Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  EkspresEkspres  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Sıradan Bir Gün

Aşağa gitmek 
4 posters
YazarMesaj
Felipe Klaus Rodrigués
Büyücü
Felipe Klaus Rodrigués


Erkek
Ruh hali : Sıradan Bir Gün Hmbl7
Mesaj Sayısı : 292
Yaş : 29
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11929
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 03/08/08

Sıradan Bir Gün Empty
MesajKonu: Sıradan Bir Gün   Sıradan Bir Gün Icon_minitimePtsi 04 Ağus. 2008, 16:35

Yine sabah olmuş, herkes yatakhaneden ayrılmıştı. Bugün haftasonuydu ve ders işlenmeyecekti. Bunun için Felipe, en doğru şey olan; dinlenmeyi seçmişti. Ama bir şey olmuştu, güneşin yansıması onu uyandırmıştı. Daha sonra uyumaktan sıkılmışcasına yatağının içinde gerinerek ayağa kalktı. Etrafına, arayan gözlerle baktı; kimse yoktu. Aşağıya inmişlerdi. Felipe hemen elini-yüzünü yıkadı, dolabından kıyafetlerini çıkardı, Slytherin armalı cübbesini giydi ve yatakhaneden ayrıldı.

Her şey olağan bir biçimde ilerliyor, herkes mutluluk saçıyor ve en önemlisi neşeli olacak bir şey bulabiliyorlardı. Merdivenlerden yukarıya çıkarken tabloların konuştuğu, bir takım hayaletin koridorlarda vızır vızır uçuşup öğrencileri korkutması, ya da onlarla ilgilenmesi çok goştu. Felipe cübbesini düzelttikten sonra giriş kata geldi ve karşısındaki büyük salonun kapısından içeriye girdi.

Hoş bir görüntüsü olan masaların arasından, Slytherin masasına oturdu. Önünde duran tabağına, birkaç kahvaltılıklardan alarak yemeye başladı. Kimseyle samimiyeti olmadığından, hâliyle konuşacak kimsesi ve bir konusu yoktu. Etrafındakilere bakarak kahvaltısını bitirmeye çalışıyordu. Birkaç arkadaşı vardı, onlarda aşağıya inmemişlerdi.

Felipe, kahvaltısını bitirip, ayağa kalktı. Masaların arasından dolaşarak Büyük Salondan ayrıldı.
"Ne kötü, kimse yok," diye kendi kendine söylenerek uzun koridorda yürümeye başladı. Acaba bahçeye çıkmak fikri güzel miydi? Felipe, ağır adımlarla oluğu yerde ilerliyordu. Etrafına bakınarak bahçe kapısına kadar yürümeye devam etti.

Rüzgarlı, serin ve güneşli bir havaydı. Yavaşça çimlerin üzerinden göle doğru yürüdü. Üstündeki cübbesi savruluyordu. Göle yaklaşınca, suyun dalgalanışı geçen yıllara ait bir şeyler anımsatmıştı Felipe'e. Ilerdeki ağaca kadar yürüyerek ağaç dibine oturdu. Düşüncelere dalmak üzreydi, bir yandan Hogwarts'taki zorluklar, bir yandan da gelen tatil ve ailesine kavuşması çok güzel bir şeydi.

Saçları savruluyor ve rüzgar Felipe'in suratını yalayıp geçiyordu. Cübbesinin kolunu yukarıya doğru çekti ve yanık izine bir kez daha baktı. Ne zaman, nasıl olduğu konusunda bir fikri yoktu; sadece koluna kaynar suyun döküldüğünü hatırlıyordu. Güneş, daha da etkisini artmıştı ve göle yansıdığından direkt Felipe'in gözlerine değiyordu. Az sonra bulutların güneşi kapatmasıyla biraz rahatlamış olan Felipe, kolunu kapatarak kafasını ağaca yasladı.


out: beklenenler var ^^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Indis Oak J. Engelbert

Indis Oak J. Engelbert


Kadın
Ruh hali : Sıradan Bir Gün 43772825vu8
Mesaj Sayısı : 586
Yaş : 32
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11939
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 03/08/08

Sıradan Bir Gün Empty
MesajKonu: Geri: Sıradan Bir Gün   Sıradan Bir Gün Icon_minitimePtsi 04 Ağus. 2008, 18:16

Yüzüne çarpan güneşle kan ter içinde kalmıştı. Huysuzlanarak kalktı, yatakhane hemen hemen boş gibiydi. Bacaklarını yatağından aşağı sallandırdı. Kafasını iki elinin arasına aldı, kendine gelmeye çalışıyordu. Mavi gözleri ahşap zemine odaklanmıştı, odada hareket eden kızların yarattığı gürültü ve şiddetle zemin hafifçe sallanıyordu. Çok az olan kız gurubu kendilerinden beklenmeyecek kadar büyük bir gürültü yaratıyorlardı. Kafasını iki yana salladı, her gün bu tantanayı çekmek zorunda kaldığına inanamıyordu, 4 koca yılın ardından bile hala bu sabah sohbetlerine alışamamıştı. Ve her sabah güneşin oluk oluk yüzüne temasıyla uyanmaktan… Kızların başkaları hakkında söylediklerini işitebiliyordu, gerçekten saygısızca davranıyorlardı, kafasını yerden kaldırdı, ayağa kalktı, her an kavgaya hazır, cazgır bir cadı gibi ellerini beline koydu ve onlara bakarak “Merlin aşkına yapacak başka bir işiniz yok mu sizin? Her gün hiç durmadan ve yorulmadan başkalarını çekiştirmenizden sıkıldım, en azından sadece sizin duyabileceğiniz bir yerlerde yapın şu dedikodularınızı. Ayrıca artık şu perdeleri açmaktan vazgeçin, cidden!” dedi. Kızlar oldukça şaşkın görünüyorlardı, birden aldıkları bu eleştiri onları rahatsız etmişe benziyordu, ama bir yandan da Indis’i tanıdıkları için fazla aldırış etmiyorlardı söylediklerine, ne de olsa Indis’ti bu, sağı solu belli olmayan kaçığın tekiydi işte! Indis’in konuşmasının şokunu atlattıktan sonra konuşmak yerine kendi aralarında fısıldaşıp, Indis’e bakıp, kıkırdaşarak yatakhaneden çıktılar.

Indis sinirleri bozuk bir şekilde yatağına yeniden çöktü. Bu sırada gözü komodininin üzerinde duran saate takıldı, neredeyse 11 olmuştu saat… Yataktan hışımla kalktı
“Lanet olsun geç kaldım” diye söylendi, yarı koşar yarı yürür vaziyette banyoya yöneldi, soğuk, mermer zemin çıplak ayaklarına temas ediyor ve üşümesine neden oluyordu. Banyonun en uç kısmındaki musluklara yöneldi. Musluğun hemen üzerinde duvara sabitlenmiş aynadaki yansımasına baktı. Berrak mavi gözleri donuk bakışlarla kendisine bakıyordu, sarı saçları birbirine dolanmıştı, yorgun ve sinirli görünüyordu. Eğildi, demir musluğun kolunu sola doğru çevirdi, büyük bir şiddetle akmaya başlayan buz gibi suyun altına ellerini soktu, ellerini suyla doldurdu ve hızlı bir hareketle suyu suratına çarptı. Aynı hareketi bir-iki kez daha tekrar ettikten sonra yeniden doğruldu. Aynadaki anlamsız bir ifade takınmış surat ıslak görünüyordu. Şimdi daha iyi hissediyordu en azından uykusu açılmıştı. Banyodan çıktı, olabildiğince hızlı davranmaya çalışıyordu, gar dolaptan cüppesini çıkarttı, cüppesinin göğsüne işlenmiş gümüşi ve lacivert renklerinin hâkim olduğu kartal baskılı armaya eliyle dokundu. Asasını eline aldı ve “Accio tarak” dedi, havada süzülerek gelen tarağı yakaladı ve saçlarını taramaya başladı, tarak iki adım ötesindeydi ama büyü yapmak hoşuna gidiyordu, çok zevkliydi, tatillerde tadamadığı bir duyguydu bu o nedenle okul zamanında bu duyguya özlemini gidermeye çalışıyordu, bol bol büyü yaparak elbette…

Birbirine girmiş saçları şimdi açılmıştı, sarımsı tondaki saçları dümdüz bir şekilde omuzlarına dek iniyordu. Daha iyi göründüğü kesindi, en azından o böyle hissediyordu. Ravenclaw ortak salonundan merdiven çıkarak ulaşılan kızlar yatakhanesinde bulunan son kişide kapıyı açarak oradan ayrıldı. Dik merdivenlerden aşağı olabildiğince hızlıca iniyordu, geç kalmıştı, bu olamazdı, ayaklarının yere vurmasıyla çıkan tok sesler oldukça büyük bir şiddet kazanmıştı, en sonunda ortak salona ulaşabildi. Birkaç 7. sınıf öğrencisinden başka ortak salon tamamen boştu, onlarda bir ifrit görmüşçesine bakıyorlardı Indis’e. Hepsi günlük kıyafetleriydi, suratlarında dalgacı bir ifade oluşmuştu. İçlerinden bir çocuk
“Ne o? Hafta sonları da mı derse gidiyorsun artık?” dedi, Indis o anda yerin dibine geçtiğini hissetmişti, elinde tuttuğu kitaplar ayakta durmasını güçleştiriyordu, yere yığılmadan önce koşarak yatakhaneye gitti. Kitapları hemen yatağına fırlattı, cüppesini ve diğer giysilerini çıkarttı “Merlin’in yırtık donu aşkına! Salaklığıma inanamıyorum. “ dedi ve sol eliyle kafasına bir şaplak indirdi. Hafta sonunu nasıl unutabilmişti, tam bir ahmaklıktı bu. Gerçekten utanmıştı, ama o kendini bilmez züppelerin söylediklerinden değil elbette, böyle şeylerden üzülecek kadar zayıf karakterli biri değildi, binasının özelliğinin son derece tersi bir davranış sergilediği içindi utancı. Derin bir nefes aldı, çok büyütmüştü, her zamanki gibi (!).

Gar dolabını yeniden açtı ve içinden birkaç parça kıyafet çıkarttı, bunları üzerine geçirdikten sonra yeniden kapıya yöneldi. Merdivenlerden büyük bir hızla indi az önce ona laf sokan çocuk ve “yandaşları” hala oradaydı, alaycı bakışlarına aldırış etmedi ve ortak salon kapısından çıktı. Karnının guruldadığını yüz metre ilerisindeki bir insan bile rahatlıkla duyabilirdi, hemen bu sesi yok etmeliydi. Hızlı adımlarla merdivenlerden inmeye başladı, duvarlara asılmış ve yıllardır milyonlarca olaya tanıklık etmiş olan tablolardaki resimlerden bazıları ona nasıl olduğunu soruyorlardı, Indis’te güler yüzle onları yanıtlıyordu elbette. Bazı zamanlarda tablolarla konuşurdu, saçma bir alışkanlıktı ama tabloların onu beyni boş çoğu insandan daha iyi anladığına emindi. Birkaç kat merdiveni inmeyi en sonunda bitirmişti, ama yorulduğu da bir gerçekti. Hogwarts’ın sevmediği çok az yanından biride merdivenleriydi. Gerçi merdivenlere çok şey borçluydu, zira akşam yemeklerinde mideye indirdiği onca şeyi başka nasıl eritebilirdi ki? Kilo almamasında ve formunu korumasında her gün inip çıktığı bu bitmek bilmez merdivenlerin katkısı küçümsenir gibi değildi hani.

Büyük Salon’da neredeyse boştu, herkes dışarıda olmalıydı, zira binada da pek kimseye rastlamamıştı. Eh böyle güzel bir havada dışarı çıkmaktan başka ne yapılabilirdi ki zaten? Büyük Salon’un dev gibi kapısında geçerken kendini oldukça küçük hissetti, kahvaltısını tamamlamakta olan birkaç tanıdığa selam verdikten sonra Ravenclaw masasına yöneldi, en uç tarafa geçti, herkesten uzağa. Önünde duran işlemeli ve oldukça şık kupaya balkabağı suyu doldurdu, masa her zamanki gibi harika bir şekilde donatılmıştı. Bu masayı her görüşünde iştahı epeyce açılıyordu öyle ki kendisinden hiç beklenmedik bir şekilde oldukça fazla yemek yiyordu. Seçim yaparken kararsız kalmıştı, ne yiyeceğini bilemiyordu, sonra waffleda karar kıldı ve tabağına tepeleme waffle doldurdu. Bir yandan wafflelarını yerken bir yandan da balkabağı suyundan içiyordu, doğrusu bu şekilde oldukça “aç” görünüyordu, kendisini dışarıdan görse asla yemek yemeyeceği bir gerçekti. Sonunda tıka basa doyduğunu hissetti ve masadan kalktı. Şimdi ne yapacağından emin değildi, belki kendisini kütüphaneye kapatabilir ve akşama kadar kitap okuyabilirdi, ya da yatakhaneye gidebilir Almanya’da ki üvey ailesine mektup yazabilirdi. Ama yo, onun istediği başka bir şeydi, dışarıya çıkmak insan içine karışmak, birileriyle tanışmak istiyordu. İşte bu hedefini Gerçekleştirmek için dışarıya açılan kapıya yöneldi. Nereye gitmek istediğini biliyordu göl kenarı. Bir yandan gölün muhteşem manzarasını izlerken bir yandan da rüzgârla taşınan temiz havayı ciğerlerine çekmek onu gerçekten iyi hissettiriyordu. Hogwarts bahçesinde yavaş ve sakin adımlarla ilerlemeye başladı, ne kadar da mutlu görünüyordu herkes. Acaba rol mü yapıyorlardı yoksa hiç mi dertleri olmuyordu? Emin değildi, bunları düşünürken göl kenarına varmıştı bile! Önce bir ağacın altına oturmak için hamle yaptı ama daha sonra gözü ileride bir çocuğa takıldı, yeni insanlarla tanışma dürtüsünü kontrol altına alamıyordu bir türlü, işte tamda bu nedenle çocuğa doğru yürümeye başladı. Soğuk, olgun, kendinden emin bir duruşa sahipti genç büyücü, kahverengi saçları kapanan havanın etkisindeki rüzgârlar dağılmıştı, biçimli, küt bir surata sahipti, kahverengi gözleri çok ilerilerde bir noktaya sabitlenmişti. Düşünceli gibiydi, sonra gözü cüppesine takıldı, hafta sonunda cüppe giyme zahmetine girişmişti ama o Indis gibi bugün ders olmadığını unutmuş gibi durmuyordu, cüppesinden hangi binada olduğunu anlamaya çalıştı, bunun için eğilmesi gerekiyordu zira çocuk koluyla armanın bir kısmını –ki bu Indis’in tarafıydı- kapatmıştı, çocuğunda armasına bakmak isterken epey eğilmiş ve dikkat çekmiş olmalıydı ki çocuğun gözleri Indis’e kaydı. Indis garip bir bakışla kendisini süzen çocuğa bozuntuya vermemeye çalışarak
“Selam” dedi, biraz kabaca olsada çocuğun yanına oturdu. Şimdi çocuğun armasını görebiliyordu Slytherin! Slytherinlileri pek sevmezdi doğrusu
Ama oturmuştu bir kere, hem belki farklı bir Slytherinli ile karşılamıştı bilemezdi ki. Kafasını çocuğa çevirdi ve
“Seni daha önce görmemiştim, Ravenclaw 4. sınıfım.”
Dedi. Ardından kafasını göle çevirdi ve manzarayı izlemeye koyuldu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.hogwartsekspresi.com
Elina Lora Dark

Elina Lora Dark


Kadın
Ruh hali : Sıradan Bir Gün 10811077vl2
Mesaj Sayısı : 405
Yaş : 32
Kan statüsü : Melez
Galleon : 11956
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 11/07/08

Sıradan Bir Gün Empty
MesajKonu: Geri: Sıradan Bir Gün   Sıradan Bir Gün Icon_minitimeSalı 05 Ağus. 2008, 13:47

Elina gözlerini yavaşça açtı gerindi ve etrafına baktı . Ne haftaydı ama bir sürü saçma sapan şey yaşamış Paula ile eğlenmişlerdi . Kafasını kaldırdı ve yanında bulunan yaztıklardan birini havaya kaldırıp Paula'nın yatağına bir göz attı . Yerinde yoktu nerdeydi !? genelde uyandığında Elina'yı dürtmeden edemezdi.Elina ayağa kalktı pantolonunu aldı ve hızlıca giydi sonra '' saçmalama Elina büyük ihtimal kahvaltıya inmiştir '' dedi kendini rahatlatmaya çalışarak yatakhanede kızlardan biri '' iyice delirdi bu '' dedi . Elina ona kötücül bir bakış attı ve '' kapa çeneni '' dedi kız asasını kaldırdı Elina '' expelliarmus '' dedi kızın asası uçarken oda üzerine bluzünü giydi ve '' hala senden hızlıyım '' diyerek kapıdan çıktı.

Merdivenlerden aşşağı iniyordu her tarafta öğrenciler geziyor , gülüyorlardı Elina onlara uzun uzun göz gezdirdi ; çocuğun biriyle göz göze geldiler Elina hemen kafasını çevirdi ve yoluna devam etti.Kahvaltıya indiğinde Paula orada yoktu bir kaç kurabiye kaptı bir yandan da '' yatakhanede , ortak salonda , büyük salonda yok belkide göl kenarındadır '' diye düşündü ve doğruca bahçeye çıktı of ne sıcaktı hava . Hızlı adımlar ile göl kenarına yaklaştı ve bir ağacın dibinde iki kişi gördü tam onların yanındada Paula da varmı diye bakıyordu ki ikisinin de ona baktığını gördü artık bakmamış gibi yapamayacağını anladı ve yanlarına giderek '' Selam Elina ben. '' dedi ve devam etti '' Şey arkadaşımı kaybettim .. '' dedi ve kızardı neden insanlar ile tanışmakta güçlük çekiyordu ki '' yani onu bulamadım adı Paula gördünüz mü '' dedi.. ve yanakları pembeleşmiş bir şekilde onlara doğru baktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Felipe Klaus Rodrigués
Büyücü
Felipe Klaus Rodrigués


Erkek
Ruh hali : Sıradan Bir Gün Hmbl7
Mesaj Sayısı : 292
Yaş : 29
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11929
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 03/08/08

Sıradan Bir Gün Empty
MesajKonu: Geri: Sıradan Bir Gün   Sıradan Bir Gün Icon_minitimeSalı 05 Ağus. 2008, 14:45

Rüzgarın biraz durması iyi olmuştu. Şiddetlenmesi daha kötü olur, mecburen kalkmak zorunda kalırdı. Kahverenkli koca gözleriyle gölü süzmeye başlamıştı Felipe. Her defasında ağaca kafasını yaslayıp, güneşin etki etmediği yere doğru kafasını kaydırıyordu. Yazın ilk belirtileri, eve gitme vaktinin yaklaştığını anımsatsa da, burası onun ikinci yuvası, hatta en güzel ve en iyi vakit geçirdiği yerdi. Buradan ayrılıp Meksika'ya dönmek biraz zor olacaktı. Ama bir yandan anne-babası, bir yandan da buraya bağlı kaldığı o koca yıllar... Hepsinden birkaç hafta sonra ayrılacaktı, ama yine birkaç ay sonra geri dönecekti. Tüm büyücüler gibi o'nunda burda okuması, anne-babasını sevindirip, gururlandırması için, hayatının yedi yılını burada geçirecek ve en iyi şekilde öğrenip görüp çok güzel yerlere gelecekti.

Kafasını sağa doğru çevirdi ve sol elini çenesine doğru yaslayıp bir parça gölge arayışınna girdi. O sırada, yanında birinin nefes alış-verişini hissettiğinde kafasını sola doğru çevirdi, karşında sarı saçlı, sert bakışlı bir kız, ona doğru bakıyordu. Felipe, kızı süzerken, yanına doğru oturup 'selam' dedikten sonra, onun da iyi biri olduğunu anladı. Kız, Ravenclaw 4. sınıftaydı. Dördüncü sınıftı ve Felipe onu hiç tanımıyordu? Galiba Hogwarts'ın öğrenci fazlalığından olacak ki, onun gibi masum suratlı, güzel gülüşlü birini görmemişti. Ravenclaw 4. sınıf... Ravenclaw'lardandı. Felipe'inde, yakasındaki armadan anlamış olmalıydı o'nun bir Slytherinli olduğunu.
"Merhaba, ben de Slytherin 4. sınıfım. Adım Felipe, Felipe Rodrigués," dedi, ona doğru bakarak.

Onunla samimi olabilirdi belki, ama şu an için onu fazla tanımadığından yapacağı çok şey yoktu. Ama kızda o'nu çeken bi,r şey vardı: Gözleriydi galiba... Çok geçmeden bir önceki ağacın orda bir şey aramakta ve soluk soluğa kalmış bir kızın az sonra yanlarına geleceklerini bilmeyerek Felipe,
"Daha önceden ben de seni hiç görmemiştim. Ama belki görmüşlüğüm vardır; çünkü görsem belki de unutmuş olabilirim." diyerek, az önce gelen kızın yanlarına geldiğini farketti. Adı, Elina'ydı ve arkadaşşını aramaktaydı. Paula adında biriymiş aradığı. Böyle birini tanıdğını sanmıyordu. Görmüştür belki, ama sima olarak hatırlamıyordu. "Hayır, görmedim." Kızın biraz yorulmuş hissine kapıldı Felipe. Ardından kıza doğru baktı ve onu süzdükten sonra kafasını aşağıya doğru devirdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Indis Oak J. Engelbert

Indis Oak J. Engelbert


Kadın
Ruh hali : Sıradan Bir Gün 43772825vu8
Mesaj Sayısı : 586
Yaş : 32
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11939
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 03/08/08

Sıradan Bir Gün Empty
MesajKonu: Geri: Sıradan Bir Gün   Sıradan Bir Gün Icon_minitimeSalı 05 Ağus. 2008, 16:14

Meltem şeklinde esen hafif rüzgâr, omuzlarına dek uzanan sarı saçlarını uçuşturuyor, yüzünü yalayıp geçerken içinde bir heyecan duygusunun kabarmasına neden oluyordu. Göl suları dalga dalga kıyıya vuruyordu. Indis’in 1. sınıfta olduklarından emin olduğu birkaç öğrenciden oluşan arkadaş gurubu birbirlerine su atarak şakalaşıyordu, dudağının kenarında hafif bir gülümseme oluştu. Nedenini bilmediği bir şekilde oldukça huzurluydu bugün. Dizlerini karnına doğru çekti, ellerini diz kapaklarının üzerinde kenetledi, sırtını duvara daha sağlam yasladı ve sağa sola bir iki hamle yaparak yerini daha da rahat bir hale getirdi. Gözleri gölle aynı renkteydi şimdi; yeşille mavinin birleşimi bir renk, asil ve güzel. Ve tıpkı göl kadar derindi bakışları, bir şeyler düşünüyordu, beynini oldukça kurcalıyordu düşünceleri. Elizabeth’in, izini bir şekilde bulmuştu, ama onunla yüzleşmekten çekiniyordu. Acaba nasıl biriydi? Neye benziyordu? Yeni bir aile kurmuş muydu kendine? Çocuğu var mıydı? Indis’i neden bırakıp gitmişti? Merak ettiği öyle çok şey vardı ki hangi birini öğreneceğini bilmiyordu. Ama onunla karşılaştığında bütün bu soruları ona yöneltmeden önce yapması gereken bir şey daha vardı, ona biriktirdiği bütün öfkeyi kusacaktı. Bir insan nasıl olurdu da daha yeni doğan çocuğunu yetimhaneye bırakıp giderdi? Bu nasıl bir vicdan anlayışıydı böyle? Belki de bir ölüm yiyendi, eğer öyleyse bu kadar vicdansızca davranması normal karşılanabilirdi. Indis’in kafası çok karışıktı, bir yandan o cadıdan ölesiye nefret ediyordu bir yandan da onu gördüğünde koşup boynuna atılmak “Anne” diye haykırmak geliyordu içinden. Ama yo, ona bu 14 yılın hesabını mutlaka soracak, Indis’e yaşattıklarını ağır ödetecekti. Bunu mutlaka yapacaktı, onunla yüzleşecekti, başka çaresi yoktu.

Buz mavisine dönen gözler, renginin aksine kan kırmızı alevler saçıyordu adeta, göz bebeklerinden çıkıp, suratından süzülerek boynuna damlayan bir-iki damla yaş kızgın bir kor gibi bedenini yakıyordu sanki. “Ne halt ettiğini sanıyorsun sen? Birde çocuk gibi ağlıyor musun yani? Hem de o aciz kadın yüzünden, kendine gel”, mugglelarda görülen bir hastalık olan “şizofreni” hastaları gibi kendi kendine ama içinden konuşuyordu şimdi de, bu olaylar sinirlerini gerçekten yıpratmıştı anlaşılan. Yanında oturan çocuğun dikkatini oldukça fazla çekecek şekilde kafasını sertçe iki yana salladı. Şimdi kendisi gibiydi işte! Güçlü, korkusuz, kendine güvenen Indis! Çocuk Indis’in kafa sallamasından sonra dikkatini ona vermiş olacaktı ki tenezzül edip bir şeyler söyleme zahmetine girmişti, demek aynı yılın öğrencileriydiler, Indis’in insan içine karışmaktan pek hoşlanmadığından olsa gerek şimdiye dek birbirlerini hiç görmemişlerdi. Felipe… Demek adı buydu, kendisi gibi yabancı olmalıydı. Zira bir İngiliz adı değildi bu, aksanı İspanyolcaya çalıyordu, ya da Indis’e öyle geliyordu ama kulağı çok iyi olduğu için bu zayıf bir ihtimaldi kaldı ki çocuğun soyadı da İspanyolca gibiydi. Kesinlikle yabancıydı, bu çocuk. Indis’in kaba aksanı da onu hemen ele verirdi, ana dilinin Almanca olmasından kaynaklanan bir sebeple ikinci dili olan ve sonradan öğrendiği İngilizceyi oldukça kaba ve gırtlaktan konuşurdu. Çocuk içten ve samimi görünüyordu, bir Slytherin’den beklenmeyecek bir hareketti bu, şaşırmıştı bu nedenle. Çocuğun onu terslemesini, dalga geçmesini ya da umursamamasını filan bekliyordu, böyle bir durum söz konusu olsaydı hemen kavga çıkarırdı tabi, sonuçta Indis’ti işte, her an kavgaya hazırdı ve sıkı kavga ederdi doğrusu. Çocuk bir şeyler daha söylemişti, her ne kadar Indis söylenenlerin çoğunu anlamasa da –o sırada çocukla ilgili bir tez yazmakla meşguldü kafasında- yinede anladığı kadarıyla bir cevap verdi,
“Evet, tanışmamışızdır herhalde”, kurduğu cümlenin mantıklı mı yoksa saçma mı olduğunu bilmiyordu, umurunda da değildi zaten!

Bu sırada izlendiği hissine kapıldı, kafasını çevirdiğinde küçük, kahverengi gözler gördü. Tıpkı kendisi gibi kaçak bir izlemeye almıştı onları, ama artık yakalandığını ve durumu kurtaramayacağını anlamış olsa gerek ki yanlarına geldi. Sarı uzun saçları beline dek uzanıyordu, tıpkı bir burçak tarlasındaki gibi ışıltılı ve göz alıcı bir sarıydı saç rengi. Perçemi oldukça uzundu, kaşları neredeyse görünmüyordu, ince, narin bir vücut yapısı vardı. Zarafetle hareket ediyordu, küçük bir “hanımefendi” edasıyla. Aslında böyle kasıntı hareketleri pek sevmezdi ama kız bunu yapmak için kendini zorlamıyordu sanki yürümüyordu da kayıyordu adeta! Oldukça çekici olduğunu kabul etmeliydi galiba, bu Indis’in biraz sinirine dokunsa da belli etmemeye çalıştı. Kız kendini tanıttı, Paula diye bir arkadaşını kaybetmişti. Saçma bir soruydu bu, hem Paula’da kimdi ki? Ayrıca arkadaşını kaybetmiş olması onların problemi değildi. Aslında tamda bunarlı söyleyerek kızı yerin dibine geçirebilirdi ama kızın ürkek tavırları onu engellemişti. Kız içtendi, hem güzel olması onun suçu değildi ki! Çocuksu bir davranıştı Indis’in yaptığı, pembe olmuş yanaklarıyla onlara bakan kızı bir kez daha tepeden tırnağa süzdü, anlaşılan kız bu durumdan rahatsız olmuştu, ama bu Indis’i ilgilendirmiyordu. Felipe’nin kıza verdiği olumsuz yanıt üzerine Indis bu gereksiz soruya cevap verme sırasının kendisine geçtiğini fark etti
“Hayır, öyle birini görmedim, hatta öyle birini tanımıyorum” dedi, kız daha da kızarmıştı, sanırım bu bile kız için fazla ağır bir tepkiydi. Ama ne yapabilirdi içindeki insanları tersleme dürtüsünü kontrol edemiyordu bir türlü! Avlanma korkusuyla kaçan kaçan, ürkek bir tavşan edasındaki bu genç ve güzel cadıya tekrar baktı ve “Ama istersen bizimle idare edebilirsin, ben Indis ve bu da Felipe” dedi elini kıza doğru uzatarak…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.hogwartsekspresi.com
Elina Lora Dark

Elina Lora Dark


Kadın
Ruh hali : Sıradan Bir Gün 10811077vl2
Mesaj Sayısı : 405
Yaş : 32
Kan statüsü : Melez
Galleon : 11956
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 11/07/08

Sıradan Bir Gün Empty
MesajKonu: Geri: Sıradan Bir Gün   Sıradan Bir Gün Icon_minitimeÇarş. 06 Ağus. 2008, 00:00

Elina ayakta dikilmeye devam etti . Esen rüzgar ile dalgalanan saçları arasında çocuğu inceliyordu '' kesin slytherinli '' diye geçirdi içinden burnu havada bir tavrı vardı . '' off biri cevap versede gitsem yanlarında '' dedi çocuğa kötücül bir bakış atarak içinden '' ukela '' dedi bunu dışından söylemek için herşeyi yapabilirdi ama kendine engel oldu.Çocuk aynı kendini beğenmiş havayla '' Hayır, görmedim . '' dedi . Elina arkasını dönüp gitmeden önce '' iyi '' dedi zaten yanlarına oturmak gibi bir isteği yoktu ama yine de sorulması gerekirdi.

Çocuğa tekrar kötücül bir bakış attı ve çocuğun tam aksine çok tatlı bir kız gibi görünen yanındaki kıza gülümsedi tam arkasını dönüp gidiyordu ki kız “Hayır, öyle birini görmedim, hatta öyle birini tanımıyorum” dedi.Elina ona gülümsedi ve eliyle göstererek '' şöyle uzun boylu zıyaf ama al al yanakları olan sevimli bir kıç benim en yakın arkadaşım .. '' dedi ve birden çenesinin düştüğünü fark etti ama kız ona gülümsüyordu Elina da ona gülümsedi biraz kızarmıştı '' çenem düştü yine '' dedi çocuk Elina'yı doğrularcasına iç çekti Elina ''keşke şu çocuk burda olmasa kız ne kadar tatlı'' dye düşünmeden edemedi .Kız “Ama istersen bizimle idare edebilirsin, ben Indis ve bu da Felipe” dedi .Elina kendine hakim olamadı ''Hmm idare etcez artık'' dedi gülerek kızda gülmüştü Elina'nın ona takıldığını anlamış gibiydi .Elina içinden ''Neyse en azından her lafa darılan biri değil'' diye düşündü ve ona uzatılan eli sıktı '' tanıştığıma memnun oldum İndis'' dedi İndis'i biraz daha sesli söylemişti. ''hangi binadasın ? boş zamanlarında ne yapıyorsun ? falan filan işte böyle kalıplaşmış sorular istediğin sorudan başlayabilirsin'' dedi ve gülümsedi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Felipe Klaus Rodrigués
Büyücü
Felipe Klaus Rodrigués


Erkek
Ruh hali : Sıradan Bir Gün Hmbl7
Mesaj Sayısı : 292
Yaş : 29
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11929
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 03/08/08

Sıradan Bir Gün Empty
MesajKonu: Geri: Sıradan Bir Gün   Sıradan Bir Gün Icon_minitimeÇarş. 06 Ağus. 2008, 13:30

Aynı rahatlıkla oturup etrafı süzmekte olan Felipe, yanlarına gelen sarı saçlı kıza ters cevap vererek gölü izlemeye ve bir yandan da ağacın gölgesine sığınmaya çalıştı. Güneş, yakarcasına etrafa alevlerinden sıçratıyordu. Göle vurduğu zerrecikleri direkt yansıyor ve Felipe'in gözlerine kadar etki ediyordu. Ama bir şey var ki, gölü izlemekten bu güneşin etkisi bile alıkoyamıyordu Felipe'i.

Yavaşça bal renkli kahverengi gözlerini yanında oturan Ravenclaw'lı kıza çevirdi ve onun, ayakta duran kızı yanlarında oturma teklifine biraz bozulmuşcasına gözlerini çimenlerin üstüne doğru çevirdi. Felipe, elini çenesine doğru koyarak, gözlerini yerde dolaşıp duran küçük karıncanın taşıdığı yiyeceğe baktı. Artık yaz gelmiş, hepsi ortaya çıkmaya başlamıştı. Tek hoşnut olmayan Felipe olsa gerekti; çünkü böceklerden ve kendi köpeği dışında diğer hayvanlardan hoşlanmazdı.

"Indis-" dedi, kız yavaşça sesin geldiği yöne doğru, Felipe'e döndü. "-değişik ve güzel bir isim, beğendim," dedi, gözlerini gölden ayırmayarak. Yanlarına gelen kız ise onlara ne desem diye düşünürken, Felipe ona bir şey demeye karar verdi. "Hey sarı, Hufflepuff'lı mısın?" diye sordu.

Ters cevaplar vermekten hoşlanırdı. Ne de olsa o bir Slytherin öğrencisiydi, ama her Slytherin'ninde kötü yanları yoktu. Ama o Slytherin'lerden değildi Felipe. Bacaklarını karnına doğru çekerek kafasını ağacın gövdesine yasladı, derin bir nefes aldı ve gözlerini kısık bir biçimde gölü izlemeye bıraktı. Indis ve yanlarına gelen diğer kızda yavaş bir biçimde oturuyor, gölü izliyorlardı.

Geçen yıllarda, aynı bu zaman içerisinde bir arkadaşını göle attığını hatırladı. Amacı göle atmak olmasa da, korkudan ayağı kaymıştı. Kötü bir şaka olduğunu daha sonra anlamış olsa da o sırada gülmemek için bir neden yoktu. Yanındaki bir taşı avcuna aldı. Beyaz ve yavan bir taştı, eliyle ona dokundu ve var gücüyle göle fırlattı. Yavaşça suyun içine daldı ve küçük bir su sıçramasından sonra dibe battı. Yeşil çimenlerin üzerinde oturmak, onlara bakmak, sessizliğin içerisinde olmak Felipe'e huzur veriyordu.

Her defasında buraya gelip kafa dinlerdi, arkadaşlarıyla nadiren takılırdı buraya. Gözlerini, yanında oturan iki kıza dikti. Acaba az önce dedikleri ağır bir aşağılama mıydı? Indis için olmasa bile diğer kız için, 'hey sarı!' demek biraz onur kırıcı olabilirdi. Özür dilemye dili varmıyordu. Kim bilir, belki hiç alınmamıştır, belki de Slytherin öğrencisi olduğu için onun dediğini normal bulmuş olabilir. Yavaşça tekrar gözlerini kaydırdı ve karşıdaki, gölün içersinde duran nilüfer çiçeğine odaklandı.

Rüzgar yavaş yavaş hâlen esmeye devam ediyordu. Üçününde yüzünü okaşayarak kayıp gidiyordu. Ağacın yaprakları sallanıyor, gölün dalgalanma sesleri artıyor ve kuşların sesleri her daîm artıyordu. 'Ne güzel ve sessiz bir gün! diye içinden geçirdi. Ardından tek yapacağı şey, susup arkadaş edinmek olduğunu anlamaya çalışmak istedi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Indis Oak J. Engelbert

Indis Oak J. Engelbert


Kadın
Ruh hali : Sıradan Bir Gün 43772825vu8
Mesaj Sayısı : 586
Yaş : 32
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11939
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 03/08/08

Sıradan Bir Gün Empty
MesajKonu: Geri: Sıradan Bir Gün   Sıradan Bir Gün Icon_minitimePerş. 07 Ağus. 2008, 23:27

Ufuktaki iki ufak tepenin arasına paralel bir şekilde gökyüzünün tam ortasında parlayan sarı bir alev topu gibi görünen Güneş’in yaydığı görkemli ılık gözünü alıyordu, gözlerini iyice kısarak iki ince çizgi haline gelmelerini sağladı. Toprak Ana bugün çok kararsız olmalıydı, zira bir an rüzgâr tüm şiddetiyle esip, tozu dumana katıyordu bir an ise güneş ortalığı kasıp kavuruyordu. Sarıyla karışık yeşil renkteki çimenleri elleriyle yolmaya başladı, sırtının ağrıdığını hissedebiliyordu, gerindi, kambur durmayı bırakıp sırtını gölgesinde oturduğu ihtişamlı ağaca dayadı, daha rahattı. Sarımsı saçlarından bir tutamı parmaklarını kenetleyip avucuna kapattı, diğerlerini geriye attırdı. Saçını parmağına dolayıp, çözerek kendi çapında (!) oyalanıyordu. Bu sırada az önce yanlarına gelen sarışın kız konuşmaya başlamıştı, o konuşurken Indis bedeninin en ince ayrıntılarını süzgeçten geçiriyordu. Çelimsiz bir vücudu vardı, beyaz teninde çok hafif çiller belirmişti. Gözleri arada bal rengine dönüyordu. Görüntüsüyle son derece tezat bir şekilde şaşkın ördek yavrusu gibi konuşuyordu, belli ki afallamıştı. Öncelikle patavatsızca söylenmiş “İdare etcez artık” lafına gülmekle yetindi, sadece komikti, komik ve budalaca. Indis, hiç durmadan konuşan kızın çenesini kapatmasını sabırla bekledi, en sonunda kız sustuğunda “Hı-hı bende memnun oldum” dedi. Beklide o kadar çok konuşmamıştı, sadece sessizliği gürültüye yeğleyen Indis için fazlaydı söyledikleri. Indis’in üzerine yağdırdığı soru bombardımanın ardından derince bir iç çekti, gözleri sıkıntıyla perdelenmişti. Parmaklarını kütletti, kızın sorusuna cevap beklediği açıktı ama Indis’te bu soruları yanıtlamamaya kararlıydı. Sorguya çekilir gibi ardı ardına sorduğu sorular, genç cadının sinirlerini yeterince bozmuştu zaten. Göle baktı, son derece masum görünen bu göl kim bilir altında deniz halkından başka ne gibi tehlikeleri barındırıyordu. Bu konuda düşünmek ve kendince hayaller kurmak zevkli olacaktı, belini yasladığı ağacı şimdi de kafası için destek haline getirmişti. Diz kapaklarında kenetlenmiş ellerini çözdü ve karnına getirerek kollarını birbirinin arasından geçirdi. Daha sonra sol bacağını, sağ bacağının altında kenetleyerek bağdaş kurdu evet düşüncelerine dalmaya hazırdı artık…

Ama yoo, ne yazık ki tam yanında oturan Elina isimli gevezeliğe vurmuş konuşkanlığa sahip bu cadı gözlerini ona ayırmamak üzere dikmişti, sorusuna yanıt almadan rahatsız edici bakışlarını Indis’in üzerinden çekmeyeceği de bir gerçekti. Evet, başka insanlarla tanışmayı Indis istemişti ama başka insanlar tarafından sorguya çekilmekte biraz fazlaydı. Her zamanki gibi çok büyütüyordu işte, kız sadece onu tanımak için bir iki soru sormuştu, hem neresi kötüydü ki bunun! Ama Indis bunu düşünemeyecek kadar sabit(!) düşünceliydi, ya da sosyofobik mi daha doğru olurdu? En sonunda tenezzül edip kıza döndü ve konuşmaya başladı
“Bak ne diyeceğim, sen bu soruları bana sormamış ol, bende seni terslemek zorunda kalmayayım olur mu?” dedi, kayıtsızca. Kız biraz alınsa da bozuntuya vermedi ve gülümseyerek Indis’i onayladı. Az ileride, iskelede büyük sınıflardan bir kız ve bir çocuğa takıldı gözü. Kız çocuğun omzuna yatmıştı, çocuk kızın saçlarını okşuyordu. Indis gözlerini devirdi, “Ah ne kadar da romantik!” dedi içinden alayla, bakışlarıyla hapis altına aldığı bu çiftte birkaç dakika sonra bir hareketlenme oldu, kız kafasını çocuğun omzundan kaldırdı. Sivri hatlarıyla çocuğun suratını seçmekte zorlanmıyordu ve kıza bakışlarındaki arzu bunca mesafeden bile okunabiliyordu, kızınsa sadece omuzlarına dek uzanan parlak, siyah saçlarını görebiliyordu. Uzun bir süre öylece kaldılar, sonra çocuk kıza kızda çocuğa ve çocuk kızın suratını okşarken dudakları birleşti… Indis bu mide bulandırıcı manzaraya daha fazla katlanamayarak kafasını hışımla diğer yöne çevirdi, “Ahmaklar” diye tısladı kendi kendine. Bu sırada nefesini suratında hissedebildiği biri konuştu: Felipe. Galiba Indis’e iltifat etmişti, ya da öyle olduğunu sanmıştı. Indis’in suratında hafif bir gülümseme oluştu “Teşekkürler” dedi ses tonunda herhangi bir değişme olmaksızın. Çocuk kendinden emin ve kibirliydi, bunu sevmişti. En azından çok konuşmuyordu, bu iyiydi. Az sonra duyduğu bir söz biraz fazla seslice gülmesine neden olmuştu, sarı.. Demek kıza yakıştırdığı ad buydu, komikti, hem de oldukça… Kız çocuğun onunla dalga geçmesine ve Indis’in bunu komik bulmasına bozulmuş olmalıydı, Indis gülmesine engel olmaya çalışarak elini ağzına götürdü, derin bir nefes alıp kendini yatıştırdıktan sonra “Özür dilerim, affedersin” dedi, çokta samimi olmayarak.

Belli ki Felipe bu kez fazla ileri gitmişti zira kız buz gibi bakışlarla onu tepeden tırnağa süzdü, aslında alınmasını gerektirecek bir söz değildi bu, ya da öyleydi. Bunu Indis’e söylemiş olsa, ne yapardı bilmiyordu. Muhtemelen kafasını gölün içine sokmaya ya da bir nazar filan yollamaya çalışırdı. Ama kendisi söz konusu olmadığı için kılını bile kıpırdatmaya niyeti yoktu, bencilliği diz boyuydu ne de olsa. Hem yeni tanıştığı iki inandan birini diğerine karşı neden savunacaktı ki? Ne gerekçeyle ve ya vasıfla? Ortam sessizliğin yerini gerginliğe bırakıvermişti birden, ya da Indis’e öyle geliyordu. “Her neyse” diye geçirdi ve kafasını çevirdi, az önce öpüşüp koklaşan çift, iskeleden kalkmıştı, çocuk elini kızın omzuna atmıştı, kızın koluysa çocuğun beline dolanmıştı. Kıkırdaşarak onlara doğru geliyorlardı, Indis yine içinde bir şeylerin acıdığını hissetti. Midesi bulanıyordu, bu iğrenç manzara karşısında. O bir erkekle asla böyle olamazdı, yaşıtı pek çok kız bir erkekle birlikte olma, onunla vakit geçirme, bir sevgili bulma hayalleri kurarken Indis hayatı boyunca asla bir erkekle birlikte olmamak için dua ediyordu neredeyse. Anormal olduğunu bir kez daha ispatlıyordu böylece. Kız ve çocuk gülerek, önlerinde geçtiler, Indis çocuğun kızın kafasını öptüğünü, saçlarının kokusunu içine çektiğini gördü. Biraz fazla dikkatli bakmış olmalıydı ki sessizliğin hâkim olduğu ortamda ki diğer iki büyücüde onun baktığı yöne doğru çevirdi kafasını. Ama Indis hiç vakit kaybetmeden gözlerini başka bir noktaya odakladı ve tekrar derin düşüncelere daldı, ya da öyle gibi görünmeye başladı. Çocuk ve kızın bir şeyler söylediklerini işitebiliyordu ama kavrayamıyordu, aklı başka bir yerdeydi çünkü. Keyfi kaçmıştı, kız ve çocuğun onu neden bu kadar gerdiğini anlayamıyordu. Ama burada daha fazla oturmaya niyeti yoktu, çabucacık ayağa kalktı ve Eline ile Felipe’e bakarak “Evet, tekrar memnun oldum, ve sonra görüşürüz” dedi ve onların bir şey söylemesine fırsat bırakmayarak hışımla oradan ayrıldı. Rüzgâr üzerindeki bol tişörtü ve saçlarını geriye doğru savurup, Indis’in gözlerinin dolmasına neden olurken genç cadı kollarını birbirinin üzerinde kenetledi ve gün boyu bir daha çıkmamak üzere Ravenclaw kızlar yatakhanesinin yolunu tuttu…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.hogwartsekspresi.com
Elina Lora Dark

Elina Lora Dark


Kadın
Ruh hali : Sıradan Bir Gün 10811077vl2
Mesaj Sayısı : 405
Yaş : 32
Kan statüsü : Melez
Galleon : 11956
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 11/07/08

Sıradan Bir Gün Empty
MesajKonu: Geri: Sıradan Bir Gün   Sıradan Bir Gün Icon_minitimePerş. 07 Ağus. 2008, 23:58

Elina çocuğun yüzüne bakmamaya özen gösteriyordu çocuk "Hey sarı, Hufflepuff'lı mısın?" dedi. Elina gözlerinden alevler saçarak çocuğa baktı ''Adım sarı değil E-li-na anlama sorunun varsa söylede her söylediğim kelimeyi tekrarlıyayım. ve evet hufflepuffluyum'' dedi çocuğa gittikçe sinir oluyordu. Oturduğu yerden bir an önce kalmak istiyordu ama kıza bir sürü soru sormuştu kız ''Bak ne diyeceğim, sen bu soruları bana sormamış ol, bende seni terslemek zorunda kalmayayım olur mu?” dedi Elina kıpkırmızı kesildi ama kibarlığını bozmama gibi bir huyu vardı. Ayağa kalktı ve '' çok dost canlısısınız bende hata ki önüme gelen herkezi dost zannediyorum '' dedi ve arkasını döndü ama bu sefer büyük annesinin ona öğrettiği nezaket kurallarını bozarak sertçe arkasını döndü ve '' bu arada üçünüz birbirinize çok uyuştunuz. Indis , Felipe , ağaç üçlüsü bu gidişlede bu üç kişi olarak kalırsın. '' dedi içinden daha neler neler geçiyordu ama insanları hiç bir zaman tersleyememiş veya kıramamıştı.

İçindeki ses susunca arkasını döndü ve doğruca yanlarından uzaklaştı '' off küçük maymunlar neden sen böylesin Elina köpekler dost canlısıdır. Her insana selam ver diye bir şey yok ki offf bu Paula da nerde yaa '' diye düşündü ve hogwarts'a girip odasına çıktı tüm gün yatağına yatma fikri başından beri çok mantıklıydı yatakhaneye girdi pijamalarını giydi ve yatağına uzandı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lisa Wanders
Uluslararası Sihirsel Hukuk Bürosu Çalışanı
Lisa Wanders


Kadın
Ruh hali : Sıradan Bir Gün 14lb7
Mesaj Sayısı : 654
Yaş : 30
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12221
Ekspresso Puanı : 2
Kayıt tarihi : 15/03/08

Sıradan Bir Gün Empty
MesajKonu: Geri: Sıradan Bir Gün   Sıradan Bir Gün Icon_minitimePtsi 11 Ağus. 2008, 14:31

Johnny ve Lily'yi geride bırakıp ortak salonu terk ettiğinde huzursuz kıpırdanmaları devam ediyordu. Sadece 8-10 dakika içeride kalmıştı. Oysa ona her dakika bin ışık yılı gibi gelmişti. Derin bir nefes aldı ve kule merdivenlerinden inmeye başladı. 10 dakika içinde ne çok pot kırmıştı? Lily'yi ne kadar utandırmış ve Johnny'yi ne kadar rahatsız etmişti. İkisininde yüz ifadeleri aklına geldikçe içi ürperiyordu. Başını iki, yana salladı ve bir süreliğine bu düşünceleri kafasından atmayı istedi. Sonunda kuleyi arkasında bırakmış çıkış kapısına ilerlemeye başlamıştı. Karnında hafif bir açlık sezsede şimdi birşey yiyecek halde değildi. Sadece dışarı çıkıp biraz nefes almak istiyordu. Çok geçmeden bahçeye adım atmıştı. Esen rüzgar yüzüne çarpmış ve önüne dökülen kahküllerini geriye itmeye başlamıştı. Elini saçlarına götürerek kahküllerini düzeltti ve ardından göl kenarının yolunu tuttu. Onu rahatlatan tek yerdi orası. 6 yıl boyunca dersliklerden bile daha çok uğramıştı belkide göl kenarına. Hiç kalkmadan bütün gün orda oturup gölü seyredebilirdi ve hiç sıkılmayacağınada emindi. Sadece orada kötü anılarından sıyrılabiliyordu ki şuan buna ne kadar ihtiyacı olduğu her halinden belliydi.

Ağır adımlarla göl kenarına geldi. Gelir gelmez gözlerini göle dikmişti. Hemen muhteşem manzaranın etkisine girmiş olacaktı ki yanından geçen kızı farketmemişti bile. Gözlerini biran için gölden ayırıp yere çevirmişti. O sırada yanından sarışın bir kız hızla geçmişti. Göz ucuyla kızın gidişini izlerken orada yalnız olmadığını anlamıştı. Lisa'ya arkası dönük bir şekilde ağaca yaslanmış olan bir çocuk vardı. Kim olduğunu anlamak için baktı ancak çocuğun yüzü görünmüyordu. Yeni biriyle tanışmak için pek uygun bir zaman değildi. Yalnız kalmak ona daha iyi geliyordu. Fakat yalnız kaldığı sürece ortak salonda olanlar aklından çıkmıyordu. Kafasını dağatacak başka konulara ihtiyacı vardı. İstemeyerek de olsa ağır adımlarla bu kez çocuğa ilerledi. Tam yanına yaklamıştı ki duraksadı. Çocuğun yüzü birden tanıdık gelmişti. Bu Felipe idi. Biranda rahatlamıştı. Gerçektende yeni biriyle tanışacak gücü bulamıyordu kendinde. Tanıdık biri çıkması iyi olmuştu.


"Meraba! Oturabilir miyim?"

Belirsiz bir gülümseme yerleşmişti yüzüne. Felipe kendinden 2 yaş küçük olmasına rağmen en yakın arkadaşıydı neredeyse ve oturmak için izin almasına gerek olmadığını bile bile soruyordu işte. Sesinde hafif bir titreklik sezmişti. Anlaşılan hala tedirginliğini atamamıştı üstünden. Parlak mavi gözlerini Felipe'e dikti. Ayakta durmak istemediği açıktı...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://hogwartsekspresi.editboard.com/bio-lar-f164/lisa-wanders-
 
Sıradan Bir Gün
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Mantar Pano :: RPG İçi Sayfalar-
Buraya geçin: