Günün ağırmasıyla gözlerini açan Charlie ilk önce uyku sarhoşu bir biçimde ortalığa bakındı. Çevresinde kim olduğunu ilk göremez gibi olduğu için başını tekrar çevirdi. Fakat daha sonra hızla yatakhaneyi tekrar süzdüğünde gerçekten de kimsenin olmadığı fazlasıyla net görülebiliyordu. O anda beyninde yıldırım gibi çakan Bitkibilim dersi istemeden endişelenmesine neden olmuştu. ''Ne! Ders! Aman Tanrı'm! Bitkibilim! Olamaz!'' Aceleyle kalkıp yatağını darma duman ederken, dün nereye koyduğunu hatırlamadığı kravatını hızla aramaya koyulmuştu. Zaten hep böyle anlarda kayboluyordu her şey. Vakit kaybetmemek adına cüppesini üstüne geçirirken, yatağının üstündeki yumuşak yastığı yere attı ama kravat burada da yoktu. Sinirden dişlerini gıcırdatan Charlie ne yapacağını bilemez bir hâlde gardrobunu açtı. Açmasıyla beraber üstüne yığılan tüm kıyafetleri de yerlere döküldü. ''Lanet olası, lanet!'' Yatağın yanındaki masanın üstünden asasını alarak kıyafetlerini kolayca gardroba yerleştirdi ama zaman çok çabuk geçiyordu, derse geç kalma saniyeleri su gibi akıp gidiyordu. Bu sırada Charlie, elini biraz daha çabuklaştırıp, her şeyi düzgünce dolapa yeniden yerleştirmişken yerde ölü bir beden gibi serilmiş kravatı farketti. Dakikalardır aradığı kravat bu dolapta mı duruyordu yani? Artık sinirden gülmeye başlayarak onu yerden aldı ve bağlamaya başladı. Bir an önce şu derse yetişmek istiyordu ama birkaç dakika geç kalmıştı bile.
Kestirme yol olarak gördüğü göl kenarından hızla koşarken nasıl bir hızla gittiğinin farkında bile değildi. Parlak ve saf gölün çok yakınlarından gittiği için, arada sırada da ıslanıyordu hâliyle. Rüzgarın uzaklardan getirdiği soğuğu da damarlarında hissediyordu zaman zaman. Charlie böyle hızla koşmaya devam ederken aniden birisiyle çarpıştı. Bir anda tüm vücudunda hissettiği acı dayanılmaz bir ağrı saplamıştı her yerine. Fazlasıyla kötü ve ağır bir çarpışma olmuştu bu. Hiçbir yere bakmadan yoluna devam etmeyi isterdi ama bu kadar kaba ve gaddar da olamazdı. Ravenclaw'lı olduğunu anladığı kızın göle düşmüş olmasını dehşetle izledi ama dili tutulmuş gibiydi bir şey söyleyemiyordu. Heleki çarpıştığı kişi de bir kızdı! Bir kıza bunu yapabilecek kadar kalpsiz miydi Charlie? İstemeden olmuştu ama yine de o anın verdiği şok, olayı büyütmek için bahaneler yaratıyordu beyninde. ''Ş-şey, b-ben... G-gerçekten istemeden o-oldu. Şey... Çıkmana y-yardım edeyim.'' Yüzü utançtan fazlasıyla domates rengini almış Charlie, kıza utançtan titremeye başlamış olan elini uzattı yavaş bir şekilde. Nasıl bu kadar güçlü çarptığını halâ anlayamıyordu, güçlük çekiyordu. Şimdi kıza nasıl bir açıklama yapacaktı peki? Kızın kendi eline dayanarak sudan çıkmasını bekliyordu ama bir yandan da istemiyordu bunu. Çünkü daha sonra bu gözünde fazlasıyla büyüttüğü suçu nasıl açıklayacağını düşünemiyordu. O anın dehşeti ve şaşkınlığıyla da kafası durmuş gibiydi zaten. Tek düşünebildiği kendisini daha da endişelendirip, paniklendiren şeylerdi. Bunlar da zarardan başka bir şeye yol açmıyordu. Gerektiği zaman böyle kötü olayların komik ve iyi bir yanını çıkarabilirdi ama karşısındaki kıza karşı kendisini fazla mahçup hissediyordu, burada komiklik yapmanın yeri ve zamanığı kesinlikle değildi.
''H-hadi, elimi tutsana..'' Kız gölün ağır çekme kuvvetinden kurtulmaya çabalarken Charlie ise düşüncesizce bunları söylüyordu. Sanki kendisi suya düşse çok mu kolay kurtulacaktı? Göle atlayıp onu kurtarmayı çok isterdi ama hiçbir özelliğini taşıyamayacak kadar şok olmuş bir durumdaydı, dilinin bile bu sözlere nasıl döndüğünü anlayamıyordu doğrusu. Göle doğru bir adım atmak istedi fakat ayaklarını yerden çeken bir şey vardı sanki. Eğilip, iki eliyle kızı yakalayıp çıkarmak istedi ama tüm bedeni isyan ediyordu. Pratik zekası bile onu böyle bir şekilde yalnız bırakmıştı, ne yapacağını şaşırmış, şaşkın bir şekilde kızı 'nafile' kurtarma çabalarına (!) devam ediyordu.
Out: Beklenen var, gelmeyiniz.