Stefania Valérie Bécaud Seherbaz
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 684 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12071 Ekspresso Puanı : 3 Kayıt tarihi : 28/05/08
| Konu: Kötü Bir Güne Habersiz Başlangıç Salı 24 Haz. 2008, 23:21 | |
| ~ Kötü Bir Güne Habersiz Başlangıç ~
Alnında sicim sicim biriken ter damlacıklarıyla uyandı. Kalbi delilercesine hızlı atıyordu. Gece yarısı gördüğü kâbustan geriye kalan sadece bunlarla sınırlı değildi. Aklına üşüşen soru işaretlerine vereceği bir cevabı yoktu. Ağzı, cevap vermek için her açılışta yeniden kapanıyordu. Sorulardan uzaklaşmanın türlü yollarını aradı. Uyumak… Ama bunu gerçekleştiremeyeceğini biliyordu. Yatakta dönüp duracaktı sadece. Ve bir de saatin ‘tik tak’ seslerini tekrar edecekti içinden. Yok, bu böyle olmayacaktı. En iyisi kütüphaneye gitmekti. Hem gün ağarmak üzereydi. Kim bilir belki çok güzel bir gün geçirecekti.
Hızlı hareketlerle üzerindeki örtüyü üzerinden attıktan sonra aynı hızıyla üzerindeki pijamayı çıkarttı. Daha sonra cüppesini üzerine geçirip saçlarını taradı. Gözleri boşluğa bakıyordu adeta, yorgun göz kapakları kapanmaya meyilliydi. Ve Merlin Aşkına! Dudağında bir uçuk! Bu olamazdı işte. İşaret parmağının ucuyla dokunur dokunmaz hissettiği acı… Yüzünü somurtarak, sessizce çıktı yatakhaneden. Yokluğunu hiçbir kız fark etmezdi; çünkü bir kız arkadaşı yoktu. Yatakhaneden çıkar çıkmaz hızlı adımlarla kütüphanenin yolunu tuttu.
Kütüphanenin büyük kapısını araladıktan hemen sonra küçük bir masa buldu kendine. Bulduğu ilk sandalyeyi masanın kenarına çekip oturdu. Dirseklerini masaya dayayarak başını ellerinin arasına aldı. Ah, o kâbus… Annesi yara bere içinde, nasıl da yalvaran gözlerle bakıyordu. Kim onu, bu hale getirebilirdi? Babası? Yo, hayır. Babası o kadar acımasız olamazdı. Peki ya o zaman kim yapmıştı bunu? Ama bu bir rüyaydı. Gerçek olamazdı. Ya da gerçek olup olmadığını zaman gösterecekti.
Başını kaldırdığında günün ağarmış olduğunu fark etti. Güneş ışınları büyük pencereden içeriye sızmış, büyük masanın üzerinde duran vazodaki pembe ve beyaz renkteki çiçeklere vuruyordu. Gülümseyerek ayağa kalktı. Tozlu raflar karıştırmayalı epey olmuştu. Yeni kitaplar okuma amacıyla uzun raflar arasına daldı.
Elinde sıkı sıkı tuttuğu ‘Çağlar Boyu Quidditch’ kitabıyla raflar arasından çıktı. Yaprakları gibi kapağı da oldukça eskimişti. Sararmış yaprakların kokusunu derin derin içine çekti. Özlemişti bu kokuyu. Ve şimdi geriye kalan tek şey birkaç parşömen, bir tüy kalem ve mürekkep bulmaktı. Etrafına bakınırken, büyük masada aradıklarının hepsini de buldu. Tekrar gülümseyerek parşömenleri, tüy kalemi ve mürekkebi aldı. Hemen küçük masaya geçerek kitabını araladı. ‘Quidditch Kuralları’ Dikkatini çekmişti bu konu. Sabredemeden, hemen okumaya koyuldu.
“Quidditch Kuralları
1. Oyun sırasında bir oyuncunun ne kadar yükselebileceği konusunda herhangi bir kısıtlama yoktur, ama yatay olarak sahanın sınır çizgilerinin dışına çıkılmamalıdır. Eğer bir oyuncu sınır çizgilerini geçerse, Quaffle karşı takıma geçer. 2. Takım kaptanı hakeme işaret ederek "mola" alabilir. Bir maç sırasında oyuncuların ayaklarının yere değmesine sadece molalarda izin verilir. Maç on iki saatten fazla süredir devam ediyorsa, mola iki saate uzatılabilir. İki saatin ardından sahaya dönmeyen takım, maçı hükmen kaybeder. 3. Hakem bir takım aleyhinde penaltı verebilir. Penaltıyı kullanan Kovalayıcı orta saha yuvarlağından sayı alanına doğru uçar. Penaltı kullanırken rakip takım Tutucusu dışında bütün oyuncular geride beklemelidir. 4. Quaffle bir oyuncunun elinden kapılabilir, ama bir oyuncu bunu yaparken hiçbir şekilde başka bir oyuncunun vücudunun herhangi bir bölümünden tutmamalıdır. 5. Sakatlık halinde oyuncu değişikliği yapılamaz. Oyuncusu sakatlanan takım maça bir kişi eksik devam eder. 6. Sahaya asayla çıkılabilir, ama asa hiçbir şekilde rakip takım oyuncularına, süpürgelerine, hakeme, toplara ya da seyircilere karşı kullanılamaz. 7. Bir Quidditch maçının sona ermesi için Snitch'in yakalanması ya da her iki takım kaptanının ortak kararı gerekir.”
Tüy kalemini sol eline aldı ve mürekkebe batırdı. Bunları parşömene not etmesinde bir sakınca yoktu. Her ne kadar uçuş dersine katılmasa da uçuş ile ilgili birtakım şeyler öğrenmesi işe yarar olabilirdi. Hızlıca parşömenine geçirdi okuduklarını.
Not etmesi bittikten sonra ne yapacağını bilemez halde etrafına bakındı. Aklına annesi gelmişti. Ona bir mektup yazsa ne harika olurdu. Hem annesiyle ile ilgili şüphelerine son verirdi. Cevap gelmesi uzun sürmüyordu nasıl olsa. Keyfine keyif katarak boş bir parşömen koydu önüne. İlk olarak ne yazacağını düşündü, hoş gereksiz laf kalabalığı yapmak istemezdi. Yazacağı cümleler zihnine birer birer üşüşürken, tüy kalemi elindeydi.
“Değerli anneciğim, Gece gördüğüm kabus beni çok korkuttu. Seni yaralar içinde gördüm. Gerçek olup olmadığını tam kestiremediğim için bunu seninle paylaşmak istedim. Nasılsın anne? İyi misin? Sana bir şey olacak diye çok korkuyorum. Seni mutlu etmek için burada yaşadığım günleri anlatacağım.
Burada çocukluk arkadaşım Johnny ile karşılaştım. Hani komşumuz D’anton Ailesi’nin en küçük oğulları. O da Ravenclaw binasında. Eski dostluğumuz devam edecek mi, tam emin değilim; ama onu çok özlemişim.
Ayrıca birkaç tane arkadaş edindim. Benim gibi komik onlar da. Tabi birazcık da haşarı. Bana benzeyen çok iyi bir arkadaş buldum. Komik, hırslı, eğlenceli, birazcık yaramaz. Fransa’ya gelirse seni onunla tanıştıracağım.
Mektubumu burada bitiriyorum. İyi olduğun haberini en kısa zamanda almak istiyorum. Sen de oradan güzel haberler ver bana.
Sevgililerle, Stef…”
Sol eli epey yorulmuştu yazmaktan. Hiç aldırış etmeden parşömen katlayıp bir zarfın içine koydu. Daha sonra parşömenleri toplayıp, düzene koydu. ‘Çağlar Boyu Quiddtch’ kitabını da aldığı yere koyup masasına geri döndü. Mektup zarfını üzerine koyduğu parşömenleri kucağına alıp kızlar yatakhanesine doğru yola çıktı. Parşömenleri oraya bırakıp, baykuşhaneye gitmeliydi. Eee, ne de olsa annesine göndermesi gereken bir mektup vardı. Hızlı adımlarındaki istikrarla kütüphaneden çıktı. devamı... | |
|