Ad & Soyad ~ Stephan A. Brendan Clancy
Cinsiyet ~ Erkek
Sihirsel Soy ~ Safkan
Asa ~ 14 inç Anka kuyruğu ve defne yaprağı
Takma Ad ~ Mikasa
Uyruk ~ Italyan
Doğum Yeri ~ Italya
Burcu ~ Boğa
~ Fiziksel Özellikleri ~
Brendan, ilk doğduğunda sarı saçlarıyla tanınsa da zamanla kararan teni onu kumral diyebilinecek hale getirmiştir. Gözleri kahverenginin en açık tonlarından ibarettir, saçları da koyu kahverenginin esmerliğinden… Minik gözlerinin açılıp kapanmasından pek farkı yoktur, ince kaşlarını tavana diktiğinde herkes onun çok komik olduğunu söylemektedir. Spor giyime her zaman önem vermiştir ama arada sırada takım elbiselere de hayır demez.
Kulakları hafif kepçe olan Brendan yıllardır birkaç arkadaşının kepçe kulaklığıyla dalga geçtiği için başına bu yüzden geldiğini söyler durur. Küçük dudakları hafif pembenin ten rengi kıvamına uygundur ve burnunun da az da olsa büyük olduğu söylenir. Stephan 1.80 boylarında ve de 62 kilodadır, bu yüzden kilosu boyuna tam oturmuştur. Ne çok kilolu ve ne de çok zayıftır. Yüzü hep masumiyet çerçevesi halinde hüznün ve mutluluğun birleşimini oluşturur.
~Kişilik Özellikleri~
Brendan, arkadaşlarıyla ilişkilerinde pek becerikli olamamakla birlikte sevecen birisi de asla değildir. Sık sık kavgalara neden olsa da zekâ unvanıyla dolaşan şımarıklardan olmamak için bunu yapmaktadır. Hayal gücüne engel olamadan, düşündüğü her şeyi yaşaması onun zekâsının üstünlüğü göstermektedir. Kırılgan olmasa da alınmaması gereken zamanlarda pek fazla konu üstüne düşmekten dolayı küçük üzüntüler yaşayabilir ama bu ağlayacağı anlamına gelmez.
Kural tanımamakta üstüne yoktur ama büyüklerine her zaman saygılı davranacağını, yeri gelince onlarla samimiyetini kuracağını bilmektedir. Brendan, ismini her yerde bir ödül gibi gösterip tanışmalar konusunda çekingen davranmaz, bu da onun en önemli özelliklerinden biridir sadece. Arkadaşın arkadaş olanını her zaman gözünden tanır, tavırlarını ve de ona karşı tutumunu da karşısındakine göre sergiler. Annesinin ölümünden bu yana her ne kadar yalnızlık budalası haline gelse de babasını görmek üzere arasıra bakanlığa gitse de genelde babasını hep işi olduğundan boynu bükük eve döner. Hayatta kızmanın da, üzülmenin de, sevinmenin de yerini her zaman bilir...
~Ailesi & Yaşamı~
Clancy ailesi, yıllar önce Italya'nın Po nehri çevresindeki küçük kasabalardan birine yerleşmişlerdir. Yıllar geçtikçe büyüyen kasabanın içinde öylece yaşarken doğan bebeklerin ardından büyü yapabilen bir kaç kişinin olması sonucunda, yaşları geldiğinde sırayla yollanan çocukların ardından bir kaç yıl sonra profesörlük bildirgeleri gelmiştir. Her çocuk bir okula derken orada hayatlarını sürdürenlerin evliliklerinin ardından doğanların çoğu Ravenclaw'a seçilmiştir.
Zekilikleriyle bilinen bu ailede bir kaç Gryffindor'un dışında Hufflepuff'da çıksada çoğu Ravenclaw binasında okumaktadırlar. Brendan'ın babası John, Durmstrang'da tanıştığı Claire'yle evlendikten 2 yıl sonra Brendan doğmuştur. Brendan'ın okuma yaşı geldiğinde okul konusunda olan tartışmalar sonucu, en sonunda Hogwarts'da okuması gereği duyulmuştur. Aile Italya'dan Londra'ya göç ettikten sonra asil olamasalar da hala bir kasabada yaşamlarını sürdürmektedirler.
~Örnek Rp~
Kasabadaki son günleri git gide yaklaşırken, Brendan hala kasabada kalmak için babasının bacaklarına dolanıyordu. Gitmemek için yalvarıyordu, ama babasının olumsuz cevapları onu üzse de belli etmeden valizi topluyordu annesiyle. Hogwarts'da okumayı tabii ki isterdi ama o küçük olduğu kanısındaydı, evde kalıp biraz daha oyun oynamak ve doya doya, özgürce yaşamak istiyordu. Oraya gittiğinde buraları çok özleyeceğini düşündükçe lanetler savurarak toparlanıyordu. Yeni arkadaşlar edinmek onu mutlu etmezdi, eve sadece bir kaç küp almak yeterliydi. Gün boyu renkleri denkleştirmek için uğraşırdı ve hatta bundan zevk bile alabilirdi."Gitmek istemiyorum... Orası bir hapishane!" Bu gece karabasanların onu uyutmayacağına artık neredeyse emin olmuştu, yatağına yattığı sırada kararan gözlerine engel olamazken yarın Hogwarts'a gideceğini düşünmek rahatsız ediyordu ruhunu.
"Off...." Yorganı sinirle başına çekip gölgelerden bir an olsun kurtulmak istedi, sessiz odada sadece soluk alışı çınlıyordu kulaklarında. Derin bir uykunun ardından sabahın ilk ışıklarıyla gözlerini açtı. Aklında tutabildiği birkaç problemi çözmeye çalışıyordu, İşe yarıyordu ona göre, zeki olması bunaltıcı bir günden kurtarıyordu Brendan’ı. Çok geçmeden içeriye hızla giren babasına aldırmadan yorganı başına çekip uyuma numarası yaptı Brendan. Babası bu sefer o kadar da saf değildi, Brendan’a sessizce bir yaklaşımın ardından kolundan tutup kaldırdı. Brendan çapaklı gözleri işaret ederek “Uykum var baba…” dese de babası bu sefer aldırış etmeden Brendan’ın valiziyle kendi valizini koridorun başına koyup Brendan’a hazırlamış olduğu sandviçleri eline tutuşturdu.
Hogmease diye gösterdiği büyük yerde hızlı adımlarını kontrol edemiyordu, ayakları birbirine dolanırken bile binecekleri treni uzaktan izliyordu. Babasının elindeki valizin birini alarak “Ben yardım ederim bana, sende kendininkini taşı sadece… Trende zaten belirli bir yere koyabiliriz…” dedi. Babası Stephan’a kötü kötü bakarken ne yapacağını bilmez halde çırpınan Brendan elindeki valizi yere bıraktı. Ağırdı, onun yaşındaki biri için taşınması güç bir valizdi. Babası yerdeki valizi havaya kaldırıp altının tozunu silkeledikten sonra trenin kalkıyor olduğunu görünce hızla koştu. Brendan bir yandan elindeki sandviçleri düşürmemek için sıkıca tutuyorken bir yandan da babasına yetişmek için var gücüyle koşuyordu. Trenin yanına geldiklerinde babası valizi kompartımanların birine yerleştirip Brendan’ı kalkmakta olan trene oturttu.
“Yalnızsın, kendine dikkat et oğlum… Sakın profesörleri üzme! Sen zeki bir çocuksun… “ diye haykırdı babası. Stephan gözyaşları içine boğulduğu sırada tek gitmenin korkusunu üzerinden hala atamamıştı. Sadece el sallayabilmişti babasına…