| Saçmalıklardan Sıkılmak | |
|
|
Yazar | Mesaj |
---|
Serah S. Kimberly Dixie
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 70 Yaş : 31 Kan statüsü : Melez Galleon : 12306 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 19/01/08
| Konu: Saçmalıklardan Sıkılmak C.tesi 26 Tem. 2008, 14:21 | |
| *Neden herkes bana bakıyor? Of çok saçma. Tabi o kızın uydurduğu dedikodu yüzünden olabilir. Neymiş ailemde vampir varmış. Görür o vampiri. Akşam ona sürpriz mi hazırlasam ne? Ya da zayıf noktalarını mı araştırsam? Onun için uğraşmaya değmez. En iyisi biraz sakinleşmek için koruya mı gitsem? Orası sakindir. Evet en iyisi oraya gitmek.* Serah kütüphanede bir kitabı okuyormuş gibi yaparken bunları düşünüyordu. Etraftaki kıkırtılı alaylar sinirini bozuyordu. Kokoş kızlar topluluğu. Tabii ancak kokoş olanlar saçmalardı o kadar. Ne okuduğunu bilmiyordu. Kitaba yönelince iksirlerle ilgili bir kitap olduğunu farketti. Kitabı kapatarak ayağa kalktı ve yerine koymak üzere boş yerine gitti. Orada bir çift gözün kendisine baktığını görünce bir an şaşırıp kitabı yerine koydu. Çantasını aldı. Kütüphaneden çıkmıştı. O çıkınca arkadan gülme sesleri gelmişti. Sıkkınlıkla iç çekmişti. İleride bu davranışları onların yüzüne patlayacaktı. Mavi gözlerine aralardaki pencerelerden güneş ışığı gelince rahatsız olarak gözlerini kısmıştı. İlerlerken ona bakan tanımadık yüzler gördü. Kendisinden küçük olan ve önünden kaçılan yenilerden gördü. Arkasından fısıldadıklarını duydu. Sağ yumruğu hafifçe sıkılı olsa da bu çabucak geçmişti. Hemen hareket etmemeliydi. Azametle yürüyerek dışarı attı kedisini. O an kendisini kaybolmuş ufak bir kız gibi hissetmişti. İnsanların nefret edip dışladığı...
Çimlere bastığını da hissedemiyordu artık düşüncelerinin yoğunluğundan. Önünde bir grup Slytherin birikmişti. herhalde zorbalık yapacak birini arıyorlardı. Anlaşabildiği kısımdan değillerdi. Tam Serah'ın etrafını saracaklarken Serah çoğu zaman kullandığı senfonik sesiyle
"Sakın bunu aklınızdan bile geçirmeyin ve defolup gidin. Binanız ya da yaşınız umrumda bile değil. Eğer çekilmezseniz başınıza gerçekten de kötü şeyler gelecek. Bunlardan en hafifi ise kabuslarınızın gerçeğe yansıması olur. Anadınız mı?" demişti. Konuşurken bakışları da tersleşmişti. Önündekileri ittirerek geçerek yürümeye devam etti. Koruluğa ulaştığında etrafta insan olmadığını görerek mutlu olmuştu. Bir ağaca çıkarak oturdu. Oturduğu dalın çatırdamaya başlamasından korkmamıştı. Orada tünemiş vaziyette otururken şarkı söylemeye başladı. Kimse olmadığı için konserlerde kullandığı yüksek tonu kullanıyordu... | |
|
| |
John Stewen Peterson Seherbaz
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 813 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12198 Ekspresso Puanı : 6 Kayıt tarihi : 15/03/08
| Konu: Geri: Saçmalıklardan Sıkılmak C.tesi 26 Tem. 2008, 15:35 | |
| Tüm derslerin yorgunluğu zihninde dönen karmaşalarla işte yine buraya gelmişti. Ormanları her zaman muggleların o asfalt yollarına ya da büyücülerin alışveriş meydanlarındaki kaldırım taşlı, kalabalık ve tatilde gittiği için aklında hep sıcak kalan yollarına tercih ederdi. Doğa… Evet anahtar sözcük buydu. John her zaman doğayı severdi. Toprak kokusuyla ve ağaçların kokusuyla rahatlamayı, kuşların seslerini dinlemeyi -karga hariç- ve elbette ormanda gizemli bitki yada hayvanlarla karşılaşmayı seviyordu. İşte tam da bu yüzden yine buradaydı. Derin derin çekti nefesini ve burun deliklerine havayı doldurdu. Çiçeklerin kokusu ve yine hafif derinlerden gelen bir toprak kokusu burnuna ağır ağır dolarken gülümsedi. Bedenini yine hoş bir rahatlık kaplamıştı. Köşedeki ağaca tünemiş bir kuşun neşeli ötüşünü duyması onu gülümsetmişti. John kendi hayalinde ormanın kendisine selam verdiğini düşündü. Başıyla sanki selam veriyormuş gibi bir hareket yaptıktan sonra havalanan kuşun arkasından bakarken sırıttı.
Gözlerini artık yapraklarını iyice döktüğünden dalları arasından açık gökyüzünün rahatlıkla göründüğü ağaçlara çevirdi. Bir an ilerideki büyük ağaca takıldı gözleri. Geçenlerde keşfetmişti ve buraları kendine parsellediğini sanan aptal bir Slytherin tarafından ıslatılmıştı. Kızın sonu bayılmış halde Slytherin ortak salonuna gitmek olmuş olsa da hatırladıkça sinirleri köpürüyordu. Slytherinlerle başının ilk derde girişi değildi kesinlikle. Son da değildi çünkü iksir dersinin hemen önce zorba iki Slytherin sırf kendilerinden kaçabildi diye profesöre şikayet etmişti. Yetmemiş derslikteki cesur cevaplarından dolayı yine önüne çıkmışlardı. Eh John’da cesaret dışında zeka da vardı ve yine kaçabilmişti. Aslında kaçmaktan hoşlanmasa da göğsünde bir köpek yarası varken iki ayıyla güreşecek değildi. O yara olmasaydı belki de bunu rahatlıkla yapabilirdi. Belki onlara zarar veremez ama kendini koruyabilirdi. Yine de iksirde başarısıyla profesörün takdirini kazandığına seviniyordu. Önce azar işiten sonra takdir kazanan ender insanlardandı işte.
Ayaklarının altında kuruyan otlara bastıkça çıkardığı hışırtılarla ilerlemeye devam ederken aniden gözlerini bir ağaca dikip kaşlarını çattı. İlerde net göremediği bir kütle ağacın orda duruyordu. İlerde iki hufflepuff bir vampirden söz ediyordu. Hem de öğrenci bir vampirden. Kendi kendine güldü. Öyle biri vardı da altı yıl kendisi mi öğrenememişti? Sonra aralarına bir kişi daha katılmıştı. Onla konuşurken parmaklarını doğrulttuğu yerde John’un az önce dikkatini çeken ağaçtaki kütle vardı. Bir insan bedeni orada durmuştu. John’un bildiği kadarıyla o ağaç çok sağlam bir ağaç değildi ve eğer biri üstünde duracaksa sık sık yer değiştirmeliydi. Ancak vampir olduğunu söylenen kişi hala oradaydı. İleriden gelen Slytherinler John’u görünce kaşlarını çatıp, yollarını değiştirdi. John onları umursamayarak adımlarını o kütlenin bulunduğu yere yönlendirdi.
İşte şimdi yavaş yavaş ağaçtaki kütle büyüyor ve netleşiyordu. Tam tahmin ettiği gibi o zayıf ağaç kızın ağırlığı ile neredeyse kırılacaktı. Bir süre sonra adımları daha da hızlandı ve koşma halini aldı. Her kim ise onu kurtaracaktı. Eh bir vampir ise başını belaya sokardı ama o saçmalıklara inanmayacak kadar büyümüştü tüm hayalperestliğine rağmen. Kurtamaya çalışma John’da içgüdü olmuştu. Başkasına zarar veren insanlara kesinlikle acımazdı ancak ihtiyacı olanı kurtarmak için düşünmeden hareket ediyordu hep. İksir dersinden notunun kırılmasına neden olan o iki Slytherinle de böyle başlamamış mıydı kavgaları? Küçük bir hufflepuff’ın ezilmesine kıyamamıştı ve son sınıf iki Slytherin’i ufak oyunlarla alt etmeye çalışmıştı. Şimdi başında zaten yeterince yokmuş gibi iki bela daha dolanıyordu. İşte şimdi de oradaki bedeni kurtarmak istiyordu ve kim bilir belki de bu da başına bela açacaktı. Ağaca iyice yaklaştığında tutmak için kendini öne attı. Tam kucağına düşen bir parça ağır kütleyi yere yavaşça indirirken dağılan saçlarını açan kızı tanımıştı. Kaşları iyice çatıldı.
-Serah… Sen ne yaptığını sanıyorsun burada? Bu ağacın seni taşıyamayacağını sanki bilmiyormuş gibi. Ses tonu kızgınlığın verdiği etkiyle epey yüksek çıkmış; ilerideki ağaca tünemiş birkaç kuşun hafif bir gürültüyle havalanmasına neden olmuştu. Hatırlıyordu da karanlık ormanın kenarlarında gizlice yaptığı bir iksir için bitki ararken tepesinden ona seslenmesiyle tanışmasından bu yana hayatına gariplikler katan insanlardan olmuştu Serah. Şimdi ağaçtan düşerken gördüğünde o an zihninde tümüyle canlanmıştı. Zeki bir kızdı ki kendisini profesöre söyleme blöfü götürmeye işe yaramamıştı. Onu o gün kendi işlerine katmak zorunda kalmasından bu yana o da John’un suç ortaklarından sayılırdı. Kız hakkında pek şey bilmiyordu. Gizemli şeyleri sevmesi ve yaramazlığı ile dikkatini çekiyordu sadece. Ağaçlara tırmanmayı John kadar seviyor olmalıydı ağacın tepesinde bir çok kez görmüştü onu. Ancak muhtemelen ağaçların dayanıklılığını hesaplamada John kadar iyi değildi. Az önce neredeyse düşüyor oluşu bunu açıkça kanıtlıyordu. Kim bilir belki de bilerek yapıyordu bunu. Zihninden geçen bu kafa karıştırıcı düşüncelere rağmen ifadesini bozmadan soru sorarcasına bakmaya devam etti. Ne cevap vereceğini merak ediyordu. | |
|
| |
Serah S. Kimberly Dixie
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 70 Yaş : 31 Kan statüsü : Melez Galleon : 12306 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 19/01/08
| Konu: Geri: Saçmalıklardan Sıkılmak C.tesi 26 Tem. 2008, 16:00 | |
| Ağaçta oturup şarkı söylerken çok kıpırdamış olmalıydı ki çatırtılar artmaya başlamıştı. Şu an hasar görmeyi umursamıyor olmasa yerini değiştirir ya da aşağıya inerdi. Oysa o umursamadan oturuyordu. Düşmeyi bekliyor, hatta çok istiyordu. Düşerse bir süre diğerlerinden kurtulurdu. Belki de bir daha açamazdı gözlerini şiddetli ve bozuk bir şekilde düşerse. Birkaç insan aşağıdaydı. Çatırtıları duyuyorlar ama umursamıyorlardı. Kendisini çekiştiriyor olabilirlerdi. İleriye birkaç tane kuş konmuştu. Onlara bakarken dal kopmuştu. Aşağıda birinin koştuğunu hissetmişti. Yer çekimini hissedip, düşmein etkisiyle oluşan rüzgara dokunarak aşağıya yaklaşıyordu. Düşen bedenini birisi yakalamıştı. Serah buna çok şaşırmıştı. yere indirilirken dağılmış saçları arasından kurtarıcısına baktı. Jhon Stewen Peterson. 6. sınıf Gryffindor öğrencisi. Üç sene önce onu yasak ormanda yakalamasıyla tanışmışlardı. O an aklına gelmişti. Yine ağacın üzerindeydi ama o sefer düşmemişti. Jhon'un o sırada çatılmış olan kaşları ile kızacağını hissetmişti.
"Serah… Sen ne yaptığını sanıyorsun burada. Bu ağacın seni taşıyamayacağını sanki bilmiyormuş gibi. "
"Tamam. Ağacın o kadar uzun süre oturunca ve özellikle kıpırdayınca kırılacağını biliyordum. Özellikle öyle durduğumu da farketmişsindir. Merak ettim açıkçası düşersem ne olacağını. Bu aralar yapacak bir şey olmadığından sıkıldım sanırım. Erm.. Jhon bana öyle bakmazsan sevinirim. Bir de beni kurtardıüın için teşekkür ederim. Sanırım sadece sen beni umursuyorsun. Ah başka umursayanlar da var ama onlar daha çok beni mahvetmek için uğraşıyorlar. O ikisi gibi." demişti gerideki iki Hufflepuff'ı ima ederek. Bir an onlarla göz göze gelince ailesiyle ilgili bir imayı farkederek sinirlenmişti. İki kız konuşmalarını Serah'ın duyacağı seviyeye getirmişlerdi. Serah'ın gözlerinde bir an sinir belirse de sakinleşmişti. Cebinden ufak bir kutu çıkarıp aralamıştı. Bir parıltı yere düşmüş kızlara yönelmişti. Kızların ayağının dibinde bir sürü hamamböceği belirince kızlar çığlık atarak kaçmışlardı ama hamamböcekleri onları takip etmeye başlamıştı. Kutuyu cebine geri koymuş ve Jhon'a bakarak
"Çok kızdın mı?" diye sormuştu. Ona bakarken yüzünde endişeli bir merak belirmişti çünkü Jhon'u kızdırmayı istemezdi. Onu kaybetmeyi de. Bu şatoda bulabildiği az 'gerçek' dostlarındandı o... | |
|
| |
John Stewen Peterson Seherbaz
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 813 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12198 Ekspresso Puanı : 6 Kayıt tarihi : 15/03/08
| Konu: Geri: Saçmalıklardan Sıkılmak C.tesi 26 Tem. 2008, 17:30 | |
| Kızın açıklamasının kendisini tatmin etmesini isterdi ama kaşlarının daha da çatılmasına neden oluyordu. Düşerse ne olacağını merak etmek… Kulağa kesinlikle aptalca geliyordu ama Serah için öyle olmamalıydı. Henüz birinci sınıftayken karanlık ormana girmesinin ve daha bir çok garip hareketinin nedenini bir ara cesaret olarak görmüştü. Ama anlaşılan bir cesaret değildi bu. Resmen kendisine zarar vermekten hoşlanıyor gibiydi. Buna neden olan şeyi merak ediyordu ama garip kız sorsa da cevaplamıyordu bunu. Sıkıntısını gidermek için yapacak pek çok şey varken Serah düşerek sıkıntısını gidermeyi düşünüyordu. Ne yani daha iki gün önce kendisinin gittiği o iğrenç kokulu yerde şifa iksirlerinin kokularını mecburiyetle çekmeyi eğlence olarak mı görüyordu? John’a kalırsa bu bir işkenceydi. Zaten yıllarca düşünse de anlaşılan onu anlayamayacaktı. İçindeki öfkenin yatışmak yerine alevlendiğini görebiliyordu. Yüzüne hafif hafif esen rüzgar da olmasa öfkesini yatıştıracak bir şey olmayacaktı. Bunu fark etmiş olmalıydı ki laflarının arasına öyle bakmasını istemediğini sıkıştırmıştı.
-Demek düşmeyi merak ettin ha? Ben de meraklıyımdır ama bu kadar değil. Hah! Umarım yakında avada kedavrayı kendine uygularsan ne olacağını merak etmezsin. Kızgın kaş çatışları bir süre sonra dayanamayarak yerini gülümsemeye bıraktı. Sözlerine devam ederken göz ucuyla gösterdiği yere baktı. İki hufflepuff nasıl Slytherin olmadıklarına şaşılacak bir tavırla Serah’ın aile yapısı hakkında yorumlar yapıyor ve gülüşüyorlardı. Evet Serah bir melezdi. Tıpkı John’un annesinin olduğu gibi. Aslında annesinin mugglelarla iyice haşır neşir olduğu düşünülürse John bile bir melez sayılabilirdi. En azından muggleların birçok kitabını, filmini, şarkısını biliyordu. Hoş bunlara kendisini alıştıran annesi şimdi fazla hayalperestlikle suçluyordu kendisini ama John bunu pek de önemsemiyordu. Kaşları bu sefer onlar için çatılmıştı ki başını döndürdüğünde Serah ufak bir numara yapıyordu.
-Ha... hayır bır... Sözleri yarım kalmıştı çünkü bir pıt sesiyle yere düşen böcekler onları kovalamaya başlamıştı. Çığlıklar ve koşuşturmacaları gördükçe gülmemek için kendini zor tutar olmuştu. Eh aynı durumda olsa kendisi de bir benzerini yapardı. Bu sırada Serah’ın kızıp kızmadığını sorduğunu gördü. Şimdi ne yapacaktı? Ağabeycilik oynamaya devam etmek istiyorsa kaşlarını çatmalıydı yine. Babasının başarılı bir taklidiyle alacağı cezalar ve okul kuralları hakkında yumuşak bir demeç iş görürdü. Ama ilerde koştukça küçülen kütlelere baktıkça ufak bir kahkaha atmadan duramamış tüm büyüklük sıfatını silmişti. Bir an kendi olmanın verdiği rahatlıkla sırıtarak Serah’a döndü. Kız gerçekten de o az önce planladığı demeci dinleyeceğini düşünüyor olmalıydı. Şaşkın yüzü görmek daha da muzipçe bir sırıtmaya neden olmuştu. Bunu bastırıp bir an gülümsemeye çevrildi. Derin bir iç çekmesi kızı yeniden telaşlandırmışa benziyordu. Şaşkınlığını büyüteceği için bundan hoşlanmıştı.
-Tek bir şey Serah... Onları nereden aldın? Birkaç yılancıkla ilgilenirken bana yardımcı olabilirler de. Kızın şaşkın bakışlarına gülerek cevap verdi. Cevaplamasını beklerken eli ağacın pürüzlü gövdesinde dikkatle dolandı bir süre. Serah’ın düşmesine neden olan kırık dal parçası uç kısmı kabukları yaprak yaprak soyulmuş bir halde az ilerde duruyordu. Ağaca karşı içinde uyanan hafif bir merakla sırf iş olsun diye ağacı incelemeye başlamıştı. Görüntüsüne bakılırsa yıllardır burada olduğu kesindi. Başını ağacın boyuna bakmak için yukarı kaldırdığında başı dönmüş düşecekmiş gibi hissetmesiyle başını hemen çevirmişti. Gerçekten uzun boylu bir selvi ağacıydı. Gövdesinin orta kısmında kabuklar tamamen soyulmuştu ki pürüzsüz bir haldeydi. Ağacın yüzeyi orta kısımda hafifçe kıvrılarak ince bir oyuk meydana getiriyordu. Oyuğa tedirginlikle göz attı. Bir arı görmemeyi umdu ki bir Gryffindorlu için bir parça absürd bir şekilde arılardan çok korkardı. Neyse ki arı değil birkaç örümcek ağı görmüştü. Bir süre daha dalgınlıkla ağaca baktıktan sonra dalgınlığı üzerinden atıp hafifçe dönerek oturup ağaca yaslandı. Derin bir nefesle ağaç ve toprak kokusunu bir kez daha içine çekti. Yüzünde yeniden rahatlama dolu bir gülümseme oluştu.
-Hala cevaplamadın. Sanırım babama benzer bir tavırla kızmamı bekliyordun. Ama kendimi yerine koyuyorum da... Ben de aynısını yapardım. Yani kızmadım doğru buldum. Ee.. Sorumun cevabı? Ağacın görüntüsüne dalarak geçirdiği dakikalarda beklediği cevabın gelmemesi üzerine bir açıklama yapma gereği duymuştu. . Ah bu kızın yaramazlıklarına engel olmak için sık sık böyle bir tavır takınırdı. Tamamen kendisinin aynı durumda yapacaklarını unutarak yumuşak demeçler verirdi. Bundan pek hoşlanmayan ve tavrını da değiştirmeyen Serah sık sık kendisinin de öyle olduğunu hatırlatırdı. Bu durum John’u sıkıştırsa da vereceği cevabı yine olurdu kesinlikle. Bugün o kadar uzun demeçlerle uğraşmamayı düşünmüştü. Daha birkaç gün önce yaşadıkları aklından silinmiyorken değil. Aslında silinmeyeceğe de benziyordu. Beraber Karanlık ormandan geçip Ejderha Çiftliklerine gittiği Stefania o günden bu yana aklından çıkmıyordu. Kendisine aşkını itiraf etmesi ve dudaklarını hissettiği o an… Evet bunu unutması zor olacağından Serah kendini şanslı hissetmeliydi. | |
|
| |
Serah S. Kimberly Dixie
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 70 Yaş : 31 Kan statüsü : Melez Galleon : 12306 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 19/01/08
| Konu: Geri: Saçmalıklardan Sıkılmak C.tesi 26 Tem. 2008, 18:48 | |
| Jhon'un ilk kızgınlık tepkisi ile ürkmüştü. Jhon kızdığında ancak kendisini kötü hissederdi. Jhon'un kendisine bir nutuk çekeceğini düşünmeye başlamıştı. Bir süre önce ne yaptığını tam anlamasa da Jhon'u bayağı kızdırmıştı. Jhon'u abisi gibi görüyordu. Aslında kardeş olsalar fena olmazdı. Hem illa kan bağı gerekmezdi ki. Düşünce olarak da bu olabilirdi. Hufflepuff'lar kaçarken Jhon gülmüştü. Yine de bu onun yumuşadığı anlamına gelmezdi. En azından Serah öyle düşünüyordu. Birinci sınıftayken görmüştü bir an güldükten sonra kızdığını. O zamanlar bir süre Jhon'la karşılaşmamaya çalışmıştı. Jhon'un o kutuyu nereden aldığını sormasıyla yüzünde bayağı büyük bir şaşkınlık belirmiş olmalıydı ki Jhon'un gülümsemesi muzipleşmişti. Serah hala şaşkınlıkla Jhon'a bakarken o ağaca bakmaya başlamıştı. Serah düştüğü noktaya bakarken bir an ürpermişti. Jhon'un gelişine sevinmedim derse yalan olurdu. Jhon en sonunda yine üsteleyince şaşkınlığını atmaya çalışarak
"Annemle birlikte yaptık. Aslında bu hafifleştirilmiş hali. İçine bir çok tuzak yerleştirilebilir. İlk başlarda arı ya da o türden bir hayvan düşünüyordum ama en iğrencinin bu olduğunu düşünerek hamamböceği koydum. Daha doğrusu özel bir büyüsü vardı. Kutusu da böyle görünmek zorunda değil. basit bir şeye dönüştürülebilir. Bazen can sıkıntısı faydalı oluyor aslında. Mesela bunu canım sıkıldığı için planlamıştım. Erm.. Bir de annem evde oturup tek noktaya bakmamdan sıkılmıştı galiba. Beni o yönlendirdi. İlk başlarda bir şey yapmadan beni bırakmayacağını sandım. Kadının canına tak dedirtmişim. İyi kadın ama bazen aşırı korumacı olabiliyor ne yazık ki. İstersen sana da yapabilirim ya da yapmasını öğretebilirim?" demişti başını cümlenin sonlarına doğru iki yana sallayarak. Bakışları Jhon'a takılmıştı. Aklı başka bir yerde gibiydi. Onu sadece çok düşünceliyken böyle görmüştü. Bir keresinde bağırmış ama sesini duyuramamıştı. En sonunda da kafasına tüyden yapılma yumuşak bir top atarak içinde bulundukları dünyaya gelmesini sağlamıştı. Tabii bu olay Büyük Salonda ve akşam yemeğinde olduğu için bayağı azar işitmişti. Cezaya kalmamaktan kılpayı kurtulmuştu ve gidip Jhon'dan özür dilemişti. Jhon affetmiş miydi hala bilmiyordu.
"Jhon.. Sen.. İyi misin? Biraz dalgın gibisin?" diye sormuştu çekinerek. Ona bir şey olmasını istemezdi açıkçası. Eğer o olmazsa kimi sinirlendirirdi? Kim ona ağabeylik yapardı? Kimin tahtını sallamaya çalışırdı? Bir anda aklına seneye onun gideceği gerçeği dank etmişti. Kızın da yüzü biraz asılmıştı doğrusu. Bunu tamamen unutmuştu ve şimdi hatırlamak pek hoş olmamıştı. Bunun bu kadar çabuk geleceğini düşünememişti. İstememişti. İç çekerek mavi gözlerini ağacın kırık kısmına yönlendirmişti. O gittikten sonra Hogwarts'ın tadı kalmazdı ki. Gerçi o gidince sürekli mektup atmak suretiyle kendisini unutturmazdı. Tuhaf olurdu ama. Jhon hala cevap vermemişti. Mavi gözlerini ona dikerek cevap beklemeye başladı. bu arada da kendisini duydu mu duymadı mı anlamaya çalışıyordu... | |
|
| |
John Stewen Peterson Seherbaz
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 813 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12198 Ekspresso Puanı : 6 Kayıt tarihi : 15/03/08
| Konu: Geri: Saçmalıklardan Sıkılmak C.tesi 26 Tem. 2008, 20:58 | |
| Serah’ın konuşmaya başlaması üzerine hafifçe gülümsemişti. Gerçekten de ilginç bir şey gibi duruyordu. Ta ki ağzından arı lafı çıkana kadar. Bir an derin bir nefes verecekti adeta arı koymadığı için neredeyse sevinecekti. Bir an tereddütle kızı süzdü. Bilerek mi söylemişti arı lafını? Ama hayır Serah her ne kadar böyle imalı şakaları seviyor olsa da John kimseye söylememişti bu korkusunu. Bilmelerinin kendisinin zayıf olduğunu düşünmelerine yol açacağını düşünüyordu. Eh belki sadece böcürtünü görenler bunu bilebilirdi. Serah da o derste kendisiyle birlikte değildi. O halde üstünde durmaması gerekirdi ama nafile. Bir kere demişti ve John’un tüylerini diken diken etmeye yetmişti. Bedeninde ürpertinin sırtından omuriliğine doğru ağır ağır yükseldiğini hissederken bir titremeye kapılmamak için yanında cılızca topraktan dışarı çıkmış olan köke tutundu. Tek umduğu Serah’ın bu tavrını fark etmemesiydi. Son derece normal durmaya çalışsa da başaramıyordu. Ürperti sürerken artık ne kuş sesleri ne de toprak kokusu John’a yardımcı olamıyordu.
Zihni gene geçmişe anılarına bırakmıştı kendini. Taş kaldırımları düzenli birkaç geniş bahçeli apartmanın olduğu bir muggle sokağı zihninde canlandı ilk önce. Yemyeşil güzel görünümlü bahçede, büyük sayılabilecek bir apartmanın geniş bahçesinin duvarlarının hemen yanında, babasının kulağına yoldan geçen biri omzuna çarparken bir şey fısıldamıştı. Sarışın, eski alman lordlarına benzeyen burgulu bıyıklı, iri yarı ciddi görünüşlü bir adamdı. John adamın bacağına kadar anca geldiği o günlerden bu yana o yüzü de unutmamıştı. Giydiği yeşil kareli ceketi, kırmızı gömleği, sarı kareli pantalonu, ressamlarınınkine benzeyen kahverengi şapkayı ve hatta siyah papyonunu bile unutmamıştı. Aslında kılık değiştirdiği açık biriydi ve hareketinin kasıtlı olduğunu anlamak güç değildi. Bu olayların babasından sonra suçlusu olarak gördüğü adam tümüyle zihinde aynıydı. Hatırladıkça öfkesini kusuyordu adama; hiç suçu olmadığını, aksine görevini yaptığını pekala bildiği halde.
Adamın fısıldaması basit bir özür olarak görülebilirdi ama babasının kaş çatışı aksini söylüyordu. Sonra yine aynı şey olmuştu. Yine orada durup beklemesini söylemişti. John sıkıntıyla üstüne tünediği bahçe duvarında beklemeye koyulmuştu. Yoldan kimisi sarışın, kimisi esmer; kimisi yaşlı, kimisi genç bir sürü kişi geçmişti geçen uzun dakikalar boyunca. Ama babası yoktu. Sıkıntıyla bacağını sertçe duvara vuruyordu. Aslında vurmuyor sinirini çıkarıyordu. Ama o da ne bacağı bir yere takılmış çıkaramıyordu. Üstüne bacağında kıpırdanmalar başlamıştı. Can yakıcı bir kaç arı iğnesinin bacağının etine battığını hissetti. Zihnindeki John ile birlikte neredeyse haykırıyordu ki anlaşılan bir süredir dinlemediğini belli etmiş olmalıydı ki dalgınlığını soruyordu. Şimdi ne diyecekti? Arılardan korktuğunu hiçbir güç ona söyletemezdi karşısına bözürt koymaları dışında. Başka bir şey bulmalıydı. Bir yalan değil ama belki konuyu farklı yöne çekebilecek bir şey. Bir an duraksadıktan sonra hızlı düşünen beyninin oluşturduğu senaryosuna göre konuşmaya başladı.
-E... Ha... Hayır bir şey yok. Aslında var… Benim sana söyleyeceğim bir şey var. Sanırım en yakınlarımdan biri olarak bilmeyi hak ediyorsun. Bu yıl seninle hiç görüşmedik şimdiye kadar ve ben bu yıl birine aşık oldum. Aslında yeni biri değil. 5 yıldır dostum olan biri ve birkaç gün öncesinde ona karşı dostluktan fazlasını hissettiğimi anladım. Stefania… Aklımdan çıkmıyor ve şimdi de karanlık ormana onunla girişimiz aklımdan geçmişti. Sözlerinden sonra derin bir soluk verdi. Aslında aynı ölçüde zorlanmıştı bu itirafını yaparken. Bu da inandırıcılığını güçlendirmişti ki Serah da ikna olmuş görünüyordu. Bu işten arıdan korktuğunu ve lafının bile anıları canlandırıp ürperttiğini itiraf etmeden sıyrılmanın tek yolu bir başka itirafla onu örtmek olmuştu. Bu da dedesinin öğrettiği şeylerden birisiydi. Yalanlar eninde sonunda anlaşılırdı. bu yüzden gerçeği örtebiliyorsan gerçekle örtmek gerekirdi. İşte şimdi tam da onu yapmıştı. Zaten eğer arılarla ilgili anıları düşünmek için dalmasa kesinlikle son günlerde beynini bir ur gibi meşgul eden Stefania’yı düşünürdü. Bir süre duraksamadan sonra başlattığı sözleri devam ettirdi.
-Bu duyguları hissedeceğimi sanmazdım aslında. Son günlerde yaşadığı acılar mı yaklaştırdı yoksa beraber girdiğimiz ejderha çiftliklerine giden yolda köpeklerin saldırmasından sonra onu Hogwarts’a kadar taşırken mi bilemiyorum. Belki her ikisi de. Gözleri bu sefer yere değil ağaçların arasından görünen gökyüzüne dalmıştı. Gökyüzünde ağaçların arasında bir yüz göründü. Maviliği ile büyüleyen ışıl ışıl gözler, başından iki yana uzanan ipeksi sarı saçlar ve bir inci gibi parlayan gülümsemesiyle Stefania’nın yüzüydü. Aşkla gülümserken; hiç tatmadığı duyguların kalbine o ilk doluşu, Stefania’nın aşkına karşılık vermeyeceğine duyduğu korku ve akabinde onun sözleriyle; mavi gözlerin büyüsüyle dudakların birbirine ilk dokunuşu bir film gibi geçti zihninden. İlk karşılaşmalarından belliydi onunla birlikte çok haylazlık yapacağı çünkü o ilk karşılaşmada sihirli hayvan evindeki bütün baykuşların kalabalığı yara yara uçarak kafeslerinden kaçmalarını sağlamıştı. Sonrasında da Hogwarts’ta bir çok maceraları olmuştu ve her macera ile biraz daha yakınlaştığını ancak şimdi anlayabiliyordu. Tatillerde bile aklından eksik etmediklerinden olmasının, onu her daim korumasının ve hep onunla konuştuğunda rahatlamasının tek bir sebebi vardı. Aşk…
-Hey şimdi de sen dalgın görünüyorsun. Evet sıra sende. Senin neyin var bakalım? Düşüncelerinden sıyrıldığında Serah’ın da dalgın olduğunu fark ettiği için bunu sormuştu. Sanki John’u duyuyor ama konuştuklarına zihnini yöneltmiyor gibiydi ki hiç tepki vermemişti. Şimdi sıra ondaydı ki kendisini kandırmak daha zor olacağı için gerçekleri söyleyeceğini düşünüyordu. O karanlık ormandaki karşılaşmadan beri sürekli yanına gelen Serah ile de bir çok maceralarının olduğunu hatırlıyordu. Zaten kendisine çok benzer bir şekilde bir şeyden şüphelendi mi peşini bırakmayacağı için ona karşı çok dikkatli olurdu. Gerçi çoğu zaman her şeye rağmen karıştırdığı işlere o kendini de dahil etmeyi başarmıştı. Eh buna karşı bir hoşnutsuzluk duymuyordu ki onu gerçekten de hiç olmayan kardeşiymişçesine seviyordu. Geldiğinde de söylediği gibi belki Serah'a değer veren tek kendisi olduğu için muhtemelen o da John'u öyle görüyordu.
Tek bir sevmediği yönü vardı aslında ki bu sabah sinirlenmesine yol açan şey de zaten buydu. Kendine zarar vermesi… Daha önce kaç kez buna benzer şeyler yaptığına tanık olmuştu. Hatta onunla birlikte sırf bu yüzden hastane kanadına gitmek zorunda kalmıştı. Kafasında bunu neden yaptığını anlamaya çalıştı. Belki kimseye anlatmadığı anıları buna sebeb oluyordu. Aile içi sorunlar, yaşadığı olaylar ve daha bir çok şey bunun sebebi olabilirdi. Kimbilir belki de gerçekten de onun hakkında söylentiler doğruydu. Bir vampir olup kendisini ısırdığını düşündüğünde kendi kendine kısa bir an gülümsedi. Bu fikir ona gerçekten de saçma gelmişti. Evet garipti ama o aptal hikayeleri gerçek yapacak kadar değil. Birkaç dakika bunlarla yorulurken ağaçlarla bakan kafası sonra Serah'a döndü ve sorusuna vereceği cevabı bekledi. | |
|
| |
Serah S. Kimberly Dixie
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 70 Yaş : 31 Kan statüsü : Melez Galleon : 12306 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 19/01/08
| Konu: Geri: Saçmalıklardan Sıkılmak C.tesi 26 Tem. 2008, 21:50 | |
| Jhon'un gideceğini düşünmek onda kaybettiği şeyleri hatırlatmıştı. Ailesi. Ailesi birini terkederse o kişi nasıl başarabilirdi ayakta durmayı? Sadece Maglor vardı onu bırakmayan. Kuzeni. Annesi ile gerçekleri söyleyememişti kimseye. Zaten kazara öğrenmişti. Evde olmaması gereken bir zamanda eve giderek. Sadece ders kitaplarını odasına koymaya gitmişti. O zaman annesiyle babasının kavga ettiğini duymuştu. Annesinin o zamanki sözleri hala kulaklarında çınlamaktaydı.
"Serah asla benim çocuğum değildi Marcus. Anlıyor musun? O zamanlar gençtik! Artık dayanamıyorum ailemden dışlanmaya! Onu da al ve defol! Seni de onu da görmek istemiyorum. İkinize ne olacağı umrumda değil. Umarım acı çekersiniz!"
"Benim çocuğum mu? Seninle evlenmiş olmam sadece babasız bir çocuk doğurmaman içindi Sienna. Bilgin olsun ki onu almıyorum. Okul masraflarıyla uğraşamam. Eğer sen gitmemi istiyorsan giderim. Artık senin cadalozluklarına katlanamam! Serah'ı da nereye verirsin naparsın bilemem!"
Karşılıklı bu sözlerle Serah kitaplarını düşürmüş ve ikisinin onu farketmesini sağlamıştı. Annesi ve bbası. Sevdiği iki insan. O anda düşman gibi görünmüşlerdi gözüne. En çok annesinin sözleri yaralamıştı onun. Anneydi o. Çocuğunu istememek. Acı çekmesini dilemek. O gün eşyalarını toplamış ve akşam ikisine de bakmayarak eşyalarını hazırlamıştı. Yine kavgalarını duyunca da sandığının yanına çökerek başını iki elinin arasına almış ve tartışmalarını dinlemeye başlamıştı. O günden sonra ruhu sanki kendisine acı çektirmeye kodlanmıştı. O gün kavgaları dinlemekten yorgun düşmüş ve başını sandığa yaslayıp uyumuştu. Sabahın ilk ışıklarıyla da üzerini değiştirmiş ve Hogwarts'a gitmek için tek başına tren istasyonuna gitmişti. Trene binmek için duvardan geçerken de insanların ailesiyle dalga geçmeleri yüzüne tokat gibi çarpmıştı. Hatta boş bir kompartımanda karanlık bir köşeye çekilip ağladığını hatırlıyordu. Hogwarts'ta da onlardan gelen mektupları hemen imha ediyordu. Bu ise bir profesörün dikkatini çekmiş olacaktı ki ailesini çağırmış konuşma sağlamaya çalışmıştı. O gün ilk kez annesi ona tokat atmıştı. Serah'ın cevabı ise
"Sen zaten benim annem değilsin. Umarım ben büyüyene kadar ölüp gidersin. Seninle uğraşamam!" olmuştu ve odayı kızgınlıkla terk etmişti...
**_____**
Jhon'un söylediklerini ancak bu düşüncelerden kurtulunca anlayabilmişti. Aşık olmak güzeldi ama onun kafasını çok karıştırmışa benziyordu. Onu dinlemişti. Hafifçe gülümsemişti ama gülümsediğini kendisi de pek farketmemişti. Jhon bir an gökyüzüne bakmıştı. Onun o andaki yüz ifadesinde sanki Stafenia karşısındaymış gibi bir ifade belirmişti. Serah kendisini kötü hissetmişti. Aşk. Jhon'un aşık olması güzeldi. Stefania da onu seviyorsa daha da güzeldi. Peki bir birliktelik olursa ama aşk biterse. Serah'ın yüzü kül rengine dönmüştü. Başı ona ağırlık yapıyor gibi olsa da o en azından ayakta durmayı başarmıştı. Jhon'un ve Stefania'nın sonunun ailesi gibi olmasını istemezdi. Gerçi Jhon'un öyle tepki verecek biri olmadığını biliyordu. Stefania da kötü biri değildi, ama kaderin kahrolasıca zehirli altın hançeri kimin hayatını mahvedeceği belli miydi? Çoğu kişiye güzellikler sağlarken diğerlerinin çektiği onca sıkıntı neydi? Neden kimse bunu farketmezdi? Jhon'un kendisine yönelttiği soru ile bakışlarını yerdeki topraktan ona yöneltti. Sorusunu kavramaya çalışır gibi bir hali vardı. Yanmakta olan dudaklarını ıslattı. Bu konuşmasını kolaylaştıran bir etkendi. Hafif bir nefes alışın ardından
"İlk önce aşık olman güzel bir şey Jhon. Umarım sorun olmaz ilişkinizde. Ehm ben? Ben dalgın mı gözüküyorum? Olabilir. Demin senin ne kadar büyük olduğunu unuttuğumu farkettim.Yani yakında gideceksin ve ehm bana kim katlanacak? Ben kimi rahatsız edeceğim? Hem burası sensiz çekilmez. Seni bir daha görememekten korkuyorum. Sen benim için normal bir arkadaş değilsin. Sen.. nasıl desem beim ağabeyim gibisin. Sanırım abimi kaybetmekte korkuyorum. Seni bulamamaktan. Sen gidince kendime pek bir şey yapmasam iyi olacak ne dersin? Ha bir de sakın beni, yaramazlıklarımızı ve karşılaşmamızı unutma tamam mı?" demişti hafifçe gülümseyerek. Aslında hala dalgındı. Şu kendine zarar verme konusunu konuşmak istiyordu Jhon ile. Gerçi şimdi söylememeli miydi? Şu an o Stefania'yi düşünse daha iyi olurdu. Kızın saçma sorunlarıyla Jhon'un üzülmesini istemezdi. Hele ki aşıkken. Hafifçe esen rüzgar kül rengini koruyan yüzüne esmiş, saçlarını dalgalandırmıştı. Sormak istiyordu aslında ne dediklerini. Serah o an gerçekten kaybolmuş gibiydi. Kendi mantığıyla kalbi arasında. Eğer kalbini seçerse okulu yıkacaktı. Eğer okulu yıkarsa da kalacak bir yeri kalmayacaktı.
"Benim hakkımda ne söylüyorlar?" diye sordu kısık bir sesle. Bakışları karanlıktaki bir noktaya sabitlenmişti. Üşüdüğünü hissediyordu ama düşünceleri sayesinde içi daha da soğuktu. Eğer kendi çatışmasını Jhon'a anlatırsa onun önünde kendini tutamayıp ağlamaktan korkuyordu. Jhon'layken daha önce ağlamıştı ama sadece iki üç kez olmuştu bu. Çok sık olan bir şey değildi... | |
|
| |
John Stewen Peterson Seherbaz
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 813 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12198 Ekspresso Puanı : 6 Kayıt tarihi : 15/03/08
| Konu: Geri: Saçmalıklardan Sıkılmak Paz 27 Tem. 2008, 03:00 | |
| Stefania’yı düşünmeyi bırakıp gerçek dünyaya dönmeye başladıkça dikkatini Serah’ın dalgınlığı daha fazla çeker olmuştu. Anılarına fazlaca gidip gelen biri olarak söyleyebilirdi ki geçmişinden bir noktaya dalmış olmalıydı Serah. Geçmiş konusunda John’a pek az şey anlattığını o zaman fark etti. Bir çok konuda kendisinin küçük versiyonu olan Serah konu değiştirmede kendinden bile başarılıydı adeta ki böyle bir soru sorduğunda birden bambaşka şeylere dönüveriyor ve geçmiş hep gizli kalıyordu. Şimdi onunla konuşmadan düşününce kesinlikle o geçmişte kötü anıların olabileceğini tahmin ediyordu. Belki güçsüz görünmek istemediğinden anlatmak istiyordu. Çünkü kendisinin yalnızlığından bahsettiği o gün ender olarak yanında o göz yaşlarından döktüğünü hatırlıyordu. Öyle ki ağlarken kendini tutmaya çalışıyor adeta acılarını gömerek bir işkenceye sürüklüyordu bedenini ve ruhunu. Onun dışında birkaç kez daha ağlamıştı ve hepsinde de durum yaklaşık olarak aynıydı. John her seferinde ağlamanın yakışmadığını söyleyip gözlerini silerken güldürmeye, onu rahatlatmaya çalışmıştı. Rahatlar rahatlamaz da konuyu değişmiş bulmuştu. Eh küçük kardeşine de böyle alışması gerekecekti anlaşılan.
Düşüncelerin ve soru işaretlerinin zihninde dolanmasıyla geçen birkaç uzun dakikanın ardından Serah konuşmaya başlamıştı. Sözlerinde bir şey ararmış gibi dikkat etmişti konuşurken ve daha başlangıcında kafasında soru işaretleri birikmişti. Sorun olacağından gerçekten korkuyormuşçasına söylemişti. Sanki bunu hissetmişçesine konuşmuştu ki John’un da kalbine korku işlenmişti. Stefania’yı kaybetmek… Düşüncesinin bile tüylerini diken diken ettiğini hissetti. Ona bu denli yeni kavuşmuşken kaybetmeyi düşünmek korkutucuydu. ama peki ya olursa?Peki büyü sona ererse diye düşünmekten kendini alamadı. Aslında anne babası birbirini hala sevdiğini örmesi içini rahatlatıyordu. Onlar da sevgiliden önce dost olmuşlardı. Ancak biraz farklı bir şekilde mezun olduktan sonra buluşmalarında aralarında bir yakınlaşma başlamıştı. Kendisi ile Stefania’yı onlara benzetiyordu aslında her ne kadar roller değişmiş olsa da. Bu yüzden içinde sonuna kadar götüreceklerine olan bir inanç vardı. Bu inanca tutunmaya çalışırken bir taraftan konuşmasına devam eden Serah’ı dinlemeye çalışıyordu. Sözleri John’u gülümsetmişti.
-Sen demiyor muydun sen gittikten sonra mirasçın olacağım diye? Okulda bence eğlence bol tabi görmeyi bilirsen. Hem madem ağabeyinim kardeşimi hiç bırakır mıyım? Hem dur bakalım daha bitmeyen bir senemiz ve koskoca gelecek dönem var önümüzde. Bunları düşünmek için erken Sevecenlik dolu bir gülümseme yüzüne yayılırken göz kırptı. Serah rahatlamış görünüyordu ama içini kemiren sıkıntılarım bitmediği kesindi. Kaşları çatıldı yeniden ve ne düşündüğünü anlamaya çalıştı. Zihinfend konusunda gayret etse de büyük bir başarı gösterememiş olması kötüydü. Böyle bir durumda pekala işe yarayabilirdi zihinfendarlık. Ama şimdi onu konuşturmak için elinde sadece konuşturmak konusundaki kabiliyeti kalmıştı. Yabana atılmayacak bir kabiliyetti. Bir çok şeyi öğrenmesinde katkısı olmuştu. Babası ile bu konuda yarışması zor oluyordu ama zayıf anında onu bile konuşturunca babası da bu konuda iyi hatta dikkat edilecek ölçüde tehlikeli biri olduğunu kabul etmişti. Aslında bu John’dan bir şey öğrenmemeleri için bozulmaz yemin etireceğini düşündürmüştü o gün John’a. Hoş belki de öyle bir şeyi ilk defa o zaman fark ettirdiğinden de olabilirdi. Eh bakalım bu Serah’ta ne kadar işe yarayacaktı.
Nereden başlayacağını düşünürken Serah bir başka ilginç sorusunu sormuştu. Hakkında ne söylediklerini… Başta anlamayıp kaşlarını çattı. Etrafa göz gezdirdi ama birkaç kişi de gidince pek kişi kalmamıştı. Kalanların da onlardan bahsetmediği açıktı. Peki kimden bahsediyordu? Etraftaki birisinin olmaması aklında tek bir yanıt uyandırıyordu. Diğer herkesi kastediyordu ki bu her şeyi anlaması için yaşadığı duraksamanın daha büyüğüne neden olmuştu. Eh çoğu kişinin kafasında garip biri olarak yer ettiği kesindi. Onu kendisi kadar bile tanıyan pek az kişi olmalıydı ki John bile anlamakta zorlanıyordu kesinlikle. Hakkında tamamen kötü düşünenler az önce gördükleri gibi korkutucu hikayeler bile uyduruyorlardı. Aslında sevmedikleri insanlardan yada böyle gizemli bulduklarından bahsederken kurtadam yada vampir yada en basitinden büyücü ve şeytan uşağı yakıştırmalarında bulunan zihniyet tam bir ortaçağ muggle zihniyetiydi. Evet büyücü de vampir de kurtadam da at adam da vardı ancak muggleler kendileri gibi olanları da bu suçlamalardan sonra öldürmüşlerdi. İşte şimdi az öncekiler tam da hiç beğenmedikleri muggleların en karanlık dönemindeki zihniyetle konuşuyorlardı. Aslında bu ön yargıları bıraksalar Serah oldukça zeki ve sevecen bir kızdı.
-Öncelikle Serah senin hakkında ne düşündükleri seni neden ilgilendirsin ki? Ama merak ediyorsan söyleyeyim. Bazı farklı tavırların… dikkat çekiyor. Yaramazlık aslında sevilmene neden olabilecek bir faktör ama kendine zarar vermekten hoşlanıyor olman, karanlık ve tehlikeli yerlerde bulunman bunu baltalıyor. Peki Serah… Bana söyler misin neden böyle yapıyorsun? Ağabeyin olarak görüyorsan beni bilmem gerekir değil mi? Konuşurken gerçekten yumuşak bir dil kullanmıştı ve son kısmında eliyle Serah’ın narin omzunu dostça sıkmıştı. Rahatlatıcı bir anlatım dili kullanması Serah’ta bir parça rahatlığı hissetmesine yol açmıştı. Ama aklından geçenleri de söyleyip tamamen rahatlamasını umuyor ve bekliyordu. İçinde yine o acıları paylaşma isteğinin merakla harmanlanmış garip duygusu oturmaya başlamıştı. Gözlerini diktiği Serah sanki açıklama yapmakta biraz daha cesaretli gibiydi. Belki de John öyle görüyordu ama içinden bir ses söyleyeceğini fısıldıyordu. Belki gene o hiç dayanamadığı göz yaşlarını dökecekti. Ancak en azından rahatlayacaktı. Sessizce beklerken gözlerinin içine soru soran bakışlar atmaya devam etti. | |
|
| |
Serah S. Kimberly Dixie
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 70 Yaş : 31 Kan statüsü : Melez Galleon : 12306 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 19/01/08
| Konu: Geri: Saçmalıklardan Sıkılmak Cuma 01 Ağus. 2008, 08:27 | |
| John'un ses tonu Serah'ı rahatlatmaya çalışıyordu. Serah gerekli cesareti bulabilse söylerdi. O kadar cesur değildi ki o. Cesur olsa zaten Gryffindor'da olurdu. Dudakları büzüşmüştü bir an. Söylemekle smylememek arasında gidip gelmek o kadar zor muydu gerçekten? Tabii zordu. Sakladığı en büyük sırrı oydu. Taşıdığı en büyük acı. Kötü biri gibi görünmesine neden olan şey. Hepsi sadece o bir gün içerisinde olmuştu. John kızın omuzlarını dostça sıkarken Serah mavi gözlerini onun gözlerine yönlendirmişti. Pes etmiş gibi bir ifade vardı. Rengi daha da solmuştu ama hafifçe gülümseyerek bunu kapatmaya çalışmıştı.
"Sanırım anlatmamın zamanı geldi. Şimdiye kadar anlatmamış olmamın nedeni korkmamdı. Söyledikten sonra kendimi iyice kaybetmekten korkuyordum. Biliyorsun ki annem bir muggle ile evli. Evlendikleri zaman kıyamet kopmuş ve ailemin 'büyücü' kesimi bizden nefret etmişti. Her doğum günümde nefret dolu yazılar yolluyorlardı. Sadece kuzenim Maglor benden nefret etmiyor. Neyse bu kartlar geliyordu hep. O yüzden küçük yaşlarda doğum günlerimi sevmez olmuştum. Büyüdükçe annemle babam arasında bir gerginlik olduğunu farkettim. İlk başlarda her evlilikte olan sıradan sorunlardandır diye düşündüm. Bilirsin kadın erkeğe 'benimle ilgilenmiyorsun' gibisinden çemkirir ya. Yakın bir tarihte öyle olmadığını öğrendim. Aslında bu senenin başındaydı. Eşyalarımı almış eve gelmiştim. Eşya da kitaptı. Bizimkiler kavga ediyordu. Odama geçecekken annemin dediği şeyi duydum. "Serah asla benim çocuğum değildi Marcus. Anlıyor musun? O zamanlar gençtik! Artık dayanamıyorum ailemden dışlanmaya! Onu da al ve defol! Seni de onu da görmek istemiyorum. İkinize ne olacağı umrumda değil. Umarım acı çekersiniz!" demişti. Annem demişti bunu. Babamın karşı çıkacağını düşündüm. Karşı çıktı ama bu karşı çıkış beklediğim gibi değildi. O da ona yanıt olarak "Benim çocuğum mu? Seninle evlenmiş olmam sadece babasız bir çocuk doğurmaman içindi Sienna. Bilgin olsun ki onu almıyorum. Okul masraflarıyla uğraşamam. Eğer sen gitmemi istiyorsan giderim. Artık senin cadalozluklarına katlanamam! Serah'ı da nereye verirsin naparsın bilemem!" demişti. O sırada kitaplarım elimden kayınca beni farkettiler. Ben onlarla konuşmamak için odama kapandım. Sürekli acaba benim yüzümden mi diye düşünüyordum. Kavgaları benim yüzümden miydi? Çünkü eğer ben doğmuş olmasam onlardan hiçbiri olmayacaktı. Evlenmezlerdi. Herkes kendi yoluna devam ederdi. Ben odamda sandığımın yanına otururken onlar yine kavgaya tutuştu. Birbirlerine küfrediyorlardı. Onları dinlemek benim için büyük bir acıydı. Annemin sözlerine odaklamıştım kendimi. Acı çekmeye yani. Artık onların kavgalarını dinlemekten yorulup sandığa yaslı uyurken rüyamda hep ailemi görüyordum. Ben gelince şeytanımsı bir hal alıyorlardı. Sabah olduğunda evi terkettim. Okuldayken beni çağırmışlardı hatırlıyor musun? O gün annem bana en sert tokadını attı. O tokatla birlikte de şimdi gördüğün tuhaf kıza dönüştüm. Belki de haklılar. Ben her şeyi berbat eden küçük, geri zekalı bir kızım..."
Konuşmanın sonuna doğru sesi titremişti. Gözleri dolmuş, yanağından ince ince akıyordu. Bunları söylemek onu hem rahatlatmış hem de kendisini kötü hissetmesine neden olmuştu. Konuşmak yormuştu onu. Başı dönmeye başlayınce yere oturdu. Olanları hatırlamak yüreğini dağlamıştı. O bu acıyla başını iki elinin arasına alıp ağlamaya başlamıştı ama aynı zamanda da bunu kesmeye çalışıyordu. Kesemedi. Gücü yetmedi buna. İçinde yıllar yılı biriktirdiği şeyler dışa vurulmuştu şimdi.
"B.. Ben hiçbir zaman.. böyle olmasını is-istememiştim John.. Ger-gerçekten" demişti ağlaması yüzünden ikide birde sözünü kesip zorlanarak tamamlayıp. Gerçekten de o hiç istememişti bunların olmasını. Sanki 'kader' onu özellikle seçmişti. Üzüntüyle boğacağı kişileri rastgele falan mı seçiyordu ki? Acaba duracağı ya da başka kişiyi seçeceği bir gün gelmeyecek miydi? Ağlarken başı sızlamaya başlamıştı. Kendini tutmaya çalışsa da tutamıyordu... | |
|
| |
| Saçmalıklardan Sıkılmak | |
|