Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  EkspresEkspres  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Davet

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Rocio Sycorax Malfoy
Azkaban Kaçağı
Rocio Sycorax Malfoy


Kadın
Ruh hali : Davet Yuppirt8
Mesaj Sayısı : 974
Yaş : 35
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12346
Ekspresso Puanı : 20
Kayıt tarihi : 24/01/08

Davet Empty
MesajKonu: Davet   Davet Icon_minitimePtsi 11 Ağus. 2008, 05:01

Cam kırıkları... Yerde büyüklü küçüklü onlarca cam parçası vardı. Hizasında durdukları bulanık bir şekilde yüzünü yansıtıyordu. Soluk bir yüz, dört bir tarafını çerçeveleyen simsiyah saçlar.. Sonra görüntü daha bulanıklaştı, başı dönüyor olmalıydı. Yumruk attığı eli kanıyordu, derin kesilmiş olmalıydı ki akan kan yere damlıyordu. Eline bakmak istedi ama kaldıramadı. Ayakta duramıyordu, dizlerinin bağı çözüldüğü için değil, birşey onu yukarı çektiği için. Açıkta olan kollarında izler belirmeye başladı, görebildiği kadarıyla yanık gibiydiler. Acı yoktu, çünkü hiçbir şey hissedemiyordu. Tam bu düşünce aklından geçerken sol koluna inanılmaz acı veren bir sancı girdi. Kendi sesini çok sonra duyabildi, var gücüyle çığlık atıyordu. Kolundaki yara yeniden açılmıştı, akan kana siyah bir sıvı da katılmıştı. Arnavutluk'un ıssız dağlarında başarısız olduğu için ona verilen bir cezaydı bu. Artık görünürde karanlık işaret yoktu kolunda, taşımayı haketmiyordu ''O''na göre. Ve bir ölümyiyen olduğunu unutmaması için her çağrıldığında yeniden açılacak bir yara kalmıştı yerinde. Bizzat ''O''nun tarafından cezalandırılmıştı. Şimdi neredeyse damarlarındaki tüm kan boşaldıktan sonra siyah sıvı kazınmış deriyi yakarak ilerledi. Geçtiği yerlerde tekrardan deri beliriyordu, pürüsüz bir ten. Acı yerini sızlamaya bırakınca yumulu tuttuğu gözlerini açtı. Ordaydı, tüm ihtişamıyla karanlık işaret kolunda dalgalıyordu. Çağrıldığını anlamıştı, ama Hogwarts'da cisimlenilemezdi. Nasıl gidecekti? Sy biliyordu, daha önce de bunu yaşamıştı. Gitmek için bedenine ihtiyacı yoktu, sadece zihni yeterdi. Yine o şey..

Sanki biri kafatasını açıyor, aklına giriyordu. Görüntü kayboldu, sesler kaynoldu. Herşey kaybolu, korkunç baş ağrısı dışında herşey gitmişti. Kısa bir süre boşlukta durur gibi hareketsiz bekledikten sonra acı azaldı ve dakikalar sonra acıdan balka birşey hissetti. Soğuk.. Hislerinin geri gelmemesini yeğlerdi çünkü çok üşüyordu. Geceleğine sarılmak için elini attı, biraz daha ısınabilirdi ama eli çıplak tenine değdi. Bunun ne olduğunu biliyordu, adını koyamıyordu ama bunu daha önce yaşamıştı. Yine zihnine girmiş olmaıydı, o kadar güçlüydü ki.. Ona karşı gelmek mümkün değildi, bundan kaçamazdı. Sy zorlayarak gözlerini açtığında gördüğü tek şey gözünü alan bir parlaklıktı. Kendini zorlayarak kalktı, sandalydadı. Dibini göstermeyecek kadar bulanık bir nehirde ilerliyordu. Nehir her kürek çekişte sadece dagalanıyordu, başka bir kıpırtı yoktu.Karanlık bir mağara gibiydi, yüzlerce sarkıt üzerine devrilecek gibi duruyordu. Soğuktan buz tutmuş mağaranın tavanındaki sular bu sarkıtları oluşturmuştu.Yanı başında yanan meşaleden yükselen ışık ayna gibi olan sarkıtlara çarparak büyük bir parıltı yaratıyorlardı. Önce küreklerin kendi kendine hareket ettiğini sanıyordu, oysa şimdi görüyordu ki yüzü gölgelerde kalmış biri çekiyordu sandalı. Meşaleyi eline aldı, karşıdakine yaklaşırınca kendisi olduğunu gördü. Kız kafasını kalkdırıp baktı, aynaya bakar gibiydi.

Kafasında bir şimşek çaktı, bunu daha önce bunu görmüştü. Bir insanın aynı rüyayı tekrar görme şansı yüzde kaçtı ki? Gözlerini kıstı kukuletanın altındaki kıza yeniden baktı. Gözleri kırmızı, çekik delikler gibiydi artık, burun delikleri ise birer yarığa dönüşmüştü. İçini bir kokru kapladı, karşısındaki kürekleri bırakıp ince parmaklarını asasına götürüyordu. İskeletimsi elleriyle kavradığı uzun asayı - ki bu Sy'ın asası değildi artık - doğruca ona doğrultmuştu. Şimdi dudakları kıvrılacak ve seninle konuşacak.. Daha önce olduğu gibi, sakin ol. Ama bu kez olmadı, rüya - ya da herneyse - değişiyiordu. Asadan küçük bir pat sesiyle incecik ipler çıkmaya başlamıştı. Onu bağlayacaklarını sandı önce, yakınına geldiğinde ise çıkan şeylerin ip olmadığını farketti. Sülüyet gibi birşeydi, cılız ışık hüzmeleri de denebilirdi. Etrafında dolaşıyorlardı, her birine baktıkça aklında başka bir anı canlanıyordu. Roger'ı görüyordu, onu en son iki ay önce görmüştü. Karanlık Lord onu uzaklara göndermişti, haber götürmesi için. Devleri ikna etmesi gerekiyordu, o anda gülüşmeler duydu. Anlaşılmayan konuşma sesleri.. Kelimeleri seçemiyordu ama anlamıştı, devler saflarına katılmış olamlıydı. Peki bu neden ona iletilmemişti, artık Kontes değil miydi? İçine düşen şüphe, hakim olamadığı öfkesiyle birleşti. Daha fazlasını bilmek istemiyordu, yeterince küçük düşmüştü. Ne yani ona ihtiyacı olamdığını mı söylemek istiyordu? Küçük bir hata için gereğimnden fazla cezalandırılıyordu. ''O''na öylesine kızgındı ki zihnini onun yinlendirdiğini unutmuştu ve tabi bu düşüncelerini duyabileceğini de..

Otuz dakika kadar sorna;

Gecenin ortasıydı, ayaklarının altında ezilen dalların çatırdamalarından başka ses yoktu. Etrafın bu akdar sesiz olması onu tedirgin etmişti, uyuyan bir kötülüğün yakınında olduğundan emindi. Eğer gürültü yaparsa onu uyandıracaktı bu yüzden çok sessiz hareket ediyordu. Alelacele adımlarla ormanın derinliklerine doğru yürüken, çalılar her tarafını çiziyordu. Canı yansa da en hafif bir inilti bile çıkarmamaya özen gösteriyordu. Ancak her ne yaparsa yapsın asasından çıkan ışık dikkat çekmesine sebep olacaktı. O olmadan da önünü görmesi mümkün değildi, etraf devasa ağaçlarla kaplıyken daha da zor oluyordu. Birileri onu takip edebilir şüphesiyle daireler çizerek yürüyordu. Aslında nereye gitmesi gerektiğini çok iyi biliyordu, onları nerede bulabileceğini.. Birinin onu izlemesi göze alamayacağı bir riskti, ama böyle bir niyeti olan biri varsa çoktan vazgeçmiş olmalıydı. Bir sürü daha durmaksızın yürüdü, yalnız olduğundan emin olduktan sonra daireler çizmeyi bıraktı. Bu iş için neden sabahı bekleyemezdi, neden şimdi olmak zorudaydı? Aslında o da bilmiyordu, bunu sormak aklına gelmemişti. Karanlık Lord ona bunun son şansı olduğunu söylemişti, aksi takdir de ne olacağını Sy zaten biliyordu. Hatırlatma gereği duymamasına şaşmamıştı, her zaman öylesine kendine mein biriydi ki.. Yine de bazen ondan beklenmeyecek kadar cömert bir Lord olabiliyordu, kolundaki yara kaybolmuştu. Erken verilmiş bir hediye de denebilirdi. Neyin karşılığında?

Belki de bu ormanda yaşayan en huysuz canlılarla konuşması gerekiyordu. Yüzüne gözüne bulaştırmamak epey zor olucaktı, ters bir şey yapacaklarından emindi. Özellikle insanlardan nefret ettikleri göz önüne alınırsa.. Sy da pek sabırlı biri sayılmazdı, sinirlenip düşüncesiz bir hareketde bulunabilirdi. Kalbi hafifçe hızlanmıştı, yavaş yavaş onların topraklarına giriyordu, her an önüne çıkabilirlerdi. Bu düşüncelerle uzun bir süre yürüdü ancak görünürde hiçbir kıpırtı yoktu. Yanlış yere mi geldim? Tam geri dönecekti ki çalıların arasında bir şey görür gibi oldu. '' Nox.. '' Fısıldıyla konuşmuştu, hala onu farketmemiş olma şansı vardı. Bu fırsatı kendi elleriyle kenara itmek istemezdi. Asasından çıkan ışığın sönmesiyle orman zifiri karanlığa gömüldü. Artık hiç birşey görmüyordu, asası hala havada etrafı dinliyordu. Bir hırıltı ya da bir ayak sesi duymayı umuyordu. Çalının arkasındaki her neyse kıpırdamıyordu ya da çoktan uzaklaşmıştı. Saldırıp saldırmama konusunda hala teredütleri vardı, fazla düşünmüştü. Bu sırada arkasından çalıların hışırtısı yükselmişti, ne olduğunu anlayamadan devasa bir sülüyet önüne fırlamıştı. Tam saldıracaktı ki oka benzer bir şeyin yüzüne doğrultulduğunu farketti. Kıpırdamadı, en ufak hareketinde vurulurdu. Yeterince hızlı davranırsa karşılık verebilirdi ama onlardan biriyle ters düşmek intihar olurdu. Aksine kendini onlara oldukça dostcanlısı göstermek zorundaydı. Ne kadar karanlık olsa da karşısındakinin dört ayaklı olduğunu farkedebilmişti, bu bir atadamdı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Sidus
At adam
Sidus


Erkek
Ruh hali : Davet Snrrn8
Mesaj Sayısı : 12
Yaş : 32
Kan statüsü : At adam
Galleon : 11944
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 18/07/08

Davet Empty
MesajKonu: Geri: Davet   Davet Icon_minitimeSalı 12 Ağus. 2008, 06:06

Sidus için gün normal başlamıştı. Fakat Sidus öyle devam edeceğinden pek de emin olamıyordu. Her an bir şey beklemişti. Her çıtırtıda bunun bir başka iki bacaklı mı yoksa yaratık mı olduğundan emin olmaya çalışmıştı. Son günlerde ormanı bir at adam için bile tehlikeli hale getirmeye başlamıştılar. O lanet toynaklarını buraya da atmışlar ve attıkları gibi bela getirmişlerdi. Zaten onların o hırsı, kibri ve bencilliğini düşündükçe bu oldukça olağan görünüyordu. Sidus bunun olmaması için elinden geleni yapacaktı. Gerekirse iki bacaklılara karşı savaşmayı göze alabilirdi de. Sidus göze alırdı ama bazı at adamların iki bacaklılardan çekinir olduklarını görmüştü *Yüz karaları…* Liderleri ise onlarla anlaşmanın olduğunu hatırlatıp duruyordu. Anlaşmaya göre onlar bu ormana zorunlu olmadıkça girmemelilerdi ama bugünlerde her gün bir başka iki bacaklı görür olmuştu. İnsanlara karşı her zaman ılımlı olan liderleriyse Sidus’u dizginliyordu. Hayatını kurtardığı günden beri tasvip etmese de liderlerine dik başlı davranmıyordu. Sihirli yaratıklardan birinin saldırısına gafil avlandığı sırada onun okları olmasaydı kurtulamazdı. Ona bir can borçluydu ki bu Sidus için büyük bir öneme sahipti. Bu yüzden dediklerine uyuyordu. Eh en azından buna gayret gösteriyordu.

-Yine bir ziyaretçi var Sidus… Bir iki bacaklı. Yıldızlar bana bizim için önemli bir soru soracağını söylüyor. Onların dediklerine göre onu sen bulmalısın. Vücudunun at tarafındaki tüyleri hafif bir meltemle dalgalanan yılların emeğini yüzüne yansıtmış yaşlı şefleri gözlerini yıldızlara dikerek kısık sayılabilecek bir sesle konuşuyordu. At adamlar yıldızların dilini çözmede kuşkusuz çok iyi olmuştu. bu sözlerin sahibi olan liderleriyse kuşkusuz her at adamdan daha iyiydi yılların emeği düşünülürse. Söyledikleriyse şaşırtıcıydı ki Sidus bir iki bacaklının soracağı sorunun öneminde pek de hayır görmüyordu. Aksini ispatlanacak bir şey olmadıkça bunu böyle bilmeye devam edecekti. Bacaklarını kırıp çöktüğü yerden doğruldu toynaklarını toprağa sürterek gözlerini yaşlı at adama çevirdi. Yaşlılıkla buruşmuş elleri kemerinden bir şey çıkardı. Bunun benzerleri tüm at adamlarda vardı ama bu şefin çağrısını anlattığı için hepsinden farklı, daha güçlü bir ses çıkarıyordu. Bunu verecek kadar değerli olması Sidus’un gür kaşlarının kalkmasına neden olmuştu ancak klan şefi sadece uzatmakla yetinmişti.

Sidus boruyu en çok değer verdiği şey gibi saygıyla aldı. Aslında kuşkusuz öyleydi de. Bunu alma şansına birkaç kez nail olmuştu ki pek az kişi liderden bu boruyu bir kereden fazla alabilmişti. Liderleri hep kendisine güvenmişti. En azından gerektiğinde kendini tutabilmesi ve cesurca savaşabilmesi onun ilgisini çekmiş ve bu tip işlerle hep Sidus ilgilenmişti. Özellikle at adamlar arasında tartışmalara neden olan Griffin’in ormana dalması olayından beri sık sık devriyelere çıkar olmuştu. İki bacaklılar için sezon sonu yaklaşıyordu ki bunu umutla bekliyordu. Onların toynakları olmadan orman daha güzel oluyordu. Şimdiyse kuşkusuz tutacak olan bir kehanete göre yine zehirli sarmaşık gibi ormanı kirleten toynaklarını buraya atan biri olacaktı. Gecenin içinde sessizce ormanın deriliklerinden başlangıca doğru ilerledi. Garip olan her çıtırtıda yine bir iki bacaklı olduğunu düşünüp okuna yeltenmesine rağmen bulamaması olmuştu kuşkusuz. At adam bölgesinin sınırına kadar bu böyle devam etti. Sınıra ulaştığında ilerideki bir kayanın üzerine atlayarak Arka toynakları üzerinde doğruldu.

İşte orada hemen ileride bir siluet görmüştü. Önceden gelen gibi esmer bir kısraktı bu. Hatta o olmadığını anlaması için gür kaşların çatılması ve keskin gözlerinin daha da kısılması gerekmişti. O değildi ama bir başkasıydı ki bunun Sidus için önemi pek yoktu. sonuçta hepsi bela demekti. İlki yaratık getirmişti ki bundan da iyi bir şey beklemiyordu. Liderlerinin bahsettiğinin o olup olmadığını merak ediyordu. Onun gördüklerini görme umuduyla başını yıldızlara kaydırdığında tek görebildiği marsın hala fazla parlak olduğuydu. Büyük şeyler olacağı kesindi ve bela yakın görünüyordu. Kimisi küme küme kimisiyse darmadağınık olan yıldızları bir süre inceledi. sonrasındaysa gözlerini yeniden kısrağa çevirdi. Ormanın içinde yürürken o çomağından ışık çıkartıyordu. Sidus buna neden ihtiyaç duyduğunu pek anlayamıyordu. Karanlık ormanda görebilmek için ayın ve yıldızların ışığı çoğu zaman yetmişti. Öfkeli bakışlarla gecenin morumsu havasına farklılık katan ışığı ve sahibini izledi. Yaklaştığında derin bir nefes alarak sadağından ip gibi çektiği okunu yayına yerleştirdi. Yayını gererek bakmaya devam etti. Kısrağın gözleri bulunduğu yere dönünce gerileyerek çalılıklara gömüldü arkasından sessiz adımlar atmaya çalışarak -Gürültü çıkarmayı sevdiği gibi istediğinde bunu çok iyi yapabiliyordu-arkasına doğru ilerledi. Gerilmiş olan yayı daha da gerdikten sonra bir vınlama sesi eşliğinde ilk oku bıraktı. Amacı kesinlikle onu korkutmaktı. Belki o sorusunu sormadan gidebilirdi böylece. En azından öyle umuyordu. Bir sürenin ardından durdu ve gecenin zifiri karanlığında dolunaydan birkaç gün sonrasındaki bir görünüme sahip ayın ışığı ile yüzünün aydınlamasını sağladıktan sonra konuştu. Yine tehditkar ve sert bir konuşmaydı.


-Umarım o çomağını bize karşı kullanmayı düşünmüyorsundur. Büyüyü yapmadan oklarımın tadına bakmak istemezsin…Burada, bu saatte ne arıyorsun iki bacaklı? Hemen hesap ver. Yoksa oklarımın tadını alacağın zaman çok uzak değil.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Rocio Sycorax Malfoy
Azkaban Kaçağı
Rocio Sycorax Malfoy


Kadın
Ruh hali : Davet Yuppirt8
Mesaj Sayısı : 974
Yaş : 35
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12346
Ekspresso Puanı : 20
Kayıt tarihi : 24/01/08

Davet Empty
MesajKonu: Geri: Davet   Davet Icon_minitimeSalı 12 Ağus. 2008, 23:19

At adamlar... Melezlerle bir sorunu yoktu aslında, onlara karşı bir nefret duymuyordu. Ama kendilerini saf insanlardan üstün görmeleri saçmalıktı. Kabul ediyordu, şu anda avantajlı gözüken at adamdı. Ama tek bir şansı vardı, attığı ok Sy'ı öldürmeliydi. Aksi takfirde, onun tabiriyle bu çomak onun oklarından çok daha keskindi. Yine de bu son ihtimaldi, alttan almaya çalışacaktı. Sonuçta buraya uzlaşmak için gelmişti, elinden geldiğince huyuna gitmeliydi. Gözlerini kıstı, ayın ışığı at adamın yüzüne aydınlatmaya başlamıştı. Gerçekten de gövdesi insana benziyordu, bel hizasına kadar olan bölğm. Siyah uzun saçları omuzlarına dökülüyordu, aynı renkte gözlere sahipti. Cılız ışıkta görebildikleri bunlardan ibaretti. At adam, kendinden oldukça emin dursa da geri adım atmadı. Yüzüne doğrultulmuş oka baktı, ardından kafasını iki yana salladı.

'' Sana ve halkına güzel haberler getirdim. İnan buna hiç gerek yok, amacım sana karşı büyü kullanmak değil. Silahını indirirsen asamı kaldırırım. Adım Malfoy, profesörüm. ''

Boştaki eliyle arka tarafı işaret etti. Eğer yönünü şaşırmadıysa Hogwarts o tarafta kalıyordu. Sonra at adamın görebileceği bir şekilde asasını cüppesinin cebine koydu. Asıl söze girmeden güvenini kazanmak istiyordu. Ama at adam kıpırdamadı, pek yaralı bir hareket olmamıştı. Taktik değiştirmeye karar verdi, zaman kaybetmek istemiyordu. Ormanda durduğu her dakika daha fazla risk alıyordu.

'' Lideriniz sen misin? Söyleyeceklerim onun için.. ''
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Sidus
At adam
Sidus


Erkek
Ruh hali : Davet Snrrn8
Mesaj Sayısı : 12
Yaş : 32
Kan statüsü : At adam
Galleon : 11944
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 18/07/08

Davet Empty
MesajKonu: Geri: Davet   Davet Icon_minitimePtsi 18 Ağus. 2008, 03:54

Dudaklarından dökülen kelimelerden sonra Sidus dikkatli gözlerini kısrağa dikmişti. Bugünlerde iki bacaklıların yüzünü sıkça görmeye başlamasından olsa gerek kendinden emin ifadesinin altında bir tiksinti vardı. Gözlerinin önünde bir at adamı katleden bir ırka liderleri ne derse desin sevgi beslemiyordu. At adamlar sadece ihtiyaç olduğunda öldürürlerdi ama bu iki bacaklının asasıyla kim bilir kaç kişi can vermişti. Gözlerinin önünde çomaktan çıkan ışıklar duyulan bir at adam çığlığı ve yere düşen beden canlandı. Koyu kahverengi iğdiş bir at bedenine sahip ırkdaşının gözlerinde sönen ışık canlandı. Bedenin düşmesinin ardından lanet iki bacaklının attığı kahkaha Sidus’un okuyla yarıda kesilmiş ve yaptığının at adamları korkutacağını sanan iki bacaklı boğazında açılan yarayla ölmüştü. O zaman havaya yayılan kan kokusunu şimdi de hisseder olmuştu. Üstelik iki bacaklılar aralarındaki savaşlarla da birbirlerini öldürür olmuşlardı. Bırakın bir at adamı kendi ırkdaşlarını öldürdüklerini bile görmüşken onlara sempati mi duyacaktı? Anılardan uzaklaşıp kendine geldiğinde okunu iyice gerdiğini fark etti Öylece tutmaya devam etti. Demek ki biraz daha dursa belki de aynı anı yaşayacak ve konuşmasına izin vermeden iki bacaklıyı öldürecekti. Eh buna üzülmezdi çünkü söz konusu iki bacaklı olunca o günden bu yana pek ölmelerine umursamıyordu. Her ne kadar liderleri onların bazılarının bilge olduklarını, savaş değil barış için çalıştıklarını söyleyip dursa da.

Karşısındaki kısrağın kuzgun karası olarak seçtiği, düz saçları; başının yanında esen rüzgarla tıpkı Sidus’un saçlarının ara sıra dalgalanması gibi hafif hafif dalgalanıyordu. Ölü gibi beyaz olan yüz; sivri bir burun, dikkatle kendisini süzdüğünü belli belirsiz oynamalarından fark ettiği saçları kadar kara gözler, ince kaşlarla güzel sayılırdı. Sesi de aynı ölçüde soğuk ama etkileyici bir tona sahipti. Ancak Sidus çok iyi bilirdi ki iki bacaklılar tatlı dillerinin arkasına yılanın zehrini yerleştirirlerdi. Kadın okunu indirmesini söylediğinde ve asasını kaldırdığında tek yaptığı az önce bıraksa saplanacak derece gerdirilmiş yayını biraz gevşetmek olmuştu. Ayın loşluğunda sadece okun ucu göründüğünden muhtemelen kısrak bunu fark etmemişti. Hala sabit bir şekilde duruyor gözlerini kısrağın gözlerine dikmiş öylece bakıyor bir yandan da düşünüyordu.
*Güzel haberler… En güzel haber toynaklarınızı bu araziden tamamen çekmeniz olacak ki bunu diyeceğini sanmıyorum* Toynaklarını hafifçe yere sürterek bir kazıma sesi çıkardı. Hala aynı yerde duruyordu. Onu tek aydınlatan lekeli aydı. Birkaç gün önceki dolunaydan beri sadece birazcık küçülmüştü ama ihtişamını koruyordu. Mars da koruyordu. Hala bela vardı ki iki bacaklılar buraya girdikçe olacaktı da. Bir süre daha inceledi sonsuz gökyüzünü. İlerden kısrağın başının yüzünden bir yıldızın kaydığını gördüğünde gür kaşları çatıldı. *Gece çakalı* Parlayan birkaç yıldızla birleştirilirse hoş olmayan bir şey oraya çıkıyordu. Bu kısrak buraya karanlığın eli tarafından gönderilmişti. Yayın tekrar gerildiğini hissetti. gözlerinin önünde bir at adamı katleden lanet iki bacaklı da onlardandı. Liderleri “O”nun dünyayı karanlığa boğacak işler yaptığını söylediğini hatırladığında yay daha da gerildi.

İki bacaklı yeniden konuşmaya başlarken liderlerini çağırmıştı. Bir an tereddüt etti. Yoksa aradı kişi bu kısrak mıydı? Yıldızların dediğine bakılırsa “O”nun hizmetkarlarından biri olan bir kısrak onlara değişim getirecek sorular soracaktı. Mars…Bela getirecekti sorusu yine. Karanlığın elini bu kadında görebiliyordu. Gözlerini dikti. Hiç konuşmadan saklandığı kayalıkların arasından çıktı. Yüzü yavaş yavaş netleşirken ayın ışının vurduğu okun ucu da parlıyordu. Bu daha da tehditkar bir görünüm katıyordu. Gür kaşlarını çatarak kısrağı bir süre göz hapsinde tuttu. Yıldızlar kendisinin gelmesini istemişse bir şey olmalıydı. Nedenini tam bilemese de –yıldızlar bilge liderleri kadar açık değildi Sidus’a- öyle olduğuna emindi. Zamanın büyük çarkı bildiği gibi dokurdu kaderi ve kader söz konusu iken neden sorulmazdı. Cevapları ancak yaşadıkça öğrenebilirdi. Zira yıldızların fısıldadığı çoğu zaman sadece olasılıklar oluyordu. Seçimlere dayalı olasılıklar. Liderinin onu yollarken söyledikleri zihninde yankılanırken gözleriyle kısrağı incelemeye devam etti. hala kendinden emin duruyordu ki muhtemelen ırkının kibrine sahipti. O kibre sahip bir sürü iki bacaklının kendisine yalvardığını da gördüğünden bunu pek sorun etmiyordu. Zihninde düşünceler dönerken oku bir kez daha gerdi ve saldı. Ok vınlayarak bir fişek gibi uçtu. İki bacaklı bunu beklemediğinden olsa gerek şaşkın görünüyordu.


-Doğru cevapları vermeden buna müsaade etmem iki bacaklı. Elini kolunu sallayarak liderimizi göreceğini mi sandın? Halkımıza vereceğiniz tek güzel haber buradan gitmeniz belki de. Zira kuralları çiğner oldunuz son günlerde. Ama bunu diyeceğini sanmıyorum. Yıldızlar bana seçim yapılacak bir şey olduğunu söylüyor. Önemli bir seçim. Konuş kısrak! Ne istiyorsun? Sidus’un gürleyen sözlerini ilerideki birkaç yaratık kaçışması izledi. Sidus’un gürleyen sözlerini ilerideki birkaç yaratık kaçışması izledi. Arkasından sert bir rüzgar çıktı.Bedenleri titretene kadar içlerine doldu. O kadar ki nefes alamaz konuşamaz hale getirdi. Ağaçlar sallandı yapraklar hışırdadı. Gittikçe daha korkunç bir hal alıyordu. Bir kurt gibi uludu, arkasından bir aslan gibi kükredi. İki bacaklının pelerini siyah bir bayrak gibi dalgalandı. Aslında bu karanlık ormanda ne ilk ne son olan bir rüzgar olduğundan normaldi. Garip olan hala havaya hakim olan sülfür kokusuydu.Bu hayra alamet değildi ki marsın her geçen gün tehlikeleşen durumunu da hatırladıkça işler daha da tehlikeli oluyordu. İçinden bu konuşmanın bir an evvel bitmesini dileyerek tehditkar gözlerini kısrağa yöneltti.Cevap gelmezse bu sefer gerçekten kızacaktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Davet
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Mantar Pano :: RPG İçi Sayfalar-
Buraya geçin: