|
| Yoğun bir günün sonlarında... | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
John Stewen Peterson Seherbaz
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 813 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12198 Ekspresso Puanı : 6 Kayıt tarihi : 15/03/08
| Konu: Yoğun bir günün sonlarında... Ptsi 30 Haz. 2008, 12:31 | |
| John ve derslerle dolu bir günün akşamında yine kendini en sevdiği yere atmıştı.Göl kenarının nefis havası ve manzarası her zaman olduğu gibi şimdi de keyif veriyordu.İlk günün yorgunluğu daha adımını atar atmaz silinmişti sanki.Hafifçe gerinerek ilerlemeye devam ederken gölün ufka doğru koyulaşan engin maviliğini seyretmeye koyuldu.Gökyüzündeki birkaç bulut gölün yüzeyinde dalgalanıyordu.Derin bir nefes çekti içine ve gölün şırıltısının şarkısını dinleyerek ilerlemeye koyuldu.İlerlerken ona gölün şırıltısı ayaklarının altında ezilen birkaç yaprağın hafif çıtırtıları eşlik ediyordu.
Buraya önceki uğramaları geçti aklından.O kadar çok kez uğramış ve dolaşmıştı ki zihninden hepsi gelip geçerken kimisi hatırlayamadığını bile fark etti.Bir çoğu dostlarıyla olmuştu.James, Charlie, Sevarus ve David… James ve Charlie başta olmak üzere hepsini gerçekten çok seviyordu.Bina kupasını kazanmak, çeşitli olaylar, dertleşmeler halinde sohbetleri olduğu gibi pek çok da eğlenceli maceraları olmuştu.Aynı şekilde birçok dostunu da burada edinmiş denebilirdi.Her zaman sıcakkanlı bir insan olmuştu ve göl kenarında üzgün gördükleriyle ya da önceden sadece görmüş olup burada yalnız yakaladıklarıyla yaptıkları sohbetlerle kendine bir çok arkadaş da vermişti.
Sadece bu yararı da sağlamamıştı.Göl kenarında geceyi seyretmek gece sonunda çıkan yıldızlara dertlerini anlatmak da en sık yaptığı şeyler arasındaydı.Yıldızların onu duyduğunu düşünürdü.Sadece cevaplayamıyorlar yada cevaplarını kendisi anlamıyordu.Her şeye rağmen onlara içini dökmek rahatlatırdı.Her zaman güçlü görünmeye çalışmıştı.Ailesinin iyi birer seherbaz oluşunun etkisiyle kendisinin de olmak isteyişinin bunda etkisi elbette ki büyüktü.Bu yüzden çok yakınları dışında kimseyse anlatmazdı üzüntülerini ve içi dolduğunda boşaltmak için sabırlı iyi bir dinleyici oldukları için yıldızlara da minnettardı.
Şimdi bir sıkıntısı yoktu kesinlikle ki bu çok iyiydi.Sadece günün yorgunluğu vardı üzerinde.Portreleri gene kendine sinir etmeyi başaracak kadar kızdırmak onca derse her şeye rağmen dikkatle çalışmak onu bir parça yormuştu.Yorgunluğu yüzüne yansımasa da gerçek böyleydi.Şimdi ise gölün kucağına kendine bir dost bulmak ve biraz konuşup eğlenmek için gelmişti.Göl kenarına dikimmiş bir ağaca yaslandı ve bacaklarını kendine doğru çekip kollarını onlara doladıktan sonra göl manzarasını izlemeye koyuldu.Kimse olmasa bile sırf o manzara bile onu rahatlatmaya yetiyordu. | |
| | | Stefania Valérie Bécaud Seherbaz
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 684 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12071 Ekspresso Puanı : 3 Kayıt tarihi : 28/05/08
| Konu: Geri: Yoğun bir günün sonlarında... Ptsi 30 Haz. 2008, 13:10 | |
| Güzel bir güne başlangıç yapmıştı o sabah. Mutluydu, ilk defa içi huzur doluydu. Ne acı vardı aklında ne de öfke. Tüm acılardan uzaktı düşünceleri. Yutkunduğu zamanlar boğazına cam kırıkları batmıyordu. Hiç olmadığı kadar şirin gözüküyordu; çünkü yalan olmayan bir gülümsemesi, ışıl ışıl parlayan gözleri vardı. Bir çocuk olmuştu yine, eski günlerindeki gibi. Umardı ki hep böyle devam etsin günler. Olabilir miydi gerçekten, mutlu olabilir miydi? Hiçbir şeyi düşünmeyecekti artık. Zamanını sadece derslerine ve dostlarına ayıracaktı. Onlarla çok mutluydu. Tabi bir de annesini yara bere içinde değil, eski güzelliği ile hatırlayacaktı. Ona mektuplar yazacaktı cevabının gelmeyeceğini bilse de. Böyle mutluydu ve mutluluğunu bozacak hiçbir şeyi ve hiç kimseyi istemiyordu hayatında.
Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersliğinden çıkar çıkmaz kendisini parşömenlerle birlikte kütüphaneye atmıştı. Kendisini en huzurlu hissettiği yerlerden biriydi burası. Derste aldığı notları gözden geçirmek için bir masaya oturmuş ve parşömenlerini düzenlemişti. Okumaya başladığında içindeki mutluluk, bugün istediği her şeyi yapmasını istiyordu. Bu düşünceyle ilk olarak ders çalışmayı, daha sonra göl kenarına bir ziyaret yapmayı kafasına koydu. Bunları bir an önce yapma isteğine de mani olamadı. O yüzden parşömenlerine aldığı notları hemen okudu, birkaç önemli noktayı işaretledi. Kütüphanedeki işi bitince parşömenlerini bırakmak için yatakhaneye koşar adımlarla gitti.
Yatakhaneden çıkıp okul arazisinde dolaşırken aklına dostları gelivermişti. Son günlerle onları kırabileceğinden korkup görüşememişti. Ama bugün onlarla sohbet etmek için harika bir gündü. Göl kenarına uğrayabilme ihtimalleri de oldukça yüksekti. Hem oraya neredeyse hiç gitmemişti. Herkesin hayran kaldığı o göl kenarına gitmesi kendi açısından da iyi olabilirdi. En güzel gülümsemesi yine dudağındayken göl kenarına doğru koşturdu bu sefer.
Göl kenarına gelir gelmez şaşkınlığını gizleyemedi buraya karşı. Hogwarts’tan sonra karşılaştığı en ihtişamlı bir yerdi. Gölün bunda oldukça fazla payı vardı. Artık her günün sonunda buraya uğramayı alışkanlık haline getirecekti. Olmazsa uyumak istemediği gecelerde buraya gelecek ve burada gölü ve gökyüzünü izleyerek tüm acılarından arınacaktı. Kendisini huzurlu hissettiği meşhur yerlere eklemişti burayı. İlk defa gelmesine rağmen gölün büyüsüyle çarpılmıştı. Peki, burada kimler vardı bu saatte? Etrafına bakınırken Gryffindor cüppesiyle dikkat çeken bir oğlan çarptı gözüne. Daha dikkatli bakınca o oğlanın John olduğunu fark etti. Evet, bir arkadaş bulmuştu kendisine. Gülümseyerek yanına yaklaştı; ama içinden onu rahatsız edebileceği düşüncesi vardı. Her şeye rağmen şansını denemeliydi. Minik adımlarla ilerlerken şirin sesiyle ona seslendi.
“Hey, John!”
Fazla bağırmış sesiyle John dahil etrafında bulunan birkaç kişinin de dikkatini çekmişti. Aman, bu saatten sonrası çok da umurunda değildi zaten. John’un yanında bittiğinde yaslanmış olduğu ağacın dibine çöktü hemen. Cüsseleri arasındaki farkın, yaşları farkını rahatlıkla veriyordu. Sakince John’a bakarken gözlerini kamaştıran güneş yüzünden bakışlarını yere çevirdi. Böyle beklemektense konuşmayı tercih ederdi her seferinde Stef. Yine o şirin sesiyle konuşurken hâlâ yere bakıyordu.
“Yanına oturmam da bir sakınca yoktur umarım. Nasılsın, nasıl gidiyor Hogwarts’taki günlerin?”
Yerde gördüğü küçük bir böceği bir hareketle uzaklaştırırken, güneş artık Stefania’nin gözlerini kamaştırmıyordu. Tüm rahatlığı ile başını yukarı kaldırırken göle kayan bakışları arada sırada John’a da kayıyordu. İlk defa rahat bir nefes alabilmenin rahatlığını yaşarken dostlarıyla konuşmanın özlemini hissediyordu. | |
| | | John Stewen Peterson Seherbaz
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 813 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12198 Ekspresso Puanı : 6 Kayıt tarihi : 15/03/08
| Konu: Geri: Yoğun bir günün sonlarında... Ptsi 30 Haz. 2008, 13:49 | |
| Göl suları ayaklarının dibindeki kayalıklara şırıltılarla vururken John iyice dalmıştı artık. Engin maviliği hayranlıkla izliyordu. İleri geri giden ve çalkalanan göl gerçekten de neredeyse deniz denecek kadar büyüktü. Güneş ufak huzmeler şeklinde omzunun üstünden geçiyor ve siyah cüppesinin gittikçe ısınmasını sağlıyordu. Sarı kabarık gölü dalgalandırdıktan sonra yüzünü okşarcasına esen hafif rüzgarla birlikte havalanıyordu. Rüzgarın olması bir nebze rahatlatıyordu. Çünkü güneş ile arası hiçbir zaman iyi olmamıştı. Neyse ki rüzgar vardı ve ortam çok da kalabalık değildi ki güneşe katlanabiliyordu. Aksi halde sıcak ve kalabalık en nefret ettiği iki şeydi ki sırf bu yüzden okul alışverişlerini mümkün olduğunca kısa tutmuştu.
Aklında geçirdiği koskoca sene ve gelecek yeni bir yıl geçiyordu. Acısıyla tatlısıyla bir çok günü atlatmış ve ikinci sınıf olmuştu. Bir yaş daha büyümek daha fazla sorumluluk almak demek oluyordu. Aynı zamanda mezun olacağı o güne bir yıl daha yaklaşmak da demek oluyordu. Meslek olarak Seherbazlığı seçecekti. Her ne kadar seherbaz olan ailesi sırf bu meslekleri yüzünden onu yalnızlığa sürükleseler de onlara hayranlık duyuyordu. Bir gün onlar gibi olmak en büyük isteği olmuştu. Bu yüzden gerçekten çok çalışıyordu. Kim bilir belki bir gün onlarla birlikte çalışma şerefine bile erişirdi. O zaman dosyalarını gizlice değil açık açık okurdu.
John düşüncelerine dalmışken bir an büyümüş olarak gördü kendi. Giydiği seherbaz resmi cüppesiyle görevlere katıldığını ve dünyayı karanlığa boğan ölümyienlere göre kahramanca savaştığını gördü. Babası ona savaşın iyi bir şey olmadığını sürekli vurgulamıştı. Ona göre seherbazlık ölümyiyen öldürmek için değil onların sihir dünyasına verdikleri zararı bir nebze olsun azaltmak için vardı. Bir ölümyiyen saldırmadıkça ya da karanlık işlere bulaşmadıkça seherbazlar saldırmazdı. Zira kan ve ölüm görmek babasının uzun uzun anlattığına bakılırsa gerçekten berbat şeyler olmalıydı. Yine de onlar gibi olmak istiyordu. Maceraya düşkün kalbi belki o zaman biraz daha macera imkanı bulabilirdi.
Bu sırada duyduğu güçlü ama sevimli ses onu hayallerinden uyandırıp irkilerek sesin kaynağına dönmesini sağladı. Karşısındakini gördüğünde ise gülümsedi hafifçe. İşte beklediği gibi bir dost gelmişti. Stefania ailesini pek sevmemesine rağmen tanışmalarının oldukça ilginç olduğu komik sevecen bir kızdı. Babasına anlattığında ailesinin pek güvenilecek tipler olmadığını vurgulamıştı. Şimdilik John ondan bir zarar görmese de bu konuda temkinli oluyordu. Onu şimdi görmek güzel olmuştu. Son gördüğünden bu yana pek de değişmemişe benziyordu. Bir an önce ona sonra göle dönen bakışları yine daldı ve ilk karşılaşmaları geçti aklından.
İlk tanışmaları elbette ki ortak zevklerinin de etkisiyle sihirli hayvan evinde olmuştu. O da kendisi gibi ailesi olmasa evi hayvanat bahçesine çevirebilecek bir tipe benziyordu. Ancak ailesinin konuşmalarına bakılırsa aldığı hayvanları sadece seviyordu. Bakmak konusunda mükemmel olmamalıydı. John onu gördüğünde o ilk önce kendisini fark etmemişti ki John tavşanlarla ve diğer hayvanlarla oynarken ilgisini çeken konuşmayı dinliyordu. Sonunda muzip kızın yaramazlığına yardımcı olmuştu. Bir çok baykuşun aynı anda havalanması gerçekten muhteşem bir görüntüydü. Aynı zamanda bütün salon çığlıklarla dolarken o kahkahalara boğulmuştu. Sahibi oraya geldiğindeyse yapmacık bir korkuyla kalabalığa karışması onu kurtarmaya yetmişti. O gün John için gerçekten hatırlanmaya değer bir anı olmuştu.
-Elbette yok Stefania…Uhm… İlk günler…Okula yeniden kavuşmak gerçekten mükemmel bir duygu. Hele evde karıştırdığım ve azar işitip o sinirle yeniden karıştırdığım evraklar, köpeğim Rax ve okuduğum sihir kitaplarıyla muggle kitapları dışında her zamanki sıkıcılığının ardından buraya dönmek gerçekten güzel oldu. Derslerin yoğunluğunun ardından kendimi burada bulmamsa mükemmel oldu. Geldiğine sevindim çünkü ben de konuşacak birilerini arıyordum. Eee... Seninkiler nasıl geçiyor bakalım. dedi sesinde her zamanki o sıcak tonu koruyarak. | |
| | | Stefania Valérie Bécaud Seherbaz
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 684 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12071 Ekspresso Puanı : 3 Kayıt tarihi : 28/05/08
| Konu: Geri: Yoğun bir günün sonlarında... Ptsi 30 Haz. 2008, 15:36 | |
| “Elbette yok Stefania… Uhm… İlk günler… Okula yeniden kavuşmak gerçekten mükemmel bir duygu. Hele evde karıştırdığım ve azar işitip o sinirle yeniden karıştırdığım evraklar, köpeğim Rax ve okuduğum sihir kitaplarıyla muggle kitapları dışında her zamanki sıkıcılığının ardından buraya dönmek gerçekten güzel oldu. Derslerin yoğunluğunun ardından kendimi burada bulmamsa mükemmel oldu. Geldiğine sevindim çünkü ben de konuşacak birilerini arıyordum. Eee... Seninkiler nasıl geçiyor bakalım.”
Söylediğine göre sıkıcı ve sakin bir tatil geçirmişti John. Buruk bir gülümsemeyle burada geçen günlerini düşündü. Güzel bir başlangıç yapmıştı buradaki hayatına. Daha sonra ne kadar kararacağını bilmese de hayatının, güzel geçirmişti ilk günlerini. Babasının, annesini aldatmasıyla büyük bir şok geçirdikten sonra annesinin St. Mungo’da olduğu haberini aldıktan sonra kâbuslu gecelere merhaba demişti. İlk defa Hogwarts’ta olduğuna pişman olmuştu. Bu durumda annesinin yanında olması daha doğru olurdu. Ama annesi her zaman kızının iyiliğini isterdi, yani Hogwarts’ta olmasını. Stefania de annesinin böyle düşündüğünü tahmin edebiliyordu, bu yüzden artık rahat uyku uyuyabiliyordu. Bunları John ile paylaşabilir miydi? Evet, ona o kadar güveniyordu. Buruk bir gülümsemenin ardından şirin sesini hiç bozmadan konuşmaya başladı.
“Hogwarts’ta ilk günlerim güzel geçti. Sonraki günlerde aldığım iki haberle yıkıldım. İlk haber, babamın, annemi aldatmış olmasıydı. Haberi alır almaz babama karşı duyduğum öfke kapladı içimi. Daha bu haberle yıkılan benin aldığı diğer haber ise, babamın anneme defalarca Crucio büyüsü yapmış olmasıydı. Annem şuanda St. Mungo’da. Bu iki haber aldıktan sonra her gece maskeli insanlar musallat oluyordu rüyalarıma. O kâbuslar sonrası kendimde olamadım hiç. Arkadaşlarımı, dostlarımı kırmamak için onlardan bile uzak yaşadım. Ama dün gece, ilk defa bir kâbus görmedim ve o kadar mutluyum ki... Ama korkuyorum bir daha o kâbuslardan görürüm diye. Ve tabi bir de babama karşı hissettiğim nefret.”
Soluk soluğa kalmıştı. Her şey ağzından birer birer dökülmüştü. Pişman değildi; çünkü dertleşmeye çok ihtiyacı vardı. Bunu da sadece dostlarıyla yapabilirdi. Bunun içinde bir dost gerekliydi ve dost işte karşısındaydı. Onun öğütlerine, tavsiyelerine de ihtiyacı vardı. Erkeklere olan eski güvenini kaybetmiş olsa da, dostlarına karşı olan güvenini henüz yitirmemişti –ki yitireceğini de hiç sanmıyordu-. Ayrıca John’a bakınca hissettiği duygular onu kendisine yakın hissetmesine neden oluyordu. Bu dostluktan da öte bir şey olmalıydı. Yaşadıkları hakkında bir yorum almalıydı ondan. Sorusunu sordu ve aniden tüm sessizliği ile süt dökmüş bir kediye döndü adeta.
“Sen olsan bu durumda, ne yapardın?”
Bu soruya verilecek her cevabı dikkatle dinleyecek kadar merak ediyordu, yapılabilirleri. Özellikle de gelecek cevap en yakın dostlarından birinden geliyorsa daha da merakla bekleniyordu. Donmuş bakışlarını göle çevirdi, bir an bile olsun içinin huzur dolmasını istiyordu. Kulağına gelen, küçük dalgaların hemen kıyıya vurmasıyla çıkan ses, onu eskilere götürüyordu, mutlu olduğu günlere. O zamanki küçük Stefania’yi özlemişti içten içe. O içten gülümsemesiyle ve mutluluğu ile insanları neşelendiren küçüğü özlemişti. Ama o mutlu olduğu günler çok geride kalmamıştı. Geleceğinde ve hatta hemen yanındaydı mutluluk. Görmesini bilmeliydi sadece. Acı ve nefretin kararttığı o gözlerle zor olsa da görmek mutluluğu. Bunu zaman zaman başarıyordu da. Örneğin yanında bulunan dostunun değerini bilmesi kalbindeki ayrı bir mutluluktu. | |
| | | John Stewen Peterson Seherbaz
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 813 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12198 Ekspresso Puanı : 6 Kayıt tarihi : 15/03/08
| Konu: Geri: Yoğun bir günün sonlarında... Ptsi 30 Haz. 2008, 16:45 | |
| Stefania konuşurken John gürleyerek kabaran gölün seslerine karışan o aynı şirin tondaki sesi dinliyordu. Kabaran göl beyaz köpüklerini hızla kıyıya çarpıyordu ki John’un yükselen öfkesini göl de paylaşıyora benziyordu. Rüzgar sanki o zaman daha hızlı esmeye ve sarı saçlarıyla siyah okul cüppesini daha büyük bir hızla dalgalandırmaya başlamış gibiydi. Elbisesini ve saçlarını dalgalandıran rüzgar aynı zamanda yerdeki yaprakların da hışırdamalarla uçuşmasına neden oluyordu. Belki doğa paylaşıyordu gerçekten de öfkesini yada John her şeyi kendi kafasında öyle yorumluyordu. Her şeye rağmen bunun iğrenç bir şey olduğunu fark etmişti. Ailesini hiç sevememiş olsa da her kadın gibi ne olursa olsun o da ona yapılanları hak etmiyordu. Hele Stefania bu küçük kalbiyle hiç hak etmiyordu.
Hangi insan kalkıp karısını aldattıktan sonra ona işkence yapardı ki?Bunu o hayran olduğu babası annesine yapsa ona gerçekten kızacağı açıktı. Hatta gücü yetse onu öldürmeye bile kalkışabilirdi. Neyse ki babasının bunu yapmayacağından emindi. Onu anlamaya çalışıyordu tüm benliği ile ve tam olarak olmasa da anladıkça onun için bir üzüntü duyuyordu. Ancak bunu hissettirmek istemezcesine sabit tutuyordu ifadesini. Bu durumda karşısındaki insandan kendisine acımasını beklemezdi. Stefania’nın da öyle olduğunu düşünerek bunu yapıyordu. Sonraki sorusu üzerine kendini düşündü neler yapacağını. Daha doğrusu uygun bir cevap aradı. Derin bir iç çekişle bakışları ufukta cevapladı:
-Annen için gerçekten üzüldüm Stefania… Daha da önemlisi senin için. Bunları kesinlikle hak etmiyorsun. Yerinde olsam sanırım annemin yanında olurdum. En iyi ihtimalle babamın yüzüne bakmazdım. Ancak her şeye rağmen ona hesap sorardım. Bunu neden yaptığını bilmek isterdim. dedikten sonra tekrardan derin bir iç çekişle bakmaya devam etti. Gölün engin sularının rüzgarla dans edişlerini izledi. Hala o şirin tonuyla konuşmayı başarabiliyordu Stefania ki John onun yerinde olsa bu kadar bile dayanabileceğini sanmıyordu. Evet güçsüz görünmek istemezdi. Ancak böyle bir durumda ne kadar güçlü olabilirdi?Dediğini kesinlikle yapar ve babasının karşısına küçük bir çocuk değil öfkeli bir aslanmışçasına cesaretle dikilirdi. İsterse kendisine de zarar verirdi ama bu onunla ilgili her şeyi bitirecekti son nokta olurdu kesinlikle. Varlığını kabul etmezdi. Hatta onu öldürmeye bile kalkışırdı. Stefania’dan bunları yapmasını beklemiyordu kesinlikle bu kadar ileri gitmemeliydi. Çünkü o adamın zarar vermesini istemezdi.
-Her şeye rağmen güçlü görünüyorsun. Aslında buna sevindim. Seni üzgün görmek beni de üzerdi. Umutsuzluğa düşme hiçbir zaman. Umut oldukça mutluluk da sana gelecektir. diye ekledi bir süre sonra yumuşak ve dost canlısı bir sesle. Bu tüm dostları için de geçerliydi. Onların canı sıkkın olduğunda sürekli dertleşirdi. Onlar hüzünlüyken onları mutlu etmeye çalışırdı. Bu Stefania için de böyleydi. O ilk ilginç tanışmadan bu yana onunla iyi bir dost olmuştu. Kız kendisini yakın hissediyor olmalıydı ki bunları anlatmıştı ve John da duygularını paylaşıyordu ve en az dostları kadar yakın hissediyordu ona kendini. Onun umutsuzluğun karanlığına gömülmemesi güzeldi. Güzel günlerden uzak bir şekilde o karanlığa düşmek bir bataklığa gömülmekten farksızdı. Bataklık da gömüldükçe onu kendi içinde sıkar, boğar ve yutarak yok ederdi. Stefania hala umut iplerine tutunabiliyordu. Mutluluk her şeye rağmen karanlıkların içinden çıkıp onu bulacaktı. Buna inanıyordu. | |
| | | Stefania Valérie Bécaud Seherbaz
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 684 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12071 Ekspresso Puanı : 3 Kayıt tarihi : 28/05/08
| Konu: Geri: Yoğun bir günün sonlarında... Ptsi 30 Haz. 2008, 18:19 | |
| John’un söylediği her kelimeyi aklına kazıyan Stefania, böyle bir dostu olduğu için mükemmel bir rahatlamanın içindeydi. Ona olan güvenini boşa çıkartmayacağına yürekten inanıyordu. Her ne kadar böyle acımasız bir babaya sahip olduğu için utansa da, bu duygudan bir an önce kurtulacaktı. En azından buna yardım edecek dostları vardı yanında. Bu yüzden çok şanslıydı işte. Belki böyle bir durumda tek başına da kalabilirdi. Dostlarının değerini şimdi daha iyi anlıyordu, eskisinden daha çok.
“Senin hayatında benim gibi aksiyonlar hiç olmadı mı? Bak benim aksiyon son safhada.”
Parmaklarını çimler arasında gezdirerek John ile birlikte ne yapabileceğini düşünüyordu. Hogwarts’a geleli kaç gün geçmişti; ama daha bir maceranın içine atmamıştı kendisini. Aynı binada olduğu birkaç oğlanın konuşmalarına tanık olmuştu geçenlerde. Yasak Orman’ın derinliklerinde Ejderha Çiftlikleri’nin olduğunu duymuştu. Orayı çok merak etmesine rağmen tek başına gitmeye cesaret edememişti. Acaba John onunla birlikte gelir miydi? Bu soruya cevabı en doğru John verebilirdi. Ama sormadan önce biraz sessiz kalmayı tercih etti.
Olamaz! Elimde kocaman bir böcek var! Stefania keskin bir çığlık bastıktan sonra aniden yerinden sıçradı. Elini bir hışımla sallarken böceğin bir an önce yere düşmesini bekliyordu. Elindeki ağırlığın yok olmasıyla sakinleşirken, haline katıla katıla gülüyordu. Yere oturmayı planlarken, ayağını yanlış şekilde yere koydu ve sonuç olarak çimlerin üzerine düştü. Belini ağaca çarpmış olmasına rağmen, hiçbir acı hissetmemişti. Fazla gürültü çıkardığının farkına vardığında şaşkın ama bir o kadar da komik bakışlarını John’a çevirmişti. Ona bir rahatsızlık vermediği sürece hiçbir kişi onun umurunda değildi. Evet, sormak istediği soru için uygun bir zaman gelmişti.
“Şey… Ejderha Çiftlikleri’ni duymuşsundur. Yasak Orman’ın derinliklerindeymiş. Ben gitmek istiyorum; ama nerede olduğunu bilmiyorum. Ayrıca tek başıma gidecek kadar da cesaretli değilim. Gece yarısı yatakhaneden gizlice ayrılıp oraya gitmek istiyorum. Acaba benimle gelir misin?”
Oraya olan merakını hiç gizleyememişti John’a karşı. Ama zaten onun da meraklı bir kişiliği vardı. Bu teklifi kabul ederdi belki de. Stefania’nın komik ve şirin suratına kim hayır diyebilirdi ki zaten? Bu suratı daha neler için kullanmıştı küçükken. Bazen bu suratın altında yatan yaramazlık ve merak ona bir sürü belaya mal olmuştu. Ama Stef, seviyordu maceraları, yaramazlıklarını. Onlar olmadan kendisi olamazdı. Hem kendisini seven de bu özellikleri yüzünden seviyordu. Her ne kadar hiç kız arkadaşı olmasa da, bu özelliklerini kabul edecek tek cins erkeklerdi. Stef’in de bundan şikâyet eder gibi bir hali yoktu, o da kızlarla çok iyi anlaşamıyordu. Erkekler ona her zaman daha eğlenceli geliyordu. | |
| | | John Stewen Peterson Seherbaz
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 813 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12198 Ekspresso Puanı : 6 Kayıt tarihi : 15/03/08
| Konu: Geri: Yoğun bir günün sonlarında... Ptsi 30 Haz. 2008, 21:40 | |
| -Aksiyon... Olmaz mı? Mesela KSKS dersine giderken geçenlerde gördüğüm portre sakinine uufak bir şaka daha yaptım ve tatlı uykusundan uyandurdım.Portre sakini iyi ki diğerlerinin eşliğinde söylenmekle yetindi.Öncekinde portreden portreye zıplayarak beni kovalamıştı.Nolmuş yani yorulup ona yaslandıysam değil mi?Ama bu portreler tatlı uykularına hep düşkün oluyorlar. dedi gülerek.Portre gözünün önüne geliyordu da adam John'u her gördüğünde somurtuyprdu.Hele astronomi sınıfına çıkarkenki portresinde yaslanacağını bildiği için kaçtığı bile oluyordu.Aslında neden bu kadar çok portre var bilmiyordu.Çoğunun burada yaşamış büyük işler yapmış ve ölmüş kişiler olduğunu biliyordu.Müdür olanlar müdür odasında toplanmışlardı.Diğerlerinin büyük çoğunluğu profesördü.
Evlerinde de birkaç tane vardı birisi dedesinin özel tılsımına sahipti.Dedesi kendi portresinden konuştuğunda diğer portre onu canlandırıyordu.Genelde eve gelişini bildirmek iin yapıyordu bunu.John'un kol saatinden birkaç gizemli alete kadar bir çok şeyi tılsımlayan dedesi bir Slytherindi.Ama karanlık taraftan olduğu söylenemezdi.Aslında o her zaman işine geleni yapmıştı.Mugglelar içinse sadece büyü dünyasına karışmaması gereken zararsız insan olarak fikir benimsemişti.Onları ne kakdir ediyor ne de yeriyordu.Eve ender olarak seyahetlerinin sonunda uğrar ve tılsım dışındaki merakı olan opal taşları getirirdi.Simya konusundaki uzun nutuklarını anlayamasa da John dedesi gibi taşlara ilgi duyuyordu.
Anılar ve onları süsleyen dedesinin sarı ile beyaz tellerin birbirine girdiği keçi sakallı buruşuk yüzlü bir parça ciddi duruşlu yüzü gelmişti.Onu yanına alışı ejderha hikayeleri anlatışı da gözlerinin önünden geçiyordu.Ejderha hikayeleri onlara merak salmasını sağlamıştı.Hele ki buna bir de okuduğu muggle fantastik kitaplarında anlatılanlar da eklenince merakı giderek büyümüştü.Zamanla zihninde onlara sempati duymaya başlamıştı.Babası dedesi gibi gezginlerin hikayelerinin biraz yalan olduğunu söylemişti.Onun Ravenclaw mantığı dedesinde bunları yaşayacak cesareti görmüyordu.Kim bilir ondan bir delilik bekledikleri için belki de ikna amaçlı söylemişti John'a bunları.
Bu sırada birden kulak tırmalayan bir çığlıkla irkilmişti.Çığlık fazla uzaktan değil tam dibinden gelmişti.Böceklerle başı hep belada olan Stafania yeniden bir böcek görmüş ve bağırmıştı.Doğrulduğunda yaptığının komikliğini farkedercesine yaptığı o tatlı gülüşünün ardından ayağını yanlış yere basmış ve kendibi çimlerin üzerinde bulmuştu.Kahkhalarına elinde olmadan John da eşlik ederken gözlerinin kendisine yöneldiğini görmüş ve sözlerini dinlerken gülen yüzü şaşkınlığa dönüşmüştü.
-Hey... Slytherin yerine Ravenclawa değil Gryffindor'u koymalıymış seni seçmen şapka.Eh bunu aklından bile geçiriyorsan bizimkilere fazlasıyla benziyorsun demektir.dedi ciddiyetle.Kız gerçekten de bir Gryffindor gibi davranmıştı.Eh tek başına gitmek istememesinde mantık arayabilirdi.Ama ya ejderhalarla yüzleşme fikri?Bir süre sonra içinden şeytan mı yoksa melek mi fısıldadı bilinmez bir ses kendisinin de merakı olduğunu söylemişti.Eh az önce dedesinin ejderha hikayelerini ve okuduğu kitapları düşlüyordu ve bunları tam da üstüne söyleyen kız fazlasıyla şanslı sayılmalıydı.
-Ama bu Gryffindor'u burnunun dibine gelmiş maceradan kaçıramazsın.Kimseye bir Ravenclaw Gryffindor'dan daha cesaretliymiş deditmem ben.Evet ben de geliyorum.Sanırım sana ejderhalara meraklı olduğumu söylememiştim dedi bir saniye öncesinde üzgün olan kızın yüzünün gülümsemeyle ışıldamasını izlerken. | |
| | | Stefania Valérie Bécaud Seherbaz
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 684 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12071 Ekspresso Puanı : 3 Kayıt tarihi : 28/05/08
| Konu: Geri: Yoğun bir günün sonlarında... Salı 01 Tem. 2008, 18:03 | |
| Göl zaman geçtikçe daha da durgunlaşmıştı. Ağaçların göle yansıyan bulanık görüntüleri netleşmeye başlarken, sonbaharın getirmiş olduğu hüzün her yere sinmişti. Dökülen sonbahar yaprakları, esen rüzgâr ile başka yerlere sürünüyordu. Gökyüzünün maviliği ile bütünleşmiş olan göl, sanki insanlara umut vermek için var olmuştu. Sonsuzlukları barındırırken içinde, buna seyirci kalanlar huzuru son safhada hissediyordu büyük ihtimal.
John’un anlattıklarına bakılırsa o burada oldukça fazla aksiyonlu günler geçirmişti. Onun yanındayken hiç olmadığı kadar gülümsemişti, şeytan tüyü falan mı vardı bu çocukta? Kendisini en az Severus kadar neşelendiriyordu. Dostlarıyla bir arada olmaktan duyduğu keyif ona olanları unutturacak kadar etkiliydi. Hogwarts tatile girdiğinde eve bile gitmek istemeyebilirdi. Her şeye rağmen bunları düşünmek için daha çok erkendi. O zamana kadar belki daha neler yaşayacaktı bu fikrini değiştirebilecek. Sadece biraz zamana ihtiyacı vardı.
Ravenclaw yerine Gryffindor da olmak… John’un düşüncesiydi bu, Stefania’nin asla olamazdı. O kendisini Gryffindor’a girecek kadar cesur hiç hissetmiyordu. Hissetmesine bile gerek yoktu; çünkü hiç cesur değildi. Bir böcekten korkan kendisiydi, başkası değil. Ejderha Çiftlikleri’ne gitme isteği sadece meraklı oluşundan kaynaklanıyordu, cesaretinden değil. Aslında Gryffindor binasında olmak kendisi açısından iyi olabilirdi. Neredeyse tüm arkadaşları o binadaydı ve onlarla daha fazla görüşme imkânı doğardı. Ama binasından çok memnundu, seçmen şapka onu zekâsını diğer binalarda harcamaması için koymuştu Ravenclaw’a. O binada olmaktan gurur bile duyuyordu.
Evet! İşte John, Stefania’nın teklifini kabul etmişti. Ejderha Çiftlikleri’ne birlikte gideceklerdi. Doğrusu tek başına gitmekten korkuyordu ve yanında bir Gryffindorlu’nun olması can güvenliğinin olması demekti. Sevincinden saf saf gülümsediğini hiç fark edememişti. En iyisi gece yarısı buluşmaktı; ama hangi gün? Yeterince zaman kaybetmişti zaten, bir gün bile beklemeye dayanamazdı. Heyecanla yerinden sıçrarken ağzında mırıldandığı sevinç sözlerini kendisi bile duyamıyordu.
“O zaman gece yarısı Ejderha Çiftlikleri’nde buluşuyoruz. Ay… Benimle geleceğin için mutluluktan ölüyorum. Çok teşekkür ederim.”
Sevincinden ne yapacağını bilemez halde, John’a sarılıp yanağına dostça bir öpücük kondurdu. Şimdi yapması gereken yatakhanesine gidip biraz dinlenmekti. Gece, Ejderha Çiftlikleri’nde uykulu uykulu dolaşmak hiç istemezdi. Acaba orada ejderhalarla karşılaşacaklar mıydı? Stefania için uzaktan bakmak yeterli gibi görünüyordu; ama heveslenip kendisini ejderhanın yanında bulursa hiç şaşırmazdı. Düşünceli bir şekilde oradan ayrılırken John’u unuttuğunu fark etti. Tüm şaşkınlığı ile arkasını dönüp John’a bağırdı.
“Ben yatakhaneye gidiyorum. Unutma, gece yarısı!”
Her zamanki gülümsemesinin ardından John’a el salladı ve önüne dönerek yoluna devam etti. Gece yarısı için sabredemiyordu neredeyse. Umardı ki bu merakı başına işler açmazdı. Her şeye rağmen mutluydu, günler sonra ilk defa içtenlikle gülümsüyordu. Böyle bir dostluğun parçası olmak… Önceleri yalnızlığına düşkün olan Stefania, artık dostları olmadan kendisini bir hiç gibi hissediyordu. Hayat onu da değiştirmişti ha… Bakalım daha neler değişecekti daha? | |
| | | John Stewen Peterson Seherbaz
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 813 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12198 Ekspresso Puanı : 6 Kayıt tarihi : 15/03/08
| Konu: Geri: Yoğun bir günün sonlarında... Salı 01 Tem. 2008, 19:23 | |
| Bir süre öncesinde köpüren gölün beyaz köpükleri azalmış ve sadece yüzeyinden geçip giden rüzgarla hafif daireler çıkarıyordu. Rüzgarın daha yavaş sürüklediği yapraklar havalanmadığı için biraz daha fazla ses çıkarmaya başlamıştı. Saçlarından artık sadece bir iki tel kalkıyor ve dalgalanıyordu. Az önce fark etmeden üzerine çektiği için siyah okul cüppesi ise hiç dalgalanmıyordu. Gök hafif hafif kızıllaşmaya bile başlamıştı ki tam da bu sırada John'un bakışları yine titrek hareketler dışında durgunlaşan göl suyunun ilerisindeki kızıllaşmaya yavaş yavaş başlayan ufka dalmıştı. Kızıllaşmaya başlayan gök anılar uyandırıyordu zihninde. Kimisi mutlu kimisi hüzünlü anılar zihninde yavaş yavaş dalgalanıyordu.
Birbiriyle şakalaşan gülüşen üç çocuk geldi gözlerinin önüne. Birbirine oldukça uyan Charlie James ve John’un çok değil bir sene önceki halleri kızıl gökyüzünde yansıyordu. Ceplerini dolduran şekerlemeleri yiyip hayvan sesleriyle göl kenarını çınlatıyor ve sonra gülüşüyorlardı. Çok büyük ses çıkarmamaya özen gösterseler de birkaç öğrenci daha toplanmıştı onları izlemek için. Onları çok da umursamamışlardı ve birkaç kez daha devam ettikten sonra bitirmişlerdi. Çocuklardan kimisi şekerlerden alıp onlara biraz daha eşlik etmişti. Genelde ortak salonda yada trenlerde yaptıkları bu oyunu o gün orada yapmış ve gerçekten eğlenmişlerdi.
Anıları yeniden uyandıran şey birkaç dakika öncesinde büyük bir cesaret ve kızın paylaştığı merakıyla teklifini kabul ettiği Stefania’nın sevinçli mırıldanmaları ve yaklaşıp yanağına kondurduğu dostça öpücüktü. Yanakları sanki bir an öpücükle kızarır gibi olmuştu ama Stefenia öylesine sevinçli ve heyecanlıydı ki bunu o fark etmeden kapatmış ve yüzüne sıcak bir gülümseme oturtmuştu. Kız özellikle merak bakımından kendisine benziyordu. Geri kalanı zaten şapkanın kararsız kaldığı noktalardı ki son kararı Gryffindor olmasa karşısında sevinçle zıplayan kızla aynı binada olacaktı.
-Gece yarısı… Tamam. Birinci kat koridorlarına gizlice ineceğim. Orada buluşuruz dedi sesini arkasından yükselterek. Sonra parmaklarını kütletip ellerini ovuşturdu. Bu gece anlaşılan oldukça maceralı olacaktı. Bir profesörün aniden basmamasını ya da yarı yolda yakalanmamayı umuyordu. En azından orada bir süre durduktan sonra basmalılardı ki ejderhaları görme fırsatı bulsunlar. Hoş karanlık ormana girmek demek karanlık yaratık ve bitkilerle yüzleşmek demekti. İçerilerde büyücüleri pek sevmedikleri söylenen atadamlar vardı ki onlar daha büyük belaydılar. Bu yüzden dikkatli olmalılardı. Bir süre kızıllaşan güneşi izlerken son ışıkların batımına kadar bunları kafasından geçip çözüm aradı ve en sonunda güneşin batmasıyla doğrulup üstünü silkeledikten sonra kalkarak ağır adımlarla kaleye geri dönmeye başladı. Devamı... | |
| | | | Yoğun bir günün sonlarında... | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |