|
| Akşam Saatleri | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Severus Rodney Anthony Muggle
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 810 Yaş : 31 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12182 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 13/03/08
| Konu: Akşam Saatleri Ptsi 11 Ağus. 2008, 15:05 | |
| “Hepsi ölecek!”
Babası, annesi ve abisinin bulunduğu alanda birkaç karanlık yüz vardı. Durmadan aynı şeyi söyleyip duruyordu. Hepsinin öleceğini söyleyip duruyordu. Etrafta dolaşan büyü ışınlarını izliyor ve bir kenarda duruyordu öylece. Herkesin ağzından bir büyü ismi çıkıyor, Severus ise sadece o karanlık yüzün söylediği sesi duyuyordu. Kulaklarında yankılanan o ses, artık bir işkence hâline gelmişti. Saklandığı büyük taşın arkasından çıktı ve asasını çıkarak karanlık yüzlü kişiye aklına gelen tüm büyüleri savurmaya başladı. Ne var ki hiç biri etkili olmuyor, karanlık adam onun yolladığı büyüleri etkisiz hâle getiriyordu. Kafasını sola doğru çevirdiğinde yerde yatan ailesini görmüştü. Tuhaftı ki içinde hiç üzgün bir duygu oluşmamıştı. Öylece onlara bakarken, ölü bedenlerini sadece seyrediyordu.
Öfkeli bir yüz ifadesi ile o adama tekrar bir büyü daha yolladı. Yine etkisiz hâle getirmişti. Bu kez adam asasını çıkarmıştı. Yüzünü net olarak göstermiyordu. Bu sırada asasını Severus’un üzerine doğrultmuştu. Ağzından yine fısıltı şeklinde sesler çıkıyordu. “Sıra sana geliyor.” Bir Gryffindor olarak, yüreğinin derinliklerindeki cesaret alevlenmişti. Önce sağ ayağıyla bir adım atıp, daha sonra sol ayağıyla bir adım attı. Adımlarını yavaş yavaş hızlandırmaya başlamıştı. Ta ki, karanlık yüzlü adamın ağzından bir büyü ismi çıkana kadar. “Avada Kedavra!” Asasından çıkan ışık üstüne doğru geliyordu. Zaman sanki yavaşlamış, büyünün üzerine gelişi de zaman almaya başlamıştı. Çok kısa bir mesafe kalmıştı artık. İçini kaplayan korkuyu, cesareti ile bastırmaya çalışıyordu. Ölüm ile burun burunaydı tam anlamıyla. Artık büyünün vücuduna değmesine çok az bir zaman kalmıştı ki, bir bulutun dağılması gibi tüm görüntüler gitmişti gözünün önünden.
Bir anda açtı gözlerini. Terden sırılsıklam olmuştu. Gördüğü bu kâbustan çok etkilenmiş olsa gerek, hâlâ o karanlık yüzlü adamı arıyordu etrafta. Uyumakta olan arkadaşlarını rahatsız etmek istemezken, kulağında hâlâ o sesler dolanıyordu. Hepsi ölecek… Ne demek istiyordu? Kim ölecekti? Sadece bir kâbus muydu yoksa gerçek olabilir miydi? Oldukça hızlı atan kalbini dinliyordu o sırada. Korkulu ve bembeyaz kesilmiş bir yüz ile üzerindeki kıyafetleri değiştirdi. Gözünün önüne gördüğü kâbustan, kareler gelip duruyordu. Hafızasının gizli bir bölümüne kazınmıştı sanki. Ve onu oradan silip atamıyordu. Beyninin en derin yerine işlemişti o anlar adeta. Gördüklerinin gerçek ile bir ilgisi olup, olamayacağı konusunda tedirgin düşünceler içindeydi. Ailesinden bir haber almak istiyordu. Zaten yazdığı mektuba bir haftadır cevap gelmemiş olması, onun korkmasını sağlıyordu. Birde bu gördükleri iyice tuz, biber olmuştu. Sonunda yatakhaneden çıkmayı akıl edebilmiş, kafa dağıtmak için biraz dolaşmayı düşünmüştü.
Ortak salonun merkezi olarak adlandırdığı bölgeye ulaştığında gördüğü manzara hiç de hoş değildi. Görünen o ki, diğer arkadaşlarından da hiçbiri uyanmamıştı. Böylece sohbet edip, kafa dağıtma hayalleri suya düşmüştü. Yine o son zamanlarda içini sarmış olan şeye dönecekti. Yalnızlık… Yalnız kalmayı son zamanlarda oldukça fazla tadıyordu. Düşünceleri ile baş başa kalmak, kafasında senaryolar üretip korku içine kapılmak gibi şeylere rastlamaya başlamıştı epey zamandır. Ortak salondan çıkıp, merdivenlerden tam yedi kat aşağıya indi güç, bela. Az önce sohbet edip kafa dağıtmak isteyen o çocuk, o sırada etrafta her kafadan çıkan sesler ile oluşan gürültüden oldukça rahatsız olmuştu. Tercihi değişmişti bir anda adeta. Bu tarz zamanlarda yalnızlık, en büyük dostuydu ne de olsa. Büyük Salon’a girmek yerine sol taraftaki kapıdan dışarıya çıktı. Uzun süredir uğramamış olduğu ve tam istediği bir ortam olan Fısıldayan Ağaç Korosu’na gidecekti. Kendini bir ağacın altına bırakacaktı. Düşünceleri ile baş başa kalacaktı. Tıpkı istediği gibi…
Adımlarını hızlandırıp, öğle saatinde güneşin kavurucu sıcağından sıyrılmayı düşünüyordu. Tek düşündüğü gördüğü o kâbustu. Yürürken bile aklından çıkmıyordu. Severus ise o anları tekrar hatırlamamayı o an o kadar çok istiyordu ki… Korku hissini bastıramazken nasıl olduğunu anlamadan istediği yere –fısıldayan ağaç korosu- gelmişti. Hoş, geldiği an kulaklarının duyduğu fısıltılar yine o kâbusu getiriyordu gözünün önüne. Tıpkı o karanlık yüzlü adamın söylediği fısıltı şeklindeki sözler gibi burada da fısıldayan sesler vardı. “Hogwarts'ın bana bir gıcığı var. Bunu anlamış oldum.” Saçma sapan bir düşüncenin ardından, bir ağacın altına oturma gereksinimi duydu. Dalları oldukça uzun, gövdesi oldukça kalın olan bir ağacın altında oturdu. Fısıltı sesleri eşliğinde gözlerini kapatarak biraz dinlenmeye koyuldu.
~~ Akşam Saatleri ~~
Onca saat uyuduktan sonra, öğlen saatinde de uyumayı başarmıştı. Hava kararmış, öyle ki gökyüzünde yıldızlar dahi görülmeye başlanmıştı. Öğle saatlerinde gördüğü az sayıda öğrenci, alanı terk etmişe benziyordu. Orada bu saate kadar kalan tek öğrenci o gibi gözüküyordu. Bir yandan ayılma çabalarındayken, bir yandan da saatini kontrol ediyordu. “Olamaz…” Herkesin binasının ortak salonunda olması gerektiği bir saatte, o dışarıda dolanıyordu. Sınıf başkanlarının gece vardiyalarına yakalanmamak istersen arka taraftan gelen bir çıtırtı sesi ile irkildi. “Hah! Bir bu eksikti. Gelen de bir sınıf başkanı olsun. Oh, oh…” Seslerin iyice artmasıyla asasını çıkardı. Bir yere gizlenip, büyük bir ihtimalle herhangi bir binanın sınıf başkanı olan bu kişiden kurtulabilirdi ama bunu yapmayacaktı. Beklide gelen kişi James idi. Eh, ondan bir ceza alma gibi durumunun söz konusu olacağını da düşünmüyordu. Ayak seslerinin geldiği yöne doğru biraz daha yöneldikten sonra asasını çıkardı. Ortalığı biraz aydınlatmak ve gelen kişinin kim olduğunu anlamak amacıyla bir tılsım büyüsü uyguladı. “Lumos Maxima!”
Out: Anlaşmalı bir rp'dir | |
| | | Marveille Croweix Perfect Li(f)e Yazarı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2182 Yaş : 29 Kan statüsü : safkan yani nolcak ki başka. Galleon : 12730 Ekspresso Puanı : 22 Kayıt tarihi : 11/11/07
| Konu: Geri: Akşam Saatleri Salı 12 Ağus. 2008, 00:34 | |
| Karanlığın hükmü gökyüzünde yavaş yavaş yerini alan, etrafında adeta dans eden bulutlardan sıyrılan dolunay tarafından engellenirken ince vücut hatlarına, keskin bakışlara ve sanki bir şeyden kaçıyormuşçasına hızlı adımlarla sahip siluet şatonun efsunlu duvarlarından uzaklaştı. Nemli çimlere attığı ilk adımda bundan tam bir yıl önceki gece belirdi zihninin derinliklerinde. Tıpkı o günkü gibi dolunaya ev sahipliği yapan bir geceydi. Ama farklıydı bu sefer. O gecenin masumiyetinden çok daha uzakta bir amaç için ayrılmıştı kendini son derece güvende hissettiği kasvetli zindanlardan. Ve bu sefer yakalanma korkusu barındırmıyordu benliğinde. Sınıf Başkanı olması mı, yoksa artık yavaş yavaş kendine gelip neyin uğrunda yaşadığının farkına varmasından mıdır bilinmez ama korku esen sert rüzgarla birlikte ondan alınmış, uzaklaştırılmış gibiydi. Tek düşündüğü o kutuyu dönem bitmeden ve gelecek sezon mezun olma zamanı gelmeden almak, Lucy'nin hatıralarını kirletmemek olmuştu neredeyse tamı tamına bir yıl boyunca. O olmadan, Lucy olmadan kutuyu açamazdı ama merakı mantığına engel oluyor, yapabilecek bir şeyler bulabileceğini söylüyordu. Sonuçta aptal bir kız değildi ya?
Kahverengi saçları dalgalanan pelerinine eşlik ederken elinden geldiğince çabuk olmaya çalışıyordu ama hatıraları, geçmişi yeniden yaşamak tarif edilemez bir mutluluk bırakıyordu üzerinde. Baktığı her yerde onun huzur veren bakışlarıyla karşılaşıyordu adeta. Onu ve kutuyu unutmanın imkansız olduğunu anlamıştı zamanla, şimdi sıra her şeyin üstüne gidip yeni bir başlangıç yapmak için çok geç olup olmadığını öğrenmekteydi ve Marv daha her şeyin yeni başladığına dair bir şeyler hissediyordu. Kim ve ne olduğu, gelecekte onu neler beklediği konusunda bütün yıl boyunca düşünmesi gerekse de cevabı kuyuda bulabileceğini biliyordu ve şu anda bütün bedeni onu almak için tutkuyla yanıp tutuşuyordu. Bambaşka biriydi sanki, diğerlerinin aksine oldukça merhametli Marv değildi o gece kendinden emin adımlarla Fısıldayan Ağaç Korosuna doğru hareket eden. Başka biri tarafından yönetiliyormuş gibi hissediyordu kendini ve çoktan kontrolünü kaybetmişti. Sonucu her ne olursa olsun onu istiyordu ve açmayı başardığında her şey için çok geç olacaktı. Tıpkı annesinin istediği gibi gerçek bir Slytherin, ailesine yakışır bir Snape olacaktı. Ama neydi gerçek Slytherin kavramını içeren şey? Nedense her ne olursa olsun kabullenemeyeceği tek şeydi Slytherinlerin kötü olduğu ve öyle kalacağı. Ne değişirse değişsin hayatında, sadece bunu sonsuza kadar savunabilirdi.
Dondurucu bakışlarını gökyüzüne çevirdiğinde kendisini çevreleyen bulutlardan tamamen kurtulmuş dolunayda onun yüzünü gördüğünü sandı. Tanıştığından beri bir saniye bile olsun onu yalnız bırakmayıp destekleyen birinin, Lucienda'nın yüzünü. Hüzün çerçevelemişti onu, bakışlarından anlayabilmişti bunu. Acı çekiyordu sanki, o gece olacaklar hakkında endişeliydi. Ya da bütün bunlar onun uydurma dünyasından kopup gelen saçmalıklardan başka bir şey değildi. Elaya kaçan yeşil gözlerini kapatıp yeniden açtığında onu göremedi. Sadece basit bir göz yanılması, aldanma diye düşündü. Hiç bir şeyin onun amacını engellemesine izin veremezdi.
Fısıltılar... Ve her ses yapma diyordu. Rüzgarın getirdiği her uğultu kulaklarında sinir bozucu bir melodiyle ona durmasını emrediyordu. Yapamayacağını fark ettiği andaysa taşıyamayacak kadar yorgun düşen bedenini dizlerinin üzerine bıraktı, vazgeçmişti. Yenilmişti, bütün bunların olacağını önceden tahmin etmiş olmasına rağmen başaramamıştı. Asla annesinin sahip olmayı düşlediği gibi bir cadı olamayacaktı. Belki de binlerce defa dilediği gibi Lucy'nin ölmemiş olmasını istedi Tanrıdan. Onu geri göndermesi için yalvardı yeniden. Ama o da biliyordu ki hiç bir büyü ölüleri geri getiremezdi. Annesi gibi güç meraklısı bir budalanın da bunu başarabilmiş olmasına inanması aptalca bir davranıştı. Lakin istiyordu, Lucy'i geri istiyordu ve onu yeniden görebilmek için yapamayacağı hiçbir şey yoktu.
Ellerinden yardım alarak yeniden ayakta durmayı başardığında gelmek istediği yere çok az kalmış olduğunu fark etti ve yenilgi denen aptalca duyguyu tatmak istemiyordu. Ayaklarının altındaki dallarını çıkardığı sesleri önemsemeyerek ilerlediğinde gördüğü siluet ve asadan parlayan ışıklar bu gece yalnız olmadığını fark etti. Yüzündeki şaşkınlık yerini sinsi bir tebessüme bırakırken dudakları alay dolu bir ifadeyle kıvrıldı. Tanrıya şükürler olsun ki sınıf başkanıydı ve karşısındaki de bir Gryffindor'du, şu saatte yatağında olması gereken bir Gryffindor hemde. ''Şu lanet olasıca asanı burnumun dibinden indirecek misin?'' Tılsım dersinde pek önemsemediği büyünün asadan çıkardığı rahatsız edici ışın hoşuna gitmemişti. Küçümsememeliydi, büyü sahiden de kuvvetli görünüyordu. En azından karşısındakinin Severus Anthony olduğunu anlamasına yardım etmişti. '' Söylesene Anthony, gecenin bu saatinde neden dışarıdasın ve neden ayak seslerini duyduğun halde saklanma gibi bir girişimde bulunmadın? Gryffindor'ların aptal cesareti dedikleri şey mi bu?'' Sesi sinir bozucu bir şekilde sakin olduğu halde barındırdığı alay dolu tonlamaları hissetmemek bir Hufflepuff için bile imkansızdı. | |
| | | Severus Rodney Anthony Muggle
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 810 Yaş : 31 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12182 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 13/03/08
| Konu: Geri: Akşam Saatleri Salı 12 Ağus. 2008, 15:10 | |
| Önündeki büyük ağacın arkasından gelen çıtırtı sesleri iyice artmaktayken, yapmış olduğu büyü ortalığa oldukça aydınlatmıştı. Asasının ucunda gördüğü bir yüz ona hiçte yabancı gelmemişti. Cüppesindeki Slytherin armasını görmesiyle yine bir tartışma çıkacağı hissine kapılmıştı. Ne de olsa Gryffindor ve Slytherin binaları ezeli düşmandı (!) Sonunda kim olduğunu anlayabilmişti bu kişinin. Slytherin binasının soğuk yapısıyla ünlü sınıf başkanı Marveille idi karşısındaki. Hiç şüphesiz, bir ceza verecekti ve işin en kötü yanı Severus bu cezaya boyun bükmek zorunda kalacaktı. Marveille’nin oldukça kibar(!) ses tonuyla söylediği cümlesinin ardından asasının ucunu yere doğru doğrulttu. Yine de ortalığın aydınlanmasına yetiyordu. Kızın soğuk bakışları üzerindeyken, oldukça tedirgindi. Hâliyle her an çıkabilecek bir tartışmaya karşı da hazırlıklıydı.
Sessizliğin hakim olduğu bir ortamda ikisi de sadece birbirine bakmak ile yetiniyordu. Ne olacaksa olsun artık düşüncesindeydi Severus. Kahverengi gözlerini kızın üzerine dikmiş, onun söyleyeceklerini bekliyordu. Bir ceza vereceğine kesin gözüyle bakıyordu. Sınıf başkanı değil miydi o? Üstelik bir Slytherin… Gryffindor’un bir öğrencisini bu saatte dışarıda yakalamışken ceza vermeden bırakmazdı herhalde. Alaycı yüz ifadesi ile kıza bakarken onun bir şeyler söylemeye hazırlandığını fark etti. Artık tartışma başlıyor gibiydi…
Uzun süredir devam eden sessizlik Marveille’den gelen bir cümle ile bozuldu. Sinir bozucu bir ses tonu ile söylemeye başladıkları, Severus’u epey sinirlendirmişti. Sakin olmaya çalışsa da görünen o ki bunu başaramayacaktı. Hesap sorar gibi bir tavırla bu cümleleri söyleme hakkını ona kim veriyordu? Doğru ya. Marveille bir sınıf başkanıydı ne de olsa. Öğrencilere ceza verebilirdi. Biraz düşündüğünde kendini onun yerine koymaya çalışmıştı. Bir sınıf başkanı olsa, böyle bir durumda ne yapardı. Ceza vereceği kesindi ama bu ne olabilirdi? *Kendini onun yerine koymaya ne gerek var… Ne yapacağı zaten belli değil mi?* Bir süre devam eden sessizlik Severus’un dudaklarından dökülen sözcükler ile bozulmaya başlamıştı. Hoş, fısıltıların olduğu bu alan pek de sessiz değildi ya neyse…
“Saklanmama ne gerek var. Eh, böyle bir durumda sen olsaydın saklanacaktın sanırım. Bana kalırsa bu davranışım çok da fazla cesurluk içermiyor.” Kızın yüzündeki sinirli ifadeyi görmek hoşuna gitmiş olsa gerek, yüzüne sinsi bir gülümseme kondurmuştu. Oysa ki, az önce bu kadar sinirlenmişken şimdi bu kadar cık laflar ile yetinmeyecekti. Madem bir tartışma çıkacaktı, bu tartışmayı Severus’un başlatması fena olmazdı. Marveille’yi daha da kızdırmak amacıyla tekrar ağacın altına geçti ve oturdu. Onu kale almadığını belli etmek istiyordu. Eh, sınıf başkanı da mesajı almışa benziyordu ki yüzündeki sinirli ifadenin daha da kızgın bir hâl aldığını görebiliyordu Severus. Söyleyeceklerinin bu kadarla sınırlı kalmayacağı kanaatine vardı. Biraz daha sinirlendirmek amacıyla bir şeyler daha söyledi.
“Bu saatte neden burada olduğumu merak etmiştin sanırım. Doğruyu söylemek gerekirse, uyuya kalmışım. Şaşırtıcı değil mi?” Yüzünde yine bir gülümseme oluşmuş, kızın bu cümlesine vereceği tepkiyi merakla beklemeye koyulmuştu. Bu sırada gökyüzündeki yıldızları takip ediyordu. Kafasını kaldırdığında diğerlerinden oldukça parlak bir yıldız görmüştü. Bir süre onu takip etmesinin ardından bir uçağın havada gitmesi gibi, yıldız da hareket etmişti. Tuhaf bir yüz ifadesi ile gökyüzüne bakmayı sürdürürken yanındaki kızı hatırladı. Kafasını ona doğru çevirdiğinde meraklı bir ifade kondurdu yüzüne. Artık bir cevap bekliyordu...
Out: Kötü oldu ama kusura bakma -_-
| |
| | | Marveille Croweix Perfect Li(f)e Yazarı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2182 Yaş : 29 Kan statüsü : safkan yani nolcak ki başka. Galleon : 12730 Ekspresso Puanı : 22 Kayıt tarihi : 11/11/07
| Konu: Geri: Akşam Saatleri Salı 12 Ağus. 2008, 16:04 | |
| Oğlanın sinir bozucu sözleri bir kaç saniyeliğine de olsa yüzündeki o soğukkanlı ifadenin kontrolünü kaybetmesine sebebiyet vermiş olsa da kısa sürede yeniden rahatsız eden gülümsemeyi yerleştirdi. Onun yerinde olması gibi bir durum söz konusu bile değildi. Sonuçta o bir sınıf başkanıydı ve geceleri dışarıda olmasını sadece kontrol diye açıklayabilirdi. Ama ne yazık ki Severus'un böyle bir şansı yoktu. Sıkı bir cezaya hazır ol Severus... Sıradan bir akşam olsaydı onu görmezden gelip göndereceğine emindi, özellikle de şu sıralar duyguları bu kadar karmaşıkken. Ama şimdi bütün planlarını alt üst etmiş olmasının yanı sıra bir de tartışma açan Gryffindor oradan hiçbir ceza almadan uzaklaşma şansını yitirmişti ve Marv huzursuzluk çıkarmadan da duramayacağına emindi. Gözlerinin önüne düşen bir bukle kahverengi saçı geriye atarken bakışları sadece bir iki saniyeliğine kendisinden çok da uzakta olmayan kuyuya kaydı. Yeniden alevlenen tutkusu sadece bir noktada birleşmişti, kutuyu oradan çıkarmak istiyordu. Ne var ki şimdi de gidip ağacın altına oturan oğlan dururken bunu yapması pek de mümkün değildi.
Esen sert rüzgar ağaçların dallarından kopardığı yaprakların beraberinde bir parşömen parçasını da getirmişti Marv'ın ayaklarının altına. Siyah cübbesi dalgalanırken bir kaç yaprağın hemen üstünde ışıldayan, yarısı eski bir alevin izlerini taşıyan parşömen ona bakıyordu şimdi. Sıradan bir parşömen değildi bu, ilk bakışta anlamıştı ne olduğunu. Kendinden beklenmeyecek bir hızla alıp ince ve narin parmakları arasında gezdirdiği parşömeni cübbesinin içine koydu. Davranışı bir Slytherin için oldukça normal olduğundan Sev'in bunu pek önemsemeyeceğini düşünüyordu, en azından öyle olmasını umuyordu. Tanrı Aşkına, neden o kaçmaya çalışırken birileri her fırsatta ona hatırlatıyordu? Ondan ve dehşet verici anılardan bir saniye de olsa kurtulamayacak mıydı? Belki de sıkı bir hafıza büyüsüyle hepsini kendisinden uzaklaştırabilirdi, onun sürekli önüne bir şeyler koymayacağına emin olabilseydi...
Yeniden ona çevirdiği dondurucu bakışları eski haline dönmüşken Severus'un ağzından çıkan son kelimeler zaten dışarıya çıkmak için can atan öfkesini tutuşturmuştu. Yine de son derece sakin bir tavırla onaylamaz bir bakışla kafasını iki yana salladı. '' Saklanmam gerektiğini sanmıyorum. Tabii diğer yandan ceza almak senin için sorun olmazdı. Alışmış olman lazımdı senin, değil mi kıvırcık?'' Bu oğlanlar ne kadar da aptal olabiliyorlardı? Onun bir başkan olduğunu ve istediği saatte dışarıda bulunabileceğini unutuyor muydu? Ama şimdi düşünüyordu da, saklanırdı elbette. Saklanmaması için ya ceza almayı görmezden gelecek kadar aptal ya da gelenin bir sınıf başkanı veya profesör olmadığından emin olması lazımdı ki bu yönden Anthony şanssız sayılırdı. Yanlış insana çatmıştı.
Uyumaktan başka ne yaparsın peki? Oğlanın bakışlarının gökyüzünde bir noktada sabitlendiğini fark ettiğinde ne var dercesine o da bakmaya çalıştı ama tek gördüğü bir zamanlar onlar için deli olduğu binlerce yıldız olmuştu. Gereksiz yer kapladıklarını düşünmeye başladıkları, insanların neden onlara bu kadar hayran olduğunu da anlayamadığı yıldızlar. Bir zamanlar her birine farklı bir isim vermişti ve şimdi de Sirius ona göz kırpıyordu, ya da öyle sanıyordu. Yıldızlardan uzaklaştırdığı ela gözleri ışıldarken bakışları oğlanda birleşti. | |
| | | | Akşam Saatleri | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |