Jacqualine Olympe Widmore
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan ^^ Galleon : 11920 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 29/07/08
| Konu: Jacqualiné Olympe L. Widmore Perş. 31 Tem. 2008, 07:37 | |
| İsim: Jacqualiné Olympe L. Widmore[kayıt olurken malesef "L." sığmadı] Cinsiyet: Kadın[Cadı] Sihirsel Soy: Safkan Asa: Alınmadı
Fiziksel betimleme:
Olympe sahip olduğu sarı saçlara kimsenin sahip olamayacağını düşünür. Tabii üçüzleri ile oldukça benzeşmektedirler. Dalgalı bir biçimde sırtından aşağıya doğru uzanan saçları ona tatlılık katar. Saçlarının uzun olmasından şikâyet etse de kısa saçı kendisine yakıştırmamaktadır. Orta boylu ve zayıf bir kızdır. Yanaklar hafif şişkindir fakat aldırmaz. Gözleri engin denizler kadar mavidir. Kirpikleri hafifçe yukarı kalkıktır. Gözleri ona tatlılık veren bir biçimde kocamandır. Olympe bu özelliğinden çok yakınsa da fiziğinden hiçbir zaman şikâyet etmez. Dudakları ince ve düzgündür. Oldukça hoş bir görünümdedirler.
Kişiliği:Olympe çok tatlı ve deli dolu bir kızdır. Her zaman gülümser. Cesur ve arkadaş canlısıdır. Yalancılıktan haz almaz. Zeki ve bilmiş bir kızdır. Olayları dalgaya verir. Ciddi olmayı sevmez. Arkadaşlarına çok düşkündür. Onlar için her şeyi yapabilir. Taraf ayrımı yapan bir kız değildir. Daima sevecen ve kararlıdır. Ayakları yere tam basar. Kinden ve acımasızlıktan nefret eder. Kendinden küçüklerle geçinememe gibi bir huyu vardır. Adaletten yanadır. İnsanlarda kan ayrımı yapmaz. Herkesin yaşamaya hakkı olduğunu düşünür. Çalışkan bir kızdır. Yerini iyi bilir. Üstünlük taslayanlardan hoşlanmaz. Tehlikeyi ve adrenalini sever. Önder ruhlu ve gerçekçidir.
Ailesi ve yaşamı:Londra'da Widmore denildiği zaman en iyi yöneticiler akla gelir. Allegra Lilith ve Jacqualiné Olympe Widmore babası Charles Lee Widmore Londra'nın en iyi bakanıdır. Charles Lee Widmore'un babasının babası Londra’ya çok katkıda bulunmuştu. Londra’nın gelmiş geçmiş en iyi bakanıydı. O safkan bir büyücüydü ama büyücü gibi yaşamamıştı. Yaşayamamıştı. Çünkü Londra'nın bakanı olarak bir muggle gibi yaşaması gerekmekteydi. Eğer muggleların önünde cisimlense bunun çok kötü sonuçlara varacağını tabii her büyücü gibi biliyordu. Ölünce bakanlığa Charles Lee Widmore’un babası geçmişti. Fransız safkan bir büyücüye âşık olmuştu. Ve iki karşıt karakterli oğulları dünyaya geldi. Biri babası gibi bakanlık yolunda ilerlerken diğeri serserilikle tanınmıştı. Babası ne kadar değer versede gece hayatını bırakmadı. Babası da diğer oğlu Charles'ı vefatından sonra bakanlığa getirdi. Charles Lee Widmore da babası gibi safkan bir Fransızla evlendi. Lily Rose Widmore. Altın sarısı saçları ve yeşil gözleriyle yaşayan en güzel kadın olduğunu düşündü. Tıpkı bir melek gibiydi. Charles ve Lily'nin evlilikleri gayet güzel gidiyordu. Lily'nin hamile kaldığını öğrenince daha da güzelleşti. İkizleri olacaktı. Ama Charles'ın iki seçeneği vardı. Ya bebekleri ya da Lily. Bu doğum kusurlu geçecekti. Eğer Lily doğurursa ölme ihtimali vardı. Ama o her zamanki gibi olumlu düşündü. Bu güzel dünyaya yeni kişilikler katması gerekiyordu. Bebeklerini seçti. Ve doğum sırasında öldü. Allegra Lilith ve Jacqualiné Olympe Widmore annesiz büyüdüler. Bebekliklerinde anne sütü ile beslenememişlerdi. Babaları onlara kendi fikirlerinini sormadan bakanlık hakkında bilgiler veriyordu. Onları bir bakan gibi yetiştiriyordu. Bakanlığı devam ettireceklerini söylüyordu.Adminlere gereken açıklamayı yaptım
Basit RP örneği: Rp’yi başka bir sitede yaptım ve konuyla alakasız fakat elimin altında en uygun olan bu =)[/i] 06.07.1974 Widmore Malikânesi 13:05 Bir zümrüt gibi, tepelerin arasından isteksizce çıkan güneş, Widmore Malikânesinin ortalarında bulunan Svet’in odasının pencerenin pervazından giren ışıkla açtı gözlerini… Önüne düşen birkaç saç tutamını narin elleriyle kulağının arakasına doğru verdi ve esneyerek etrafına bakındı. Bir inci kadar bembeyaz ve saflığa bürünmüş olan elbisesi sanki gardırobunda asılı durmuş ona göz kırpıyordu… Gözlerini ondan alamadan aşağıdan gelen heyecan dolu manaları duymaktan alamadı kendini. Hizmetçilerin tahta zeminde heyecanla koşuşturan topuklarının, çeşitli mırıldanmaların ve bazı feryat figan ağlamaların odağı olmuştu sanki aşağı kat. Svet bu seslere karşın, pek yapmadığı bir şekilde gülümseyerek elini yatağının yanındaki beyaz, klasik komidinin üzerindeki izin belgesine doğru götürdü. Resmi bir görünüme bürünmüş zarfı açtı ve daha önce belki yüzlerce kez okuduğu mektubu tekrardan okudu. Herhalde bugün izin almasaydı, başka hangi gün izin alacağını düşünür gibiydi. Bugünün anlamı o kadar büyüktü ki onun için… Evlilik… Bu kadar ağır bir yükü omuzlarına alacaktı bugün… Hafifçe kızıllaşmış saçları ve masmavi gözleri ile tatlı bir portre çizen yüzü geçen akşamdan beri hep sabit kalmıştı. Nasıl değiştireceğini bilemez haldeydi. Zaten değiştirmek istemiyordu da. Yüzünü inci beyazı elbisesinden çevirip, tam karşısında ki aynaya yansıyan genç ve olgun kadının yüzüne baktı. O tatlı ve sarışın minik kızın yerinde; ciddi yüz hatları olan, kızıl saçlı genç bir bayan duruyordu. Ne kadar da çabuk geçmişti onca yıl. Dadısının onu bahçeye çıkarıp, el yapımı salıncakta sallayışını ve başına taktığı bembeyaz çiçeklerle bezenmiş tacı hatırladıkça yüzüne yayılan gülümsemeyi durduramıyordu. Küçüklüğünde yaptığı hiç bir şeyden dolayı “keşke” dememişti. Küçüklüğünü kardeşleriyle oynayarak geçirmiş, tatlı bir kızdı. Sinsi bir kız olsa da arkadaşlarıyla arası iyiydi. Küçüklüğüne dair her şeyi hatırlıyordu. Mely ile oynarken Lily’nin onlara bakarak sinsice sırıtışını, ardından siyah bir sülietin onlara doğru süzülüşünü gördükten sonra havayı yaran çığlıkları… Yüzüne sinsi bir sırıtış yayıldı. Lily’in şakaları hep onları bulsa da hepsi mükemmel şakalardı. O bu düşüncelerin arasında tutsak olarak kalmışken, annesinden kalma eski aynadan bir kadın sesi yükseldi…-“Küçük Hanım! Görmüyor musun nikâha saatler kaldı! Eğer biraz daha bana bakarak vakit harcarsan eminim ki prova akşama kalır.”Svet bu sözler üzerine, eski, konuşan aynaya gülümseyerek baktı. Uyuşmuş ayaklarını, yumuşak yorganın, narin dokusundan ayırdı ve yatağının hemen önün de duran pofuduk terliklerini ayaklarına geçirdi. Geceliğinin üzerine, sabahlığını büyük bir dikkatle giydikten sonra yavaş adımlarla kapısına doğru yöneldi. Fakat tam elceği çevirecekken, kapı büyük bir gürültüyle açıldı ve dadıları Charlotte içeriye girdi. Onun yataktan çıkmış olduğunu gördüğünde yuvarlak yüzü aydınlandı ve yeşil gözleri ışıldayan yaşlı kadın:-“Uyanmana çok sevindim, kızım. Eğer bir şeyler yemek istiyorsan çekinmeden söyle.” dedi samimiyetle. Svet bir süre düşündükten sonra sırıtarak “Hımm sanırım çikolatalı bir pasta iyi giderdi” dedi. Dadısı ona garip bir şekilde baktı ardından kapıya yöneldi ve birkaç saniye sonra elinde bir pasta ile geri döndü. Svet iştahla pastayı yerken dadısı, Svet’in gardırobuna yönelerek nikâh elbisesini nazikçe çıkardı ve zümrüt yeşili gözlerini elbise de gezdirdi. Svet ondan yükselen “Hım, iyi böyle dikmiş… Ah işte bir inci sökülmüş bu dikilmeli” nidalarını duyabiliyordu. Dadısı elbiseyi incelemeyi bitirdikten sonra Svet’in elindeki tabağı aldı ve bir masanın üstüne koydu. Ardından Svet’i aynanın önüne aldı ve elbiseyi onun omzuna dayadı. “Ben odanı toparlayacağım, sen elbiseyi giyin” diye mırıldandı titrek bir sesle dadı. Svet elbiseyi omzundan alarak dadısına baktı. Gözleri maviye, saçları ise sarımtırak bir renge bürünmüştü. Uzun süredir kimseye bu gözlerle bakmamıştı. Hafifçe yaşaran gözlerine aldırmadan, dadısının kollarına attı kendini. O da ağlıyor olacaktı ki buruş buruş olmuş yanağı ıpıslaktı. Birkaç saniyelik bir duygu patlamasının ardından dadısının kulağına “Gidiyor değilim dadıcım… Sadece evleniyorum… Sen de hep bunu isterdin… Küçükken de hep ilk beni evlendireceğini söylerdin” dedi gözyaşlarının ardından gülümseyerek. Dadısı belli olmayan birkaç söz fısıldadı ardından onu bırakarak odayı toplamaya koyuldu. Svet üzerindeki geceliği yavaşça omzundan sıyırdı, üstünden çıkartarak katladı ve dolabına yerleştirdi. İnci beyazı elbisesini giydi ve dağınık saçlarını bir tokayla topladı. Aynasına baktığında yine o olgun kadını gördü. O bu değildi… O çılgın, deli dolu Svet’di… Yavaşça dudaklarını büktü ve aynanın önünden birkaç kez döndü. Ellerini bellerine koydu ve dadısına dönerek “Eee, ne düşünüyorsun?” dedi gülümseyerek. Dadısı elindeki birkaç kitabı masanın üzerine koydu ardından ona doğru yöneldi. Elbiseyi ve onu inceledikten sonra gülümseyerek “Ahh, peri kızı gibi olmuşsun.” dedi. Svet dudaklarına yayılan minicik gülümsemeyi engelleyemedi. Bugünlerde hiç somurtamıyordu her nedense. Xavier’ı da uzun zamandır görememişti. Fakat yarın uzun bir bekleyişin ardından onu yarın görecek olması kanını dondurmaya yetiyordu. Tatmin oluncaya kadar elbisesini üstünden çıkarmadan kendini aynasında seyretti. Aslında gün boyunca kendini izleyebilirdi. İsteksizce yerinden kalktı ve dadısının tabakla birlikte odadan çıkmasını izlerken iç çekti. İnci beyazı elbiseyi üstünden çıkardı ve yerine ince bir bluz ve kot pantolon giydi. Yatağına uzandı ve yeni başladığı bir Muggle kitabı olan Kedi Mektuplarını alarak okumaya başladı. İçi huzur doluydu. Yüz hatları yumuşaklaşmıştı ve sürekli gülümser gibi bir hali vardı. Heyecanlı olması gereken yerde, hiçbir duygu hissedemiyordu. Kalbi yavaşça atıyor ve ruhu dingin bir portre çiziyordu. Saçları sarıdan turuncuya dönerken, masmavi gözleri kapandı ve uzun süredir uyuyor olmasına rağmen uyku onu huzurlu ve sessiz kollarının arasına aldı.
07.07.1974 Widmore Malikânesi12:39Svet mavi gözlerini sabah çok geç açtı. Vakit gelmişti. Herhalde nikâhın gerginliği üstüne sinmişti Ahh bundan birkaç saat sonra evlenecekti. Dudaklarını yavaşça şapırdattı ve pencerenin pervazından giren güneşin mutlulukla etrafa yayılmasını izledi. Yerinden kalktı ve penceresini açarak, ellerini camın tahta yerlerine dayadı. Pencereyi açtı ve sıcak yaz havasını içine çekti. Oldukça güzel bir gündü. Gökyüzü neredeyse bulutsuzdu. Güneş kollarını çevreye yaymış ve güzelliğini ortaya sermişti. Svet sapsarı olmuş, dağınık saçlarını arkasına attı ve rüzgârın bir ağacın kollarını hafifçe sallandırmasını ardından ise bir kuşun o dala konmasını izledi. Svet yavaşça ellerini pencereden çekti ardından dudak büzdü ve yatağına oturdu. Fakat odaya dadısı Charlotte girdi. Onu azarlayacaktı herhalde büyük bir ihtimal. Fakat düşündüğünün aksine tatlı bir sesle:-“Kızım, hadi biraz çabuk hareket et. Saat 13:30’da orada olmalıyız. Oraya gitmek çabuk sürer fakat hazırlanmak tam bir felakettir. Nedimelerinin patronuslarından seni orada beklediklerini öğrendim” dedi.Svet ona bir süre boş boş baktı. Nedime? Ahh tabii nedime… Mely ve Lily… Mimiklerinden, dudaklarına küçük bir gülümseme yayıldı. Lily bu durumdan belki de hoşnut kalmamıştı fakat Mely’nin çok sevindiğine emindi. Yavaşça ayağa kalktı ve süzülürcesine dolabına yöneldi. İnci beyazı elbisesini yerinden nazikçe aldı ve üstündeki geceliği yatağına koyarak giyindi. Elbiseyi buruşturmamak için öyle özenle giyinmişti ki kendi de şaşmıştı. Elbiseyi giyindikten sonra makyaj masasına oturdu ve kendini dadısının sihirli ellerine teslim etti…Dakikalar süren bir makyaj seansının ardından Svet sıkıca kapanmış gözlerini araladı. Aynadaki yansımasına bir süre boş boş baktı. Aynadaki kadın da kimdi öyle? Birkaç saniyelik bir teklemenin ardından kaşları hafifçe yukarı kalktı ve simsiyah olmuş gözleri hayretle açıldı. Gözlerinin üstüne siyah kalem çekilmiş, dudakları hafiften kırmızıya dönmüş, yanakları al al olmuştu. Sessizce nefesini tuttu ve dadısına baktı. Sanki bir şaheser yaratmış gibi onu izliyordu. Gözleri buğuluydu ve sevinçle gülümsüyordu. Svet siyahlaşmış gözleri, maviye dönerken tekrar aynaya döndü ve tuttuğu nefesini bıraktı. “Fena değil” diye mırıldandı kuşkulu gözlerle. Aynayı baştan sona süzdü ve sapsarı saçlarının altında oldukça hoş gözüken kalem çekilmiş mavi gözlerine, al al yanaklarına, kıvrılmış kirpiklerine ve tekrardan vişneçürüğüne döndürdüğü dudaklarına baktı. “Hiç fena değil” diye mırıldandı bu sefer gülümseyerek. Dadısına döndü ve minnetle onun buruşmuş ellerini tuttu. En sevecen gülümsemesini bozmadan “Dadıcığım, senin hakkını nasıl öderim bilemiyorum… Ben de o kadar emeğin var ki… Sen olmasan anne özlemimi nasıl giderirdim bilmiyorum… Makyaj çok güzel olmuş, teşekkür ederim… Sırf onun için değil benim üzerimdeki emeklerin için de…” dedi. Dadısı ona babacan gülümseme ile “Anneni de az süslememiştim… Tıpkı ona benziyorsun değişken olsan bile… Diğer kardeşlerin de fiziksel olarak benziyor fakat sen gerek davranışların ile tıpkı onun aynısısın… İnşallah kaderin de onun gibi olmaz…” dedi gittikçe hüzünlenen bir sesle. Svet bu sözlerin üzerine başını önüne eğdi ve ellerini onun ellerinden çekti. Dadısı halden anlar bir tavır ile “Kızım, büyüdün ve evleniyorsun… Kuşkular seni yanıltmasın… Gözlerindeki ışıltıdan gördüğüm kadarıyla onu delilercesine seviyorsun… Şimdi son hazırlıklarını yap ve aşağıya gel. Baban seni aşağıda bekliyor” dedi gülümseyerek. Svet hayretle kafasını kaldırdı. Ne yani babası burada mıydı? Buna inanamıyordu… Onun için gelemezdi herhalde. Muhtemelen bir işi çıkmıştı. Hafifçe kekeleyerek “Ne yani o burada mı? Benim için mi geldi?” dedi. Dadısı gülümsedi ve kafasını hafifçe salladı. Ardından kapıyı yavaşça kapatarak odadan çıktı. | |
|
Jacqualine Olympe Widmore
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan ^^ Galleon : 11920 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 29/07/08
| Konu: Geri: Jacqualiné Olympe L. Widmore Perş. 31 Tem. 2008, 07:41 | |
| Svet arkasından bir süre baktı fakat saati görmesiyle kontrole başlaması gerektiği gerçeği kafasına dank etti. Saat 13:08’di. Ne kadar çabuk geçmişti öyle zaman. Dadısı doğru söylemişti. Hazırlanmak tam bir felaketti. Düşmüş omuzlarını hafifçe dikleştirdi ve makyaj masasındaki eşyalara baktı. Saçını yapmayı kendisi istemişti fakat bu tam bir eziyet olacaktı herhalde. Ellerini masadaki tarağa değdirdi ve temkinli bir hareketle alarak saçlarını taradı nazikçe. Sarı saçları nazlı nazlı uzanıp tekrar omuzlarına dökülürken zevk ile gülümsedi. Dümdüz olmuş saçlarını kıvırcıklaştırmak için bir maşa aldı. Saçlarını maşaya sardı ve kısa bir bekleyişin ardından saçlarını maşadan ayırarak omuzlarına bıraktı. Kıvır kıvır saçlarına mimiklerine yayılan bir gülümseme ile baktı. Makyaj masasındaki şık bir toka ile saçlarını arkasından bağladı. Oldukça güzel görünüyordu. Bu işlerden pek anlamasa da yeri geldiğinde iyi işler becerdiği doğruydu. Elbisesini topladı ve tabureden ayağa kalktı. Makyaj masasının altında bulunan beyaz ayakkabıları yatağına oturarak özenle giydi. Topuklu ayakkabılardan nefret ederdi fakat bu sefer giymek zorunlu kılınmıştı. Son bir kez etrafına bakındıktan sonra kapıyı arkasından yavaşça kapatarak odadan ayrıldı.Svet, ahşap merdivenlerde yankılanan topuklarının sesinden, rahatsız bir şekilde büyük salona indi. Kapının önünde bekleşen birkaç hizmetçi ve… Babası… Svet rahatsızca olduğu yerde kaldı ve hafifçe kıpırdandı. Onca zamandır onu görememişken şimdi onun nikâhına mı gelmişti? Bu kadar sevildiğini bilmiyordu babası tarafından. Babası onun düşüncelerine okumuşçasına “Melodie, babana sarılmayacak mısın?” dedi hafiften kısık bir ses ile. Svet öfkesinin içinde hafifçe kabardığını ve saçlarının kırmızıya döndüğünü hissetti. Melodie? Bu ismi sevmediğini bilmiyor muydu babası? Oysa herkes ona “Svet” derdi. Babasının resmi konuşmalarından sıkılmışçasına onu taklit ederek “Mösyö, size sarılmak bir şereftir fakat saçlarımın bozulabileceği düşüncesi beni kuşkuya boğuyor.” dedi olduğu yerden. Babası hafif bozulmuş bir tavırla “Bunca zamandır buralarda olmadığım için bana kırgınsın biliyorum Melodie, fakat beni anlamalısın.” dedi. Svet bu sözlerin üstünde pek durmadı. Kalan merdivenleri birkaç adımda indi ve babasının yanına doğru ilerledi. Soğuk bir ses ve yalancı bir gülümseme ile “Sanırım artık gidebiliriz… Baba…” dedi kuşkuyla. Böyle bir günde onunla küs kalamazdı. Lily’i de bu konu da uyarmayı planlıyordu. Onun her ne kadar ondan nefret ettiğini bilse de, onun hatrı için katlanabilirdi herhalde. Babasına içinden gelmeyen bir gülümseme ile baktı. Böyle gülümsediği zamanlar bir palyaçoya benziyordu. Kederli ve maske takmış bir palyaçoya… Svet başını önüne eğdi ve parmaklarıyla oynayarak avluya çıktı. Yanı başında dadısı Charlotte ve babasıyla arabalarına bindiler. Hizmetçilerin büyücü olduklarını bilmemesi gerekiyordu. O yüzden, bu yaşına kadar doğru dürüst büyüleri ancak okulunda yapabilmişti. Bu yüzden evinde vakit geçirmek onun için bir eziyetti. Bu küçük sırdan bir tek dadısı Charlotte haberdardı. Belki hizmetçiler şüphelenmiş olabilirlerdi fakat gerçeği asla tam olarak öğrenmiş olamazlardı. Widmore Malikânesi 13:48 Svet, neler olduğunu anlayamadan kendini evlerinden yasak ormanın kenarına cisimlenmiş, ardından ise nikâhın yapılacağı bölgeye ulaşmış olarak buldu. Baharın etkisi hala geçmemişti toprağın üzerinden. Göl kenarının dibinde ileri doğru uzanan su kamışları, eflatun, mor kır laleleri, papatyalar ve yonca çiçekleri sanki onların geldiğini fark etmişçesine birlikte uyanıp gerinmiş, en güzel hallerine bürünmüşlerdi. Güneş insanları fazla bekletmeden, uzaklardan gelen tuz yüklü rüzgârın önünden kaçan bulutların arasında gözükmüştü. Işık oklarıyla bulutları itekleyip kakalayarak dağıtmıştı. Baharda pek güneş yüzü görememişlerdi. Svet bu güzel havaya karşı koyamamış bir halde ayakkabılarını çıkardı ve nikâh yerinin dibine kadar böyle gideceği konusunu diğerlerine hiç sormadan uygulamaya koyuldu. Babası ona sinirle bakıp, dadısının öfke dolu manalarına aldırmadan, çıplak ayaklarını çimenlere bastı. Çıplak ayakları sabah çimenlerini buğulandıran çiy damlacıklarına değdiğinde, Svet’in tüm bedeni yavaşça ürperdi. Bir süre bu ürperti dolu yürüyüşü devam ettirdi fakat ayaklarının üşüdüğünü fark ederek asasını çıkardı. Babasının, asayı çıkardığında gözlerinde alevlenen öfkeye aldırmadan bir büyü mırıldandı ve ayaklarının temizlenişini izledikten sonra tekrar ayakkabısını giydi. Nikâh yerine vardıklarında içini tarifi olmayan bir heyecan kapladı. Neredeydi acaba Xavier… Masmavi olmuş gözleri onu aradı, fakat önüne geçen bir cadı görüş alanını kısıtlayınca öfkeyle onu ona döndü. Bu cadı oldukça tanıdıktı. Fakat çıkaramamıştı. Onu tebrik eden cadıyı yavaşça selamladı ve onu başından attıktan sonra etrafına bakınmayı sürdürdü. Kısa sürelik bir arayışın ardından mavi gözleri onu gördüğünde içine çok tatlı bir ezgi yayıldı. Xavier’ı küçüklüğünden beri her gördüğünde içine yayılan aynı ezgi. Onu o kadar çok seviyordu ki bu ezginin sorun olacağını sanmıyordu... Zaten onu o saman sarısı saçları varken tanıyamamak elde değildi. Küçük bir gülümseme yüzünü hafifçe aydınlattı. Dadısını ve babasını arkasında bırakarak ona doğru ilerledi. Arkasına geldiğinde ellerini onun gözlerine kapadı ve kulağına “Bil bakalım kim geldi?” diye sevinçle fısıldadı. Bunu yapmayı hep sevmişti ve hala daha seviyordu. Xavier’ın cevap vermesine fırsat vermeden, onun yanağına bir öpücük kondurdu ve ellerini gözlerinden çekerek “Şimdi biz gerçekten evleniyoruz değil mi? Yoksa geçen gün yediğim çikolatanın etkisiyle rüya mı görüyorum?” dedi muzip bir sırıtışla. Xavier’ın tenini teninde hissetmenin verdiği küçük heyecanı bastırmak için ayakkabılarını yere sürttü ve etrafına bakınmaya başladı. Nedimeleri hala daha gelmemişti. Kaygıyla önüne döndü ve müstakbel kocasına bakmaya başladı.Sığmadığı için devamı. Rp'deki karakterim tamamen başka bir kişiliktedir. | |
|
Amortentia Cécile Derwent Emekli Cadı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1343 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 13570 Ekspresso Puanı : 24 Kayıt tarihi : 26/08/06
| Konu: Geri: Jacqualiné Olympe L. Widmore Perş. 31 Tem. 2008, 16:48 | |
| Hufflepuff 4. sınıf
- Büyücü Konseyi - | |
|