|
| Yasak Orman Ziyareti | |
|
+6Lily L. Black Anna Luaná del Muñeco Johnny Amoux Malfoy Odessa Meredith Poulter Nicole Marissa Magdalene Amortentia Cécile Derwent 10 posters | Yazar | Mesaj |
---|
Amortentia Cécile Derwent Emekli Cadı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1343 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 13572 Ekspresso Puanı : 24 Kayıt tarihi : 26/08/06
| Konu: Yasak Orman Ziyareti Ptsi 11 Ağus. 2008, 15:24 | |
| Haziran ayının başlarında bir gece vakti buluşacak olan öğrenciler, dolunayın altında Yasak Orman'a bir keşif gezisi düzenlerler. Hava serin, rüzgarlıdır.
* Bravery and Gryffindor adlı grup başkanları; gruplarının ne tür faaliyetler içerisinde bulunması gerektiğine karar verdikten sonra bu maceracı Gryffindor topluluğunun ilk harekâtını uygulamaya koymaya karar verir. Bunca yıldır 'yasak' orman adındaki o esrarengiz ve ürkütücü bölgeyi keşfetmek adına eğlenceli bir sefer düzenlenecektir. Bu gezi; Gryffindor'lar arasında kulaktan kulağa o kadar yayılmıştır ki; en sonunda Dumbledore'un Ordusu topluluğunda bulunan diğer bina öğrencileri de bu seferi işitmiştir. Oldukça ilgi toplamış olan bu 'gizli' gezinin tarihi de ayan beyan ortada olduğundan okulun öğrenci kesiminin çoğunluğunun orada olacağı tahmin edilmektedir. *
Tüm öğrenciler gelebilir. Profesörlerin haberi olmayacaktır. Başka bir rütbeden katılım için izin alınması gerekmektedir. Ekstra kurgular için de lütfen bana pm atınız. | |
| | | Nicole Marissa Magdalene Fontjoncouse Otel Ortağı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 4533 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12679 Ekspresso Puanı : 75 Kayıt tarihi : 02/07/08
| Konu: Geri: Yasak Orman Ziyareti Ptsi 11 Ağus. 2008, 16:20 | |
| Nicole yasak ormana gideleceğini duymuş oraya girmek için sabırsızlanıyordu. Arkadaşlarıyla oraya gidip eğlenecek ormanın gizemini keşedeceklerdi. Gizem artık Nicole bir diğer adı olmuştu. Her şeyin içinde bir gizem hissediyor ve onu takip ediyordu. Aslında böyle bir geziye katılmasının tek sebebi içinde ki sorunlarına bastırması ve unutmasına yardımcı olacağını düşünmesinden dolayıydı. Çok fazla arkadaşı vardı. Ama kardeşi hastaladığından beri seven sevmeyen herkes ona karşı soğuk davranıyordu. Ormana doğru yürürken bunları kafasında tartıp biçerken bir yandan da son zamanlarda duyduğu bir söylentiye göre bir kız dikkatini çekmişti. Benzer yönleri olmamasına rağmen, Nicole bu kıza her baktığından onda değişik bir gizem ve yaşanmışlığın var olduğunu hissediyordu. En sonunda bunu yatakkane de çok da sevmediği bir arkadaşına sormuş, ağzından lafları bir bir almıştı. Bu kız Ravenclawlı yeni yetme sakin bir kıza benziyordu Fakat Nicole sonunda büyük bombayı duymuştu o kızın babasının kızının gözleri önünde annesini öldürmüş. Kız sonunda yetimane de büyümek zorunda kalmıştı. Bunu duyduğu anda Nicole sinsiliği ve kurnazlığı tavan yapmıştı. Burnuna gelen kokular doğruysa ve o kız da orda olursa büyük bir kavga başlayabilirdi. Yasak Ormana doğru giderken herkesin onun gibi heyacanlı ve hızlı bir şekilde oraya gittiğini farketti. Sanki hava da bunu bile bile çok serin ve ayaz halini alan bir soğuk vardı. Sanki hava da her an yağmur yağıcak gibi bir hal vardı. Bu gizemli ve kasvetli hava Nicole kötülük damarına bastırmıştı. Zaten başında yeteri kadar dert vardı. Bir de burda dert açması artık onun için sorun olmazdı. Etrafında ki herkes ona bakmadan yüzünü kaçırarak bana bulaşmasın diye dua eder gibiydi sanki ama Nicole o Ravenclawlı kızdan başka kimseyi düşünmüyordu. Bu kız ona biraz kendini mi anlatıyordu. Yoksa kötülük ona bunun büyük bir fırsa olduğunu değerlendirmesi gerektiğini ve büyük bir kavga başlatması gerektiğinin zillerini çalıp, haber mi veriyorlardı. Hava da buna müsaitti. Zaten herkes de büyük bir beklenti içindeydi. Neden olmasın diye düşünürken bir anda yanında o kızı gördüğünün farkına vardı. Sesli düşünse kız kim bilir ne hale düşerdi, ama bir anda ani bir sesle içindeki ses "Yapmaman için asıl hiç bir sebep yok al sana eğlence ve macera" deyince Nicole en ukala ve sinsi şekliyle yanında ki kıza sert ve acı verecek bir şekilde omzuna vurdu. Kızın surat ifadesi ne yapığını sorar bir şekilde masumca büzülürken Nicole kıza en kibar ve nazik şekliyle bir kindarlık belirtircesine değil de dostcaymışcasını "N'aber, bıçaklı adam kabuslarına giriyor mu hala?" diye söyledi kızın adını o sırada hatırlayamamıştı. Ardından bir arkadaşının eski sözleri aklına gelmişti. Konuya aniden girip " Babasının annesini öldüren kız yani siz Oddy'den bahsediyorsunuz" dedi Ravenclaw bile olsa tekin bir kız değil diyorlar diye de diğer kız eklemişti. Nicole bunları hatırladığı anda "Adın Oddy'di dimi canım pardon benim hatam böyle bir ismi nasıl unutabildim" diye kendiyle dalga geçermiş gibi yaptı. Kızın yüzünden bilinmeyen bir hırçınlık ve asabiyet sezmişti, ama artık çok geçti bir kere başlamıştı. Yavaş yavaş herkes Nicole etrafında toplanıyor gruplaşmalar oluşuyordu, sanki Nicole hiç umurunda değilmiş gibi herkesi kenarda tutup nefesini tutmuş bir şekilde cevabını bekliyordu. En ciddi şeklini koruduğuna hayretler içinde olduğunu düşünsede bunu korumak zorunda olduğunu biliyordu.
| |
| | | Odessa Meredith Poulter Cadı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 331 Yaş : 32 Kan statüsü : Melez Galleon : 11975 Ekspresso Puanı : 1 Kayıt tarihi : 05/07/08
| Konu: Geri: Yasak Orman Ziyareti Ptsi 11 Ağus. 2008, 16:54 | |
| Olağan geçen sıkıntılı günler birbirini kovalıyor, Meredith bir okul yılının daha sonlarına yaklaşıyordu. O ana kadar Hogwarts’ı sığınağı olarak görmüştü, oysa şimdi, okuluyla arasında kurulan güçlü bağların yavaş yavaş koptuğunu hissediyordu. Aniden tüm bakışların ona yönelmesi; aslında çıkartmaya meyillendiği çelik zırhını yeniden kuşanmasına neden olmuştu. Suskunluğu kendine kalkan edip, ona yanaşmaya çalışanları azarlayarak kendinden uzaklaştırıyor, adeta kendini mutsuz etmek için çabalıyordu. Kendini yaşadığı dünyaya ait hissetmemesi, içinde kurduğu ‘hayali’ dünyaya hapsolmasına neden olmuştu. Derslerde bile farklı yerlere seyahat etmesi, profesörlerin de gözünden kaçmamıştı. Birçok uyarı ve ceza almasına rağmen değişen bir şey yoktu. Belirsizlikler içinde kıvranıyor, içine düştüğü dipsiz kuyudan hiçbir zaman çıkamayacağını düşünerek acı çekiyordu. Hafta sonları, şato bahçesindeki görkemli ağaçların gölgelerine sığınıyor, hayatından kaçmaya çalışıyordu. Mücadeleci, hırslı yapısından geriye kırıntı kalmamış gibi görünüyordu. * Eski Meredith değilim artık ben... * Dirseklerini başının altında birleştirmiş, keskin gözleriyle tavanı seyrediyordu. Birbirinin aynı olan günlerle geçip giden bir sene… Eskiden olduğu gibi ne arkadaşlarıyla doyasıya bir maceraya girişebilmişti, ne de zevk alabilmişti yaşantısından. Sıkılıyordu. İçten içe bunaldığını hissediyor, kendinde baş kaldıracak gücü de bulamıyordu. Olağanlıktan nefret etmişti oldum olası. Bütün bir sene dersten derse koşuşturup durmak, sınavlara hazırlanmak ve geçmişinin izlerini silmekle uğraşmak yormuştu onu. En nihayetinde; ruhundaki lekeleri silemese de, o ‘aksi, hırçın, saldırgan’ imajından biraz olsun kurtulabilmeyi başarmıştı. Ne eskisi kadar gösteriyordu kendini, ne de kavgalara karışıyordu. Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersinde yenemediği böcürtüyle kazandığı ün, insanların yeni dedikodu arayışı içerisine girmesiyle son bulmuştu. Bazen, başına gelen tüm belaların ona çok şey kazandırdığını düşünüyordu. Kavgacı tavırlarıyla çocuksu bir kişilik sergilese de, onu yakından tanıyanlar, gösterdiği olgunluk karşısında şaşkına dönüyorlardı. Çelik zırhın altında bambaşka biri vardı; Meredith onun incinmesini engellemek için kapamıştı kendini. Farklı davransa; içindekini koruyamayacağını düşünüyordu.
Gözlerinin önünden kara gölgeler geçti birden. Kalkınca hafızasından silinip giden kâbusunu hatırlamıştı. Onu terler içinde bırakan kâbusu. Onu görmüştü Meredith, katil babasını. Sımsıkı kenetledi gözlerini ve o anın kareleri bir kez daha canlandı beyninde: Elindeki ekmek bıçağını savuran, havada kesikler açan bir adam. Kırklı yaşlarında olduğunu belirten kırışıklıkları güzelliğini bozamayan, uzun boylu, ince yapılı bir kadın. Ellerini kaldırmış, çığlıklar atıyor. Meredith; ilk defa ağladığını görüyor annesinin ve korkuyor. Onun gölgesinde yaşamanın verdiği güvenle büyümüş minik kız. Daima kızını koruyan bu güçlü kadın, şimdi çaresizce ağlıyor oysa. Arkasında duran tezgâha yaslanmış, yalvarıyor. "Yapma, yapma!" Kendinden çok, kızı için istiyor yaşamayı. O olmazsa ne yapar daha yaşamayı yeni yeni öğrenen Meredith? Kurtulamayacağını anlıyor, yorgun gözlerini, son bir kez bakmak için çocuğuna çeviriyor. Göz göze geliyorlar. Meredith; anın şokuyla, kaskatı olmuş. Bir heykel sanki; öylece duruyor. Olabildiğince kendine çektiği dizlerinde birleştirmiş ellerini. Konuşamıyor. Ağlayamıyor. Olacakları engelleyemeyeceğini biliyor; oturduğu yerden annesini izliyor yalnızca. Birbirlerine bakıyorlar, birkaç saniye de olsa, anı doyasıya yaşamaya çalışıyorlar. Aniden kalbine saplanan bıçakla birlikte kapanıyor gözleri kadının. Gözyaşları kanına karışıyor. Üzerinden, gümüşi bir buhar yükseliyor. Sapladığı bıçak, giysilerinde kan lekeleri olan adamı da yaralamış besbelli. ‘Dakikalar’ yaşlandırmış onu. Yüzü buruşmuş, kırışmış, çirkinleşmiş. Bütün gücünü ayakta durmak için harcıyor, eliyle duvardan destek alıyor. Sonra kızına çeviriyor başını. Birinin gözlerinden nefret, diğerindekilerden ise üzüntü, acıma, biraz da sevgi okunuyor. Adam dayanamıyor, yanaklarını ıslatan gözyaşlarını elinin tersiyle siliyor ve Meredith’e yaklaşıyor. "Hayır, hayır... Gelme! Gelme dedim!" Dakikalardır; ilk defa ağzını açıyor küçük kız. Ayağa kalkıyor ve kapıyı çekip çıkıyor. Ardından ayak sesleri geliyor: Pat… Pat… Pat…
Ve uyandı. Ter içindeydi, yastığı sırılsıklam, saçları karmakarışık olmuştu. Geceliği yapışmıştı vücuduna. Yutkundu. * Geçti, geçti... * Derin derin soludu ve kendini avutmaya çalıştı. Yetimhaneye verildiği günden bu yana hiç görüşmemişti babasıyla. Hapishaneye girdiğini okumuştu birkaç gazeteden, sonra da kurum görevlilerinin düzenli aralıklarla vermek istediği raporları dinlemeyi reddederek herkesi şaşırtmış, ‘yetim’ olduğunu, annesi ile babasını yıllar önce kaybettiğini anlatmıştı arkadaşlarına. Hakkında tek kelime duymak istemediği babası; şimdi de kâbuslarına girmeye başlamıştı. Ondan ve geçmişinden nasıl kurtulacaktı? İnsanlara içini açmıyor, yaşadıklarını anlatmıyordu belki; ama kendinden, hayatından kaçamıyordu. Ne zaman mutlu olsa, yeni yetmelik yıllarının aşağılanmışlıklarla dolu görüntüleri gözlerinin önüne seriliyordu. Senelerdir, kendiyle yüzleşmeyi başaramamıştı. Etrafına saldırarak, içindeki çocuğun yara almasını engellemeye çalışmış, insanları hep ‘zarar verenler’ olarak tanımlamıştı. Güvenmeye, sevmeye korkuyordu. Sonunda acı çekeceğini, tarifsiz duygularla yanacağını biliyordu çünkü. Ne zaman birini sevse, hayal kırıklığına uğruyordu.
Gördüğü kâbusun etkisiyle uzun süre yattı yatağında. Islanmış yastığını yere atmıştı, ev cinleri hakkından gelirdi ne de olsa. Sıkıntıyla iç geçirip kalkmaya yeltenirken, perdelerin dışındaki konuşmalara kulak kabarttı. İki kız, o gün yapılacak olan yasak orman gezisinden söz ediyordu hararetle. * Tabii ya! Nasıl da unuturum! * Dumbledore’un Ordusu’nun yaptığı son toplantıda, Gryffindor binasındaki öncü gruplardan birinin, profesörlerden gizli bir keşif gezisi düzenleyeceği duyurulmuştu. Başlangıçta küçük bir grupla gidilmesine karar verilmişken, şatoda kaynamaya başlayan dedikodu kazanı bunu engellemiş, çoğu öğrencinin heyecanla bu geziyi beklemesine neden olmuştu. Liderler kara kara öğretmenlere görünmemenin, dikkat çekmemenin yollarını düşünüyor, gerekli önlemleri alıyorlardı. Meredith; bu haberi alınca herkes gibi çok sevinmişti, tam da macera arayışı içerisindeyken, böyle bir karar alınması onun da yüzünü aydınlatmıştı. Solgun bakışlarında her zaman var olan hayal kırıklığı, yerini buruk bir sevincin parıltılarına bırakmıştı. Yetimhaneden kaçıp arka bahçede yakaladığı hayvanlar gelmişti aklına Meredith’in. Kertenkeleler, kelebekler, böcekler, kurbağalar… Onların hayatta kalmak için verdiği çabaları, çırpınışlarını görmekten garip bir zevk duyardı; bunun için ‘acımasız’ sıfatıyla bile itham edilmişti. Oysa ki sadece anlamak istiyordu Meredith; anlamak… Neden ve ne için yaşadığını bilmenin hakkı olduğunu düşünüyordu. Annesi gözlerinin önünde, babası tarafından katledilmişti; daha küçük yaşta tanışmıştı o ölümle, ‘son’larla. Şimdi her şeyin bir sonu olacağını bile bile; öğrenmek, çalışmak, ‘yaşamak’ istiyordu. Neden? Hep bu soruyu soruyordu kendine. Yüzüne oturttuğu muzip ifade ve gözlerindeki soru işaretleri bina arkadaşlarının gözünden kaçmamış ve uyarı almasına sebep olmuştu gerçi; ama o hayal etmekten vazgeçmemiş, bal rengi gözlerini toplantı odasındaki kitaplığa çevirmiş ve düşünmüştü: Yepyeni haberlerle dolu bir gazete eşliğinde yapılan kahvaltının ardından; o, arkadaşları ve Yasak Orman. Bundan daha iyi ne olabilirdi ki?
Oysa şimdi, o günkü neşesinden eser yoktu. Bitkin bir halde perdeleri açıp artık boşalmış yatakhanede bir kediyle baş başa kaldığını gördü. Bembeyaz tüylere sahip, şişman kedi ne kadar sevimli görünse de; Meredith’in onu düşünecek hali yoktu. Kedi gelip ona sürtünmeye çalışınca huysuzca kıpırdandı ve onu başından savdı. Rahat pantolonunu ve bluzunu üzerine geçirirken de, Büyük Salon’a giden aydınlık koridorda yürürken de, kafası meşguldü. Arkasından ona seslenen arkadaşlarını duymak istemedi, adımlarını hızlandırarak kahvaltı masasına yöneldi. Baykuş Postası daha gelmediğine göre; geç kalmış sayılmazdı. Başını hafifçe oynatarak Ravenclaw’lılara verdiği bir selamın ardından; boş bir yere oturdu ve sosisli tostunu yemeye koyuldu. Herkese geziden ulu orta bahsetmemeleri hakkında yeterince uyarı yapıldığı belli oluyordu, öğrenciler özellikle o gün ‘yapacaklarından’ söz ediyordu çünkü. "Çok uykusuzum, erkenden yatacağım..." Oysa ki hepsinin gözlerinden gizli bir şey yapıyor olmalarının verdiği haz duygusu okunuyordu. Meredith gülümsedi ve hiç değilse bir gün, mutlu olmayı hak ettiğini söyledi kendi kendine. Gördüğü bir kâbus yüzünden bu macera fırsatını kaçırmazdı ya! Düşünceli bir ifadeyle yarım yamalak okuduğu Gelecek Postası’nda ilginç bir haber olduğu söylenemezdi. Balkabağı suyuyla dolu bardağını kafasına dikti ve herkesten erken şato bahçesinde buldu kendini. Doğanın verdiği huzuru başka hiçbir yerde bulamıyordu. Yıllardır ‘benim ağacım’ dediği ihtişamlı, yıllanmış ağacın gölgesine oturdu ve eline aldığı kuru dal ağacı ile toprağa bir şeyler çizmeye başladı. Birden tuhaf bir duyguya kapıldı. Sanki etrafındaki tüm çiçekler, ağaçlar, yaprakların üzerinde gezen küçük böcekler, daldan dala konan, yuvalarında annelerini bekleyen kuşlar; tüm canlılar onu seyrediyordu. * Saçmalama Meredith. * Son zamanlarda tüm gözlerin kendisine çevrilmesi, ruh sağlığını kötü yönde etkilemişti; nereye gitse izlendiğini düşünüyor, kuşkuyla bakıyordu etrafına. Ama yavaş yavaş, bütün bu olumsuz düşüncelerden kurtulmanın zamanının geldiğini düşünüyordu. Çocukluğunun güzel anılarını örten cinayeti unutması mümkün değildi belki; ama umutsuzluk, çaresizlik içinde eriyip gitmeyi beklemek tabiatına aykırıydı. Yıllardır bir karamsarlığın içinde yaşıyordu, bunu yenebilmek için gölgesine sığındığı ağaca ihtiyacı yoktu artık. Yavaş yavaş oturduğu yerden kalktı. Korkularının, endişelerinin üzerine gitmez, onlardan kaçarsa, hayatı boyunca pişmanlıklarla yaşamaya mecbur olacaktı. Hayır, böyle olmamalıydı. Meredith her zaman güçlülüğüyle tanınırdı, bunu kanıtlamanın tam zamanıydı işte. Unutamayacağı gerçekleri bir kenara atmalı ve önüne bakmalıydı. Bakacaktı da. Annesinin özlemine dokunmayacaktı artık. Tek başına mücadele edecekti.
Altından geçtiği ağaçlar rüzgârla birlikte sallanıyor, çıplak dallarındaki son yapraklar da direnemeyerek yere düşüyordu. Solmuştu hepsi de, turuncuya çalan bir sarı rengiydiler. Garip bir ezgi taşıyordu yapraklar; düşmeden önceki kısacık zaman aralığında, uçmanın etkisiyle Meredith’e de duyuruyorlardı bu güzel şarkıyı. Yaprak düşünce, müzik, rüzgârın uğultusu içinde yok oldu. Buruk bir gülümsemeyle, yürümeye devam etti Meredith. Bir süre öylece dolaştı, toprağın kokusunu çekti içine. Daha sonra, tüm gününü boş geçiremeyecek kadar çok ödevi olduğu geldi aklına. Haziran ayında olmalarına rağmen; sıradan büyücülük adı verilen düzey, öğrencileri fazlasıyla zorluyordu. Profesörler umarsızca ödevleri yığıyorlar, sürekli sınav yapıyorlardı. Meredith’te tüm arkadaşları gibi bu düzene uymak zorundaydı. Acele etmeden Ravenclaw binasının kızlar yatakhanesine gitti ve ahşap oymalı sandığından eski yazılar kitabını çıkardı. Tüy kalemini, parşömenlerini ve diğer tüm gerekli ders malzemelerini yanına aldı ve gürültülü ortak salonundaki pofuduk koltuklardan birine oturdu. Garip şekilleri inceleyerek geçireceği zamanın, çok çabuk ilerleyeceğini biliyordu, beklemekten nefret ederdi ve bir an önce akşam olmasını, keşif gezisine çıkmayı diliyordu. Tüm gününü ders çalışarak ve yemek yiyerek geçirdikten sonra, karanlığın bastırdığını görünce heyecanla planın ilk adımını gerçekleştirmeye koyuldu. Profesörlerin dikkatini çekmemek için öğrencilerin çoğu yatakhanelere gidecekti, Meredith’te onlardan biri olarak yarım saate yakın dört direkli karyolasında perdeyi inceleyerek bekledi. Sonunda sessizlik şatoda üstünlük sağlayınca, sessiz ve yumuşak adımlarla boğucu koridorlarda ilerledi.
Şato bahçesinde ağaçları kendine siper ederek Yasak Orman’a ilerleyen bir sürü öğrenci olduğunu bilmek ona tuhaf bir his veriyordu. O da karanlığa sığınarak ilerledi ve sonunda ormanın girişinden biraz uzakta, büyük bir öğrenci grubu gördü. Başları çekenler - büyük ihtimalle Bravery and Gryffindor grubunun bu organizasyonu düzenleyen başkanları - herkesi susturuyor, gürültü çıkmasını önlüyorlardı. Meredith’te heyecanını bastırmaya çalışarak gruba yaklaştı ve sıranın ortalarında yerini aldı. Birdenbire sağ omzunda hissettiği el, arkasındaki kişinin kim olduğunu merak ederek başını çevirmesine neden oldu. Slytherin binasından hiç sevmediği, hatta nefret ettiği bir kızdı bu. Güzel olduğu inkâr edilemezdi; doğal, sapsarı, uzun ve dalgalı saçları beline kadar uzanıyordu. İnce yüzündeki çıkık elmacık kemikleri ve badem biçmindeki yeşil gözler onu daha da çekici kılıyordu. Düzgün bir fiziği de vardı. Ayrıca, güzelliğinin farkında olduğunu tavırlarıyla ve hareketleriyle de belli ediyordu. Kendine güvenen bir tavırla, Meredith’e katil babasının hala kâbuslarına girip girmediğini sordu. Oddy’nin gözlerinden öfke fışkırıyordu. Yüzünün alev alev yandığını hissediyordu, yanaklarının kıpkırmızı olduğunu tahmin edebiliyordu. Bir şey söylememek, dönüpte kızın yüzüne bir tane çakmamak için kendini öyle zor tutuyordu ki. Ancak çok yakın bir arkadaşının sözleri kulaklarında çınladı birden, eğer üzüldüğünü, sinirlendiğini belli edecek olursa, onlara istediklerini vermiş olacaktı. Bu yüzden dişlerini ve yumruklarını sertçe sıkarak, ön taraftaki boş bölgeye doğru ilerledi. Daha yeni yeni toparlanmışken birilerinin çıkıp bir çift lafla mutluluğunu bozmasına izin vermemeliydi. Kendine güvenen bir tavırla sırtını dikleştirdi ve gülümseyerek çevresindeki arkadaşlarına selam verdi. Artık kendine hakim olabildiğini görmek, ona ayrı bir neşe veriyordu.
En son Odessa Meredith Poulter tarafından Cuma 22 Ağus. 2008, 00:46 tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi | |
| | | Johnny Amoux Malfoy Tılsım Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1643 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12199 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 12/03/08
| Konu: Geri: Yasak Orman Ziyareti Ptsi 11 Ağus. 2008, 18:48 | |
| Birkaç Gün Önce – Fısıltılar
Yavaş adımlarını biraz daha hızlandırmayı seçmişti. Göl kenarında boş boş dolaşıyordu. Nasıl bir hikmetse neredeyse göl kenarında kimse yoktu. Dedikoduyu seven ve aralarında fısıldaşan bir Slytherin kız grubu dışında. Hava da yakıcı bir güneş vardı ve anlaşıldığı kadarıyla güneş bulutları yok etmişti. Havada hiç bulut yoktu. Bu sıcaklığın arasında göl kenarından esen tatlı ve bir o kadar serin rüzgar güneşin etkisini biraz olsun azaltıyordu. Ağaçların altında oturmaktan zevk alıyordu. Çünkü tek gölge yer ağaçlardı. Ağaçların uzun dalları ve dallarını süsleyen sıcaktan turunculaşmış yaprakları ağacın boyu kadar bir gölge oluşturuyordu daha yeni biçilmiş yemyeşil çimenlerin üstünde. Hareketsiz bir şekilde göle en yakın ağacın heybetli gölgesinde kafasını ağacın uzun gövdesine yaslayarak uzanıyordu. Derslerden kurtulmuştu nihayet. İlk üç derse girmişti, diğer dersler ise almadığı derslerdi. Şansı yerinde gidiyordu bugün. Dinlenmek ve yarım kalan ödevlerini yapmak için çok büyük bir fırsat geçmişti eline. Ama yaklaşık bir saatini ayıracaktı dinlenmeye. Zaten Hogwarts’ın bitmesine kısa bir süre olduğundan dolayı içinde bir sevinç vardı. Boş geçen dersler, ders çalışması için ona çok uygundu. Sırt çantasını sırtından yavaşça çıkararak çimlerin üstüne saldı. Çok mutluydu, daha önce hiç olmadığı kadar. Daha ne isteyebilirdi ki Yüce Merlin’den. Her şeyi yolundaydı. Dönemin başından beri aşkını gizlediği Lily ile nihayet birbirlerine kavuşmuşlardı. Onu düşünmekten sıyrılmıştı artık. Onun hakkındaki endişelerinden. O saçmasapan ses onu bırakmıştı artık. Kimbilir nereye gitmişti? Dersleri de gayet iyiydi. Ders notları oldukça güzeldi. FYBS’lerinden iyi bir şey çıkarmayı umuyordu. Ne de olsa seneye hem reşit olacak, hem de mezun olacaktı.
Mezun olduktan sonra tek amacı Hogwarts’da devam etmekti. Burayı bırakamazdı. Bırakmak istemiyordu. Profesörlükle devam etmek istiyordu Hogwarts hayatına. Gölden esen serin rüzgar sırt çantasından gelen hışırtıları biraz daha arttırınca düşüncelerinden kurtuldu ve çantasını açtı. Çantasının içinde yaklaşık on kitap vardı. Hepsi de birbirinden güzel kokuyordu. Taze taze yaprak kokuları. Burnuna aldığı her bilgi kokusu kitapları açması için onu teşvik ediyordu. Karanlık Sanatlara Karşı Savunma kitabını açtı hışırtılar eşliğinde. Gölde yüzen dev mürekkebi görebiliyordu. Ona aldırış etmeden kitabı karıştırmaya başladı. Görebildiği tek şey sözsüz büyülerdi. Zaten bunu tam olarak becerememişti. Belki de yapabilmek için tek bir şansı vardı. İyi bir şans. Zaten şansı son zamanlarda yaver gidiyordu. Belki. *Yapabilirim, evet siz yardım ederseniz yapabilirim* Ravenclaw’ın asil cüppesinden çıkardığı uzun asasını parmaklarıyla sıkı sıkıya kavradı. Büyü yapacağı zaman her zaman bu oluyordu. Kalbi hızla çarpmaya başlıyor ve göz renkleri değişiyordu. Puslu bir renk alıyordu. Asasını ağaca doğrulttu. İçinden büyüyü fısıldadı. *Expalliarmus* Yine olmamıştı. Asasının ucundan herhangi bir ışık fıskiyesi çıkmamıştı. İçinden küfür ede ede asasını yerine soktu. Ancak siniri çabucak geçmişti. Çünkü gölün tam kenarında bulunan bir grup Slytherin kız öğrencisi kendi arlarında fısıldaşıyordu.
“Ziyaret olacakmış, tehlikeli bir ziyaret. Gryffindor tarafından yapılacakmış. Üç gün sonra. Yasak ormana, gidelim mi ne dersiniz? Bravery And Gryffindor’un işiymiş.”
Diğer kıkırdayan kızlardan onaylar bakışlar gelmişti. Slytherin kız grubu ağır adımlarla göl kenarından uzaklaşmıştı. İşte hayatının fırsatı buydu. En büyük fırsat. Kesinlikle bu ziyarete gizlice katılmalıydı. *Kesinlikle* diye geçirdi içinden. Hogwarts’da böyle maceraların yaşanması onu çok mutlu ediyordu. Daha önce hiç gitmemişti yasak ormana, daha doğrusu gitmesi yasaktı. Her öğrencinin gitmesi yasaktı. *Ya yakalanırsak* Gerçekten yakalanırlarsa çok kötü olurdu. Belki de Hogwarts’dan atılırlardı. Büyük bir ceza ile kurtulsalar bile onlar için iyiydi. Ama atılma fikri… *Oldukça kötü* Düşüncelere dalmışken adımları onu yatakhaneye götürmüştü. Kendini yatağa X şeklinde bıraktı. Kolları ve bacakları tıpkı mavi yorganının yatağından sarktığı sarkıyordu. Epey bir heyecanlanmıştı. Belki de sebepsiz yereydi bu heyecanı. Belki de sadece bir kandırmacaydı. Ama gözleriyle görmesi lazımdı. Bunun gerçek olup olmadığını gözleriyle görmesi lazımdı. *Üç gün* Onun için neydi ki? Hemencecik geçerdi.
Birkaç Saat Önce – Davet
İşte büyük gün gelmişti bile. Onun için büyük gün gelmişti. Sabah erkenden uyanır uyanmaz hemen büyük salona inmişti. Daha dört saat olmasına rağmen yine de hazırlıklara başlamıştı. Nasıl olduysa büyük salona tam saatinde gitmişti. Genelde ya çok önce ya da çok geç giderdi. *Heyecandan olsa gerek* Büyük salona birkaç şey atıştırdı. Sadece birkaç şey. Heyecandan eli ayağı birbirine dolanmıştı zaten. Kalbi hızla atıyor, göz bebekleri iyice büyüyordu. Kendini büyük bir pamuk yığınına bırakmış gibi hissediyordu. Tüm bedeniyle benliğini bir pamuk yığınına bırakmıştı. Bu pamuk yığını da zaten yasak orman ziyaretiydi. Ona göre hareket ediyordu. Sadece ona göre. Planını ve programını ona göre yapmıştı. Neyseki ilk iki dersi boştu. Yatakhaneye çıkıp birkaç araştırma ve ardından hazırlık yapacaktı. Değişen merdivenlere doğru yol aldı. İri elleriyle portrelerin asılı olduğu duvarlara sürte sürte ilerliyordu. Portreler bu durumdan pekte rahatsız olmuşa benzemiyordu. Nasıl olduysa portreler ilk defa fısıldaşmıyordu. Neredeyse hepsi derin bir uykuya gömülmüştü. Saatler gece yarısını bulmamışken bile. Kafasını kaldırdığında gördüğü tek şey güneş ışınları olmuştu. Güneş ışınları cam tavandan gözüne çarpıyordu her seferinde. Geçen günlere göre güneş etkisini bir hayli azaltmıştı. Haziranın en başında olmalarına rağmen. Serin bir gündü. Yasak ormana gidecekleri gün çok serindi. Kafasını tavandan alıp ileriye baktığında bir Hufflepuff’ı gördü. Uzun, sapsarı saçları, masmavi gözleri, uzun boyu, güzelliği ve tatlılığıyla karşısında duruyordu kız. Kıza hayran olmuştu resmen. *Davet etsem mi acaba?* O kadar tereddüte düşmüştü ki bu güzel kızı baloya davet edip etmediği konusunda kendi bile saçma bir düşünceye kapılmıştı. Ama onu yasak ormana davet edecekti. Böyle bir eğlenceyi hiçbir Hogwarts öğrencisi kaçıramazdı. Heyecandan dudaklarını kıpırdatmakta zorluk çekerek konuşmaya başladı:
“Ehem merhaba, ben Johnny. Bugün bir ziyaret olacak yasak ormana. Gelmek istersin diye.” “Oh Johnny çok teşekkürler. Gelmeye çalışacağım.”
Kızdan olumlu bir cevap almanın verdiği mutluluk ve neşeyle yavru ceylanlar gibi sekermişçesine adımlar atarak yatakhaneye çıktı. Plan ve program yapma vakti gelmişti. Yatakhanede neyseki hiç kimse yoktu. Yatakhaneyi dolduran tek ses baykuşunun ötme sesiydi. Kızgın bakışlarla ona bakarak sırt çantasından Sihirli Yaratıkların Bakımı kitabını çıkardı. Umuyordu ki bu bilgilere ihtiyacı olmayacaktı. Ama eğer olursa, yani her ihtimale karşı kitabı okumak zorundaydı. Herhangi bir yaratık – küçük veya büyük – onlara saldırma teşebbüsünde bulunabilirdi. Bu da hiç hoş olmazdı. Zaten bu yaratıklar konusunda iyice ürkekti. Dışarıdan esen sert rüzgar onun iyice ürpermesine neden oluyordu. Kurtadamlar, at-adamlar ve diğer korkunç yaratıklar hakkında bilgi topluyordu. Kitabın sayfalarını hızlıca karıştırırken aklından geçen tek düşünce – kitapla bağlantılı olmalıydı – sihirli yaratıklardı. Eğer herhangi bir yaratık onlara saldırırsa hiçte hoş şeyler olmazdı. Belki birkaç kişi yaralanırdı. Belki, belki de ölürdü. *Saçmalama Johnny* Belki de saçmalamıyordu. İçindeki ses her zaman yanılırdı zaten. Belki de kötü bir şeyler olacaktı, çok kötü bir şeyler. Belki de geçen dönemin sonunda kayıplar yaşandığı gibi bu dönemin sonunda da kayıplar yaşanacaktı. Büyük kayıplar. Büyücü dünyasını sarsacak kayıplar. Belki de gelecek postasında Keiran’ın ismi yerine onun simi olacaktı. *Bu sefer gerçekten saçmaladın*
Yasak Orman Ziyareti
İşte o büyük an gelip çatmıştı bile. Uzun uzun yaptığı araştırmalarını kütüphanede devam ettiriyordu şimdi de. Ama kitapların başından sessizce kalkmanın vakti gelmişti. Çünkü artık zamanı gelmişti. O büyük an gelip çatmıştı. Yasak orman ziyareti neredeyse gerçekleşmek üzereydi. *Neredeyse* Rahatsız adımları onu yine dışarıya götürüyordu. Bu sefer göl kenarına ya da fısıldayan ağaç korosuna değil. Bu sefer gerçekten tehlikeli bir yere gidiyordu. Birçok öğrenci dışarıya çıkmıştı zaten. Göl kenarı her binadan ve her sınıftan öğrenciyle kaynıyordu. Başı çeken Bravery and Gryffindor başkanları Severus ve Charlie öğrencileri susturmaya çalışıyordu. Karanlığın içinde ezilmişti yine. Korkuları tarafından ezilmişti. Onun yakasını bırakmayan korkuları. Onun rüyasına giren korkuları. Korkuları yine eziyordu onu. Bir tırın altından çıkmış gibi hissediyordu kendini. Bir sersemletme büyüsüne maruz kalmış gibi. Bunların hiçbiri olmamıştı ama yine de öyle hissediyordu. Adımlarını sıklaştırmıştı artık. Omuzlarına dökülen saçlarını elleriyle düzeltti. İçine gömülmüş elmacık kemikleri ve ince, boncuk gibi gözleri adımlarıyla bütünleşince ne kadar korktuğu ortaya çıkıyordu. Herhangi bir arkadaşını ya da herhangi bir Ravenclawlıyı görmeyi umuyordu. Korkuları onu bastırmıştı yine. Büyük bir oranda bastırmıştı. Kafasından bir film şeridi gibi geçiyordu yaratıklar. Belki de gitmemeliydi. Ama artık geri dönüşü yoktu. *Girilen yolun geri dönüşü yoktur. Kurallara aykırıdır. Hayatın kurallarına* Hayal kırıklığı ve korkularını götürmüştü yasak ormanın girişine. Yasak ormanın girişinde durmuşlardı. Bravery and Gruffindor başkanları – Severus ve Charlie – dudaklarını kıpırdatmaktan çekinerek fısıldaşıyorlardı diğer öğrencilerden gizli bir şekilde. Kafasını iki başkandan ayırdı. Gözlerini odaklandığı tek kişi Odessa olmuştu. Alnını üzerine kahverengi kakülleri düşmüştü yine. Omuzlarına kadar uzanan yarı küt saçları rüzgardan usulca dalgalanıyordu. Kalın dudakları, büyük burun delikleri ve iri gözleri hemen dikkati çekiyordu zaten. Onun yanına kısa kısa adımlarla yürüdü. Üzerinde her zamanki gibi bir Ravenclaw cüppesi vardı. Uzun saçlarını bağlama zahmetine girmemişti bile. Dudaklarının kimsenin görmemesi için elini yanağına koyarak kapattı ve konuşmaya başladı:
“Merhaba Meredith, nasıl hissediyorsun.”
Hissediyorsun kelimesini büyük bir vurguyla söylemişti. Söylerken dilini biraz daha bastırmıştı. Çünkü Johnny yeteri kadar kötü hissediyordu. Daha kötü hissedemezdi zaten. En azından Meredith ile kısa bir sohbete girmek ona biraz daha iyi gelebilirdi. *Belki* Meredith'in suratına bakarak yine düşüncelere dalmıştı. Lily’nin gelmesini umut ediyordu. Gözleriyle onu araması imkansızdı. Çünkü o kadar çok öğrenci vardı ki içlerinden Lily’i bulması imkansızlaşıyordu. Ama onun gelmesini istiyordu. Yanında olmasını, yasak ormanda onun yanında olmak istiyordu. Yeterince sıkıntılıydı zaten. Belki de bu sıkıntısını Lily alabilirdi. İri gözleri onun heyecanının yok olmasına neden olabilirdi, korkularının yok olmasına. Ama yoktu. Lily’i göremiyordu. Her ne kadar onu arasa bile yine görememişti. Meredith'in cevap vermesini bekliyordu artık. Ama o kadar çok fısıltı vardı ki ses dalgaları Meredith'in kulağına ancak bir saatte ulaşırdı. Minik ve bir o kadar serin bir rüzgar esiyordu. Yasak ormanın girişinde, bekçi kulübesine yakın bir yerde duruyorlardı. Ama çokta yakın değil. Bir an önce yasak ormana girmeyi ve oradan çıkmayı istiyordu. Belki de çıkamayacaktı. Ömür boyu bedeni toprağın altında kalacaktı. Ya da bir kurtadamın midesinde… Bu olasılıkları düşünmek bile istemiyordu. Ama, yasak orman öyle bir yerdi ki birkaç metre yanına yaklaşınca bile insanın insanın içi ürperiyordu. İçine girmek. *Deli saçması*
En son Johnny Amoux Malfoy tarafından C.tesi 01 Kas. 2008, 11:50 tarihinde değiştirildi, toplamda 5 kere değiştirildi | |
| | | Anna Luaná del Muñeco Yazar
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 347 Yaş : 40 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12114 Ekspresso Puanı : 18 Kayıt tarihi : 19/05/08
| Konu: Geri: Yasak Orman Ziyareti Salı 12 Ağus. 2008, 17:23 | |
| "Buenos días Rosa."
Sabah olmuştu. Yatakhane yavaş yavaş aydınlanıyor, uyananlar üstlerini değişiyor ya da olabildiğince ağır tavırlarla kalkmaya çalışıyorlardı. Neyse ki haftasonu olduğundan derse girme telaşı olmayacak, herkes dilediğince dolaşabilecekti. Orta koyuluktaki kahverengi düz saçlarını yavaşça ensesinde topladıktan sonra yavaşça ayağa kalktı Anna. Bugün kuşunun ötüşüyle uyanmıştı. Kuşunu sevdiği söylenemezdi, ama hediye geldiği için ona katlanmak zorundaydı. Kısaca hayvanlardan nefret ederdi. Her zamanki tavrıyla dolabını ardına kadar açtı. Yere düşen düğmeye bakarak, kafasını elbiselerine çevirdi. Elini uzatarak askılıktan kırmızı elbisesini çıkarttı. Üstünde bir bakarak, yatağının üstüne attı. Dolabını kapatarak, yatağının üstündeki elbiseyi eline alarak üstüne geçiriverdi. Elindeki aynaya bakarak yanağına dokundu ve yavaşça elini yanağında kaydırdıktan sonra, topladığı saçlarını açtı. Kafasını sallayarak saçlarının açılmasını saçladı. Yanındaki tarakla saçlarını öylece tarayarak ayağa kalktı. Asasının içinde bulunduğu cüppesini giyerek yatakhaneden dışarıya çıktı.
Büyük salonun önünde biraz bekledikten sonra duvardaki saate gözü kaydı. Henüz, öğlene yakın, erkendi. Yavaşça kapıdan içeriye girdi. Gryffindor masasına doğru ilerledi. Cüppesini yavaşça düzelterek oturdu. Masadakiler hoşnut bir tavırla gülümseyerek, aslında hoşnut olmamış gibi tabağını çevirerek içine birkaç kahvaltılıklardan aldı. Yavaşça ağına atarak yemeye başladı. Üstündeki cüppesi ona sıkıntı vermişti az da olsa. Kahvaltısını bitirmiş, yanındakileri süzüyordu. Küçümser bakışlarla ayağa kalktı, "izninizle," yavaşça yürümeye başladı ve bahçeye çıktı. Üstündeki ceppeyi çıkarak göle doğru ilerlemeye başladı. Gölün kıyısından yavaşça yürümeye başladı. Öğlen olmuş, güneş biraz daha fazla keskinleşmişti. Buna aldırış etmeden olabildiğince yavaş yürüyordu. Sonunda boş ve gölge bir ağaç altı bulabilmişti. Yüzündeki gülücüğü eksik etmeyerek ağaca doğru ilerledi.
Bravery and Gryffindor'un uyguladığı -uygulayacağı- gezi, bu gece olacaktı. Herkesin olmadığı anda, tüm bina öğrencileriyle -katılanlarla- beraber yasak ormana gidilecekti. Bravery and Gryffindor'un bu etkinliğinin yayılmasını hiç iyi bulmayan Anna, gitmekle gitmemek arasında kalmıştı. Ama diğerleri giderdi de Anna gidemez miydi? Çok düşünmüş, karar almış olsa da, gitmeyi çok istiyordu. Sırf şu merakı onu bu durumlara getiriyordu. Anna, gözlerini gölün parıldayan görüntüsüne takılı kaldı. Güneş, göle yansıyordu. Asasını, cüppesinin cebinde aradı. Iç cebinden çıkartarak avcunun içine aldı. Görüntüsüne bakmaya başladı. Incecik ve narindi. Daha sonra saçlarını savurarak ayağa kalktı. Biraz daha ilerlemeye başladı.
Öğlen olmuş, bitmişti. Anna, yavaşça gölden yasak ormana doğru ilerlemeye devam ediyordu. Dikkat etmesi gereken tek şey; profesörler ve hogwarts çalışanlarıydı. Dikkatli ve yavaş adımlarla ormanın içine girdi. Akşam karanlığının çökmesi nedeniyle; ağaçların görüntüsü ürkütücü bir hâl alıyor, ilerledikçe, sisin etkisi artıyordu. Ilerden sesler duymaya başlamıştı. Yüzündeki korku ve tedirgin bakışları saklamak amacıyla, sesin geldiği noktaya doğru ilerledi. Ağaçların arasından bir açıklığın olduğu yerdeki birkaç öğrencinin olduğu yere geldi. Yüzündeki korku dolu bakışı silerek yanlarına gitti. Hâliyle, tanımadığından onlarla konuşmadı, aksine kendi kendine söyleniyor, bir an önce bu gezinin başlaması ve çok geçmeden son bulması gerektiğini düşünüyordu.
| |
| | | Lily L. Black Sihirli Oyunlar ve Sporlar Dairesi Başkanı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2960 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12324 Ekspresso Puanı : 1 Kayıt tarihi : 07/02/08
| Konu: Geri: Yasak Orman Ziyareti Perş. 14 Ağus. 2008, 11:12 | |
| Okulda yasak ormana bir keşif ‘ gezisi ‘ düzenleneceğini okulun yarısı gibi duymuştu. Gryffindor öncülüğünde olduğundan da haberi vardı. Bravery and Gryffindor adlı gurubun işiydi başlandıçta herhalde. ‘ Bir gezi planlarsınız ve bunun gizli olması gerekir oysa tüm okul öğrenir. ‘ Zaten gurup kurmayı sadece ad yapanlara sinir oluyordu. O daha birinci sınıftayken Ladies of Slytherin ya da benzeri addan bir gurubun üyesi Profesör Snape’e, o zamanki Karanlık Sanatlara Karşı Savunma Profesörlerine – özlemiyor da değildi onu Lily son zamanlarda. – Kendini tanıtırken guruptan bahsetmişti.’ Slytherin olmak yetmez bir de hak etmek gerekir.’ Profesörün sesi hatırladığı cümleyi seslendirirken dudaklarına alaycı bir gülümseme belirdi. ‘ Sözde gizli bir gurup kuruyorlar sonra bunu ilan ediyorlar. ‘ Aşırı derecede saçma geliyordu ona. Amacı neydi ki acaba b Ladies of Slytherin’in. Veya bu süpriz yasak orman gezisini düzenleyen Bravery and Gryffindor’un. Kesin bir amaç altında toplandıklarına inanmıyordu Lily. ‘ Sadece laf olsun diye de.. Saçma yahu... ‘ Bu gezi işini duysa da davet edilmediğinden – iyi hoş Slytherin’den bile bilenler varken.. – gitmeyi pek düşünmüyordu. Öte yandan Yasak Ormanı hep merak etmişti ve bu da muhteşem bir fırsattı merakını gidermesi için. Şimdiye kadar sadece kıyısında dolaştığı orman ne kadar ürkütücü olursa olsun dolunayda gecenin üçünde inip göl kenarında oturmak gibi çeşitli ’ deliliklerini ‘ aşmıyordu. Gitmeye karar vermişti Lily. Merak ediyordu at adamları... Ve diğer canlıları yasak ormandaki. ‘ Tamam kurt adamları ve mümkünse her ne kadar görülmeseler de Vampirleri bu işin dışında bırakabiliriz. ‘ Ama karşılaşsa bile böyle bir öğrenci gurubunda daha az tehlikede olurdu. ‘ Tehlike.. Ne zamandan beri umursuyorsun Lily ? ‘ Hoş bir deneyim olacaktı. Tek dileği profesörlerin, özellikle ablasının bu büyük geziyi fark etmemeleriydi. İlk senesinde yasak ormana yakın bir yerde, göl kenarında geç bir saatte bulmuştu onu ve pek hoşnut kalmamıştı. Gerçi Profesör Derwent’in veya iyice gıcık olduğu Karanlık Sanatlara Karşı Savunma Profesörü Johnson’a kıyasla hafif kalırdı başlarına gelecekler. ‘ Yakalanmaktansa tek başıma Ejderha Çiftliğine giderim. ‘ Belki bir gün oraya da bir gezi yaparlardı. En çok görmeyi istediği yerlerdendi. Ejderhalar çok ilgisini çeken yaratıklardı. Sihirli yaratık kavramının dahi yeterli olmadığını düşünürdü hep onlar için. Patronusundan belliydi ya zaten. Macar Boynuzkuyruk... Yüzünde son zamanlarda ender olarak beliren bir gülümseme belirdi. ‘ Ejderha çiftliğine ve ya değil, ilginç bir gezi olacak.’ En çok merak ettiği şey at adamlardı Yasak Ormanda. Korkuyla karışık bir saygı ifadesiyle baktığı at adamlar kurt adamlara ve bazı söylentilere göre vampirlere rağmen yaşıyorsa o ormanda gerçekten yetenkliler demekti. Bir de Unicorn’lar vardı tabi. Tek Boynuzlular.. Gümüşi beyaz muhteşem yaratıklar. Yetişkin hallerinden se bebek tek boynuzları merak ediyordu Lily. Altın rengi bebeklerin nasıl sağ kalabildiği sırdı bu ormanda herhalde. ‘ Bir çok başka şey gibi Lily. Altı üstü bir gezi, at adamların veya tek boynuzların işlerine burnunu sokma.’ Şaşırtıcı bir şekilde seçildiği Ravenclaw binasına uymasına neden olan mantığına veya iç sesine lanetler okuyordu. Biraz meraklı bir yapısı vardı ve ilgilenirdi bir çok ilgilenmemesi gereken şeyle. “ Bir şey olmayacak. Bu kadar kalabalık bir guruba hiç bir şey saldırmaz.. Saldıramaz. “ Kendi söylediklerine kendisi inanmamıştı. “ Zırva. ” Yine de riskin boyutu önemli değildi çünkü gitmeye kararlıydı. ‘ Madem merak ediyordun buradaki son yılından önce tek şansın. ‘ Son sınıfta bir şeye vakti olacağını düşünmüyordu. Aptal F.Y.B.S. sınavlarına çalışması, Quidditch kupasını ve bina kupasıı almak için canını dişine takıp çalışması ve bu arada adam gibi bir takım ve yedek takım oluşturması gerekecekti büyük ihtimalle. Yani bu görevlerin birinden ya da birden fazlasından alınmazsa. O seneki düşük performansı göz önüne alınınca zor da değildi. Kötü olurdu çünkü tüm sıkıntılarına rağmen görevlerini seviyor ve yapmaya çalışıyordu elinden geldiğince. ‘Elinden bu kadarı geliyorsa acı kendine. ’ Acımak doğru olurdu profesörlerin F.Y.B.S’lere gireceklermiş havasındaki dersleri ve hata kabul etmez halleri sinirine dokunmaya başlamıştı fena halde. Özellikle de Karanlık Sanatlara Karşı Savunma Profesörü çok sevdiği Tatyana ile aynı aileden olsa da fena halde sinirine dokunmuştu. Kendini muhteşem sanıyormuş gibi bir havası olduğu izlenimine kapılmıştı Lily. Kendisi geç kaldığı derste onla neredeyse aynı anda derse giren birinden puan kırıyordu. Sevmemişti adamı Lily.. ‘Profesör Snape ondan kat kat daha iyiydi.’
Yatmadan önce görünmezlik pelerinini sandığından çıkarıp pelerininin yanına koydu Lily. Sabah aceleci olması gerekecekti. Geride kalma riskine bir de uykucu bir yapısı varken katlanamazdı. Belki kalabalıklardı ama özellikle yakalanırlarsa her ne kadar korkak gibi arkadaşlarını bırakacak olmasa da işine yarardı. Ayrıca at adamların veya başka yaratıkların onlara saldırmayacağı kesin değildi. Böyle bir durumda her şeye rağmen yardım çağırmak gerekirse işe yaracağını düşünüyordu pelerininin Lily. Kimseye geziyle ilgili bir şey söylemedi bu konuda konuşanlar ve ona bir şeyler soranlar olduğu halde. Her an içeriye Profesör Derwent girecekmiş gibi gergin hissediyordu. O yüzden uzun süredir ilk defa erkenden yatağına girdi. Düşünmek ve sessizlik.. Yatakhanede olan şeylerdi bunlar genellikle yattığı saatin yarım saat öncesinde. Sandığından rastgele bir kitap aldı ve bir süre içindekiler bölmünde durup bakındıktan sonra kitabın ortalarından bir sayfa açtı. Bir Quidditch maçından bir sahneydi. İngiltere – Japonya maçındandı ve Japonya onları büyük farkla bzguna uğratsa da muhteşem bir maçtı. Japonya da oynanmıştı zaten ve yine de ingiltere taraftarlarının sesi baskındı Lily’nin hatırladığı kadarıyla. Sayfaları çevirerek yazılarla anlatılan ezbere bildiği şeyleri geçti. Tekrar bir resimde durdu. Bu ise onun izlediği bir maçtı ve destansı maçlardandı. Ballycastle Bats’in Saksağanlar ile yaptığı bu maç büyük tartışma ve bahislere neden olmuş ve akşam üzeri, daha doğrusu saat sekiz gibi başlasa da gece yarıalrına akadar sürmüştü. Altın rengine rağmeniyi saklanan Snitch’in yakalanışını tekrar tekrar izlemişti Lily. Bludger’laar tarafından sakatlanmış Bats arayıcısı Snitch’i yakalamak üzereyken bir bludger sağ eline hızla çarpmış sahada yankılanan bir çatırt sesiyle iki büklümm olmuş ve anca ksüpürge üzerinde kalıp diğer bludger’ın da süpürgesine çarpmasından kurtulabilmişti. Kanlar içinde bir burun ve kırık bir kola rağmen snitch’i yakalama yönündeki son bir çabası da takdire değerdi. Ama Saksağanların arayıcısı Snitch’i yakalamış, o sırada devam eden ve Bats’lerin önde olduğu maçsa Berabere bitmişti. Bu her ne kadar saksağanlar içi neredeyse kesin bir şampiyonluk olsa da Ballycastle Bats’in ünlenmesine yardımcı olmuştu. Lily tedavi edilmiş olan arayıcı dahil tüm takıma imzalattığı 7 oyuncununda olduğu resmi hala saklıyordu. Sayfaları karıştırmaya devam ederken gözleri ağırlaşıyor kitabı tutan eli gevşiyordu..
Yasak ormandaydı ve gece yarısıydı. Ürkütücü sesler ve çevreyi sarmış sis dolunayı fark etmesini engellese de kurtadamların vahşi ulumalarını benzer sesler eşliğinde duyabiliyordu. Ne için orada olduğunu bilmiyor sadece yoluna devam etmesi gerektiğini biliyordu. Devam etmek.. O kadar kolay değildi ne yazık ki. Her an içinden bir şey fırlayacakmış gibi duran çalılar geçmesini zorlaştırıyordu. Gri ve koyu yeşil tonlarının hâkim olduğu orman her zamankinden ürkütücü görünüyordu. ‘ Sanki canlı gibi ‘ Ağaçlar bile hareket edermiş izlenimi veriyordu. Ulumaların ve hışırtıların yardımıyla. Soğuk bir geceydi ayrıca. Rüzgâr kırbaç gibi yüzüne iniyordu her esişinde. Ağaçların hareket eder görüntüsünü destekleyen bir başka şeyde buydu. Sessizce ilerlemeye devam ederken dikkatle çevreye bakıyordu..
Ravenclaw kızlar yatakhanesinde derin bir uykuda olan Lily rahatsız bir şekilde kıpırdandı. Uykuya dalmadan önce okuduğu kitap yere düşmüş karanlık ve sessiz yatakhanedeki tek ışık, Lily’nin komodininden gelen ışıkla açık kalan sayfasındaki hareketli resim yatakhanenin kıpırtısız halini bozmuştu. Derin soluk alıp verişlerin duyulduğu yatakhanede çıt çıkmıyordu. Hava çok sıcak olduğundan açık olan pencerelerden uzaktan gelen bir uluma sesi duyuluyordu. Yasak Ormandan gelen bir uluma sesi. Dolunay vardı, kurt adamların tehlikeli daha doğrusu en tehlikeli oldukları zamanlardandı… Uyanık olsa kararlı olan Lily’nin içine gitmek konusunda bir şüphe düşebilirdi. Ama onlardan daha korkutucu bir kabusla uğraşırken ne kurt adamlar ne de ormandaki diğer tekinsiz yaratıkları fark edebilirdi gecenin bir yarısı.. Ulumalar dakikalarla birlikte zayıfladı ve en sonunda Karanlık Ormanını içinde alçalıp yok oldu.
Ağaçlarla dolu yolda uzun süre yürümüş en sonunda çalılardan temizlenmiş bir alana çıkmıştı. Daha öncede görmüş izlenimi veren bir alana.. Tanıdık ve ürperticiydi Ormanın çıkışında taştan bir duvar ve yıkık dökük bir kapı vardı. Girmemesi gereken ama girmeden kurtulamayacağı bir yere çıktığını farkındaydı Lily. Gittikçe tanıdık bir hava hâkim oluyordu. Koşmak.. Koşarak geri dönmek istiyordu. Hogwarts’a girip güvenli yatakhanesine ulaşmak. Ama artık orada değildi. Nerede olduğunu bilmiyordu ama bildiği herhangi bir yerde değildi. Yasak Ormandan daha tekinsiz bir ormandaydı o an... Hogwarts’tan, Diagon Yolundan, Hogsmeade’den muggle veya büyücü dünyasından çok uzakta... Bu düşünceyle kanının donduğunu hissetmişti. Çıkış olmadığını söylüyordu içinden bir ses. Sadece tek yön bileti almıştı.. Bu düşünceyi aklından kovmaya çalıştı. Ve bu yüzden girdiğinden beri bu korkutucu ormana, ilk defa asasını çıkardı. Tereddütlü bir şekilde iğrenç suratlara sahip iki gulyabani iki yanına oyulmuş kapıdan geçti.
Yüzü sanki bir şeyden korunmak istermiş gibi bir ifade almıştı Lily’nin. Alnından ter damlaları damlarken gözlerini açmaya çalışıyormuş da çok parlak bir ışık izin vermiyormuş gibi görünüyordu. Elinden gelen tek şey battaniyesine hayatı buna bağlıymış gibi sarılmaktı. Komodininde hala yanan mumu iyice küçülmüş eriyen mum parçalarını mumun altındaki tabağa benzer minik şeye damlatıyordu. Biraz daha yanarsa tahta komodine gelebilme ihtimali vardı. Bunu farkına varabilecek kimse olmaması da sorundu…
Girdiği kapılar bir çıkışa değil bir mezarlığa çıkarmıştı onu. Yeşil bir ışık duvarlardaki oyulmuş şekillerden yansıyor mezarların arasından geçen Lily’nin önüne düşüyordu. Kolay geçemeyeceğini biliyordu. İmkânsızdı. Sanki bir şeyler hareket ediyordu. Göremese de hissediyordu Lily. Öfkeyi. Huzursuzluğu. .Kalbi küt küt atarak bu sefer çıkış olmasını umduğu bir kapıya yönelirken d tüm önsezileri doğrulandı. Arkasında bir anlık bir hışırdama olmuş, kendini yere atmasıyla kapıya yeşil bir ışık çarpmıştı. Sayelle... Ama bu sefer kadının gözlerinden nefret kadar korku da okunuyordu. Bulundukları yer onu da mı rahatsız ediyordu anlamamıştı. Ama dövüşemezdi onunla. Yarısı kadar büyü biliyordu en fazla. Ayrıca yorgundu. Kolunu kıpırdatamayacak gibi hissediyordu. Zorlukla ayağa kalktı ve yeşil ışık selinin arasından kapıya doğru ilerledi. Koşuyordu ama sanki ağır çekim.. Kadının karanlığı, nefreti ve kıskançlığı her şeyi tüketiyordu sanki... He şeyi… Sonunda kapıdan geçmişti ama tek bulduğu yine karanlık, kötücül bir başka mezarlıktı... Bu seferkinde yere düşen ışıklar siyahtı resmen sadece… Yegâne fark buydu. Sayelle içeri girmeden arayı açması gerektiğinin bilincinde koşmaya başladı tekrar. Bu sefer hızlı koşuyordu ve kapılardan geçiyordu. Sanki mezarlıklardan oluşan bir labirentin içindeydi. Taşa oyulmuş yüzler iyice ürkütücüydü sürekli arkasındaki yeşil ışık patlamaları olurken. Siyah – yeşil ışıklarında faydası oluyordu bu korkutucu havaya tabi.
Koşmaktan ve arada lanetler yollamaktan bıkmış ve yorulmuştu Lily. Tek istediği iki dakika dinlenmekti. Ama bunun sonsuza kadar dinlenmek olmasını da istemiyordu. Duracak olursa başına gelecek olan da buydu. ‘ Eninde sonunda o da ben de yorulacağız.’ O zaman.. O zaman başına gelecekleri düşünmek bile istemiyordu. Düşüncesi bile ürpermesine neden olmuştu. Bir saniyelik duraksaması da kadının gözüne çarpmış olacak iki üç laneti peş peşe yollamıştı tıslarcasına çıkan sesiyle. Bitmek bilmez ‘labirentin’ Bir başka kapısına daldı Lily. Aklına bir şey gelmişti ve başarı şansı azdı ama belki bir süreliğine kurtulurdu. Bir süre ona yeterdi. Sadece ayakları üzerinde durabilecek hale gelmeliydi. Kapıdan girerken birkaç lanet yolladı kadına hızla. Bunların arasında kayalıklara ve mezar taşlarına yapılan iki ‘ Bombarda ‘ da olduğundan toz bulutu arasında görünmeyecekti. En azından umuyordu. Umut.. Kendini kapıdan girer girmez sağ tarafa çimenlerin olduğu yere attı. Oradan sürünerek bir mezar taşının arkasına geçmesi de bütün bunları tasarlayıp uygulaması kadar hızlıydı. Geniş bir mezar taşıydı onu karanlıkta göremezdi kadın. Koşmaya devam ettiğini düşünmesi için birkaç ufak taş alıp gürültü çıkaracaklarından emin olabileceği yerlere fırlattı. Tam tekrar taşın arkasına saklanmıştı ki toz bulutu ve taşların arasından öfkeli Sayelle belirdi. Tıslar gibi konuşuyor bir yandan etrafı inceliyor sanki orada olduğunu biliyordu. Lily ses çıkarmamaya dikkat ederek bekledi ama saniyeler dakikalara dönüşürken bile kadın gitmedi. Biliyor.. Orada olduğunu biliyordu, başka açıklaması yoktu bu bekleyişinin. Elinden bir şey gelmeyen Lily sol elinde sıkı sıkı tuttuğu taşı yanındaki kayaların arkasına atmayı düşündü. Hayvan olsaydı rakibi etki ederdi tabi. ‘ Ya da kör ’ Sessizliği dinliyordu kadın resmen/ Hareket etmemek hatta nefes almamak gerektiğinin farkında olan Lily bunun için uğraşıyordu ama çaresizdi durumu..
Dakikalar saatlere mi dönüşmüştü bilmiyordu ama hala karanlıktı hava.. Kadın ilk defa hareketlendi ve yavaş adımlarla bir diğer kapıdan bir diğer mezara geçti. O gözden kaybolana kadar hareketsiz kalan Lily ancak adımları çimenlere rağmen duyulsa da yok olunca rahat bir nefes aldı. ‘ Şimdi tek yapmam gereken dönüş yo- ‘ Düşünceleri bile yarıda kesilmişti gördüğü şeyin yarattığı şokla… Az önce resmen yapıştığı mezar taşı.. İçinden gri dumanlar çıkıyordu. İlk bakışta dumana benzeyen şeyler.. ‘ İnsanlar!! ’ Onlar çıkar çıkmaz taş büyük bir gürültüyle devrilmişti. ‘ Merlin’in Sakalı! Neyin nesi bu! ’ Gürültü Sayelle’e buradaydım demekti. Ayrıca onlar.. O ‘ İnsanlar..’ Dumandan çok hayalete benziyorlardı şimdi. Arkadaşlarını seçebiliyordu. .Ve..
| |
| | | Lily L. Black Sihirli Oyunlar ve Sporlar Dairesi Başkanı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2960 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12324 Ekspresso Puanı : 1 Kayıt tarihi : 07/02/08
| Konu: Geri: Yasak Orman Ziyareti Perş. 14 Ağus. 2008, 11:15 | |
| Keiran, Lucy, Sarah, Anne ve Babası... Çok soluktular ve üzerlerine düşen yeşil ışık altında çok garip görünüyorlardı. Ama asıl garibi yanlarında iki kişinin daha olmasıydı. Biraz daha cismani daha az dumanı ya da hayaleti andıran ama belli ki ölü olan iki kişi.. Ablası Evangeline ve.. Johnny.. Yaklaşan hızlı ayak seslerini ya da uzaktan görünen patlamaları fark etmemişti Lily. Sayelle geliyordu peşinden geldiği her yeri yıka yıka.. Ama o Arkadaşları ve Annesi ile Babasına da değil Ablası ve Johnny’ye dikmişti gözlerini şaşkınlıkla. Nasıl..
Zaman durmuş gibiydi ama ne yazık ki Sayelle için değil. Koşarak gelen kadın gelişigüzel affedilmez lanetleri sallıyor yeşil bir ışık seli asasından boşalıyordu. Lily ne olduğunu anlamadan herkes yok oldu, gerçekten duman gibi dağılmışlardı. Ve Sayelle’in asasından çıkan yeni bir yeşil ışık seli o çevresine bakarken, fark etmeden üzerine gelmişti. Yeşil ışık göğsüne çarptı ve bedeni geriye savruldu. Gözleri donuklaşır ve yüzündeki şaşkınlık ifadesi gevşerken son gördüğü şey pis bir sırıtış ve aşağılama karışımı bir ifadeyle kendisine bakan eski üvey annesiydi.
Anlamadığı şekilde aniden uyandı Lily. Garip bir şekilde ayılmıştı. Uykusu yoktu ve saatte pek kalkış saati sayılmazdı. Rüyasının ayrıntıları hala kafasının içinde uçuşuyordu. Çok garip bitmişti bu başka bir Sayelle’li rüya. Diğerlerine benzemeyen bir kâbustu. Arkadaşları ve Anne& Babasını görmeye alışmıştı. O yılanımsı kadına da. Ama Ablası ve Johnny. Neden Stefania veya diğer arkadaşlarından birini değil de onları görmüştü. Ölü olarak.. Bu düşünceyle titredi elinde olmadan. Düşünmemesi gereken hayal bile etmemesi gereken bir şeydi. Gerçi bu sayede sorusunun cevabını da bulmuş oluyordu. En değer verdiği iki kişiydi büyük ihtimalle ikisi. Gerçi arkadaşları arasında özellikle 4,5 kişiye yakındı Lily. Genellikle kendi binasındakilerden. Ama aynı şey değildi işte. Hala grimsi duman gibi görüntülerinin şokunu atlatamadığına bakılırsa.
Yatağından kalkıp bitmiş sayılan ve artık üzerinde durduğu metalimsi parçayı da yakan mumu söndürdü. Sonra da üşengeç bir şekilde gerindi ve koyu maviden açık maviye yaklaşmış gökyüzünden başka hiçbir şeyin aydınlatmadığı odada göz gezdirip kendini tekrar yumuşak yatağına attı. O gün daha doğrusu akşam gideceklerdi yasak ormana. Fikri bile ürpermesine neden olmuştu gördüğü rüyadan sonra. Kendisini anlayamıyordu. Hem gitmek istiyor hem de kendi kendine itiraf edemese de korkuyordu. ‘ Korku doğal bir şeydir. Bir budalanın cesaretine tercih ederim.’ Binalar arasında Gryffindor’a uyumamasının nedeni buydu herhalde. Pek cesur biri sayılmazdı. Ye yer..Sadece sinirliyken hiçbir şeyi düşünmeden hareket edebilirdi. Çok sinirliyken. Ender olarak o derece sinirlenir öyle zamanlarda da sakinleşmekte zorlanırdı. Hogwarts’ta bir iki kere hatırlıyordu öyle olduğunu. Birinci sınıftaki Quidditch tartışmasında Vance’in söyledikleri ve Keiran ile sonrasında ceza aldıkları iki Slytherin’le tartışma. En iyi hatırladıkları bunlardı. Sayelle ile ilgili anılarıysa genellikle kapsardı öfkeyi.
Yatağından tekrar kalkıp komodinine yaslanmış çantasını yatağının üzerine koydu ve yere düşen kitabını kaldırdı. Pencereden hafif bir rüzgâr esiyor sıcak başlamış Haziranın bu günün serin geçeceğini haber veriyordu. Memnun bir tavırla başını salladıktan sonra sandığının üzerindeki görünmezlik pelerinini ve o gün gerekli birkaç kitabı çantasına attı. Ağır değildi çantası gayet memnun kaldı bundan çünkü hızlı yürürken ağırlık olmasından hoşlanmazdı. ‘ Kim hoşlanır ki? ’ Çantasından sonra lanet olası kıyafet sorunu vardı. Kıyafet değiştirmek için vakit bulamazsa okul cüppesiyle gidecekti ve sevmiyordu bu kıyafeti Ravenclaw düşkünlüğüne rağmen. Ama bu konuda oyalanmak istemiyordu, uğraşamayacaktı. Değiştiremezsem değiştiremem düşüncesiyle giyindi, sınıf başkanı rozetini cüppesine iliştirdi ve çantasını alıp yatakhaneden çıkmak için sessiz adımlarla kapıya ilerledi. Yatağının üzerine rastgele serilmiş mavi battaniyesi lacivert perdelerle gizleniyor sandığı ve diğer eşyaları biri özellikle açıp bakmadıkça göz önünde olmuyordu. Sevmezdi herkesin her şeyinin yerini bilmesini. Gizlemek için özel bir şey yapmasa da insanlar odasında bir şey arasalar bulmaları imkânsız olmuştu küçüklüğünden beri. Gülümsedi... Bazı huylarını yanlış ya da doğru seviyordu. Kapıyı dikkatli açmış dışarıya sessizce çıkmış ve bu sessiz halini Büyük Salona kadar sürdürmüştü. Uzun süredir etmediği yavaş ve doyurucu bir kahvaltı şansı vardı ve uykudan daha cazipti açlık durumu düşünülürse…
Gün hızla geçmişti. Daha az önce kahvaltıdaydı sonra dersler ve öğle yemeği ardından yine dersler, akşam yemeğinden önce iki satır ödev karalamak ve.. Yasak Ormana gitmek için okuldan çıkarken Profesörlerden yemeğini bitirdikten sonra minik bir gezi yapmak isteyen olabileceği korkusuyla görünmezlik pelerinini üzerine geçirdi. Bir sınıf başkanının Yasak Orman gezisinde bulunması nasıl bir tepki alırdı acaba? Yüzünde beliren gülümseme içten değildi, bu ihtimal üzerinde düşünse de şimdi ancak ne kadar riskli bir şey yaptığını anlıyordu. ‘ Zeka, cesaret değil dediysek bu kadar da değil Lily. ’ Düşüncelerini başka şeylere yöneltmeye çalıştı. Kötü düşünme ki olmasın. Uygun bir sözdü o anda. Çok uygun..
Serin ve Rüzgârlı bir geceydi ama onu çok etkilemiyordu. Okul cüppesini değiştirmeyi başarmış olduğundan Grimsi siyah ve yine benzer renklerde siyah ağırlıklı bir tişört üzerine Siyah Ravenclaw amblemli pelerini ile genelde alışık olduğu tarzda kıyafetler içindeydi. Gecenin karanlığında siyahla görünmezlik pelerinine pek gerek yoktu sanki. Yine de.. Yakınlarda bir profesör varsa böyle bir riske hiç girmemesi daha iyiydi. Yeterince riskli bir şeye katılacaktı zaten.
En sonunda ona uzun gelen bir yürüyüşten sonra Yasak Orman girişi görünmüştü. Adımlarını hızlandırıp büyük öğrenci gurubuna katılmak üzere pelerinini çıkardı. Kenardan ve göze çarpmadan – göze çarpamayacağı kadar karanlıktı gerçi. Ön taraflara doğru yürürken Meredith’in yanındaki Johnny’yi gördü. Konuşuyorlardı ve ikisinin de arkası dönüktü. ‘ Yasak Ormanın girişinde biraz daha dikkatli olmak gerekir.’ Yüzünde beliren bir gülümsemeyle görünmezlik pelerinini tekrar çantasından çıkardı ve kalabalık gurupta kimseye çarpmamaya çalışarak yürüdü. Çok kolay değildi ama en sonunda ikisinin arkasında duruyordu. Görünmezlik pelerininin kaymamasını sağlamaya çalışarak sağ elini uzattı ve Johnny’nin omzuna dokundu. Yavaşça ama birden sıçramasına neden olacak şekilde. Onun tepkisiyle Meredith’te dönmüş çevresine bakmıştı ne olduğunu anlamaya çalışırmış gibi. İkisi de şaşkınlıklarını üzerlerinden atamadan tanıyabilecekleri ama nereden geldiğini kolay kolay bulamayacakları bir ses tonu ile mırıldandı. Bir yandan gülümsemesini bastırmaya çalışıyordu. Pelerininden birçok kişinin haberi yoktu. Daha doğrusu kimsenin. Biraz merak uyandırmanın eğlenceli olacağını düşünmüştü. Sonuçta Johnny ve Meredith Gryffindor, Hufflepuff ve şaşırtıcı ama gelmiş olan Slytherin guruplarından uzakta sayılırlardı.
“ Merhaba.”
out: Tek mesaja sığmadı bende böldüm.. | |
| | | Lyra Helen Varens
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 53 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan !!! Galleon : 11896 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 12/08/08
| Konu: Geri: Yasak Orman Ziyareti C.tesi 16 Ağus. 2008, 16:14 | |
| Yine doğan bir güneş... Gökyüzünde kanat çırpan kuşların cıvıltıları... Esen rüzgarın keskin uğultusu... Hogwarts'ta yine birgün doğuyordu. Bu seferki diğer günlerden biraz daha soğuktu. Esen rüzgar insanın iliğine işleyebilecek kadar keskin bir soğuğa sahipti. Adéle yine o karmaşık rüyalarından birine dalmıştı... Soğuk ve karanlık... Yine dümdüz bir yolda ilerliyor umulmadık şekiller önüne çıkyordu. Hangi yöne dğru gideceğini hiçbir şekilde kestiremiyordu. Ama ayakları onu kendiliğinden bir yöne doğru götürüyordu. Sonunda anladı Adéle... Kendisini o tarafa doğru çeken bir güç vardı. Bu güç neydi? Neden kendisini çekiyordu? Aklından geçen sorulara şu an verebileceği bir cevap yoktu. Zaten soğuktan ayaklarının ve ellerinin uyuştuğunu hissediyordu. Birkaç adım daha atınca artık hiçbir şey hissedemez olmuştu. Hissettiği tek duygu 'korku'ydu. Korkuyordu... Bu yolun sonunda neyle karşılaşacağını bilememenin verdiği bir korkuydu. Hayatında cesaretli olamamıştı hiç. Böceklerden, karanlıktan ve daha birçok şeyden korkmuştu zaten. Arkasında birilerinin olması onu her zaman güçlü yapmıştı. Ailesinin, arkadaşlarının ya da herhangi birisinin... Oysa şimdi yalnızdı. Ne sesini duyurabileceği ne de yardımına koşabileceği hiç kimse yoktu. Ya da o öyle biliyordu. Kararsız ve titrek adımlarla ilerlemeye devam ediyordu. İçinden 'Bir damla ışık... Sadece biraz ışık... Tanrım lütfen...' diye yalvarıyordu. Sesini çıkarmaya bile korkuyordu. O sırada önünde bir ışıltı belirdi. Gün ışığıydı bu! Adéle heyecandan ne yapacağını şaşırdı. Koşmak için adımını atacaktı ki bir anda vazgeçti. Yine o korkuydu içindeki... Adım atamamasını sağlayan şey. Kendisini cesaretlendirmeye çalışarak yavaş yavaş ilerlemeye başladı. Bir anda koştuğunun farkına vardı. Evet koşuyordu... Hem de çok hızlı bir şekilde. Artık ışık huzmesi daha da büyümüştü. Artık ışığın dibinde sayılırdı. Dışarısını görebiliyordu. Yüzünde yorgun ama mutlu bir tebessüm belirdi. İşte sonunda bitmişti o uzun yollar- diye düşünüyordu ki arkasından bir hırıltı duydu. Yavaşça başını çevirdi ve daha farkına varamadan yeşil bir ışık tam göğsüne denk geldi. Yüzündeki tebessüm anında silindi. Ayakları artık onu taşımıyordu... Kayaların üzerine yığılıp kaldı öylece...
Gözlerini açtığında göz kapaklarının terlemiş olduğunu fark etti. Vücudu taş gibi olmuştu. Doğrulmaya bile çalışmadı. Sadece düşündü. Rüyasını ya da kabusunu. -her neyse- 'Belki de artık bitmiştir. Sonuçta ölmüş olmam gerekiyor. Aman Tanrım! Ne demek oluyor bu şimdi? Hiçbir şey anlayamıyorum...' Yanındaki yatakta uyuyan arkadaşı huzursuz huzursuz kıpraştı ve o da gözlerini açtı. Adéle'nin kendisine bakmakta olduğunu fark edince gülümsedi ve doğrularak:
-"Haaa....Gü-güna-a-ay-dın!" diyebildi.Esneyerek konuşmaya çalışması Adéle'ye hiç akıllıca gelmemişti.
Adéle zorla bir gülümseme yerleştrimeye çalıştı yüzüne ve o 'Günaydın!' dedi. Artık doğrulması gerekiyordu. Ellerini yatağının kenarlarına koyarak destek aldı ve sırtını yastığına dayadı. Umduğundan kolay olmuştu. Artık soğuk da yerini güneşin parlayan ışınlarının sıcaklığına bırakıyordu yavaş yavaş...Yatağından kalktı. Elbisesinin ayak bileklerine değmesi her zaman hoşuna gitmiştir Adéle'nin. Cüppesini giymeye giderken de bileklerine değen elbisesi yüzüne gerçek bir tebessüm yerleşmesini sağladı. Yine günlük yaşantısına dönmenin verdiği rahatlıkla cüppesini sandığından çıkardı. Özenle üzerine geçirdikten sonra yatakhaneden en erken çıkan Adéle oldu. Koridorlar boş denecek kadar doluydu. Gryffindor'un bu kadar erken saatte kalkacaklarını hiç düşünmemişti. Ama çoğunluk Gryffindor'du koridorlarda. Kızlar tuvaletine doğru ilerlerken öğrencilerin çoğunda alışılmışısn dışında bir heyecanın olduğunu gördü. Hepsi birbirlerine hararetli bir şekilde bir şeyler anlatıyor, birbirlerini sözünü keserek açıklama yapıyordu. 'Yine neler dönüyor bu okulda?' diye geçirdi içinden. Hogwarts'ı seviyordu bu yüzden. Alışılmışın dışına çıkmıştı çünkü. Adéle bir melezdi. Annesi Muggle'dı babası büyücü. Evlerinde de pek fazla büyülü şeyler olmazdı zaten. Annesi pek hoşlanmıyordu sihirden. Adéle'nin de bir cadı olmasına sevinmiş gibi görünmüşse de içten içe pek mutlu olmamıştı. Ama Adéle büyü yapabilmeyi çok seviyordu. Hogwarts'ı ve sihirli herşeyi merak ediyor ve ilgileniyordu. Hogwarts'taki tablolar her zaman çok hoşuna gitmişti Adéle'nin. İlk gördüğünde yüzündeki aptal şaşkınlığı gizleyememiş ve bazılarının alaylarına maruz kalmıştı. Dudakları bir gülümsemeyle kıvrıldı bınları düşünürken. Kızlar tuvaletine gelmişti. İçeri girdiğinde Gryffindorlu kızların fısıldadıklarını ama kendisini görünce hızlıca konuyu kapadıklarını gördü. Hemen aynanın karşısına geçip saçlarını toplamaya başladı. Artık kendi kendine şarkı mırıldanıyordu. En sonunda işini tamamladı ve dışarı çıktı. O çıkınca kızlar yine fısıldaşmaya başladılar. Adéle merakına yenildi ve geriye dönüp tuvaletin girişine gizlice yaklaştı ve konuşulanları dinlemeye koyuldu. İnce, tiz bir ses heyecanla anlatıyordu:
-"... gideceklermiş. Gece geç bir vakitte herkesin uyuduğundan emin olunca bir geçitten gizlice Yasak Orman' a gidilecekmiş.Amaçları keşif ve eğlenceymiş. Sadece Gryffindorlular orada olacakmış. Ben de gitmeyi düşünüyorum. Zaten hep merak etmişimdir Yasak Ormanı...-" Devamını getiremeden daha kalın ve sinirli bir ses atıldı: -"...Saçmala Amy! Gecenin geç vakti Yasak -dikkatini çekerim- Yasak Orman'da ne işimiz var? Bir merak uğruna başımıza korkunç şeylerin gelmesini göze alamayız. Keşifmiş... Keşfedilecek bir yer olsa emin ol profesörler bize keşfettirmişlerdi.Anlıyor musun? Hem...-" Yine Amy adlı tiz seli kız atıldı konuşmaya:
-"...Bak! Sen şuna korkuyorum da gelemiyorum desene. Neden uzatıyorsun? Zaten bu okula geldiğimizden beri hiçbir işe karışmadın. Neden? Korkundan. Sende hiç cesaret yok. Nasıl Gryffindorsun sen anlamadım? Neyse ben gideceğim gece ve sen gelmeyebilirsin. Nasıl olsa çoğu kişi gelecek. Sen de gelmezsen bile ispiyonlama yeter!!! Şimdi kahvaltıya gidiyorum ben..." dedi sinirle.
Adéle hemen koridora doğru koştu ve merdivenlerden aşağı Büyük Salon'a inmeye koyuldu.Yürürken de kafasından kızların konuşmaları geçiyordu.'...Gece geç bir vakitte herkesin uyuduğundan emin olunca bir geçitten gizlice Yasak Orman' a gidilecekmiş.' Demek öyleydi. Bunca heyecan bu yüzdendi.' Adéle içinden'Sadece Gryffindorlular ha? Siz öyle sanın. Okulun hepsi biliyordur bu olayı' diye geçirdi. Ravenclaw masasına oturdu ve kafasından düşünceleri atmaya çalışarak kahvaltısını yapmaya başladı.
Bir Astronomi dersi sonrası rahat bir nefes aldı. Yorucu dersler, karmaşık rüyalar ve kafasını karıştıran gece ziyareti... Ravenclaw Ortak Salonu'nun yolunu tuttu. Merdivenlerden çıkarken yine o heycanın bu sefer daha da artmış bir vaziyette olduğunu gördü. Adéle kafasını dinlemek istiyordu. Yapılacak bir sürü ödev ve düşünülecek bir sürü konu vardı. Ortak Salon'a vardığında sessiz bir ortam olacağını düşünmüştü ama yanılmıştı. Herkes gruplar halinde oturmuş konuşuyorlardı. Adéle de arkadaşlarını olduğu bir gruba katıldı ve konuşulanları dinlemeye başladı. -"Aslında çok heyecanlı olabilir. Kaç gündür derslerden sıkılmış biri olarak farklı şeyler yapmak bana çok cazip geliyor. Hem başımızda sürekli bizi eleştirecek bize karışacak profesörlerde olmayacak. Gideceğim galiba..."
-"Eğer sen gidersen ben de gelirim. Zaten canım hep macera istiyordu. Bu macera bana yeter de artar bile" diyerek kıkırdadı.
-"Şahsen ben gitmeyi düşünmüyorum. Zaten ayağım incidi. Gelip hem sizi hem de kendimi rahatsız etmenin alemi yok. Aslında gelmeyi çok isterdim ama..." En sonunda Adéle de konuşmaya karar verdi: -"Eh madem çoğunluk gidiyor o zaman ben de varım. Zaten meraktan çatlarım gelmesem. Sadece korkuyorum aslında. Düşünsenize Yasak Orman hiç görmediğimiz nelerin olduğunu bilmediğimiz sırlarla dolu bir yer... Ama sizler de gidecekseniz sorun yok demektir." diyerek gülümsedi.Şimdi o da heyecanlanmıştı.Aslında düşünüyordu gitmeyi ama ciddi olarak değil. Sadece bir düşünce olarak kalmıştı.
Gece karanlığı yavaş yavaş çöküyordu. Öğlen yüzünü gösteren güneşin sıcaklığı geçmiş, soğuk tekrar bastırmıştı.Rüzgar da keskinliğini koruyordu. Sandığından çıkardığı yünlü kazağını ve kot pantolonunu üstüne geçirdiğinde içinde yavaş yavaş korkunun başlamakta olduğunu hissetti. Acaba vaz mı geçseydi? Hemen bu düşünceyi kafasından attı. Cüppesini giydi. Asasını da cüppesinin uzun ceplerinden birine koydu ve yatakhaneden çıktı. Gizlilik gereği tek tek okuldan çıkacaklardı. Yoksa farkedilir ve durum anlaşılırdı. Adéle arkadaşlarıyla daha önce de konuştukları gibi Ortak Salon'dan çıktı ve geçidin tolunu tuttu.
Hogwarts'tan dışarı çıkabildiğine inanamıyordu. Bu cesaretsizlikle nasıl başarmıştı bunu? Bir an kendisiyle övünme fırsatı olmadığını hatırlayarak ilerlemeye koyuldu.Yasak Ormanın karanlığı içinde uyuyan korku duygusunu tekrardan uyandırdı. Yutkundu. 'Yapabilirim yapabilirim' diye geçiriyordu. Cesaret verdi kendine ve karanlığa doğru yavaş adımlarla yürümeye koyuldu. Artık yaklaşmıştı iyice. Biraz daha yürüyünce ağaçların sıklaşmakta ve köklerin çıkıklaşmaya başladığını hissetti. Asasını çıkardı ve 'Lumos!' diye mırıldandı. şimdi daha iyiydi. Ama etrafta kimsecikler yoktu. İlerlemey devam etti. Yürüdü, yürüdü... Birkaç toynak sesi duyar gibi oldu. Uzaktan geliyordu ama yine de heyecanlandırmaya yetmişti Adéle'yi. Etrafında döndü ve çevreye bir göz attı. Aslında at-adamların Yasak Orman'da bulunduğunu biliyordu elbette ama henüz o kadar derinlere gelmemişti ki... Yoksa fark etmeden gelmiş miydi? Pişmanlık dalgasının içinde belirdiğini duyumsadı. Birden Ravenclaw Ortak Salonu'nun sessiz hali geldi gözünün önüne. Ne güzeldi şimdi orası... Tam da istediği gibi sessiz, huzurlu... Kafasını sallayarak kendine geldi. Boğazını temizledi ve 'Kimse yok mu?' diye sordu. Saçmaladığı hissine kapıldı bir an ama bir ses cevap verdi. 'Buradayız Léde! Sensin değil mi?' Léde... Arkadaşları ona böyle derdi. Derin bir nefes aldı. Rahatlamıştı. 'Evet benim. Geliyorum' Arkadaşlarını yanına vardığında ağzı açık kalmıştı. Gerçekten de büyük bir topluluk oluşmuştu şimdiden. Neredeyse her binadan birçok öğrenci vardı. Şaşkınlığını gizlemeye çalışarak, diğerlerinin neler yaptığını merakla gözlemeye başladı...
En son Adéle Emilié Varens tarafından Çarş. 15 Ekim 2008, 16:15 tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi | |
| | | Elina Lora Dark
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 405 Yaş : 32 Kan statüsü : Melez Galleon : 11956 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 11/07/08
| Konu: Geri: Yasak Orman Ziyareti Cuma 22 Ağus. 2008, 13:24 | |
| Elina gözlerini açtı doğruca tavana bakıyordu, tekrar kapadı ve bu güne uyanamamış olmayı diledi. Tekrar gözlerini açtı ve başucundaki takvime baktı evet bu gün yasak ormana gidicekleri gündü gözlerini ovuşturdu. Ve ormana neden gitmek istemediğini bilmiyordu korku değildi belki büyük öğrenciler olucaktı ve o kadar kişi bir kaç yaratıkla başedemeyecek değillerdi ama içinde bir sıkıntı var tüm gece olasılıkları düşündü,
''Okuldan atılmak'' ''Yok canım saçmalama o kadar kişiyi atamazlar'' ''Ceza'' ''O kadar kişiye nasıl bir ceza verebilirler ki'' ''Puan kırılması''
''Kırılırsa tüm binalardan kırılacak.'' Elina tüm gece oturup kendi sorularını kendi cevaplamış ve ormana gitmek için tüm pozitif düşünceleri sıralamıştı.Profesörlerin onlara vereceği en büyük ceza okulun ve tüm ünlülerin katılacapı baloya bu geziye katılanları götürmemekti ve Elina oraya gitmek çok istiyordu. Tekrar gözlerini ovuşturdu ve ayağa kalkıp elini yüzünü yıkamak için banyonun yolunu tuttu. Yatağına doğru geri yürürken ''Gitmezsin olur biter.'' dedi içindeki ses. Elina bu fikri düşünmemiş değildi, ama sihirli yaratıklar dersliğinden çıkarken arkadaşları ile şakalaşıyor ''Çok mu cesurum ne.'' gibi övgüler yapıyolar bir yandanda gülüyorlardı yanlarından geçen slytherinli çocuk Elinaya omuz attı, Kısa boylu toplu bir çocuklu Elina gibi çilleri vardı ama cilleri kızıl rengiydi ellri ceplerinde, ''Madem çok cesursun yasak orman da görüşürüz'' demişti gitmezse korkak olarak tanınacaktı. ''Madem çok cesursun yasak ormanda görüşürüz.'' diye tekrarladı sessizce üzerine muggle kıyafetlerini giyip cüppesini üzerine attı ve kütüphaneden aldığı kitabı teslim etmek için ortak salondan çıktı.
Merdivenlerde ilk rastladığı camdan dışarıya baktı güneş yine, dünyaya gülümsercesine en tapeden onlara bakıyordu. Elina kafasını aşşapı doğru indirdi ve bahçeye baktı bir çok öğrenci yeşilliklere oturmuş sohbet ediyorlardı. Hava harika denilecek kadar güzeldi ama Elina bunu göremiyordu. Yürümeye devam etti çevresinde konuşanlara kulak kabarttı heryerde aynı muhabbet ''Yasak orman''. Her yerden çınlıyor gibiydi Elina ''Acaba rüya mı görüyorum.'' diye düşündü ve kolunu hafifçe cimcikledi ''Olamaz!! gerçekmiş.''. Bir süre nereye gittiğinin farkına varmadan yürüdü. Kütüphaneye girdi ve kitabı teslim etti. Kütüphane de dönemsonu olması nedeni ile kimse yoktu Elina kitaprtaflarının arasına daldı ve en sevdiği kitaplardan biri olan ''Temel büyüler'' kitabını eline alıp duvara yaslanacak bir biçimde yere oturup kitabın sayfalarını karıştırmaya bağladı. Gözlerinin önünden kurtadamlar, atadamlar, vampirler daha birsürü zararlı yaratık geçiyordu kafasını salladı ve kitaba gömüldü.
Uzun bir süre kitap okumuştu ayağa kalktı ve kitabı yerine koyup kütüphaneden çıktı. Bir süre ayaklarının onu götürdüğü yere doğru yürüdü, müdürenin odası. Elina nereye geldiğinin farkına varınca hemen yönünü değiştirdi ''Bunu yapamazsın'' dediiçindeki ses ''Sana ne diyeceklerinin gözlerinin önğne getir -ispiyoncu-.''. Elina kafasını salladı ve ortak salonun yolunu tuttu tam içeri giriyordu ki kapıda Paula ile karşılaştı Paula ona biraz işi olduğunu ortak salondan ayrılmamasını gelip onu alacağını ve birlikte yasak ormana gideceklerini söyle, Elina kafasını sallamakla yetindi ve ortak salona girip kendini bir koltuğa bıraktı Paula gelene kadar kimseyle konuşmadı Paula ile yasak ormanın yolunu tuttuklarında Paula birşeyler olduğunu anlamıştı, Elina ''Yok bir şey.'' diye geçiştirdi. Buluşulacak yere geldiklerinde pek kimsenin olmadığı gördü hatta geziyi düzenleyen gryffindor ortalarda yoktu. Elina, Paula'ya ''Sence nerdeler?'' diye sordu bir yandan etrafa bakınıyor tanıdık yüzler arıyordu. | |
| | | Armina Jena Alcynda
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 91 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12288 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 28/01/08
| Konu: Geri: Yasak Orman Ziyareti Cuma 22 Ağus. 2008, 20:07 | |
| Temkinli bir şekilde karanlık koridorda ilerlerken bir profesöre rastlayıp rastlamama ihtimalini düşünüyordu. Bu saate kadar dışarıda kalmasını kim söylemiştiki ona ? Ya şimdi yakalanırsa, binalarından puan düşülmesi kimsenin hoşuna gitmeyecekti. Karanlıkta ilerlemenin birçok zorluğu vardı, bir eliyle boşluğu yokluyordu, diğer eli ise cebindeki 22 inçlik meşeden yapılma asasını sıkıca kavramıştı. Birşey olurda, kullanması gerekir diye. Kendini kaptırmış, artık ileriyi yoklamayı bırakmış haldehızla yürürken, platformun üzerine yerleştirilmiş bir vazoya çarptı. Vazo tehlikeli bir biçimde sağa sola sallanırken boşta olan eliyle vazonun baş kısmını yakaladı. "Kahretsin!" Ağzından sertçe çıkan, daha çok tıslamaya benzer kelime hemen sağında kalan porteredeki sarhoş adamın homurdanmaya başlamasına sebep olmuştu. Sinirle vazoyu bırakırken asasını çıkarttı cebinden, biraz aydınlık iyi gelecekti, asayı adama doğrultup çenesini kapatmasını söyleyebilir, vazoyu kontrol edebilir ve rahatça yoluna devam edebilirdi. Ama planlarını gerçekleştiremedi. Koridorun başından gelen ayak sesleri ve fısıltılar hızla yaklaşıyordu. Asasını sol elinde tutarak kendisini karşıdaki devasa heykelin arkasına attı. Nefes bile almadan, sessizce beklemeye başladı. " O'ada kimle' olacak de'sin ? Ah, gitgide daha çok heyecanlanıyo'um.. " Armina'nın önüne kadar gelmiş ve şansına (!) heykelin bir metre kadar ötesinde durmuşlardı. Küfretmemek için alt dudağını ısırırken sesin ve garip aksanın bir profesöre ait olamayacağı kanısına vardı. Ortaya çıkıp onları korkutmaktan yada ispiyonlanma tehlikesini göze almaktansa fısıltılara kulak kabartmayı tercih etti. Orası.. Nereden bahsediyorlardı ki ? " Kapasan ya bi' kere çeneneni ! Sessiz ol, bin kere söyledim ! Yasak ormana gitmeyi akıllıca bulmadığımı biliyorsun, hiç ama hiç iyi bir fikir değil ! Orada bir sürü öğrenci olacak ve bence - yakalanacağız ! " Sesin sahibinin kendisine doğru bir kaç adım attığını duyunca, biraz daha heykelin arkasına doğru kaydı. " Ne kada'da ko'kaks - kim va' o'ada ?! " Bir anda parlayan ışık gözlerinin kamaşıp yaşlarla dolmasına sebep olurken sırtını iyice duvara yasladı ve aşağıya doğru kaydı. Nefesini tutmuş, asasını cebine koymayı başarmıştı. Bir ifrite benzeyen heykelin kocaman gövdesi her halalükarda Armina'yı saklamaya yeterdi gerçi yinede korktuğunu hissediyordu. Işık huzmesi aynı hızla asaya geri dönerken birinin, diğerine daha dikkatli olması gerektiği konusunda nutuk çektiğini duyabiliyordu. Derin bir nefes aldı ve heykelin arkasından artık bomboş olan koridora çıktı. Pelerinini düzeltirken, bir anda farketti. Yasak orman ? Bir sürü kişi ? Neler oluyordu ? Etrafa bir kulak kabarttı ; çıt çıkmıyordu. Kalın, siyah botlarının neredeyse parmak uçlarında yürüyerek koridorun diğer ucuna doğru ilerlemeye başladı. Tam köşeye geldiğinde durdu ve başını iki koridorun bağlandığı kısımdan, öbür koridora doğru uzattı. İki kız hararetle fısıldaşmaya devam ediyor, arada bir ortalığı aydınlatıp sırayla kontrol ediyor bu sıradada yollarına devam ediyorlardı. Sessizce diğer koridora süzüldü ve kızların peşi sıra ilerlemeye devam etti. Armina'dan küçük gibi görünüyorlardı. 1. sınıfların böyle gizli buluşmalardan haberi oluyormuydu yani ? Onlar için tehlikeli olacağını düşünmüyorlar mıydı ? Doğru düzgün bir büyü bile yapamazken.. Daha fazla düşünmeden kendince bu aptallığın sebebini bulmuştu. Bir alt kata inipte ay ışığından daha çok yararlanabildikleri bir anda, kızların cüppelerine dikilmiş Gryffindor armalarını görmüştü. Muhtemelen bu onlara özel bir toplantı gibi birşeydi..
Kızlar dış kapıdan çıkıp karanlığa gömülmüş arazide gözden kaybolurken Armina'da kendisini açık havaya bıraktı. Temiz havayı ciğerlerine doldururken bir kaç saniye öylece bekledi. Az önceki heycanlı takibin bittiğine memnundu. Fakat hala yakalanma riskinin olduğundan haberdardı. Henüz uyuyamamış olan profesörlerden biri göl manzarasını izlemek için pencereden dışarıya göz atmaya karar verirse öylece dikilip etrafı kolaçan eden kızı kolayca görebilirlerdi. Kısa fakat sık adımlarla şatonun duvarlarına doğru ilerledi. Heyecanlı muggle filmlerinde gördüğü gibi sırtını içini titretecek soğukluktaki taşlara yaslayıp yan yan ilerlemeye başladı. 10 metre böyle gitmesi gerekiyordu - sonra sık çalılıklar ve .. yasak orman vardı. " Yasak, adı üstünde, başım belaya girecek ! " diyordu içinden bir ses. Çok daha farklı bir ton ise " Gryffindor'lar gidiyorsa korkulacak birşey yok. Deli cesaretleri olduğu doğru ama onlardan daha başarılıyım, evet ! " Biran şizofren olup olmadığını düşündü. Belkide delirmeye başlamıştı. Kim bilir, kafasının içinde birbiriyle tartışan birsürü ses vardı. Hepsini susturmayı başarana kadar sık çalılıkları aşmıştı bile. Dalları birbirine geçmiş ağaçlardan ötesi görünmeyen ormanın derinliklerine doğru baktı. Eh, evet pek birşey görünmüyordu. Sol eliyle kızlardan saklanırken cebine koyduğu asasını çıkarttı. Diğeriylede pelerininin kapuşonunu başına geçirmişti. Ormanın içine doğru ilk adımını atarken, asasını olabildiğince ileriye doğru uzattı. Tepesini kapatan sık yapraklar yüzünden artık ayda işe yaramıyordu, bir aydınlatma büyüsünün iyi olacağını düşünüyordu. Ama bugün, ikinci defa düşündüğünü yapamadı. Uzaktan - hayır belkide yanı başından - heyecanlı fısıltılar geliyordu. Gözlerinin karanlıkta kocaman açıldığını hissetti. Neydi bunlar ? Yaratık ? Onlar konuşamazdı ki, peki ya at adamlar ? Gerilediğini hissetti. Ayağının altında çıtırdayan kurumuş dal parçaları onu kolayca ele veriyordu. Biraz ilerideki çalılıkların aralandığını görünce nefesini tuttu ; aynı kızlar. Sert bir ifadeyle baştan aşağıya Armina'yı süzüyorlardı. Bir süre sonra Armina'nında onlardan olabileceğine karar vermiş olmalılardıki - pelerin Slytherin armasını tamamen örtüyordu - gelmesini işaret ediler. Hızla asasını cebine tıkıp aralanmış çalıdan geçti ; ve muazzam kalabalığı gördü. Ağaçlardan ve çalılıklardan zor yer bulunan ufacık bir alanda birsürü öğrenci toplanmıştı. Bir kaç tanesini serte ittirerek aralarından sıyrıldı ve merkeze doğru ilerlerken durdu. Tanıdık bir yüz görmeye çalışıyordu ama bulamadı. " Sıkıcı ama macera ? " diye mırıldandı kendi kendine... | |
| | | John Stewen Peterson Seherbaz
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 813 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12198 Ekspresso Puanı : 6 Kayıt tarihi : 15/03/08
| Konu: Geri: Yasak Orman Ziyareti Ptsi 25 Ağus. 2008, 02:50 | |
| Yoğun derslerden sonra ortak salonda klasik çalışmasını yaparken John’un yüzünde muzip bir gülümseme vardı. Aklı yazdığı muggle araştırmaları dersi ödevinden çok bugün olacaklara gidip duruyordu. Normal bir gün olmayacaktı; bu seneki çoğu günü gibi… Severus Charlie ve kendisinin ufak yaramazlıklar ve eğlenceli anlar yaşamak için kurmaya karar verdikleri örgüt kendi binaları içerisinde hızla yayılmıştı. Eğlence ve cesaret düşkünü her Gryffindor’un üye olduğu gurup büyük cesaret isteyen işine karar vermişti. Profesörlerin ve hademelerin şölen hazırlıklarıyla uğraştığı son günlere kadar sessizce planlanarak bekleyen macera bekledikçe yayılmıştı da. Aslında bu yayılma sırasında birinin kalkıp da şikayet edeceğinden ölesiye korkmuş olsa da olmamıştı. Olan tek şey bunun kulübün bir hareketi olmaktan çıkıp önce DO’yu sonra da tüm okulu kapsamasıydı. Profesörler dışında herkesçe böyle bir yere gidileceği biliniyordu. Ne zaman gidileceğindense sadece katılanlar haberdardı. En azından bunun için sıkı çalışmayı başarmıştı. Düşünceler zihnini doldururken tüy kalemini bıraktı ve gezide olacakları düşünmeye başladı. Düşünürken kimi zaman kaşları çatılıyor gençliğin etkisiyle pürüzsüz olan yüzü anlık olarak kırışıyor kimi zamansa muzipçe aydınlanıyordu. Düşünürken aniden ortak salonun pek anlaşamadığı portresi içeriye kadar dolan bir sesle çığlık atmaya başlamıştı. Kendisi buna opera diyordu ama John'a kalırsa çığlıktan fazlası değildi işte... Düşüncelerini hızla bölen ses John’u irkiltti ve bunun sonucunda ayağı önündeki masaya geldi. Siyah mürekkep dökülmüş ve yarım sayfayı bulan ödevi berbat olmuştu.
-Lanet olsun diye mırıldandı asasıyla masadaki mürekkep lekelerini temizleyip düzelemeyecek kadar kötü durumdaki parşömeni buruştururken. Buruşturduğu parşömeni öfkeyle sıktı Sonra da çemberden Quaffle geçirir gibi bir hareketle şömineye fırlattı. Şöminedeki ateş bir an kükrercesine bir ses çıkardı sonra top edilmiş kağıda alevler ete üşüşen aç kurtlar gibi doldular. Sarı parşömen hızla önce karardı sonra da kenarları hafifçe parlamaya başladı. Kor ateş haline geldikçe hafif kıvılcımlar çıtırtılar çıkararak yükseldi. Sesler bir süre öylece devam etti ve şömine içinde küçük ateş parçacıkları uçuştu. Kağıtsa ateşler onu boğdukça daha da kararmaya ve bükülüp büzülmeye başladı. Son olaraksa grileşti ve ince gri bir duman dümdüz yukarı doğru süzülmeye başladı. İşte onca araştırma onca çalışmanın hazin sonu önce mürekkeple okunmayacak hale gelme sonraysa geriye kül ve duman bırakarak yanmak olmuştu. Şimdi istese bile ne bir daha gidip kütüphanenin karmaşık yerlerindeki kitapları tekrar bulacak zamanı, ne de aklında kalanları tekrar yazmayı deneyecek isteği vardı. Önceden ödevinin mahvolduğu her an gibi bırakın yeniden başlamayı kitabı açmayı bile istemiyordu. Gryffindor’un iyi durumda olduğunu düşünerek kendini yatıştırmaya çalıştı ve yüksek sesle portreye homurdandı.
-Burası Hogwarts lanet kadın opera salonu değil… Merlin aşkına bitmek üzereydi! Homurdanmaları salonu doldurmuş küçük bir gryffindorlunun şüpheci bakışlarına neden olmuştu. Birkaç kişi de sakin olmasını ve susmasını söylercesine sert bakışlar atmıştı. Muhtemelen bağırtılar dinlememesinin tek sebebi bugünkü geziyi yönetecek olmasıydı. Dostlarından aldığı bakışlar da eğlenecekken kavga çıkmasını istemediklerini söylüyordu ki zaten buna niyetli olmayan ve binasından pek çok kişiyle iyi geçinen John sakin olabilmek için ortak salonun penceresine yöneldi. Yavaş yavaş çöken gecenin etkisiyle görünen yıldızlara baktıkça ve gecenin soğuk havasını içine çektikçe bedeni gevşedi ve öfkenin yerini muzip gülümsemeler aldı. Her baktığında olduğu gibi soluk ışıkları ile yüreğini aydınlatmış içini ısıtmışlardı. Bir süre onları izleyerek vakit geçirip yüzündeki muzip sırıtışla yanına gelip omzuna dokunan Charlie ve Severus ile birlikte yeniden şöminenin yanına geçti. Hoş bir sohbet ve dertleşmenin ardından fısıltılarla yöneticileri oldukları maceranın ilerleyişi hakkında planlar yapmaya başladılar. Konuşma sırasında yelkovan ile akrep kovalamaca oynamış gibi zaman hızla akıp geçti ve sonunda konuşma bittiğinde hepsi üzerlerini saran yorgunluğu biraz olsun atabilmek amacıyla yatakhaneye çekildiler.
John başta uyumak yerine düşünmeye devam etmişti. Bu yıl ormana iki kez daha girmişti. Bunlardan ilkinde Stefania ormandan sessizce geçseler de sonunda ulaştığı Ejderha çiftliklerinde şansları o kadar yaver gitmemiş ve köpeklerin saldırısına uğramışlardı. Üç köpek ve iki çocuğun adaletsiz savaşından derin yaralarla kurtulduklarında şifacıya giderken John kendinden çok Stefania’yı düşünmüş başıma bir şey gelmesinden korkmuştu. Onla birkaç kere daha böyle maceraları olmuştu ve her seferinde de kendinden fazla onu düşünmüştü. Ona bir şey olmasın diye hayatını tehlikeye bile atmış bunu sadece dostluğa bağlamıştı. İşte o gece şifacıya götürdüğünde Stefania’nın kendisine söyledikleri ve yıldızların bağlayıcı oyunu ile bir şey fark etmişti. Ayrıldığında içinde bir boşluk oluşturan, acı çektiğinde onunla beraber acı çektiren, hep onu düşünmesini sağlayan şey aşktı. Stefania’yı sevdiğini o gece anlamıştı. İkincisindeyse önce ölümle yüzleşerek merakının bela getirdiğini bir kez daha anlamış; sonraysa farklı bir deneyim yaşayarak bir at adam ile karşılaşma ve konuşma fırsatı bulmuştu. Aynı zamanda bir griffin ile yenişmeye çalışmak gibi bambaşka bir deneyimin içinde olan gurupla beraber savaşmıştı. Her ikisi de unutamayacağı günler arasındaydı ki bunun da öyle olacağını düşünüyordu. Bir taraftan da kendisinin, dostlarının ve daha da önemlisi kalbinin tek sahibi Stefania’nın başına bir şey gelmesinden korkuyordu. Korkuyor ve içinden ona geziyi ağzından kaçırdığı güne lanet ediyordu. Her ne kadar eninde sonunda tüm okul gibi onun da öğreneceğini bilse de…
Düşündükçe yorulan zihninde ağır ağır Stefania dostları ve macera soldu ve uyku bedenini sarmaladı. Göz kapakları yavaş yavaş kapanırken yatakhanenin görüntüsü bulanık imgeler halinde ağır ağır kaybolarak tamamen yerini karanlığa bıraktı. Bir süre sora zihninde bambaşka imgeler canlanmaya başlamıştı. Yemyeşil çimler, rengarenk çiçekler ve ağaçlarla dolu büyükçe bir alanda oturuyordu. Kıpkırmızı yaprak yaprak açılmış güller, sarı laleler, mor menekşeler, birleşerek beyaz kütleler oluşturan papatyalardan ve irili ufaklı üzerlerinde kuşlar ötüşen ağaçların oluşturduğu mükemmel tabloyu izledi bir süre. Sonra başını gökyüzüne çevirdi. Tam tepelerinde güneş bulutların arasında parlıyordu. Hafif hafif esen rüzgarla pelerini ve saçları dalgalanıyor, burnuna çiçek kokuları doluyordu. Gerçekten mükemmel bir yerdeydi. Tıpkı büyük bir cennetin içindeymiş gibiydi. Başını sağa çevirdiğinde asıl manzarayı mükemmel yapan kişiyi gördü. Omuzlarına dökülen sarı saçları, güzel yüzü ve her daim oraya oturmuş neşeli gülümsemesiyle Stefania…Onunla burası gerçekten mükemmel bir yer olmuştu. Gülümseyerek ona sarıldı Dudakları birbirine yaklaştı, yaklaştı…. Tam birleştiğinde her yer karanlığa gömültü. Yeşil çimler kül rengi kuru yaprağa çiçekler çalılara, ağaçlar korkutucu karanlık orman ağaçlarına, neşeyle öten kuşlarsa kuzgunlara dönüştü. Stefania ortadan kaybolmuştu. Ağaçların arasından sesler duyuldu. Birkaç gün öncesinde gördüğü at adam tüm heybetiyle çıkınca oranın karanlık orman olduğuna emin oldu. At adam konuştu ama sesi bir garipti. Ona ait olmayan ama tanıdık olan bir ses…
-Kalk… Kalk artık her şeyi berbat edeceksin. John lütfen… Sözlerden sonra sarsıldığını hissetti karanlık ormanın görüntüsü soldu. Karşısında telaşlıca bakan Charlie ve gerideki Severus’u görmesiyle eli sihirli kol saatine gitti. Ayarladığı vaktin gelmiş olduğunu belirten solgun ışık yanıp sönüyordu. Bravery Gryffindor ve Do üyesi bir çok Gryffindorlu ortak salonda sessiz mırıltılarını sürdürürken John hemen hemen boş olan yatakhanede sessizce giyinmeye koyuldu. Asasını çekip lumos diye fısıldayarak hafifçe aydınlattı. ve yan taraftaki kot pantolonu ve biraz kalınca uzun kollu elbisesini buldu. Cüppe de yanında duruyordu. Bu şekilde ormanda daha rahat olabilirdi. Zira okul kıyafetlerinin içinde kendini hiç rahat hissetmezdi. Yine birbirine girip kabarmış saçlarını düzeltirken kız olmadığına şükrediyordu. Şimdi beş dakika sürüyorsa onlarda muhtemelen on beş dakika sürüyordu. Bu yüzden babası annesinin hazırlanmasından yakınıp dururdu ya zaten. On dakika içinde hızlıca hazırlandıktan sonra maceracı guruba fısıltıyla konuştu.
-Şşşt… Sessiz olun. Hademe yoğun olacak gibi ama devriyeleri aksatmaz pek bu yüzden ağır ağır ve bölünerek gidelim… Kendisinin başladığı sonra da Severus ve Charlie’ye aktardığı konuşma da bir beş dakika kadar sürdükten sonra sessizce ortak salondan çıktılar. Duvarlara tutuna tutuna ağır hareketlerle ilerlemeye devam ettiler. Bazen temkinlice yavaşlıyor hatta gölgelere gömülüp duruyor. Bazen de ses çıkarmadan olabildiğince koşarak ilerliyorlardı. Dakikalar içinde onlardan kimini kan ter içinde bırakan sessiz yolculuk sona ermişti. Bahçeye vardıklarında her şey daha rahattı. Gündüz sıcak olan hava şimdi biraz soğuktu ki temkinli giyindiği için kendine şükrediyordu. Zira karanlık ormanın havası zaten her zaman normalden garip ve soğuk olurdu. Kimisi bu soğuğu yeni fark etmiş olmalıydı ki bir süre sonra önce kollarıyla kendilerini ısıtmaya sonra da adımlarını hızlandırmaya başlamıştı. Kalın giyinenler de onlara ayak uyduruyorlardı. Böylece gurup hızlıca ilerleyerek ormana varmıştı. John ormanda zaten olanlara gülümseyerek selam verip dinlenmek üzere ormanda bir ağacın yanına çöktü. | |
| | | | Yasak Orman Ziyareti | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |