Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  EkspresEkspres  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 [SYB] 5. Sınıflar için 3. ders (offline) [6. sezon]

Aşağa gitmek 
4 posters
YazarMesaj
Mathilda Mythill
Slug & Jiggers Sahibesi
Mathilda Mythill


Kadın
Ruh hali : [SYB] 5. Sınıflar için 3. ders (offline) [6. sezon] Yeasj3
Mesaj Sayısı : 210
Yaş : 34
Kan statüsü : safkan
Galleon : 11995
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 19/06/08

[SYB] 5. Sınıflar için 3. ders (offline) [6. sezon] Empty
MesajKonu: [SYB] 5. Sınıflar için 3. ders (offline) [6. sezon]   [SYB] 5. Sınıflar için 3. ders (offline) [6. sezon] Icon_minitimeÇarş. 30 Tem. 2008, 17:12

Mathilda o sabah kahvaltıya herkesten önce inmişti. O kadar erkendi ki, Büyük Salon bomboştu! Ardından mutfağı aramak, ev cinlerinin peşinden koşmak –daha doğrusu ev cinlerinin onun peşinde koşuşturması- ve sonunda karnını doyurmuştu. “İyi bir kahvaltı gibisi yok!” diye düşündü. Gençken kahvaltılara olan nefretini çoktan unutmuştu.

Şatonun büyük kapısından çıkarken önündeki heyecanlı günü düşünmeden edemiyordu. O günkü derslerin konusu, karmaşık yapılı canavarlardı. Özellikle 6. sınıflara göstereceği hayli tehlikeliydi. Yine de derslerin başarılı geçeceğine inanıyordu. Öğrenciler kısa sürede kendilerini kanıtlamışlardı Mathilda’ya.

Günün ilk iki dersi 5. sınıflaraydı. Mathilda dersin yapılacağı alan geldiğinde beklediği üzere kimse gelmemişti daha. Belki daha yeni kahvaltıya iniyorlardı. Ellerini ovuşturdu, ağzına yaklaştırıp sıcak hava üfledi hava fazla soğuk olmamasına rağmen. Her zamanki gibi cebindeki saate baktı sonra. Daha zaman vardı bolca. “Belki de göle gidip emin olmalıyım.” Diye düşündüyse de hemen vazgeçti. Deniz halkı zorlamaya gelmezdi. Ona bu fırsatı verdikleri için şanslı olduğunu düşünüyordu.

Yorulan Mathilda yakınlardaki bir taşa oturmuştu, zaman geçiyordu. Ders saati yaklaşırken öğrenciler de geliyordu bahçeye. Hepsinin gözünden uyku akıyordu. Mathilda’nın da daha farklı durumda olduğu söylenemezdi. Beklemek sıkmıştı. Çoğunluk sağlanınca Mathilda yeniden baktı saatine ve derse başladı.

“Herkes geldiyse, gidebiliriz!” dizlerine vurup ayağa kalktı ve yürümeye başladı. Bu hareket üzerine öğrencilerden bir şaşkınlık dalgası yükseldi. Mathilda kafalarındaki soruları tahmin edebiliyordu. “Nereye gidiyoruz?”, “Neden geldik niye gidiyoruz?”, “Gene ne var?”, “Bu bir rüya mı?” ve değişik versiyonları...

Arkasına bakmadan yürüyordu. Öğrencilerin takip ettiğine emindi. Konuşacak kadar uyanmış olanlar fısıldaşıyordu. Çok da uzun olmayan bir yürüyüştü, uzun olsa da göze alırdı Mathilda. Ders saatleri uzundu o gün.

Sonunda varmışlardı göle. Göl kenarına yaklaşınca Mathilda eliyle öğrencileri durdurdu. “Bekleyin lütfen.” Dedi ve gölün kenarına eğilip bekledi. Göl o sabah fazla bulanıktı. Mathilda pek iyi göremiyordu içinde nelerin olduğunu. Deniz halkından bir temsilci fırladığında gölden, bir an fırladı yerinden. Yaratığın sarı gözleri üstüne dikilmişti, dalgalanan yeşil saçları insanın gözünü yoruyordu.

Mathilda elini kolunu abartılı şekilde sallayarak ve biraz da bağırarak özür dilemeye çalıştı “Bir anda gelince... Korktum... Yani aniden olduğu için...” Yaratığın kendine hala boş gözlerle baktığını fark edince “Her neyse...” diye mırıldandı. Ardından öğrencilere döndü ve açıklamak için “Ne yazık ki deniz halkının konuştuğu dili bilmiyorum. Bu şekilde anlaşacağız umarım...” dedi.

Ellerini kaldırdı ve parmaklarını açıp selky’ye sallayarak “Yirmi dakika kadar sonra! Anlıyor musun? Yirmi!” Ellerini iki kez ardarda gözlerinin içine sokarcasına salladı “Yirmi!” Eliyle önce ‘2’ sonra ‘10’ yaptı yeniden ve bağırdı “Yirmi!”

Selky, gözlerini devirdi ve tek laf etmeyip denize daldı yeniden. Mathilda bekledi. Su yüzüne hiçbir şey çıkmayınca kendi kendine mırıldandı “Umarım anlamıştır, umarım vazgeçmemiştir.

Bugünkü canavarımızdan önce, ilk olarak hırpılardan ve ödevlerinizden bahsedeceğim. Ödevleriniz çok iyiydi. Çabanıza hayran kaldım. Hırpıların ne yediğini merak ediyor olmalısınız, hemen söyleyeyim. İçinde pıtırkurt olan hemen hemen her şeyi yerler. Pıtırkurtlar, birçok hayvan için önemli bir besin kaynağıdır. Ödevle uğraşanlar hırpıların en önemli özelliğini de öğrenmiştir, yemekle baş başa bırakılmaya gelmezler. Güvensizdirler.”


Öğrencilerin bir kısmının kendisini dinlemediğinin farkındaydı. Gözleri göle kaymıştı, az sonra karşılaşacakları canavarı merak ediyorlardı. Yine de devam etti Mathilda.

“Sihirli canavarlar hakkında bilmeniz gereken önemli şeylerden biriyse beslenme şekilleridir. Sihirli canavarlar, çoğunlukla sihirli yaratıklarla beslenirler. Sihirli denge, ihtiyaç, adını ne koyarsanız koyun. Onlar için en yararlısı sihirli olan canlılardan elde edilen besinlerdir. Sihirli bitkiler de dâhil.” Konunun anlaşıldığından emin değildi. Ama sert bir ders onlara öğretirdi nasıl olsa, bu işi ileriki bir derse bırakıp ayrıntılı şekilde göstermesi gerektiğine karar verdi.

O anda gölden gürültülü bir şekilde bir yaratık çıkageldi. Öğrenciler hızla nefeslerini tuttu ve Mathilda da hemen araksını öğrencilere dönüp göle baktı. Hipokampus gelmişti. Tabi dışardan bakılınca bir at gibi görünüyordu. Gölde yüzen bir at. Boynundan kalın bir iple bağlanmıştı ve ipin bir ucunu az önceki selky tutuyordu. Selky garip sesler çıkararak bir şeyler söyledi. Mathilda anlamamıştı, kafasıyla selam verdi ve “Teşekkürler” dedi minnetle gülümseyerek. Şaşkın öğrencilere döndü ve yaratığı anlatmaya başladı:

“Bu gördüğünüz, bir hipokampustur.” Dedi yüksek sesle. “At anlamına gelen hippos ve deniz canavarı manasına gelen kampos kelimelerinin birleşmesiyle bu ismi almıştır. Gördüğünüz üzere bu yarısı bir ata benzemektedir, göremediğiniz yarısıysa bir balığa aittir.” Daha iyi anlaşılması gerekiyordu. Yeterince dikkatli bakıldığında yaratığının vücudunun devamında pullar görülebiliyordu ancak iyi anlaşıldığından emin olmalıydı. selky’nin yanına gitti. El işaretleriyle anlatmaya çalışıyordu yine “Yüzdürebilir misin? Zıplasa daha iyi olur aslında. Yüzmek! AH! Yüzmek diyorum! Su, ilerlemek!” Bir başka göz devrilmesi ve bir anda zıplayıp yüzeye yakın şekilde yüzmeye başlamıştı selky de hipokampus da. Öğrencilerden hayranlık dolu sesler yükseliyordu.

“Görüyorsunuz işte. Hipokampuslar suda yaşarlar, karada da nefes alabilirler ancak özellikle balığımsı parçalarının sürekli ıslak olması gerektiğinden kara, onlar için iyi bir yaşam ortamı değildir. En çok Akdeniz’de görülürler.” Dedi ve yine anılarına dalmıştı. “Hatırlıyorum da, birkaç yıl önce Akdeniz’de deniz canavarları üzerine araştırma yaparken... İyi sarsarlardı teknemizi sevimliler...” Yalnız çıktığı gezilerden biriydi. Babası olmadan yaşadığı en iyi geziydi belki de.

“Her neyse. Buralarda görülmezler ama kısa bir süre önce buradaki deniz halkı, Selky’ler, akıntıya kapılıp gelen bir tanesini bulup evcilleştirmiş. Tabi onlara minnettarız.”


Selky ve hipokampus yüzmeyi bırakmış, yine yanlarına gelmişlerdi. Selky soğuk soğuk öğrencilere bakıyordu. Sessizlik dolu bir beş dakika geçti. Mathilda konuşmamıştı. Öğrencilerin hipokampusa iyice göz gezdirmesini istiyordu. Fısıldaşmalar artınca devam etti:

“Yumurtayla çoğalırlar. Yumurtaları şeffaftır. Su gibi demiyorum ama yine de içini görebilirsiniz, tabi bulması zordur. Hipokampuslar yumurtalarını iyi saklarlar. Sanırım şimdilik bu kadar.”

Yeniden selky’ye döndü. Teşekkür etti ve gidebileceklerini işaret etti eliyle kibarca. Selky’nin bu olanları çok iyi bir şeymiş gibi anlatmayacağını biliyordu köyünün diğer sakinlerine ancak uzun bir süre deniz halkıyla işi olmayacağını umuyordu Mathilda, bu yüzden rahattı.

“Hipokampuslar da böyle işte. Eğer şanslıysanız arada bir gölde yüzerken rastlayabilirsiniz ona. İzlemesi hayli eğlenceli değil mi?”

Öğrencilerin mutlu suratlarının verdiği cesaretle elini, sürekli boynunda taşıdığı büyüyle genişletilmiş minik çantaya soktu ve parşömenleri çıkardı.

“Ödevleriniz için yeniden teşekkür ederim.” Dedi parşömenleri sahiplerine verirken. Notlar parlıyordu. “Tabi bu dersi ödev vermeden bitireceğimi düşünmediniz değil mi?”

İlk kez bu kadar fazlaydı uğultular. Mathilda bile şaşırmıştı. Hırpı ödevi çok zorlamış olmalıydı. Gülerek konuştu:

“Merak etmeyin! Bu seferki çok basit. Bakanlık sınıflandırmasından üç çarpı almış herhangi bir hayvan hakkında genişçe bilgi toplayıp yazmanızı istiyorum. Uygun olan bir tanesini seçip bir sonraki derste işleyeceğim. İşte bu kadar. Gidebilirsiniz!” biraz durakladı. Göl kenarındaydılar, en güzel tenefüs geçirilecek yer. “Ya da kalabilirsiniz.” Diye ekledi.

“Haftaya görüşürüz!”

Spoiler:


En son Mathilda Mythill tarafından Paz 07 Eyl. 2008, 12:16 tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://hogwartsekspresi.com/lejantlar-karakter-kartlary-f164/mat
Elina Lora Dark

Elina Lora Dark


Kadın
Ruh hali : [SYB] 5. Sınıflar için 3. ders (offline) [6. sezon] 10811077vl2
Mesaj Sayısı : 405
Yaş : 32
Kan statüsü : Melez
Galleon : 11956
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 11/07/08

[SYB] 5. Sınıflar için 3. ders (offline) [6. sezon] Empty
MesajKonu: Geri: [SYB] 5. Sınıflar için 3. ders (offline) [6. sezon]   [SYB] 5. Sınıflar için 3. ders (offline) [6. sezon] Icon_minitimePerş. 31 Tem. 2008, 13:02

Elina yavaşça gözünü araladı.Tüm gece yatağında dönmüş yatakhanedeki kızların saçma sapan dedikoduları dinlemişti.Daha sonra kavga etmenin anlamsız olacağını düşünerek yastığını ve bir parçası yere sürülen yorganını alarak ortak salonda şöminenin önünde bulanan kanepede uykuya dalmıştı.Ortak salonun camlarından birinden tam gözüne güneş vuruyordu.Daha pek fazla öğrencinin uyanmadığını gördü ve yastığını yorganını alıp sessiz yatakhaneye çıktı.Hava soğuktu duş almak hasta olmasını sağlayabilir.Hemen üzerini giyindi ve bir kaç gündür topladığı saçlarını saldı.Saçları hafif dalgalı bir şekilde omuzlarına döküldü aynada uzun uzun baktı saçlarına sonra dolabına doğru yürüdü ve cüppesini üzerine geçirdi.

Kahvaltıya doğru yürüyordu ki birinin '' imdattt '' diye bağırdığını duydu.Elina kafasını çevirdi sesin nerden geldiğini merak ediyordu.Sağ tarafında bir sınıf vardı kapıyı açtı ama içeride hiç bir şey yoktu.Sol taraftaki kapıya doğru yürüyordu ki tekrar '' imdattt '' diye bağırıldığını duydu adımlarını hızlandırmıştı.Sınıfa daldı ; içeriye adım atar atmaz gördüğü manzara karşısında hayrete düştü.İki büyük sınıftan slytherinli çocuk ufak sınıftan bir gryffindorlu çocuğu tutuyor diğer bir slytherinli çocukta asasını çocuğun burnuna dayamıştı.Elina 'nın yürekliliği tutmuştu yine üç koca çocukla nasıl baş edeceğini düşünmeden çantasını yere fırlattı ve asasını kaldırdı.'' bırakın onu yoksa acımam '' dedi çocuk onu süzdü ve pervasızca ıslık çıldı.Elina gittikçe slytherinli çocuğa yaklaştı ve asasını ona doğrulttu.Diğer iki slytherinli çocuğu bırakmıştı.Çocuk Elina'nın yanına koştu.Slytherinli çocuk asasını ona uzatmıştı ki Elina '' expelliarmus '' dedi.Asası Elina'nın eline geldi ve gryffindorlu çocuğun eline tutuşturdu.

İkisi birlikti '' expelliarmus '' büyüsü ile diğer ikisini etkisiz hale getirdiler ve Elina çocuğun omzundan yakaladığı gibi çekti kapının girişindeki çantayı kaptılar ve koşmaya devam ettiler her korudor ayrımında farklı bir ayrıma sapıyor çocuklardan kaçıyorlardı en sonunda izlerini kaybettirdiklerini kabul edip duvarın dibine çöktüler '' çok teşekkürler '' dedi çocuk Elina '' lafımı olur '' dedi.Elina saate baktı kahvaltıya yetişmesi gerekiyordu hemen büyük salona daldı Hufflepuff masasından bir kaç kurabiye kaptı ve aynı hızla bahçeye çıktı.Toplanma yerine gelince tüm öğrencilerin orada olduğunu ve kendisinin en son geldiğini fark etti.Hiç bir şey çaktırmamaya çalışarak profesörü takip etti '' gene nereye gidiyoruz '' dedi ister istemez.

Profesör onları göl kenarına götürdü ve durmalarını işaret etti.Profesör deniz halkından korkunç sarı gözleri olan ile konuşuyordu yada konuşmaya çalışıyordu.Komik el hareketleri ile bir şeyler anlattı ve o garip yaratık suya daldı.Elina '' bir daha geri gelmeyecek '' diye düşündü.Profesör canavarlar ile ilgili bir şeyler anlattı ama Elina gözlerini gölün üzerinden çekemiyordu.Sonra garip yaratık yanında kocaman bir yaratıkla ortaya çıktı Elina gözlerini kocaman açıp ona baktı yaratık ata benziyordu '' atın suda ne işi var '' diye düşünmeden edemedi profesör yaratığın adının '' hipokampus '' olduğunu söyledi.Ve çoğu zaman olduğu gibi anılarını anlatmaya başladı Elina gözlerini devirmeden edemedi.

Tekrar bir kaç komik hareket yaptı profesör ve yaratık yüzmeye başladı diğer tarafa dönünce Elina'nın ağzı açık kaldı yaratığın bir yanı at bir yanı balıktı.'' insanlarda böyle olsa ne komik olur yarısı erkek yarısı bayan '' diye düşündü ve ister istemez gülümsedi.Elina hipokampul'u incelemeyi bıraktı ve onun önünde yüzen laratığı süzdü saçları yosuna benziyordu ama en korkuncuda sarı gözleriydi.Elina gözlerini yaratıktan kaçırdı.

Profesör hipokampus ' u anlatmayı bitirdi ve dersin bittiğini söyledi tabii ödev vermeden de bıracağını sanmıyordu Elina.Elina '' off '' dedi ister istemez bıkmıştı artık ödevlerden profesör göl kenarında kalabileceklerini söyleyince bir ağacın dibine oturdu ve çantasında sihirli yaratıklar ile ilgili aldığı kitabı çıkardı acaba bu yaratığın başka ne gibi özellikleri vardı.Cebine tıkıştırdığı kurabiyeleride çıkardı bir yandan yiyor bir yandanda kitabının sayfalarını çeviriyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Vilerus Chas Le'Borge
Slytherin 6. Sınıf Öğrencisi
Vilerus Chas Le'Borge


Erkek
Ruh hali : [SYB] 5. Sınıflar için 3. ders (offline) [6. sezon] Heyup7
Mesaj Sayısı : 106
Yaş : 30
Kan statüsü : Melez
(Bunu kimseye söyleyemiyor ve bundan utanç duyuyor.)
Galleon : 12000
Ekspresso Puanı : 1
Kayıt tarihi : 25/06/08

[SYB] 5. Sınıflar için 3. ders (offline) [6. sezon] Empty
MesajKonu: Geri: [SYB] 5. Sınıflar için 3. ders (offline) [6. sezon]   [SYB] 5. Sınıflar için 3. ders (offline) [6. sezon] Icon_minitimePtsi 04 Ağus. 2008, 19:58

Vilerus, bir hayli işkenceli geçen bir geceden sonra felaket derecede sarı bir ten ve siyah göz torbalarıyla süslenmiş bir yüzle uyanmıştı. Göl kenarında yaptığı bitki avı-aslında akşam yemeğindeki patlıcan kızartması-ve ya tuvalette kusan çocuk...! Belki de hepsi, onun da midesini bozmuştu. Gece boyunca kıvranmış, uykusu sadece bir buçuk saatten ibaret olmuştu. Bir de zaten erken kalkmayı refleks edinmiş olması, iyice takatsiz bırakmıştı Chas'ı. Ve en kötüsü de, uykusuzkenki huysuzluğuydu-önüne çıkan herkesi ve her şeyi terslemesi ve onlara meydan okuması kesinlikle onu bir ifritten daha sevilmez hale getirmekteydi, zaten bunu kahvaltıda yalnız olması ve kahvaltıya kadar Gryffindor'dan altı, Ravenclaw'dan üç, Hufflepuff'tan bir ve Slytherin'den beş kişiyle kavga etmesiyle kanıtlamıştı.
Kahvaltı her sabahkinden çok daha iğrenç gelmişti Chas'a. Sadece bir yudum çay ve üç lokma çikolatalı kek midesini alt üst etmişti ve kahvaltının ortasında, eliyle ağzını sımsıkı kapamış, Büyük Salon'u müthiş bir hızla terketmişti. Kavga ettiği öğrencilerin kahkahaları ve zehirli bir iğne gibi yakıcı sözleri "Keşke hiç çıkmasaydım da suratlarına çıkarsaydım!" gibi bir pişmanlık duymasına bile neden olmuştu. "Bu sabah, hayatımın en iğrenç ve ifrit sabahı!" diyerek aynaya attığı yumruk, elinden akan oluk oluk kan ve tuzla buz olan aynanın tuvalette çınlattığı ses de yanına kar kalmıştı. Tabîî sabahın kötü şakaları henüz bitmemişti, daha otoriter bir öğretmen, yeni ödevler ve dışarda sürecek bir Sihirli Yaratıkların Bakımı Dersi...
"Ne bakıyorsun, Ruh Emici mi gördün sersem?!" diye bağırırken ufak kikirdemelerle kaçışan birinci sınıfların arkasından bir süre baktı ve tüm dünyaya lanetler okumakla meşgul bir şekilde Giriş Salonu'nun yolunu tuttu.Acaba bu sefer ne ödev verilecekti? Herkes derte ne işlenecek diye beklerken, Vil ne ödev verilecek diye bekliyordu! Birinci sınıfta ödevler bile tatlı geliyordu... Ama şimdi...? Bir iblisle çay partisi yapmak gibi bir duyguydu bu ödevler! Dört yıldır, ortak salonda bir şeyler uyduruyorlar ve ya bazılarını zorla kütüphaneye yolluyorlardı. Oraya gitmek bir işkenceydi adeta! Ravenclaw kaynıyordu, Gryffindor'dan bazıları da başka yer yokmuş gibi orayı mesken tutmuşlardı! Hufflepuff'lar da ilgi gösteriyordu ama şüphesiz en az ilgi Slytherin'lerindi. Zindanlarda kız arkadaşınla vakit geçirmek ve ya hücreleri tek tek araştırmak ya da okulun dört yanında düşürülmüş eşyaları cebe indirmek varken...!?
Öğretmen önde, öğrenciler arkada; her zamanki dersin işlendiği sahanlıkta yapılmıyordu ders bu defa. Vil'in anladığı kadarıyla Göl'e gidiliyordu. Vilerus elleri cebinde,başı yere endeksli yürüyordu. Hogwarts'ta geçen dört yılı ve buraya nasıl bir duyguyla geldiğini... On bir yaşında, Slytherin'e yerleşince tüm hayatının değişeceğini düşünüyordu-öyle de olmuştu. Giydiği ayakkabıdan, saçına sürdüğü tarağına kadar her şey değişmişti... Ama hırsı ve intikam tutkusunun verdiği öfkesi hala bilincinin derinliklerinde saklıydı. O öfkeyi kullanacağı zamanı bekliyordu, o günü bekliyordu...
"Bekleyin lütfen" diyen ses onu iç dünyasından söküp almış, Hogwarts'ın Kara Göl'ünün kıyısına getirmişti. Vilerus da diğer tüm öğrenciler gibi durdu. Profesör, göle yaklaşmış, sudan çıkan bir yaratıkla(muhtemelen Denizhalkıydı) diyalog kurmaya çalışıyordu. Hatta bunu bazen bağıra çağıra, bazen el kol hatlarıyla bazen de her ikisini birden kullanarak yapmaya çalışıyordu. "Ne yani?" dedi Vilerus kendi kendisine ama etrafındaki pek çok kişinin yakışıklı Slytherin'in ne dediğini duyduğuna adı gibi emindi, "Profesör Deniz dilini bilmiyor mu? Yılan zehri adına!" Zaten çok geçmeden Profesör de deniz dilinden anlamadığını söylemişti ama Vilerus da iki duygu yaşıyordu profesöre karşı, küçümseme ve "Acaba dediğimi duydu mu?" şüphesinin getirdiği korku.
Bu sefer su üstünde bir "at" vardı. Yüzen bir at! Ama bu sıradan bir şey değildi, yaratığın bedeni pullarla kaplıydı. Profesör canlıyla ilgili bir sürü bilgi vermişti, hala da veriyordu. Yaratığın en çok Akdeniz'de bulunduğundan, buraya Denizhalkı tarafından getirildiğine kadar her şey! Öğrenciler yaratığı aşırı bir ilgiyle inceliyorlar ama Vilerus'un pek de ilgi gösterdiği söylenemezdi. Vil Yunanistan'da büyümüştü ve bu yaratık Yunan efsane ve masallarına fazlasıyla bulaşmıştı hatta Vilerus bu canlıyı sürü halindeyken bile görmüştü. Zaten Yunanlar Akdeniz'e müthiş bir ilgi gösteriyordu...
“Ödevleriniz için yeniden teşekkür ederim.” diyerek parşömen tomarlarını sahiplerine iade etti Profesör. Anlaşılan ders bitmişti. Bu durum derin bir "ohh" çektirdi Vilerus'a. Normalde bu dersi severdi ama Prpfesörün ödevleri soğutmuştu onu. Üstelik bu sabah... “Tabi bu dersi ödev vermeden bitireceğimi düşünmediniz değil mi?” diye eklemişti Profesör muzipçe ve ya Vil'e öyle gelen bir şekilde. "Tabîî düşünmedik" diye geçirdi Vilerus içinden kasavetli bir halde ve yeni ödevi dinlemeye başladı. Bakanlık Tarafından Üç Çarpı...? Bu da neydi böyle?! Bakanlık canlıları çarpılarla mı sınıflandırıyordu ve ya "çarpı" neyi ifade ediyordu?
Profesörün dersi bitirmesiyle beraber Vilerus da şatonun yolunu tuttu. Diğer ödevlere bir yenisi daha eklenmişti ve bu defa hiçbir şey bilmediği bir konuyu hazırlayacaktı. Hem de "genişçe"! Ama şu an için tek bir isteği vardı, yatakhaneye gitmek ve rahat bir uyku çekmek... Bir iki dersi ekmek zorunda kalsada...!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




[SYB] 5. Sınıflar için 3. ders (offline) [6. sezon] Empty
MesajKonu: Geri: [SYB] 5. Sınıflar için 3. ders (offline) [6. sezon]   [SYB] 5. Sınıflar için 3. ders (offline) [6. sezon] Icon_minitimeSalı 05 Ağus. 2008, 02:58



Henüz ay güneşle merhabalaşırken ve ufak bir sohbetten sonra mesaileri değişecekken Paula bütün muzurluğu ile yataktan doğrulmuştu. Yatağının yanındaki çekmeceli komodinden minik balonu, ardından da çantasından cam su şişesini çıkardı. Büyük bir titizlikle balonu suyla doldurduktan sonra ağzını düştüğünde açılacak şekilde bağlayıp yatakta tam önüne koydu. Yastığının altında duran asasını da sağ eline alıp bir orkestra şefi gibi özenle tuttuğu asasınsa hükmetti:

‘’ Wingardium Leviosa! ‘’

Neyse ki kimse sesini duymamıştı. Yavaş yavaş havalanan balonu Mia’ nın yatağının tam üzerine kadar idare etti ve birden bire balonla göz temasını kesti, ardından da asası ile yaptığı bilek hareketini. ‘’ Foşş! ‘’ diye düşmesi ile birlikte Mia’ yı serinleten su balonu ile kendisi gibi zıpır binadaşı yerinden fırlamıştı. Elinde asayı gördüğünde ise ‘’ Paulaaaa! ‘’ diye bir çığlık koparmıştı. Paula olanca hızı ile banyoya doğru koşarken Mia da peşinden koşturuyordu, biçim değiştirme ile ilgili bir çok tehdit de savurmayı ihmal etmeden tabii. Paula kapattığı kapının arkasından kendisine ‘’ Seni kurbağaya çeviricem Paula! ‘’ diyen arkadaşına ‘’ Biçim değiştirmeyi iyi dinlemişsin bakıyorum da.’’ diyordu. Bu olanlardan büyük keyif aldığı kesindi fakat; bir son vermesi ve giyinmek için dışarı çıkması gerekiyordu. Sihirli yaratıkların bakımı dersine geç kalması söz konusu olmamalıydı çünkü bu hafta her zamankinden daha büyük bir merakla bekliyordu göreceği yaratığı. Kapının arkasında hala duran Mia’ yla dalga geçer gibi kapıyı kilitledi ve elini yüzünü yıkamaya başladı. Bir ara Mia’ nın sesi kesilince ‘’ Alohomora ’’ büyüsü yapmak için asasını almaya gittiğini düşündü fakat geç kalmıştı. Mia kapıyı çoktan açmış Paula’ yı gıdıklıyordu. Nefesi kesilene kadar haince bir gıdıklama saldırısına maruz kalsa da keyifli bir sabaha başladığı için mutluydu.


Boğuşmaların ardından gülümsemesi yüzünden silinmemiş bir halde giyinmek için içeri doğru geçti. Kıyafetlerini arada bir tatlı tatlı kıkırdayarak giyiyordu. Saçını da tarayıp güzel bir at kuyruğu yaptıktan sonra gerekli eşyaları alıp yavaş yavaş kahvaltı için büyük salona doğru ilerledi. Arada bir gördüğü arkadaşlarına selam veriyordu. Omzundan düşen çantasını da hiç tanımadığı bir Ravenclawlı öğrencinin yardımıyla toparladıktan sonra büyük salonun davetkar büyük girişine gelmişti. Yemek kokularını takip eder gibi yaparak binasına ait masaya oturdu. Bütün bina onun aç olduğunu anlamıştı. Yavaş yavaş açlığı belli etmeden minik keklerden birkaç tane yedi ve balkabağı suyu ile de enerji depoladıktan sonra derse gitmeye hazır olduğunu hissetti.


Hızla bahçeye çıkmak üzere masadan kalktı ve okul kapısına doğru ilerledi. Kapıdan bahçeye çıkarken yüzüne vuran güneş sabah sabah olsa da sıcaktı. At kuyruğu yaptığı için şanslıydı. Ensesini pişirecek bir hava olacaktı öğlene kadar. Bahçede işlenecek olan ilk iki ders temiz havayı da ciğerlerine doldurup tamamen enerji depolaması için bulunmaz bir fırsattı. Çok sevdiği derse geç kalmamak için hafif koşar adımlarla dersin işleneceği alana geldi. Büyük bir çoğunluk kendisinden önce gelmiş ve profesörün etrafında toplanmıştı. Birkaç öğrenciden sonra profesör ‘’ Herkes geldiyse gidebiliriz. ‘’ dediğinde Paula da ‘’ Neden geldik neden gidiyoruz şimdi?! ‘’ deyiverdi. Sözünü profesörün duymamış olmasını dileyerek topluluğu takip etmeye başladı. Herkesin zaman geçtikçe anladığı üzere göle doğru gidiyorlardı. Paula içinden ‘’ Demek ki bugün parmakları perdeli bir yaratık inceleyeceğiz. ‘’ diye geçirdi. Ne göreceğini merak ede ede profesörün peşine takılmış yavru ördek gibi takip ediyorduç Göl kenarına geldiklerinde herkes durdu ve biraz bekledikten sonra gölden bir anda oldukça garip bir yaratık fırladı. Paula birden midesinin kalktığını hissetti. Çok ani olan bu çıkış yüzünden oldukça korkmuştu. Hele ki karşılarında olanca soğuk ifadesi ile duran bu garip yaratığın yeşil saçları ve sarı gözleri ona o anda adını koyamadığı bir şeyi hatırlattı.


Profesör deniz halkından biri olduğu söylediği bu yaratıkla işaret dilini kullanarak konuşmaya çalışırken sınıftan belli belirsiz gülüşmeler duyuldu. Doğrusu profesörün bu idealist tavrı ve risk alışı Paula’ nın hoşuna gidiyordu. Tekrar işaret dili ile anlatılmaya çalışılan birkaç cümleden sonra garip yaratık geldiği yere geri dönmüştü. Bu arada profesör ödevlerden bahsetmiş ve notları görmeleri için öğrencilere dağıtmıştı fakat nafile; Paula dikkatini gölden ayıramıyordu. Profesörün sesi kulağındayken bir ara hırpıların pıtırkurtlarla beslendiğini duyup gözlerini onun olduğu yana çevirmişti. Kendisi hırpıyı şekerleme ile beslemişti. ‘’ Zavallı yaratık, benim yüzümden midesi ağrıdı. ‘’ diye üzüldü bir an fakat daha sonra fazla kafa yormadan bakışlarını göle çevirdi. Profesör hala sihirli yaratıkların beslenmelerinden bahsederken gölden kocaman bir yaratık fırladı yanında az evvelki yaratık ile. Paula kendisini tutamayıp tiz bir çığlık atmıştı ama; neyseki ki boğazının kuruluğundan sesi çıkmamıştı pek.


Profesör gördükleri yaratık ‘’ Hipokampus ’’ u tanıtırken Paula hala hafif titreyen dizlerle yaratığa bakıyordu. Az evvel adının ‘’ Selky ‘’ olduğunu öğrendiği deniz halkı üyesi de yaratığı tutuyordu. Oldukça garip bir ikili oluşturuyorlardı. Asıl yaşam alanının burası olmadığını öğrenen Paula rahatladı. Yüzmeye başladığında , ilk çıktığı andan daha sevimli görünen hipokampusla ilgili bilgiler bittiğinde profesör dersin başında söz ettiği ödevleri görülmeleri için dağıttı. Hala gözü hipokampusun çıktığı yerde kalan Paula kendisine gelen parşömeni zor yakaladı. Notuyla ilgili düşünceleri gayet olumluydu. Bu sırada vereceği ödevden bahsetmeye başlayan profesörün sesi açıkhavayı bile kaplayacak kadar büyük uğultularla kesildi. Bu uğultuların içinde kendi sesini duyamamıştı Paula çünkü; hala inatla göle bakıyordu. Kabarcıklar dışında hiçbir şey göremese de… Verilen ödev bu sefer kontrol altına alınabilecek bir yaratık olmadığından kısmen daha kolaydı. Dersin yapıldığı alandan ayrılacak gibi oldu ki ; ağaçların olduğu yerde oturan arkadaşını Elina’ yı görüp ,neşelendirebilmek için onun yanına gitti.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eurydice Black
Slytherin Bina Sorumlusu, İksir Profesörü
Eurydice Black


Kadın
Ruh hali : [SYB] 5. Sınıflar için 3. ders (offline) [6. sezon] Hmbl7
Mesaj Sayısı : 2206
Yaş : 30
Kan statüsü : Safkan.
Galleon : 12424
Ekspresso Puanı : 89
Kayıt tarihi : 05/06/08

[SYB] 5. Sınıflar için 3. ders (offline) [6. sezon] Empty
MesajKonu: Geri: [SYB] 5. Sınıflar için 3. ders (offline) [6. sezon]   [SYB] 5. Sınıflar için 3. ders (offline) [6. sezon] Icon_minitimeSalı 05 Ağus. 2008, 14:01

Gün döndü, mevsim değişti, yine geldi bahar... Uzun ve zorlu bir kış mevsimini geride bırakmışlardı. Kış mevsimi boyunca adeta onlarla saklambaç oynayan güneş artık yüzünü iyiden iyiye göstermeye başlamıştı. Toprak ana kış uykusundan uyanmanın tatlı telaşındaydı şu sıralar. Dağlar, kırlar yeşil elbisesini giyiyor, dallardaki çiçekler ilkyaz mevsimini müjdeliyordu. Serin bahar rüzgârı yüzleri okşarken, içlerdeki sıkıntıyı, kederi çok uzaklara götürüyordu. Göçmen kuşlar uzak ülkelerden geri dönmüştü bile. Şamarcı söğüdün dallarında neşeli şarkılar söyleyip, yuva kuruyorlardı keyifle...

Doğadaki bu uyanışla birlikte Hogwarts'ta iyiden iyiye uyanıyordu. Öğrenciler derslere tam anlamıyla yoğunlaşamıyor, ders notları ve sınav puanları düşüyordu. Tabi bazı istisnalar vardı... Elizabeth o gün hiç olmadığı kadar erken kalkmıştı yatağından. Kalın perdeleri aralayıp yere bastığında soğuğun ve sessizliğin verdiği ürpertiyle titredi bir süre. Ayakuçlarına basa basa ilerliyordu yatakhanede. İlk dersin SYB olması güzeldi. Yaratıklarla güne başlamak güzel oluyordu. Tılsım... Elizabeth'e göre ilginç bir dersti. Daha sonra İksir dersine gitmesi gerekiyordu. Banyoya gidip yüzünü yıkadıktan sonra geri geldi. Kapıları adeta bir gayda sesi çıkaran dolabın önünde bitiverdi. Elini tam kulpa atacaktı ki birden diğerlerini uyandırmaması gerektiğini hatırladı. Yavaşça elini kulpa attı ve kapıyı gıcırdatmamaya özen göstererek açtı. Açtığı anda dikkatleri üzerine çeken siyah-yeşil cüppe tüm ihtişamıyla orada duruyordu. Bir hışım üzerine geçirdi. Saçları her zamankinden dağınıktı. Asasını doğrulttu ve saçlar birden normal haline geldi. Küçük, yeşil bir tokayla perçemlerini tutturduktan sonra ayakkabılarını bağladı. İksir şişelerini özenle yerleştirdiği kutuyu kucağına aldı. "Merlin'in sakalı… Bu da ne böyle? Hiç olmadığı kadar ağır...". Sendeleyerek kapıya kadar gitti bir elini bıraktı ve kapıyı açtı.

Büyük Salon'a çıkan merdivenlerin son basamağını da tırmandıktan sonra dikkat etmeye çalışarak adımını attı. Her şey yerli yerinde giderken küçük bir Hufflepuff öğrencisinin ona çarpmasıyla elindekilerin yere düşmesi bir oldu. Şişelerin çoğu kırılmıştı. İşte bu hiçte iyi bir durum değildi. “Nereye gittiğine dikkat etsene aptal.”diye bağırarak asasını çekti. Gözlerini çepeçevre sarmış olan öfkenin yerini korku almıştı. Öyle ya orda çocuğa bir lanet atsa bunu gören profesörler tarafından binadan puan indirilecekti. Zaten bina puanları o kadar azdı ki… Biraz daha indirmek eksilere geçmek demekti. Asasını çocuğun boynundan çekti ve yere doğrulttu. Yüzünde çocuğu aşağılarcasına bir ifade vardı. Küçük korkmuş olacak hızlı hızlı koşmaya başladı. Başını iki yana sallayan Elizabeth düşünmeye başladı. Birinci sınıfta öğrendikleri büyüleri tarıyordu beyninde. Asasını yere doğrulttu ve “Reparo…”dedi. Yerlerde kırılan camlardan eser kalmamıştı ama içlerindeki sıvıların hepsi yerde süzülüyordu. Etrafı saran mayhoş koku koklanamaz hale gelmeden onu yok etmeliydi. Tam asasını doğrultmuş büyülü sözleri mırıldanacaktı ki diğer taraftan bir ses duyuldu. “Aklapakla…”. Tek kaşını kaldırıp o yöne baktığında sevgili kuzeninin büyüyü yapmış olduğunu kavradı. Belindeki ellerini serbest bırakıp;

“Aa-a ben… Teşekkür ederim Dragon. O küçük fare gelmeseydi bunların hiçbiri olmayacaktı. Artık İksir Profesörü’ne verecek bir iksirim de yok…” dedi ve derin bir şekilde içini çekti. İksir Profesörü’ne uyduracağı bahaneler sıralanıyordu kafasında. Sonra gerçeği söylemeye karar verdi. Ne olursa olacaktı artık. Çalan zille kendine geldi. Kutusunu Büyük Salon’a bıraktıktan sonra koşturarak bahçeye indi. Orada öbekleşmiş olan öğrencileri ve başlarındaki SYB Profesörü’nü görünce tek kaşını kaldırarak olanları izledi. “Neden artık gitmiyoruz?” gibi bir cümle geçiverdi aklından. Nitekim bir süre sonra profesör ve öğrenciler Göl’e doğru ilerlemeye başladılar. İlk dersi hiç sevmese de sonraki derslerden mükemmel bir haz alan Elizabeth ayağına basan öğrencilere lanet okuyor, dersten sonrasını düşünmelerini söylüyordu. Göl’ün başında beklenen birkaç dakika sonrasında gölden fırlayan bir canlı herkes gibi Elizabeth’in de tüylerini diken diken etmişti. Kollarını bağladı ve Profesör Mythill’i dinlemeye hazırlandı. Adının ‘Selky’ olduğu ayakları perdeli yaratık Profesöre bıkmış gözlerle bakıyor, yaptığı işten zevk almıyormuş izlenimi veriyordu. Profesörün el kol hareketlerine gülmeden edemedi Elizabeth. Yüzü tekrar eski haline döndü ve anlatılacakları merakla beklemeye başladı. Nitekim profesör konuşmaya başladı. Hırpı tarlalarından ve ödevlerin güzelliğinden bahsetti. Bir süre sonra dışarı çıkan ata benzer, kuyruğuna doğru pullanma başlayan, gürültücü bir yaratık herkesi korkutmayı başarmıştı. Tuttuğu nefesini bırakan Elizabeth huzursuzca yerinde kımıldandı ve söylenenlere kulak vermeye çalıştı. İsmi ‘Hipokampus’ olan bu yaratığın isminin nereden geldiğini ve yumurtalarını anlatan Profesör’e şaşkın bir bakış attı Elizabeth.

Dersin sonuna geldiklerinde Profesör Mythill’in ağzından çıkan cümlelerle dehşete düştü. “Yine mi ödev var?” diye inim inim inledi. Ödevin konusunu öğrendiğinde hafif bir rahatlama gözlendi Elizabeth’te. İlerideki tozlu, yosunlu kayanın üstüne bırakmış olduğu Canavar Kitap’ı aldı ve Büyük Salon’a doğru yavaş adımlarla ilerlemeye başladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
[SYB] 5. Sınıflar için 3. ders (offline) [6. sezon]
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Mantar Pano :: RPG İçi Sayfalar-
Buraya geçin: