|
| 3., 4. ve 5. Sınıflar İçin 2. KSKS Dersi | |
|
+3Nicole Marissa Magdalene Elina Lora Dark Sawyer Raul Johnson 7 posters | Yazar | Mesaj |
---|
Sawyer Raul Johnson Muggle
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 85 Yaş : 34 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12004 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 18/06/08
| Konu: 3., 4. ve 5. Sınıflar İçin 2. KSKS Dersi Ptsi 14 Tem. 2008, 15:53 | |
| Penceresinden içeriye sızan güneşi hissetmesiyle gözlerini araladı. Gözüne vuran güneş yüzünden gözü açıp kapadıkça kırmızı görüyordu. Sırt üstü yattığı yatağından doğruldu ve birkaç kez gözlerini ovuşturduktan sonra yerdeki terlerini ayaklarıyla aramaya koyuldu. Yumuşak, mavi terliklerini ayağına geçirip yatağından kalktı. Yürürken yumuşak terliği sayesinde ayakları acımıyor, aksine rahatlıyordu. Yatağının tam karşısındaki büyük, koyu kahverengi dolabının önüne geçti ve siyah bir takım elbise çıkarıp yatağının üzerine koydu. Giydiği açık mavi tonunda pijamalarını çıkardı, birkaç dakika sonra üzerini giyinebilmişti. Odasının kapıya en yakın olan köşesinde bulunan boy aynasının karşısına geçti. Siyah takım elbise, içine giydiği koyu gri renkli gömlek, gömleğinin üzerine taktığı siyah kravat ve giydiği siyah ayakkabılarla uyum içerisindeydi. Aynada kendine gülümseyip odasından ayrıldı.
Birinci sınıflara olan ikinci dersi, yaptığı ortak dersten bir sonraki gündü. Planını önceden hazırlamanın verdiği rahatlıkla yürüyordu şimdi Büyük Salon’a çıkan koridorda. Gömleğinin yakasını düzelterek girdiği Büyük Salon, oldukça boş ve sessizdi. Sol elini siyah, kumaş pantolonun cebine atarak Ravenclaw ve Gryffindor yemek masalarının arasındaki ince koridordan ilerleyerek profesörlerin yemek masasına ulaştı. Masada oturan profesörler, ilk dersi dolu olan profesörlerdi genel olarak. Suratına yerleştirdiği sahte gülümsemesini, gözleriyle tek tek baktığı tüm profesörlere sansıtıp kahvaltısını yapmak üzere her zamanki yerine oturdu. Hogwarts’ta yaptığı ikinci kahvaltıda diğeri gibi enfesti. Yüreğinden tüm evcinlerini kutlayarak dersliğinin yolunu tuttu.
İkinci katta, büyük, tek taraflı kapısı olan dersliğine girdiğin içerideki tozlu hava ve rutubet, buraya ikinci gelişinde de onu hapşırtmaya yetmişti. Cebinden çıkardığı mendille burnunu sildikten sonra, sözsüz birkaç büyüyle etrafı temizledi ve içeriye, lavanta kokusunun hâkim olmasını sağladı. Aldığı derin nefesle burnunun deliklerini dolduran lavanta kokusunun rahatlatıcı etkisiyle bedenini, masasının arkasındaki yumuşak süngerle kaplı sandalyeye bıraktı ve gözlerini yumdu. Birkaç dakika öylece kaldı, gözlerini açtığında ilk yaptığı şey saatini kontrol etmek olmuştu. Dersin başlamasına beş dakika kalmıştı ancak, ne gelen vardı ne de giden. Oturduğu sandalyeden kalktı, sıraları geçen seferki gibi yaptığı büyüyle arkaya itekledi. Dersliğe hâkim olan boş alan, büyü çalışmak için uygun bir ortamdı. Boş alanda aşağı yukarı yürüyerek mini mini birlerin gelmesini bekledi.
Son beş dakikada tüm öğrenciler sınıfa akın eder gibi gelip ayakta beklemeye koyulmuşlardı. Saat, dersin başladığını gösterdiği anda dersine başlamak için öğrencileri ayakta bekler vaziyette karşısına dizdi. Ne geç ne de erken… Herşeyin tam vaktinde olmasını sever ve buna özen gösterirdi, şimdi yaptığı gibi. Karşısındaki kısa boylu birinci sınıflara, suratına yerleştirdiği gülümsemeyle bakarak: “Öncelikle dersimize hoş geldiniz çocuklar! Bugün işleyeceğimiz büyü, basit ama çok etkili bir büyü. Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersi içinde, savunma büyüsü olarak nitelendirilmese de, benim gözümde savunmadır. Expelliarmus büyüsü, diğer bir diyişle silahsızlandırma.” Karşısında ayakta beklemekten sıkılmış öğrenciler, fısıldanmaya başlamıştı. Birkaçına sert bakışlar atıp sessizliği sağladıktan sonra konuşmasına devam etti: “Asanızı, rakibinize doğru tutacaksınız, büyülü sözleri mırıldanacaksınız. Büyüyü ıskalamaz da rakibinizi tutturursanız, elindeki asa düşer. Büyünün ne derece etkili olduğunu, asanın ne kadar uzaklaştığı gösterir. Asa rakibinizin ne kadar uzağına düşerse, büyüyü o kadar etkili yapmışsınız demektir.” İlgiyle dinleyen sınıfa göz gezdirdikten sonra devam etti: “Sadece asa da mı işe yarar? Tabi ki hayır! Karşınızdakinin elinde ne varsa düşürebilirsiniz. İlk deneme için-” Sözlerini yarıda kesip arkasındaki dolabın kapısını açtı. Dolabında demirden bir heykel vardı, herkesin aklındaki düşüncenin aksine. Çünkü geçen akşam böcürtü buradan uzaklaştırmıştı. Dolaptan çıkardığı eline asa tutturulmuş kendinden biraz kısa olan heykeli karşısına koydu ve: “-bu heykeli kullanacağım. Expelliarmus!” Asası elinden fırlayıp açık camdan çıkmış ve tüm sınıfta şaşkınlık belirten ‘Aaaaa!’ sesi oluşmuştu. Sadece gülümsedi ve: “Zaten o, gerçek bir asa değildi. Şimdi herkes ikili eş olsun ve büyüyü çalışsın. Alanımız oldukça geniş.”
Suratından silinmeyen gülümsemesiyle eş olmaya çalışan birinci sınıflara baktı. Birbirlerini pek tanımadıkları için eş olmaları zorlaşıyordu. Genelde binadaşlarıyla eş olanlar vardı; ama farklı binalardan eş bulanlar da yok değildi. Kısa süre sonra eş safhası bitmiş, yerini Silahsızlandırma Büyüsü’nün etkisiyle düşen asalar, tahtaya çarpıp geri seken kırmızı ışıklar almıştı. Elinde olmadan gülüyordu, anlaşılan bugün neşeliydi. İki çift eşlerin arasından yürüyor, büyü uygulayışlarına bakıyor, büyüyü iyi yapmayanların veya ıskalayanların ellerinden tutup asayı nasıl çevirmeleri gerektiğini gösteriyordu. İkinci gününden profesörlüğü bu kadar çok seveceğini düşünmemişti.
Dersin sonuna doğru tüm birler, büyü gayet iyi bir şekilde yapmayı başarmıştı. Herkesin büyüyü uygulayabildiğinden emin olduktan sonra sınıfı karşısına alıp: “Hepiniz gayet iyi ve azimliydiniz! Sizi önce tebrik ediyorum, sonra da size teşekkür ediyorum! Şimdi çıkabilirsiniz. Bu azminize karşılık size ödev vermiyorum!” Cümlesi biter bitmez sınıfa neşe dolu haykırışlar hâkim olmuştu. Koşa koşa sınıftan çıkanlar bile vardı, sevinçle. Herkes sınıfı boşalttıktan sonra, sıraların bu hâlini bozmadan derslikten ayrıldı.
!Salı 1. Ders!
En son Sawyer Raul Johnson tarafından Paz 27 Tem. 2008, 21:19 tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi | |
| | | Elina Lora Dark
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 405 Yaş : 32 Kan statüsü : Melez Galleon : 11956 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 11/07/08
| Konu: Geri: 3., 4. ve 5. Sınıflar İçin 2. KSKS Dersi C.tesi 19 Tem. 2008, 20:43 | |
| Elina yatağından doğrulmadan yatağının yanında bulunan çantasına uzandı ve ders programını eline aldı ilk ders karanlık sanatlara karşı savunmaydı.Elina bu dersi seviyordu ama pekte başarılı olduğu söylenemezdi.Ayağa kalktı saçlarına baktı felaket gözüküyorlardı.Her bukle ayrı bir tarafa dönmüş saçları kabarmış aslan yelesine dönmüştü.Elina asasına saçlarına uzattı daha uyanamamıştı bile ama ilk aklına gelen saçlarıydı.Üzerine cüppesini giydi aynanın karşısına geçti.Olamaz dün akşam yemeğinde eteğine yemek dökmüştü.Çok sakardı Elina hemen eteğini değiştirdi çantasını aldı ve büyük salonun yolunu tuttu.
Bir süre koridorda yürüdükten sonra yan taraftaki boş sınıftan bir ses geldiğini duydu.Bir süre sesleri dinledi sanki birileri kavga ediyor gibiydi. '' Sana ne '' dedi Elina ve yola koyuldu ama aklı kavgadaydı geri döndü ve hiç düşünmeden sınıfa daldı.Slytherinli çocuklar ile Gryffindorlu çocuklar kavgaya tutuşmuşlardı hem de asa ile falan diğil direk muggle yollarıylaydı.Elina aralarına girdi '' heyy kendinize gelin ne kadar saçma bir nedenden kavga ediyorsunuz '' dedi Elina ' nın sesi çok gür çıkmıştı.Çocuklar döndü ve ona baktılar.Elina '' siz aynı ortamda yaşadığınıza göre birbirinize saygı göstermek zorundasınız '' dedi.Çocuklardan biri '' pis melez '' dedi Elina ' ya Elina kibarlığını bozmadan.'' bu seni hiç ilgilendirmez eğer bir daha bana böyle hitap edersen bayan Derwent 'ın yanında bulursun kendini. '' dedi ve ekledi '' mugglelar senden kat kat daha iyidir '' dedi ve sınıftan çıktı gözleri kocaman açılmıştı her kızdığında olduğu gibi.Burnundan soluyordu.saatine baktı kahvaltıyı kaçırmıştı bir yandan hızlı hızlı yürüyor bir yandan da söyleniyordu '' sana ne sen niye karışıyorsun ki yesinler birbirlerini.''. Sınıfa girdiğinde profesör masada oturuyordu '' Günaydın '' dedi ve sınıfın içerisine doğru yöneldi ama masaları yoktu.Alan boşaltılmıştı.Elina sınıfta profesör masasının tam karşısındaki duvarın oraya doğru yürüdü ve ayakta beklemeye başladı.Sakinleşince sol kolundaki sızıyı fark etti cüppesini sıyırdı ve kolundaki morluğu gördü ayırmaya çalışırken olmuş olmalıydı.Elina ‘’ kahretsin ‘’ dedi içinden.Ve cüppesini tekrar kapattı canı yanıyordu.Sınıf iyice dolmuştu ve artık Elina da ayakta beklemekten usanmıştı.Ve profesör konuşmaya başladı bu gün expelliarmus ‘ u işleyeceklerini söyledi ‘’ Expelliarmus silahsızlandırma büyüsü ‘’ dedi Elina içinden çalışmış gelmişti.Ama profesör biraz daha ayrıntılı anlatmıştı silahsızlandırma büyüsü karşınızdaki insanın elinde ne varsa düşürüyordu . Bu fikir Elina’nın çok hoşuna gitmişti.
Profesör dolaba yöneldi orada böcürt vardı Elina nefesini tuttu Profesör dolabı açınca içinden heykel çıktı.Elina ilk önce bunun böcürt olduğunu düşündü ‘’ ama profesör heykelden korkmuyordu ki ‘’ dedi sonra kendi kendine bu gerçek bir heykeldi ve elinde asa vardı.Ve profesör heykele silahsızlandırma büyüsü yaptı asa fırlayıp dışarı gitti Elina elinde olmadan ‘’ hii ‘’ dedi.Elina’nın böyle çıkışları vardı önünde bir çocuk düşse çocuktan çok Elina panik olurdu.Profesör sesleri duymuş ‘’ gerçek bir asa değildi ‘’ dedi Elina biraz kızardı ama sınıf kayabalık olduğundan ve heykeli incelemekte oldukları için Elina’ yı görmemişlerdi.Daha sonra profesör eş olmalarını ve büyüyü denemelerini söyledi Elina da Slytherinden arkadaşı Nicole ile eş olmuştu.Asasını çekti ve ‘’ expelliarmus ‘’ dedi.Asasının ucundan kırmızı cılız bir ışık çıktı ve Nicole ‘ nin ardındaki duvara çarptı.Şimdi sıra Nicoledeydi oda büyüyü söyledi asasından güçlü bir kırmızı ışık çıktı ama onun büyüsüde Elina’ yı ıskalamıştı.Elina kızarmıştı.Neden yapamıyordu.Yapamadığını gören profesör yanına geldi ve asayı nasıl sallayacağını gösterdi.Elina bu sefer uçuşta öğrendiği konsantre olmayı karanlık sanatlara karşı savunma dersinde uyguluyordu.Konsantre oldu ve tam Nicole ’ nin üzerine Expelliarmus büyüsünü yolladı asası elinden fırlamıştı ama hemen iki adım gerisine Elina yinede mutlu olmuştu.Şimdi sıra yine nicoledeydi.Oda asasını tam Elina ‘ nın üzerine doğrultarak ‘’ expelliarmus ‘’ dedi ve Elina ‘ nın asası uçtu hemde baya geriye gitmişti.Nicola tıslım dersinde öğrendikleri büyüyü Elina’nın asasını çağırmak için kullandı.’’ Expello Elina’nın asası ‘’ dedi ve asa tam eline geldi.Nicole asayı Elina’ya uzattı Elina da ona gülümseyerek asasını aldı.Dersin sonuna gelmişlerdi profesör onları kutladı ve bu başarılarına karşın onlara ödev vemedi Elina bu işe gerçekten çok sevinmişti ‘’ sihirli günler profesör ‘’ dedi ve sınıftan çıktı. | |
| | | Nicole Marissa Magdalene Fontjoncouse Otel Ortağı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 4533 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12679 Ekspresso Puanı : 75 Kayıt tarihi : 02/07/08
| Konu: Geri: 3., 4. ve 5. Sınıflar İçin 2. KSKS Dersi C.tesi 19 Tem. 2008, 21:54 | |
| Nicole her zaman gibi yeni güne uyanmanın keyfi içerisinde kalkmalıydı ve güne başlamalıydı. Fakat akşam bunları düşünürken uyuduğu zaman korkunç bir rüya görmeye başlayacağını nerden bilebilirdi. Hayatında hep el bebek gül bebek büyüyen Nicole korku dolu rüyalar görürdü, ama bunların hiç biri kendi ile ilgili olmamıştı. Rüyasında, kendisinin iyilerin tarafına geçtiğini gördü ve onlarla arkadaş oluyordu. Hâlbuki bu onun hiç sevmediği ve hayatında en son isteyeceği şeydi. Bir anda bir çığlık duydu ve ardından yatağından kalktı büyük bir ihtimalle dışardan gelen bir ses olmalıydı. Belki de dışarıdaki rüzgardan kaynaklanan ve çığlığa benzeyen bir sesti. Kalktıktan sonra bir daha uyuyamacağını düşünüp sabahın olmasını bekledi. Güneş doğarken hazırlanmaya başladı.
Bütün hazırlıklarını tamamladıktan sonra ders takvimine baktı. Dersinin Karanlık Sanatlara Karşı Savunma olduğunu öğrenince içine bir mutluluk kapladı. Hayatında en çok istediği şeylerden biri kendini savunmak için bir şeyler öğrenmekti. Aslında bir kısmını da biliyordu, ama burada bilmiyormuş gibi yapmak daha iyi olur diye düşündü çünkü Hogwarts'ın dışında asayla büyü yapmak ve öğrenmek yasaktı. Kahvaltısını alelacele yaptıktan sonra heyecanla dersin olduğu binaya doğru koşuyordu. Karanlık Sanatlara Karşı Profesör hakkında bilgisi olmadığı için bir an önce hocayı görüp nasıl biri olduğunu anlamak istiyordu. Her zaman ki sinsi düşünceleriyle Hogwarts’daki herkesikendine nasıl bağlayacağını düşünüyordu, fakat daha bunu belli etmek için çok erkendi. Sınıfın kapısına vardığında biraz bekledi derin bir nefes aldıktan sonra içeri girdi. Profesöre "Günaydın Profesör" dedikten sonra bir yere aradı fakat en sonunda herkesin ayakta durduğunun farkına vardı ve boş bir kenara geçti. Profesör “Öncelikle dersimize hoş geldiniz çocuklar! Bugün işleyeceğimiz büyü, basit ama çok etkili bir büyü. Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersi içinde, savunma büyüsü olarak nitelendirilmese de, benim gözümde savunmadır. Expelliarmus büyüsü, diğer bir diyişle silahsızlandırma" dedi herkes sabırsızlıkla onun neden ayakta durmamız gerektiğini anlamaya çalışıyordu. Profesör açıklamaya başladı ve herkesin karşısındaki kişinin asasını düşürmesini istiyordu. Bu büyüyü bilen Nicole karşında Hufflepuff'dan olan Elina ile eşleşti. İlk olarak Elina büyüyü yapmaya çalıştı. "Expelliarmus" dedi, fakat asadan çok az kıvılcımlar çıktı. İsabet ettiremeyen Elina biraz utangaç ve sıkkın duruyordu, fakat Nicole içinde az iyilik olduğundan mı bilinmez onu gaza getirmek ya da beraber kötü duruma düşmemek Nicole ona "Expelliarmus" dedi ve kıvılcımlar Elina'nın asasını bulup asayı uzağa götürdü. Kendiyle gurur duyan ve içten içe böbürlenen Nicole sıranın ona geldiğini söyler gibi bir hareket yaptı. Elina'nın heyecanı ve telaşı her halinden belli ediyordu. Nedense hayatında ilk defa Melez birine bu duyguları beslediği için üzüldü, ama içinde bir şey o kadarda kötü olmamasını ve sonunda bunun tadını çıkaracağını söylüyordu. Elina "Expelliarmus" dedi ve bu sefer daha fazla kıvılcımlar olduğunu gören Nicole gülümsedi içinden gülümsediğini sanıyordu ama Elina bunu görünce ona büyük bir tebessümle yanıt verdi. Sonunda yanlarına Profesör geldi ve Elisa'ya asayı nasıl tutması gerektiğini söyledi ve Nicole bir daha ki yapışında daha uzağa atıktan sonra Elina üçüncü deneyişinde Nicole asasını çok azda olsa uzaklaştırabildi. Başarabildiği için kendiyle az da olsa gurur duyuyordu. Bunu anlayan bir yandan beceriksizliğine lanet okuyan ve diğer yandan Nicole onu tebrik edercesine bir bakış fırlatıyordu. Hayatının en anlaşılmayan bir günü daha diye düşündü Nicole, farklı gruplardan da olsalar Elina'ya karşı kendini iyi olmak zorunda hisseti. Fakat o kötü olmak istiyordu. Tabi bu kafasındaki düşüncelerdi dışarıya yansıtmadığına memnun oldu. Sonunda Profesör dersi bittiğini söylediğinde ve onları kutladıktan sonra Nicole, derin rahat bir nefes aldı. Profesör sınıftakilerin bugün ödev olmayacağını söyleyince herkes sevindi, Profesör, sadece biraz pratik yapmaya zaman harcamaları gerektiğini söyledi.
Nicole, Profesör'e "Sihirli Günler Profesör" dedi ve sınıftan çıktı. İçinde bu dersi de sorunsuz atlatmanın rahatlığı vardı. Acaba ne zaman içindeki nefret ve kin ortaya çıkacaktı. Bunun olmasını bir yandan isteyen Nicole, farklı bir taraftan da olmamasını isteyip şimdiki haline şükrediyordu. Çelişkiye düşeceği aklının ucundan bile geçmezdi, ama şu an o hale gelmişti. Sonunda elbet yolunu bulacaktı.
En son Nicole Marissa Magdalene tarafından Cuma 25 Tem. 2008, 12:54 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Genevieve Tessa Malfoy Slytherin 5. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 487 Yaş : 33 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12064 Ekspresso Puanı : 15 Kayıt tarihi : 14/06/08
| Konu: Geri: 3., 4. ve 5. Sınıflar İçin 2. KSKS Dersi Ptsi 21 Tem. 2008, 00:35 | |
| Güneş görevini yavaşça devralırken karanlıktan, her iki renge bezenmiş ışınlar vurmaktaydı hogwartsın ücra köşelerine. Zindanların belirsiz pencerelerinden yansıyıp, çalar saat misali baskı yapıyordu üzerine. Işığa karşı hassas gözleri, algılamasını yine kusursuz bir biçimde tamamlamış ve hafifçe aralamasına neden olmuştu kırmızıya bürünmüş gözlerini. Maviliklerin etrafını saran kırmızı çizgiler yorgun ve uykusuz geçen bir gecenin ardında kalan tek şahit gibiydi. Türlü kabuslar, türlü korkular bu gece anlaşmış gibi bir türlü bitmek bilmeyen korku dolu saatler yaşatmıştı kendisine. Oysaki tek istediği huzur olan bu kızı isteğinin zıttı yönünde rahatsız etmişlerdi. Görmeyi istemediği ve istemeyeceği anlara şahit olmuştu ruhu. Bilinçaltına işlemiş bu korkular, bu gece toplanıp su yüzüne çıkmıştı sanki. Sayısız kabus ve içine gizlenmiş sayısız korku dolu kurguların sahnelendiği anlar. Tüm gece boğuştuğu bu anların yarattığı bu görüntü de iyice çekilmez hale getirmişti şu son saatlerini.
Vücuduna emirler yağdırarak saliseler içinde yerine gelen emirleriyle beraber, kendine gelebilme ve bu ruh halinden sıyrılabilme umuduyla lavaboya ilerledi. Ruhunun her bir zerresinde hissettiği korkuyu da beraberinde götürüyordu şimdi. Her ne kadar sevgi beslediği kişiler az da olsa, onlara gelecek herhangi bir zarara gönlü asla razı olmazdı, olamazdı. Beslediği sevgiden çok saygı olsa bile yine de aynı şeyler geçerliydi. Ailesine gelecek zarara asla katlanamazdı ve zarar verecek olanların da asla yanına bıraktırmazdı zaten. Soğuk suyun avucuna akarken hissettiği tek şey bu suyla beraber gitmesiydi bütün korkularının. Soğuk suyu yüzüne çarparak içine dolan ürpertiyle beraber başını yavaşça kaldırdı ve ıslanmış yüzüne bakakaldı. Bir bakıma gözlerinin ıslattığı yüzüne suyla da destek olmuştu. ''Kabuslarım, gerçek olabilir mi?'' ıslak dudaklarından dökülen birkaç parça kelime anlatmıştı tüm hislerini. Korkularının gerçekleşme payı var mıydı? Eğer öyle bile olsa konuşmalıydı bunu. Paylaşmalıydı birisiyle. Büyükbabasına anlatmalıydı en yakın zamanda. Kimi zaman duygularına tercüman olan büyükbabası şuan uzaktaydı. Tek yapabileceği ise mektup göndermekti. Lakin ne kadar anlatabilirdi ki hislerini. Onlara karşı beslediği endişeyi ne kadar dile getirebilirdi ki? İşte orası meçhuldü. Yakalanmalarına duyduğu endişeyi küçük bir mektup, ince bir yazı anlatamazdı sonuçta. Lakin dikkatli olmaları konusunda mutlaka uyarmalıydı onları. Belki de başlarına gelecek bir felaketin habercisiydi. Şu ana kadar gördükleri kabusların içinde en gerçekçisi ve en korkuncuydu. Gözleri önünde ailesinin azkabana gönderilmesi büyük bir sıkıntı yaratmıştı içinde hele de bunun gerçekleşebilme olasılığı iyiden korkutmaktaydı Eve’yi.
Üzerine eline ne geçerse geçirdi, Belki de ilk defa özenmemişti görüntüsüne. Aklında türlü düşünceler varken bunu umursaması elbette imkansızdı. Aksilik o ki ilk ders ise Karanlık sanatlardı. O çok sevdiği ders, bir takım saçmalıklar yüzünden heba olacaktı. Belki de başaramayacaktı bazı büyüleri ve içindeki endişe alevi daha da körüklenecekti o zaman. Koridorlardan hızlıca ilerlerken vakit olabildiğince hızlı ilerlemekteydi. Gözlerini ilk açtığında güneş yeni doğmuş ve etrafa yeni yeni yüzünü gösterirken, şuan da ise bütün insanlığı, bütün varlığıyla selamlamaktaydı. Olabildiğince ışıltılı ve mutlu görünüyordu. Yani kendi ruh halinin tam tersindeydi bu sabah. Pencerelerden yansıyan ışık huzmeleri soğuk bedeniyle çarpışıyordu adeta. Korkunun neden olduğu soğukluğu gidermek uğruna verilen savaşı korkuları yenmişti. Vücudu istifinden hiçbir şey kaybetmemiş, aksine daha da solgun ve bitkin hale düşmüştü. Sınıfa doğru yaklaştığında sessizliğin bürüdüğü etraftan anlaşılacağı üzere geç kalmamıştı. Zamandan haberi olmadığını varsayarsak profesörün gelmiş olacağından bile şüpheliydi.
Sınıf kapısını iterek içeriye girdi. Sadece 2 öğrenciden oluşmaktaydı tüm mevcut. Anlaşılan o ki her zamankinin aksine erken gelmişti. 2 öğrencinin de simasına dikkatle bakıp hufflepufftan daha önce dikkatini çekmeyen ve açıkçası da önemsemediği bir kız olduğunu anlayıp diğerini yöneldiğinde ise yeni Slytherinlerden birisi olduğunu görerek kıza gülümseyip kendisini tenha bir köşeye çekti. Bir türlü ısınamadığı bu adama da sadece gülümseme nezaketinde bulunmuştu. Profesörün sol-çaprazına düşecek şekilde en son sıraya geçmiş ve iyice kurularak başını sıraya dayayıp bir an önce başlamasını umut ederek gözlerini karanlıkla buluşturdu.
Dakikalar sonra birçok uğultuyla beraber başını kaldırdı ve etrafına göz gezdirmeye başladı. Sınıf olabildiğince dolmuş ve birçok öğrenci bu derse akın etmişti. Özellikle Gryffindorlular tarafından rabet görmesi de ayrı bir konuydu lakin şuan için bunu sorgulamanın pek bir gereği yoktu. Sınıf mevcudu yeterli sayıya ulaşmış olacak ki Profesör konuşmasına başladı. Birkaç cümle ile bağladığı konuşmasında en önem çeken yer Expelliarmus olmuştu elbette. Şu gözde büyüyü öğrenebileceklerdi sonunda. Profesör büyüle ilgili birkaç açıklamanın ardından uygulamaya geçecekti. İzlemesi en güzel ve en sabırsızlık uyandırıcı bölüm bu olsa gerekti. Adam ilerde bulunan uzunca dolaba yönelip, kapısını araladı ve içinden kendi boyuna oranla daha kısa olan bir heykel çıktı görünüre. Eline asa tıkıştırılmış heykel az sonra olacaklardan habersiz beklemekte gibiydi. Adam yılların verdiği ustalık ve kıvraklık ile bir bilek hareketi ile heykelin elindeki asanın pencereyi adeta delip geçerek uçmasına sebep olmuştu. Ardından ise bunu küçük öğrencilerinden denemesini istediğini vurguladı. Lakin istediği çiftli olmaktan yanaydı. Herkes kendi eşini seçecek gibi görünüyordu ve seçilecek eşte pek yok gibiydi. Etrafına göz gezdirdi ve slytherinli bir kızı zorla kendisiyle eş yapmak uğruna ona bir şeyler mırıldandı ve güç bela oluşturduğu sinsi bakışlarını atıp kızı karşısına yerleştirdi. ''İlk önce ben deneyeceğim''emrinin ardından asasını, cübbesinin cebinden hızlıca çıkartıp kıza doğru yönelterek doğru sözleri mırıldanmaya koyuldu. ''Expelliarmus'' kızın asasıyla aynı doğrultuda olan asası herhangi bir kıpırdanma göstermeyerek kızın asasında da bir değişiklik meydana getirmemişti. Yüzünde kabullenemeyen ve sinirlenen bir somurtma biçimi belirmişti. Kendisine alay edercesine sırıtan kıza uğursuzluk büyüsü çakma düşüncesine zorla dur diyerek tekrar denemeye koyuldu. ''Expelliarmus'' kızın elindeki asa aniden yok olmuş ve olabildiğince uzak bir bölgeye atmıştı kendisini. Başarmanın verdiği hazla kıza dalgacı bir şekilde gülümsedi ve kızın ince tiz sesini duydu. ‘’Accio asa’’ İnce ve bir o kadar da kırılgan görüntü sergileyen bir asa kızın avuçlarına yerleşti. Sıra şimdi ondandaydı. Asasını kıza yöneltip birkaç başarısız denemenin kendisinde yarattığı zevkle bekledi. Birkaç denemenin daha ardından aniden ellerinde hissettiği bir gevşeme duygusuyla asasının vücudundan daha uzak bir yere uçtuğunu ve yere düştüğünü gördü. ‘’Accio asa’’ avucunda beliren asasını da beraberinde alarak kıza umursamaz bir tavır takınıp yerine yerleşti. Dersin bitimine saniyeler kala ise profesörün ağzından dökülebilecek en iyi sözlerden bazıları çıkmıştı. Ödev yoktu. Evet uğraşması gereken herhangi bir ödevi yoktu. Daha bir saat öncesine kadar korkunun hakim olduğu ruh hali kendisini bir nebzede olsa sevince bırakmıştı. Bitkin yüzünün çizgilerinde beliren gülümseme benzeri bir edayla da sınıftan ayrıldı.
| |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: 3., 4. ve 5. Sınıflar İçin 2. KSKS Dersi Çarş. 23 Tem. 2008, 17:56 | |
| Birden bire gözlerini açtı Paula. Sabah daha henüz açılmamış kaslarını olabildiğince hızlı hareket ettirip üzerindeki örtüyü fırlattı. Yataktan bir harekette kalkıp koşarak banyoya gitti. Aynanın önüne geldiğinde hemen yüzünü incelemeye başladı. Ellerini yüzünde gezdiriyor, sağına soluna bakıyordu. Boynunu bir sağa bir sola çeviriyordu. Hiçbir yerinde çıban olmadığına ikna olduktan sonra derin bir nefes aldı. Ellerini lavaboya dayayarak başını aşağıya eğdi. Başını aşağıya eğer eğmez ayak parmaklarının arasında minik bir ot parçası çarptı gözüne. Paula endişeyle bileğinden tutup ayağını dizinin üzerine koydu. Sanki çıplak ayak yerde yürümüş gibi kirlenmişlerdi. Yüzünde çıban yoktu ama ayakları kirliydi. '' Bu, bu nasıl olur? '' Kafasının içi soru işaretleri ile dolarken gördüğü rüyayı tekrar anımsadı. Yasak ormanın girişinde birileri ile karşılaşmıştı. Ayakları çıplak onların olduğu yöne doğru koşuyordu. Karanlıkta zor farkedilen silüetlere iyice yaklaştığında onların dün gece kavga ettiği binadaşları olduğunu gördü. İki taraf da bir intikam savaşına gelmiş gibiydi. Birbirine doğrultulmuş asalardan Paula' nınki henüz büyülü sözcükler ile sihir yapamadan, karşı taraf bir çıban büyüsü ile hamlesini yapmıştı. Samara ile göl kenarında karışılaşmalarında başına gelenlerden beri bu büyüden korkan Paula, tekrar aynı acılar içinde kıvranıyordu rüyasında.
Uyandığında bu denli hızla aynaya koşmasının sebebi buydu. Her şeye bir anlam verebiliyordu ama ya kirlenmiş tabanlarına? Bu bir rüyaysa ormanda hiç yürümemişti, değilse çıbanlar neredeydi? Olanlara anlam veremedi. Ilık bir duşun kendine gelmesi için en iyi ilaç olacağını düşündü. Ilıktan soğuğa çevirdiği su ile banyosunu bitirdikten sonra kendine iyice gelmiş halde hazırlanmaya başladı. Zihni çok açıktı ve tamamen yaptığı işe odaklanıyordu. Kavga ettiği kızlar yataklarında mışıl mışıl uyuyorlardı hala. '' Yine bütün gece dedikodu yapmışlardır. '' Aslında derse gitmek üzere hazırlanmaları için oları uyandırması lehlerine olabilirdi ama Paula' nın bunu yapmaya hiç niyeti yoktu. Bir an için seçmen şapka hakkında kötü önyargılara kapıldı fakat; daha sonra düşüncelerinden sıyrılıp '' Belki de kötü bir başlangıç oldu sadece... '' diye iç geçirdi. Hazırlığı bittikten sonra yatakhaneden çıktı ve büyük salona doğru ilerlemeye başladı.
Büyük salondan içeri girdiğinde konuşmalar eşliğinde iştahla kahvaltılarını eden öğrenciler ve profesörlere göz ucuyla bakıp Hufflepuff öğrencileri için ayrılmış masaya oturdu. Karanlık sanatlara karşı savunma dersine gireceği zaman heyecanlanıyordu, bu yüzden pek fazla bir şey yiyemedi. Balkabağı suyunun kalanını bir dikişte bitirdikten sonra, karnı yeterince şişmiş bir şekilde dersliğin yolunu tuttu. Adımlarını biraz hızlandırıp iki Slytherinli öğrencinin arkasından içeri girdi. Sıralar yine duvarın yanında istiflenmişti. Çok fazla zaman geçmeden ders başladı, Paula ucu ucuna yetişmişti anlaşılan. Profesör klasik bir hoşgeldinizden sonra o gün yapacakları büyü olan '' Expelliarmus '' u bir örnek üzerinde deneyerek gösterdi. Şimdi ise herkes kendine bir eş bulacak ve ardından büyüyü karşılıklı deneyeceklerdi. Paula etrafına bakınmaya başladı. '' Keşke Maglor burda olabilseydi. '' dedi içinden. Onunla herşey çok kolay oluyordu. Bir an evvel bir eş bulup büyüyü çalışması gerekiyordu. Biraz ilerde kendisi gibi bir eş bulmaya çabalayan bir Gryffindorlu kızla gözgöze geldi. Kızın adını bilmiyordu. Birbirlerine bir baş hareketiyle onay verdiler ve karşı karşıya geçtiler.
Gryffindorlu kız asasını kaldırdı. Paula bu harekete karşılık bekledi ve ilk olarak büyüyü onun denemesine ses çıkarmadı. Kızın ağzından çıkan güçlü ve kararlı bir '' Expelliarmus! '' Paula' nın elindeki asayı metrelerce uzağa fırlattı. Paula şiddetten acıyan elini ovuştururken asasını almak için sınıfın diğer ucuna ilerledi. İlerlerken de sinirlendiğini farketti çünkü; eli artık acımıyordu. Daha doğrusu Paula acıyı hissetmiyordu eskisi kadar. Asasını yerinden alıp, Gryffindorlu kızın karşısına dikildi. Başarılı denemesi ile dikkatleri üzerine çekmiş olan Gryffindorlu elinde asası bekliyordu. Paula sinirlerini yatıştırmaya çalışmadı. Ne kadar sinirlenirse o kadar motivasyon sağladığını bildiğinden gözlerini kısıp asasını kaldırdı. Ardından '' Expelliarmus! '' diye gür bir sesle bağırdı. Gryffindorlu kızın elindeki asa uçmamış yerinde duruyordu ama tam arkasındaki duvarda kocaman kırmızı bir şimşek çakmıştı. Bu görüntüden ürkmüş olan Gryffindorlu şaşkın şaşkın Paula' ya '' Hey, sakin ol biraz. '' dediğinde Paula' nın da sinirleri yatışmıştı. '' Afedersin, biraz fazla kaçtı galiba. '' derken gülümsüyordu Gryffindorluya. Tekrar asasını kaldırdı ve bu kez daha kontrollü bir şekilde '' Expelliarmus! '' dedi. Asayı sınıfın diğer ucuna uçuramasa da iyice uzaklaştırmıştı. İkisi de birbirlerine gülümsedikten sonra profesörün dersi bitiren cümlesi ile sınıftan ayrıldılar. |
| | | Madeleine Violet Miller
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 96 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11936 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 22/07/08
| Konu: Geri: 3., 4. ve 5. Sınıflar İçin 2. KSKS Dersi Perş. 24 Tem. 2008, 22:27 | |
| Koridorlarda sessizce yürürken; küçük bedenine ağır gelen çantası, sanki her an daha da ağırlaşıyor gibi bir hisse kapılmıştı. Ağır çantasını sırtından alıp eliyle taşımaya başladı. Loş koridordan meltem süzülüyordu. Daha yeni doğan güneş koridorları yavaşça aydınlatırken koridorun en sonunda olan Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersliğinden sessiz mırıldanmalar yükseliyordu. Hiç değilse; profesörün daha derse başlamadığının bir göstergesiydi bu. Çünkü eğer profesör derse başlasaydı. Hiç değilse koridor bu kadar sesli olmazdı.
Dersliğin kapısına varmak üzereyken derin bir nefes alıp, sessizce içeriye süzüldü. Sınıf oldukça geniş ve konforluydu. İçeride tatlı bir koku hüküm sürerken; gözüne kestirdiği bir masadan çevirdiği gözleri omzunun üzerinden sınıfı süzmeye devam ediyordu. Gözlerini profesöre çevirdiğindeyse karşısında 40 yaşlarında beyaz saçları ve renkli gözleri olan. Gülümseyen bir yüzü olan bir adam vardı. Gülümseyerek tahtada gezdirdi gözlerini sonra profesöre dönerek gülümsemesine devam etti. Sıkıca tuttuğu elinin titrediğini hissediyordu.
”Merhaba Profesör Johnson”
Dedi. Son derece tatlı ve yapmacık olmayan bir tonu vardı sesinin. Kendisine ait olan bir ses. Titreyen elinde duran çantayı daha sıkı tutmaya gayret göstererek; daha önceden kestirdiği sıraya ilerledi. Masanın altına çantasını bıraktıktan sonra arkasına yaslanıp profesörü süzmeyi bıraktı. Daha önce hiç görmemişti. Diğer profesörler kadar iyi olduğu yüz halinden belliydi zaten. Gözlerini kırpıştırarak, yüzünü ellerinin içine gömmesinden birkaç saniye sonra kaldırıp, gözlerini ovuşturup arkasına yaslandı. Daha ilk dersinden azar yemeye niyeti yoktu. Dersi iyi dinlemeliydi.
Karanlık Sanatlara Karşı Savunmaya karşı pek ilgisi yoktu. Hatta fark ettirmese de bu dersten nefret ediyordu. Ödevlerini aksatmayıp uygulamaları tekrar etse de. Bu ders onda ilgi uyandırmıyordu. Nedenini bilmiyordu. Oysa annesi bu dersi çok sevdiğini söyleyip dururdu. Çoğu slytherinli gibi annesi de sevse de. Sırf annesinin mutluluğu için yalan söyleme yandaşı değildi. Zaten yalandan hep nefret etmişti. Hayat felsefesinden asla vazgeçmese de bazı zamanlar annesinin yolundan gitmediğini fark ediyordu. Bir kere o Slytherin de değildi. Olmak istemiyordu da.
O kütüphane de dirsek çürütmeyi; güç yerine zekayı kullanmayı seviyordu. Ona göre zeka daha önemliydi. Beyni olmayan bir büyücü zaten gücünü kullanamazdı. O bazı kişilerin söylediği gibi ‘inekçik’ olmaktan memnundu. Ona göre çok güzel bir binadaydı.. Cesur olabilirdi. Zaten seçmen şapka da bu yüzden yerleştirmedi biraz tereddüt etse de zekasını çok daha yoğun olduğunda karar kılmıştı. İyilik severdi ama bazen kötümser de olabiliyordu. Ve tabii sinsiydi. Ama fazla değil… Kuşkusuz zekası hepsinden daha ağır basıyordu. Her an başka düşüncelerle dolmuştu beyni. Onu bu düşüncelerden alıp götüren Profesör Johnson’un sesi oldu. Dersin açıklamasını yaptıktan sonra profesör küçük bir örnek vermişti. Sınıftan çıkan büyülenmiş seslere küçük bir eklemede Lilian yaptı. Yeşil gözleri masa da duran asasına gitmişti. Başaramama korkusu biraz fazla olsa da kendine olan güvenini yitirmemeye çalışıyordu.Parmaklarıyla kavradı asasını. Profesörün herkesin denemesini isteyeceğini düşünüyordu. Profesör sınıfta oluşan sessizliği kestiğinde , Lilian yerinde göze pek hitap etmeyen bir şekilde ilerlemiş olan akrepten çekmişti gözlerini. Sırayla kalkan çiftleri izlerken; bazen onaylama mırıldanmaları bazen de küçük kahkahalar oluşuyordu. Sınıfın yarısı tamamlamıştı uygulamayı. Yanında oturan ravecnlaw’lu kızla ayağa kalktığında, Lilian’ın kalbi hızla çarpıyordu. Sıkıca kavradığı asasını doğrultarak net bir şekilde ”Expelliarmus!” dedi. Ravenclaw’lu kızın asası havalanırken; Lilian’ın kalp atışları yavaşlamaya başlamıştı. Kız asasını aldıktan sonra bu sefer sıra kıza gelmişti. Kızın yüzünden pek endişeli olmadığı okunuyordu. Güçlü ve net bir şekilde ”Expelliarmus!” Diye kızın bağırdığını işitmişti ki anında; asası havalanıp yere düşmüştü. Lilian gülümseyerek yerde ki asasını kaptı. Sınıfın fark edemediği bir hızla süzdü etrafı. Sırasına otururken içinde ki korku azalmıştı. Sırayla herkes kalkarken Lilian arkasına yaslanarak izliyordu. Sınıfın uygulamaları bittiğinde hazırlanıp profesöre sihirli günler diledi. Daha sonra 4. sınıflar ve 5. sınıflarla karışık olan grupla beraber derslikten ayrıldı. | |
| | | Stefania Valérie Bécaud Seherbaz
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 684 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12071 Ekspresso Puanı : 3 Kayıt tarihi : 28/05/08
| Konu: Geri: 3., 4. ve 5. Sınıflar İçin 2. KSKS Dersi Salı 29 Tem. 2008, 04:06 | |
| “Yok artık!” Her gün kavga eden kızların sesiyle uyanmaktan bıkmıştı, her sabah hiç tanımadığı seslerin sahibi olan kızlar birbirlerine asa çekmeye, büyü yollamaya bayılıyorlardı. Yine başını bir belaya sokacaktı bu yüzden, sinirlerini tepesine çıkartan gürültü yatakhaneyi boğuyordu. Bu durumda sessiz kalmayı ve alttan almayı yeğlerdi; ama durum bunu çoktan geçmişti. Gözlerini araladı, kimseyle kavga etmek istemiyordu ve bunun için bir an önce gürültünün kesilmesi gerekiyordu. Stef sakin olmaya çalışırken kafasını yastığın altına sokup kulaklarını kapattı, belki bu şekilde gürültüden uzak uykusuna devam edebilirdi. Birkaç dakikayı sakin ve sessiz atlatırken kendisi de uyku âlemine dalmak üzereydi. Geceyi uykusuz geçirmiş olması kendisini sabahları böyle aksi yapıyor olmalıydı herhalde. Uykuya açken, bunun elinden alınmasına dayanamaz haldeydi. Gerçek dünya ile bağını kopartmış, rüya âlemine ilerlerken kızlardan birinin sesiyle gözleri fal taşı gibi açıldı. Yastığının altında kızlara küfür ederken diğer ses onu yataktan zıplatmıştı. Yatakta sinirden debelenirken kızların dikkatini bir hayli çekmişti. Stef’e deliymiş gibi bakmaları, onun yataktan bir hışımla kalkmasına sebep olmuştu. Üzerindeki örtü yeri boylarken, yastığı iki yatak öteye fırlamıştı. Asasını kaptığı gibi kızların karşına dikildiğinde korkutucu ve şaşırtıcı bir niteliğe bürünmüştü. Kızların üzerine yürürken, yaşının onlardan küçük olduğunu fark etmişti. Adımlarını tereddütle atarken, sinirini son safhadaydı. Ağzından kötü bir söz çıkmasını hem istiyor hem de istemiyordu. Ne yapacağını bilemez bir halde kızların karşısına dikildiğinde meraklı gözlerle karşılaşması onu daha da sinirlendirmişti. *Birazdan ağzımdan geleni söylediğimde de böyle karşımda meraklı mı duracaksınız!* Yatakhanedeki sessizliği bozan, pencereye vuran rüzgâr içeri girebilmek için her şeyden medet umar gibiydi. Arada sırada da Stef’in nefes sesleri, onun ne kadar öfkeli olduğunu belli ediyordu.
“Siz, sabahın köründe burada ne yapıyorsunuz? Bir sabah gürültüsüz uyanamayacak mıyım ben? Ağzımdan kötü bir söz çıksın istemiyorum; bu yüzden buradaki gürültünün sebebini hemen söyleyin!” Sesi normalden fazla yüksek çıkmış, yatakhanede yankılanıyordu. Kızlar sesle irkilmişe benziyordu, belki de korkmuşlardı. Ama korkularını dışarıya vurmamak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Her şeye rağmen göz bebekleri onları ele veriyordu. Onlara alaycı bir gülümseme attıktan sonra iki eli belinde kızları süzmeye devam etti. Bir yandan da saatin kaç olduğunu, ilk ders saatinin dolu olup olmadığını, neden yatakhanede sadece bu kadar kişi olduğunu merak ediyordu. Elindeki son anda kavramış olduğu asasını sıkı sıkı tutuyordu. Ani bir tepki ile karşılaşabileceğini düşünürken gözlerini onlardan ayırmıyordu. Daha çok iyi bir büyücü olamasa da oldukça hızlıydı. Kendinden emin bir ifadeye bürünürken, kızlardan sarışın ve epey uzun boylu olanı tutarsız bir sesle Stef’in sorusunu cevapladı. “Şey… Biz sadece Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersine çalışıyorduk. Hem, hem sen kim oluyorsun da bizden hesap soruyorsun?” Yatakhane ne zamandan beri büyü çalışmak için kullanılıyordu böyle ve burada insanları derin uykularından kolayca uyandırabilmek normal olmuştu? Kendini sakinleştirmeye çalışırken sarışın kızın bu cevabı sinirlerini son safhaya taşımıştı. Titreyen elleri hala belindeyken başının dönmesiyle hafifçe gözlerini kapattı, açtığında bir nebze olsa da rahatladığına seviniyordu. Bir kaşı kalkık sarışına vereceği cevabın kelimelerini toparlarken asasını cebine sokmuştu; çünkü daha fazla dayanamazsa onlara kötü bir büyü yollayacağından korkuyordu. Geçen sefer ucuz atlatmıştı, büyü yolladığı hiç kimse kendisini profesör Derwent’e şikayet etmemişti. Belki de çoktan unutmuşlardı; ama bu birazdan olabilecekleri garanti altına almıyordu.
“Sabahın köründe birbirinize büyü yollarken bundan rahatsız olabilecek birilerinin olmayacağına bu kadar emindiniz, ha!” Her kelimesini tane tane ve baskılı bir şekilde söylerken arkasından gelen tıkırtıları umursamadı bile. Söylediklerinden sonra da başının hafif dönmesiyle hemen yanında olduğunu fark ettiği yatağın direğine sıkıca tutunma isteği duydu. Direğe tutunurken ayakta kalmanın zaferini yaşıyordu adeta. Gülümsemesini dudağından hiç silmeden devam etti tutunmaya. Bu işi halletmeden ne bayılacaktı, ne de orayı terk edecekti. Kalp atışlarının hızlı atmasını sinirine bağlarken kendini rahatlatma çabasına girmişti bu sefer. Başını sola çevirip eğdikten sonra kızlara belli etmeden uzun nefesler almaya çalıştı. Uzun uğraşlar sonucu kendine geldiğinde sarışın kızın sesiyle başını kaldırdı. “Sabahın körü mü? Etrafına bakarsan seni uyandırdığımız için bize şükredebilirsin.” Etrafına bakmayı uyandığında akıl etmişti zaten, yatakhanede sadece kendisi ve karşısındaki iki kız vardı. Ama bu saatin geç olduğunu kanıtlamazdı ki. Belki tüm kızlar erkenden kalkmış, ders çalışmak için kütüphaneyi doldurmuşlardı. Son seçeneğin olma ihtimalinin düşük olması, kendisinin derse geç kaldığını işaret ediyordu. Peki ya ilk ders saati dolu muydu? Direğe tutunmayı bırakıp kendi yatağının olduğu yere doğru ilerledi. Parşömen kâğıtlarının arasından ders programını bulduğunda yüzü bembeyaz kesilmişti. İlk ders Karanlık Sanatlara Karşı Savunma’ydı ve bu derse asla geç kalmamalıydı. Saat büyük olasılıkla geçti, guruldamaya başlayan karnını hiçe sayması gerekliydi. Parşömenlerinin arasından kurtulduğunda dersin başlamasına daha yirmi dakika olduğunu fark etti ve ilk olarak Büyük Salon’a inmeyi kararlaştırdı. O sırada kızların yatakhane kapısının önünde arkaları dönük görünce, onlara ilk olarak dil çıkarttı her ne kadar onlar görmese de. Gülerek hemen üzerindekilerini çıkarıp resmi cüppesini birkaç saniye içinde giydi. Boş parşömenlerden birkaçını kapıp kapıya doğru koştu. Kapıdan çıkarken biraz önce yatakhanede tartıştığı sarışın kız ile çarpıştı. Havada uçuşan parşömenlerini eline alır almaz arkasına bakmadan Büyük Salon’a doğru yola koyuldu. “Lanet olsun! Her şeye rağmen beni o gürültüyle uyandırmanız hiç adil değildi, bunu bil!” Avazı çıktığı kadar bağırmıştı ki bunun hiçbir önemi yoktu; çünkü koridorda sadece kendisi ve çarptığı şarışın vardı. Arkasından duyduğu sözler onu duraksatsa da üzerinde durmamayı yeğledi. Nasıl olsa onları 5 yıldan beri duyuyordu. “Şunun, kız arkadaşlarının azlığı bu yüzden olmalı. Erkekler nasıl katlanıyor buna bilmem.”
Bir of çekerek yoluna devam ederken karşılaştığı birkaç arkadaşına selam veriyordu. Büyük Salon’a indiğinde Ravenclaw masasının oldukça boş olduğunu umursamadı; çünkü birazdan ilk ders başlayacaktı. Zaten ilk ders saati boş olan öğrenciler derslikler dışında neredeyse her yerdeydiler. Büyük bir ihtimal de Ravenclaw masasını dolduran öğrencilerin de ilk dersi boştu. Stef biraz önce olanları unutmuş gibi görünüyordu, dudağında küçük bir gülümseme vardı. Gözlerindeki yıldızlar eskisi kadar çok parlamasa da normaldi. Belki de sarışın kızın son söylediklerine takmıştı kafasını. Kız arkadaşlarını düşündü; selam verdiği, akıl danıştığı, sohbet ettiği ne de az kişi vardı. Buna rağmen birlikte yaramazlık yaptığı, çeşitli maceralara atıldığı, dertlerini ve sevinçlerini paylaştığı birçok erkek arkadaşı vardı. Kendini kızların değil erkeklerin yanında rahat hissediyordu. Her şeye rağmen bunu kimse yargılayamazdı, kendisi bile. Mutluydu böyle yaşamaktan, hiçbir zaman şikâyetçi olmamıştı. Niye şimdi adını bile bilmediği bir kızın dediklerini kafasına takıyordu? Hemen kızın saçma sapan sözlerini zihninden silmeli, karnını doyurmalı, dersine girmeliydi. Masasına oturur oturmaz karnını doyurdu ve Karanlık Sanatlara Karşı Savunma Dersliği’ne doğru koşar adımlarla yola koyuldu. Geç kalmış olabilirdi ve bunun rahatsızlığını hissediyordu. Adımlarının tutarsızlığı da bu hissettiklerini kanıtlıyordu.
Tanıdığı tanımadığı birçok öğrencinin koşar adımlarla girdiği dersliğin kapısının önünde dikilirken uzun sarı saçlarını düzeltiyordu. Cüppesi şaşılacak derecede düzgündü. Yatakhanede aceleyle giyinmiş ve oradan hızla ayrılmıştı. Durumu kabullendikten sonra parşömenleri düzgünce sıraladı ve kucağına aldı. Derin bir nefes aldıktan hemen sonra diğer öğrenciler gibi koşar adımlarla kapıdan içeriye sızdı. Gördüğü manzarayla şaşkın bir hale dönse de bunun üzerinde pek durmadı. Derslikteki tüm sıralar, kapıdan en uzak köşeye doğru itilmişti. Geniş bir boş alan ortaya çıkmış ve kapıdan ikişer üçer giren öğrenciler burayı hemen dolduruvermişti. Etrafındaki değişiklikleri merakla incelerken kendisini duvara yaslanmış başını hafif sola eğmiş bir şekilde bulmuştu. Parşömenler kucağından her an düşebilir haldeydi. Zaten görünüşe bakılırsa parşömenlere gerek kalmayacaktı; çünkü bu ders uygulamaya dayalı görünüyordu. Bir an kendini mutlu hissetse de bu kısa sürdü; çünkü büyüyü uygulayabileceğinden pek emin değildi. Dersi dinlemek veya ezbere her şeyi bilmek yeterli olmuyordu işte. Büyüyü uygulamaya geçince takılıp kalıyordu. Geçen sefer böcürtlere karşı yaptığı büyünün son andaki etkisi sayesinde o dersten yırtmıştı. Ama şimdi bundan nasıl sıyrılacağını bilemiyordu, en iyisi beklemeyip görmekti. Bekledikçe içini sıkıntı basıyor, geçen saniyeler ona dakika gibi geliyordu. En sonunda -dayanamaz hala gelince- duvara yaslanmayı bıraktı, ileriye doğru bir adım attıktan sonra etrafına göz gezdirdi. Sıkıntısını geçirecek veya sohbet edecek birilerini ararken parmak ucundaydı. O sırada profesörün sesiyle irkilmişti ve hemen kaldırmış olduğu başını aşağı indirdi. Korkmuştu, profesörün kendisini fark etmiş olması ona gerçekten çok kötü bir şekilde yansıyabilirdi. Sessizce profesörü dinlerken biraz önce düşündüklerinde haklı olduğunu anlamıştı.
Profesörün söylediğine göre bir silahsızlandırma ve aynı zamanda da savunma büyüsü olan Expelliarmus’u deneyeceklerdi. Profesör, bu büyünün nasıl yapılacağını anlatırken Stef kulaklarını dört açmış profesörü dinliyordu. Uygulamada kötü olsa da nasıl yapıldığını bilmeliydi. Büyüyü şimdi yapamazsa arkadaşları çalışarak bunu becerebilirdi. Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersinde büyüleyici performans gösteren birilerini tanıyor olmalıydı herhalde. Yardım alırsa başarabilirdi -ki belki birazdan da büyüyü doğru bir biçimde uygulayabilirdi-. Düşüncelerin sıyrılırken profesör konuşmasını sürdürüyordu. Belki de sıkılmışlardı konuşmalardan, açıklamalardan; bir an önce uygulamaya geçmek istiyorlardı. Profesör de bunu fark etmiş olacak ki, konuşmasına çok kısa bir ara verip birkaç öğrenciye kızgın bir bakış fırlatmıştı. Stef, profesöre hak verircesine gülümsedi. Daha sonra profesör konuşmasına kaldığı yerden devam etti. Asanın nasıl tutulacağını, ne zaman büyülü sözlerin söyleneceğini, büyünün hangi nesneler üzerinde etkili olduğunu teker teker açıklıyordu. Daha sonra hemen arkasında bulunan bir dolaba yöneldi, içinden bir heykel çıkarttı. Eline tutturulmuş bir asa vardı. İlk denemeyi bu heykelde yapacağını söylerken Stef ağzı bir karış açık, meraklı bir halde profesörü izliyordu. Profesör asasını heykele yöneltip büyülü sözleri söylediğinde asa heykelin elinden fırlamıştı. Ağzından çıkan sese mani olamamasından pişmanlık duymamıştı; çünkü aynı sesi çıkartan birkaç öğrenci daha vardı. Onlar da şaşkın ve meraklı gözlerini profesörden ayırmıyordu. Profesör hemen ardından derslikteki öğrencilerin eşleşip bu büyüyü çalışmalarını söyledi. Derslikte kısa bir uğultu başlarken Stef umutsuzca etrafına bakınıyordu. O sırada çekingen tavırlarla biraz ötesinde duran Beverly’yi gördü. Ailelerinin dostluğu ile başlamıştı arkadaşlıkları. Hep yakın arkadaş olmuşlardı, Beverl’nin ailesi İngiltere’ye taşınana kadar. Her ne kadar mektuplaşmış olsalar da eski arkadaşları pek kalmamıştı. Ama Hogwarts’ta karşılaştıklarında her şeye eskiden olduğu gibi devam etmişlerdi. Hızlı adımlarla Beverly’nin yanına geldiğinde gülümsemeyi unutmamıştı. Onunla eş olduktan sonra boş bir yere karşılıklı geçtiler. İlk deneyi kendisi yapmak istiyordu ve öyle oldu da. Asasını Beverly’ye yöneltip aklında kaldığı bir şekilde büyülü sözleri söylediğinde, Beverly’nin asasında herhangi bir kıpırtı dahi olmamıştı. Sıra Beverly’ye geçmişti; ama o da becerememişti bir türlü. Stef tekrar asasını tekrar doğrulttuğunda saçma sapan bile olsa büyülü sözleri tekrarlamaya çalıştı.
“Expellairmus!” “Expalliarmus!” “Expeliar-” “Expelliarmus!” Doğru kelimeleri bulmuş olmasına rağmen Beverly’nin asası hala kıpırdamamıştı. Başını öne eğdi ve büyüyü yapamamış olmanın üzüntüsünü yaşadı. Büyüyü yapacağım derken Beverly’nin tekrar denemesine izin vermemişti. Kafasını kaldırarak mutlu numarası yapmayı denedi. Beverly ikinci denemesinde büyüyü yapmayı başarmıştı ve bu Stef’in epey bozulmasına sebep olmuştu. Yere düşen asasını aldıktan sonra oradan uzaklaşarak boş bir yere yöneldi. Etrafına öylesine baktı ve duvara yaslandı. Yorulduğunu hissettiğinde yere çöktü ve dersin bitmesini bekledi. Beklerken aklına John üşüşüvermişti hemen. Başarısızlığının verdiği hüzünden kurtulmak için John’u görmek yeterli olabilirdi. Ama şu anda kim bilir nerede, hangi dersteydi. Yüzünü avuçlarının arasına alıp gözlerini kapattı. Yıldızların parladığı kara bir boşluk üzerine geldi John’un görüntüsü. Az önce olanlar zihninden birer birer uzaklaşırken zihnine kazımış olduğu John ile geçirmiş olduğu günler geliyordu gözlerinin önüne. Dudaklarında o sıcaklığı kalbinde de o mutluluğu, heyecanı hala hissedebiliyor, yaşıyor olmanın sevincini yaşarken profesörün sesiyle gözleri fal taşı gibi açıldı. Hemen ayağa kalkarak profesörün söylediklerine kulak verdi. Profesör dersin bittiğini haber verdiğinde dersliğin kapısına büyük bir yığılma olmuştu. Stef biraz bekleyerek en son çıkmayı yeğledi. Ayaklarını yere sürüye sürüye dışarı çıkarken bir an önce uyuma isteğini bastırmaya çalışıyordu. *Belki de sabahki kızlar gibi yatakhaneye gidip büyü çalışmalıyım…* | |
| | | Beverly Joanne Dore Muggle
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 110 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11970 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 05/07/08
| Konu: Geri: 3., 4. ve 5. Sınıflar İçin 2. KSKS Dersi Perş. 14 Ağus. 2008, 00:21 | |
| Bağırışlar! Kulaklarına dolan türlü sesleri anlayamaya çalışıyordu Bev Uykusundan uyandıran bu seslerin sahipleri kim merak etmişti doğrusu. Uykusu ağır olmasına rağmen, onu uyandırabilmeyi başarmışlardı. Bu kadar gürültüyü sağır sultan bile duyardı doğrusu. Kulakları açık olsada, gözleri hala kapalıydı. Sanki gürültü bitince, uyuyacakmış gibi. Fakat bitmek bilmiyordu bağırışlar. En sonunda kızlara bağırmak için gözlerini açmıştı fakat sesler o anda kesilivermişti. Kızlar da bir köşeye çekilerek fısır fısır kendi aralarında konuşmaya başlamışlardı. Bev bu kadar vurdumduymaz olduklarına inanamıyordu! Sonuçta yatakhanede sessiz olunması gerekiyordu ve bu kızlar sanki tam tersi olması gerekiyormuş gibi herkesi uyandırıp, rahatsız ediyorlardı. Sonrada hiç birşey olmamış gibi gülmeye, konuşmaya devam ediyorlardı.
Sinir içerisinde yataktan kalktı, ilk dersine geç kalmak istemiyordu. Hızlıca cüppesini giydi ve çantasını sırtına taktı. Kızlara hiç birşey söyleyemenin getirdiği sinir içerisinde, çıkarken kapıyı çarptı. Arkasından söylenenleri duymamıştı fakat kızdıklarından emindi. Hızlı hızlı koridorda yürüyordu. Büyük salon kalabalıktı bu kez. Çünkü saat erken değildi, herkes telaş içerisinde kahvaltısını yapmakla meşguldü. Bev; yavaş yavaş ekmeğine reçel sürmeye başladı. Küçük lokmalarla ekmeğini bitirmeye çalışırken, etraf birden baykuş sesleri ile dolmuştu. Uçuşurak masaların üzerine konuyorlar ve sahiplerine birşeyler getiriyorlardı. Bev; başını yukarıya kaldırarak, baykuşunu görmeye çalıştı. İşte orada, ayağında sarılı gelecek postasını taşıyordu. Az sonra yavaş bir pike yaparak masaya indi ve gelecek postasını alması için Bev'e ayağını uzattı. Bev; postayı alıp, hızlıca haberlere göz gezdiriyordu. Sadece ilk baştaki haberlere bakabilmişti çünkü ders vakti yaklaşıyordu. Daha sonra okumak kaydıyla, postayı çantasına attı ve bardağında kalan balkabağı suyunu bir dikişte bitiriverdi.
Dersliğe giden koridorda hızlı adımlarla yürüyor, pelerini dalgalanıyordu. Yavaşca kapıyı tıklatarak, içeriye girdi. Bir ders önce sıralarla dolu olan, alan şimdi bomboştu. Sıralar ise duvarın kenarına yığılmışı. Sınıfın belli bir kalabalığa erişmesiyle profesör derse başladı. Gülümseyen bir yüzle dersi anlatması Bev'e pozitif enerji veriyordu. Bazıları inanmasada beden dili önemliydi. Özellikle profesörler açısından. Bev dikkatlice profesörü dinleyip, önemli yerleri not alıyordu. Uygulayacakları büyü Expelliarmus yada silahsızlandırma büyüsüydü. Genel bilgileri verdikten sonra profesör nasıl yapılacağını dolaptan çıkardığı heykel üzerinde gösterdi. Bev; profesörün büyüyü yaparken bilek harakelerine dikkat ediyordu. Basit gibi görünsede yapmaya kalkınca, zorlanılabilecek bir büyüydü. Heykelin elinden asanın uçmasıyla, gözleri fal taşı gibi açılıvermişti. Bazı öğrenciler ise şaşkınlıklarını gizleyememişti. Profesör onların bu şaşırmış haline sadece gülümsemişti ve tekrar derse devam etmişti.
Sıra gelmişti onlara. Birisiyle eş olması gerekiyordu fakat kiminle? Duvarın dibinde durup, herkesi gözlemliyordu. O sırada karşısına Stefania gelmişti ve eş olmaları için teklifte bulunmuştu. Bev; boğulurken can simidine sarılmış birisi gibi bu teklife sarıldı ve neşe ile kabul etti. İlk olarak Stef deneyecekti büyüyü. Kendisi öyle istemişti, Bev'de kabul etmişti. En iyi arkadaşını kıracak değildi ya! Fakat Stef bir türlü konsantre olamıyordu. Olamayıncada Bev'in elinde tuttuğu asa kıpırdamıyordu bile. Sadece biraz sallanır gibi olmuştu fakat hiç elinden gitmemişti. Sıra Bev'deydi. İlk denemesinde başaracağını ummuyordu zaten. Yinede dikkatini toplamaya çalıştı ve büyüyü söyledi fakat Stef'in asasında herhangi bir haraket gözükmüyordu.
Moralini bozmamıştı. Daha ilk denemesiydi bu. Tekrar konsantre oldu ve ''Expelliarmus'' diye bağırdı. Büyüyü yaparken kapatmış olduğu gözlerini açtı ve Stef'in elindeki asasının uçmuş olduğunu gördü. Stef şaşkın bir şekilde ona bakıyordu, Bev'de şaşırmıştı. Yapabileceğini ummuyordu. Stef'in denemeleri devam ediyordu ancak, umduğu sonuç bir türlü gelmiyordu. En sonunda profesörün ''Hepiniz gayet iyi ve azimliydiniz! Sizi önce tebrik ediyorum, sonra da size teşekkür ediyorum! Şimdi çıkabilirsiniz. Bu azminize karşılık size ödev vermiyorum'' sözleriyle büyüyü yapmaktan vazgeçmişlerdi. Ders bittiği için sevinsede, Stef'in üzgün yüzünü görünce Bev'in de yüzü asılmıştı. Üzülmesine gerek yoktu ki! Beraber ortak salonda çalışabilirlerdi nasılsa aynı binadaydılar. Ayrıca herkes büyüyü çok iyi yapamıyordu. Bev'de sadece bir kez başarabilmişti daha çalışması gerekiyordu iyi olabilmek için. Bu düşünceler içerisinde derslikten çıktı ve düşündüklerini paylaşabilmek için Stef'i aramaya koyuldu. | |
| | | | 3., 4. ve 5. Sınıflar İçin 2. KSKS Dersi | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |