Gördüğü o güzel rüya yarıda kesilmiş, ağırlaşmış olan göz kapaklarını bir anda açmıştı. Sabahın erken saatinde bir dersin olmayışı, hatta gün boyu hiçbir dersin olmayışı ile yatakta rahat rahat yatıyordu. Uykudan uyanmasına rağmen, yatağından kalkmıyordu. Kafasını kaldırıp, arkadaşlarına bakmak istedi. Baktığında kimseyi göremeyişi onu şaşırtmıştı. Herkesin uyanış olması garip bir durumdu. Sol elindeki kol saatine bakma ihtiyacı duydu. Bir şaşkınlık daha yaşadı baktığında. Saat on iki idi. Bu saate kadar uyuyarak kendi ‘rekorunu’ kırmıştı Severus. Hayretler içerisinde yatağından kalktı ve doğruca banyoya gitti. Her sabahki klasiği olan ‘el-yüz yıkama işlemi’ni gerçekleştirdi. Yüzünü kurulaması ile tekrar yatakhaneye döndü. Siyah renkli pantolonu, beyaz gömleği, Hogwarts armalı kazağını geçirdi üzerine. Aynada kendine son bir bakış daha attı. Dağılmış olan saçını düzeltmeye çalıştı. Banyoya gidip biraz ısladıktan sonra saçına düzgün bir şekil verebilmişti. Yatakhaneden çıktı ve ortak salonun ‘merkezine’ indi. Tüm arkadaşlarının uyanmış olup, aralarında sohbete geçmiş olması onu şaşırtmamıştı. Ne de olsa bu saate kadar uyumayı başaran tek kişiydi onların arasında. Kimseye kaptırmadığı, şöminenin karşısındaki kırmızı koltuğa oturduğunda samimi olduğu arkadaşlarından ‘fazla uyuduğuna dair’ nutuklar işitmeye başlamıştı bile. Aldırış etmeyerek oturduğu yerden kalktı. Ödev günü olarak gördüğü bir günde ödevler ile cebelleşecekti yine. Bir parça parşömen ve tüy kalemini cebine attı. Daha sonra ortak salondan ayrıldı ve ‘ödev alanı’ kütüphaneye yürümeye başladı.
Üçüncü kata kadar indiğinde, yaşlı bir kişinin yer aldığı portreye parolayı söyledi. Onun açtığı bir geçit ile kısa yoldan kütüphaneye ulaştı. Ortak salonun aksine, kütüphane oldukça sessizdi. Sessizliğin vermiş olduğu rahatlıkla cebindeki malzemeleri çıkarıp, kütüphanenin ortasındaki masanın üzerine bıraktı. Kitapların dizili olduğu raflara doğru yöneldi. Hepsini tek tek kontrol ediyordu ama aradığını bulamıyordu. Pek sevdiği söylenemeyecek fakat buna rağmen kayıt olduğu Aritmansi dersinin ödevini yapacaktı. Sonunda gözüne ilişen kitabı sağ eliyle alarak tekrar masaya geçti. Buruşmuş olan parşömeni biraz düzeltmeye çalıştıktan sonra kitabın sayfalarını karıştırmaya başladı. Fibonacci isimli kişinin hayatını arıyordu. Alfabetik olarak sıralanmış kitabın ‘F’ harfine gelmişti sonunda. Aradadığı kişiyi bulunca sayfası açık bir biçimde kitabı masanın üzerine bıraktı. Parşömeni önüne çekti ve kitapta yazanları tüy kalem ile parşömene yazmaya başladı. “Orta çağın en büyük matematikçilerinden biri olarak kabul edilen Fibonacci İtalya'nın Pisa şehrinde doğmuştur. Çocukluğu babasının çalıştığı Cezayir'de geçmiştir. İlk matematik eğitimini Müslüman bilim adamlarından almış ve İslam aleminin kitaplarını incelemiş ve çalışmıştır. Avrupa'da Roma rakamları kullanılırken ve sıfır kavramı ortalarda yokken Leonarda Arap rakamlarını ve sıfırı öğrenmiştir. 1201 yılında "Liber Abacci" adında bir matematik kitabı yazmıştır. Bu kitapla Avrupa'ya Arap rakamlarını ve bugün kullandığımız sayı sistemini tanıtmıştır. Bu kitapta, temel matematik ( toplama, çarpma, çıkartma ve bölme ) kurallarını bir çok örnek vererek anlatmıştır.” Yazıyı fazla kısa bulsa da elindeki tek kaynak buydu. Parşömeni homurdana homurdana katladı güzelce. Hemen ardından da cebine koydu. Ödevi daha sonra iletmek üzere ortak salona bırakacaktı. Hızlıca hareket ederken yine aynı portreye, aynı şifreyi söyledi ve merdivenlere ulaştı. Dört kat yukarıya çıktı ve ortak salonun portresi Şişman Kadın’ın yanına ulaştı. Tam parolayı söyleyecekken kapının açılması onu bir an korkutmuştu. Çıkan kişi Charlie idi. Aklına hemen unuttuğu bir konu gelmişti bile: ‘Almanca çalışmaları’ Charlie’den öğreneceği Almanca için bugün çalışmaya başlayacaklardı. Nasıl oldu da unutmuştu bunu? Son zamanlardaki dalgınlığıydı işte.
Nasıl geldiyse, şimdi de öyle gidiyordu yine kütüphaneye. Charlie’nin elindeki iki kalın kitap gözünü korkutmaya başlamış, başaramayacağı hissini vermişti ona. Gerçi daima olumsuz düşüncelere kapılırdı. Her şeyin daima ‘negatif’ yönü gelirdi ilk olarak aklına. Bu da onlardan biri olarak görülebilirdi. Kafasında çalışmaları ile ilgili düşünceler dolanırken nasıl geldiklerini fark etmeden Kütüphane’ye gelmişlerdi. Charlie elindeki iki kitabı masanın üzerine bıraktı. “Evet ben hazırım. Haydi başlayalım.” Arkadaşının elindeki kitabı ona doğru uzatmasıyla, kitabın ilk sayfalarını karıştırmaya başladı. Her sayfada çeşit çeşit Almanca kelime ve onların İngilizce karşılığı vardı. Oldukça karışık ve zor olarak gözükmüşlerdi gözüne. Ama kafasına taktığı şeyi yapacaktı. Almancayı öğrenecekti çünkü, bu konuda hırs yapmıştı bir kere. Hem bunu en iyi kişiden öğreniyordu…
Out: Anlaşmalı bir rp'dir.