Slytherin Binası Erkekler Yatakhanesi

Oldukça yorucu ama güzel bir günün ardından yavaş yavaş ortak salona girmişti Vilerus. Biraz başı dönüyordu ve ağrıyordu. Normaldi de çünkü sonuçta o gün bir ordu gürültü çekmiş, bir de akşam biraz alkol almıştı. Tabii yaşına uygun olacak şekilde. Slytherin Sınıf Başkanları birinci sınıf öğrencilerinin içebileceği en alkollu içki olarak Kaymak Birası'nı tanımlamıştı. Ateş viskisi kesinlikle yasaktı. Ama Vilerus zar zor da olsa biraz içemeyi başarmıştı. Fakat hırsını kaymak birasından çıkarmıştı, kaç bardak içtiğini hatırlamıyordu. Gene iyi dayanmıştı bünyesi çünkü o kadar biranın verdiği tek sarhoşluk sinek gibi sağa sola salınmak olmuştu! Tabii bir de yoğun baş ağrısı... Ama umrunda değildi! Hogwarts'a geldiği ilk günde aşık olmuş ve yepyeni bir ilişkiye başlamıştı. Bu apayrı bir mutluluk kaynağıydı zaten.
Slytherin erkekler yatakhanesi aşırı geniş iki-üç zindanın birleşmesiyle oluşuyordu ve hücrelere ayrılmıştı. Bu hücreler lüks bir şekilde yeşil taşlar ve gümüşle süslenmişti. Vilerus'a hiç yabancı gelmemişti burası çünkü daha parti başlamadan Vil hızla buraya dalmış, boş olan hücrelerden en geniş ve lüks olanı kapmıştı.Eşyalarını da yerleştirmeyi unutmamıştı. Vilerus kendi hücresini zorlanmadan bulmuştu. Girdi, yatanığa oturdu. Kendi evindeki o çatıkatına göre burası bir saraydı. Taş duvarları ve zemini ile her ne kadar ürkütücü olsa da, duvardan sallandırılmış konforlu yatakları, yatağın hemen yanına yerleştirilmiş yüksek sehpaları ve geniş masa ile sandalyeleri ile lüks bir otel odası gibiydi.
Vilerus yavaşça üstünü değiştirdi. Yatanığa uzandı. Ne güzel bir gündü o gün. Sabah evden yapayalnız çıkmıştı ama Amcasıyla beraber yaptığı Diagon'daki Hogwarts alış-verişinden bu yana her şey ayrı güzeldi. Hele de Slytherin'e yerleştiği an yok mu? Şapka diğerlerinde hep yorum yapmıştı. Ama Vil'in daha tenine değdiği an "SLYTHERİN" diye bağırmıştı. O çığlığı, alkışları, ıslıkları nasıl unutabilirdi ki? Sonra Ortak Salon'da yapılan parti... Hoş, o parti pek de parlak olmamıştı. Sadece yeni insanlar tanımıştı o kadar. Ama o partinin en büyük önemi, Vilerus ile Angel'ı tanıştırmış olmasıydı. Angel... Onu düşünmek bile insanın içini ısıtıyordu. Derin bir iç geçirdi. Onu şimdiden özlemişti. Hep aklında kalacaktı, bu akşam onunla geçirdiği dakikalar.
Bir türlü uyku tutmuyordu onu. Sağa dönüyor, sola dönüyor uyayamıyordu. "Offf, keşke biri gelse de iki muhabbet etsek!" diye mırıldandı kendi kendine. Tam karşısındaki boş hücrelere bakıyordu.

Nicolas Büyük Salon'da çok yorulmuştu. Çok uykusu vardı. Hemen yatakhaneye girip uyumayı düşünüyordu. Ortak salona şöyle bir göz gezdirdikten sonra yatakhaneye girdi. "Ortak salon gerçekten güzelmiş" diye düşündü. Yatakhane gerçekten genişti. Bir çok hücre vardı. Burası tam O'na göreydi. Karanlıktı ve birkaç zindanın birleşmesinden oluşuyordu. Yatakhanenin süslerini de oldukça beğenmişti. Yeşil taşlar ile gümüşün mükemmel bir uyumu vardı. Kendine hücre beğenmek için içlerine bakarak dolaşmaya başladı. Lüks hücrelerin birinde bir çocuk vardı. Yatağa uzanmış ama herhalde uyuyamamıştı çünkü gözleri açık etrafa bakınıyordu. O'na selam verdi. Kendisine yatakhanenin uzak köşesinden bir hücre seçti. Eşyalarını yerleştirmeye başladı. Dağınık biri olmadığı için bütün eşyalarını özenle yerleştirdi. Yatağına uzandı ve tavana bakıp hayal kurmaya başladı. Çabucak okulu bitirip mezun olmak istiyordu. Ama daha 1. sınıfın başındaydı. Yinede bu hayal kurmasına engel değildi. Hayallerinin ve düşüncelerinin arasında yattığı yerde uyudu.