Severus Rodney Anthony Muggle
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 810 Yaş : 31 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12182 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 13/03/08
| Konu: Geri: Büyük Şölen - 6. Salı 01 Tem. 2008, 12:59 | |
| Bazı anları sıkıcı bazı anları ise oldukça keyifsiz geçen bir yolculuğun ardından tren durmuş, içindeki küçük öğrenciler koşa koşa trenden inmeye başlamıştı. Bavullarını zar, zor taşırlarken bir anda sanki arkalarından atlı kovalıyormuş gibi çıkış bölümüne doğru hücum ediyorlardı. Oldukça heyecanlı görüntüler çiziyorlardı. Charlie, John, David ve son olarak gelen Hayley ile kompartımanı oldukça doldurmuşlardı onlarda. Öyle ki üst tarafa dizdikleri bavulları sıkış, tıkış olmuştu. Güçlüklede olsa bavulu bulunduğu yerden bir çırpıda çekmeyi başardı. O ne ağırlıktı öyle? Trene binene kadar ne de olsa babası taşımıştı. Annesi neler doldurmuştu içine böyle? Oldukça ağır olan bavulunu sağ eliyle tutarken, ağırlığı yüzünden hafiften sola doğru devriliyordu da. David ve Charlie önden çıkmışlardı kompartımandan. O da onların arkasından çıktı kompartmandan. Trenin dar bir bölümüydü burası. Koskoca ekspresin bu bölümünü biraz daha büyük yapamazlar mıydı? Sonundan trenden de çıkmayı başarmışlardı. Tüm ihtişamıyla o dev şato, Hogwarts karşısındaydı. Bu devasa şatonun uzaktan görüntüsü gözüne daima daha hoş geliyordu. Burayı görmek çok güzeldi. Bir büyücü Hogwarts' dan nasıl vazgeçebilirdi? Profesörlük dışında bir meslek düşünemiyordu bu yüzden. Buradan ayrılmak onu çok üzerdi. Tek amacı burada bir profesör olmaktı. İşte bu yüzden bu sene derslere daha fazla ağırlık verecekti..
Sonunda Hogwarts' dalardı. Hogwarts 'ın dış bölümündeki merdivenlerden çıkmışlardı ve daha sonra bahçeye gelmişlerdi. Bahçenin sağ taraftaki binaya giden kapısından içeriye girdiklerinde sağ tarafta o baş belası ama bir o kadar da güzel olan hareketli merdivenler, karşı taraflarında ise herkesin çok sevdiği büyük salon duruyordu. Birinci sınıf öğrencileri orada beklerken daha üst sınıf öğrenciler büyük salondan içeriye alınmıştı. İşte yine başlıyordu. Bir dönem daha sonunda başlıyordu. Oldukça sıkıcı geçirdiği bir yaz tatilinin ardından heyecanla beklediği bir dönem.. Bir üst sınıfa geçmenin verdiği heyecan.. Gryffindor' a gelecek olan yeni öğrenciler.. Kısaca her şeyi içinde barındıracak bir dönem. Dalgınlığı üstünde olsa gerek yine olduğu yerde dikildiği gibi kalmıştı. Charlie bir kez daha onun kendine gelmesini sağlamıştı. Hemen Gryffindor masasındaki o klasik yerine geçti. Karşısında Charlie, David ve Hayley, sol tarafında James, sağ tarafında ise John vardı. Şölenin heyecanından olduğunu düşündü ki bu sefer her zaman ki gibi Gelecek Postası durmuyordu masalarında. Onu ararken gözleri tabaklara ilişti. Altın tabaklar bomboş bekliyordu. Halbuki karnı zil çalıyordu. Charlie'nin yemesi için ısrar ettiği Alman Kurabiyesi dışında hiçbir şey yememişti koca bir yolculuk boyunca. Zaten kurabiyenin tadı hiç hoşuna gitmese de Charlie’ ye belli etmemek amacıyla “çok güzel” gibi ifadeler kullanmıştı yüzünü buruşturmuş bir biçimde.
Bu sırada salonun kapıları bir kez daha açılmış yeni gelen öğrencilerde içeriye alınmaya başlamıştı. Masalar arasından geçen nam-ı diğer birinci sınıf öğrencilerinin dikkatlerini çeken ilk yer salonun üst tarafı oluyordu. Kimisi bunun ne olduğunu anlamış, kimisi ise özel bir büyü olduğunu çözememiş şaşkın şaşkın bakıyordu kafasını kaldırmış bir biçimde. Onlara doğru bakarken sinirlenmiyor değildi. Uyuşuk uyuşuk gideceklerine hızlı hızlı gidip bir an önce seçme işini bitirselerdi de, onlarda bir ziyafet çekseydi artık. Karnı tam anlamıyla zil çalıyor, guruldayıp duruyordu. Sonunda tüm öğrenciler içeriye girmişti ve salonun ucunda bir bölgede toplanmışlardı. Profesörün elinde uzun bir liste ile onların yanına yaklaşması sonucunda artık seçme işinin başlayacağını herkes anlamıştı. Önündeki altın tabakların yiyeceklerle dolması için sabırsızlanırken bir yandan da arkadaşlarıyla sohbet ediyordu. Gerçekten özlemişti onları. Koca bir yaz boyu bir mektup bile yazamamıştı onlara ve bu yüzden kendini üzgün hissediyordu. Acaba onlar birbirlerine mektup yazmış mıydı? Sormayı geçirdi aklından ama daha sonra bu fikrinden hemen caydı.
Ve yeni öğrenciler sonunda tek tek çağırılmaya başlanmıştı. Seçmen Şapka seçilmeyi bekleyen öğrencileri tek tek inceliyor, bir anda binaları bağırıyordu ve ses tüm salonda yankılanıyordu. Son giden bir öğrenci şapkayı kafasına geçirmişti. Çok geçmeden şapka kararını vererek bunu salondaki herkese söylemişti bağırarak. "Gryffindor!" Arkadaşlarıyla birlikte bulunduğu yerden kalktılar o anda. Aslında tüm Gryffindor masası kalkmıştı yerinden. Yeni gelen ve bu seçmenin ilk Gryffindor'u olan öğrenciyi alkışlayıp ona masada bir yer verdikten sonra tekrar yerlerine oturdular. Seçmen Şapka görevine devam ederken onun gözü orada değil, diğer masalardaki öğrencilerdeydi. Çoğu kişi suratını asmış, seçme işinden oldukça sıkılmıştı. O ise bu işten sıkılmaktan ziyade, açlığı yüzünden bir an önce bitmesini istiyordu. Sonunda Seçmen Şapka son kez bir binanın ismini daha haykırmıştı. "Ravenclaw!" Karşı masadan gelen büyük bir alkışdan sonra son öğrencide binasına yerleşmişti. Altın tabakların yemeklerle dolmasını beklerken yüzünü sol tarafa doğru profesör masasına çevirmişti. Daha konuşma yapacaktı profesör. Onu da mı bekleyeceklerdi bir de?
İçinden derin bir offff sesi geçirdi. Zaman bir türlü geçmek bilmiyordu. Açlık hissini unutmak istiyordu ama bunun için bir şeyler ile oyalanması gerekiyordu. En iyisinin arkadaşlarıyla sohbet etmek olduğunu düşündü ama ne konuşacaklardı ki? Herkesin karnı oldukça aç olmalıydı. “Ne bitmez şölenmiş. Karnım zil çalıyor.” Biraz saçma bir şeyler söylemişti ama gerçekten artık açlığını durduramıyordu. Deyim yerindeyse o an etraftakileri bile yiyebilirdi. O kadar açtı. Sonunda profesörde konuşmasına başlamıştı. “Çabucak bitirsede şunu yemekler gelse.” Biraz fazla mı abartmıştı? Ne abatması canım, açız şurda.. "Hepinizin yorgun ve aç olduğunuzun farkındayım. Bu yüzden konuşmamı şölen sonuna saklıyorum. Yemekler gelsin!" Profesörden gelen bu cümleler ile altın tabaklar birbirinden harika yemekler ile dolmuştu. Gözleri ışıldamıştı bir anda tam anlamıyla. Hemen atıştırmaya başlamıştır bile. Bütün salondan gelen bir rahatlama sesi ile herkes yemeklere girişmeye başlamıştı. Bir yandan yemek yiyor bir yandan arkadaşlarıyla sohbet ediyordu o da.
Karnını güzelce doyurduktan sonra arkadaşlarıyla sohbete dalmıştı iyice. Büyü dünyasındaki son gelişmelerden bahsetmek istiyordu. “Gelecek Postası’ nı okumuş muydunuz geçenlerde?” John hepsinden önce ona cevap vermişti. Okuduğunu söyledikten sonra o da rahatlıkla haberler ile ilgili fikirlerini söyledi. “Dumbledore’ u kötülemekten başka hiçbir şey yapmıyorlar.” Etrafındakilerin kafasını sallayarak onay vermesiyle onlarında, kendisiyle aynı düşüncede olduğunu anlamıştı. Hogwarts müdürü ortalarda gözükmesede, bunlar şüpheler uyandırsada kafalarda, Dumbledore’ un kötü biri olmadığını herkes biliyordu. Bu yüzden kimsenin o gazetenin yazdıklarına inanmayacağını düşünürken, yolculuk esnasında konuşan herkes inanmış gibi Dumbledore’ un kötü planları düşündüğünü konuşuyordu. Herkesin delirmiş olduğu açıkca ortadaydı. Bir an dalıp gittikten sonra birkaç lokma bir şeyler daha yeme gereği duydu ve önündeki yiyeceklerden bir parça daha yemeye başladı yeniden. Tam anlamıyla zil çalan karnı bu kez harika bir ziyafet çekiyordu.
En son Severus Anthony tarafından Perş. 03 Tem. 2008, 15:11 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
|
Penelopé Lilith Caliente
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 73 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11978 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 01/07/08
| Konu: Geri: Büyük Şölen - 6. Perş. 03 Tem. 2008, 12:19 | |
| Arkasında kırmızı bir bavul kedisi ve eşyalarıyla treni bekliyordu. Hogwarts'a gitmek için hazırdı artık. Az sonra tren gelecekti. Ve ailesiyle vedalaşması gerekliydi. Özlemle küçük kardeşine baktı. Tıpkı onun gibiydi. Zümrüt yeşili gözlü sarışındı. Adı da Juliét'idi. Onun adını Pen koymuştu. Daha 1 yaşında olmasına rağmen bayağı bir haylazlık yapmıştı. Pen yaklaşan trene bir kere baktıktan sonra aceleyle ailesine döndü. Onlarla vedalaştıktan sonra kardeşine bir kez daha sarılıp "Bak Juliét 10 yıl sonra sen de bu trene binip Hogwarts'a bineceksin..." kardeşi sanki Pen'den ayrılmak istemiyormuş gibi eline asılmıştı. Pen dayanamayıp bir kez daha öptü onu... Kardeşi treni inceliyordu bir yandan Pen'de öyle.3 yıl boyunca bu trene binecekti.Acaba içi nasıldı?Pen trene yavaş yavaş binildiğini görmüştü.Kırmızı bavulu arkada Pen önde trene doğru yürümeye başladı. Çoğu öğrenci de alel acele biniyordu trene. Geç kalma korkusu sabah yaşamıştı o da bu duyguyu. Hogwarts'ı merak ediyordu... Ailesinde ki herkes oradan mezun olmuştu. Çoğu da Slytherin ve tabii ki Ravenclaw... Pen hangi binaya seçileceğini bilmiyordu. Zekiydi ve bu da Ravenclaw'a gitmesine neden olabilirdi. Ama bir o kadar sinsi ve kendini beğenmişti de. Hangisine seçilecekti acaba 3 yılını hangi binada geçirecekti? Bunun cevabını uzun bir yolculuğun sonunda öğrenecekti... Bitmeyecek gibi gelen bir yolculuk olacağı kesindi...
Bulduğu en boş kompartmana oturmuştu. Konuşmak istemiyordu onun yerine Hogwarts'a gitmenin zevkini çıkaracaktı. Ama tabii bir kaç kişiyle tanışmakta fena olmazdı... İçeriye bir kaç kişi girmişti. Pen tam ağzını açıp buradan defolmalarını söyleyecekti ki durdu. Belki de aynı binaya seçililerdi ve binasından düşman edinmek istemezdi. Arkasına yaslanıp camdan dışarıya bakmaya başlamıştı. Cam hafif buğuluydu. Eliyle nemlenmiş yerleri silip dışarıya bakıyordu. Bir ara uyuduğunun neredeyse farkına varmadı. Akşam oldukça geç yatmış sabah sa erkenden kalkmıştı. Yaklaşık bir saat sonra kompartmanın kapısının açılmasıyla uyanmıştı ilk gördüğüyse bir araba dolusu şekerleme rüya da mıydı hala? Aslında biraz şekerleme fena olmazdı. Kadına dur dercesine el salladı. Kadın arabayı sürmeyi bırakıp durmuştu. Şekerlemleri incelidikten sonra bayağı bir aldı. Yol boyunca bunların hepsini bitiremeyeceği kesindi. Diğerlerine ikram ederdi. Bitmezse de atardı. Fazla paraları olduğundan bitmeyenleri saklamaz atardı daha çok...
İçrideki kızlara ikram ettiğinde kızlar beğenerek alıp teşekkür etmişlerdi. Bittiğinde geriye çöpler kalmıştı Pen bunları toparlamayı düşünmüyordu.Toplasalardı işleri neydi ki sanki? Sarı saçlarını bileğindeki tokayla topladı. Hogwarts'a geldiğin de açacaktı ama şimdilik böyle kalması iyiydi.Başını cama yasladığında ağaçların arasında büyük bir şato gözüküyordu.Pen şaşkınlıkla bakınıyordu hala "Gelmek üzereyiz..." dedi kız cübbesini giyinmesi gerektiğini söyleyince kalkıp giyindi. Kızın cübbesie bakınca slytherinli olduğu anlaşılıyordu. İlk kez ağzını kapamasa bir işe yaramıştı...
Pen iğrenç bir yolculuğun ardından Hogwarts şatosuna varmıştı. Gerçekten ihtişamlı bir yerdi şu Hogwarts onun gibi 1. sını olan bir gruo bir köşede bekliyordu. Bir süre sonra bir tabure ve eski bir şapkayla gelmişti. Adı okunan öğrenciler sırayla tabureye oturup şapkayı başına takıyordu. Pen o eski şapkayı takıp saçını bozmak istemiyordu. Direk istediği binayı söylese olmazmıydı? Sinirle homurdandı. 4 binaya da öğrenci gitmişti. Pen'e daha çok zaman varmış gibi geliyordu. Hangi binaya seçilirse öğrenciler o binanın masasından büyük bir alkış kopuyordu. Aniden o eski şapkadan bir ses çıktı. Pen'i ürküten bir ses"Caliente Lorrié Penelopé!"Pen yerinden fırlayarak tabureye doğru ilerliyordu.
Bir yandan da "O eski şapkayı başıma takmak zorundamıyım?" gibi şeyler mırıldanıyordu. Ama kimse duymamıştı. Tabureye oturup şapkayı başına taktı. Eğer onu slytherin ya da ravenclaw'a göndermezse şapkayı yırtmayı düşünüyordu. Şapka yine aynı ses tonuyla "Hmm sen tam Slytherin'e uygunsun evet.Slytherin!"dedi. En köşedeki masadan bir alkış kopmuştu. Pen şapkaya teşekkür edercesine bakıyordu.En köşedeki masaya ilerleyip oturdu. Bir süre sonra masada yemekler belirmişti. Pen pek aç değildi. Ama Hogwarts gibi ihtişamlı bir masaydı...
En son Penelopé Lorrié Caliente tarafından Perş. 03 Tem. 2008, 15:27 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
|
Nicole Marissa Magdalene Fontjoncouse Otel Ortağı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 4533 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12679 Ekspresso Puanı : 75 Kayıt tarihi : 02/07/08
| Konu: Geri: Büyük Şölen - 6. Perş. 03 Tem. 2008, 14:16 | |
| Oldukça yorucu ve sıkıcı geçen yolculuğu sona ermek üzereyken uzun düşüncelere daldı Nicole. Hayatında ilk defa tek başına bir iş başarabileceğine inanıyordu; çünkü evde annesi ve babası nereye gitse karşısında çıkıyordu. Bu yüzden ev ve evinin çevresinden nefret ediyordu, o aslında tüm herkese nefret ve kin duyduğu için Hogwarts’ı kendisini kanıtlama merkezi olarak görüyordu. Aslında orada bile anne ve babasının izini görmek çok olağandı, ama buna izin vermeyecek, bu olsa bile olmamış gibi kendi bildiğini okuyacaktı. Ne zaman birilerini umursayıp onların duygularına ortak olmuştu ki? Sadece kendi düşünceleriyle uğraşmayı, insanların da onunla hep bu konuda konuşmasını isterdi. Belki de biraz bencildi bunu kabul ediyordu, fakat bu oldum olası kanında olan ve ailesinin onu şımartmasıyla oluşan bir özellikti. Bütün bunlar kafasından geçerken Hogwarts'a varmalarına çok az kaldığını farketti ve içini muhteşem bir mutluluk duygusu sardı... Hogwarts onun evi olacaktı, kendini kanıtlayacağı, istediğini yapabileceği yuvası. Annesinin saçma konuşmalarından, babasının ilgisizliğinden çok uzaktaydı artık.
Annesinin sözlerini hatırladı birden. "Slytherin'de okumama rağmen içimde hep iyilik kırıntıları barındırmışımdır." derdi hep. Nicole bu sözlere gülüp geçmekle yetinmişti sadece, annesi ve iyilik, çok farklı kavramlardı. Annesi ise "Bazen olayları akışına bıraktığında kendiliğinden doğrunun geldiğini göreceksin... Ben hayatımda birçok hata yaptım ama hiç birinden pişman değilim." şeklinde, Nicole'ün anlayamadığı garip yanıtlar verirdi bu alaylara.
Trenden inerken bu düşünceleri kafasından şimdilik atması gerektiğini düşündü, hayatında yeni bir sayfa açmasına yardım edecek bu okula başlamak konusunda çok sabırsız olduğunu hatırladı. Nicole; bu okulda önce kendi önceliklerini öğrenecek, sonunda herkesi gene bildiği gibi ayakları altına alıp emir vererek yardım ettirmeyi sağlayacaktı. Giriş Salonu'na vardıklarında diğer öğrencilerin ağzıları beş karış açık şatonun görkemini seyretmesine alaylı alaylı güldü; kendi malikaneleri de en az bu şato kadar büyüleyiciydi. Bu yüzden Nicole'ün şaşırma belirtisi göstermemesine şaşmamak gerekti. Kendilerini salonda karşılayan sert kadın "Hepiniz, tek sıra olan bakalım." komutunu verdi. Bu Profesör Derwent’ın sesiydi, her yerde tanıyabilirdi. Hayatında en katı ses tonu onundu, annesinin anlattığına göre her zaman böyle kalacaktı. Nicole bu kadını görür görmez başının belası olacağını anlamıştı. Ama hiçbir güç onu korkutamazdı onu da bir türlü kendine inandıracaktı. Etrafındakilere baktı ve herkes ona hayranlık ve öğrenme hevesiyle bakıyordu oysa Nicole nefret ve kinle bakıyordu hocasına, profesör bunu anlar anlamaz bir bilgelik edasıyla gülümsedi. Kadının gülümsemesini görür görmez kin dolu olduğunu profesörün anladığını farketti. İnsan ilişkileri iyi olmayan Nicole’ün çok büyük bir önsezi özelliği vardı ve bunu herkeste açıkça kullanıp insanları analiz ediyordu. Etrafında hiç kötü olmadığını sezinleyip yanlış yere oturduğunun farkına vardı. Profesör Derwent’ı çözmeye çok odaklandığı için hemen arkasını dönüp şimdiden kaynaşan ve kötülükle gülen grubun oraya koştu.
Seçmen şapkanın öğrencileri binalarını ayırmasını seyretmekte ne sıkıcı bir olaydı, herkes heyecanla beklerken Nicole de sıkıntıyla ofluyordu. Bunu gören bir kız ona kendisi gibi sıkılıp sıkılmadığını sordu ve Nicole başkalarının saçmalıklarıyla uğraşamayacağını düşünerek adını duymasıyla kızın dırdırlarından kurtulduğu için mutlulukla tabureye yöneldi. Başına taktıktan sonra seçmen şapka: "Bencillik, kurnazlık, hırs ve kendini kanıtlama arzusu... Madem öyle; SLYTERİN!" diye bağırdı. Nicole duygularını dışarı vurmadan alkışlar arasında kendine yer açan ve onun kadar kötü olduğunu hissettiği kızlı erkekli bir grubun yanına oturdu. Sonunda istediği olmuştu; kendi ayakları üstünde durabileceği, hiç kimsenin ona karışamadığı bir macera başlıyordu. Seçmeler bittikten sonra Profesör Derwent yemek vaktinin geldiğini söyledi. Yemeklerin kendi kendine gelmeye başladığını görünce çoğu öğrenci şaşkınlıkla yemek yemeye başladı. Nicole heyecanlıydı ama bir o kadar da sakindi. Çok şey yiyemeyeceğini düşünüyordu, fakat yemeklerin tadına batkından sonra acıktığını anlayıp önündekilerin hepsini yemeye koyuldu. Başına çok bela açacağı belliydi ama ne olursa olsun macera istiyordu, bunu başaracaktı. | |
|