüler nereye gelmişlerdi acaba..?? Çok merak ediyordu her yeri.Profesörün konuşması üzerine bakışlarını ona çevirdi ve onu dinlemeye başladı.
"Hepiniz, tek sıra olan bakalım."Herkesin gözündeki heyecan Stefan’ da da vardı.Böyle bir günde nasıl heyecanlanmayabilirdi ki..?? Bazıları abartıyordu ve titriyordu.Gerçekten aptalca.Ama ilk defa büyücü dünyasına geliyordu kanı bozuklar.Aptal insanlarla zamanını geçirmeyecekti.Arkadaşlarını okula başladıktan sonra seçecekti.Hem böylesi daha kolay oluyordu.Binalarına göre de seçim yapmak hoş olacaktı.En azından öyle tahmin edebilirdi insanların özelliklerini.Slytherin’e veya Ravencaw’a gitmek istiyordu.Onun değer verdiği iki bina vardı zaten.Diğer ikisi onu ilgilendirmiyor.Onlardan birine gitme ihtimalide yok gibiydi.Var mıydı.?? Yo hayır onlara gitmek istemiyordu.Özellikleri uymuyordu.Gitmezdi ama giderse orada ağlardı.
Hayır istemiyordu.Aptal binalar.Seçmen şapkaya bir tane geçirirdi o binalardan birine giderse.Gıcık şapka ama eğer istediği bir binaya giderse sevinecekti.Gerçekten çok sevinecekti.Gerçekten güzel bir akşam olacak gibi görünüyordu.Ne kadar doğru düşünüyordu bilmese de kendi düşünceleriydi.Belki diğerleri de öyle düşünüyordu.Emin değildi.Herkesin düşüncesini okuyamazdı ya.Daha doğrusu kimsenin kini okuyamıyordu.Böyle bir yeteneğin olduğunu duymuştu.Ama nasıl yapıldığını bilmiyordu.Hepsini öğrenecekti.Hem de hepsini.Tek bir eksiği kalmayacaktı.Belki hepsini bu seneye sığdıramazdı.Koskoca 7 yıl buradaydı.Elbet ezberlerdi hepsini aklında tutardı.Bir yolunu bulur yapardı.Şimdi profesöre bakıyordu.Onu takip ediyordu herkes tabii Stefan’da o kalabalığın içindeydi.Profesör bir ara kaybolmuştu.Nereye gittiğini merak ediyordu.Ama birkaç dakika sürmeden hemen geldiğini fark etti.Elinde eski büyük bir şapka vardı.Ama fazla büyük sayılmazdı.
Orta boy gibiydi.Hala profesörü takip ediyorlardı.Gidecekleri yere gelmiş olmalıydılar ki profesör büyük bir salona girmişti.Elindeki şapkayı da salonun tam ortasındaki küçük bir tabureye koymuştu.Etkileyici..!! diye geçirmişti içinden.Salon geldikleri zamandan daha da sessizdi.Bir an için gözü şapkaya kaymıştı.Bu arada şapkanın tam ortasında bir yarık açılmıştı.Bunun neden olduğunu bilmiyordu.Olamaz o şey canlı mı..?? Bu yoksa seçmen şapka mı .? tabi ya nasıl anlayamadı.Yüz yıllardır burada gerçekten çok güzel bir ortamdaydı.Şimdi profesörün elinde bir liste vardı.İleriden öyle görünüyordu.Teker teker isimleri okumaya başlamıştı.Bir çocuğu çağırmıştı ve onu tabureye oturtturarak şapkayı kafasına koydu birkaç saniye düşünmenin ardından şapka ‘Ravenclaw’ diye bağırmıştı ve sağ taraftan bir çığlık kopmuştu.Birkaç kişi daha çıktıktan sonra sıra ona gelmişti ismi okunacaktı öyle hissediyordu.Ama yanılmıştı başka biri gitmişti.Bir kaç saniye içinde bir isim duymuştu gülümseyerek oraya doğru ilerlemişti.
‘’Valery,Stefan Josh..!!’’ İşte onun ismi okunmuştu.Tabureye oturmuştu.O şapkayı kafasına koymuşlardı.Bütünü gözler üzerindeydi.Tek düşündüğü diğer binalara gitmek istemediğiydi.Şimdi seçmen şapkanın bütün salonu kaplayan sesini duymak biraz insanı rahatlatıyor gibiydi.. ‘’-Hmm zekisin ama bununla övünmüyorsun.Yerinde ve zamanında işler yapıyorsın.Kendini kanıtlamak istiyorsun ve bu yüzden hırslısın.Zekanı kullanabileceğin bir yere yollayacağım seni..’’ dedi birkaç saniye geçmişti aradan seçmen şapkanın bağırış sesi hala kulağında yankılanıyordu.Hala duyuyordu o sesi.. ‘’RAVENCLAW!!’’ işte beklediği bina o an için soğuk bir yer bırakmış gibi hissediyordu.Çok rahatlamıştı.Gerçekten çok iyi gelmişti bu.Yerine geçerken de büyük bir heyecan vardı üzerinde.
Ve tabii sınıf başkanı olmanın verdiği gurur.Gerçekten hala sınıf başkanı olduğuna inanamıyordu.Bu çok güzel bir haberdi.Ama bunu fazla abartmıyordu.Basit bir şeymiş gibi karşılamıştı.Çünkü ağır başlılığı hala üzerindeydi.Ama okula geldiği ilk gün olmasına rağmen kendini deli dolu hissediyordu.Belki de diğerleri etkilemişti onu.Ama bir değişim olmuştu.Çılgın bir ruh gelmişti sanki.Ama bunun heyecandan olduğunu düşünmüştü.Ve geçeceğine inanıyordu.Geçmese de zaten önemli değildi.Böyle kalabilirdi.Hiç umurunda değildi.Kim takardı ki zaten Stefan’ı ama asıl ağır başlı olması gereken yer burasıydı.Hem de sınıf başkanı olmuşken daha çok dikkat etmeliydi.Ve kendini kontrol etmeliydi.Başkanlığının gitmesini istemezdi.Küçüklüğünden beri elinde olan bir şeyin alınmasına kızmıştır.Kim bilir başkanlık alınsa ne yapardı.Şimdi bunları düşünerek zaman kaybetmek istemiyordu.
Ravenclaw’dan gelen çığlık ve alkış sesleri bir süre sonra bitmişti.Ve yine salon büyük bir sessizliğe bürünmüştü.Herkesin ona baktığını fark etti.Belki de gelir gelmez başkan olduğundan rahatsızlık duymuşlardı.Belki de başkanlığı umursamıyorlardı.Bilmiyordu işte.Herkesi anlayamazdı zaten.Bakışları profesörlerin olduğu masaya gelmişti.Acaba herkesin mesleği neydi..?Yan profesörlükleri kehanet profesörleri Emily gerçekten trende karşılaşmaları güzel olmuştu.Hiç olmazsa yolculuğu yalnız geçmemişti.Tabii ne kadar yalnız geçirmek istese de.Tek düşündüğü derslerdi.Bütün yıl başını kaldırmayı düşünmüyordu.Hiç bir ekstradan da bir şey yapmayacaktı.Yani derslerini aksatacak bir şey hep ders hep ders.Belki bir süre sonra değişebilirdi.Sıkılabilirdi.Ama kendini sıkıp okula sıkı sıkı tutunacaktı.Ve hiç aksatmayacaktı derslerini.
"Hepinizin yorgun ve aç olduğunuzun farkındayım. Bu yüzden konuşmamı şölen sonuna saklıyorum. Yemekler gelsin!"Profesörün sözleri üzerine altın tabakların üzerinde bir sürü yemek oluşmuştu.Gerçekten çok güzel bir görüntü vardı.Kimse buna dayanamazdı.Acıkmıştı ama saldırmayacaktı tabii ki de bazı muggle’lar nasıl yiyeceklerini bilmiyorlardı bile.Çatalını ve bıçağını alarak etten birkaç parça kesip tabağına koydu ve tabii birkaç yudumda balkabağı suyu.Gerçekten çok güzeldi yemekleri.Profesör herkese bakıyordu.Profesörden bakışlarını kaçırıyordu.Sanki suçluymuş gibi.Neden böyle davrandığını bilmiyordu.
Belki de utanmıştı.Ama yarım saat geçtikten sonra tıka basa doyduğunu fark etti.Herkesin yeme işini bıraktığını fark etmişti.Zaten fazla yemek istemiyordu.Şimdi yemeklerin yerini tatlılar almıştı.Ama yiyemezdi.Çok güzel bir görünüm olmasa da.Ama birkaç kaşık puding alabilirdi.Hmm geçekten bunun tadı da çok güzeldi.Ama artık doymuştu.Yeter daha fazla yerse zaten patlayacaktı.Geriye yaslanır gibi yapıp etrafına bakmaya başlamıştı.Bir yandan da cüppesindeki sınıf başkanı rozetine bakıyordu.Gurur verici bir şeydi.Annesi ve babasına bunu söyleyecekti.Ama mektupta anlatmak daha iyi gelebilirdi.Belki onlarla daha az görüşmüş olurdu.Onlardan ayrı kalmak ona yarayacaktı bundan emindi.Belki binasını sevmeyeceklerdi.Ama onun için güzel bir binaydı.Annesi ve babası ne derse desin moralini bozmayacaktı..
En son Stefan Josh Valery tarafından Cuma 01 Ağus. 2008, 22:07 tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi | |
| | | Adolf Maynard Griswald Ravenclaw 6. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 755 Yaş : 33 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12124 Ekspresso Puanı : 1 Kayıt tarihi : 17/05/08
| Konu: Geri: Büyük Şölen - 6. C.tesi 28 Haz. 2008, 13:35 | |
| Aldığı havanın farkına varmıştı daha kapıdan içeri girerken.Hani insan bir yerde uzun süre kalır da,kendi evine dönünce o özlediği hoş kokuyu hatırlar,işte Maglor da tam olarak bunu yaşıyordu.Burayı evi gibi benimsemişti.Zaten çekirdeğinde çekirdeği olan bir aileden gelmesi nedeniyle koca bir yaz sıkıntıyla geçmişti.Ama şimdi kendini biraz iyi hissediyordu.Okula varmış ve içini kemirip duran şeyi de Paula'ya söylemişti.Artık okulun giriş bölümündeydi ve çıkması gereken merdivenler bir an için gözüne baya bir uzun göründü. Yatakhaneye varmıştı.Aynı yüzlerle tekrardan karşılaşmasına rağmen yine de hafif heyecanlandığını farketmişti.Arkadaşlarını da özlemişti.Koca bir yaz hiçbirinden mektup alamamıştı.Çünkü evinde değildi.Sıkıcı geçen yolculuklar dizisiydi onunkisi.Birkaç kişiyle selamlaşıp,tatil hakkında konuştu.Arada bir saate bakmayı da ihmal etmiyordu.Açılış gecesine geç kalmak istemiyordu.Neşesi yerindeydi ve etrafına gülücükler saçmaya başlamıştı.
Valizini açtı.Üstüne smokini -ki genelde giymez- geçirdi.Olgunlaştığının göstergesiydi bu sanki.Aynanın karşısına geçti.Eline bir miktar Gambley'in saç yapıştırıcı jelinden aldı.Ne var ki büyücüler de artık Muggleların jöle dediği maddeden üretebiliyorlardı.Buna sevinmişti.Çünkü muggleların o jöle dedikleri madde,saçını berbat hale getiriyordu.Oysa bu farklıydı.Saçını ayarladıktan sonra kendine bir de boy aynasında baktı.Aslında bu kadar süslenmezdi.Neden bu kadar çok kasmıştı ki.Şaşırdı kendine.Hemen aynanın karşısından çekildi.Az önce dağıtmış olduğu valizini toparladı ve kapadı.Yatakhanede kalan iki-üç kişiden biri olduğunu farketti.O da yatakhaneden çıktı ve büyük salonun yolunu tuttu.
Boyu uzamıştı. Bunu farkedebiliyordu.Geçen yıl daha uzun gördüğü kişiler,artık o kadar da uzun değildi sanki.Herkes bir koşuşturma içindeydi.Yeni gelen öğrencilere takıldı bir an gözü.Ne kadar da heyecanlılardı.Acaba o da böyle heyecanlı mıydı?Elbette heyecanlıydı.Seçilmiş olunan bina her zaman o kişinin geleceğini etkilerdi.Gelceğini etkileyeceğini bilinen bir olay konusunda ister istenmez heyecanlanılırdı.Bir ikisine hafif tebessüm etti ve büyük salona girdi.
Burayı da özlemişti.Dört tane baştan sona dik uzanan ve tam ortasının karşısında profesör masası bulunan adı gibi gerçekten de büyük olan salon.Burası okulun en eğlenceli yerlerinden biriydi.Slytherin binasına yakın bir masada oturmaları,arada atışmaların çıkmasına yol açıyor,bu da Maglor'un eğlenmesine yol açıyordu.Gereksizdi aslında bu tür şeyler.Ama bu da işin tuzu biberiydi. Kendi binasına ait masanın boş bir sandalyesine oturdu.Seçimlerin başlamasını heyecanla bekliyordu artık.Karnı da iyiden iyiye acıkmıştı.Yanındaki bir Hufflepufflı öğrenci ile sohbete başlamıştı.Ta ki içerinin gürültüsü artıpta Maglor birinci sınıfların tek sıra halinde içeri girdiğini görünce bu sohbette sona ermişti.Gülümsedi.Bakalım hangileri Hufflepuff olacaktı?
"Alant, Matthew!"
İlk kurban seçilmişti.Maglor onun yerinde olmak istemezdi.Maglora göre dünyada en şanssızlar ilk olan veya sona kalan kişilerdi.Çünkü onların şansı,rus ruletinde ölmeme şansı ne kadarsa o kadardı.Çocuğun ettiği küfrü duyunca gülmekten kendini alamadı ve sırıtarak yanındakine "Velete bak" dedi.Çocuk şimdi sandalyeye oturmuş,heyecanlı bir ifade ile gözlerini neredeyse kaşlarına kadar kaldırmış,Seçmen şapkaya bakmaya çalışıyordu.Seçmen şapka aniden
"Ravenclaw!"
diye bağırdı.Belli ki çocuk bunun anlamını pek bilmiyordu.Ravenclaw'lıların alkışları ve tezahuratları arasında masasına doğru ilerledi.Klasik şeyler oluyordu.Tebrik etmeler,sırtına vurmalar,başını okşamalar.Geleneklerin bozulması zordu.Bu Hogwarts için de geçerliydi muhtemelen. Seçim işi bitmişti.Bir kaç kişi ile birlikte masaya vurup,gülüşmeye başladır.Yemek istediklerini anlatmaya çalışırcasına.Salonda da gürültü artmıştı.E tabi yeni gelenlere okul hakkında abartılı efsaneler,korkutucu hikayeler anlatmak lazımdı.Bu sayede üst sınıflar buralarda gizli işler çevirirken,bu küçük çocuklar ayak bağı olamayacaktı.
"Hepinizin yorgun ve aç olduğunuzun farkındayım. Bu yüzden konuşmamı şölen sonuna saklıyorum. Yemekler gelsin!"
Şölen yeni başlıyordu.Masalar birden yemekle dolmuştu.Karnı adeta bunu hissetmiş,sevinç çığlıkları atar gibi guruldamaya başlamıştı.Çatalını bıçağını aldı ve yemeği yemeye koyuldu.Bir yandan da karşısında duran yeni öğrenciye iksir zindanında basilisk öldürdüğüne dair palavra atmıştı.Bunu anlatırken o kadar ciddiydi ki yanındakiler gülmemek için kendilerini zor tutuyorlardı.Çocuğun karşısında olağanüstü biri varmış gibi bir hal alması sonucu grup kahkahalara boğuldu.Maglor neredeyse boğazına bir et parçası kaçırıyordu.Ne varki balkabağı suyu boğulmasını engellemişti.Karnı tıka basa doluydu.Ama masa hala oldukça güzeldi.Keşke midem sonsuz olsa diye düşündü.Tabi bu imkansızdı.Tanıdık bir kaç simanın yanına doğru kalkıp gitti.Eski günler yad ediliyordu.
| |
| | | Tatyana Johnson Muggle
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 569 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12416 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 23/11/07
| Konu: Geri: Büyük Şölen - 6. C.tesi 28 Haz. 2008, 15:13 | |
| Tatyana trende oldukça güzel vakit geçiriyordu. Amcasıyla bu şekilde güzel bir sohbet edeceğini hiç düşünmemişti. Çünkü oldukça uzun bir zamandır görüşemiyorlardı ve aralarında yaş farkı vardı. Bunun için Tatyana amcasıyla konuşurken hareketlerine ve davranışlarına dikkat ediyordu. Fakat sohbetleri hiçte düşündüğü gibi olmadı. Tam tersine çok rahat bir sohbet ortamı oluşturdu amcası. Bu şekilde görüşememenin verdiği buzları eritmeyi başardılar. Tatyana karşısındaki yılların tecrübesine sahip olan amcasıyla konuşmaktan büyük mutluluk duyuyordu.
Tren durmak üzere olduğuna dair işaret olan ıslık şeklindeki düdük sesini duyduklarında amcasıyla sohbetlerine son noktayı koydular ve ayağa kalktılar. Tatyana cüppesinin kırışmış olan eteğini düzeltti ve bavulunu alarak trenden indi. Bütün öğrenciler inmiş bir an önce arabalara binmek için koşuşturuyorlardı. Tekrar Hogwarts'a gitmek, arkadaşlarıyla birlikte olmak çok güzel bir duyguydu. Tatyana da onlar gibi hissetmekten kendisini alıkoyamıyordu. Arkada boş olan arabayı görünce ona doğru yürüdü ve amcasının binmesine yardımcı oldu. Biraz sonra arabaya üç tane daha öğrenci bindi. Ve testralin çektiği araba okula doğru yol almaya başladı.
Toprak yolda ilerlerken Tatyana arabada oturan yüzleri süzüyordu. Geçen senede bu şekilde oturmuştu fakat bambaşka kişilerle. En önemlisi yanında kardeşi Lily oturuyordu. Gerçi yine ailesinden birisi yanındaydı. Ama hiç kimse kardeşinin yerini ne yazıkki tutamazdı. Tatyana bu ve bundan sonraki senelerde onun yokluğuna alışmak zorundaydı. Hogwarts'a yaklaştıkça kalbi daha hızlı atmaya başlamış ve sanki adranelin dozu yükselmiş gibiydi. Öğrencilerde görkemli Hogwarts şatosunu gördüklerinde yerlerinde duramamaya başlamışlardı. Tatyana bu heyecanlı yüzlere baktığında kendiside heyecanlanıyordu. En sonunda araba durdu ve öğrenciler gülerek arabadan indiler. Tatyana her seferinde gördüğü aynı heyecanı hissediyordu. Bu gerçekten çok garipti. Okulun büyüsünden kaynaklanan birşeydi.
Büyük salonun kapınına gelip, içeriye girdiler. Dört binanın masası ve en sonda öğrencilere dönük bir şekilde duran profesörlerin masası. Tatyana Ravenclawlı öğrencilerin oturduğu yerden gülümseyerek profesörlerin masasına doğru ilerledi ve kendisi için ayrılan yere oturdu. Hemen yanında amcası ve tanımadığı fakat okula yeni atanan bir profesör vardı. Büyük salonun giriş kapısına yakın bir yerde ise okul müdürü profesör Derwent ve birinci sınıf öğrencileri duruyordu. Hepsi ürkek bakışlarla etrafı süzüyordu. Birbirlerine yaldızlı tavanı gösteriyorlardı. Büyük salon her yeni geleni etkilediği gibi birini sınıf öğrencilerini de etkilemişti. Seçmen şapkanın gelmesiyle seçme başladı. Profesör Derwent tek tek isimleri okuyordu. Gelen öğrenci ise kendisine bakan meraklı bakışlar içerisinde tabureye oturuyor ve geleceğini belirleyecek olan şapkanın seçimini bekliyordu. Öğrencilerin seçilmesiyle salonda alkışlar yükseliyordu. Listedeki en son kişinin de binasına seçilmesiyle seçme bitti ve seçmen şapka götürüldü.
"Hepinizin yorgun ve aç olduğunuzun farkındayım. Bu yüzden konuşmamı şölen sonuna saklıyorum. Yemekler gelsin!" Profesör Derwent'in bu sözleri söylemesiyle altın tabaklarda nefis görünümlü yemekler gözüktü. Tatyana o zamana kadar acıkmış olduğunun farkında değildi. Hem sohbet ederek hemde diğer profesörlerle tanışarak yemeğini yemeye başladı. Öğrenciler ise konuşarak, gülüşerek yemeklerini yiyorlardı. Tatyana geçen sene bu masaya oturabileceğine hiç ihtimal vermiyordu fakat olmuştu işte! Yemeklerin bitip, altın tabakların temizlenmesiyle tatlılar geldi. Onlarda en az diğer yemekler kadar güzel gözüküyorlardı. Fakat çoğu kişi doymuş, tatlılara yer kalmamıştı. Tatyana yinede en sevdiği tatlı olan profiterolden bir tane yemeden masadan kalkmaya niyeti yoktu. | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Büyük Şölen - 6. C.tesi 28 Haz. 2008, 15:51 | |
| Tren okula yaklaşırken göle selam verir gibi çalıyordu düdüğünü. Göl de onu selamlar gibi sularını hareketlendiriyordu. Hava karanlık ve biraz da soğuktu. Göl sularında Hogwarts'ın görkemli manzarası dalgalanıyordu. Paula trende yaşadıklarından sonra sıcacık duygular etrafını sarmıştı. Profesörler indikten sonra yavaş yavaş öğrenciler de trenden inmeye başladılar. Paula soğuk havaya aldırmadan biraz duraksadı ve başını yavaşça kaldırıp bu görkemli şatoya baktı. Sandallara binildi. Herkes hayran hayran binayı seyrediyordu. Paula da bütün bu görkemin içinde kendini kaybetmişti. Zaten yolculuk sırasında da yere değmeyen adımları artık iyice havalanmıştı sanki. Koca bir orkestranın yavaş yavaş yükselen müziği gibi şatonun manzarası herkesi ele geçirmişti. Sandallardan inildi ve herkes doğruca Büyük Salon'a doğru yola koyuldu. Paula'nın kalbi durmak üzereydi. Bir gecede bu kadar heyecan fazla diye düşündü kendi kendine ama kendini de hiç olmadığı kadar iyi hissediyordu. Etrafında kendi gibi birinci sınıflar vardı ve hepsi de çok heyecanlıydılar. Ortalık cıvıl cıvıldı.
Birden hepsinin tek sıra olmasını gerektiren o komut duyuldu. Öğrenciler hiç itirazsız tek sıra olmuşlardı. Paula komşuları olan birkaç büyük sınıftan bütün bu rutinleri öğrenmişti. Karşılarında onlara tek sıra olmalarını söyleyen bu kararlı ses tonu ise Amortentia Cécile Derwent olmalıydı. Paula da tek sıranın içinde yavaş yavaş Büyük Salon'a doğru ilerlemeye başlamıştı. Artık Seçmen Şapka öğrencilerin binalarını belirleyecekti. Binanın belirlenmesi demek kişiliğinin belki de bir yerde yazgının belirlenmesi demekti. Paula midesinde demirden bir top güllesi varmış gibi hissetti ilk ismin okunmasıyla. Seçmen Şapka yavaş yavaş öğrencilerin isimlerini daha sonra da binalarını haykırıyordu. Her bina kendisine katılan öğrenciyi ıslıklar ve alkışlar arasında kabul ediyordu. Paula sıra bende olabilir diye düşünürken her zamanki gibi altıncı hissinde yanılmamıştı. Okul müdürü '' Paula Lilith Do'urden '' diye bağırmıştı.
Paula'nın ellerinden parmak uçlarına kadar anlık bir uyuşma sardı vücudunu. Heyecanı neredeyse görülebilecek kadar cisimleşmişti. Yanakları pembeleşmiş ve ela gözlerinin rengi iyice belirginleşmişti. Seçmen Şapka'ya doğru giden kısacık yolda sanki adımları yavaşlamıştı. Gidip tabureye oturdu ve kısa süreliğine bir şapkanın bütün benliğini okuduğunu hissetti. Paula delice '' Hufflepuff, lütfen Hufflepuff ''diye tekrar ediyordu içinden. Artık Hufflepuff olması için çok daha önemli sebepleri vardı. Hufflepuff ismi altında adaletli kişiliği kendini çok daha özgür ve güvende hissedecekti. Tren yolculuğu ile birlikte Hufflepuff'ta olması için sebepleri çoğalmıştı. Paula' ya saniyeler yıllar gibi gelmeye başlamıştı. Seçmen Şapka '' Hımm.. Pekala.. Hufflepuff!! '' diye bağırdığında Hufflepuff masasından büyük bir alkış koptu ve aynı zamanda da ıslıklar. Paula masaya şöyle bir göz kırptı ve hızlı adımlarla onlara doğru ilerledi. Tanımadığı birkaç birinci sınıf ile tokalaştı ve masaya oturdu. Gözleri Maglor'u arıyorken birkaç kişinin ona nerede oturduğunu sorması ile sohbete dahil oldu. Bu sırada masalar yemeklerle donanmıştı. Paula az evveline kadar hiç açlık hissetmemesine rağmen sofranın zenginliğini gördüğünde birden iştahı kabardı. Böylesine bir sofraya en tok kişi bile hayır diyemezdi. Yavaş yavaş aperatiflerin tadını çıkarmaya başladı. Kısa sohbetlerle mükemmel bir gecenin keyfini çıkaracaklardı şimdi. |
| | | Célia Ellen F. Reeser
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 600 Yaş : 31 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12273 Ekspresso Puanı : 5 Kayıt tarihi : 05/04/08
| Konu: Geri: Büyük Şölen - 6. C.tesi 28 Haz. 2008, 22:33 | |
| Oldukça sıkıcı bir tren yolculuğundan sonra görünmez yaratıklarla çekilen arabalar sayesinde gelmiştiler Hogwarts'a. Görkemli bir şatoydu Hogwarts ve grimsi duvarlarına pencerelerden yanan ışıklar vuruyordu. karanlığın içinde parlayan Hogwarts'a baktı Ellen. Sıkıcı ailesinden uzaklaştığı tek yerdi neredeyse. Uzun bir dönem bekliyordu şimdi onu ve diğerlerini. İkinci sınıfın üstünlüğünü hissetti birden kayıkla gelen birinci sınıfları düşünürken. Yüzünde sinsice bir gülümeyle henüz yeni yeni dolmaya başlamış olan büyük salona geldi. Her zamanki gibi en sondaydı masaları. Yeşil ve gümüş renkleriyle süslenmiş o asil insanların bulunduğu Slytherin masasına geçti. Etrafı boş bir sandalye çekip oturdu. Her zamanki gibi kalabalıktan kaçıyordu. Nedeni belkide tatilde ne yaptın gibi sorulan aptalca sorulardı.
Göz ucuyla öğretmen kadrosuna bakıp yeni gelen herhangi bir profesör olup olmadığına baktı. Gözüne ilk çarpan nedense son iki koltukta oturan iki kişiydi. Vanessa Allaryce Malfoy ve Vanessa Evangeline Black... Henüz çiçeği burnunda mezunlar şimdi profesörlük yapıyordu. masada biraz daha göz gezdirmeye devam etti başka bir süpriz bulma umuduyla. İkinci bir şok daha yaşadı. Tatyana Johnson'da profesör olmuştu. Ravenclawın sessiz kızını az çok tanıyordu. Ancak profesör olacağı aklının ucuna bile gelmemişti. Aynı şey Allaryce ve Eva içinde geçerliydi. Aynı klübte binbir yaramazlık yaptığı arkadaşlarıydı onlar. Şimdiyse birer profesör olmular. Aralarındaki ilişki arkadaş ilişkisinden çıkıp profesör-öğrenci ilişkisine dönmüştü bir anda. Bu ani değişim istemese bile burkmuştu onu. Allaryce'yi her zaman örnek alırdı kendine. Şimdide en profesörü olmuştu onun. Acaba ne profesörüydüler? Sihir tarihi, biçim değiştirme, Karanlık Sanatlara Karşı Savunma... Hepsi olabilirdiler.
Masada dik durup etrafına baktı. Trende karşılaştığı veya tanıştığı - herneyse artık- Ales ve Marv'ı gördü. İkisininde cüppelerinde ışıl ışıl parlayan sınıfbaşkanı rozeti vardı. Etrafa gülücükler saçıyordular. Başkanlığa iki kardeşinde alınması kim bilir evlerinde nasıl bir sevince yol açmıştır düşüncesi geçti Ellen'ın aklından. Kendi ailesini göz önüne getirdi birden. Evdeki tek sözcük "Aferin" olurdu kesin. Annesiyle babasının onu düşünecek zamanları yoktu ne de olsa. Yanına tanımadığı bir Slytherinli kızın oturmasıyla hayal dünyasından çıktı Ellen. Kız yüzünde gülücükler saçarak etrafa bakıyordu. Ellen içinde her ne kadar "Lütfen ben olmayayım" düşüncesini bir kaç kere tekrarlasada kız simsiyah gözlerini Ellen'da durdurdu. "Hey Célia nasılsın?" tiz ve ince sesi Ellen'ın kulaklarını çınlatmaya yetmişti. Célia ismini kullanmasıda Ellen'ın sinirlerini zorlamaya yetti. " Bana Célia deme. Adım Ellen anladın mı Ellen..." Tıslayarak çıkan bu sözler kızın gözlerindeki ışıltıyı yok etmşti anında. Kız mahçup ve küçük düşmüş bir tavırla sandalyeyi itip başka bir yere oturmak üzere davranmıştı büyük salonun kapısı açıldı.
İçeri Hogwarts'ın kurtardığı yeni öğrenciler girdi. Kız kalktığı gibi yerine tekrar oturdu. Yerlerinde oturup bu çiçeği burnunda Howartslılara bakan bir çok kişinin arasında dikat çekmek istemiyordu besbelli. Ellen içinde hafif bir burkulma hissetti. Biraz önce kızdığı ve elinde olsa affedilmez lanete maruz bırakacağı kıza acıdı. "Özür dilerim. Çok sert çıktım." dedi ufak bir fısıltıyla. Böyle bir tepki beklemeyen kız şaşkınlıkla Ellen'ın mavi gözleirnin içine baktı. Ellen ise gözlerini kızın gee siyahı gözlerinden kaçırıp yeni öğrencilere baktı. Hepsinin yüzünden heyecan okunuyordu. Biraz sonra yedi yıllarını geçirecekleri binaya seçilecektiler. Bazıları ailelerinin bekledikleri binaya gitmek için can atıyordu umutsuzca. Çünkü seçmen şapkadan çıkan bir sözün bir daha geri dönüşü olmayacaktı onlar için.
Görebildiği yüzleri teker teker süzdü Ellen. Hangisinin hangi binaya gidebileceğini düşündü. Sinsi tavırlı bir kaç çocuk dikkatini çekti öncelikle. Yüzleirnde herkesin aksine sahte bir gülümseme vardı. Kesin seçilecekleri bina Slytherindi onların. Diğer yüz tiplerine baktıysada bir anlam çıkaramadı. Nedenini kendi binasının özelliklerini bildiğine bağladı. Binası seçilen çocukların yüz ifadelerinden anlayabilecekti gerçekten hangi binada olmak istediklerini. Ancak bu çocukların nasıl bir bilgisi olacaktı ki binalarla ilgili. Ailelerinin dolduruşlarıyla gelmişti hepsi buraya. Benim oğlum Gryffindorda okumalı, Kızım Ravenclaw olacak ailesi gibi çok zeki gibi saçmasapan sözlere maruz kalmıştı hemen hemen hepsi. Aklına Hogwarts expres'ine binmek üzere olduğu an geldi geçen sene. Heyecan içinde sormuştu annesiyle babasına sizce ben hangi binada olacağım diye. Gelen tepki her zaman ki gibi soğuk ve kısaydı. "Slytherin olacaksın." Bir emir vardı bu cümlenin içinde. Sanki kendisinin sağlayacağı bir şeymiş gibi. İlk öğrencinin basamakları çıkıp tahta tabureye oturmasıyla tekrar daldığı hayal dünyasından uyandı.
Her zaman tablo aynıydı. Korkarak gelen çocuklar, seçmen şapkanın düşüncelerini söylemesi, hangi binadan olduğunu öğrenilmesi ve bazılarının mutlu bazılarının ise ailelerine verecekleri hesabı düşünerek oradan tabureden kalkması. Geçen sene yaşadığı sözler onu yine biraz önce çıkmış olduğu hayal dünyasına geri döndürdü. O tabureye oturup eski, yırtık pırtık şapkanın kajasına geçirilmesi ve şapkanın sonucu söylemesi pek zaman almamıştı ama hufflepuff'a yerleşme ihtimali olduğunu öğrenmişti. Bu yüzden nefret ediyordu Hufflepuff'tan. Kimilerine göre saçma bir neden olabilirdi ama bunda en büyük etken kesin ailesiydi. Seçildiği binayı bildiren yazdığı iki sayfa mektupta Hufflepuff'tan hiç söz etmemişti. Ailesinin sormasına rağmen sadece şapkanın Slytherin sözlerini söylediği üzerine yemin etmişti. İlk söylediği yalan olduğu için nefret ediyordu belkide.
"Hepinizin yorgun ve aç olduğunuzun farkındayım. Bu yüzden konuşmamı şölen sonuna saklıyorum. Yemekler gelsin!"
Profesör Derwent'in sesiyle başını profesör masasına çevirmişti. Ancak iki saniye sonra altın tabakların çeşit çeşit yemekle dolmasından sonra başını tekrardan bina masasına çevirdi. Boş olan tabağına biraz patates kızartması ve bir kaç parça tavuk koydu. İştahı yoktu nedense. Zorlanarak yediği bir kaç lokmayı balkabağı suyuyla tamamladı. Tabağındaki yemekleri çaburak bitirerek mutluluk formülü olarak adlandırılan çikolatadan yapılmış pudingden biraz alıp yemeye kuruldu. Aldığı bir kaç kaşıktan sonra içinde ufak bir mutluluk patlaması yaşadı...
| |
| | | Charlie von Diederich Seherbaz Karargahı & UBBP Genel Başkanı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2101 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12549 Ekspresso Puanı : 49 Kayıt tarihi : 05/05/08
| Konu: Geri: Büyük Şölen - 6. Paz 29 Haz. 2008, 23:16 | |
| Buz mavisi gözlerinin yeniden o ihtişamlı şatoya bakıyor olması gerçekten muhteşemdi. Kimine göre kısa, kimine göre uzun geçmiş olan aradan sonra yeniden kocaman bir dönem geçirecek olmak enfes bir duyguyu tattırıyordu. Bu bir ilk değildi Charlie için. İkinci dönemin ihtişamına kapılması onun koca bir dönemi devirmiş olduğunun göstergesiydi. Sevinci, hüznü, heyecanı ve dolu dolu maceralarıyla bitmiş olan ilk dönem gerçekten unutulmayacak bir yaşam dilimiydi onun için. Hem o bir ilkti ve bunun verdiği büyüyle daha da güzeldi. İkinci deneyimin her ne kadar daha macerasız ve heyecansız geçeceğini düşünse de Hogwarts'ın her yenilik ve süprize açık olması bu düşüncelerini anında siliyordu zihninden. Yeniden görkemli, büyük şatonun önünde olmak heyecanlıydı çünkü. Her an bir macera da çıkabilirdi, çıksa da bu normal olurdu zaten. Kendini fazla hayallere kaptırdığını düşünen Charlie uzakta gördüğü bir kızla duraksadı.
Sürüyle farklı binadan öğrenci içinden sarışın Ravenclaw'lı kıza bakarken kalbinin hızla attığını farketti. Yavaş bir şekilde yutkundu ve önüne döndü kafasını dağıtmaya çalışarak. O bir rüya olabilirdi. En iyisi en baştan kendini kaptırmamaktı. Sarı saçlarının, kirpiklerine kadar uzanmış olmasına aldırmadan ortalığa derin bakışlar attı. Herkes çok ama çok mutlu görünüyordu her zamanki gibi. Geçen sene de böyle olmuştu, klasik bir şey haline gelecekti belki de birkaç yıl sonra. Ama yine de her haliyle çok güzeldi bu yenilikler ve tekrarlar... Yıldan yıla daha da güzelleşen bu şato Charlie'nin gözünde büyüdükçe büyüyordu. Kafasındaki bir o kadar ihtişama bırakılmış detaylı abartılar büyütüldükçe büyütülüyordu. Her dakika kafası kazan gibiydi ve sürekli fokurduyordu.
Etraftaki duyguları daha da yoğun olarak, derinden yaşamak isteyip gözlerini kaparken çoğu şeyin çok daha değişeceğininin farkındaydı Charlie. Mavi gözlerini ferah ortalığa yeniden açtığında biraz tedirgin ve hafif üşümüş bir haldeydi. Etrafına keskin bakışlar fırlatmaya devam ederken kaşları çatık bir biçimdeydi. Hava gerçekten sıcaktı ama nedenini bilmediği bir şekilde üşüyordu Charlie. O an tekrar demin gördüğü sarışın kıza baktı. Onun da kendisine bakmasıyla hemen önüne dönen Charlie ne yaptığının farkında değildi. Görmesi ve ilgilenmesi gereken çok daha değişik şeyler vardı etrafında. Yine de bir anda deyim yerindeyse tutulduğu kızı aklından atamıyordu. Gryffindor'lu arkadaşlarının yanından uzaklaşarak kızın yanına doğru gizlice ilerledi. Sarışın kızı ''Rachel'' diye çağırıyordu onun diğer arkadaşları. Adını öğrenmenin bile bir iş olduğunu düşünerek kısa ama gizemli macerasını tamamlayarak arkadaşlarının yanına döndü. Tek bir kaşını kaldırarak : ''Bir de macera yok diyordun Charlie, ha?''
Herkes tıkış tıkış ama akıcı bir şekilde sandallardan inerken hızlıca Büyük Salon'a doğru ilerlemeye başladı. Özellikle fiziksel özelliklerinden daha okula yeni başladığı belli olan öğrenciler çok daha hızlı ve meraklı bir şekilde ilerliyor hatta koşuyordu. Tabii tüm -orduya- hakim olan disiplin onlarda da kendini belli ediyordu zorunlu olarak. Ve ardından akıcı bir yürüyüşün sonucunda Büyük Salon'a çabuk ulaşan öğrenciler masalara doluştular. Charlie de en yakın arkadaşlarıyla sakin gözüküyordu. Yavaş bir şekilde masasına doğru ilerlerken birkaç Slytherin'li öğrencinin kendisine doğru pis pis baktığını farketti. Karşılık vermeye bile gerek görmezken Severus'un karşısına oturan Charlie cüppesini düzeltti itinayla. Akabinde neşeli bakışlar attı ortalığa. Sarhoş bir tebessüm yüzünü sarmışken karnının çok acıktığını farketti. ''Bir an önce bitsin şu seçim işi.''
Geçen sene de aynı kendi yaşadığı anlar resmen bir film şeridi gibi gözünün önünden geçti. Charlie de geçen sene şapkayı kafasına taktığı anda yalvarmıştı Gryffindor olması için ve kadim şapka bunu hissetmiş olmalıydı ki onu anında istediği binaya seçmişti. İyi bir aslan ve mert bir yiğit öğrenci olması için. Bunları düşünürken silkelenen Charlie yeni gelen ve seçilen öğrencilere baktı. Hepsi korkak, tırsak bir şekilde şapkayı kafasına geçiriyor, hoşnut ve sevinçli bir şekilde geri dönüyordu. Sadece Gryffindor'a seçilen yeni öğrencileri dikkatle incelerken şapka vaktinin bittiğini farketti. Resmen karnının açlık ziliyle beraber...
"Hepinizin yorgun ve aç olduğunuzun farkındayım. Bu yüzden konuşmamı şölen sonuna saklıyorum. Yemekler gelsin!"
İçinden profesöre en iyi dileklerini yolluyordu. Onun bu sözüyle büyük bir ışıltı kaplamıştı gözbebeğini. Disiplinsiz bir ortamda olsa masanın üstüne çıkıp dans edebilirdi. Minnet dolu bir bakışı da profesöre verdikten sonra bir çırpıda masalarda belirmiş olan ziyafete açgözlülükle bakarken kendini saldırmamak için zor tutuyordu. Obur biri değildi ama acıkmıştı. Tek yediği de ekspreste Alman usülü kurabiyeydi. Annesi de onun içine kaymak birası yudumları atmış olmalıydı ki tadı pek kötüydü. Hamurla bira karıştırılınca güzel olur muydu hiç! Kaymak birasını çok seven Charlie o kurabiyeyi yemesiyle birlikte resmen soğumuştu hafiften. Bunları düşünürken herkesin boş tabaklarına yemek doldurduğunu farkeden Charlie hemen kızarmış tavuk ve köfte aldı tabağına. Ardından patates ve salatası... Hepsini de elinden geldiği kadar dikkatli bir şekilde tabağına koyarken çok sabırsızdı. Diğerlerine sonra geçerim gibi bir düşünceyle yavaş yavaş yemeye başlayan Charlie lokmasını bitirdikten sonra arkadaşlarına gülümsüyordu. Onlar da kendisine... Halinden çok mutluydu. İkinci kez yaşıyordu her şeyi. Her ne kadar başlangıç ve ilki kadar güzel olmasa da her yılın kendine özgü bir muhteşemliği vardı. Örneğin Hogwarts'ta bulunmak gerçekten harika bir şeydi ve ikinci kere bulunmak çok çok daha harika bir olaydı. | |
| | | Eurydice Black Slytherin Bina Sorumlusu, İksir Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2206 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12424 Ekspresso Puanı : 89 Kayıt tarihi : 05/06/08
| Konu: Geri: Büyük Şölen - 6. Ptsi 30 Haz. 2008, 12:48 | |
| Elizabeth özenle giydiği cüppesine bakıyordu. Sonra hayali tozları silkeledi üzerinden.. Hafif eğilerek son bir haftadır cilalanmaktan parıldayan ayakkabılarına baktı. Saçlarını özenle at kuyruğu biçminde toplamış teyzesinin doğum gününde hediye ettiği siyah üzerinde yeşil nakışlar olan tokasını takmıştı. Mavi-gri gözleri hiç olmadığı kadar çok parlıyordu.
Bütün 1. sınıflar şölen için hazırlanıyorlardı. Müdire tarafından;
"Hazırsanız çıkıyoruz." denilmişti. Elizabeth kendine son kez bir baktı ve başı dik bir biçimde yürümeye başladı. Hogwarts'ı dışarıdan gördüğünde hayran kalmıştı. Ya içerisi...
İçerisi dışarının devamı niteliğinde hoş ve görkemliydi. Sıraların arasında ilerlerken bir ara tavana baktı. O da neydi öyle.. Tavana gökyüzü biçmi vermek için sihir yapılmıştı. Bir an için durdu ve tekrar yürümeye devam etti.
Seçmen Şapka teker teker öğrencileri binalarına yerleştirecekti.
Ve yerleştirmelere başlanmıştı....
Büyük annesi Elizabeth ve kuzeni Dragon'a sürekli;
"Siz çok zeki çocuklarsınız bence ikinizde bir Ravenclaw olacaksınız." derdi.
Elizabeth annesine;
"Sence hangi binada olacağım..?" deme gafletinde bulunmuştu. Annesi ise küçük gözlerini iyice kısarak;
"Tabiiki Slytherin.." demişti. Aslında haklıydı. Ne kadar zeki olursa olsun onun içinde bir kötülük yatıyordu. Sürekli olayları kötü yanından düşünüyor insanlara soğuk davranıyordu. Elizabeth bu düşüncelerle dalıp gitmişken Seçmen Şapka birden;
"Gryffindor.." diye bağırdı. Elizabeth onun bağırmasından ürkmüş olacak derhal toparlandı. Kısa bir süre sonra Prof. Darwent elindeki uzun parşömene bakarak;
"Elizabeth Clara Murtle" dedi. Elizabeth hafifçe kalbi çarparak şapkaya doğru ilerledi. Şapka Elizabeth'in başına konduğu an;
"Hmm..Demek büyükannen Ravenclaw olmanı istiyor.. Fakat içindeki kötülüğü göremeyende yoktur.."
Bir süre daha düşündükten sonra;
"SLYTHERİN..!!" diye bağırdı. Alkışlar arasında masaya ilerledi. Elizabeth içinin biraz olsun rahatladığının farkındaydı. Annesinin gazabından kurtulmuştu. Ayrıca gerçekten yüreğinden geçen binaya yerleştirildiği için çok mutluydu.
Uzun bir süre sonra Prof. Darwent ayağa kalkıp;
"Hepinizin yorgun ve aç olduğunuzun farkındayım. Bu yüzden konuşmamı şölen sonuna saklıyorum. Yemekler gelsin!"
Bir anda masalar yemeklerle doldu. O kadar güzel görünüyorlardıki... Yeme de yanında yat misali...
Yemekler bittikten sonra sohbet başlamıştı. Elizabeth binasının ona verdiği huzurla bu akşam yatağına rahat girecekti... | |
| | | Anna Luaná del Muñeco Yazar
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 347 Yaş : 40 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12114 Ekspresso Puanı : 18 Kayıt tarihi : 19/05/08
| Konu: Geri: Büyük Şölen - 6. Ptsi 30 Haz. 2008, 18:30 | |
| Elindeki bavulla trenin kalkacağı yere geldi Rose. Sandığı kadar kalabalık değil; ama düşündüğü kadar da dumanlıydı. Ekspresteydi. Ikinci kez buradaydı ve ilki kadar heyecanlı değildi: Sabırsızdı. Trene binerek ilk koridora girdi. Fazla yürümeden bir kompartımana girdi. Elindeki bavulu yerleştirdikten sonra, sarı saçlarını geri atarak pencere kenarına oturarak, kafasını pencereye yasladı. Yolculuğunu düşünüyordu. Önceki yolcuğunda henüz kimseyi tanımadığından yabancılık çekmişti. Bu trende belki kaç tane arkadaşı vardır, kim bilir?
"Çabuk hareketlense iyi olacak," diye söyleniyordu, dışarıya bakarken. Kompartımanın canımından geçen öğrencilere gözü kaymıştı. Birkaç kişi gülerek Rose'un kompartımanının önünden geçti. Bir an sarsılır gibi oldu ve trenin düdüğü öterek hareketlenmeye başladı. Dumanların yükseldiği anda tren rayların üzerinde kaymaya başladı sanki. Pencereden baktıkça geçen ağaçlar, bitkiler Rose'un dikkatini çekmişti. Bu yeni ders yılını düşünmeden de geçemezdi tabii. Ve Tom'u... Ondan haberi yoktu hâlâ...
Bu düşüncelerden bir an sıyrılarak gözleri hafif kapanır gibi oldu. Pencerede kafası hâlâ yaslıydı. Kollarını sıvazladı ve gözlerini kapattı, uyudu. Uyuyarak belki zaman geçerdi; ne de olsa uzun bir yolculuktu. Hogwarts'ta yeni öğrenciler olacaktı bu sene. Bu yılında, geçen yıl gibi güzel olmasını istiyordu. Uyumak her zaman en iyi şeydi. Trenin sarsılmasıyla, kapalı gözleri bir an da açılmıştı. Galiba bir şey olmuştu, ama aynı hızda devam ediyordu tren. Daha sonra, gözlerini yanındaki siyah çantasına devirdi. Çantasının içindeki kalın kitabını aldı, okumaya başladı. Kitap okumayı sevmezdi hiç, ama uzun yollarda okuyarak zamanı geçiriyordu.
Kitabını kapatarak, yanına koydu. Pencereden dışarıya gözlerini dikti. Ilerde büyük şato, Hogwarts, görünmüştü. Rose'un içi içine sığmıyordu, heyecanlanmıştı. Akşamada balo vardı. En sevdiği şeydi balolar. Gözlerini o görkemli şatoya doğru dikti. Bu sırada, tren yavaşlamış, durmuştu. Uzunca bir süre burada düşünceler arasında kalan Rose şimdi çantasını alarak trenden inmişti. Bavulu sol elinde, küçük çantasıda sağ elindeydi. Sarı saçlarıda rüzgardan savruluyordu. Etrafına bakarken, öğrencilerin sevinçten gülüştükleri, bazılarının da sevinç ağladığını gördü. Ne yazık! Böyle şeyleri sevmezdi Rose. Bavulunu sürüyerek oradan dikbaşlılığıyla ayrılarak, ikinci yuvası olan Hogwarts'a gidiyordu. Hogwarts tatildeyken, ailesiyle geçirebileceği en iyi vakitti. Bol bol eğlenceli zaman geçirmişti. Şimdiyse gülmek, koşmak, ağlamanın aksine; çalışmak ve kararlı olmak gerekiyordu.
Nihayet! Hogwarts. Tam karşısında. Elindeki çantaları, Hogwarts çalışanları elinden alarak, ortak salonlara çıkarttı. Rose diğer, yeni gelmiş öğrencilere bakarken, bir yandan da kapı onlar için açılıyordu. Rose'un üstünde Gryffindor armalı cüppesiyle o kapıdan içeriye girdi. "Lütfen buradan, " Kibar sesli biri, onları büyük salona kadar götürdü. Kapıları açtıklarında herkes bir kez daha heyecanlanmış, sevinmişti. Binalara özel olan masalara, o binaya ait öğrenciler oturdu. Henüz binaya sahip olmayan öğrenci adayları ise, müdürenin onlara gösterdiği yerde bekledi. Ortaya bir tabure getirildi, ardından o taburenin üzerine Seçmen Şapka diye adlandırılan -öğrenci adaylarını bir binaya seçen- uzun, büyücü şapkasına benzeyen bir hâli vardı.
Öğrencileri binalara yerleştirmeden, her yıl söylediği şarkısını bir kez daha herkesin önünde söylemeye başladı. "Ne sıkıcı!" diye söylenerek, ilk gelen öğrenciye baktı. Tabureye oturdu, şapka kafasına kondu. Birkaç saniye sonra, "Ravenclaw!" diye yüksek sesle bağırdı. Ravenclaw masasından yüksek sesli bir alkıştan sonra sıradaki öğrenci adayı tabureye oturdu. O da bir binaya seçildikten sonra, diğer öğrenci adayları tek tek o tabureye oturtulup, şapka kafalarına kondu. Gece böyle devam ederken, öğrenci atamaları sona ermişti. Müdüre, altın kaplamalı, hoş ve şık görünen, iki tarafında üçlü şamdanların olduğu kürsüye çıkarak açılış konuşmasını yaptı. Daha doğrusu öğrencileri ilgilendirecek bir konuşma gibiydi.
"Hepinizin yorgun ve aç olduğunuzun farkındayım. Bu yüzden konuşmamı şölen sonuna saklıyorum. Yemekler gelsin!" dediği an da, boş olan tabaklar hiç umulmadık bir şekilde doldu taştı. Hepsi birbirinden leziz, her biri farklı tatta yemeklerdi. Insan bunları nasıl yiyebilirdi ki? Rose yavaşça tabağına birkaç yemekten alarak saçlarını arkaya savurdu. Hepsi lezzetliydi. Çok yiyemezdi. Hepsinden azar azar tadarak yemeklerin keyfini çıkarttı. Ana yemekler bitmişti. Daha sonra, müdürenin bir el hareketiyle, boşalan tabaklar, birbirinden değişik tatlılarla doldu. Masada neler yoktu ki: çikolata soslu kekler, vanilyalı, ahududulu tart, şekerlemelerden yapılma çörekler... Herşey vardı neredeyse. Yemeklere neredeyse elini bile sürmeyen Rose, tatlıların gelişine sevinmişti. Hepsinden yiyebilirdi. Tabağına böğürtlenli, kakaolu tarttan almıştı. Gece böyle sürerken, profesör masasında değişiklik vardı. Geçen sezon son sınıf olan üç öğrenci, bu yıl profesör olmuştu. Diğer kadro ise değişmişti, birkaç kişi dışında....
| |
| | | | Büyük Şölen - 6. | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |