|
| İlk Ders (Ortak) | |
|
+14Madeleine Violet Miller Severus Rodney Anthony Odessa Meredith Poulter Johnny Amoux Malfoy Genevieve Tessa Malfoy Marveille Croweix Samara Y. Laura D'Owen John Stewen Peterson David Kevin Johnson Elina Lora Dark Angelina Voleta Anderson Paigé Searlus Eurydice Black Rocio Sycorax Malfoy 18 posters | |
Yazar | Mesaj |
---|
Madeleine Violet Miller
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 96 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11936 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 22/07/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) Salı 22 Tem. 2008, 21:05 | |
| Tek hatırladığı yorulmuş küçük bedenini yatağına bıraktığıydı. Uyandığında tertemiz kıyafetlerin içinde kafasını yastığına gömmüş durumdaydı. Yatağının yanındaki direklerden birisini kavrayıp ondan destek alarak doğruldu. Sarhoş olmuş gibi hissediyordu. Dün akşamki 3 bardak balkabağı suyu midesine oturmuş gibiydi. Açlık hissini gidermişti hiç değilse. Kahvaltıyla uğraşmayacaktı. Acıyan omzunu ovuşturarak ayağa kalkıp ayağına, ayakkabılarını geçirdi.
Homurdanmaları kesildiğinde mavi perdelerle kaplı pencereyi açtı. Pencereden içeriye süzülen rüzgar onu kendine getirmişti. Mavi perdeleri yana çekiştirip rüzgarın yatakhaneyi doldurmasına izin verdi. Rüzgar sandığına doğru eğilirken kahverengi saçlarını hafifçe havalandırmıştı. Havalanma sonucunda hafif elektriklenen saçlarını toplamak için sağlam bir toka aradı. Çoğunu bir yerlerde düşürmüştü. Bir dahaki Hogsmeade tatilinde alacak bir şey daha çıkmıştı başına.
Kahverengi saçlarını düzenle hafif tepeden topladıktan sonra tekrar yatağına yöneldi. Akşam başucuna koyduğu cübbeyi alıp üzerine geçirip etrafa göz gezdirdi. İkinci hafta tamamlanmak üzere olmasına rağmen bir sürü ödev çıkmıştı. Kütüphanede dirsek çürütmek zorundaydılar. Göl kenarına gitme hayalleri boşa gidecekti. ‘Önce dersler sonra gezme. ‘Annesinin hayat felsefesiydi bu. Marietta için ise ‘Kurallar çiğnenmek içindir.’ Birbirlerine zıt felsefeler...
”Uslu annenin yaramaz kızı…”
diye mırıldandı. Kollarını karnının üstünde birleştirerek gerindi. Bugün kendi felsefesinden vazgeçmek zorundaydı. Veya bütün yıl… Yeşil gözleri etrafa bakınmaktan vazgeçince kapıya yöneldi. Artık dersliklerin yolunu ezbere biliyordu. Mırıldanmaya başladığı şarkı yolu keyifli hale getirirken, Marietta yanından veya önünden geçenleri röntgen çekermiş gibi süzüyordu. Ayakkabıların çıkardığı sesi konuşma sesleri bastırıyordu. Merdivenleri nasıl geçtiğini anlamamıştı. Uzun bir koridor yolculuğunun ardından dersliğin kapısındaydı.
”Merhaba profesör…”
dedi canlı bir ses tonuyla. Tatil günleri hariç her gün bu sözü defalarca söylemekten sıkılmıyordu. Ön sıralardan gözüne kestirdiği bir yere ilişerek duvar kenarına oturdu. Röntgencilikten vazgeçmişti. Sırtındaki çantayı masanın altına koymadan önce çıkardığı kitabın sayfalarına göz gezdirdi. Kitabın üstünden ara sıra gelenlere bakıyordu. Yeşil gözlerini kırpıştırarak kitabı yavaşça kapatıp arkasına yaklaştı. Duvara dayadığı kitabın neredeyse düşmek üzere olduğunun farkında değildi. Zindanın kapısı ara sıra aralanıyordu.
Bir süre sonra profesör konuşmaya başladı. Lilian arkasına yaslanmış dinlerken malzemeleri aldıktan sonra kalaylı siyah kazanının başında dikilmişti. Profesörün dediklerini tekrar okuyarak yazılanları yapmaya başladı.Isırgan otubu ezip özsuyu çıkarırken yüzünde küçük bir gülümseme vardı.Kazana eklerken yerlere dökmemek için fazlasıyla dikaktli olmaya çalıştı. Bazen fazla sakar olurdu çünkü... Sarımsakları ince olmasını umduğu bir şekilde kesti.
Yüzünde hala gülümseme olmasına rağmen sarımsağı dilimlerken az kalsın elini keseceğinden azalmıştı. 4. sınıfların kazanından gelen kötü koku zindanı kaplamıştı. Kokunun azalmasını beklerken imrendiğini göstermemeye çalışsada sümüklü böcekleri böldü Kokusuz hale gelen kazanı yakıp sümüklü böcekleri eklediğinde hafif rahatlamıştı. Kaynadığına dair belirtiler gelince aytaşını ekleyip bir kere karıştırdı. Sonra ateşten çekti. | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) Çarş. 23 Tem. 2008, 02:29 | |
| ''Kapa çeneni! Uyumak istiyorum.''
Yattığı yerden yıldırım hızıyla kalkmış ve bütün gece koruduğu sabırlı tavrını değiştirmeye karar vermişti. Sağ elindeki asasını binadaşı olan kızın boynuna tehlikeli şekilde doğrultmuş, uykusuzluktan kızarmış gözlerini de kızın gözlerine dikmişti. '' Bütün gece saçma sapan dedikodularınızı dinlemekten uyuyamadım. Zaten yeterince geç uyudum. Şimdi güneşin doğmasına bir saat kala siz hala çene çalıyorsunuz. Macera için yatakhane yanlış yer! '' Bağırtısı yatakhanede ufak bir yankı yapmıştı sanki. Herkesten huysuz mırıltılar yükseliyorken Paula asasını yavaş yavaş indirmeye başladı. Boynuna asayı doğrulttuğu kız korkmuşa benziyordu ve bütün gece onunla sohbet eden diğeri de tedirgindi.
Bütün gece kendisi ve Maglor hakkında yaptıkları dedikodulara da şahit olan Paula bir an için kızın yüzündeki endişe ifadesi ile kendine geldi. Öylece durup ona bakan binadaşından özür dilemek ve zor zamanlar geçirdiğini söylemek doğru olandı fakat kendisi hakkında dedikodu yaparak ilk yanlışı onlar yapmışlardı. '' Yanlış yapanlar, yanlışları hakederler. '' diye düşündü Paula. Adalet anlayışı kısasa kısas şeklindeydi. Arkasını dönüp kızlara hiçbir şey demeden yatağına doğru gitti ve sinirli hareketlerle örtüleri savurdu. Aslında niyeti yatağı toplamaktı ama daha çok dağıtmıştı. Sertçe yatağa oturup elini yerdeki çantasına uzattı ve sıradaki dersin iksir olduğundan emin oldu. Dünya kadar eşya taşıyacaktı dersliğin olduğu zindana kadar, bu yüzden yüzü buruştu. Berbat bir gecenin ardından bütün huysuzluğu ile elini yüzünü yıkadı, sert hareketlerle kurulandı. Bir an evvel giyinip yatakhaneden çıkmak istiyordu. Giyinme ve toparlanma işlerini çabuk çabuk hallettikten sonra gerekli malzemeleri de yanına larak yatakhaneden çıkmak için adımlarını kapıya yöneltti. Tam çıkmak üzereydi ki birden arkasından gülüşmeler duydu. Normalde bu yaptığı asla Paula' nın tarzı değildi fakat; yaşadıkları ve uykusuzluğu onu öylesine sinirlendirmişti ki, gözünü karartıp kızların üzerine doğru yürümeye başladı. Çantasını yere attı, ders için yanına aldığı birkaç eşyayı da yere attı. Aslında niyeti henüz yeni doğmakta olan güneş ışıkları ile birlikte göl kenarında biraz vakit geçirip ardından da derse girmekti fakat; bu iki inatçı kız nedense izin vermeyecek gibiydiler. Paula bağırıp azarlamaya niyetli olduğu kızın asasını çıkarıp kendisine doğrulttuğunu gördüğünde bir refleksle '' Expelliarmus! '' diye cübbesinden çıkardığı asasını kullanıverdi. Kız elinden fırlayan asaya şaşkın şaşkın bakarken, Paula' da yeterince gövde gösterisi yapmış olduğunu düşünüp etrafına bakındı. Daha fazla bela yaşamayacağına emin olduktan sonra ders başlamadan önce göl kenarında soğuk havayı hissetmek istiyordu.
Kapıda yerlere saçtığı eşyalarını bir çırpıda topladıktan sonra yavaş yavaş yatakhaneden çıktı ve okul bahçesine gitmek için kapıya yöneldi. Adımlarının gereğinden hızlı olduğunu farkettiğinde nefes nefese kalmıştı. Omzundaki çantayı düzeltip, kazanının sapını da iyice eline geçirdikten sonra yavaş yavaş göle ilerledi. Bulduğu rahat bir yere oturdu ve havanın soğuğunu iliklerinde hissetmek içinderin derin nefesler aldı. Aldığı nefesler Hogwarts' daki büyük saatin sesi ile kesildi birden. Paula derse geç kalmış olmalıydı. Yeni bir saatin başlangıcı, dersin de başlangıcı demekti ve daha okul bahçesini geçip zindanlara varması gerekiyordu. Nasıl bu kadar geç kaldığını ilk başta anlayamasa da, daha sonra yatakhanede başına gelenleri hatırlayıp sinirlendi. Gergin olduğu zamanlarda, başkalarının aksine dikkatini daha rahat toplayan Paula, kafasında hemen bir acil durum planı yaptı ve doğruca okula doğru koşmaya başladı.
Okula girdikten sonra koşa koşa zindanlara doğru yöneldi. Koşarken ayakkabısından çıkan yankı, her yere vuruşunda yenileniyor ve ses dalgaları etrafa yayılıyorlardı. Nefes alış verişleri dersliğin kapısına geldiğinde oldukça hızlıydı. Bu yüzden birkaç saniyeliğine duraksadı. Üsütünü başını düzelttikten sonra, zaten kötü başlayan gün yüzünden asık olan suratını ciddileştirip profesörden özür diledi: '' Özür dilerim profesör, bir daha tekrarlanmayacak. '' Paula bu özrü dilerken profesöre sanki sabah başına birlşeyler geldiğini anlatmak ister gibiydi fakat bakışlarındaki ciddiyet kendini ele vermedi. Aslında doğru olanı yapmıştı profesörün ciddietine bakılırsa.
Hiç vakit kaybetmeden binadaşı olan Elina' nın yanına geçti ve kazanını kendisine ait masaya koyduktan sonra tahtaya göz attı. Bu sırada sınıfa da kısa bir göz gezdirdi. Kendisinden önce neler olduğunu bilmiyordu ama sınıfın bu kadar sessiz olmasının bir sebebi olmalıydı. Paula merakını bir kenara bırakıp önceliği olan görevlerini halledip, kendini rahatlatmak için hemen beşinci sınıfların yapacağı iksire konsantre oldu. Barış yudumu iksiri yapacaklardı. Paula beş yıldır Hogwarts' da okuyor olmanın verdiği özgüven ve tecrübe ile hızla malzeme dolabına yönelip tahtada yazan malzemeleri bir bir çıkardı. Hepsini kucağına doldurduktan sonra sümüklü böceklerin olduğu kutuyu düşürmemek için aşırı bir çaba sarfederek sırasına koydu. Şimdi iksiri nasıl yapmaları gerektiğini anlatan kısmı okumaya başladı. Okuduğu her cümlenin ardından seri seri eyleme döküyordu kelimelerin gerektirdiklerini. Önce tahtada yazdığı gibi ısırgan otlarını ezecekti. Annesinin bitkilerle uğraşırken giydiği plastik eldivenlerden birini çantasından çıkardı ve her zaman hazırlıklı olduğu için kendini içten içe kutladı. Sol eline geçirdiği eldiven ile ısırganları tutuyor, sağ eli ile de bıçağın sapı yardımıyla ısırganları eziyordu. Isırganlar bittikten sonra sarımsakları alıp teker teker doğradı ve kazana atıp kokularının geçmesini beklerken seri hareketlerle ve neredeyse bakmadan sümüklü böcekleri kalın kalın parçalara böldü. Zaten bakması de gerekmiyordu, bıçağın çıkardığı sesten kesip kesmediğini anlıyordu. Kokusuz hale geldiğine emin olduğu karışımın altını yakıp ardından da vıcık vıcık olan sümüklü böcekleri ekledi. Şimdi karışımın kaynaması gerekiyordu.
Karışım kaynayana kadar Paula etrafına bakındı. Arka tarafta iksirleri bitmiş sohbet eden birkaç kişi vardı. Sıralara baktığında da iksirleri bitmek üzere olan birkaç öğrenci daha gördü. Uykusuzluğuna rağmen gergin olması sebebi ile sağlayabildiği konsantresi ona zaman kazandırmıştı ve neredeyse diğerlerine yetişmişti. Bu sırada kaynamaya başlayan kazanı gören Paula eline aldığı ay taşını biraz inceledikten sonra kazanın içine attı. Bir defa kepçesini kazanın içerisinde döndürdükten sonra kazanını ateşin üzerinden aldı. Üzerinde isminin yazdığı tüpe karışımdan doldurdu ve sınıfa keskin bakışlar fırlatan profesör ile gözgöze gelmemeye dikkat ederek, krala tacı sunan bir hizmetkar gibi, masaya iksiri bıraktı. Ardından arkasını dönüp, az evvelki tavrına tezat seri adımlarla sırasına doğru ilerledi ve oturdu. Sonunda biraz kendini iyi hissetmişti Paula. Profesöre çaktırmadan bakarken '' Mükemmeliyetçi birine benziyor. Umarım beğenir. '' diye iç geçirdi. Paula bir aydır uyumamış gibiydi ama gün daha yeni başlıyordu... |
| | | Elina Lora Dark
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 405 Yaş : 32 Kan statüsü : Melez Galleon : 11956 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 11/07/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) Çarş. 23 Tem. 2008, 14:51 | |
| Elina masasında sessizce oturuyordu.Bir yandanda çaktırmadan profesörü gözlemliyordu.Bu aralar bunu sıklıkla yapıyordu.Öğlen yemeğinde herkez yemeğini yerken o yemek yiyen öğrencileri inceliyordu.Profesör sıkılmış gibiydi.Kollarını göğsünün üzerine bağlamış ayakta dikiliyordu.Elina beden dilinden anlardı ve kollarını bağlamak ise '' bana ellemeyin , yanlız kalmak istiyorum '' demek gibi bir şeydi.Elina '' acaba ne düşünüyor '' dedi içinden.En merak ettiği şey buydu yolda yürürken bile gözleri birinin üzerine takılıyor ve ne düşünebileceği konusunda yorum yapıyordu. '' Belkide ailesi ile bir sorunu vardır. '' dedi içinden .Daha sonra profesör ; '' Aranızda gelecekte profesör olmayı dileyen var mı? Sabırlı değilseniz düşünmeyin bile.. '' dedi . Elina '' ne yani bunumu düşünüyordun ? '' diye düşündü Elina.'' Belkide profesör olmaktan hoşnut değildir '' diye düşündü.Sonra profesör hakkında yorum yapmayı bırakıp '' profesör mü ? '' diye düşündü.Elina profesör olmayı hiç düşünmemişti.Birden iksir profesörünün yerine kendini koydu nasıl olurdu acaba Elina kafasını salladı '' saçma '' dedi içinden ama bu söz içindeki sesi bir türlü susturmuyordu '' profesör olup tekrar bu okula gelmek harika olur '' . Elina kapının açılması ile irkildi gelen paula ' ydı Elina '' hele şükür '' diye düşündü.Sabah yatakhaneden bir hışım çıkıp gitmişti hemde dersin başlamasına çok az kala.Elina yatakhanedeki kızlara kızıyordu ama Paula ' yı korumak korumaktan daha kötüydü.Çünkü Paula '' kendimi koruyabilir '' diyenlerdendi çoğu hufflapufflu gibi.Paula profesörden özür diledi ve Elina ' nın yanına oturdu '' nerdeydin '' dedi Elina kendine hakim olamayarak.Paula hızlı hızlı malzemeleri hazırlıyordu Elina yardım için elini uzatacaktı ama Paula sümüklü böcekleri öyle hışımla doğruyordu ki elini Paula ' nın bıçağına kaptırmaktan korkuyordu.Bir süre Paula ' yı izledi anlaşılan iksiri tamam olana kadar Elina ile konuşmayacaktı. Paula iksiri hazırladı profesörün masasına koydu ve aynı hızlı tavırlar ile masaya oturdu.Elina hala Paula ' yı izliyordu anlaşılan Paula onu duymamıştı '' heyy ne oldu ? nerdeydin ? ..'' dedi sesini alçak tutmaya çalışıyordu ama çok kızgındı ve bunu başaramıyordu.aslında kelimeler ağzına geliyordu ama onları yutuyordu çünkü eğer konuşmaya devam ederse ikiside üzülecekti.içinden devam etti '' aklınımı kaçırdın sen ? ya sen o kızlara nasıl uyarsın ? ...'' dedi.Düşünceleri yüzünden okunuyor gibiydi.Paula aynı kızgınlık ile Elina ' nın yüzüne bakıyordu. | |
| | | Christian Dayrnt Black Britanya ve İrlanda Qudditch Karargahı Başkanı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1281 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12314 Ekspresso Puanı : 4 Kayıt tarihi : 28/01/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) Çarş. 23 Tem. 2008, 23:34 | |
| Dayrnt koşarak İksir Zindanı'na gidiyordu. Ortak salonda ilk kez uyuya kalmıştı. Acelesi bundandı. Dersi seviyordu, profesörü seviyordu ve kişiliğini seviyordu. Yani kafadan o derse girmek zorundaydı. Sonunda bile olsa girmeliydi işte. Görevini yerine getirip rahat rahat çıkmalıydı, cezaya kalsa bile! Ama binasından puan kırılmayacaktı belkide profesörün kalbide kırılmayacaktı. O yüzden bir yandan burnunu çekip bir yandan koşturmaya çalışıyordu. Birkaç gün önce nezle olmuştu ve hala geçmemişti. Ne hikmetse hep Dayrnt'ı buluyordu böyle abuk sabuk şeyler. Bunları düşünürken ayağı da asasına takılmıştı. Az kasın tökezleyip yere düşüyordu. Ona küfürler yağdırarak ınıfa doğru koşturmaya devam etti. Tam kapının önüne varmıştı ve derin bir nefes almıştı ki... Yine karşısında Gryffindor'lu çocuklar vardı. Daynt hemen asassını çıkarttı ve sert ve kızgın bir sesle: " Bakın sinirlerim bozuk, üstünüzden çıkartmıyayım! " dedi. Çocukları bu sözler hiç etkilemiş gibi gözükmüyordu. Dayrnt sadece asasını oynattı ve ikisininde arkasında köpekler oluştu. Köpekler onları kovalarken Dayrnt arkalarından bakıp: " Birdaha beni rahatsız etmeyin, daha kötüsü olur! " dedi ve artkasını döndü. Sınıfın kapısına birkaç adım atarak yaklaştı ve tam çalacakken burnunun aktıını fark etti. Hepen koluyla burnunu sildi ve sessiz bir şekilde kapıyı çalarak içeri girdi. Dersin sonlarına yaklaştığı için herkes iksirini yapıyordu. Utangaç utangaç profesörün yanına yaklaştı ve kısık bir sesle: " Kusura bakmayın profesör ...hınk... nezle olmuşumda ...hınk... uyuya kalmışım ortak salonda ...hınk.. " dedi ve sakin sakin boş bir sıraya yerleşti. Hemen kocaman çantasını masasının üstüne attı. Sahte Samimiyet İksiri yapacağını tahtada öğrendi. Sırt çantasının fermuarnı açtı ve lini içine daldırdı. İçinden; Tekboynuzlu at kılı, huzur damlası, kekik, kazan, kepçe çıkarttı ve iksiri yapmaya kouldu. Tüm malzmeleri tahtada yazan sırayla koydu. Biraz süre geçmişti fakat rengi gri yerine koyu mavi olmuştu. Dayrnt öfkelenmişti. Yapacaktı ama. Eline birazcık kekik aldı ve bir tutam daha ekledi. Bu sefer siyah olmuştu. Artık işi çözdüğüne inanarak içine tetkboynuzlu at kılı koydu. Şimdi tam olarak gümüşi renkteydi fakat kokusu kekik gibiydi. Bir tane daha huzur damlası damlattı ve derin bir nefes aldı. İşte tam omuştu. İksirin bir kısmını ufak,parlak bir mavi şişeye boşalttı ve bir parşömen kopartıp üstüne ismini yazdıktan sonra şişeye yapıştırdı. Yavaş ve tırsak adımalrla profesörün masasına şişeyi bıraktı ve şişeyi bırakırken profesöre bakmamaya özen göslertdi. Daha sonra yavaş adımlarla sırasına döndü ve dik bir vaziyette oturarak çevrede olup biteni seyre daldı. Güzel bir sınıftı! || Gryffindorlular NPC karakterdir! ||
| |
| | | Eurydice Black Slytherin Bina Sorumlusu, İksir Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2206 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12424 Ekspresso Puanı : 89 Kayıt tarihi : 05/06/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) Perş. 24 Tem. 2008, 01:04 | |
| Elizabeth bu derste kendini kanıtlamalıydı. Ne olursa olsun en iyi iksiri yapmalıydı ama bunun için çok dikkatli olması gerekiyordu. Hem Profesör Malfoy'a hem de İksir dersine hayrandı. Beş yıldır ilgilendiği konuların başında geliyordu iksir. Bunları düşünüyordu düşünmesine bu sırada sınıfa bir Gryffindor girdi. Geç kalmış olması Profesör Sycorax'ı eminim huzursuz edecekti. Nitekim bir süre sonra olanlar oldu. Profesör çocuğa ilk günlerde ceza vermek istemediğini söyledi fakat binasından puan kırdığını belirtmeden edememişti. Masasına yaslanarak onu tanımayan bir sürü bedene kendini tanıttı. '' Bilmeyenler için söyleyeyim, ben Sycorax Malfoy. Dersimde sizden beklediğim tek şey itaat.. İtirazı olan varsa gidebilir ama yemin ederim bunu yapmanız iyiliğinize olmaz.'' Ne kadarda asildi. Söylediklerini yapacağından adı gibi emindi Elizabeth. Onu kızdırmak en son istediği şeydi. Bunun için çok dikkatli olmalıydı.Sonrasındaysa burada olmadığını ve Darwent'in ona dördüncü kez programın gerisinde olduğunu hatırlattığını söyledi. Elizabeth bu sözler üzerine hafifçe sırıtarak başını iki yana salladı.
Bir süre sonra kara tahtada yazılar belirmeye başladı. Birinci sınıfların işi kolaydı. İkinci sınıfların konusunu bilmeyen yoktur diye düşündü. Kendi konusuna gelince...Hayatında hiç Sakinleştirme iksiri yapmamıştı. Yapmayı deneyecekti. "Hata yapmamam gerek" diye mırıldandı hafiften. Malzemeleri birer birer parşömenine geçirmeye başladı. Ay taşı, boynuzlu sümüklü böcek, ısırgan otu, sarımsak... "Bu iksiri içim kaldırırsa iyidir." diye düşündü. Malzemeleri toparlamak için insan yığını olmuş malzeme dolaplarına doğru yürüdü. Slytherin grubunun diğer öğrencileri sağa sola ittirerek dolaba ulaştıklarını görünce hemen arkalarına ilişti. Neredeyse tüm malzemeler tamdı. Sümüklü böcek hariç...
O kutuya elini daldırıp on iki adet sümüklü böceği çıkartmak Elizabeth için öyle güç birşeydi ki... Onlara dokunmaktansa annesinin lanetlerine katlanabilirdi. "Neler düşünüyorsun Elizeabeth" diye azarladı kendini. Yutkundu, ne kadar iğrensede elini daldırıp sümüklü böcekleri teker teker kendi kutusuna koymaya başladı. Dokuz- on- on bir ve on iki... Elizabeth son sümüklü böceği kutusuna koyduktan sonra tuttuğu nefesini geri verdi. O kadar kötü değildi sadece yapışkan ve yumuşaktılar. Bütün malzemeleri toparladıktan sonra masasına geri döndü. Yarattığı bir bezle kazanının içini sildi. Yeterince temiz olduğuna inandıktan sonra ısırgan otlarına döndü. Onları iyice ezip suyunu çıkarttıktan sonra kazana döktü. Yeşil renk kazana hakimdi şu an. Sarımsakları ince ince kesmek için bıçağını eline aldı. Tahtanın üzerine koyduğu sarımsak ıslak olduğundan ötürü bıcak kaymış Elizabeth'in elini kesmişti. "Lanet olası bıçak..Kahretsin.." diye mırıldandı. Canının acıdığının ifadesi yüzü buruşuvermişti. Eli hiç olmadığı kadar çok kanıyordu. "Kahretsin tam sırası.." diye geçirdi içinden. Yaptığı işe geri dönmek ister gibi bir hali vardı. Az önce dokunduğu sümüklü böceklerin herbirini ortadan ikiye böldü. Bu sırada parmağından süzülen kan damlacıkları cüppesinin sınırlarına geldiğinde yok oluyordu. İkisir kokusuz hale gelince tahtadaki tüm sümüklü böcekleri kazanın içine attı. O narin, küçük burnunu kazana eğdi ve kokladı. Hiçbir koku alamıyordu. Kazanın altını yaktı ve kaynamasını bekledi.
Nitekim bir süre sonra kazanın içindeki somon rengi karışımdan fokurtular gelmeye başladı. Bu kaynadığının belirtisiydi. Talimatlara şöyle bir göz attı. Ay taşını içine atması gerekiyordu. Ay taşını içine attı şöyle bir karıştırdı ve kazanı ateşten aldı. Kazanın içine bir göz attı. Profesör ne kadar istediğini söylemesede o kendi çapında bir rapor hazırlayacaktı her iksirine...İksirin soğumasını beklemelimiydi acaba.. Talimatta öyle birşey yazmıyordu. Bu sırada şişe işini halletmeyi planlıyordu. Sol eline aldığı tüy kalemi mürekkebe batırdı ve küçük parşömene ismini ve sınıfını yazdı. Binasını yazmasına gerek yoktu çünkü iksir şişeleri bina renklerine göre ayrılmıştı. Bir kepçe yardımıyla aldığı iksiri kokladıktan sonra şişeye doldurdu ve üzerine etiketi yapıştırdı. Profesör masasına yönelmiştiki yerdeki kan damlacıklarını farketti. Parmağındaki kan durmuyordu. Az önce kazanı sildiği bez parçasını alıp eline bastırdı. Sol elinde şişe sağ elinde bez Profesörün oturduğu masaya yollandı. İksir şişesini bıraktıktan sonra masasına çömeldi ve zilin çalmasını bekledi... | |
| | | Nicole Marissa Magdalene Fontjoncouse Otel Ortağı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 4533 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12679 Ekspresso Puanı : 75 Kayıt tarihi : 02/07/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) Perş. 24 Tem. 2008, 01:33 | |
| Nicole, en sakin ve en huzurlu günlerinden birini yaşıyordu. Bu sabah hem erken uyanmış olan Nicole'ün içinde tahmin edemediği rahatlık ve mutluluk vardı. Hayatının bu dönemlerinde hep başına bir bela gelen Nicole bu mutluluğunda böyle olmasını dileyerek kocaman yatağından aşağı atladı. Oldum olası yatağının uzunluğundan şikayetçiydi, fakat rahat olduğu için onu göndermeye ve başka bir yatak almaya gidemiyordu. En sonunda bu konunun onu rahatsız edecek en son şey olduğunu düşünerek düşüncelerinin saçma olduğu kanısına vardı. Bir dersi vardı ve kahvaltı ettikten sonra hemen yeni dersini girmek istiyordu. Bu konuda bugün çok istekliydi, ama kahvaltısını yaparken yanına baykuşu geldi, onun adını 'Mari' koymuştu. İnce ve sade bir isimdi tam baykuşun özelliklerini taşıyordu, bu isim kendisi uydurmuştu. Hayatındaki her şeyi uydurup bir oyun gibi yaşıyordu. En sonunda baykuş usulca yere indi ve Nicole bir mektup verdi. Nicole korku ve endişeyle mektubu açtı. Ve telaşla okumaya başladı. Bu sırada etrafındaki arkadaşları dağlıyordu. Ama o mektuptaki yazıları okuduğu zaman Nicole adeta oturduğu yere çivili kalmıştı. Mektup babasındandı. Mektubun içinde;
"Canım Kızım Nicole Hogwarts'daki yıllarının iyi geçtiğini ve başımıza gelen olayla birlikte bunu kendini oraya adayarak atlatacağını umarım. Hayatımızın en iyi yıllarından birini yaşarken senin Hogwarts'a gitmenle övünürken bunları başımıza gelebileceğini bilmezdik. Ama kader ve mahkûmiyetten olsa gerek. Sen hayatında hep bize bağlı yaşadın, umarım orda da çok sıkıntı çekmiyorsundur. Bu mektubu okuduğunda benim neden bu kadar uzattığıma ve lanetler okuyacaksın bunu biliyorum, fakat annen böyle olmasını söyledi ve ben ne dediyse yazdım kardeşin büyük bir travma geçirdi. Bunu söylemenin ne kadar zor olduğunu biliyorum, ama tamamen bilincini kaybetmiş bir durumda senin bu konuda endişelenmemen için bu mektubu yazıyorum. Buraya gelmemen için seni uyarıyorum sakın bir delilik yapıyım deme olur mu biz kardeşin için elimizden geleni yapacağız onun için en iyi Profesör ve doktorları tuttuk bile bu bilincin neden gittiği daha bulunamadı ama söz bulunucak. Sana sadece onun mektup yazmamasına üzülme diye bunları söylüyorum. Senin ona yazdığın ilk mektupları bize anlatmıyordu, fakat bilincini kaybettiği gün bize bunların kimden geldiğini sordu bizi de ona göz kulak olan iki kişi olarak hatırladı. Hiç bir şekilde üzülme üzülsen bile her zaman ki gibi buna bir oyunmuş gibi yaklaş. Sevgiler Baban”
Nicole mektubu okuduktan sonra göz yaşlarına boğulmuştu. Etrafında artık kimsecikler yoktu ders zili çoktan çalmıştı. Profesör’ün onu içeri alacağını düşünmüyordu. Çünkü saatine baktığında dersinin 10 dakikasının geçtiğini anladı. Fakat babasının mektupta yazdıkları bir anda kulağında çınlayınca, ne olursa olsun derse girmeye karar verdi. İksir sınıfının kapısına geldiğinde, kapıyı çaldı ve içeri girip hemen kendine bir yer seçip oturdu. Kalbi artık param parçaydı, bütün hayalleri senaryoları kafasında yok olmuştu. Profesör’ün bir şey demediğini anlayınca içini çekerek bir sıkıntısı olduğunu belli etmeye çalıştı. İlk defa rol yapmıyordu. Ailesi kim bilir orda ne haldeydi. İçinden oraya gitmeliyim diye düşündü, fakat babasının bunu yaptığını duyarsa kafayı yiyeceği aklına geldi ve “Oturup sabırlı bir şekilde beklemeliyim” dedim Profesör’ün ona baktığını görünce Nicole “Özür dilerim, bir mektup almıştım. Onu okuduğumdan ve zamanın geçtiğini fark etmediğimden geç kaldım” dedikten sonra Profesör Malfoy "Tamam mazeretin olduğundan dolayı özürünü kabul ediyorum" dedikten sonra Nicoel üzgün bir ifadeyle Profesör'e "Teşekkür ederim" dedi ve yerine geri oturdu. Profesör Malfoy sanki Nicole bu dediklerine ilk bir anlam veremese de sonunda üzgün bir haber olduğunu gözlerimden okuduğunu düşündü ve hayatının bitme noktasına geldiğinden iyice süphe duymaya başlamıştı. Yoksa beni sevdiklerimden ayırma korkusuyla iç içe getirip gene bir ders mi çıkarmamı istiyordu. Dersin ortalarında da bu düşüncelerden sonra diğer öğrencilerin iksir hazırladığını görünce hemen birinden tarifleri alarak iksiri hazırladı ve Profesör'ün masasına koydu, herkes ondan önce bitirse bile acının verdiği bir el çabuluğuyla yapmıştı bu iksiri, bakalım dersin sonunda onu neler bekliyordu.
En son Nicole Marissa Magdalene tarafından Cuma 25 Tem. 2008, 00:10 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Anahi Giovanna P. Portill
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 27 Yaş : 30 Kan statüsü : † Safkan † Galleon : 11966 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 07/07/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) Perş. 24 Tem. 2008, 17:53 | |
| ~~ YATAKHANEDE ~~
" Yatakhane yanıyor kaçınn! Hadi kalkın hemen çıkın buradan! "Anahi neler olduğunu anlarmışcasına etrafında kileri yargılıyordu. Herkes bir otarafa bir bu tarafa koşarken o yavaşça üstünde ki polyester geceliği elleriyle önüne toplamış, anlamsızca yürüyordu. İnsanları izlemek ya da kaçmak gibi bir eylemi yoktu bu halde. Sadece karşısında ki 5 tane siyah insana bakıyordu. Gözlerinden sanki alev fışkırıyordu hepsinin. Öyle korkunçlardı ki korkmaması mümkün olmazdı kimsenin. Tam karşısında duruyordu hepsi. Anahi'ye baktıklarını biliyordu. Ama neden kimse onları görmüyordu. Sadece Anahi mi görüyordu? Onlarla arasında 5 metrelik mesafe vardı ve biraz daha yaklaşırsa kötü şeyler olabilirdi. Ama o inadına yaklaşıyordu. Nedenini de çözebilmiş değildi üstelik...En önde duran hepsinden daha büyüktü. Daha kalıplı ve uzundu. Öyle karanlıktı ki yüzünü görmek için bir fenere ihtiyacı vardı. Hala herkes kaçışıyordu. Sadece sahnede o siyah adamlar ve Anahi vardı. Ama bu kimsenin umrunda değildi. Anahi adama yaklaşmıştı gereğinden fazla. Yarım metre mesafeden birbirlerine bakıyorlardı. Hiç birinin yüzünde mana yok gibiydi. Anahi ateş saçan gözlerinden başka bir şey de görmüyordu zaten... Siyah cüppeleri onları daha da çözülmez yapıyordu. Her yer birden kararmıştı şimdi. O kadar karanlıktı ki karşısında ateş saçan iki çift gözden başka bir şey görünmüyordu. Aklına tehlikeli bir şey gelmişti. Tepki vermediğini anlayınca başında ki lanet cüppe şapkasını çıkarabilirdi. Elini başına götürdü ve açmaya çalışırken birden onun kolunu kavradı ateş gözlü adam. Ayın ışığı vurmuştu yüzüne. Ama hala bir belirti yoktu. Anahi'ye bakarak :" Çok merak iyi değildir... Kalk artık! "demişti ve bu rüyasında duyduğu son sözler olmuştu Anahi'nin. Birden yatağından sıçrayıp etrafına bakındı. Yanında ki bir arkadaşı sürekli kolunu dürtüyordu. Kalkmasını söylüyordu. Anahi bir an bilincini kaybetmişti. Ama sonunda kendine gelmişti. Nefes nefese kalmıştı. Arkadaşına tiz bir sesle geleceğini söyleyip başından atmıştı. Ama hala rüyanın etkisindeydi ve o kadar kalın bir sesti ki bu ateş gözlünün sesi, Anahi'nin zihninden ömür boyu çıkmayacaktı... Yatağıda terden sırıksıklam olmuştu... Daha fazla hasta olmak istemiyordu. Buda nerden çıkmıştı? Başı ağrımaya başlamıştı ve kendini halsiz hissediyordu. Buraya bir türlü alışamamıştı. Ama nasılsa diğer büyükler gibi yakında alışacaktı. Hep umutlu biri olmuştu Anahi. Her zaman elindekilerle yetinmeyi bilmiş, hiç bir zaman umudunu kaybetmemişti. Çünkü o biliyordu ki, bir insan umudunu kaybederse inancıda beraberinde giderdi... Bu sözü ona büyükbabası ölmeden söylemişti. Anahi'nin hayatında ki en acı ölümdü bu. İlk defa bir yakınını kaybetmişti. Üstelik henüz 8 yaşındaydı...Aklından kötü anılar geçerken o kendini nasıl geldiğini bile bilmediği yerde, lavaboda aynanın karşısında bulmuştu. Kendine şöyle bir bakınca düşündü. Bu sadece bir rüyaydı. Hepte öyle kalacaktı. Aldırış etmeyip yüzünü yıkadı. Tekrar aynada ki yansımasına baktı ve gülümseyerek giyinmeye gitti. Saçlarını açarak dalgalı bir görünüm verdi. Her zaman tapıyordu saçlarına. Görünümüne çok önem veren biri olarak üstüne titriyordu ve çok fazla bakım yapıyordu. Bakımsız erkek ya da kızlardan hoşlanmazdı. Her zaman öğüt verirdi ama pek fazla dinlenmezdi. En azından erkekler tarafından... Ama bu onun umrunda değildi. Sadece öneride bulnuyordu. Zira ondan daha güzel görünen birini çekemezdi... Koridorlarda sakin adımlarla yürürken bir an izlendiği hissine kapılmıştı. Ama arkasını döndüğünde onu izleyen biri olmadığını anlamıştı. Umursamayarak yoluna devam etti ve rüyadan sonra biraz hava almanın iyi geleceğini düşündü. Göl Kenarına yavaç adımlarla yürüdü...~~ GÖL KENARI ~~
Göle geldiğinde sıkıca tuttuğu kitapları çimenin üstüne bıraktı ve ellerini başının üstüne koyup şöyle bir nefes aldı. Hava bugün çok güzeldi. Gerçekten ona huzur verebilecek kadar güzeldi... Aslında o her şeyden bir mutluluk çıkaran biriydi ama, her neyse... Gülümseyerek etrafın bakındı. Daha sonra kitaplarını koyduğu yerin yanına oturdu ve dersten önce güzel bir havayla kendini temizledi. İçinde ki bütün negatif enerjiler bu güzel manzara karşısında yok oluyordu. Her zaman buraya gelse hiç bir derdi kalmazdı aslında. Ama pekte derdi yoktu. Yeni aldığı kremin işe yaramamasından başka... Burada tek olmadığını öğrenmesi geç olmamıştı. Onun canayakın olması arkadaş edinmesini de kolaylaştırmıştı. Hemde böyle büyük bir okulda bir arkadaşının olması büyük mutluluktu. Neden her şeyden mutluluk çıkarıyordu acaba? Bu huyunu kimden almıştı ki? Annesi, hayır... O bazı şeyleri çok kafasına takan biriydi. Her zaman Anahi ona teselli verirdi. Ne dayanışmaydı ama... Babası, kesinlikle hayır. O mutluluğu kötü şeylerde arıyordu. -Ki Anahi buna mutluluk demiyordu da... Büyük ihtimal babannesi ve büyükbabasından almıştı bu özelliğini. " Ne kadar güzel bir gün... Acaba annemler ne yapıyordur... "Ailesine çok düşkündü Anahi ve onlardan söz konusu açıldığında hiç duramıyordu. Sürekli bahsediyordu onlardan. Ailesine değer vermeyen insanlardan da hiç hoşlanmazdı... Ne olursa olsun onlarla bağının asla kopmayacağını biliyordu. Ailesini bugünde andıktan sonra derse geçebileceğini düşünüp kitaplarını eskisi gibi göğsüne koyup sıkmıştı Anahi. Daha sonra çiçeklerin arasından geçerek Hogwarts koridorlarına doğru ilerlemişti. ~~ KORİDORLAR & DERSLİK ~~
Koridorlardan şarkı söylerek geçiyordu. Hiç bir şeyin moralini bozmasına izin vermiyordu. Herkese örnek oluyordu bu sayede. Ne olursa olsun hep gülümsüyordu inadına. Aklı biraz fazla havada olsada o kötü eleştirilere sadece gülüyordu. Ama aklının bir köşesinde duruyordu. Eğer gerçekten düzeltmesi gereken bir yönü eleştirilmişse bunun üzerine işe koyuluyordu... Koridorlarda ki öğürencilerin ona garip garip bakmasına karşılık o sürekli selam veriyordu. Sesi koridorlarda çok güzel yankılanıyordu. Çok güzel bir sese sahipti. Her zaman çok sevilirdi söylediği şarkılar. Güzel bir hava katmıştı Hogwarts'a bugün..." Es tan magico como todo paso, Nuestro amor. Nuestro dulce amor, Es tan facil que ya nada me sorprende, En nuestro amor, Este increible amor... Todo fue como en un sueno, En nuestro amor todo va sucediendo. Y es asi!.. Asi es!.. Y no hay nada que hacerle... Y es asi!.. Asi es!.. Es asi como sucede. Este amor... Es tan sencillo que no se como explicar, Nuestro amor... "Koridorlar bu şarkıyla yankılanmıştı bugün. Rahatsız olan biri varsa söylerdi zaten. Ama henüz böyle biri çıkmamıştı. Dersliğin kapısını yavaşça açtığında içeride kavruk tenli ve çok güzel görürünen profesöre gülümsedi ve : " Sihirli Günler Profesör... Girebilir miyim? "diyerek izin istedi ve iznini aldıktan sonra ortalardan bir sıraya oturdu. Kitaplarını hemen baş ucuna koyup 2. sınıflar için olan iksiri yazdı. Geç kalmadığını düşünüyordu ama biraz aklmıştı heralde... En azından Profesör kızmamıştı..." Saç Uzatma İksiri: Saçın uzamasına sebep oluyor.
Malzemeler: Sıçan kuyruğu, Laçan özü, Selamotu, Balkabağı suyu. Talimatlar: Altını yakmadan önce kazanda laçan özü ile ezilmiş bir adet selamotunu iyice karıştırın. Üzerine kavanozlardaki balkabağı suyundan ilave edin. İçmeyin. Kazanın altını yakarak ağır bir koku yayılana kadar karıştırın ve en son sıçan kuyruğunu koyun. İksir renksiz ve ağır bir kokuya sahip olmalıdır. "Söylenenleri not aldıktan sonra şöyle bir düşündü ve bu iksirin işe yarayabileceğini düşündü. Ama Malzemelerine baktığında hiç iç açıcı şeyler yoktu doğrusu. Bir an midesi bulanmıştı ama o kendini tutup işe koyuldu... Önce önünde duran iğrendiği şeyleri kazanına koyup talimatları uyguladı. Daha sonra bir daha gözden geçirdi ve son maddeyi de koyup neler olacağına bir baktı... " Üzgünüm sıçancık, ama kuyruğuna ihtiyacım vardı... " Profesöründe dediği gibi renksiz ve aır bir kokuya sahip olmuştu bu karışım. Ama saçına uygulayıp uygulamayacağı hakkında kesin bir yargıya varamamıştı. Kendi üstünde denemek istemiyordu. Daha sonra üstüne Anahi Giovanna Puente Portilla yazdı ve profesörün masasına bıraktı. İyi bir iş çıkmasını ümid ediyordu...
En son Anahi Giovanna P. Potillo tarafından Cuma 25 Tem. 2008, 13:06 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Adolf Maynard Griswald Ravenclaw 6. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 755 Yaş : 33 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12124 Ekspresso Puanı : 1 Kayıt tarihi : 17/05/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) Perş. 24 Tem. 2008, 19:36 | |
| Gece pencereyi açık unutmasından dolayı tutulan boynunu hafifçe sağa sola oynatarak gevşetmeye çalıştı. Fakat aldığı tek yanıt kütürdeyen eklemlerinden acınası bir şekilde çıkan sesler olmuştu. Vücudunu yanlara doğru esnetmeye çalışmış fakat bunu becerememişti. Yağı bitmiş bir makine gibi tekdüze bir hareketle yattığı yerden doğruldu ve kısık gözlerle odayı tanımaya çalıştı. Gece görmüş olduğu rüya zihnini o kadar bulanıklaştırmıştı ki her zaman yattığı yeri tanımlamakta güçlük çekmişti. Daha dışarısı karanlıktı ve güneş son günlerde olduğu gibi gri bulutların arkasında dinlenmeyi tercih etmişti. Sola doğru döndü ve ayaklarını sarkıtarak, yatağın köşesine başını ellerinin arasına almış bir şekilde oturmaya başladı..
Rüyasını hatırlamaya çalışıyordu. Son günlerde aşırı derecede sıklaşmışlardı ve hatırlanamamaları en büyük sorundu. Tek hatırladığı şey aydınlık ve ferah bir odadan, karanlık boğucu bir odaya girip, herşeyin bulanıklaştığı bir görüntüydü. Kafasını meşgul etmemesi için uğraşıyordu ama Paula ile yaptığı son görüşmede başına gelenler nedeniyle bunu ister istemez yapıyordu.
Binbir zahmetle yerinden kalktı ve yatağın altından eskimeye başlamış terliklerini çıkardı. Sersem bir şekilde ayağına geçirdikten sonra pencere kenarına yöneldi ve artık aydınlanmaya başlayan çevreyi gözlemeye başladı. Yağmur başlamış, siyah bir kuş sürüsü yasak ormandan kaçarcasına havalanmışlardı. Gözlerini kıstı ve yeterince gri olan yatakhaneyi gözden geçirmeye başladı. Horlayan ve ağzı bir karış açık kalmış çocuğa hor gören bir ifade ile kısa bir süre baktıktan sonra, midesinin elinden geldiği tüm çabayla kendisine aç olduğunu belirtmeye çalıştığını hissetti. Uyuşukluğunu devam ettirerek hazırlanmaya başladı..
Ders listesini gözden geçirdiğinde gözüne tek bir şey çarpmıştı. İksir dersinin bugün olduğu. Açıkçası bu dersten pek hoşlanmıyordu. Zaten dışarının kasvetli havası yetmezmiş gibi birde yılanların bulunduğu yerin hemen yakınındaki dersliğe gitmek.. Bunun yerine iki ders üst üste sihir tarihi işleyebilirdi. Ders listesini yerine bıraktıktan sonra, daha yeni kalkmış olanların "Günaydın." sözlerine başını sallayarak karşılık vermişti. Horlayan çocukta nerede olduğunu bilmezmiş gibi etrafına bakınmasa gün belki de güzel başlayacaktı. Bir an için ne kadar kötü düşündüğünü farketti. Fakat hızla bu düşünce yok oldu. Umursamaz bir tavırla çantasını sırtına atmış ve büyük salona, yemek yemek için adımlarını yönlendirmişti..
Zindanların bulunduğu koridora inen merdivenden aşağıya doğru yürürken aklında tek birşey vardı. Bu dersten onaylanmayan bir mırıltı ile karşılaşmadan çıkmak. Gözünü aydınlıktan zindanların karanlığına alıştırmak için bir süre bekledi. Meşalelerin titrek ışığı altında tekrar yürümeye başladı. Dersliğin kapısına geldiğinde yüzünde tek bir ifade vardı. Karamsarlık..
Ders olaylı başlamıştı. Tam da Maglor'un istediği gibi! Sıkkınlıkla kitabının eskimiş sayfalarını çevirirken, gözlerinin önünde kitabın değil, gölün rahatlatıcı görüntüsünün oluştuğunu gördü. Oluşan sesler kulağında yankılanıyor ve o bunları duymak için hiç bir çaba sarfetmiyordu. Aniden bir ses irkilmesine yok açtı. "Gryffindor'dan on puan.." Dudağını büktü ve hafif çatılmış kaşlarla profesöre bakmaya başladı. Eline fırsat geçtiğinde kullanmasını iyi biliyordu. Maglor bunun farkına varmıştı ve en ufak bir zıtlık çıkarmaması önce binası, sonra kendisi adına önemliydi.
Profesör kendini tanıtmış ve onlardan itaat etmelerini istemişti. Aklından hızlı bir düşünce geçmiş ve bunun üzerine dudağı hafifçe kıvrılmıştı. Ne yani? Bir de havlayalım.. Tahtaya baktı ve kendi sınıfını ilgilendiren iksir malzemelerini incelemeye başladı. "Sahte samimiyet iksiri.. Herhalde bundan etrafta içen çok var." dedi içinden bir ses, gözleri etrafı tararken. Talimatlar hakkında hiçbirşey yoktu. Deney gibi birşey olacaktı bu. Fakat yapılması zor birşey değildi. Gerekli eşyaları masasında toparladı ve iksiri hazırlamak için işe koyuldu.
Kekiğin suyunu çıkartacaktı. Bunu nasıl yapacağını düşünürken ezmeye karar verdi. Sonuçta içinde sıvı vardı ve profesör kekik suyu yerine kekik koymuşsa, iksirin kekik suyu ile alakası yoktu. Gümüş bıçağının, aile armalı arka tarafı ile kekikleri ezerken bir yandan da üzerinde oluşan baskı misali görüntüye bakarak iç geçiriyordu. Evini hasretle andığını farketti bir an. Hemen bu düşünceyi hızla uzaklaştırdı ve tekrar kendini işine verdi.
Ezme işlemi bitmişti. Bunları bir kenara koydu ve huzur sıvısından bir miktar kazanının içine kattı. Üstüne de ezilmiş kekikleri serpiştirdi ve iyice karıştırdı. Kekiklerin huzur sıvısının içinde bulamaç gibi bir hal aldığını görünce içine biraz daha huzur sıvısı kattı ve kazanın altındaki ateşi kısık seviyede yakarak bir saat yönüne, bir de saat yönünün tersine karıştırmaya başladı. Kafasına geldiği gibi yapıyordu. Ne de olsa profesör "Bulun!" dememiş miydi? O da bulmaya çalışıyordu. On dakika süren bir karıştırma eyleminden sonra tekboynuzlu at kılını da karışıma ekleyerek iksirin renginin değişmesini izledi..Bir süre yeni karışımı önceki ile aynı şekilde karıştırdıktan sonra profesörün acele etmelerine yönelik sözlerini duydu. Elinden geleni yapmıştı. Kristal şişeyi iksir kazanına daldırdı -ki eline değmesin diye büyük bir titizlik örneği sergilemişti- ve içini iksiri ile doldurdu. Masanın uç köşesinde duran tüy kalem ve mürekkebini, yerinden kalkmadığı için binbir zorlukla alarak şişenin üstüne adını soyadını yazdı. "Maglor Silimauré" Ardından şişenin mantar tıpasını yerine yerleştirdi ve ifadesiz bir yüzle profesörün masasına bırakarak yerine geri döndü.
Bilemediği bir sinir vardı içinde. "Herhalde iksirin istediğim gibi olmamasındandır." diye düşünmüştü. Ama içinde saklı olan başka bir sebep vardı.. | |
| | | Rocio Sycorax Malfoy Azkaban Kaçağı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 974 Yaş : 35 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12346 Ekspresso Puanı : 20 Kayıt tarihi : 24/01/08
| Konu: Geri: İlk Ders (Ortak) C.tesi 26 Tem. 2008, 06:26 | |
| Sınıfta sorusunu ciddiye alıp yanıtlamaya cesaret eden birinin çıkması ilginçti. Tabi ki bir Gry.. Çünkü Sy sözlerini sabrının tükendiğini anlatmak için söylemişti ama Severus'un gelecek hakkındaki planlarını da artık öğrenmiş bulunuyordu. Kafasını sallayarak kendi kendine birşeyler söylendi, bir yandan da sınıfta volta atıyordu. Bir süre daha oyalandıktan sonra cebinden saatini çıkarıp baktı. Sol kolu sargılı olduğu için takamıyordu. Öğle yemeğine gecikmek istemiyordu, kahvaltı etmediği için çok acıkmıştı. Akreple yelkovanın neredeyse birleştiğini gördü, zaman gelmişte geçiyordu. Hatta dersi bir 10 dakika önce bitirmeliydi ama öğrencilerden hala bitirmeyenler vardı. Sy yeterinden fazla bile müsade göstermişti. Bu kadarı yeterdi, saatini tekrar cebine sokuştururak dayandığı masadan bir kaç adım öne çıktı. Şak..!Ellerini kuvvetle birbirine çarparak bütün sınıfın ona bakmasını sağladı. Boş boş oturan bazılarının homurdandığını farketti, haklıydılar aslında. Fazladan bir 10 dakika dahas zindanda nahoş kokularla vakit çeirmişlerdi. Bazı yüzler tedirgindi, tabiki kazanı hala kaynayan öğrencilerin yüzleriydi. Onlara koca bir İ vereceği için mutluydu, aslında tek tek binalarından puan kırmak da gerekliydi. Ama fazla umursamıyordu, çok yakında dersten çıkmak zorunda kalacakları için sinirlenmeye gerek yoktu. İki saatlik blok derste birşey beceremeyenden gerçekten zor konular da ne beklenirdi ki? Boğazını temzileyip bezgin bir sesle '' Ders bitmiştir. Artık kimse bir şey(!) getirmesin lütfen. '' dedi. Eliyle masasındaki iksileri gösterdi. Çok azı umduğu şekilde olmuştu, diğerleri iksirden çok herşeye benziyordu. '' Ödeviniz tahtada yazıyor. '' Asasını isteksizce salladı ve tahtadaki yazılar silinip yerine yenileri geldi. Düşündü, başka bir şey yoktu. Masasına yönelip alelacele eşyalarını toplamaya başladı. '' Çıkabilrisiniz. ''Birinci Sınıflar İçin:
İksir yapımında gerek duyulan tüm araçlar ve gereçler hakkında bilgi verin.
İkinci ve Üçüncü Sınıflar İçin:
Bilinen en güçlü aşk iksiri nedir? Açıklayın.
Dördüncü ve Beşinci Sınıflar İçin:
Çok Özlü İksir hakkında araştırma yapın.
Altıncı ve Yedinci Sınıflar İçin:
Veritaserum hakkında bir parşomenlik açıklama yazısı yazın. | |
| | | | İlk Ders (Ortak) | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |