|
| İlk Ders (Ortak) | |
|
+14Madeleine Violet Miller Severus Rodney Anthony Odessa Meredith Poulter Johnny Amoux Malfoy Genevieve Tessa Malfoy Marveille Croweix Samara Y. Laura D'Owen John Stewen Peterson David Kevin Johnson Elina Lora Dark Angelina Voleta Anderson Paigé Searlus Eurydice Black Rocio Sycorax Malfoy 18 posters | |
Yazar | Mesaj |
---|
Rocio Sycorax Malfoy Azkaban Kaçağı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 974 Yaş : 35 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12346 Ekspresso Puanı : 20 Kayıt tarihi : 24/01/08
| Konu: İlk Ders (Ortak) C.tesi 19 Tem. 2008, 07:51 | |
| Güneş doğmak üzereydi, karanlık yavaşça çekiliyordu göğün üzerinden. Şatoda yanan meşaleler kadın ilerledikçe parlaklıklarını kaybediyorlardı. Zindanlara açılan koridorun başına geldiğinde ise tüm ışıklar söndü. Önünü görmeden daldı koridora, bir yandan da sol kolunu tutuyordu. Eline gelen sıcaklığa aldırmayarak yürümeye devam etti. Basık tavan adeta üzerine geliyor, Sy’ın ayak sesleri tünelde yankılanıyordu. İyice kulak kabarttı arkasında kalan karanlığa, sanki birilerini bekler gibiydi. Bir süre öylece bekledi, yalnız olduğuna emin olunca asasını çıkardı. ‘’ Lumos.. ‘’ Zindan ağır bir kokuyla kaplıydı, boğucu hava nefes almayı zorlaştırıyordu. Gözlerini kısarak etrafına bakındı dikkat çeken bir şey yoktu. Aralık kalmış kapı dışında… Her zaman kilitli olan mahzenin kapısı 3 cm kadar aralıktı. Derin bir nefes alarak kapıya yöneldi ve eliyle arkaya itti. Ahşap kapı önünde gıcırdayarak açılırken göz bebekleri dehşetle küçüldü. Her şey yerli yerine olmasına rağmen biri ondan önce buradaydı, bundan emindi. Yerdeki çamurlu ayak izlerine bakılırsa yeni gitmişti, belki de Sy’ın geldiğini duymuştu. İzler ateşin üzerindeki kazana gidiyordu, içi buram buram kokan yeşil bir solüsyonla doluydu. Bir an için yabancının bu kadar budala olabileceğini düşündü ancak her kimse yemi yutmamıştı. Zaten bu kadar kolay olması düşünülemezdi. Ayak izleri dolaba yöneliyordu, çeşitli iksirlerle dolu dolaba, biri hariç her biri kilitli olan bölmelerle dolu dolaba… Birkaç adım yaklaştı, kilitlerden bazılarının zorlandığını görebiliyordu. Bir tanesinin kilitli olmayışını fark etmesi ise daha kapıdan girdiğin andı. Tahmin ettiği bölmeydi, birkaç zorlamadan sonra yabancı doğru bölmeyi bulmuştu. Daha doğrusu doğru sandığı bölmeyi… Yüzünde tebessüm sayılabilecek bir kıvrım oluşmuştu, üzerinde Armadillo Bile yazan şişenin kaybolduğunu görünce yerini büyük bir gülümsemeye bırakmıştı. Sy önceki gece gelip gerçek şişe ile içi Doksifilit dolu şişenin etiketlerini değiştirmişti. Üzerinde Doksifilit yazan şişe hala kilitli olan bir bölmede duruyordu. İzinsizce mahzenine giren yabancı acaba yanlış şişeyi götürdüğünü ne zaman anlayacaktı? Bu sırada güneş doğmuş olmalıydı çünkü birkaç ışık süzmesi duvarın üst kısmındaki mazgalın deliklerinden içeri sızıyordu.
Şıp… Şıp…
Başını eğdiğinde yerdeki kırmızılığı fark etti, kolundan damlayan kan küçük bir gölcük oluşturmuştu. Cüppesini sıyırarak kanayan yarasını gözler önüne serdi. Çürümüş gibi gözüken deri kalkmış, karanlık işaretin olması gereken yer neredeyse yok olmuştu. Parmak uçlarına kadar mosmor kesilmişti kolu ama acısına artık alışmıştı. Eline aldığı bir bezle yarayı sıkıca sardı ve odadan çıktı. Gecikmeli ilk dersi için bir şeyler düşünmeliydi, bu kadar olayın içinde açıkçası pek vakit bulamamıştı. Saate baktı, daha bir saati vardı. Mahzenin kapısını kapatıp asasını kilide doğrulttu. ‘’ Colloportus.. ‘’ Ne de olsa davetsiz misafirlere karşı daha dikkatli olmalıydı. Kolunu yeninden tutup yavaş adımlarla sınıfa yöneldi. Ağır koku daha da artarak burnuna işkence ediyordu çünkü sınıfa girdiğinde arkada fokurdayan birkaç kazan daha vardı. Masasına oturup not defterini çıkardı. İlk dersi ortak yapmayı düşünmüştü, böylece daha hızlı ilerleyebilirdi. Zaten programın çok gerisindeydi, ders işlemeye fırsat bulamadan Hogwarts’dan ayrılmak zorunda kalmıştı. Çünkü bizzat Karanlık Lord kendisini Arnavutluk’a çağırmıştı. Sy başına gelen bir dizi aksilik(!) yüzünden Arnavutluk’ta mahsur kalmıştı. Döndüğünde ise kendisinden haber alamadan uzun bir süre geçiren Derwent’in soru yağmuruna maruz kalmıştı. Açıkçası hangisi daha kötüydü hala kestiremiyordu. Neyse ki pratik zekasıyla hemen bir yalan sallayıp işin içinden sıyrılmıştı. Ona çok güvenen müdüre sözlerine hemen inanmıştı. Herkes bu süre içersinde St. Mungo’da kaldığını sanıyordu. Tabi hala hastalığını söylememişti, merak konusu olarak kalsa daha iyi olurdu. Kolundaki yaradan ise kimsenin haberi yoktu. Kolunu tutarak sandalyesinde kıpırdandı. Bu sırada gözü duvardaki saate takıldı, zaman geçiyrodu. Yeterince düşüncelere dalmıştı, şimdi ise harekete geçme zamanıydı. Bu derste ne anlatabilirdi, bunu bulmalıydı. Aslında bir programı vardı ama ortak ders işlediği için her sınıfa hitap eden bir şeyler olmalıydı. Oldukça kalın ciltli bir taneyi önüne açarak kitaba gömüldü. Bu sırada öğrencilerden biri her an gelebilirdi.
En son Rocio Sycorax Malfoy tarafından Paz 20 Tem. 2008, 03:59 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Eurydice Black Slytherin Bina Sorumlusu, İksir Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2206 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12424 Ekspresso Puanı : 89 Kayıt tarihi : 05/06/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) C.tesi 19 Tem. 2008, 10:40 | |
| Sicim gibi yağan yağmur artık son bulmuş, onun yerine zafer benimdir edalarıyla dolaşan güneş geçmişti. O haşin ışıklarını olabildiğince çok yansıtıyordu Hogwarts arazisine. Yeşilin boyadığı araziden gelen ıslak toprak kokusu tüm okulu buram buram sarmıştı. Açık pencerelerden giren temiz hava ve güneş ışığı o cansız sınıflara adeta bir hayat bahşediyordu. Bir kulede Gryffindor, diğer kulede Ravenclaw, giriş katında Hufflepuff ve zindanlarda Slytherin doğan güneşle hayat buluyordu. Elizabeth her zamankinden düşünceliydi o sabah. Annesinden gelen mektubu defalarca okumuş söylediklerine başka başka anlamlar çıkartmaya çalışmıştı ama nafile... Başını elleri arasına aldı. Sanki tüm bu olanları kafasından atmak ister gibi bir hali vardı. Elleriyle başını tutmayı bıraktı dizlerini kendine doğru çekti. Gece hiç uyumamıştı uyuyamayacaktı da... En iyi olanın hazırlanıp aşağıya inmek olduğunu düşündü. Banyoya yürüdü. O yürüdükçe yerdeki ahşap gıcırdıyor zindanın soğukluğuna ürperti katıyordu. Musluğu açtı ve yüzüne soğuk su çarpmaya başladı. Geri döndüğünde kendini yatağa bıraktı. "Ah anne..."diyebildi sadece. Kalkması gerektiğini, hazırlanıp Büyük Salon'a çıkması gerektiğini biliyordu. Sadece kendini kaldırmakta güçlük çekiyordu.
Hazırlanmıştı. Kitaplarını aldı ve kapıya yöneldi. Kapıyı açmak için tokmağı tuttuğunda kapının arkasından gelen tıkırtıları duydu. Kızların merdivenlerden aşağıya indiğini düşündü. Kapının tokmağını iyice kavrayıp kendine doğru çekti ama kapı açılmadı. Birkaç denemeden sonra "Kahretsin niye açılmıyor bu?..." diye söylendi. Kapının ardından gelen tıkırtılara hafif gülüşmeler eklenmişti. İşte tam o anda beyninde bir şimşek çaktı. "Kızlar bu hiç de güzel bir şaka değil. Hemen kapıyı açın."Gülücükler kesilmiş yerini kahkahalar almıştı. "Ne yani içeri insan hapsetmekle ne yaptıklarını sanıyor bunlar" diye geçirdi içinden. Kapıyı itti kaktı ama nafile bir türlü açılmıyordu kapı. "Kızlar bugün şaka için hiç uygun bir gün değil. Bugün iksir var ve ben derse geç kalmak istemiyorum." Sesler kesilmişti. Belki bir umut diye geçirdi içinden ama ne kapı açılıyordu ne de karşı taraftan ses geliyordu. Kapıyı yumruklamaya başladı. Tek umudu kızlardı. Erkekler gelip onu kurtaramazlardı.
Hiç umudu kalmamış yatağın üzerinde otururken kapı eşsiz bir gürültüyle açıldı. Elizabeth şaşkın gözlerle kapıya bakarken tanınmamış bir ses Elizabeth'e bakıp "Burada ne yaptığınızı sanıyorsunuz Bayan Murtle?"dedi. Elizabeth ürkmüştü laf aramızda. Sesinin titrememesi gerektiği biliyordu. Ona bir düzen vermeye çalışarak "Yalnız kalmaya ihtiyacım vardı Profesör..."dedi. O durumda arkadaşlarını söyleyemezdi. Söyleseydi daha büyük cezalar alabilirlerdi oysa şimdi ufak bir ceza ile işin içinden çıkacaktı. "Kapı kilitli olmadan da yalnız kalabilirsiniz Bayan Murtle." "Evet efendim." dedi kararlı bir sesle. Aralarında kısa bir sessizlik olmuştu. Bu sessizliği bozan Profesör oldu. "Dışarı çıkıp arkadaşlarınıza katılabilirsiniz. Ayrıca Pazartesi günü ofisime bekliyorum." dedi ve kayboldu. Elizabeth cin ifrit odadan çıkarken onu gören kişiler sinirlendiğini anlamış ona bulaşmamaya karar vermişlerdi.
Zindan koridorlarından geçerken meşaleler bir çocuğun oyuncağı misali yanıp sönüyordu. Yukarı çıkan merdivenlere geldiğinde arkada bıraktığı korku dolu odayı son bir kez düşündü ve trabzana tutunarak yukarı çıktı. Günü tamamıyla rezil olmuştu. İlk ders İksirdi. İksir ve Sihir Tarihi'ne geç kalmak istemezdi çünkü ikiside en sevdiği, profesörlerine hayran olduğu derslerdi. Profesörlerin ikisi de Malfoy'du. İkisi de çok asildi, çok başarılıydı. İleride sahip olmak istediği meslek ve dallardı bunlar. Fakat bugün salakça bir şaka uğruna derse geç kalmıştı. Bu hiçte iyi bir ilk izlenim olmayacaktı. İksir dersinin zindanlarda yapıldığını hatırladığında tekrar merdivenlere yöneldi. Niye yukarı çıkmıştı ki? Aklına gelmiyordu bir türlü. Issız ve soğuk zindan koridorlarında ilerlerken burnuna bir koku ilişti. Bu da neydi böyle? Hayatında hiç böyle bir koku sezinlememişti. Nefes almamaya çalışarak dersin yapılacak olduğu zindana geldi. Kapıyı hafifçe tıklatarak içeri girdi. Ağzını açıp birşeyler söyleyecekken sınıfın boş olduğunu gördü. Önünde gülle kadar ağır olduğunu gösteren bir kitap ve onu okuyan Profesör Sycorax vardı. Gözlerini dikmiş Elizabeth'e bakıyordu. "Sihirli günler Profesör.." dedi ve adımını attı. Zindan oldukça kötü kokuyordu. En arka sıralarda kaynayan kazanlar vardı. Profesör masasının ardındaki dolaplar ise tam bir faciaydı...
Elizabeth en ön sıralardan birine ilişti. Her kitabının köşesinde öğretmen isimleri yazıyordu. İksir Profesörünün ismini yazmamıştı kitaba. Doğrusu bu ismi unutacağını sanmıyordu. Belki ileriki yıllarda profesörü ile övünecekti. Sağına soluna baktı. Zindanın tepesindeki mazgallardan başka açıklık yoktu. Oradan giren ışık huzmesi etrafa loş bir hava katıyordu. Sınıfta kendisinden ve profesörden başkası yoktu. Gerilmişti doğrusu. Onunla aynı odada yalnız olmak.. Tuttuğu nefesini bıraktı bir an. Belki farketti belki farketmedi... | |
| | | Paigé Searlus Muggle
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 265 Yaş : 29 Kan statüsü : Saf-kan Galleon : 11958 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 11/07/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) C.tesi 19 Tem. 2008, 11:36 | |
| Paigé, sınıfa doğru yürüyordu. Arkasından ve önünden giden öğrenciler de vardı; ancak hiçbiriyle konuşmadı. Koridorlar insana sıkıntı ve daraltı getiriyordu. Çok kötü bir koku vardı. Paigé, bu kokunun içinde yaşadığı bunaltıyla birlikte hâlâ iksir sınıfına doğru gidiyordu. Üstelik hava soğuktu, yağmur henüz durmuştu.
Paigé, bir meşâlenin yanına gidip elini boyu yetişebildiği kadar uzattı, biraz da olsa ısınmaya çalıştı ve yine yoluna devam etti. Solda iksir zindanına çıkan koridora girdi, orada koku dinmiş; sıcaklık artmıştı.
Birkaç dakika daha yürüdükten sonra iksir dersliğine ulaştı; nezaketen kapıyı tıklayıp içeri girdi.
" Günaydın Mademoiselle Malfoy. " dedi masada oturup kitaba gömülmüş olan Profesör Malfoy'a.
En boş olan yeri bulup oraya oturdu ve yanında getirdiği çantasından, mürekkebi bitmeyen mürekkepsiz tüy kâlemini; defterini; kitabını; kurşun kâlemini çıkarıp masanın üzerine koydu. Pelerininin cebine koyduğu yakınsak mercekli gözlüğünü çıkardı ve taktı.
Artık yapacağı tek şey, Profesör Malfoy'un derse başlamasını beklemekti. Öğrenciler, sınıfa doluşuyordu. Sınıf; koridorlardan daha sıcaktı; ancak doldukça daha sıcak bir hâl alıyordu. | |
| | | Angelina Voleta Anderson
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 590 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12206 Ekspresso Puanı : 1 Kayıt tarihi : 08/03/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) C.tesi 19 Tem. 2008, 12:39 | |
| Pencerenin küçük aralıkların süzen güneşin ilk ışıkları ile gözlerini yavaşca araladı ve etrafa bakındı. Pek kimse yoktu .. Yatağından esneyerek kalktı ; aynanın karşısına geçip kırmızı saçlarını tel tel taramaya başladı. Onları taramaktan büyük bir zevk alıyordu. Her zaman saçlarının dolgun ve parlak gözükmesine özen gösterirdi. Her zamanki gibi saçlarını karışık bir stil şeklinde topladı. Gryffindor cübbesinide üzerine geçirdikten sonra muntazam bir yürüyüş şekli ile ortak salona geçti. Yine her zamanki gibi üç-beş kişi vardı. Onlara hiç aldırmadan Hogwarts' ın gizem dolu koridorlarına ilk adımlarını attı.. Sempatik adımlar ile yürümeye devam ediyordu. Bir yandan da sağına soluna bakınıp; duvarlarda ki tabloları incelemekteydi. Sonunda yer değiştiren merdivenlere vamrıştı.
İksir dersine götüren merdivene geçti ve beklemeye koyuldu. Merdiven yavaş bir hareket ile onu İksir Zindanlarının olduğu bölümedoğru götürdü. Molly merdiven durduktan sonra elinde İksir içi gerekli malzemeleri ile İksir Zindanlarına girdi. Profesör derslikte oğrencilerini bekliyordu. Henüz derslikte iki öğrneci vardı; tabi Molly' de gelince üç kişiye çıkmışlardı. Molly hemen kendine boş bir sır seçip oturdu ve ders için gerekli ne kadar malzemesi varsa , hepsini sıranın üstüne düzenli bir şekilde sıraladı. Hemen ardından Profesör' e tatlı bir gülümseme belirttikten sonra şu kelimeleri söyleyip sustu,
" Günaydın Profesör. "
Belli ki Profesör diğer öğrencilerinde gelmesini bekliyordu. Belkide bu Molly içinde daha iyi olabilirdi. En azından o zaman kadar ders için gerekli hazırlıklarını tamamlamış olabilirdi. Bu ilk İksir dersi olacaktı ve Molly çok heyecanlıydı.. Bu heyecanın sebei ise; İksir dersinin onun en sevdiği ders olmasıydı.. Ela gözleri ile sınıfı süzdüğünde; ürkütücü bir sınıf olduğunu gözlemlemişti. Köşede bir kazan bulunuyordu. Ve iksirler yüzünden , zindan gerçektende kötü bir kokuya bürünmüştü. Sağ elini yavaşca burnuna doğru getirdi ve bir süre burnunu tıkadı; böylece kokuyu algılamıyordu. Canı sıkılmıştı ve sıkkınlığını gidermek için sıranın üstünde duran tüy kalemi ile oynamaya başladı.. Bir an gözleri duvarlardaki o ilginç ve karmaşık desenlere ilişti. Gerçekten de hoş ve dikkat çekici görünüyorlardı.
En son Molly Violette Anderson tarafından Paz 20 Tem. 2008, 19:41 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Elina Lora Dark
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 405 Yaş : 32 Kan statüsü : Melez Galleon : 11956 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 11/07/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) C.tesi 19 Tem. 2008, 12:58 | |
| Elina gözlerini ovuşturdu.Pekte güzel bir gece geçirdiği söylenemezdi.Perdeleri sıyırdı.Güneş yine pırıl pırıl dı.Güneşli günleri severdi Elina ama dün yatma saatini biraz geçe alarak ödev yapmakla uğraşmış yatma saatinide kaçırınca bir daha uyuyamamıştı taki sabaha doğru hava biraz aydınlanıncaya kadar o zaman artık yorgunluktan dalıp gitmişti.Elina dışarıya baktı.Güneş yeşilliğin üzerine vuruyordu '' hava derse odaklanmayalım diye elinden geleni yapıyor '' dedi Eline bir hışım perdeyi kapattı.Duşa girmeye ihtiyacı vardı.Havlusunu aldı ve kızların banyosuna girdi.Ilık bir banyodan sonro üzerini giyindi.Saçlarından akan su cüppesinin boynunu ıslatmıştı.Elina buraya geldiğinde en işe yarayan büyünün saçlarına şekil verdirmek için yaptıkları büyü olduğunu düşünüyordu.Saçlarını kuruttu ve ufak bukleler oluşturduktan sonra saatine baktı biraz daha geç kalırsa kahvaltıyı kaçıracaktı zaten derste iksirdi ve iksir dersinde kusmamak için elinden geleni yepıyordu.Çünkü zindanlar gerçektende kötü kokuyordu. Çantasını aldı ve kahvaltıya indi birşeyler atıştırdıktan sonra iksir zindanlarına doğru yürümeye başladı her adım attığında nem artıyor hava ağırlaşıyordu.O ağır koku güzelim toprak kokusuna değiştirilebilirmiydi.Elina bir ara geri dönmeye yeltendi ama vaz geçti.Sınıfın kapısından içeri girdi '' sihirli günler profesör '' dedi.Ve ikinci sıraya oturdu.Elina bugünkü ders programı çıkardı ve incelemeye koyuldu iksir dersinden sonrada sihir tarihi hiç çekilmezdi programa baktıkça içi sıkıldı ve oda iksir kitabını çıkarıp içindeki malzemeliri okudu. | |
| | | David Kevin Johnson Muggle
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 412 Yaş : 31 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12290 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 19/01/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) C.tesi 19 Tem. 2008, 14:34 | |
| Güneşin henüz doğmadığı ılık bir sabahtı. Yatağının sol-çaprazından bulunan pencereden güneşin doğmasını bekliyordu. Güne henüz merhaba diyen güneşin ilk ışınları, oldukça cılız ve soğuktu. Mavi karton üzerine pamukla yapıştırılmış yuvarlak cisimler, ortalarına sarı, yuvarlak, ışın saçan bir lamba… Gördüklerini düşüncelerine böyle yansıtıp sırtını pencereye dayayarak arkasında kalmış dört iyi dostunu tek tek süzdü. Uykusuna düşkün bir tayfaydılar. Hepsi için uyku önemliydi; fakat aralarından bugüne erkenden uyanan David, geçen haftalarda derslere girmeyen ve okulda hiç görmediği eski arkadaşı Sy’ın, sabahın ilk saatinde olan dersine girip girmeyeceğini düşünüyordu. Ayağını bükerek yasladığı duvardan çekip yatağına yöneldi.
Yatağına oturdu ve karşı yatakta yatan Charlie’ye baktı. Aslında onu görmüyordu, sadece bakıyordu işte. Görmek ve bakmak… *Farklı şeyler.* Hiç haber alamadığı eski arkadaşı Sy’ın ilk saatteki İksir dersine gelip gelmeyeceğini düşünüyordu; fakat kafasındaki düşüncelere cevap bulamıyordu. Ne derse gelmeme nedenini ne de bu derse gelip gelmeyeceğini… Eski arkadaşının dersine bir kez daha girecek olma düşüncesi, onu heyecanlandırıyordu. Eski arkadaşından ders dinlemek… Sy’ın durumunu az çok tahmin edebiliyordu. Son sınıfların birçoğunu zaten tanıyordu, onlara ders anlatmak oldukça zor olmalıydı. Tanıdık yüzler, eski dostların ve şimdi onlara not vermek… Son senesini okuyan David, mezun olup gittiğinde buraya profesör olarak geldiğini düşündü. Şuanki yatakhane arkadaşlarını karşısına almış ders anlatıyor, sorular soruyor ve puanlar veriyordu. Düşünmesi bile moralini sıfırlamayı sağlarken, kim bilir yaşaması ne derece kötü bir durumdu. Kafasındaki bu düşünceyi silip bacağına pencere camından yansıyan güneş ışınların sıcaklığını hissetti. Az önce doğmuş güneş, kısa sürede sıcaklığını arttırsa da önceki günlere oranla hava daha serindi. Pencereden içeriye giren sert rüzgârla saçlarının önü havalanırken üzerlerindeki pikeyi yavaşça boğazlarına kadar çeken dört arkadaşına bakıp gülümsedi. Sol kolundaki saatini kontrol etti, derse bir saat gibi bir süre kalmıştı. Yataktan aşağıya indi ve ayağa kalkmadan komidinin alt çekmecesindeki iksir kitabını alıp, komidinin yanındaki siyah el çantasına koydu. İçinde birkaç tane de parşömen kâğıdı olan siyah el çantasının yerini değiştirip yatağının üzerine fırlattı.
Yerden kalkmayarak yatağının altındaki giysi bavulunu öne doğru çekip içinde tertemiz, siyah, göğüs hizasında Gryffindor’un simgesi olan aslan armalı cüppesini çıkarıp yatağının üzerine serdi. Bavulunun yatağının altında kapladığı yerin boşalmasıyla gözüne çarpan kazanını az kalsın unutuyordu. Bir hayli derinlerde olan kazanını alabilmek için elini yatağın altına soktu. Parmak uçlarıyla hissettiği kazanı bu şekilde alamıyordu, yalnızca ona dokunmakla yetiniyordu. Ayaklarını yanındaki yatağın sahibi olan Charlie’nin yatağına dayadı ve ayaklarına uyguladığı kuvvetle kazanı çekti. Kafasını yatağın altından çıkaracağı sırada anlamsızca kaldırmış ve… ‘Küt’ Hızla ayağa kalkan David, sinirle küfrediyordu. “Lanet olsun sana lanet yatak!” Bir yandan sinirini boşaltmak için yüksek sesle bağırırken diğer yandan da başını vurduğu yeri tekmeliyordu. Uykusuna düşkün dört arkadaşı uyanıp David’e söylenirken, aldırmayıp giysilerinin içinde bulunduğu bavulunu eski yerine itten David ayağa kalkıp: “Zaten uyanmanız gerekiyordu!” diye cevapladı. Giydiği koyu gri rengindeki pijamalarını çıkarıp az önce bavulundan çıkardığı tertemiz cüppesini üzerine geçirdi.
Sağ elinde tuttuğu asası, sol eline kazanını ve parmaklarını zorlayarak sıkıştırdığı el çantasıyla yatakhaneden ayrıldı. Parmakları birbirine girmiş gibi sızlıyordu. Sol eline fazla gelen bu yük parmaklarını sıkıştırıp acı vermekten başka bir işe yaramıyordu. Gryffindor Ortak Salon’una geldiğin bulduğu ilk boş masaya ellerindekileri bıraktı. Asasını arka cebine koydu, sağ eline kazanını alıp, sol elinin parmaklarıyla el çantasının sapından kavrayarak Büyük Salon’a yöneldi.
Büyük Salon’a girdiğinde anda biran için ona çevrilen bakışları, gözlerini kısarak reddedip Gryffindor yemek masasında her zamanki yerine oturdu. Elindeki eşyalarını oturduğu sıraya koyup kahvaltısını etmeye koyuldu. Yine leziz yemekler çıkaran ev cinlerini gönülden tebrik edip eşyalarını buraya geldiğinde taşıdığı düzende ellerine aldı. Büyük Salon’un içinde bulunduğu giriş katına oldukça yakın olan iksir dersinin işlendiği zindana yöneldi.
Katlara oranla daha serin olan zindanın ufak loş ışığıyla yönünü bulup dersliğe geldi. Masasında oturan profesöre: “Günaydın Profesör Malfoy!” dedi ve ön sıralardan yerini alarak dersin başlamasını bekledi. | |
| | | John Stewen Peterson Seherbaz
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 813 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12198 Ekspresso Puanı : 6 Kayıt tarihi : 15/03/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) C.tesi 19 Tem. 2008, 16:29 | |
| John iksir dersliğine doğru ağır adımlarla ilerlemeye koyulmuştu. Önceki günün akşamında Stefania ile yaşadıklarından sonra yatakhanede değil revirde uyandığı bir gündü ve gece uyuyamamasına sebep olan iksirlerden sonra bir iksir dersine gidiyor olmak gerçekten de berbat bir durumdu. Akşam iksirlerin kokusu buram buram burnuna dolduğundan uyuyamamıştı. Koridorda adımlarını atarken hala o konuyu duyuyordu sanki. Koku beynine o kadar işlemişti ki sanki her adımda onu duyuyor her adımda midesi çalkalanıyordu. Bu yüzden bir an durmak ve koridordaki ufak pencereden bahçeden süzülen kokuları içine çekmek zorunda kalmıştı. O kokuyu unutması için gözlerini kapattığı birkaç dakikanın geçmesi gerekmişti. Çiçek kokuları bitki kokuları ve dün gece yağan yağmurun kokularını içine çekerken gülümsedi ve adımlarını döndürüp ilerleyecekken gözüne bir şey takıldı. Asalarını çekmiş iki Slytherin…
Çekilen asalar Hufflepufflı bir muggle doğumlu çocuğa doğrultulmuştu. Kendisini hiç görmüyor gibiydiler ve çocuğa tehditler savuruyordular. John’un yumrukları sıkıldı. Slytherinler…Hep aynıydılar kesinlikle. Geleceğin ölümyiyeni olacak zorba kişilerdi ve tek dertleri güçsüzleri ezmekti. Aralarından sadece birkaçıyla iyi anlaşabiliyordu. O da mükemmel bir dostluk değildi kesinlikle. Şimdi bu iki Slytherin’e karşı bir şey yapmalıydı. Kendinden büyük olduklarını gördüğünde onlara asa çekip saldırmaktan vazgeçmişti. Gryffindor cesareti aptallığa dönüşecekse bir Ravenclaw babasından gelen zekasını kullanmalıydı. Elini cebine attı ve biraz karıştırdı. Birkaç muggle bilyesinin olduğu bir poşeti bir parça büyük olan cüppe cebinden buldu ve elinde bir altın kesesiymişçesine atıp tuttu sonra sırıtarak konuştu.
-Hey yılancıklar…Bakıyorum yine eğleniyorsunuz. Gelsenize beraber eğlenelim. Sözleri işe yaramış olmalıydı ki iki Slytherin de ona doğru adımlarını atmışlardı hiddetle. Ancak geç fark ettikleri şey bilyelerin tam da bu sırada ufak şıkırdamalarla yere düştüğüydü ki bilyeleri basmalarıyla iri bedenlerinin yere düşmesi bir olmuştu. Geri çekilen ve bir ifriti yere yıkmış gibi şaşkınlıkla bakan Hufflepuff’a göz kırptı ve arkasından adımlarını hızlandırarak yürümeye başladı. Slytherinler başlarını ovalayarak kalkmaya başlamışlardı. Küçük Hufflepuff’ın aksi yönde kaçtığını geriye fırlattığı bir bakışla birlikte görebiliyordu. Bir an kimin peşine düşeceklerini merak etse de bir an sonra kendi peşine koştuklarını görmesiyle adımlarını giderek iyice hızlandırmıştı.
Kalabalığa karışmaya çalışıyordu ama eninde sonunda onların inine gidecek olması gerçekten kötü bir durumdu. Evet küçük çocuğu kurtarmıştı ama şimdi kendi başı beladaydı. Arkadan söylenmelerin ve iri adımların geldiğini duyuyordu. Anlaşılan önlerine geleni yıkarak onu kovalıyorlardı. Merdivenlere hızla atlamış ve zemin kata kadar inmişti. Karşılaştığı alanın daha geniş olması hem rahatlatmış hem de korkutmuştu. Olabildiğince gücü bacaklarına verdi ve koşmaya başladı. Birkaç portrenin kaşlarını çattığını gördü ancak umursamadı. Umursadığı tek şey birinin gittiği yönü söylemesi ve onların gülmesiydi. Bedenini korku kaplarken kasılmaya başladığını hissederek yavaşladı.
Birkaç dakika içinde zindanlara giden merdivenlere geldiğinde arkasında ses duymaması onu şüphelendirmişti. Eli otomatik olarak asasına gitti. Bir lumos büyüsüyle karanlık zindanları bir parça aydınlatarak koridorları gözledi. Kimsenin olmadığını görerek arkasını da kolaçan ettikten sonra koridora adımını attı. Ancak birkaç adımın ardından iri bir elin onu tuttuğunu ve bir asanın şakağına dayandığını gördü. Elindeki asa yere düşmüştü. Derin derin nefes aldı. Slytherinlerden biri önüne geçmiş ve göğsüne bir yumruk çakmıştı ki kısık bir inleme koydu. Koridorun karanlık bir köşesinde olmalarına rağmen iksir sınıfının kapısının açılması onları korkutmuş olmalıydı ki bir an sonra kaybolmuşlardı. Eli ortalığın sakinleşmesinin ardından göğsüne gitti bir parça kan vardı. Onu cüppesine sarınarak gizledikten sonra kendine çeki düzen verdi.
-Lanet pislikler… diye mırıldandı. Eğer yaralı olmasaydı onların bir şey yapamayacağından emindi. Koridorun sonuna giderken sıkıntılı tavrının yerine gülümsemeyi yerleştirmesi zor olmuştu. Hiç kimsenin onun için kalkıp da yenildiğini söylemesini istemiyordu. Her ne kadar büyük sınıf olsalar da onlara yenilmeyi kabullenemeyeceği açıktı. Hiçbir zaman yenilmeyi kabullenmemişti. Yenilmeyi ve onu güçsüz gösteren her şeyi olabildiğince gizlerdi. En yakınından bile gizlerdi bunları çünkü kimsenin kendisini güçsüz biri olarak bilmesini istemezdi. Bu yüzden yüzünde klasik gülümsemesi ve sakin bir tavrı vardı. Gömleğindeki kansa tümüyle kaybolmuştu. İçeride oturan profesöre gülümsedi ve dudaklarından klasik laflar döküldü.
-Günaydın Profesör… Sözlerinin ardından çok da önlerde olmayan bir yere geçti. Sessizce beklerken koltuğunun altındaki iksir kitabını açıp karıştırmaya koyuldu. Aslında iksirde de çok kötü değildi. Mükemmel olmasa da çok kötü de değildi. Sadece şifa konusundaki hiçbir şeyi başaramayan biri olarak bir şifa iksirini yapması zor oluyordu. Diğerleri zaten düzeyine göre iyi iksirler oluyordu. İksirlerle ilk deneyimi zaten oldukça küçüklüğüne dayanıyordu. Henüz 5 yaşındayken evlerinin altındaki iksir yapılan bir zindana girmişti. Sadece meraktan yapmıştı bunu. Loş bir zindandı ve bir kazan vardı. Buradakilerden bir parça daha büyük bir kazan. Zaman zaman iksirlerle arası iyi olan annesinin kullandığı bir yerdi. İşte o gün önüne gelen maddeyi atıp karıştırırsan iksirin patlayabileceğini öğrenmişti. Şimdi hatırladığında kitap sayfalarını çevirirken bir kıkırdama da koyuvermişti kendi kendine. | |
| | | Samara Y. Laura D'Owen
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1151 Yaş : 28 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12300 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 22/01/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) C.tesi 19 Tem. 2008, 23:17 | |
| Loş odasının soğukluğu, bedenini sarmaktaydı Samara'nın. Ruhundaki kasırgaların etkileri azarken görmüş olduğu kabusun etkisiyle, kalmıştı nefes nefese. Yüzünden süzülen terlerin sıcaklığı bedeniyle arasında ısı alış-verişine başlamadan önce havaya dikildi hemen. Pencereden esen soğuk rüzgarın terini dondurmasına izin vermeyerek zor da olsa ayağa kalkıp, pencerelerin her birini örttü hızla. Odanın soğukluğunun etkisi yavaş yavaş yok olurken, buz gibi havanın yerini ılıklığıyla övülebilecek bir hava alıyordu. "Neyin var senin, kendine gel... Çığlıkların yüzünden gece boyunca uyuyamadım, Hey sen! Samara, neden susuyorsun, savunsana kendini... Merlin aşkına! Ne uyuşuk birisin sen, daha hazırlanıp zindanlara gideceksin, tabii korkudan altına etmezsen..." Çok geçmeden odadaki sersem aynasının sesini işitince gördüğü kabusu tekrar hatırladı. O geveze budalayı nasıl susturabilirdi, büyükannesinden ona kalan tek miras olmasa kesinlikle bir saniye bile beklemez, sert bir taşla param parça ederdi. Bunu yapardı, çünkü yıllardır kendisine söylediği aptal saptal sözlerden öyle sıkılmıştı ki onun yok olması demek, Samara'nın huzur içerisinde yaşaması anlamını taşıyordu. Ayna bir kere bile Samara'yı dinlemeden gevezeliğine devam ederken, hiç düşünmeden yaptığı aptalca konuşmaların bedelini çekecekti elbet.
Samara sessizliğini bozmadan dinlemiş gibi göründüğü aynanın söylediklerine sabretmek için ağır bir direniş sergiliyordu. Ağzını sıkıca kapattığı sırada, aynanın sesini duyar duymaz daha sabredemeyeceğini anlayıp hırçınca bağırmaya başladı. Önce eline aldığı terliği sıkıca kavrayıp, aynaya doğrulttu."Yeter artık... Merlinin sakalı, sen nasıl bir aynasın şapşal şey. Elimdeki terliği görüyorsun değil mi? Hayatın, yaşamın benim elimde anlıyor musun, hemen kes şu sesini. Seni lanet yaratık, şimdi gidiyorum, ama bir daha ki gevezeliğinde, elime taş alıp geleceğim bunu sakın unutma... !" dedikten hemen sonra, dolabındaki cübbesini alıp koluna taktı ve odadan hızla çıktı. Sertçe kapattığı kapının gürültüsü kızlar yatakhanesinde yankılanırken, Samara sinirle koridorları yürüyordu. Slytherin binasına girer girmez içeride dolanan birçok Slytherin öğrencisinin kendisine attığı kötü bakışlara karşı asasını çıkarıp tehditler savuruyordu onlara. Asasını cübbesine sokar sokmaz iksir zindanlarına doru yola koyuldu hızla. Beyninden patlarcasına çıkan dumanlar belli ki ona bir daha bu kadar sinirlenmemesi gerektiği konusunda öğütler yağdırıyordu.
Koridordaki korkunç sesleri duymamak adına tıkadığı kulaklarını bile hissetmekte zorlanıyordu zindanlıkta. İksir zindanlıklarına giden koridorda duyduğu en ufak bir fısıltı bile altına yapmasına neden olabilirdi korkudan. Samara ne bir Gryffindor'lu kadar cesur, ne de bir Slytherin'li kadar buraya alışabilmiş biriydi. Korkudan titreyen ellerine baktıkça bedenini saran karanlıkta yürüyordu ardına bile bakmadan. Zindanlıklara geldiğinde tereddütle girmişti içeriye. Profesör Malfoy'un yanına yaklaşıp titreyen sesiyle " Günaydın profesör Malfoy... " dedikten sonra koltukların birine oturup iksir kitabının bir kaç sayfasına göz gezdirdi Samara. İçeride kendisi dışında binadaşı olmasa da sınıfın Slytherin'lilerle ve de Gryffindor'lularla dolması onu rahatlatmak yerine sıkıyordu. Etraftaki kazanları gördükçe başını bir daha kitabına çeviremiyordu, zindanları iyice bir süzmeyi kendisine sorumluluk saymıştı. Teker teker göz attığı kazanlarda pişirecekleri iksirleri düşünüyordu da aslında korkutmak yerine zevkli olabileceğine ikna edebilmişti kendisini. "Bir Hufflepuff için iyi bir yer olmasa da fena sayılmaz... Ders için katlanmalıyız, ne yapalım. Slytherin'lilerde böyle işte... Ders bir an önce başlasa keşke, daha tahammül edebileceğimi sanmıyorum bu karanlığa... ! " | |
| | | Marveille Croweix Perfect Li(f)e Yazarı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2182 Yaş : 29 Kan statüsü : safkan yani nolcak ki başka. Galleon : 12730 Ekspresso Puanı : 22 Kayıt tarihi : 11/11/07
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) Paz 20 Tem. 2008, 01:19 | |
| Slytherin Ortak Salonunun o kasvetli havası, karanlığı ve soğukluğu yeniden etkisi altına almaya başlamıştı genç kızı. Yıllar sonra ilk defa zindanlarda kendini huzurlu, evindeymiş gibi hissediyordu. Soyunu inkar etmek, devamlı düşünüp bütün bu olanlara anlam vermeye çalışmak, Seçmen Şapkanın bunadığını söylemek onu sadece yıpratmış, zarar vermişti ve Marv tüm bunlardan çok yorulmuştu. O bir Snape'ydi, geleceği çoktan çizilmiş, seçme şansı verilmemiş genç bir kız. Ama artık bütün bunları daha fazla düşünmek istemiyordu. Kendini, özünü değiştiremezdi, bunu anlamıştı geç de olsa. Sürekli kendilerinden alt seviyedekileri aşağılayan Slytherin'lilerin yaptıklarını eleştirerek daha fazla tepki almak istemiyordu. Ama onların da 'Her Slytherin kötüdür, mürit olacaktır' kuralının bir parçası olmalarına dayanamıyor, sessiz kalamıyordu. Bütün bunlar bir yana, bir gün kendisinin de Lord'a ve Karanlığa hizmet edip etmeyeceği düşüncesi sarıyordu tüm benliğini. Belki de gelecek için kendi yaşıtlarına oranla çok daha düşünceliydi. Belki tek yapması gereken yargılamadan, yorumlamadan, düşünmeden onaylamak, geleneği sürdürmek olacaktı. Seçmen Şapka yanılmamıştı, içinde patlamak için hazırda bekleyen, şu anki Marv'dan çok daha farklı bir cadı olduğunun bilincinde değildi şu anda. Tek farkı; her ne olursa olsun Marv olması gerekenden çok daha fazla merhamet duygusuna sahipti ve bu duygudan kurtulabilmesi imkansızdan çok daha ötede bir şeydi.
Dizlerini karnına çekip kollarını birbirine kenetlerken etrafı inceledi bir süre. Yeşil ve siyah renklerin ağırlıklı olduğu salon her zaman olduğundan farklı bir şekilde neredeyse boştu. Vakitlerinin çoğunluğunu bahçede güneş ışığının altında sevgilileriyle dolaşarak, birbirleriyle şakalaşarak geçirmektense zindanları tercih ederlerdi; tıpkı Marv gibi. İnce parmaklarını saçlarının arasında gezdirirken uzun zamandır taramadığını, sadece öylece toplayıp geçtiğini fark etti. Düşünceleriyle o kadar meşguldü ki nasıl göründüğünün farkında değildi anlaşılan, zira o kadar karışmıştı ki parmaklarını haraket ettirmek her zamankinden daha bir zor hale gelmişti. Tembelce ayaklarını oturmuş olduğu koltuktan sallandırırken başında dikilmiş olan sarı saçlı cadıyı fark etti, Tera. Onu sevmediğinden değil ama sürekli yanında olmasından ve durmaksızın konuşmasından rahatsız olmaya başlamıştı son zamanlarda. Yine de nasıl bir karaktere sahip olursa olsun her zaman yanında olan bu sarışın cadı, vazgeçemeyeceği nadir kişiler arasındaydı. Hem Marv ne derse uygulayan ve arkasında dolanan biri olmasından şikayet edecek biri sayılmazdı.''İksir dersinde olman gerekmiyor muydu senin?''
Kızın bu hesap sorar hali yadırganacak cinstendi ve başka bir zaman olsa ona ne yapmaması gerektiği konusunda kendi sıkılsa dahi uzun bir nutuk çekerdi. Yine de bir ajanda gibi olması gereken yerleri ona hatırlatan kızı en dalgın olmaya başladığı bir dönemde incitip kırmaya niyeti yoktu ve sahiden de iksir dersine geç kalmak üzereydi. 'Tabii, evet, teşekkürler' cinsinden bir şeyler mırıldanıp ortak salondan koşarak ayrılırken arkasından bağıran kızın sesini duyabiliyordu, ama anlayabilmesi için fazla uzaklaşmıştı. Yatakhaneye ulaştığında üzerine geçirdiği cübbesinin yeşil işlemeli yakalarını düzeltirken saçlarının ne denli iğrenç göründüğünü fark etti. Eline aldığı sapında yılan motifi barındıran ince tarakla açık kahverengi saçlarını tararken birden bire siyaha dönüştüğünü gördü. Son zamanlarda daha yeni yeni keşfettiği gücüne alışamadan onun kontrolünü kaybetmişti. Bazen çok öfkelendiğinde veya ağlamak üzere olduğunda, düşünceler arasında boğulduğunda farkında bile olmadan şeklini değiştiriyordu. Şimdi oldukça sakin olmasına rağmen kendi isteği dışında saçları siyaha, görüntüsü az öncekinden çok daha farklı bir şekle bürünmüştü. İsterse eski haline dönebileceğini bildiği halde bunu denemedi, yeni Marv'ı sevmişti. Sonunda düzleştirmeyi başardığı siyah saçlarını serbest bırakırken iksir malzemelerini barındıran keten çantasını aldığı gibi yatakhanenin merdivenlerinden ok gibi fırladı. Portreden geçerken geç kalmamış olmayı umuyordu. Dersliğe vardığındaysa geç kalmaktan Tera sayesinde yırttığını düşününce dudakları alaycı bir tebessümle kıvrıldı. ''Sihirli Günler Profesör...''
İksir gibi bir dersin Slytherinliler tarafından rağbet görmemesi tuhaf geldi o an için. İçeride tek bir bina arkadaşı vardı, o da sadece hakkında yüzeysel bir bilgiye sahip olduğu Murtle.. Tuhaf görünümlü bir Ravenclaw... Gerisi Hufflepuff ve Gryffindor öğrencileriydi. Bundan bir kaç gün önce olmuş olsaydı bu ders; onları görmezden gelmeyerek konuşma çabası içine düşerdi. Ama ne var ki artık ne yapması gerektiğini biliyordu, bu tür şeylerle yeterince zaman harcamıştı nasılsa. Fazla önlerde olmayan bir yere yerleşirken sınıfın dolmasını ve derse bir an önce başlamalarını diliyordu... | |
| | | Rocio Sycorax Malfoy Azkaban Kaçağı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 974 Yaş : 35 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12346 Ekspresso Puanı : 20 Kayıt tarihi : 24/01/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) Paz 20 Tem. 2008, 02:17 | |
| Önündeki kitabın sayfalarını hızlıca çeviriyor, değişik birşeyler bulmaya çalışıyordu.Öğrencilerin geçen senelerde neler öğrendiklerini bilmiyordu. Bu yüzden onlara ne göstereceğinden emin değildi. Onları gruplara bölmeyi düşünmüştü. Birinci sınıflar ayrı bir grup olacaklardı, en basitten başlamak için. Sonra iki ve üçüncü sınıflarla Saç Uzatma olabilir gibi gelmişti. Belki üçüncü sınıflara daha zor birşey vermeliydi ama yine de ne yapabildiklerini görmekte yarar vardı. Dört ve beşlere yüklenmeyi düşünüyordu, ne de olsa SBD'lere hazırlanıyorlardı. Son sınıflar için ise hala karar verememişti. Bu sırada sınıfa küçük bir Slytherin'li girdi ve onu selamladıktan sonra ön sıraya oturdu. Kıza gülümseme ihtiyacı hissetti, sonuçta binasındandı. Zaten oldukça heyecanlı bir hali vardı, kendini güvende hissetmelyidi. İlk öğrencinin gelmesiyle saate baktı, diğerleri de gelmek üzere olmalıydılar. Yerinde kıpırdanıp onları beklemeye başladı, bu sırada hala kolunu tutuyordu. Rav'lı bir çocuk geldi, sıcaktan bunalmış bir hali vardı. Gerçekten de sınıf kaynayan kazanlar gibiydi. Anderson girdi içeri, üstelik birde kendisine gülümseyerek. Kanı bozuk Gry'lı diye geçirdi içinden. Küçük Huulepuffle'yı görmezden gelerek başını tekrar kapıya çevirdi. Gelenin David olduğunu görünce yüzünde belli belirisiz bir tebessüm oluştu. Genç adamın ön sıralardan birine oturmasını izledi. Sy'a göre öne oturmak derse ilgili olduğunun göstergesiydi.Kapının hemen dışından bazı sesler gelmesi üzerine ayaklandı, hem de ne sesler! Birinin zindanları yıktığına emindi. Ayaklanıp kapıyı açtı, görünürde birşey yoktu. Her kimse sıvışmış olmalıydı. Tekrar yerine geçti bu sırada sınıfa bir Gryffindor'lu girmişti. Sy bir gariplik sezmişti, nedense böyle konularda iyiydi. Yeniden ayağa kalktı, dışarda az önce ne olduğunu merak ediyordu. Bu sırada Samara gelmişti. Bu kızı öğrencilik günlerinden beri sevmiyordu. Çekinerek selam vermesini ve yerine gçemesini tıslayrak seyretti. En azından saygılı davranarak kendisi için iyi olanı yapıyordu. Bu sırada Gry'lı çocuk koltuğunun altından çıkardığı kitaba gömülmüştü. Sınıftaki meraklı bakışlara aldırmayarak kapıya yöneldi, koridorun sonunda iki tane Slytherin'li vardı. Koşarcasına çocukların yanına gitti ve soran gözlerle onlara baktı. İri yarı olan yumruğunu havada sallayarak konuşmaya başladı. '' Profesör Malfoy, o çocuk bize saldırdı. Etrafı yıkıp geçti- ''Eliyle çocuğa durmasını işaret etti ve çocuğu susturdu. Arkadaşının da yüzünde onaylar bir ifade vardı. Gülümseyrek onlara baktı ve sağ elini şefkatle iri çocuğun omzuna koydu.'' Hickey sakin olmalısın. Kim olduğunu söyle yeter.. '''' Peterson, efendim. O yaptı, Gryffindor'lu- '''' Tamam, hadi siz sınıfa geçin. ''İki öğrencinin arkasından yeniden sınıfa girdi, suratlarındaki pis sırıtışları fark etmişti. Yine de şikayetçi olmadı, birilerine çatabilmek adına bir fırsattı bu. Herkes ona bakıyordu, kimisi neler olduğunu anlamaya çalışıyor, kimisi ise derse geçmesini bekliyordu. Ama biraz daha beklemeleri gerekecekti. Ağzını tam açacaktı ki sınıfın kapısı yeniden açıldı ve Dixyqué içeri girdi. Slytherin'in böylelerine ihtiyacı vardı. Kıza gülümsedi ve o da yerine geçtikten sonra bakışlarını yeniden Peterson'a dikti. Sol kolunu tutarak kitaba gömülmüş olan çocuğun yanına gitti ve onaylamayan bir ses tonuyla konuştu. '' Çirkin davranışından dolayı seni cezaya bırakmam lazım ama ilk dersimiz olduğundan binandan puan kırmakla yetineceğim. '' Tekrar sınıfın ortasına yöneldi ve gülümseyrek ekledi. '' Gryffindor'dan 10 puan.. ''Sınıftan yükselen alkış ve itiraz seslerini susturmak istercesine öksürdü. Tek tek herkesin yüzüne baktı, en son olarakta Peterson'a. '' Bilmeyenler için söyleyeyim, ben Sycorax Malfoy. Dersimde sizden beklediğim tek şey itaat.. İtirazı olan varsa gidebilir ama yemin ederim bunu yapmanız iyiliğinize olmaz. '' Masasına yaklaştı ve üzerindeki kitap ve notları kenara itti. Masaya yasnlanarak rahat bir pozisyonda durmaya çalışıyordu. Kolundan dolayı pek de rahat olduğu söylenemezdi. '' Yaklaşık bir aydır burada, sizinle değildim. Tabi elimde olmayan sebeplerle.. Sevgili müdüremiz Derwent'inde bana bu sabah 4. kez hatırlattığı gibi programın oldukça gerisindeyiz. Bu yüzden sizi ortak aldım ama tabi farklı seviyelerde olduğunuzdan aynı konuşarı işlemeyeceğiz. '' Asasını salladı ve tahta dört ayrı parçaya bölündü. Sonra da yazılar belirmeye başladı. Birinci Sınıflar İçin:
Yanık Merhemi: Kaynar su yanıklarını geçirmek için kullanılır.
Malzemeler: Zencefil, Kurbağa bacağı ve Limon.
Talimatlar: Kazanı bir avuç boşluk kalacak kadar su ile doldurun. Su ısınınca iki adet kurbağa bacağını ezip içine attın. Üzerine bir avuç zencefil dökün ve kaynayıncaya kadar karıştırın. En son ortadan ikiye kesilmiş limonun bir yarısı atıp ateşi kapatın. Oluşan solisyonun koyu yeşil oması gerekmektedir.
İkinci ve Üçüncü Sınıflar İçin:
Saç Uzatma İksiri: Saçın uzamasına sebep oluyor.
Malzemeler: Sıçan kuyruğu, Laçan özü, Selamotu, Balkabağı suyu.
Talimatlar: Altını yakmadan önce kazanda laçan özü ile ezilmiş bir adet selamotunu iyice karıştırın. Üzerine kavanozlardaki balkabağı suyundan ilave edin. İçmeyin. Kazanın altını yakarak ağır bir koku yaıyalan kadar karıştırın ve en son sıçan kuyruğunu koyun. İksir renksiz ve ağır bir kokuya sahip olmalıdır.
Dördüncü ve Beşinci Sınıflar İçin:
Barış Yudumu: Kaygıyı azaltır,heycanı giderir. Sakinleştirme iksiri diyebiliriz.
Malzemeler: Ay taşı, Boynuzlu Sümüklü böcek, Isırgan otu, Sarımsak
Talimatlar: Isırgan otu ezilerek özsuyu çıkarılır ve kazana koyun. Üzerine ince dilimler halinde kesilmiş sarımsak ilave edin. Karışımı kokusuz hale gelene kadar bekletin. Bu sırada bir düzine sümüklü böceği kalın parçalara bölün. Kokusuz hale gelince kazanı yakın ve sümükü böcekleri ekleyin. Kaynayınca Ay taşını içine atın, bir kere karıştırın ve hemen kazanı ateşten alın.
Altıncı ve Yedinci Sınıflar İçin:
Sahte Samimiyet İksiri: İçen kişiyi, iksiri veren kişinin onun en iyi arkadaşı olduğuna ikna eder.
Malzemeler:Tekboynuzlu at kılı, Huzur Damlası, Kekik
Talimatlar: Bulun. İksir Gümüşi renkte ve hoş kokulu olmalıdır. Kısa bir süre öğrencilerin hepsi tahtaya baktı, sonra bir hareketlilik başladı sınıfta. Birçoğu hazırlanmaya başlamışlardı bile, bazılarının şaşkınlıkları yüzlerinden okunuyordu. Bir kaç tanesi ise verilen iksiri zor bulmuş olsa gerek asık suratlarla hareketsiz duruyorlardı. Sy bu memnuniyetsiz suratlara tek kaşı kalkık bir şekilde dikkatle baktı. Tek tek bu kaskafalara laf anlatmak istemiyordu. Zaten sınıfta eksikler vardı, birazdan geç kalan öğrencilerde binbir özürlerle başına üşüşecekti. Sandalyesine oturup arkasına yaslandı ve monoton bir sesle sorması gerekeni sordu, kimsenin cevap vermemsini umarak. '' Sorusu olan? Ses istemiyorum, kendi aranızda konuşmayın. '' | |
| | | John Stewen Peterson Seherbaz
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 813 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12198 Ekspresso Puanı : 6 Kayıt tarihi : 15/03/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) Paz 20 Tem. 2008, 11:10 | |
| John her şeyin bittiğini sararken yeni başladığını görmüştü. Kaşları düşünceli bir tavırla çatılırken gördüğü şey Slytherinlerin onu şikayet ettiğiydi. Aslında onları zekasıyla devirdiği açıktı ki bütün yaptığı yere düşürüp çocuğu kurtarmaktı. Sonrasında hızla kaçmayı yeğlemişti. Şimdi kendisinden üst sınıf olmasını bile göz ardı edip kalkıp şikayet ediyorlardı. Cüsselerinin ve yaşlarının oluşturduğu tezatlığı anlamaları sanki hiç güç değilmiş gibi konuşmuşlardı. Profesör onlara inanmış –belki inanmak istediği için inanmış- gözüküyordu ki yanına gelmesiyle “çirkin davranış” olarak nitelendirdiği hareketinden dolayı puan kırması bir olmuştu. John’un yüzünde bir sinir yada korku yoktu kitaptan başını kaldırırken aksine bir gülümseme vardı. Ellerini saçlarına daldırıp iki slytherine bakaran bir şey hesaplıyor göründü.
-Profesör sanırım arkadaşlar kendilerince bir şaka yapmak istemiş. Aksi takdirde boylarımız, kilolarımız ve yaşlarımız düşünülürse ya onlar fazlasıyla güçsüz ya da konuştuğunuz ben muggleların süper kahraman dediklerinden biriyim. dedi saygılı bir şekilde doğrularak profesöre nazikçe gülümserken. Sesinde ne alay ne sinir vardı. Tamamen resmi ve saygılı bir tonla profesöre değil doğrudan iki slytherine bakarak söylemişti sözleri. İki Slytherin’in sırıtan suratlarının ve muzaffer ifadelerinin bozulduğunu gördü. Biri diğerine bir şeyler fısıldıyor diğeri de onaylar bir şekilde başını sallıyordu. Profesöre şikayet ederken John’u korkacak ve kabullenecek biri sanmış olmalılardı ve John böyle olmadığını şimdi anlamış olmalılardı. Şimdi gözlerinde muzip bir parlaklık vardı. Olacakları tahmin eden bir şey. Profesörün vereceği cevabı merak ederken onlar beklediği şeyleri söylemişlerdi.
-Ee... profesör evet şakaydı. Biz ee... şikayetçi değiliz dedi iki Slytherin doğrularak ve bu John’u tamamen sevindiren şey oldu. Dersten sonra öldüresiye dövebilirlerdi. Ancak şimdi burada uygun bir cevap veremeden de duramazdı. Ufak planı tutmuştu ve onların kendilerince gururu ve rezil olma korkusu yüzünden tam da söylediği yalanı desteklemişlerdi. John’un tavrı artık rahattı profesör ne derse desin artık sınıftaki herkes haksızlığın farkındaydı. Bunu iki Slytherin bile doğrulamıştı. Şimdi eğer cezaya bırakırsa yada puanı geri vermek yerine tekrar kırarsa bu fısıltılar halinde dolaşacaktı Hogwarts’ta. Belki yeni müdire bile duyabilirdi fısıltıları. Loş iksir dersliğinin havasını gezdirirken gözlerini kitaba çevirdi. Kitaptaki iksir bilgilerini okumaya başladı. Sonrasında profesörün tekrar konuşmaya başlamasıyla saygılı bir tavırla başını profesöre çevirdi ve gülümsedi.
Profesörün kendisini tanıtmasını özenle dinledi. Gitmekten bahsetmişti ve bu laf kendisine miydi bilemiyordu. Ancak John gitmeye hiç de niyetli değildi. Pes etmeyecekti. Bu ders amaçlarında olduğu için her türlü bunu yapacaktı. Zaten sevsin yada sevmesin, kendisine puan versin yada puan kırsın her profesöre gereken naziklikte davranıyordu. Bir Slytherin olan dedesinin dediği gibi kabalık ve öfke hiçbir şey getirmezdi. Ancak nezaket saygı getirirdi ki bu yolla düşmanını şaşırtır ve onu kendi iplerinde yürütebilirdin. Eh sinsice bir yoldu ve bir Slytherinden ancak bu beklenirdi ama bu yolu sık sık uyguladığı açıktı. John’u hep bir Ravenclaw olarak gören babası bazen zekasını dedesine çeken bir sinsilikle de kullandığını söylüyordu. Ancak John başkalarına zarar vermek için değil kendini korumak için yapıyordu bunu. Boş yere ceza almak yada puan kırdırmak istemediği gibi altta kalmaktan da hoşlanmıyordu. Geriye tek çözüm yolu bu kalıyordu. Derse başlarken bunları kafasından atmış ve tümüyle derse yoğunlaşmıştı.
Profesörün tahtaya yazdığı iksir malzemelerine baktığında bir parça kaşlarını çattı. Malzemeler oldukça zor malzemelerdi ki bulmak oldukça zordu. Ellerini saçlarının arasına daldırarak bir süre düşündü. Tek boynuzlu at kılı o kadar ender bulunan bir şeydi ki onu bulması gerçekten zor olacaktı. Huzur sıvısı gerçekten rahatlatıcıydı ve o da az bulunuyordu. Aklına tek gelen rahat uyku uyuması için önceki gece şifacının verdiği huzur sıvısıydı. cüppesinin ceplerini karıştırdı ve onu buldu. Bir mücevhermişçesine elinde tutarak baktı ve özenle koydu. Sonra kekik demişti ki en kolayı görünüyordu aralarından. Profesörün bitki dolu dolaplarına doğru birkaç öğrenciyle beraber ağır adımlarla gitti. Kekikler sanki özenle saklanmışçasına bulunamıyordu. Ancak bitkilerden iyi anlayan biri olarak onların diğer bitkilerden daha farklı rahatlatıcı kokusunu tanıdı ve kekiği buldu. Geriye sadece tek boynuzlu at kılı kalıyordu. Onu da onlardan bir parça hazır etmiş olan James’ten aldı. İşte şimdi en zor kısmı halletmişti. Merlin’in şansının bugün onun yanında olmasının katkısı büyüktü.
Orta boyda siyah kalaylı kazanı birkaç odunun üstüne koydu ve bir büyü fısıldayarak onu yaktı. Birkaç ölçek suyu kazana doldururken gömleğinin kolunu sıvamış ve derin bir nefes almıştı. Kekikler... İlk önce onları atacaktı. Elini kekikleri koyduğu kısma götürdü ve onlardan özenle bir tutam aldı. Birkaç dakika bekledikten sonra fokurdamaya başlayan suya kekleri ovalayarak attı ve karıştırmaya başladı. 5 kere sağa 5 kere de sola karıştırıyordu hafifçe. Her karıştırmasında iksir katranında kaşık daireler çizerek dönüyordu. Yeşilimsi sarı bir görüntüye sahip olmasına kadar aynı şekilde daireler çizerek karıştırmaya devam etti. Şimdi çay dükkanındaki kekik kokulu çaylara benzemişti.Huzur damlasını aldı ve tıpasını açtı. Bunu şifa için kullanmaması kötü olacaktı. Derin bir nefes verdi ve huzur damlasını içine attı. Gümüşi bir duman hafifçe iksirden uzandı ve söndü. John karıştırmaya devam ederken iksirin rengi profesörün bahsettiği tona fazlaca yaklaşmıştı. Sadece gümüşi bir tondan çok bir parça daha koyu duruyordu.
-Ve… son adım… Bakalım ne olacak? diye mırıldandı. Kimsenin sesini tam bir şekilde duyduğunu sanmıyordu. Profesör de duymamış olmalıydı. John tek boynuzlu at kılını özenle iksirin ortasına kadar getirirerek bıraktı ve yine ufak bir bulutçuğun oluşmasının ardından iksir gümüşümsü kıvama sahip olmuştu. Hemen bir tüp aldı ve iksirden bir parça tüpün içine doldurdu. Gerçekten de gümüşümsü tona fazlasıyla yakın ve kekiğin de sağladığı gibi hoş kokuluydu. İksire bir tıpa takarak önüne koydu. Derin bir nefes verdikten sonra diğerlerinin yapmasını beklerken yeniden iksir kitabını karıştırmaya koyuldu. Aslında bunu sırf can sıkıntısını gidermek için yapıyordu. Profesörün iksiri beğenmesini umuyordu. Zira annesi kadar mükemmel olmayı gerçekten istiyordu iksirler konusunda. Bu konuda elinden geldiğince de çalışıyordu.
En son John Stewen Peterson tarafından Ptsi 21 Tem. 2008, 18:14 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Paigé Searlus Muggle
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 265 Yaş : 29 Kan statüsü : Saf-kan Galleon : 11958 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 11/07/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) Paz 20 Tem. 2008, 12:32 | |
| Paigé, uzun süre dersin başlamasını önündeki iksir kitabını karıştırarak bekledi.
Öğrenciler sınıfa doluşuyor, kendi aralarında konuşuyor; gülüyor ve şakalaşıyorlardı. Ancak Paigé, hiçkimse ile konuşmadı.
Profesör Malfoy, sınıftan çıkmıştı; birkaç dakika sonra yeniden içeri geldi. Gözleri, Monsieur Peterson'un üstündeydi. Demekki bir kabahâti olmuştu. Biraz sonra Monsieur Peterson'un yanına gidip aslında kendisini cezaya bırakması gerektiğini, lâkin ilk dersleri olduğu için sadece Gryffindor binasından 10 puan kırması gerektiğini söyledi.
Profesör Malfoy'un sözlerinde bir gerekçe yoktu, ancak Paigé; bunu fazla umursamadı. Sonuçta bu, Profesör ile Peterson arasında idi. Profesör Malfoy, Peterson'la konuşurken, hâlâ kitabı karıştırıyordu, ancak ne konuştuklarını duyuyordu.
Profesör Malfoy, Gryffindor'dan 10 puan kırdığını açıkladığı gibi, sınıfta itiraz, alkış ve gülme sesleri yankılandı. Profesör, bu sesleri bastırmak için öksürüp derse başladı.
Paigé, Profesör öksürdüğü gibi kitabı kapattı ve gözlerini Profesör'e dikti.
Profesör Malfoy, önce kendisini tanıttı ve ardından asasını tahtaya salladı.Tahtada; birinci sınıflar, ikinci ve üçüncü sınıflar, dördüncü ve beşinci sınıflar, altıncı ve yedinci sınıflar için denenilecek iksir listesi, tâlimatları ve mâlzemeleri yazıyordu.
Paigé, iksir mâlzemelerini sınıftaki mâlzeme dolabından almak için masasından kalktı ve mâlzeme dolabının yanına gitti.
" Evet, bir bakalım. Balkabağı suyu buradaymış. "dolaptan bir küçük şişe balkabağı suyu aldı ve elinde tuttu.
" Sıçan kuyruğu... Evet... Erm... Burada. " dolabın orta rafında küçük paketlere konmuştu ve paketlerin üzerinde " sıçan kuyruğu " yazıyordu. Paigé, küçük paketlerden birini aldı ve onu da balkabağı suyunun yanında tuttu.
" Laçan özü ve selâmotu... Evet, burada; yan yana. "Selâmotu ve laçan özü yan yana duruyorlardı. Paigé, onları da aldıktan sonra masasına gitti. Dolabın önünde hâlâ öğrenciler vardı.
Paigé, çantasından eldivenlerini, kazanını ve altına koyacağı mazgalı çıkarıp önce eldivenleri eline taktı ve ardından kazana laçan özüyle selâmotunu koyup karıştırmaya başladı. Üzerine balkabağı suyu ilâve etti kazandakileri karıştırırken. Hepsi birbirine karıştıktan sonra, Paigé; kazanı mazgalın üzerine koydu ve kazanın altını yaktı.
Kazanın altı yanarken, Paigé; tâlimat gereğince hâlâ kazandakileri karıştırıyordu. Beş dakika sonra etrafa çok ağır bir koku yayıldı; bu, iksirin doğru gittiğine işâretti. Ve en sonunda, ağır bir koku yayıldıktan sonra, Paigé, sıçan kuyruğunu da iksire ekleyip biraz daha karıştırdı ve kazanın altını kapadı. İksiri kokladı, kokusu yoktu; renk de göremiyordu. Çantasından küçük bir şişe çıkarıp kazandan yavaşça iksiri şişeye doldurup şişenin üzerine " Paigé Searlus, Ravenclaw; II. sınıf " yazdı ve iksiri Profesör Malfoy'un sırasına bıraktı. Eldivenlerini çıkarıp eşyâlarını topladıktan sonra, Profesör Malfoy'dan ikinci bir emri beklemek üzere sırasına oturdu.
| |
| | | Genevieve Tessa Malfoy Slytherin 5. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 487 Yaş : 33 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12064 Ekspresso Puanı : 15 Kayıt tarihi : 14/06/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) Paz 20 Tem. 2008, 12:49 | |
| Zindan koridorlarının boğucu ve soğuk havasını bütün vücudunda hissetmeye başladı. Gariptir ki birçok öğrencinin ürkerek yaklaştığı bu koridorlara karşı bir sempati duygusu beslemekteydi. Karanlık bürümüştü dört bir yanı. Birçok zincir ve yılan şekilleriyle dekore edilmiş zindan koridorlarında yol alırken kendisini huzurlu hissetmişti. Birçok kişinin aksine aydınlıkta huzur bulmak yerine karanlıkta huzur bulmanın nasıl bir haz verdiğini bilmekteydi. İlerleyen vücudu her bir adımın ardından daha da güçlü hissetmekteydi. Duvarlara yerleştirilmiş pejmürde mumlar ancak kendilerini hayatta tutabiliyor gibiydi. Etraf karanlık ve bir o kadar da sessizdi ki, bu yerin sevdiği en güzel özelliği ise sessiz olmasıydı. Yenilerin bağırış çağırışı, bulanıkların o cırtlak seslerinden bir nebze de olsun kurtuluyordu bu yerde. Yüzünde beliren ince ve kendini beğenmiş tarzdaki gülümsemesiyle ilerliyordu zindan koridorlarında. Geç kalmıştı. Lakin pek umursamaz bir tavırda da değildi. Unuttuğu bir şey vardı ki o da bu dersi Sy nin verecek olmasıydı. Her zaman etrafına korku yayan bu kadından çekinmesi gerektiğinin farkındaydı ve gerçekten de çekinmekteydi . Lakin yine takınmıştı vurdumduymaz tavırlarını. Aheste aheste ilerlediği koridorların sonuna yaklaştığında iksir sınıfı gözlerinin önünde belirdi. Lakin istifini hiçte bozmamıştı. Yavaş yavaş ilerlerken bir takım sesler yükselmişti koridorlarda. Az önce gürültüden yakındığı ve bu ortamın sessizliğinden hoşlandığından bahsetmiş olunca şansının yaver gitmediği açıkça ortadaydı. Siyah pelerin üzerine işlenmiş Slytherin arması göz alıcılığı ile yeşil ve gri tonlarla buluşmuş parlamaktaydı 2 öğrenci üzerinde. Daha önce birkaç kere rastladığı Slytherinliler bir takım heyecanlı tavırlar altında Sy e yakınmaktaydı. Kadının daima otoriter tavırları bu sefer olabildiğinden daha fazla belli oluyordu. Anlaşılan o ki işlerin ters gitmekteydi. Kadın hızlı bir hareketle öğrencileri başından savarak hışımla sınıfa daldı. Merak duygusu kabarmış Eve ise olanlara bir anlam verememekte ve adımlarını seri atarak sınıfa yöneldi. Alkış ve nida yükselen sınıfla ilgili merak duygusu iyice kabarmıştı şimdi.
Sınıf henüz dolmamış gibiydi lakin her zaman disiplinli olan Profesör bakışlarını öğrencilerin üzerinden çekip kendisine dikmişti. Peki ne diyecekti şimdi? Ne yanıt verecekti ki kurtulacaktı baskısından? Birkaç saniyelik düşünme payı ayırdı kendisine ve gözlerini olabildiğince aralayarak kadına odaklandı. Geçen birkaç saniye sonra dudaklarını yavaşça oynatmayı başarabildi. ''Geç kaldım ve özür dilerim Profesör Malfoy''Son terimi baskıyla ifade etmişti ki isteği dışında çıkan bu baskınlığın getireceği kötü bir sonuç olacağını da düşünmüyordu. Sonuçta aile biriylerine duyduğu saygıyı her zaman Profesöre de göstermişti ve bu değişmeyecekti. Yüz çizgilerinde meydana gelen sırıtma belirtileri ile kadına bir saniye kadar kısa süre de bakıp bakışlarını ondan kaçırarak kendisini uygun bir yere doğru ilerletmeye koyuldu. Etrafta Slytherin adına sadece birkaç öğrenci bulunmaktaydı. Gözüne ilk çarpan kişi ise Marv olmuştu. Gariptir ki birçok Slytherin öğrencisinin gözde dersi İksir de sadece 2 tane Slytherin vardı ki geri kalanı diğer binalar oluşturmaktaydı. Kaşlarını yukarı kaldırıp sınıfa göz gezdirmenin ardından Marv in yanına geçip oturdu ve kıza gülümseyerek, sessizce dersin başlamasını beklemeye koyuldu. Sy nin kişiliğini bildiğinden ötürü şuan için susmak en akıllıca hareket olurdu.
Merak içinde birtakım sorular yöneltti etrafına ki anladığı üzere Gryffindorlu bir çocuk, cesaretini göstermek uğruna az önce dert yakınmakta olan binadaşlarıyla kavga etmişti. Saygısızlık diz boyuydu. Bir Gryffindor nasıl olabilirde asil slytherin mensuplarına saldırabilirdi? Hemde o sürekli övündükleri cesaretleri adı altına gizlenerek. Lakin bu durum işlerine de gelmişti hani. Onlardan düşülen her bir puan hayati önem taşımaktaydı. Yıllardır süre gelen Gryffindor - Slytherin çatışması ateşinden hiçbirşey kaybetmemiş aksine daha da alevlenmişti bu sayede. Yüzüne yerleşen sevinç ve sinsi birleşimi bir sırıtış ile bakışlarını tahtaya yöneltti. Bir çok yazı içinde, bir çok iksir tarifi gizliydi. Anlaşılan o ki uygulamaya geçmişlerdi ilk dersten.
Tahta da yazan bir çok yazının içinden, kendisini ilgilendiren bölümü okudu ve bir köşeye not etmeye başladı. Yanına aldığı not kitabıyla beraber, iksir malzemelerinin olduğu depoya doğru ilerledi. İlerlerken ise bakışlarını profesörden kaçırıp gereken malzemeleri almaya yeltendi.'' Bu malzemeler nerede kim bilir’’ diyerek söylendi ve hayal kırıklığına uğramış bir biçimde karmaşık depoda bakışlarını gezdirdi. Yıllardır bu karışıklığa alışamamıştı ve alışacak gibi de görünmüyordu. En diplere doğru ilerlerken boğuk havanın yarattığı sıkıntıyı da beraberinde götürüyordu. Ay taşı denilen maddeyi güç bela bulabilmişti. Diğer maddeleri de dakikalar içinde bulabilmiş ve henüz bulmaya çalışanlara da yardım etme gibi bir çaba içinde bulunmayarak kucağında barındırdığı malzemelerle yerine geçti. Siyah ve büyükçe bir kazan önünde, iksir hazırlanmasını bekler haldeydi. Komutlara uyarak ilk önce ısırgan otunu ezmeye başladı. Saniyeler birbirini kovalarken ısırgan otunun öz suyunu çıkartıp kazana dökmeyi başarabildi. Hemen ardından hızını kesmeyerek, sarımsağı kendisinden uzak, kazana yakın tutarak dilimler halinde kesmeye başladı. Etrafa yayılan ağır kokunun etkisiyle nefesini arada bir tutuyordu. Sümüklü böcekleri kalın birkaç parçaya ayırarak kazanın yanına koydu ki daha önce yapması gerekenler vardı. Kazanın altını asasının ufak bir hareketiyle yakarak, kaynamaya bıraktı. Sarımsağın ağır kokusu, ısırgan otu özüyle birleşerek yok olmuştu. Hemen ardından verilen komut üzerine sümüklü böcekleri kazana yerleştirdi.''Yüce Merlin aşkına. Umarım bu iğrenç karışımı içmeyeceğizdir''diyerek söylendi kendi kendisine. Kaynamaya başlamanın ardından ay taşı adında ki son maddeyi ekledi ve tek bir karıştırmanın ardından, asasının kıvrak bir hareketiyle kazanı ateşten aldı. Karışıma bakışlarını odakladığında bir gariplik sezinlememişti. Kazanın önünde durup beklemeye koyuldu ki, diğerlerinin de hemen bitirmesini umut ederek dikkatini duvarlardaki portrelere yoğunlaştırdı.
En son Genevieve T. Malfoy tarafından Paz 20 Tem. 2008, 22:15 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Johnny Amoux Malfoy Tılsım Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1643 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12199 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 12/03/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) Paz 20 Tem. 2008, 13:51 | |
| Zindan koridorları Slytherin'liler ile doluydu her zaman olduğu gibi. Tüm benliğini sarmış olan bir boğuculuk zindanların havasından geçmişti Johnny'e. Acımasız çığlıklar gibi kulağının işittiği her kahkaha Slytherin öğrencilerinden çıkıyordu. Neden bu kadar acımasız olmak zorundaydılar. Slytherinliler... Her zaman kötü olmayı yeğlemiş insan topluluklarından oluşuyorlardı. Slytherin binasında okuyan her öğrenci sanki Salazar Slytherin'in kökünden geliyordu. 1 Eylül'de yapılan büyük şölende kadim seçmen şapka Hogwarts öğrencileri içinden ince eleyip sık dokuyarak Slytherinlilere hep kötüleri yerleştirmişti. Zaten iyi birinin Slytherin binasında ne işi olurdu ki? Soğuk bakışlarını diğer binalardan olanlara çeviren Slytherinlilerin birçoğu tıpkı zindanlar gibi boğucu ve kasvetli iksir dersliğine doğru ilerliyordu. Geçen sene Bitkibilim Profesörü olan Rocio Sycrorax Malfoy, kısaca Sy bu sene nasıl olduysa İksir Profesörlüğüne atanmıştı. Bitkibilim ile İksir'in ne alakası vardı ki. Demek ki Profesör Malfoy neredeyse her dersten geçer not almış olmalıydı öğrencilik yıllarında. Zindanlarda bulunan İksir dersliğinin kapısını iki kez tıklattığında soğuk bir ses duydu. Profesör Malfoy'dan olumlu bir cevap duyunca iksir dersliğinin sert tahta kaısını büyük bir zevksizlikle açmıştı. İçeride neredeyse yer yok gibiydi. En önlerde bir yerde bir sıra bulabilmişti. Oraya oturur oturmaz kulaklarına ince bir tını dolmuştu. Bir çocuğun amansızca attığı çığlıklar gibi Profesör Malfoy'a tüm sınıfın duyabileceği gibi bağırıyordu. Anlaşılan Gryffindor'lu bir çocuk Slytherin'li kıza saldırmış olmalıydı. İşte Gryffindor'luların her zamanki davranışlarıydı bunlar. Sırf yiğitliklerini göstermek amacıyla herkese saldırıyorlardı. Ancak sonları da böyle olmalıydı zaten. Soyadı Peterson olan bu çocuk binsından 10 puan almıştı. Bunu yapmaya ne hakkı vardı ki zaten. Geçen dönem Gryffindorlular ile yaşadıkları zaten o kadar hoş değildi. Bu sene de herkese saldırmayı ihmal etmiyorlardı Gryffindorlular. Derse biraz geç kalması aslında Johnny için epkte sorun olmazdı. Parşömenlerini ve tüy kalemini çıkarırken tahtada yazan yazıları görünce aynı hızla parşömeni yerine koydu. Tahtada yazılanlardan kendisini ilgilendiren kısma baktığında en zor olanı olduğunu farketmişti. Profesörün el yazısıyla yazan kocaman Bulun!! yazısı hiçte iç açıcı değildi. Ayrıca adaletli de değildi. Diğer sınıfların hepsine açıklamasını yapmıştı. Ancak altıncı ve yedinci sınıfa gelince sadece bulun yazısı ve iksirin kıvamı yazıyordu. Zaten lanet olası iksir kitabında iksirin yapımı da yazmıyordu. Sadece profesörün yazdıkları yazıyordu. Malzemeleri iksir malzemeleri dolabında alır almaz ensesinden aşağıya akan bir ürperti hissetti. Bu ürperti büyük bir olasılıkla iksir dersliğinini soğuk ve kasvetli havasından kaynaklanıyordu. Birkaç pencereden içeriye yeterince hava esmiyordu. Birçok iksir şişesinin bulunduğu sınıfta hiçte hoş olmayan bir soğukluk vardı. Zaten profesörün sert bakışları yetmiyormuş gibi birde işin içine fısıltılar dolmuştu. Yanyana oturan neredeyse herkes kendi aralarında fısıltıya başlamıştı. Profesör bundan pekte rahatsız olmuşa benzemiyordu. Soğuk iksir dersliğinde Johnny iksiri yapmaya çoktan başlamıştı bile. Tek boynuzlu at kılı, huzur damlası ve kekik. Kekiği ve tek boynuzlu at kılını daha önce bir yerde duymuştu hatta görmüştü. Ancak bu huzur damlasını daha önce duymamıştı veya görmemişti. Elleriyle kavradığı kazanı kıgın bir şekilde yanan ateşin üstüne koyduğunda anında kazandan buharlar yükselmeye başladı. Tahtada bir üpucu arıyordu aslında. Acaba malzeme listesi, kazana koyma sırası olabilir miydi? Bu olasılığı deneyecekti. Ancak önce kazanın suyla kaynamasını bekleyecekti. Kaynamasını beklerken diğer öğrencileri gözleriyle izlemeye başladı. Kimisi neredeyse iksirini bitirmişi. İlk dört sınıf rahat rahat yapabiliyorlardı. Ancak altıncı ve yedinci sınıflar ne hikmetdir ki daha iksire başlayamamışlardı. Daha önce partide gördüğü ama ismini daha öğrenemediği altını sınıf öğrencisi olan suratsız çocuk anlaşılan iksiri bitirmenin rahatlığıyla sırasına yaslanmıştı. Altıncı ve yedinci sınıflar büyük bir zorlukla iksiri yapmaya çalışıyordu. İleri İksir Yapımı kitabını tekrar açtı. Ancak herhangi bir ipucu yok gibiydi. Profesör nasıl olur da bu kadar insafsız davranabilirdi. Altıncı ve yedinci sınıflara bu kadar adaletsiz davranmasının sebebini bir türlü bulamıyordu. Ancak Rabenclaw zekasını kullanarak bu iksiri tam olarak tutturamasa da yine de tutturmaya çalışacaktı. İlk önce bir tane aldığı tek boynuzlu at kılını uçurumdan düşürüyormuş gibi kazanın içine salıverdi. Salmasıyla kazandan daha da çok buhar yükselmeye ve hoş bir koku çıkmaya başlamıştı. Ancak karışım hala renksizdi. İkinci olarak huzur damlası şişesini açtı ve tek damla damlattı. Mantık yürütmesi gerekiyordu. Bütün malzemeler bir taneydi. Yani bir tutam keik, bir tane at kılı... Bir damla da huzur sıvısı olmalıydı. Renksiz sıvıyı damlattığında iksir daha da hoş kokmaya ve yavaş yavaş bir renk almaya başlamıştı. Renkte güneşin rengine benzemeye başlamıştı. Gümüşi bir renge gelmesi çin büyük bir ihtimalle kekik dökmesi lazımdı. Çok hoş kokan kekiği kazanın içine atar atmaz bir buhar topluluğu yükseldi. Önünü görememeye başlamıştı. Tek gördüğü - görme denemezdi - burnuna alabildiği kokulardı. Resmen onu uykuya geçirebilecek olan kokular burnuna işlemişti bile. Buharların pencereden dışarıya çıkmasıyla birlikte görebildiği tek şey gümüşi olmasa da ona yakın bir renkte karışım olmasıydı. İşte zafer buydu. Tam olarak zafer sayılmazdı aslında. İksir yarı yarıya olmuş gibiydi. "Evet, tam olmasa da oldu gibi." Gümüşi renge yakın bir renk olan grimsi renkteki iksiri yapmış olmanın verdiği gururla arkasına rahat bir şekilde yaslandı ve dersin bitmesini bekledi. İlk defa bu kadar rahattı. Başarabilmişti... | |
| | | Odessa Meredith Poulter Cadı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 331 Yaş : 32 Kan statüsü : Melez Galleon : 11975 Ekspresso Puanı : 1 Kayıt tarihi : 05/07/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) Paz 20 Tem. 2008, 14:23 | |
| Upuzun zindan koridorlarının boğucu, soğuk ve nemli havası insanı oradan uzaklaştırmaya itiyordu. Özlemini duyduğu kokuları, annesinin sıcaklığını hissedemiyordu o havada Meredith; ciğerlerine doldurduğu her nefes buram buram yakıyordu içini. Her saniye kendi içinde bir yolculuk yapıyor, sürekli bölünüyordu adeta. Kaç tane Meredith vardı? Her biri neler düşünüyor, neler hissediyor, neler istiyordu? Bilmiyordu. Emin olduğu tek şey, artık yaşamaya gücünün kalmadığıydı. Sürekli savaşmaktan, direnmekten bıkmıştı. 'Mutlu' olmak, herkes gibi gamsız yaşamak nedir bilmek istiyordu. Girdiği son karanlık sanatlara karşı savunma dersinde böcürtünün 'katil' babasına dönüştüğünü tüm okul öğrenmişti. Herkesin bakışlarını üzerinde hissediyordu Meredith, kimi gözlerden alay, kimilerinden ise acıma okunuyordu. İkisinden de ayrı ayrı nefret ediyordu o. Acınmak istemiyordu, bu yüzden saklamıştı zaten her şeyi, bu yüzden içine gömmüştü hayatını. Ama yine bir şey değişmemişti, inceldiği yerden kopmuştu sağlam sanıp bağlandığı ip. Gittiği her yerde peşinden mi gelecekti geçmişi? Mutlu olmasına, yaşamasına izin vermeyecek miydi?.. Elinde tuttuğu kitaplara sıkı sıkı sarılmıştı farkında olmadan. Yaşantısına ait düşünceleri aceleyle kovaladı aklından, sınıfa geliyordu, toparlansa iyi olacaktı. Birkaç adım ilerisinde, büyük bir grup toplanmıştı. Merakla kalabalığı aştı ve başını kaldırdı: Bu John'du! Slytherin'li bir öğrenciyle kavgaya dalmış, gelen Profesör'e dikkat etmemişti. Meredith onu uyarmak istedi ama geç kalmıştı, olay iksir hocasının Gyffindor'dan puan kırmasıyla ve Slytherin'lilerin sevinç dolu alkışlarıyla son buldu. Meredith içinin öfkeyle dolduğunu hissetti, Hickey denen o çocuğun haksız olduğu apaçık ortaydı. Yapacak bir şey olmadığını bilerek arka taraflarda bir kazanın başına oturdu. Daha ilk dersten profesörden nefret etmişti, bir Slytherin Bina Sorumlusu'ndan başka ne tür bir davranış biçmi beklenebilirdi ki zaten?
Sabah sabah Gryffindor'dan puan kırmanın verdiği hazdan olsa gerek; Profesör Malfoy dudaklarını kıvırdı ve alaycı gülümsemesini oturttu yüzüne. Kendisini tanıtması için birkaç cümle yetmişti ona; tek istediği 'itaat'ti. Meredith ağzını açıpta bir şey söylememek için kendini zor tutuyordu, yanı başında Ravenclaw'dan birkaç arkadaşı öfkesine engel olması için uyaran bakışlar fırlatıyordu ona. Umursamaz bir tavırla omuzlarını salladı ve çatık kaşlarının altındaki gözlerini tahtaya dikti. Her sınıf için yapılması gereken iksirler ve gerekli malzemeler yazıyordu. Gözbebekleri tahtanın en altına odaklandı; yapması gereken iksir Barış Yudumuydu. * Tam da şu an ihtiyacım olan şey... * Dişlerini ve yumruklarını sıkarak böcürtle başa 'çıkamayışının' taklidini yapan Slytherin'lilerin yanından geçti ve dolaptan ihtiyacı olan malzemeleri alıp yerine yöneldi. Öfkeden titreyen parmaklarla ısırgan otunu ezmeye koyuldu. Ota öyle güçle baskı yapıyordu ki, birkaç dakika sonra öz suyu çıkmıştı bile. Elinden geldiğince ince kestiği sarımsak dilimlerini onun üzerine serperken, bir yandan da keskin gözlerini iksir malzemelerinden ayırmamak için savaş veriyordu, bir de Ravenclaw'dan puan kırılırsa, Slytherin'liler mutluluktan yerlerinde duramazdı. * Sakin ol, sakin ol... * Arkasına yaslandı ve sarımsağın 'iğrenç' kokusunun dinmesini beklerken, dizlerine koyduğu tahta üzerinde sümüklü böcekleri parçalara ayırmaya koyuldu. Bazı arkadaşları çoktan bitirmişti bile iksiri, elini çabuk tutarak kazanın altını yaktı ve ay taşı eklenmiş solüsyonunu talimata uygun bir şekilde bir kere karıştırıp, ateşi kıstı. Garip renkteki kokulu sıvıyı cam iksir kabına doldurdu ve profesörün ondan karışımını teslim etmesini istemeyeceğini umdu, dersten sonra birkaç yudum alsa hiç fena olmazdı hani.
En son Odessa Meredith Poulter tarafından Salı 22 Tem. 2008, 18:14 tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi | |
| | | Elina Lora Dark
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 405 Yaş : 32 Kan statüsü : Melez Galleon : 11956 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 11/07/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) Paz 20 Tem. 2008, 16:32 | |
| Elina kitabını inceliyordu ki dışarıdan gelen seslerle irkildi.Profesörde seseleri duymuş bir anda ayağa kalkmışve dışarıya çıkmıştı.Elina çok net duyamasada yine bir Gryffindor ve Slytherin kavgası olduğu belliydi.Profesör Elina'nın bildiğine göre Slytherinden mezundu ve yine haksızlığı belli olacak şekilde yaptı ve gryffindordan tam on puan indirdi Elina ağzını açtı ama sonra vazgeçti oda bütün ders boyunca içinden söylenip duruyordu. '' tamamen haksızlık ya profesör Derwent ' ın buna göz yumduğuna inanamıyordu.Neden hiç bir huff ses çıkarmıyor '' Elina burnundan soluyordu onunda kötü huyu buydu işte dilini tutamaması sonuçta yaptığı şey çok yanlıştı ama onu profesör derwent ' a da söyleyemezdi çünkü o bir profesördü ve istediği şekilde puan kırabilirdi. Profesör neredeyse bir aydır derse girmiyordu ve gerçekten dersin çok gerisinde kalmışlardı asasını salladı ve tahtada beliren yazılar her sınıf için ayrı bir iksir di.Elna 5. sınıflar için olanı okumaya başladı. Barış Yudumu: Kaygıyı azaltır,heycanı giderir. Sakinleştirme iksiri diyebiliriz.
Malzemeler: Ay taşı, Boynuzlu Sümüklü böcek, Isırgan otu, Sarımsak
Talimatlar: Isırgan otu ezilerek özsuyu çıkarılır ve kazana koyun. Üzerine ince dilimler halinde kesilmiş sarımsak ilave edin. Karışımı kokusuz hale gelene kadar bekletin. Bu sırada bir düzine sümüklü böceği kalın parçalara bölün. Kokusuz hale gelince kazanı yakın ve sümükü böcekleri ekleyin. Kaynayınca Ay taşını içine atın, bir kere karıştırın ve hemen kazanı ateşten alın. Elina hemen malzemeleri masanın üzerine koydu.Isırgan otunu alıcaktı ama alerjisi vardı elleri kabarıyor ve kaşınıyordu.Ellerine sürekli yanında taşıdığı eldivenleri taktı.Isırgan otlarını eline aldığı bıçağının arkası ile ezmeye başladı çıkan sıvıyı bir iksir şişesine doldurdu ve ısırgan otlarını kenara ayırdı.Sarımsağı önüne aldı ve bıçağı ile kesmeye başladı.Bıçağı tutmayı hiç beceremiyordu ve elini kesti '' ahh '' dedi bir anda , canı acımıştı.Elini ağzına soktu ve yarayı emmeye başladı.Biraz ilkel bir tedavi yöntemiydi ama işe yarıyordu.Çantasından bir peçete çıkardı ve eline sardı daha sonra sarımsakları kıymaya devam etti ama birz büyük olmuşlardı.Oda bıçağın arkası ile biraz üzerlerine vurdu.İçi su dolu kazanına malzemeleri sırası ile koymaya başladı ilk ısırgan otu suyunu koydu biraz bekledikten sonra sarımsakları içine attı ve odaya iğrenç bir koku hakim oldu koku geçene kadar kalan malzemeleri hazırlamaya başladı.Şimdi sümüklü böcekleri dilimlemesi gerekiyordu ama böcekten korkar ve iğrenirdi.Elina eldivenli elleri ile böcekleri aldı ama onları doğramaya cesaret edemiyordu.Elina profesöre baktı eğer bunu yapamazsa sonu hiç iyi olmazdı nefesini tuttu ve böcekleri kalın kalın doğradı.Sonra burnunu kazana yaklaştırarak kokladı ya profesörün dedği gibi koku gitmişti yada Elina az önceki korkunç kokudan sonra koklama duyusunu kaybetmişti. '' Neyse ne '' dedi ve kazanın altını asası ile yaktıktan sonra sümüklü böcekleri ekledi.Ve su fokurdamaya başlayınca ay taşı denilen o güzel tayı kazanın içerisine attı elindeki koca kepçe ile bir kez karıştırdı ve kazanın altını söndürdü.İksir ay taşı rengini dönüşmüştü.Elindeki kocaman kepçe ile bir kepçe aldı ve iksir şişesine koydu.Bu iksiri içmek kesinlikle istemiyordu.İçerisnde bümüklü böcek vardı sonuçta suratını buruşturdu ve arkasına yaslandı. | |
| | | Rocio Sycorax Malfoy Azkaban Kaçağı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 974 Yaş : 35 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12346 Ekspresso Puanı : 20 Kayıt tarihi : 24/01/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) Paz 20 Tem. 2008, 19:57 | |
| Kimseden ses çıkmayınca cebinden Gelecek'in dünki sayısını çıkardı. Okumaya fırsatı olmamıştı ki bu normal bir durumdu, sonuçta yoğun bir insandı. Bugünki sayısı kim bilir nerdeydi, o aptal baykuş her seferinde akla gelemeyecek kadar saçma yerlere bırakıyordu. Sy artık bunu bilerek yaptığını düşünüyordu, hayvanın son günlerini yaşadığını bilmemesi yazıktı. Defalarca katlanmış olan gazeteyi tek eliyle tutmaya çalıştı, pek başarılı olamadı. Düzgün olabilmesi içn tam ortadan tutması gerekiyordu, o zaman da pek sevgili Bakan'ın yüzünün olduğu yere baş parmağa geliyordu. O güzel yüzü(!) görememek kayıp olurdu, bu yüzden gazeteyi masaya koydu. Bir yandan da sınıfa kaçamak bakışlar atıyordu. Genel anlamda sınıfta bir koşuşturma hakimdi herkes kendinde olmayan malzemeleri temin etme derdindeydi. Malzeme dolabının önünde etten bir duvar oluşmuştu resmen. Onları kendi haliner bırakarak tekrar Gelecek'e döndü. Lily Johnson'ın sayfasına geldiğinde ise dikkatle göz gezdirmeye başladı. Bu kadının yazdıklarının içinden gerçeği koparıp almak zor oluyordu, olayları farklı anlatmak gibi bir huyu vardı. Derwent ile ilgili bir bölüm, sonra trajik kayıp ve ölümler.. Gözleri yuvarlarından fırlayacak gibi oldu, Reno'yla ilgili koca bir paragaf vardı. ''Angelina yine bir ölüm yiyen - zümrüdü anka yoldaşlığı çatışmasına kalkıştı.Reno neden bilinmiyor zaten yaralıydı.Reno'nun kolunda karanlık işaret vardı.Sanıyorum Angelina'nın Reno'yu öldürme nedeni bu.Fleur'un da yardı mı ile onu Moonspell Nehrine attılar. '' Bu kadın nereden biliyordu tüm bunları? Bu işi araştırsa fena olmayacaktı, o etrafta yokken birieri konuşmuş olsa gerekti. Gelecek'i hızla katlayıp tekrar cebine koydu. Bu sırada sınıfın kapısı yeniden açılıyordu, kim bu geç kalan diye hiddetle döndü ki gelenin D'anton olduğunu gördü. Ama Sy'ın onu tersleyecek fırsatı olmadı, tam o anda kırılan bir şişe ilgisini dağıtmıştı. Kontrolü ele almanın zamanı gibiydi, yavaşça öğrencilerin arasında dolşamya başladı.
Yüzünde tatminsiz bir ifade vardı ancak yeşil cüppeli öğrencilerin yanından geçerken gülümsemeyi ihmal etmiyordu. Bazı öğrencilerin bilerek tepesinde dikilerek dikkatlerinin dağılmasını sağlıyordu. Onları tedirgin etmek hoşuna gidiyor gibiydi. Belli bir süre böyle gezindikten sonra bazılarının bitirdiğini fark etti. Hatta Rav'lı bir çocuk yaptığı iksirden küçük bir şişe içinde masasına bırakmıştı bile. Leb demeden leblemeyi anlamak böyle birşeydi. Kafasını çevirdiğinde adını hatırlamakta güçlük çektiği Hufflepuff'lı kızı gördü. Dark mıydı ne? Kzın kazanına eğildi ve beğenmediğini belirtmek istercesine tısladı. Fazla birşey söylemeye gerek yoktu, dolaşmaya devam etti. Gerçekten de çok yavaştı birçoğu, onların yerinde olmuş olsaydı Sy çoktan bitirmişti. Derse geç girmesine rağmen Johnny'nin bitirdiğini fark etti isteksizce. Kazanına yaklaşarak gümüş rengine oldukça yakın iksiri kokladı. Görünüşe göre ondan beklenmeyecek bir şey yaparak oldukça yaklaşmıştı kıvama.
'' Fena olmamış D'anton. ''
Genevieve ve Marv'ın yanına giderek kızların neler yaptığına bakmak istedi. Uzaktan ikisinin de kendilerini derse verdikleri belli oluyordu. Yanlarına geldiğinde ise yüzünde onaylayan bir bakış oluştu ama kızların onu farkettiklerinden emin değildi. Genevieve'nin bitirdiğini görünce yaptığı iksire baktı, açıkçası biraz daha koyu olması gerekiyordu. Yine de kızın omzuna elini koyarak beğendini belli etti. Hemen arkasındaki Poulter'e çarptı gözü, kız kendiyle kazanmayacağı bir mücadeleye girmişti. Kendine güvenmek işin yarısını halletmek demekti ama kız bundan yoksundu. Yine de bir şey demedi, kızı geçerek yeniden önlere doğru gitti. Peterson'ın yeniden kitaba gömüldüğünü görünce o kafasını kaldırmadan ne yaptığına bakmaya karar verdi. Oldukça güzel ve hafif bir koku yayılıyordu kazandan. İyi iş çıkarmıştı açıkçası Sy şaşırmıştı. Belki de onu tebrik etmeliydi. Acaba içmeden Sahte Samimiyet İksiri'nin etkisine mi girmişti? Kendi kendine gülümsedi, böyle bir şey söz konusu bile olamazdı. Etrafta duran boş bir şişeyi eline aldı ve içine Peterson'ın kazanından bir kepçe koydu. İstemeyerek de olsa şişeyi havaya kaldırarak konuştu.
'' Son sınıflar, bu elimdekine benzer bir şey ortaya çıkarmanız gerekiyor. '' Arka sıradaki bir budala için yüksek sesle devam etti. '' Açık sarı değil, gri gibi olacak. ''
Şişeyi Peterson'na geri verdi acelece, onunla göz göze gelmeden uzaklaşmayı düşünüyordu. Hemen bir kaç adım attı ve saate baktı. Böyle giderse ders uzayacaktı ki Sy'ın buna tahammülü yoktu. Biraz onları kendine getirmek de fayda vardı. Tahtanın önüne doğru geldi, herkesin onu rahatça görebileceği bir yere ve ellerini çırptı. '' Acele edin yoksa yaptıklarınızı içmek zorunda kalacaksınız. '' Bir süre bekledi, sözünün etki bırakacağını biliyordu. Yine de bazıları için temin eder bir sesle ve hafifçe gülümseyerek ekledi. '' Ciddiyim. '' Bitiren öğrencilerin ise hala boş boş dikilidiğini gördü ve hayretler içinde kaldı. Herşeyi benim mi söylemem gerekiyor? Bitirdiysen getir.. Kendi zamanındakilerin daha zeki olduğunu düşündü, daha heyecanlı ve verimli öğrencilik yılları geçirdiği kesindi. '' Bitirenler birer örnek masamın üzerine bıraksın. Adınızı yazmayı unutmayın. Sonra sınıfın arkasına gidip laklak edebilirsiniz, yeter ki ayak altında dolaşmayın. '' | |
| | | Angelina Voleta Anderson
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 590 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12206 Ekspresso Puanı : 1 Kayıt tarihi : 08/03/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) Paz 20 Tem. 2008, 20:21 | |
| Molly; Sahte Samimiyet İksiri' ni nasıl yapacağı hakkında bir kaç bilgi edinmişti şuan. İksir dersine bayılıyordu. Beceremezse bile ; tekrar tekrar denemek onun işi haline gelmişti adeta. Tahtada yazan gerekli malzemelere bir göz geçirdi. Tekboynuzlu at kılı, Huzur Damlası, Kekik.. Bir de şimdi balkabağı suyunu köküne kadar yudumlamak hiçte fena olmazdı, Molly' e göre.. Çünkü susuzluktan ağzı feci bir şekilde kurumuştu. Bir an uykusunun geldiğini hissetti.. Bugün gerçektende güne yorucu başlamıştı ve sabahları erken kalkmak hiçte Molly' e göre biriş değildi. Fakat her öğrenci gibi o da görevlerini yerine getirmek zorundaydı. Tahtada; sihirle yazılmış malzemeleri tek tek sırasının üzerine koydu ve son bir kez ' eksik var mı acaba ' dercesine göz geçirdi. Kırmızı, parlak saçları ile yavaş yavaş oynuyordu. Kendi saçlarıyla oynamaya her zaman bayılırdı.
Molly kazanını hazırladıktan sonra içine bir tutam tek boynuzlu at kılı koydu ve sinsice gülümsedi. İksir hazırlamayı çok eğlenceli buluyordu. Tek boynuzlu at kılı ; kazanın içindeki kaynar su ile karıştıktan sonra içine bir-iki damlada Huzur Damlası' ndan koydu. Şimdi ise kazan fokur fokur kaynamaya başlamıştı. Molly narin ve yumuşak ellerinde tuttu büyük kaşıkla ; kazanı karıştırmaya devam ediyordu. Molly karıştırdıkca kazan daha da fokurdamaktaydı. Kaynamaya başladığı için içinede son olarak Kekik koydu.. Hazırlamakta olduğu iksir yavaş yavaş etkisini göstermeye başlamıştı bile.. Hazırladığı iksir ta olarak kaynadıktan sonra hemen sırasında hazır tuttuğu iksir kabını eline aldı ve kazandaki iksirden bir- iki kaşık alıp, onun içine koydu.
İksir gümüş bir renge bürünmüştü. Herhalde Profesör' ünde istediği renk buydu diyerekten tahtaya baktı ve doğru yaptığını görünce tatlı ir biçimde gülümsedi. Fakat güzelde kokması gerekiyordu. Bunun için hemen burnunu iksire doğru götürüp kokladı.. Pekte iyi kokmuşa benzemiyordu. Nerede hata yaptım acaba diye düşünerekten kafasını kaşımaya başladı. O anda kafasının üstünde hayali bir lamba belirmişti. Bunun anlamıda; düşünüğü şeyi buldu demek oluyordu. Hemen sıranın üstünde duran kekik torbasından bir tutam kekik aldı ve kazanın içine atıp biraz daha karıştırdı. İksir bardağında bulunan eski denemesini çöpe boşalttı ve kazandan yenisini koydu. İşte bu güzel kokmaktaydı. Sevinçle Profesör Malfoy' un yanına yaklaşıp şu kelimeleri söyledi,
" Başardım Profesör. "
Bu sözleri söylerken yüzünde sevinçten uçacakmışcasına bir ifade oluşmuştu. Dudaklarındaki iması ise ; mutlu bir kızı andırıyordu.. Elindeki iksiri Profesör Malfoy' un masasına bırakıp sırasına döndü..
En son Molly Violette Anderson tarafından Ptsi 21 Tem. 2008, 14:39 tarihinde değiştirildi, toplamda 4 kere değiştirildi | |
| | | Samara Y. Laura D'Owen
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1151 Yaş : 28 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12300 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 22/01/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) Paz 20 Tem. 2008, 20:27 | |
| Sınıf yavaş yavaş dolarken içeriye hızlı adımlarla giren iki Slytherin'lilerin, ileride oturan Gryffindor'lu çocuğa dik dik baktığını görür gibiydi Samara. O sırada henüz koridorda nefret saçarak koşan profesörün içeriye girdiği an da Gryffindor'lu çocuğa yönelmiş olması, içeridekileri tedirgin ediyordu. "Eski Sy, hiç değişmedi mi bu kız?" Sert bakışlar fırlatarak ceza vereceği konusunda uyardığı genç kendisini savunmakla yetinirken, profesör sınıfın ortasına gelip sadece Gryffindor binasından kırdığı on puanı sanki bir hedef gibi söyledi. Sınıfta, Slytherin'lilerin alkışları ve sevinç çığlıkları inlerken, Gryffindor'lularsa itirazlar savuruyorlardı. "Sorun ne? Merlin aşkına, şu koca zindanlıkta bir şeyler oluyor fakat biz bir türlü bilemiyoruz. Nasıl bir yer burası..."Konunun kapanmasını istercesine kısık bir öksürükle susturdu sınıfı profesör Malfoy. Sınıftaki herkesi süzerken, bir yandan da konuşmasına başlamak için uyarırcasına bakışlar atıyordu teker teker. Önce bilmeyenlerin kendisini tanıması için ismini tekrarlayıp kendisine itaat edilmesi konusunda tehditler savurdu. Samara'nın boğazında kördüğümlenmişti, yandık dercesine bir yutkunmayla kendine geldiğinde sessizlik bürünmüştü sınıftakileri.
Profesör geride olduklarını söylerken Samara çoktan parşömen kağıtlarını çıkartmış, ufak notlar almak için hazırlanıyordu. Tüylü kalemleri, bulunduğu ortama göre çok şirindi, garipsemişti ilk defa. Profesör o sırada, elindeki asasının kıvrak hareketiyle dörde böldüğü tahtaya yapılacak iksirleri yazıyordu, hem de sınıflara ayırarak. Samara, herkesin aksine diğerlerinin yapmaları gereken iksirlere dikkat vermeden, 6. ve 7.sınıflar adına olan bölüme bakıyordu. "Sahte samimiyet iksiri mi? Bu da ne böyle... İlginç olmalı, Ne ne nee... ? İçirilen kişiye onun en yakın arkadaşı olduğu hissini verir demek, güzelmiş başlasak iyi olacak. " dedikten sonra, hızla dikilip herkesin yönelmiş olduğu malzeme dolabına yanaştı. O sırada profesör, sorusu olup olmadıkları konusunda konuşuyordu ve de fısıldaşanları uyarıyordu. Samara sıra kendisine gelince dolaba uzattığı elini, tekboynuzlu at kılı, huzur Damlası, kekik bulana kadar çekmedi. Bakışları başka yerlerde gezinirken eli dolabın içinde aradığı malzemeleri tuttuğunda sevinç içinde geri çekiliyordu. Malzemeler tamam olduğuna göre koşa koşa yanına yanaştığı siyah kazanın altına attığı odunları kızdırmaktaydı iş. Yaktığı kibritle kazanın altını tutuşturduğu zaman içine teker teker attığı malzemelerle beraber karıştırmaya başladı.
Kaynayana kadar iyice bir karıştırmanın ardından dönüp baktığı kazanın içinde, talimatlarda söylediği gibi gümüş rengini andıran koyu bir ton hakimdi iksire. Kazandan çıkan dumanlara sokulup kokladığında, burnuna gelen hoş koku da talimatlara uyuyordu. "Başarabileceğimi biliyordum, ya şimdi ne olacak? Aaa... Tabi tüp, işte bir tane var." Aldığı tüpün içine boşalttığı iksirdeki koku hala burnundaydı, nefes alırken bile hissedebiliyordu. Tıpayla kapadığı iksir tüpünü evire çevire içinden köpükler çıkmasına neden olmuştu Samara. Problem çıkmayacağını düşünüp rahatlasa da gittikçe azan köpüklerin birden yok olması bir hayli garibine gitmişti aslında. O sırada profesörün o deminden binasından puan kırdığı çocuğun yanına gidip yaptığı iksiri taktir ederek havaya kaldırdığını görünce bakışlarını şişeye çevirdi. Profesör, son sınıf olarak kastettiği 7.sınıflarınkinin buna benzemesi gerektiği konusunda uyarıyordu. Samara kendisininkiyle karşılaştırdığında sonucun aynı olduğunu görünce pek bir şey söylemeden iksirini profesöre doğru tuttu. Profesör diğer bir öğrencinin yaptığı iksirin rengini görünce sinirlenmeden edemedi tabii, bağırdığı öğrenci tekrardan başladığı iksire daha bir özen gösterecekti şimdi.
Profesör, tahtanın önüne doğru geldiğinde hızla ellerini çırpmıştı. Samara elindeki iksiri hala profesörün görmesi gerektiği bir şekilde tutarken, profesörün hala bitiremeyenler için olan uyarısını duyar gibi olmuştu. " Hazır ki... " dedikten hemen sonra, profesörün yanına gelmesini beklemeyerek bu sefer onun ayaklarına kendi gitmeye karar vermişti. Oturduğu koltuktan kalkıp, profesöre doğru yaklaşırken elindeki tüpe bakıp duruyordu gururla. Griye yakın gümüş rengi tonlarında olan bu iksir, hala canlılığını kaybetmemişti. Profesörün masasına çekingence bırakıp iksirine veda edermiş gibi arkasından bakındı. Profesörün beğenip beğenmemesi konusu onun için herkesten daha önemliydi, bu yıl son senesi olması buna nedendi... Mezun olacağı yılda, kötü bir notla ayrılmak istemezdi derslerinden, sırf bunun için özendiği iksirini oturduğu yerden bile görmeye çalışır gibi arıyordu. "Umarım beğenir... Gösterdiği gibi olduğu kanısındayım... Onun için de böyleyse ne mükemmel ki bu yılımı mutlu bitireceğim " | |
| | | Marveille Croweix Perfect Li(f)e Yazarı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2182 Yaş : 29 Kan statüsü : safkan yani nolcak ki başka. Galleon : 12730 Ekspresso Puanı : 22 Kayıt tarihi : 11/11/07
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) Ptsi 21 Tem. 2008, 14:17 | |
| Perçemlerini eliyle düzeltirken profesörün Gryffindor'dan Peterson yüzünden kırdığı 10 puanın nedenini bilmediğini fark etti. Tera onu biraz daha erken uyarmış olsaydı ders konusunda, şimdi bunun sebebini biliyor olurdu. Yanında duran kıza kızgın bir bakış atarken fark etmediğini, çok daha farklı bir şeyle ilgilendiğini gözlemledi. Siyah gözlerini kısıp kızın bakışları doğrultusunda kafasını kaldırdığında kendisini profesöre bakarken buldu. Tera'nın ilgisini çeken şeyin ne olduğunu önemsemeden ıslık çalıp alkışlayanlar bina arkadaşlarına katıldı. Zira kızın nerede gereksiz ayrıntılar varsa onlara dikkat ettiğini deneyimlerinden biliyordu. Her türlü ayrıntıya dikkat etmeyi, en ufak bir kusuru veya hatayı gözden kaçırmamayı gereksiz bulurdu Marv ama Tera sayesinde çoğu zaman o da bulunduğu yeri veya kişileri derinlemesine incelemeye başlıyordu. Bazen kızın paranoyak olduğunu düşünüyor olmasına rağmen çoğu kez bu dikkati işine yarıyordu. Profesörün kendini tanıtmasını dinlerken dudaklarında hafif bir tebessüm belirdi. Neredeyse tüm Slytherin öğrencilerinin sevdiği, hayran kaldığı ve kendine örnek aldığı iki profesörden biriydi Sy. Eskiden bir Ladies of Slytherin üyesi ve tüm büyücülük dünyasında saygı gören Malfoy ailesinden olması onu Marv'ın gözünde daha da yükseltiyordu.
Peki kendisi gelecek yıl mezun olacağı zaman geldiğinde ne iş yapacaktı? Bir profesör olmak istemediğine emindi. Her ne kadar ilk zamanlarda oldukça ilgisini çeken bir meslek olmasına rağmen şimdilerde fazlasıyla disiplin gerektirdiğini ve bununda zerresinin kendisinde bulunmadığını öğrenmişti. Belki hala haber alamadığı ve büyük ihtimalle uzunca bir süre de dönmeyecek olan biricik kuzeninin yolundan ilerleyip bir gazeteci olurdu. Ama ailesinden gelen geleneği devam ettirebilir miydi, ona bir türlü karar veremiyordu. Hem zaten yeterince zamanı vardı bunun için, şimdiden kesin bir yanıt verip de işleri daha da zorlaştırmak istemiyordu.
Profesörün konuşmasının ardından tahtada beliren yazıların içinden altıncı sınıf öğrencileri için verilen talimatlara ve gerekli malzemelere baktı. Daha doğrusu sadece malzemelere baktı çünkü talimatlarda kayda değer bir bilgi yoktu. Yine de bu onun için zor sayılmazdı. Büyükannesinin yeteneğini aldığını söylerlerdi hep ona. Bunun gerçek olmasını umdu ve bakışlarını malzeme dolabına çevirdi. Tanrı aşkına bu kadar kalabalık ne zaman oluşmuştu ki? Oraya gidip, sırasının gelmesini bekleyip kapışmalara tahammül edemeyeceğinden Tera'ya kendisi için de almasını istediğini söyledi. Kızın duyup duymadığına emin değidi ki döndüğünde bir tanesi hariç hepsinden kendisi için de aldığını gördü. Küçük bir teşekküre bile gerek duymadan sadece gülümsedi ve eksik olan malzemeye baktı. Tek boynuzlu at kılı... Onsuz yapsa ne olurdu acaba? Kazanda oluşabilecek rengi ve kokuyu düşününce yüzünde anlamsız bir tebessüm belirdi. Hemen arkasından kendi kazanına doğru ilerleyen Hufflepuff öğrencisinin elindeki tek boynuzlu at kılını çekip alırken oğlanın sesini çıkarmadan dolaba geri yöneldiğini fark etti. Bu Huffleuff'ların hepsi mi bu kadar ürkek diye merak ederken malzemelere baktı. Hepsi tamamdı ve şimdi karışımı yapmaya başlayabilirdi.
''Hey, Tera!''
İkazından sonra kendi kazanıyla birlikte Marv'ınkininde altını yakan ve uygun miktarda su dolduran kıza yeniden ve yeniden gülümserken ona çok şey borçlu olduğunu düşündü. Ama yine de her zamanki gibi omuzlarını silkerek etrafı inceledi. Bir Ravenclaw öğrencisinin kazanından çıkan koku ve duman öylesine kusursuz görünüyordu ki kendisini aptal gibi hissetti. Artık başlaması gerektiğine ve biraz daha beklerse en son bitireceğine karar verdikten sonra malzemelere uzandı. Neden bilmiyordu ama malzemeleri tahtada yazdığı sırasıyla karıştırmak ihtiyacı hissetmişti. İnce parmaklarıyla bir parça kekiği avcuna alırken hafifçe ovalayarak, zarar görmemesine ve ezilmemesine de dikkat ederek kazanın içine attı. Kepçeyle karıştırırken bu işin ne kadar uzayacağını merak etti. Düzenli bir şekilde karıştırırken artık iyice sıvı bir hale geldiğine kanaat getirdi ve Tera'nın kendisi için almış olduğu ve içinde sadece birkaç damla huzur sıvısı bulunduran minik kristal şişeyi parmaklarının arasına aldı. Yeşil tonlarındaki sıvıya huzur damlasını da eklediğinde kokunun öyle çok da hoş olmadığını düşündü. Yine de renk istenilene yaklaşmış sayılırdı. Bir an büyük annesine iksirde çok başarılı bir cadı olduğu için şükretti. Yoksa şu anda ders başından beri umutsuz vaka gibi görünen Gryffindor'un yerinde olabilirdi. Gryffindor'un iksirinden çıkan kokuysa tahammül edilemez derecedeydi. Kendini düşüncelere kaptırmış giderken uzaktan profesörün sesini duydu. Kazanları kontrol ediyordu anlaşılan ve Marv henüz bitiremediği iksirini böyle görmesini istediğini sanmıyordu. Aceleyle tek boynuzlu at kılını kazana atarken karıştırmaya devam ediyordu. İksirinin kokusu berbat olmasa da tam anlamıyla hoş olduğunu söyleyemezdi ama rengi tam profesörün istediği gibiydi. Tek eksik etrafta, kazanın bulunduğu masada örnek için doldurabileceği bir şişe bulamamasıydı. Her şey mükemmel giderken bir aksilik yaşamasa zaten bir tuhaflık olduğunu düşünürdü. Soran gözlerle Tera'ya baktığında kızın anladığını hemen yan masadan iksir için şişe aldığını fark etti. Onaylarcasına başını salladığında şişeye doldurmadan önce tıpkı büyükannesinin söylediği gibi son bir kez daha karıştırıp kepçeyi kaldırdı. Büyük bir dikkat ve özveriyle hazırladığı iksiri şişeye boşaltıp asasının dokunuşuyla ismini yazarken koku konusundaki endişeleri sürüyordu. Belki de kekiği daha fazla karıştırmayı denemeliydi. Şu noktadan sonra artık yapacak bir şeyin olmadığını düşünüp zarif adımlarla profesörün masasına ilerledi ve şişeyi diğerlerinin arasına bırakırkıp yerine dönerken gülümsemeyi ihmal etmedi... | |
| | | John Stewen Peterson Seherbaz
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 813 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12198 Ekspresso Puanı : 6 Kayıt tarihi : 15/03/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) Ptsi 21 Tem. 2008, 17:31 | |
| İksir kitabının sayfasını ağır ağır çevirirken ne burnuna dolan birbirine bulanmış ağır kokulara ne de öğrencilerin çalışmalarıyla ilgileniyordu. Aslında gömüldüğü kitaba bile doğru dürüst bakmıyordu. Aklında dün olanlar uçuşuyordu. Büyük bir macera yaşamışlardı gerçekten ve büyük bir tehlike atlatmışlardı. Peki ya sonunda olanlar? Onlara ne demeliydi? Bir dostluğun bu denli aşka dönüşmesini anlamak oldukça zor görünüyordu ama dün gece öyle bir gece olmuştu ki aşk onu maceraların sonunda bir ödül gibi bulmuştu. Ona bu denli yakınlaşması, kalbindeki alevin bu denli güçlenmesi, onun itiraflarının karşısında absürd bir şekilde dilinin tutulup öylece kalması…Evet dün öyle sihirli, öyle farklı bir gündü ki her şey değişmişti. Hayatı tümüyle değişmişti. Gelecek acaba ona daha neler getirecekti gerçekten merak ediyordu. Ama söz konusu kehanet ise şifa kadar başarısızdı bu konuda. Kitap yerine gördüğü Stefania’nın yüzü solup kitaba dönüşürken baktığı sayfanın aşk iksirinin olduğu sayfa olması da garipti. Sayfaya pek göz gezdirmeden çevirmişti. İnsanların bu tip şeylere nasıl ihtiyacı olduğunu anlamıyordu.
Kitabın sararmış sayfalarını çevirirken bir çok iksir de gözünün önünden geçiyordu. Profesörün sadece bulun dediği yaptığı iksirde de pek bir şey yazmıyordu gerçekten de. John bunu tahmin etmemiş değildi çünkü kitapta yazıyorsa tahtada da olurdu ki diğer iksirlerde olmuştu. Gözü bir an fazlasıyla olmuş görünen ve öyle olduğunu umduğu iksire kaydı. Onu tamamen fikirlerine göre denemişti. 5 kere karıştırma annesinin emin olamadığı her iksirde denemesini önerdiği bir şeydi. Ona göre hiç yapamamaktan iyiydi bu. Tek boynuzluğu at kılı yada huzur sıvısı ilk atıldıklarında bir şey olmayacak gibiydi. Zira iksirin asıl bütününü oluşturacak şeyler değildi. Ona kokusunu verecek şeyle yani kekikle başlamış ve bir çayı andıran karışım elde etmişti. Kılı en etkisi az düşündüğünden bir final olarak görmüştü. Bu yüzden de önce huzur damlasını atmıştı. Sonunda da kılı eklemişti ve oldukça başarılı görünüyordu. Biraz tahmin ve şansla başarabildiğine seviniyordu. Profesörün ne diyeceğini merak ederken onun kalktığını görünce tekrar kitabına dönmüştü.
Yavaş yavaş ilerler ve kendisine yaklaşırken meraklı tavrına rağmen kitaptan kaldırmıyordu başını. Önündeki çok özlü iksir tarifinin uzun malzeme listesine dalmış gibi görünüyordu. Ancak aklı tamamen profesördeydi. Adım sesleri kulağında beyninde yankılanıyordu ve bir çocuğun fena olmamış dediği kendisinin kılı atmadan önceki duruma benzeyen haline baktı. Ona böyle dediyse kendisininkini beğenebilirdi. Belki de bakmak bile istemezdi çünkü gelir gelmez azar işittiği bir profesördü. Yine de bu iksiri daha önce yaptıklarından daha büyük bir özenle yapmıştı. Adeta hatasını affettirmek istercesine özen göstermişti. Aklından bunlar geçerken profesör önüne gelmişti. Kitaba iyice dalmış gözüktü. Hatta kendini o kadar zorlamıştı ki zihninin bir kısmını karmaşık malzeme listesi doldurmaya başlamıştı. Profesör iksiri daldırırken dikkati yine dağılmıştı ve sözleri şaşkınlığa boğmuştu. Sinirini çıkarırcasına bir başka öğrenciyi de azarladığını duymuştu.
-Vay canına... diye mırıldandı sevinçle elinden neredeyse düşecek gibi olan kitabı bırakırken... Profesör iksirini örnek göstermişti ki bu kadarını beklemiyordu. Bugün gerçekten de şanslı gününde olmalıydı her ne kadar puan kırılmasına neden olmuşsa da. Biraz mantık ve annesinin tavsiyelerini kullanmıştı bunun için ki başarılı olduğu için onlara şükrediyordu. İlerdeki Slytherinler’in asık suratını görmezlikten geldi. Dedesi dışında hayatı boyunca çok az Slytherine içi ısınmıştı. Onlara da tamamen güvendiği söylenemezdi. Bazen dedesini bile güvenilmez buluyordu. Çünkü çoğu sözünde çıkarlarını önemsediğini açıkça belli ediyordu. Babası her ne kadar karanlık bir kişi olduğunu söylese de onun bir taraf tutmadığını iyi biliyordu. Elinden gelse ikisini de kullanırdı ki bunu da yaptığını sanmıyordu. Onun yaptığı karışmamaktı ve bu yüzden iki tarafla da legal ve illegal bir çok alışverişini hallediyordu. Kendi anlattığına bakılırsa bunu savaşarak kazanıyordu sanki. ejderhalarla savaşıp taşlarını çaldığını söylediği hikayeleri bile vardı ve babasına kalırsa sadece bir başkasının hikayesini anlatıyordu. Aslında bu oldukça olası görünüyordu.
Aklında düşünceler dönerken profesörün soğuk sesi ile kitabını kapatıp bir kenara koymuş ve iksiri almıştı. Profesör acele etmezlerse iksirleri içmek zorunda kalacaklarını söylüyordu elinde ağır bir hareketle çevirdiği iksire baktı. Kendi yaptığı samimiyet iksirini içerse ne olurdu merak etmişti. Sırttı. Kendi kendiyle barışık olmak garip bir şey olurdu. Ama bu hoş kokulu ve kıvamlı iksiri içmek gerçekten güzel olurdu. hele içinde huzur damlasının rahatlığının olduğu düşünülürse. Ama o iksiri içmek yada başkasına içirip sahte dostluklar elde etmek için yapmamıştı. Zira dostları o kadar çoktu ki zaten buna gerek de yoktu. Zaten bu konularda sahteliklere muhtaç kalmazdı. Sadece belki böyle bir iksiri birkaç kişiyi kandırmak için yapabilirdi. Kendi kendine gülümsedi. Amacı hiçbiri değildi zaten şu anda. İksiri profesöre yapabildiğini gösterip puan almak için yapmıştı.
İksiri elinde tutup bakmayı bırakarak bir parşömenle üzerine ismini iliştirdi ve gülümseyerek profesörün masasına doğru götürmeye koyuldu. İlk defa bu denli tam bir şekilde gözleri derslikte dolaşmaya başlamıştı. Kendisi gibi iksirle birlikte giden yada iksiri yapamadıkları için hayıflanan birkaç kişiyi gözünün önünden geçti. Kazanların fokurdama sesleri oldukça azalmıştı ancak iksirlerin keskin kokuları o denli artmıştı. Koku karmaşasında beyninin zonkladığını hissetti bir an. Dün gecenin güçsüzlüğü ile sanki soğuk zindan taşlarının görüntüsü kısa bir an kendini karanlığa bırakmıştı. İksir nedeyse elinden düşecekken son anda tutmayı başarmıştı. Hoş tutmasa bile kazanda yeteri kadar vardı ama yine de bir şangırtıyla dikkatleri üzerine çekmek istemiyordu. Zaten bugün yeterince dikkati üzerine çekmişti. Fazlasına gerek yoktu. Soğuk ve yosunlu iksir zindanlarında adımlarını sürdürmeden önce derin bir nefes çekip nefesini tutmayı denedi. Böylesi daha iyi olmuştu ki masaya kadar ulaşabilmişti.
-İksiri sanırım beğendi. Ama umarım gerçekten de başarmışımdır. diye mırıldandı ve derin bir iç çekişin ardından masaya iksiri bıraktı. Bir an duraksayarak başarılı yada başarmaya yaklaşmış bir çok iksire baktı. Aralarından kendi binasından ve dostlarından biri olduğunu bildiği kişilerin iksirlerinin iyi olmasını umdu. Sonra daha fazla kalabalık yapıp profesörün dikkatini üzerine çekmek istemeyerek oradan ayrıldı ve masasına doğru yöneldi. Gözünün önünden yine tepedeki pencerelerden süzülen loş ışıklarla aydınlanan soğuk sınıfın kazanlarla dolu görüntüsü geçti. Küçük pencere muhtemelen okulun en diplerinde bir yerlerdeydi ki otların görüntüsünü görebiliyordu. Aslında kubbeli tavandan süzülen birkaç mumun olduğu yerden ışık süzülüyordu. Burnuna dolan iksirlerin kokusu azalmıştı. Çünkü hepsi masadaki yerini almıştı. Gülümseyerek yerine geçerken önündeki kazana dokunmamaya karar verdi her ihtimale karşılık. Onu gitmeden halledecekti. Bu sefer kitabı da açmadan öylece beklemeye ve dinlenmeye koyuldu. | |
| | | Johnny Amoux Malfoy Tılsım Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1643 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12199 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 12/03/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) Salı 22 Tem. 2008, 13:26 | |
| İksiri bitirmiş olmanın verdiği rahatlık ile arkasına bir çırpıda yaslanıp nefes alıp vererek diğerlerini izlemeye başladı. Gözlerinin kaydığı nokta az önce profesörden azar işiten Gryffindor öğrencisi olmuştu. İksirinden kaynamış buharlar yükselen öğrenci, epey mutlu gözüküyordu. Büyük ihtimalle o da iksiri tutturmuş olmalıydı. Ancak dikkatini verebileceği tek nokta profesörün elinde duran gelecek postası olmuştu. Profesör yüzünü gizlemek istermişçesine gelecek postasını okumaya devam ediyordu. Johnny'nin arka sayfada görebildiği haber pekte iç açıcı değildi aslında. Bir muggle'ın fotoğrafı neredeyse tüm sayfayı kaplamıştı. Haberin maşetinde ise kısa ve öz bir şekilde: Saldırı!! yazıyordu. Karınca duası gibi yazılmış yazıları bozuk gözleriyle okuyabileceğini zannetmiyordu. Ancak profesörün ilgisini bir haner çekmiş olmalıydı. Çünkü profesör gözleri faltaşı gibi açılmış bir şekilde önündeki haberi okumaya devam ediyordu.
Kazanından yükselen ve buruna çok hoş gelen koku onu bayıltacak gibiydi. Sanki Johnny'i başka yerlere alıp götürmüştü. Peki neydi bu koku? Belki de Johnny çok dayanıksızdı. Çünkü kokunun içindeki güven, onu başka diyarlara götürmeye çalışıyordu. Vücudu buradaydı, iksir sınıfında. Ancak ruhu vücudu ile soyutlanmıştı. Kokuyu, düzenli bir şekilde burnuna çektiğinde, koku beyninin tüm hatlarına işliyor ve onu uçuruyordu. İksiri içmiş gibi hissediyordu sanki. Ancak bu etkiden kurtulması lazımdı. Minik çocukların kandırılması oldukça kolaydı zaten. Onlar masumdu. Ancak bir iksirin olgun bir çocuğu kandırması oldukça başarılıydı. Zaten sihir buradaydı. İksirin sihiri. Tüm hayatları sihir değil miydi zaten. Hogwarts'ın içide yaşamak bir sihirdi. Her an nereden ne çıkacak diye kuşkulanıyordu insan. Çünkü sihirli her şey büyücülük dünyasındaydı.
Ne alaka.. diye söylendi içindeki düşüncelere karşı. Yüzünde oluşan ve tüm vücuduna yayılan tedirginlik duygusunun nedeni Profesör Rocio Sycorax Malfoy'un büyük iksir sınıfında, iksir sınıfını küçülten öğrencilerin arasında dolaşmaya başlamasıydı. Kimi öğrencilerin başında dikiliyordu profesör. Bunu neden yaptığını çözememişti ancak profesörün bir bildiği olduğunu düşünüyordu. Tuzlu bir suyun büyük dalgalar oluşturarak falezlere vurması gibi profesörün yanına yaklaşması onun kafasına dalgaların vurmaya başlamasına neden olmuştu.. Profesör Malfoy bir süre Johnny'nin kafasında tepeli baykuş misali dikilerek onaylar bir bakış attı ve memnun olduğunu ifade eden birkaç kelime söyledi. İçinin büyük bir oranda rahatlamasına neden olan bu birkaç kelime ile birlikte profesör diğerlerinin kafasında tepeli baykuş gibi dikilmeye başladı.
Neden böyle yapıyor, sırf dikkat dağıtma. Zaten yeterince acımasız davrandı. diye içinden geçirirken profesör az önce binasından puan kırdığı Gryffindor öğrencisinin yanına tatminlik duygusuyla gitti. Elindeki ilginç desenli iksir şişesine çocuğun iksirini boşalttı ve masasına ilerledi. İksiri zarif parmaklarıyla kaldıran profesöre bakan tüm öğrencilerin suratında şaşırmışlık ifadesi vardı. Profesör sert bir ses tonuyla Gryffindor öğrencisinin iksiri gibi olacağını belirtmişti diğer iksirlerin. Zaten Johnny'ninkini neredeyse profesörün elinde tuttuğu iksir şişesinin içindeki iksire benzemişti - tam olarak benzemese de - Bu dersten en azından bir iyi bir not alacağına emindi ve bu not S.B.D.'lerine yansayacaktı. Zaten kafasından S.B.D. lafını geçirmediği bir gün yoktu. Eğer Sıradan Büyücülük Düzeyi Sınavını bileğinin hakkıyla verebilirse Feci Yorucu Büyücülük Sınavlarına adım atacaktı ve bir FYBS öğrencisi olabilecekti. En azından üç dersten "Olağanüstü" alması gerektiği kanaatine varmıştı. Abisi gibi olmayacaktı. Abisinin SBD notları epey bir kötüydü. Yedinci sınıfı okuduktan sonra mezun olabileceğine inanmıyordu. Altı sene ne kadar çabuk geçmişti. Altı senenin geçmesiyle birlikte kendisi de olgunlaşmıştı. Yetişkinliğe adım atmaya başlamıştı yavaş yavaş. Yedinci senesindeki doğumgününden sonra Büyücülüğün Genç Yaşta Makul Kısıtlanması Kararnamesinden çıkacaktı artık. Hogwarts sınırları dışarısında da büyü yapabilecek, asasının sallayabilecekti.
Profesörün talimati üzerine düşüncelerini bir kenara bırakıp iksir şişesine iksirinden bir gıdım koydu ve profesörün masasına bıraktı. İyi bir not alabilmeyi umut ediyordu. En azından bir "Uygun" notu alabilmeliydi tahminleri doğrultusunda. Çünkü profesör ona küçükte olsa bir iltifatta bulunmuştu. İksirini beğendiğini söylemişti. Profesörün esprili tavırları üzerine bir Slytherin grubu arka sıralara doğru ilerlemeyi ihmal etmemişti. Johnny ise olduğu yerde kalarak zilin çalmasını bekledi. Beklerken düşündüğü tek şey az önce düşündükleri ile tıpatıp aynıydı. SBD'ler. Sıradan Büyücülük Düzeyi Sınavları. Kısaca "Sebaht". Hala bunları düşünmekten bıkmamıştı. Seneye mezun olduğunda iş görüşmeleri başlayacaktı. Tek isteği Sihirli Yaratıkların Bakımı Profesörü olabilmekti. Eğer o olmazsa Karanlık Sanatlara Karşı Savunma... Bu yüzden bu derslerden çok iyi notlar alması lazımdı. Yeter bu kadar Johnny, biraz dinlenmek senin de hakkın. diye mırıldanırken yavaş yavaş herkesten yükselen fısıltıların artmış olduğunu farketti. Konuşacak kimse yoktu sınıfta aslında. Köşeye, masum bir şekilde oturup öylesine zilin çalmasını bekledi.
En son Johnny Amoux D'anton tarafından Salı 22 Tem. 2008, 15:35 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Rocio Sycorax Malfoy Azkaban Kaçağı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 974 Yaş : 35 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12346 Ekspresso Puanı : 20 Kayıt tarihi : 24/01/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) Salı 22 Tem. 2008, 14:18 | |
| Tik tak, tik tak.. Akrep hareketsiz dururken her 60 saniye de bir yelkovan ona yetişiyordu. Ve onun her adımında Sy'ında sabrı tükeniyordu. Kollarını kavuşturmuş öylece dikiliyordu masasının önünde. Yapacak birçok şeyi varken burda bekçi misali beklemek oldukça sinirine dokunuyordu. Sanki onu daha da çileden çıkarmak istercesine sınıfta ağırdan alır gibi bir hal vardı. Bu ne uyuşukluktu böyle? İnsan iki saatlik blok derste kolayca işini bitiremez miydi? Öfkesine hakim olarak, soğukkanlılıkla sınıfı süzdü. Birçoğu bu dersten kalacaktı ama haberleri yoktu. Hatta boşuna hala kuru kalabalık yapıyorlardı. En iyisi hepsini şu anda kovmaktı ve bir daha zindanlara adım atmalarını yasaklamaktı. Ancak Derwentle papaz olmak işine gelmezdi, emindi ki eğer böyle bir şey yaparsa müdire ona uzun bir fırça atacaktı. Zaten onun da onu çekecek hali yoktu. Yine de bu sefiller sinirlerini oynatıyordu. Peki ya diğerlerine ne demeliydi? Daha ilk dersten onu ekenleri ise tek tek bulup burunlarından getirmeyi düşünüyordu. Böyle giderse hepsinin suratında bir düzine çıban oluşuverecekti. Ee onu buna onlar zorlamışsa yapacak bir şey olmazdı, kaçınılmaz bir gerçek olurdu. Kendine gel, yarım düzine velet için burda saçmalıyorsun. Gerçekten de çok gereksiz bir konuya dalmıştı ki ona doğru gelen Anderson dikkatini dağıtmaya yetti.
Başarmışmış.. Aman ne ala, isterse bir de alnından öpseydi onu?! Herkes bir alemdi, çeşit çeşit öğrenci vardı sınıfta. Şenlik alanı gibiydi nazar değmesin, belki de birileri onu test etmek amacıyla bunları üzerine salmıştı. Evet, bu sabrının sınanması olabilirdi. Sen öğrencisin işin bu, ayrıca başarıp başarmadığına da ben karar veririm. Kız elindeki şişeyi masaya bırakıp geri yerine dönereken ona huysuzca baktı. Dilinin ucuna kadar gelen sözleri yutmuştu. Sakin olmalıydı, olabilirdi. Puanını kırardı olur biterdi, fazlasına zaten gerek yoktu. Kızıl saçlı kızı kısa bir süre sonra Samara geldi masasına. Artık son senesiydi, her not onun için altın değerindeydi. Eğer iyi birşeyler yaptıya Sy onun hakkını verecekti. Kızı hemen sonra Marv izledi, Sy bu sefer kızın gülümsemesine karşılık verdi hem de içtenlikle. İyi iş çıkardığından emindi. Sonra az önce onayladığını zaten söylemiş olduğu iki çocuk - Peterson&D'anton - kendilerini gösterdiler. Potansiyeli olan çocuklardıi sadece hal ve hareketlerini biraz daha değiştirmeliydiler. Yani gözüne girmek istiyorlarsa.. Bu arada hala pek çok kişi kazanlarının başındaydı. belki de tekrar belirtmeliydi rahatsızlığını, farklı bir dille. Hem sınıftan cevap gelirse uğraşacak birşey olurdu kendine.
'' Aranızda gelecekte profesör olmayı dileyen var mı? Sabırlı değilseniz düşünmeyin bile.. '' Örnek ben, demek isterdi ama zaten anlayan anlamıştı. | |
| | | Severus Rodney Anthony Muggle
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 810 Yaş : 31 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12182 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 13/03/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) Salı 22 Tem. 2008, 17:57 | |
| Perdenin kenarının kıvrılmış olmasından dolayı, camdan içeriye girmeye fırsat bulan güneş yüzüne geldiğinde en nefret ettiği şekilde gözlerini açtı. Birileri tarafından ‘zorla’ uyandırılmak ya da güneşin gazabına uğrayarak uyanmak… Nefret ederdi bunlardan. Ters tarafından kalkmış gibi, sinirli bir biçimde tek hamlede kalktı yatağından. Ayılma çabaları ile elini, yüzünü güzelce yıkayıp kuruladıktan sonra cüppesini geçirdi üstüne. Pantolonu ve gömleğini giydikten sonra Hogwarts armalı kazağını geçirdi üstüne. Her zamanki gibi gömleğini pantolonun içine vermek yerine dışında bırakmıştı. Sağ cebine asasını koymasıyla birlikte sadece John’un olmadığı yatakhaneden ayrılarak ortak salonun ‘merkez’ine indi. Orada görebildiği sadece John vardı ki herkesten erken o uyanmıştı görünüşe göre. Bir günaydınlaşmanın ardından halsiz hissettiği vücudunu koltuğa bırakıverdi. Kafasında soru işaretleri bir ‘sinek’ gibi dolanıp duruyordu. Aklından çıkaramadığı tek şey mektuptu. Haber alındığını, babasının iyi olduğunu öğrenme isteği vardı içinde. Sadece bir mektup bekliyordu. Olumlu bir haber alabileceği mektup.. Koltukta oturduğu an düşüncelere dalıp gittiğini fark ettiren kişi yeni uyanmış, gelip yanına dahi oturmuş Charlie idi. Severus’u dürtmesiyle düşüncelerden uzaklaştı ve sol cebinden hiç ayırmadığı ders programına baktı. İbre bu kez İksir’i gösteriyordu. O soğuk ve loş zindana gidesi, kazanlarda fokurdama seslerini duyası hiç yoktu ama ‘mecburiyet’ denen kavram onu bu derse girmeye zorunlu bırakıyordu. Şöminede yanan odunların çıtırtıları arasında yukarıya, tekrar yatakhaneye çıktı. Yatağının yanındaki komidinin üzerinde duran yığınla kitap arasında, en üst sırada duran kitap iksir kitabıydı. Bir gün bu kitapların arasında kaybolmaktan korkuyordu gerçekten. Yüzündeki o neşeli gülümsemeler yoktu artık. Deyim yerindeyse ‘mahkeme duvarı’ gibi bir suratla etrafta dolanıyordu. Bu durum onun elinde değildi. Kendi isteğiyle olmuyordu. Herkes üzülürdü böyle bir durumda ki o da içindeki üzüntüyü atamıyordu. Yatağın üstüne oturduğunda dalıp gittiği düşünceler yine aynıydı. Hep aynı.. Başka bir şey yoktu zaten bu çocuğun kafasında iki gündür.
Bir derse gireceğini kendine hatırlatması ile yatağından kalkarak önce ortak salonun merkezine, ardından da merdivenlerden büyük salona indi. İlginçtir ki her geçişinde bela okuduğu o merdivenlere karşı bu kez sesini çıkarmamıştı. Yedi kat aşağı inmesinin ardından kapılardan içeriye-büyük salona- girmesiyle, kendimi Gryffindor masasındaki yerine atması bir oldu. Masanın üzerinde duran çeşit çeşit yiyecekler önce gözünü, sonra karnını doyuracağa benziyor olsa da iştahının olmayışı ile pek bir şey yemiyordu. Her sabahki klasiğini yine gerçekleştiriyor, Gelecek Postası’nı okuyordu. Hogwarts’da ki ölüm haberlerinden bahseden gazetedeki haberlerin başlıklarına baktıktan sonra, detaylarını hiç okumadan masanın üzerine fırlattı. Kendini zorlayarak yediği üç-beş lokma yiyeceğin ardından çevresindekiler ‘afiyet olsun’ diyerek kalktı oradan. Yedi katı indiği gibi tekrar çıktı ve ortak salonda biraz dinlenmeye başladı. Korktuğu şey oluyor, o mektup aklından hiç çıkmıyor, etrafta bir ‘hayalet’ gibi varlığı hissedilmeden dolanıyordu. Koltuğa uzanırken şöminedeki alevlere bakıyordu sadece. Salonun kapısının açılıp, kapanma sesi, kahvaltıdan dönen arkadaşlarının sohbetleri, o an başının şişmesinden başka hiçbir işe yaramıyordu. Bunun böyle olmayacağını artık anlamıştı. En iyisi bir mektup yazmaktı. Sonunda aklına gelen bu fikir ile gerçekleri öğrenmek istiyordu. Aklına gelen bu düşünce ile bir çırpıda koltuktan kalkıp, yatakhaneye çıktı ve oradan parşömen ile tüy kalemini aldı. Aşağıya yeniden inip masanın üzerine bıraktı parşömeni ve tüy kalemi. Sandalyeye de oturmasıyla birlikte parşömene merak ettiği ne varsa karalamaya başladı.
“Bana bunu haber verdiğin için sağ ol anne. Böyle bir şeyi benden gizleseydiniz feci hâlde bozuşurduk. Burada meraklanmadan duramıyorum. Aklımdan hiç çıkmıyor. Lütfen söyleyin bana. Bir haber aldınız bana kalırsa. Söyleyin. Bir mektup yazın ve söyleyin. Ne olduğunu bilmek, burada telaşlanmaktan daha iyidir.”
Annesinin bu mektubu ciddiye almasını diliyordu. Masanın kenarında, neredeyse düşmek üzere olan zarfı tutarak, kâğıdı dörde katlayıp zarfın içine koydu. Hızlı hareket etmeye çalışıyordu çünkü az sonra dersin başlayacağının farkındaydı. Hoş o an ceza alma pahasına da olsa, derse girmemeyi, hatta mümkünse birkaç gün kendini bir odaya kapatmayı bile diliyordu. İmkansız olarak gördüğü bu düşünceyi beyninden sildi. Bir çırpıda ayağa kalkarak koşar adımlarla ortak salondan çıktı. Yine bir yedi katı inmesiyle birlikte koridorda sürpriz bir durumla karşılaştı. Slytherin’lilerin ortasında kalmış olan John onlarla tek başına mücadele ediyordu. Dostuna yardım etmeyi geçirse de aklından, elindeki mektup kafasına ‘dank’ etti. Çelişkide kaldığı bir an yaşıyordu. “Şu çocuk bir de beladan uzak dursa.” Bulunduğu durumun faturasını John’a kesmişti. Gidip ona yardım ederek Slytherin’lilere günün göstermeyi istese de böyle bir şeyi yapmamak son kararı olmuştu. “Başının çaresine bakabilir bence.” Hızla koridordan uzaklaştı. Yaptığı bu davranıştan dolayı pişman mıydı bilemiyordu ama mektuptan başka da hiçbir şeyi düşünmüyordu. Sonunda geniş araziye ulaşmasıyla ucu uzaktan belli olan Baykuşhane’ye ilerlemeye başladı. Sağda solda oyun oynayan, Severus’a göre ‘çocukluk’ yapan öğrenciler ile muhatap dahi olmadan ilerliyordu. Bu çocuklar öyle tuhaf geliyordu ki ona, uzun süredir görülmeyen gülümsemesini yüzüne konduruyordu. El altından gülümsemesiyle birlikte ne çabuk geldiğini anlamasa da Baykuşhane’nin önündeydi. Merdivenleri çıktıktan sonra kapıyı açarak içeriye girdi. Yüzlerce baykuşun sesleri tam anlamıyla kulakları tırmalıyordu.
İşini bir an önce hallederek oradan çıkmak istiyordu. Karşı tarafta duran siyah baykuşu tercih etme isteği doğmuştu içindeki elindeki mektubu baykuşu tutarak onun pençesine koymaya çalışmıştı. Bu sırada ikinci bir sürpriz daha yaşamıştı. Elinden uçup giden baykuş, bir üst kata doğru süzülmüştü. Simsiyah rengiyle tüm baykuşlar arasında kendini belli ediyordu ki Severus o baykuşa kafayı takmıştı tam anlamıyla. “Bu mektubu o götürecek!” Merdivenlerden çıktıktan sonra tam ortada duran direğin üzerindeki baykuşa doğru adımı attı. “Gel buraya.. Evet. Yavaşça gel bakalım.” Baykuşu tam eliyle tutmak üzereyken tekrar havalanması ile deliye dönmüştü. “Seni pis, kara şey!” Tüm sinirini zavallı hayvandan çıkarıyordu tam anlamıyla. Onun peşini bırakmayacaktı. Bir kat daha çıktı aldırış etmeden. Baykuş yine orada duruyordu. Sağ kolunu ileriye doğru hızlıca atmasıyla bir anda baykuşu tutmuştu. Mektubu pençesine yerleştirmesi ile elinde baykuş ile iki kat aşağıya indi. Baykuşhane’nin dış bölümüne çıkıp baykuşu havaya bıraktı. Arkasından onun havadaki süzülüşünü izliyordu. En kısa zamanda mektubuna bir cevap geleceğine emindi. Bu sırada aklına gelen bir durum telaşlanmasına neden olmuştu: Ders… Gireceği iksir dersi baykuşun uçması gibi kafasından uçup gitmişti adeta. Koşar adımlarla değil, tam olarak koşarak zindanlara gitmeye başladı. Adımlarını hızlandırıyor, etraftaki diğer öğrenciler ise bu koşuşuna şaşkınlık ile bakıyordu. Oldukça hareketli(!) geçen bir sabahın ardından, neredeyse öğlen saatlerine gelinmek üzereydi. Geç kaldığından emindi artık. Adımlarını yavaşlattı ve yürüyerek gitmeye başladı dersliğe. Alnından akan terler eşliğinde yürürken eliyle terlerini siliyordu. Sonunda geldiği zindanlarda bu kez de oranın koridorlarında dolanıyordu. Ne yani? 6 senedir okuduğu bu okulda dersliğin yerini mi unutmuştu? Buna ihtimal vermeden dolanırken sonunda derslik olduğu kanaatine vardığı kapıyı açarak içeriye girdi. | |
| | | Severus Rodney Anthony Muggle
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 810 Yaş : 31 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12182 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 13/03/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) Salı 22 Tem. 2008, 18:00 | |
| Profesörün masasında oturduğunu, sınıfın tamamının dolmak üzere olduğunu gözlemledi. “Ehm.. Şey geç kaldığım için özür dilerim.” Geç kalıp, kalmadığından da tam olarak emin değildi ya neyse. En azından peşin peşin dilemişti özrünü. Fazla görünürde olmamak amacıyla arka sıralardan bir bölüme oturdu. Elindekileri sıranın üstüne bırakmasıyla, peşinden gelen birkaç öğrencinin de gelişiyle ders başlıyordu. Sınıfta bazı alt sınıfları görmesiyle birlikte okulun son modası olan ‘ortak ders’ işinin burada da olduğunu fark etti. En sevmediği ders biçimiydi derslerin tüm sınıflar için ortak bir biçimde işlenmesi. Profesörler de sanki onun inadına yapıyordu bu işi. Hepsi öğrencilerin düşüncelerine bakmadan derslerini ‘gıcıklık’ olarak ortak işliyordu. Onların böyle derslere girip girmediğini merak ediyordu doğrusu.
Sınıfta bir anda çıkan gürültü ile John ve ona bulaşan Slytherin’li çocukların profesörün yanında olduğunu gördü. İftira atmak bir Slytherin’li marifeti olduğundan ötürü çocuklar John’u kötülemeye başlamıştı bile. ‘Acımasız’ olarak gördüğü Profesör Malfoy ise gözünü kırpmadan Gryffindor binasından 10 puan düşürüvermişti. “Hey! Daha John’u dinlemedi bile!” Kimin suçlu olduğu henüz anlaşılmadan binalarından puan gitmişti bile. Sırasına geçen arkadaşı John’u teselli etmek amacıyla omzuna eliyle bir dokunuş yaptı. Bulunduğu binadan puanın gitmesini sağlamak kötü bir olay olsa gerekti. Sonunda başlayan derste profesörü çok dikkatli bir şekilde dinlediği söyleyemezdi. Tempolu başlayan bir günde-hatta sabahta- yaşadıklarını düşünüyordu. Tatsız başlamış bir gün, John’a yardım etmemesi, baykuş ile mücadelesi… Güne tuhaflıklarla başlangıç yapmıştı. Profesörün tahtaya bir şeyler karalaması ile sabahtan beri yaşadıklarını kafasından çıkardı ve derse odaklanmaya çalıştı. Tahtada yazan çeşit çeşit iksirlerden payına düşecek olanı bekliyordu. Altıncı sınıfların yapacağı büyüyü tahtada gördükten sonra, orada ne yazıyorsa fotokopisini çeker gibi parşömenine geçirdi hepsini. Sahte samimiyet iksiri yapacaklardı ve o daha önce bu iksirin ismini hiç duymamıştı. Hoş iksirlerle arasının pek de iyi olduğu söylenemezdi.
Yeni şeyleri keşfetmeyi severdi ama iksir için böyle bir çabası olmamıştı. Yan taraftaki dolabın önünde oluşan kalabalığın(!) geçmesini bekledi bir süre. Malzemelerini sonunda almış olan öğrencilerin oradan tekrar sıralarına geçmesi ile birkaç öğrenci ile birlikte dolaba yöneldi. Cam kapağı iterek açtı ve elindeki parşömene baktı. “Bir bakalım. Huzur damlası. Bu dolapta var mıydı? Hah şurada!” Dolaptan aldığı bu malzemeyi cebine attıktan sonra elindeki parşömene yöneltti tekrar meraklı bakışlarını. “Sıradaki. Kekik.. O da şuradaymış.. Evet!” Kekiği de aldıktan sonra geriye bir tek malzemenin kaldığının farkına vardı. Kötü bir durumdu ki bu malzemeyi bulmak oldukça zordu. Dolabın altını üstüne getirse de tek boynuzlu at kılı bulamamıştı. John’da ve James’de görmesiyle ‘fırsatçı hareketlerine’ başlayarak James’in yanına gitti. “Öhm.. Alabilirim değil mi? Aaa izin vereceğini biliyordum.” Henüz James’in bir cevap vermemiş olmasına rağmen onun önünden tek boynuzlu at kılını kapıverdi. Arkadaşlık bu durumlar için değil miydi? Yardım almıştı arkadaşından. Turuncu kafa arkadaşı onun bu davranışa gülerek bir tepki vermişti ki Severus aksine onun kızacağını tahmin ediyordu. Artık geriye iksiri tam anlamıyla yapmak kalmıştı. Görünüşe göre işin en zor kısmı bu olacaktı ya zaten.
Orta boylu, hatta küçük de sayılabilecek kazanını odunların üstüne koymasıyla birlikte asasını çıkardı ve kazanın altındaki odunlara yöneltti. “İncendio!” Büyülü sözcüğün ağzından çıkması ile asasından çıkan mavi renkli bir ışık odunlara yönelmiş, onlara değmesi ile birlikte bir ateş meydana getirmişti. “Umarım doğru şekilde yapıyorumdur.” Herkesin odunları ateşlemesiyle sınıf oldukça sıcak olmuştu. Öyle ki üzerinden kazağını çıkartmak istiyordu ama lanet olası kurallar gömleğin üzerine ‘cüppe yada kazak’ giyilmesini gerektiriyordu. Kazanın içine önce yarım ölçek su attı. Suyun kaynamaya başladığı görmesi ile birlikte avucunun içindeki kekikleri yavaşça kazanın içine serpiştirdi. Elindeki kepçe ile karıştırmaya başladı kazanı. Suyun fokurdama sesleri iyice artıyordu; zaten bu Severus’un derse girmeden önce ‘en istemediği şey’di. İstemedikleri gerçekleşiyordu ya son günlerde, bunu da ona bağlıyordu. Yemyeşil bir renge dönmeye başlayan sıvıyı karıştırmaya devam ediyordu. Yada buna sıvı değil de o anki hâliyle ‘kekikli su’ adı verilebilirdi. Ufak bir şişede duran huzur damlasını aldı eline ve onun ucundaki kapağı açtı. Yavaşça döktüğü birkaç damlanın ardından bir çırpıda sıvının tamamını döktü kazanın içine. Hemen akabinde kazanın içinden kara renkli dumanlar çıkmaya başlamıştı ve bu durum onu hiç memnun etmemişti. Tamamen yüzüne gelen dumanlar yüzünden bir süre öksürmesini ardından işe koyuldu yeniden. Gri renkte olması gereken iksir, henüz grinin yanına pek yaklaşamamıştı. Gümüş bir renkteydi ve Severus karıştırdıkça koyulaşıyor gibi gözüküyordu. Geriye kalan sadece tek boynuzlu at kılını koymaktı. Tek boynuzlu at kılını yavaşça kazanın üstüne getirdi ve bir anda elinden bıraktı. Tek boynuzlu at kılının, kazanın içindeki sıvıya temas etmesinin hemen ardından bir duman daha çıkmıştı. Bu kez ani bir refleks hareketiyle suratını geriye doğru çekmiş, yeniden bir ‘öksürük krizi’ne girmekten kurtulmuştu. Kazanın içine baktığında iksirin ‘istenilen renge’ kavuştuğunu gözlemledi. Bir sevinç çığlığı atacaktı ki sınıfta olduğunun ve profesörden bir ceza almaması gerektiğinin farkına vardı. Yinede sevincini gizlememe kanaatindeydi. “Başardım. Evet yaptım.” Henüz çoğu kişinin iksiri tamamlamamış olması ile bakışlar şaşkınca üstüne çevrildi. Her zaman olduğu gibi bu durumlara hiç aldırış etmezdi. Sırasının üstünde unutmuş olduğu tüpü alarak iksirden bir parça koydu içine. Tıpasını da kapattıktan sonra sırasının üzerine bıraktı. Profesörün beğenmesini dilese de, doğruyu söylemek gerekirse bu onun için pek de önemli bir nokta değildi. “Beğenir ya da beğenmez. Kendisi bilir.”
Kafasını kaldırıp etrafa baktığı an henüz 3-4 kişi ve kendisi dışında kimsenin iksiri tamamlamış olmadığını gördü. Sıkıla sıkıla oturmaktansa en azından kitap okumayı yeğlerdi. İksir kitabını açıp, kafasını iyice kitaba doğru yaklaştırıp okumaya başladı. Pek ilgili duymadığı dersin kitabını nasıl bu kadar ilgiyle okuyordu o da şaşırmıştı bu duruma. Birçok iksirin tanımı, malzemeleri, ne işe yaradıkları, nasıl yapıldıkları kısacası her şeyleri detaylı detaylı yazıyordu kitapta. İksirler arasında kaybolduğu bir anda profesörün sesi ile kitaba yoğunlaşmış olan tüm dikkatleri profesöre çevrildi. Herkes yaptığı iksirden bir örneği masanın üzerine bırakacaktı. Hemen ufak bir parça parşömen yırttı. Üzerine ‘Severus Anthony & Gryffindor – 6.Sınıf’ yazdı itina ile. Onu şişeye yapıştırdı ve şişeyi de profesörün masasına bıraktı. Kadın iksiri beğenip, beğenmemek konusunda kararsız kalmışa benziyordu ki Severus az önceki düşüncesindeydi hâlâ: İster beğenir, ister beğenmez… Nerdeyse çoğu kişi yaptığı iksirden bir örneği profesörün masasının üzerine bırakmıştı. Profesör Malfoy’da öğrencileri ile bir sohbete gireceğe benziyordu ki ileride profesör olmayı düşünen öğrencilerin olup, olmadığını sordu. Bir ‘sazan’ gibi lafa atlamak yerine biraz bekledikten sonra sakince ayağa kalkan Severus cümlelerine başlamıştı kahverengi gözleri ile etrafı süzerek. “Ben düşünüyorum. Doğruyu söylemek gerekirse profesörlükten başka bir mesleği de düşündüğüm söylenemez.” Sınıfta ayağa kalkıp, profesörün sorusuna cevap veren bir tek kendisi vardı ve bu durum onu şaşırtmıştı. Emindi ki sınıftakilerin çoğu ileride bu okulda profesör olmayı istiyordu. Sınıfın arka bölümünde John, James, Charlie ve David ile sohbete dalmıştı bu düşüncelerini bir kenara bırakıp. Tayfaları arasındaki bu sohbet işini oldukça seviyordu. Hele konuştukları konu hoşuna giderse.
Out: Mesaj uzunluğunun sınırı geçmesinden dolayı, iki mesaj şeklinde yolladım..
En son Severus Anthony tarafından Salı 22 Tem. 2008, 22:35 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | | İlk Ders (Ortak) | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |