|
| Yağmurun Ardından | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Eurydice Black Slytherin Bina Sorumlusu, İksir Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2206 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12424 Ekspresso Puanı : 89 Kayıt tarihi : 05/06/08
| Konu: Yağmurun Ardından Perş. 21 Ağus. 2008, 12:48 | |
| Tarih: Haziran 1950 Mevsim: Yaz Hava Durumu: Yağmurlu | |
| | | Eurydice Black Slytherin Bina Sorumlusu, İksir Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2206 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12424 Ekspresso Puanı : 89 Kayıt tarihi : 05/06/08
| Konu: Geri: Yağmurun Ardından Perş. 21 Ağus. 2008, 13:54 | |
| Yaza yaz denilmesinde en büyük payı olan aylardan biriydi Haziran ayı. Gözün gördüğü yere dek dört bir yanı kuşatan yeşil renk, bir yandan bunaltıcı sıcakların başlangıcının bir diğer yandan ise okulların kapanışının habercisiydi. Ağaçların çıplak sırtları bazen bir gecede yeşillenir bazen de bir gecede çiçek açardı. Bu sırada rüzgar esmeyegörsün o karbeyazı çiçekler dans ediyoruşçasına süzülürdü havada.
Hiç sonu gelmeyecekmiş gibi görünen Hogwarts arazisinde güneşle birlikte yağmur da göstermişti kendini. Hafta sonu olması bütün öğrenciler için neşeli geçecek iki kocaman gün demekti. Quidditch oyuncuları sahada antreman yaparken, bazıları kütüphanede kitap okuyor, bazı öğrenciler ise Ortak Salon'larda keyif çatıyordu. Yağmurda ıslanmış toprağın etrafa yaydığı koku genizleri temizliyor, insana büyük bir haz veriyordu. Her zamanki gibi sabahın bir köründe uyanmış olan Elizabeth yatağını saran kalın, yeşil perdeleri ardına kadar açmıştı. Perdeleri açmasıyla suratına çarpan soğuk ürpermesine neden olmuştu. Parmak uçlarına basarak yürüdüğü ahşap zemin, oda arkadaşlarının birinin kedisinden dökülen tüylerle doluydu. "Ha-hapşıı..!!" Bir anda gelen hapşırık diğer arkadaşlarını korkutacak desibeldeydi. Öyle ki Laila yataktan zıplayarak uyanmıştı. Uykulu bir ses "Of Cl bu bizi uyandırmak için yeni bir şaka mı?" dedi. Elizabeth "Bana Cl dememeni defalarca söylemiş olmalıyım Laila. Ayrıca o aptal tüy yumağı kedin buralarda dolaşmasaydı seni o kıymetli uykundan uyandırmamış olurdum." dedi sesinin her perdesini yükselterek. Bir hışım dolabı açtı ve içinden beyaz çizgili bir gömlek, kısa kollu, ince, kazak tarzı lacivert bir tişört ve siyah pantolon çıkardı. Gömleğin üzerine geçirdiği kazakla Slytherin zindanlarında hala üşüyordu. Saçlarını her zaman yaptığının tersine salık bırakmıştı o gün.
Yukarı çıktığında etrafta dolaşan kimseler yoktu, Slytherin öğrencileri haricinde... Büyük Salon'a kahvaltı için girdiğinde ise az önce gördüğünün tersine masalar tıklım tıklımdı. Anlaşılan bu cumartesi herkesin yapmayı planladığı işleri vardı. Gryffindor masasında dolaşan ve Büyük Salon'a yayılan kahkaha ve çığlıklar Slytherin'e yüzünü astırmayı başarmıştı. Olası bir kavgada bunun hıncını alacaklarını düşünen Elizabeth başını iki yana sallayarak masaya oturdu. Önlerine gelen gümüşi tabaklar bir anda yiyeceklerle doldu. Balkabağı suyu olduğu belli olan sarı bir sıvı bardağına dolmuştu Elizabeth'in. Oldu olası balkabağı suyunu sevmezdi zaten. Karşısına oturan Laila ile yüzü iyice asılan Elizabeth bir yandan yemeğini yemeye çalışırken diğer taraftan yanındaki kızın okuduğu kitaba göz atıyordu. Laila'nın gözlerini üzerinde hisseden Elizabeth kıza dönerek "Senden özür dileyeceğimi sanıyorsan yanılıyorsun Laila. Sana defalarca söylediğim gibi o ahmak kedini yatak odasına getireceksen ben o odadan giderim. Sabahki olaya gelince kedini ve seni lanetlemediğim için kendinizi şanslı saymalısınız." dedi ve aniden yerinden kalktı.
Bahçeye çıktığında burnuna ilişen ıslak toprak kokusu az önce beynine zıplamış kanı eski yerine çekiyordu. Sevgili kuzeninin Hogwarts'ı bırakıp Durmstrang'a yazılmasına epeyce bozulmuştu. Öyle ki onun gidişinden sonra uzun süre aynı sıraya oturamamış, onun geçtiği yerlerden geçememişti. Artık öyle değildi. Yavaş yavaş alışıyordu duruma. Hızlı adımlarla iniyordu patikadan. Yerlerdeki su birikintileriyle oynayan küçükler her tarafa su saçıyordu. Normalda asasını çekmiş, onları tehdit etmişti bile ama bugün öyle bir niyeti yoktu. Fısıldayan Ağaç Korosu'na geldiğinde takıldığı taş ile neredeyse yeri öpüyordu. Asası yere düşmüş, üzeri çamur olmuştu. "Lanet olsun" diyerik eline aldı ve cebinden çıkardığı bir peçeteyle onu temizlemeye başladı. Arkasından gelen hışırtıyı farketmemişti. Ona doğru yaklaşan kişiyi de öyle...
Rp Out: Beklenen Var. | |
| | | Nicole Marissa Magdalene Fontjoncouse Otel Ortağı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 4533 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12679 Ekspresso Puanı : 75 Kayıt tarihi : 02/07/08
| Konu: Geri: Yağmurun Ardından Perş. 21 Ağus. 2008, 21:41 | |
| Nicole öğrendiği büyük olaydan sonra bayılmış ve başını da masaya çarparak kardeşi gibi bir beyin sarsıntısı geçirmişti. Neyse ki bilinci kardeşinin ki gibi ağır bir vaka olarak bilincini yitirmemiş ve hafızası kaybolmamıştı. Bu konuda şansı az da olsa yaver gitmişti. Artık hiçbir şeyi düşünmek ve dert etmek istemiyordu ne atlattığı baygınlığı ne kardeşinin öldüğünü ne ailesinin durumunu ne de kendini her şeyi bir an olsun bir hayalmişçesine uzaktan onlara bakmak ve acı gerçeği yaşamamak tek arzusuydu. Zaten bu da yetmezmiş gibi yanında da bir çocuk vardı, adını sonradan söyleyen bu kişiyi de birkaç gün sonra hatırlamaya başlamıştı. Maglor ve Nicole aşırı derece de birbirine çeken bazı benzerlikler vardı, ama Nicole bunu düşündükçe ya deliye dönüyor, ya da aşırı bir şekilde sakinleşiyordu. Hastane kanadında ki şifacı “Yaşadığın olaylardan sonra gayet doğal” demişti. Fakat o yaşadıklarının olağan olmadığını biliyordu. Etrafında ki hiç kimse onun anladıklarını anlayamaz ve yaşayamazdı. O acıların en büyüğünü hem kendi başına hem de ailesinin başına açmıştı. Belki de o olmasaydı kardeşi de bambaşka biri olabilirdi. Neden böyle düşündüğünü bilmiyordu, ama bir şeyler ona bu kadar kötülüğü ve vicdansızlığı yapabildiğine göre onu burada istemiyorlardı.
İlk defa derdine ortak olabilecek bir arkadaşın iyi olabileceğini düşünüyordu. Sabah kalktığında sevimsiz yatağının üstünden isteksiz bir şekilde atladı. Hava serin olsa bile ılık bir duşun ona iyi geleceğini düşünerek eşyalarını hazırladıktan sonra Slyterin’li kızların banyosuna doğru ilerlerdi. Neyse ki ayrı ayrı kabinler vardı ki herkes birbirinden habersiz bir şekilde banyo yapabiliyorlardı. Suyunu hiç olmadığı kadar soğuk bir şekilde ayarladı. Ardından kendini zorda olsa duşun altına atıp içeri girdi. Sanki su onun yaşamış olduğu tüm kötülüklerden arındırıyordu. Kendisini hiç bu kadar rahat ve temiz hissetmemişti. Kötü bir kız olmasına rağmen bazen annesinin onun iyi bir kız olmasını istediğini hatırlamıştı. Ama bunun için çok geç olduğunu biliyordu. Batağın içine batmış hatta biraz da içinde bulanmıştı. Yaşadığı her şey üst üste gelerek onu yıkmaya çalışıyor, Nicole ise elinden geldiğince karşı çıkmaya çalışıyordu. Hava yağmuru da onun matemine ortak olup iyice dertli ve kederli bir hale bürünmesine yardımcı oluyordu. “Bu bir komplo ve sen buna ayak uydurarak atlatacaksın” içinden kendini buna benzer sözlerle telkin ederek ayakta durmaya çalışmalıydı. Duştan çıktı, sarı elbisesini yanına aldığı için hemen üzerine geçirdi. Hava yağmurlu da olsa yaz yağmuru olduğundan Nicole kış da olsa umurundan olmadığından askılı sarı elbisesini ve onu tamamlayan sarı babetlerini giymişti.
Kahvaltıya gitmeden önce odasına gidip saçını taradı. Saçı uzun olduğundan ve saçıyla uğraşmayı çok sevdiğinden her seferinde ona vakti olmasa bile ayırırdı. Neyse ki bu gün cumartesi olduğundan istediği yerde istediği şeyi yapabilirdi. Ne yapacağına karar veremiyor, bir baygınlık ve beyin sarsıntısı geçirdiği için hep Hogwarts ve çevresinde olmak istiyordu. Başına daha fazla bela açıp batakta batıp kardeşi gibi diğer dünyaya gitmek istemediği için her şeyi yapmadan önce iki kez düşünür olmuştu. Kahvaltıya doğru giden koridorların çok kalabalık olduğunu herkesin bir arkadaşını aradığını fark edince bir an derin bir iç çekti Artık fazla arkadaşı yoktu. Çünkü herkes onun bir iyi bir kötü olmasından sıkılır bir duruma gelmişti ve kendini hiç kimseye yaklaştıramaz bir hale gelmişti. Olacaklardan korkuyordu çünkü başına ne geldiyse herkes ona yakın olmak için iki kat daha uğraşıyordu. Ama Nicole bazen canı istemiyor ya da sonunda orda da hayal kırıklığına uğramaktan korkuyordu. Yaşadıkları sayesinde bambaşka şeyler öğrenmiş ve hayatta acı çekmenin ne olduğunu anlamış bir hale gelmişti. Kahvaltı masasına oturduğu anda herkese en tatlı sessiyle iyi olduğunu belli edercesine “Günaydın” dedi. Boş gördüğü yere oturdu. Herkes hızlı bir şekilde çok acıkmışçasına yemek yiyordu. Belli ki hepsinin yetişecek randevuları vardı. Günaydın yanıtına da hiç kimse yanıt vermemişti. Sadece birkaç kişi naziklik olsun diye kafa sallayıp kahvaltılarına dönmüştü. Nicole önüne sihirle gelen tabaklara baktı. Karnının aç olmadığı anladı ve yalnız kalmak için Hogwarts’a yakın bir yer düşünmeye başladı.
İlk Göl Kenarı’na gitmeyi düşündü, ama sonra orda o gece yaşananlardan sonra orayı görmeye hazır olmadığını hissetti. Birkaç yer daha olmalı hiç kimsenin olmadığı en sonunda aklına bir şey gelmişti. Sevinçten sıçrayarak sesli bir şekilde “ Fısıldayan Ağaç Korosu, bu saatte orda kimsecikler olmaz. Ayrıca belki ağaçlardan biriyle dertleşirim ondan iyi sırdaş yoktu illa bir arkadaşa gerek yok ki?” diye sevinçle bağırmıştı. Etrafında kimse olmadığından mı yoksa bir şeye umut bağlamanın getirdiği sevinçten midir bilinmez bir an içini büyük bir aşk kaplamıştı. Düşüneceği ve hayal edeceği şeyleri anlatacaktı. Fısıldayan Ağaç Korosunda ki ağaçlara şarkı söyleye söyleye oraya doğru heyecanla yürümeye başladı. Sanki biriyle randevusu varmış gibi mutluydu. Bu mutluluk onun için pek hayra alamet değildi. Ama gene de onun için bir motive aracıydı. “Bir anlık da olsa mutlu olmak ne güzel keşke hep böyle olsam” diye umut ederek içinden söylenmeye başladı. Bunları düşünürken bir yandan da şarkı söylüyordu. Hogwarts binasından çıktıktan sonra ağaçların oraya geldi ve hışırtılı hışırtılı kendi yaptığı ayak seslerini dinledi.
Hava da ki toprak kokusu ona kardeşiyle küçükken yağmur dansına çıktılarını ve ardından yağmur yağdıktan sonra sırılsıklam eve geldiklerini hatırlattı. Bir an ağlıcaymış gibi oldu ama ardından kendine kızarak yüksek sesle “Artık kendine gel, her şey sona erdi, ama sen hala yaşıyorsun, yaşaman gerek” dedi. Ardından yürüdüğü yerde bir ses duymuştu. Meraktan adımlarını hızlandırarak hızlı bir şekilde yürümeye başladı. Sonra karşısında bir kızı gördü. Şoka uğramış bir şekilde ona bakıyordu. Kız bir şeye kızmış ve sonra da kendini buraya atmış gibiydi. Nicole ne diyeceğini şaşırmış bir şekilde ona bakıyordu. Kız da Nicole bakışlarından rahatsız olmuş bir şekilde gözlerini çeviriyordu. En sonunda Nicole birkaç söz söylemeye karar verdi. Sessiz ama anlaşılacak bir biçimde “Merhaba.”diyebildi. Kız onun merhaba demesine büyük bir tebessümle yanıt verdi. Nicole neden böyle demişti. Şimdi arkadaş bulup onun derdine mi ortak olacaktı. “Hayatımı bir kez daha mahvediyorsun” diye içinden söyledi. Kıza hala o şaşkınlıkla bakıyordu. Aslında ona kötü kötü bakması ve onu tartması gerekiyordu. Eski Nicole nerdeydi belki de beyin sarsıntısından oluşan bir şeyden diye içinden geçirdi. Kızın cevabını isteksiz de olsa bekliyordu, gene içinden anlam veremediği fırtınalar başlamış dinmek bilmiyordu. Kim bilir bu sefer hangi gizem açığa çıkacaktı.
En son Nicole Marissa Magdalene tarafından Salı 02 Eyl. 2008, 01:02 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Eurydice Black Slytherin Bina Sorumlusu, İksir Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2206 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12424 Ekspresso Puanı : 89 Kayıt tarihi : 05/06/08
| Konu: Geri: Yağmurun Ardından Cuma 22 Ağus. 2008, 13:03 | |
| Yerdeki su birikintileri, ıslak toprak kokusu, kasvetli hava bile Ell'i kendine getirmeye yetmemişti. Az önce yaşadığı olaylar onu zıvanadan çıkarmıştı. Laila'nın ona Cl demesi, aptal tüy yumağı kedisinin odada dolaşması, doğru düzgün yemek yiyemeyerek sinir küpüne dönmesi ve şimdi de asasının çamura batması. Elinde peçetesi bir yandan asasını siliyor, bir yandan da küfrediyordu. Hayatın ona verdiği ceza yetmiyormuş gibi onu koruyan tek unsur -asası- çamura bulanmıştı. *Acaba annem mi?* diye geçirdi içinden. Öyle ya asası olmadan büyü yapmayı bilmiyordu. Böylece annesi onu bu dünyadan çabuk yokedebilirdi. Sihirli Yaratıkların Bakımı dersinde asasının mehtucap'ın önüne kadar düşmesini belki de annesi yapmıştı. Ağaçlardan biri "Şu gelen senin arkadaşın mı Elizabeth?" demişti. Ell şaşkınlık ve kızgınlık karışımı bir duyguyla arkasını dönerken homurdanmayı ihmal etmiyordu. "Laila eğer benimle konuşmak için geldiysen seni affetmey-". Gördüğü görüntüyle donup kalmıştı. Karşısındaki Laila değil, sarı, kıvırcık saçları beline dek uzanan, yeşil gözlü, derslerden hatırladığı kadarıyla bir Sly olan bir kızdı. Onun da beşinci sınıf olduğunu derslerden hatırlıyordu. Yemekte de görmüştü onu. Bir ara bir Slytherin'in hastaneye kaldırıldığını anımsadı. *Acaba bu o mu?* diye düşünmeden edemedi. Kızın Ell'e bakarak "Merhaba" demesi Ell'in azıcıkta olsa kızarmasına sebep olmuştu. Elizabeth cevabı sektirmeden "Merhaba." dedi. Sonra elini başına götürdü ve saçlarında gezdirmeye başladı. "Ben Ell. Yani Elizabeth Clara. Slytherin'im."dedi. Kızın verdiği cevapla yüzüne büyük bir tebessüm gelen Ell, saçlarındaki elini aşağıya indirdi.
Birden ağaçların yerini deniz ve güneş almıştı. Elizabeth denize doğru koşuyordu ama hiç yaklaşamıyordu. Bir ağaca çarpmasıyla gördüklerinin yok olması bir oldu. Öyle ya SYB'deki mehtucap yüzünden zehirlenmişti. Birkaç gün serap görmesi normaldi ama sayıları git gide artıyordu. Yerinde huzursuzca kıpırdandı. Kızın şaşkın yüzünü görünce "Sihirli Yaratıkların Bakımı Dersi'nde mehtucap dikenine dokunarak zehirlendiğimden günde en az yedi kez halüsinasyon görüyorum. Profesör Mythill bana panzehir verdi fakat pek işe yaradığı söylenemez. Bir ara hatahane kanadına uğramalıyım. Kusura bakma birden ne olduğunu kavrayamadım." dedi. Sonra soran gözlerle kıza baktı. | |
| | | Nicole Marissa Magdalene Fontjoncouse Otel Ortağı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 4533 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12679 Ekspresso Puanı : 75 Kayıt tarihi : 02/07/08
| Konu: Geri: Yağmurun Ardından Cuma 22 Ağus. 2008, 13:53 | |
| Karşısında ki kız biraz utangaç da olsa Nicole sakin bir tavırla onu izliyordu. İlk Nicole fazla bekletmemek adına bir heyecanla, "Merhaba."dedi. Nicole kızın yüzüne baktığında bilmediği bir hüznün olduğunu fark etmişti. Bu yüzden kötü davranıp alay etmek istese de son günlerde kendi yaşadıklarından dolayı bunu yapmaktan vazgeçti. Mantığı duygularının baskın olmasına izin vermiyor hemen yok edip daha iyi bir ortam sağlıyordu. Nicole ne kadar yapmayı istemese de mantığına yenik düşüp onu izlemek zorunda kalıyordu. Sonra kız seri bir şekilde "Ben Ell. Yani Elizabeth Clara Slytherin'im." dediğini duydu. Nicole bunu duyunca sevinmişti. Ama kız bir kez baktı, kahverengi saçları ve ona uygun ve korkak bakan kahverengi gözleri görünce içinden söylenmeye başladı. “Demek şu Slyterin’li kız, annesiyle sorunları olan, hayattan nefret eden şu yatakhane de dalga geçilen biriydi sanırsam Bir o kadar da korkak tavırlarıyla dikkat çeken kız bu değil miydi?" diye içinden geçirmeye başladı. Ardından isyan edercesine kaderine boyun eğip onu sonradan satrançtaki gibi mars edeceğini düşünerek bu zamanlarında geçeceğini umut etmekten başka çaresi yoktu. Kendi düşüncelerine dalmış giderken Ell’e garip bir şeyler olduğunu fark etmemişti. Ama kız Nicole anlam veremeyen bakışlarından korkmuş bir şekilde "Sihirli Yaratıkların Bakımı Dersi'nde mehtucap dikenine dokunarak zehirlendiğimden günde en az yedi kez halüsinasyon görüyorum. Profesör Mythill bana panzehir verdi fakat pek işe yaradığı söylenemez. Bir ara hastane kanadına uğramalıyım. Kusura bakma birden ne olduğunu kavrayamadım." dedi. Bu konundan baya huzursuz olduğu belliydi. Nicole bir an gülmemek için kendini zor tutuyordu. Ne kadar tutarsız diyerek içinden gülerek kendini tuttu. Kendini tuttuğundan olsa gerek ki bir anda dağları delecek kadar sert bir şekilde “ Hapşuuu” diye hapşurdu. Nicole şimdi de kendi hapşuruğuna gülmeye başladı. Kızın yüzü çok mahcup bir hal almıştı.
Nicole Ell’in söylediklerinin hepsinin farkına varamasa da sonradan onun oradan çıkmak istediği ve halüsinasyon gördüğünü anlayınca içinde şu ana kadar hiç belirmeyen yardım duygusu kabarmıştı. Birine yardım etmenin nasıl bir şey olduğunu hiçbir zaman bilememişti. Çünkü yardım etmekten nefret ediyordu. Yaşananlardan sonra bunun bir önemi olmadığından ilk hızlı bir şekilde “Benim adım da Nicole Marissa bende Slyterinliyim daha önce tanışmıştık sanırsam, ama benim kafam bu sıralar gelgitli olduğundan mahzur görürsün umarım” dedi. Ama dediklerine kendi o kadar şaşırmıştı ki karşısında ki kız da şaşırmış olacak hayretle Nicole böyle neden davrandığını öğrenmeye çalışır gibi baktı. Nicole olacakları bilse yüzünden belli olurdu, fakat bilmediğinden hiçbir tepki veremeden aylak aylak Ell'e bakıyordu.
Ell ilk başta geldiğinden Laila gibi bir şey söylediğini hatırladı. Belki de bu olay yaşadığı hafıza kaybından dolayı olmuştu. Pek umursamaz bir şekilde o ilk söylediği sözleri bir an hatırladı. Ardından düşünceli halinden sıyrılarak "Senin işin varsa seni tutmak istemem, zaten benim aklımda yerinde değil en iyisi burada oturup dinleneyim” dedi. Fakat yanına gitmeyi ve hastane kanadında kendini de kontrol ettirmeyi çok isterdi. Fısıldayan Ağaç Korosundaki manzarayı da doya doya izleyip içine çekememişti. Bu yüzden şu an gitmesinin en iyi şey olacağını düşünmüştü bunu düşündüğünü belli etmek için “Sen işini hallet ve çok büyük sorun yoksa buraya gel, ben burada olacağım. Yağmurun tadını çıkarmak istiyorum” dedi Ell’e bu cevabı aldıktan sonra Ell’in şaşkınlığı mutluluğa dönüşüyordu sanki. Tam o sırada Nicole yanında duran ağaçlardan biri önüne eğilerek “Seninle konuşacağımız çok şey var Nicole” dedi. Nicole ne yapacağını bilmez bir şekilde hiçbir cevap vermeden beklemeye koyuldu. Nicole Ell gülmesini beklerken Ell hiçbir tepki vermeden sıranın ona gelmesini bekliyordu. | |
| | | Eurydice Black Slytherin Bina Sorumlusu, İksir Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2206 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12424 Ekspresso Puanı : 89 Kayıt tarihi : 05/06/08
| Konu: Geri: Yağmurun Ardından Cuma 22 Ağus. 2008, 14:43 | |
| Ell kızın vereceği cevabı bekliyordu ki bir anda yeri göğü inletecek desibeldeki hapşırık geldi. Ardından bir gülme sesi... "Merlin sana uzun ömür versin." dedi Ell ve yerinde dolanmaya başladı. Fısıldayan Ağaç Korosu'nda daireler çizerek yürüyordu. Siyah spor ayakkabıları çamura hiç aldırmadan ilerliyordu. Bir an yanındaki kızı unutup hayatın onu verdiği cezalar gelmişti aklına. Mutlu olamıyorsa yaşamasının ne anlamı vardı ki... O an asasını kendine doğrultup ölüm lanetini yapabilirdi. Ama yapmamalıydı... On yedi yaşına gelmeden, reşit olmadan, annesini öldürmeden gitmemeliydi bu hayattan. Evde, kütüphanede kitap okurken bir anda kaskatı kesildiğini, beynini adeta tırmalayan acının bir Crucio olduğunu, zindanlarda yediği Crucio'yu unutmamıştı. Hepsini, hepsini bir gün gelecek ödenmesi gereken yerler ödeyecekti. Annesi onu hiç sevmemişti. Belki de o yüzden acı çektiriyordu Ell'e. İlk işi onu öldürmek, sonra kendini öldürmekti. Okuldan mezun olduktan sonra yapacaktı, kararlıydı. “Benim adım da Nicole Marissa bende Slyterinliyim daha önce tanışmıştık sanırsam, ama benim kafam bu sıralar gelgitli olduğundan mahzur görürsün umarım” cümlesiyle daldığı hayaller aleminden küt diye yeryüzüne indirmişti kız onu. Adının Nicole olduğunu anımsar gibiydi. Daha önce tanışmışlardı haklıydı Nicole. Elizabeth yüzüne bir gülücük koyup kızı dinlemeye devam etti. Yağmurun tadını çıkarmak istediğini söylemişti. Ell kısa bir süre düşünüp "Pekala, ben hastahane kanadına gidip hemen döneceğim. Laila denen o uğursuz aptal buraya gelirse onu kovmanı öneririm. Yok eğer benim karşıma çıkarsa bir lanet yiyeceği kesin." dedi ve hızlı adımlarla hastane kanadına doğru yol aldı.
Tahta kapıdan içeri girdiğinde, dışarıdaki soğuk hava dalgasını adeta yutan sıcak hava Elizabeth'in yanaklarının pembeleşmesine neden olmuştu. Hastane kanadına giden karanlık koridorda hızlı hızlı yürümeye başladı.Kapalı kapıların buzlu camlarından gelen soğuk ışıkların buğusu, yüksek ve taş duvarlara vurarak donuyordu. Etrafta iyot, eter, yağ ve buna benzer birçok malzemenin kokusundan oluşan bir koku vardı. Hastane kanadına ulaştığında eliyle ittirdiği tahta kapı bir anda açıldı ve iyot kokularına ilaç ve bozuk kan kokusu karıştı. İleride duran orta yaşlarda, saçlarında hafif beyazlıklar olan, güler yüzlü bir kadın Ell'e doğru yaklaşıyordu. Yanına geldiğinde ise "Bir sorun mu var Elizabeth, tatlım?" diye şakıdı. Elizabeth kendisine yapılan *tatlı kız* yakıştırmasından nefret ediyordu. Ağır koku ve kadının yaptığı konuşmadan sonra yüzü asılan Elizabeth "Bayan Avel; halüsinasyonların sayısı gittikçe artıyor. Eskiden günde üç ile dört arasında görürken şimdi yedi ve daha fazla görüyorum." dedi. Elizabeth anlatırken onu dikkatlice dinleyen Bayan Avel yavaşça arkasını döndü ve ilaçdolabına doğru ilerledi. Bir eliyle Elizabeth'e oturma işareti yapıp, diğer eliyle ilaç dolabını karıştırıyordu. Beyaz, plastik gözleri olan bir şişeyle Elizabeth'in yanına yaklaştı. Küçük bir kaba koyup "Bunu içmen gerek. Tam olarak tükenmese de bir süreliğine işine yarar. Yarın aynı saatte burada ol tatlım." dedi ve kabı Ell'e uzattı. Ell tiksiniyormuşçasına kabın içindeki sıvıya bakıp gözlerini kapayarak ve nefesini tutarak kabı bir hamlede bitirdi. Kendisinden çıkan "Ehh" sesi ve kızaran yüzü boğazının fena halde yandığının kanıtıydı. Yavaşça yerinde doğruldu. Bayan Avel "Eğer gün içinde tekrarlayacak olursa geceyi burada geçirmen gerekebilir tatlım." dedi ve anında tahta kapıdan dışarı çıktı. Elizabeth hızlı adımlarla odanın sonuna geldi ve tahta kapıyı itekledi. Dışarı çıktığında boğazının acısı dinmemişti. Yavaş yavaş hastane kanadından uzaklaşıyor, iyot kokusu yok oluyordu.
Patikaya indiğinde sanki ardından Ruh Emiciler kovalyormuşçasına koşmaya başladı. Fısıldayan Ağaç Korosu'na geldiğinde nefes nefeseydi. Bir elini ağaca dayamasıyla ağacın "Hey küçük çek elini üzerimden." demesi bir oldu. Elizabeth'in dişleri arasından çıkan bir küfür ağacı sinirlendirmişti. Hızlı adımlarla Nicole'nin oturduğu ağaca doğru ilerledi. Yanına yaklaştığında ise "Geldim.." diyerek geldiğini belirtti. Boğazı hala yanıyordu ama serap görmemek için buna katlanabilirdi...
Not: Bayan Avel ve Laila NPC karakterdir. | |
| | | Nicole Marissa Magdalene Fontjoncouse Otel Ortağı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 4533 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12679 Ekspresso Puanı : 75 Kayıt tarihi : 02/07/08
| Konu: Geri: Yağmurun Ardından Cuma 22 Ağus. 2008, 18:16 | |
| Ell, cevapları beklerken baya bir düşünce içine dalmış gitmiş olsa gerek ki Nicole hapşuruğundan sonra Nicole Ell görüşü normal mi değil mi diye düşünmeye başlamıştı. Neyse ki ardından dalıp gittiği düşüncenin dağıldığını gören Nicole cevabına bir yanıt beklemeye başladı. Ell,"Pekala, ben hastane kanadına gidip hemen döneceğim. Laila denen o uğursuz aptal buraya gelirse onu kovmanı öneririm. Yok, eğer benim karşıma çıkarsa bir lanet yiyeceği kesin." dedi. Nicole bu Laila denen kızı çok merak etmeye başlamıştı. Fakat kıza bir şey demeden Ell acele bir şekilde koşuştura koşuştura doğaya meydan okurcasına Hogwarts hastane kanadına doğru gitmeye başlamıştı. Bu tepkiye ilk çok mutlu olan Nicole arkasında ki ağacın homurdandığının farkına vardı. Belli ki düşüncelerinde heyecan olduğu an ağaca daha fazla yaslandığından ağacın bir yerini acıtmıştı.
Ondan özür dileyerek yaşadığı tüm anıları anlatmaya başladı. Annesinin sürprizini, kardeşinin ölümünü, Maglor sırayla her şeyi anlatıyordu. En sonunda da “Ya ne bir insanın hayatı bu kadar karışık olabilir mi bunlar 1 yıl değil de koskoca 1 ay içinde oldu. Artık ne yapacağımı bilmiyorum ve sana derdimi anlatmak istedim. Dinlediğine çok memnun oldum ayrıca bu hikâyemin sende sır olarak kalacağını düşünüyorum” dedi. Agaç bir iki dakika düşündükten sonra bunların nedenlerini anlatmaya başladı “Bunları bir tek senin yaşamadığını biliyorum bana eskiden bir çok kişi buraya gelir derdini anlatırdı. Hatta çok eskiden sana benzeyen bir kız gelir her seferinde iyilik ve kötülük arasında kaldığını ne yapması gerektiğini bilmediğini söylerdi” dedi.
Derin bir sessizlik oldu. Nicole yağmurlu havaya ve üzerinde ki kıyafetin uygunsuzluğuna aldırmadan ayağa kalktı. Eteğinin arkası biraz da olsa çamur olmuştu. Fakat hava her an ya açacak ya da yağacak bir şekilde değişiyordu. Nicole havayı süzerek ayağa kalktıktan sonra “Benim gibi biri sana her gün her şeyini anlatıyordu.” diyorsun. “Öyle mi?” sonrada üstüne eklemeye başladı, Bu kız da benim gibi Slyterinliydi annem olabilir mi o da benim yaşadıklarımı mı yaşadı.” Hevesi gittikçe artıyor sessi de gittikçe yükseliyordu. Ağaç biraz sinirlenmiş bir şekilde sert bir tavırla ”Bilmiyorum belki de olabilir, herkesin her şeyinib aklında tutamam. Bu arada artık sessiz ol arkadaşınla konuş biraz dinlenmek istiyorum. Senin gibi genç değilim. Artık yaşlandım." başından kovmak istercesine laflar söylemişti nicole yaşlı ağaç, fakat Nicole bunun peşini şimdi bıraksada sonra bırakmıyacaktı.
Ell’in geldiğini Nicole’de çalılıkların ve ağaçların çıkardığı sesten anlamıştı. Neden çağırmıştı ki ne güzel ağacın gizemini çözmeye çalışıyordu. Ell, soluk soluğa koştuğu belli olurcasına nefes alıyordu. Nefesi düzelir gibi olduğu an “Geldim” diyerek Nicole geldiğini belirtti. Nicole bunu bildiğini söylercesine biraz önceki olayı çözememenin az da olsa hayal kırıklığı içinde “Hoş geldin, bende burada oturmuş seni bekliyor ve o sırada doğanın güzellikleriyle avunuyordum.”dedi. Ell mutluluk dolu bakışlarla Nicole bakıyordu, Nicole sonra merakla "Hastane kanadında bir sorun çıkmamış, ilaç verip yollamışlar her zaman ki gibi” dedi ve büyük bir tebessümle gülümsemeye başladı. Şakasını anlayan Ell de biraz sonra düşünceliği halinden çıkıp gülmeye başladı. Beraber çok büyük bir espri olmadığı halde kahkahalarla gülüyorlardı. Sonunda ağaçlardan biri “Yeter artık burada dinlenmeye çalışıyoruz, bu havada bize gereken tek şey bu yağmurlu havada sizin kahkahalarınızı çekmek için gelmedim bu dünyaya?” dedi Nicole şaşkın bir şekilde bir komedi filmini izlemeden uyanır gibi sessiz bir edayla “Özür dileriz. Bir an kendimi kaybettim sanırım Ell sende bana gülüyorsun herhalde” dedi. Nicole ne yaptığının farkına varmıyordu, aklı hala Ell’in gelmeden önceki konuşmalarındaydı. Fakat bir türlü bu işten sıyrılması lazım olduğundan bu şekilde paçayı kurtarmıştı. | |
| | | Eurydice Black Slytherin Bina Sorumlusu, İksir Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2206 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12424 Ekspresso Puanı : 89 Kayıt tarihi : 05/06/08
| Konu: Geri: Yağmurun Ardından Paz 24 Ağus. 2008, 23:04 | |
| Nicole ve Ell'e diklenen ağaçların sayısı gittikçe artıyordu. İki kızdan gelen kahkaha sesi de öyle... Ell onlara bağırmalarından sıkılmış bir vaziyette "Yeter artık. Sen bağırmanı kesip, o koca tahta burnunu bizim işimize sokmazsan biz de seni rahat bırakırız." dedi. İleriden gelen ağacın inildemesine karşılık olarak ta "Sen de horlamayı kessende bizimde kulaklarımız bayram etse." dedi ve eline aldığı asayı parmakları arasında çevirmeye başladı. Doğa tüm şehvetiyle karşısında duruyordu. Nicole yanındaki ağaçla sohbeti koyulaştırmıştı. Ell yavaş adımlarla birkaç adım ilersindeki kütüğe doğru yürüdü. Üstüne oturduğunda yine hayaller âlemine dalmıştı. Bacaklarını dizlerinden kırdı ve elleriyle bağladı. Öylece oturuyordu. Görüşündeki bozuklukla birden yerinde zıpladı. Nicole’e bakarak “Haydi Dragon, karşı tepeye dek yarışalım ne dersin?” diye sordu. Karşısındaki kızı kuzeni sanıyordu. Birden hızlıca koşmaya başladı. Nicole’nin gelmediğini fark edince arkasını dönüp, dudaklarını adeta küçük bir çocuk gibi bükerek “Haydi ama Dragon. Sen gelmesen nasıl yarış yapacağız. Kuzenini kırıyor musun? Seni Laila denen o uğursuzdan kurtarmıştım unuttun mu? Şimdi beni kırıyorsun.”diye kımıldandı. Yavaş hareketlerle az önce oturduğu kütüğe doğru yürüdü. Dudağı hala bükülü duruyordu. Kollarını birleştirerek dizlerinin üzerine koydu ve kafasını üzerine yerleştirdi. Önüne düşen saçlarını üfleyerek gözünden çekiyordu. Bir müddet bekledikten sonra ani bir hareketle kafasını kaldırdı. Görüşü hala net değildi.
“Beni bırakma Dragon. Beni yalnız bırakma Dragon.”diye söylendi. Doğru dürüst yemek yemediğinden son bir yıl içerisinde eriyip gitmişti. Belinden düşen pantolonunu bir iki bilek hareketiyle yukarı çektikten sonra asasını kuvvetle yerinden çıkardı. Hızla boş alana doğrulttu. Kendisini göl kenarında sanıyordu. “Sana benden uzak dur dedim Laila. Seninle aynı odada kalmak bir işkenceydi zaten. Bir metre öteme bile yaklaşma.” Bir anda kendini en güçlü ölüm yiyen hissetmişti. Sonra asasını gördüğünü düşündüğü kızın karın boşluğuna doğrultarak “Sersemlet!” diye bağırdı. Asadan çıkan büyü boşa gitmişti. Zaten birine gitseydi de bir şey olmazdı. Çünkü gerçekte yapılan şeyler değildi. Görüşündeki bulanıklık yerini netliğe bırakıyordu. Başındaki ağrı beynine bıçak saplarmışçasına kafatasına vuruyordu. Elini bir an için kafasına götüren Elizabeth olanların bilinçsizliğinde bir sağa bir sola bakındı. Yanındaki kızın adını hatırlayamamıştı. Sonradan beyninde çalan çanlarla gelen Nicole sesi onu dünyaya geri getirmişti. Gözlerini açmaya çalışarak “Bana ne oldu?” diye sordu. Cevabı bulacakmışçasına Nicole’nin ürkmüş gözlerine bakıyordu. Sanki inatla bakarsa bulacakmış gibi… | |
| | | Nicole Marissa Magdalene Fontjoncouse Otel Ortağı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 4533 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12679 Ekspresso Puanı : 75 Kayıt tarihi : 02/07/08
| Konu: Geri: Yağmurun Ardından Salı 26 Ağus. 2008, 01:11 | |
| Nicole karşısında ki kızın kızgın bir şekilde ağaçlara karşı çıktığını görünce, o kadar mız mız ve çekingen bir kız olmadığını anlamıştı. Hatta kendinin neden bu kadar sert çıkmamasına şaşırmıştı. Kendiyle olan sorunları onu her seferinde bir yerde rezil etmek ve hayatını mahvetmek zorundaydı sanki. Kaderi onu o kadar büyük bir ihanete uğratmıştı ki artık yapacaklarının farkına bile doğru düzgün karar veremiyordu. Dışarısı insanın içini ısıtacak kadar yağmur kokuyordu. Nicole bu kokuyu bir daha çekemeyecekmiş gibi içine çekti.
Kendi dünyasına dalmış gitmiş yanında oturan birinin olduğunu unutmuştu. Fakat kız bir anda anlaşılmayacak bir şekilde kendisine bakarak “Haydi Dragon, karşı tepeye dek yarışalım ne dersin?”deyince Nicole geri çekildi. Kız kendinde miydi yoksa dalga mı geçiyordu. Birkaç saniye düşündükten sonra kızın halüsinasyon gördüğünden hastane kanadına gittiğini hatırladı. İçinden kindar bir şekilde “Şu şifacılar bazen ne yapacağını bilemiyorlar” dedi. Onu oraya götürse bir şeye yaramayacağını düşündü, ama başka ne çaresi olabilirdi ki düşünüyor düşünüyordu. En sonunda da ona kendi kullandığı iksirlerden birini vermeyi düşündü. Fakat yanında olmadığını anlayınca Ell’le yarışmaya ve oradan da sanki kardeşi gibi kaçmayı düşünmüştü ki buna geç kaldığını Ell üzgün olan bir masum çocuk şeklinde sonlandırdı ve ardından “Haydi ama Dragon. Sen gelmesen nasıl yarış yapacağız. Kuzenini kırıyor musun? Seni Laila denen o uğursuzdan kurtarmıştım unuttun mu? Şimdi beni kırıyorsun.”demişti bunun için geç kaldığını anlayınca başka bir karar vermeye çalışırken Ell anlamsız bir biçimde eski oturduğu kütüğün oraya doğru gitti. Nicole olanlara o kadar şaşırmış ve sarsılmış olsa gerek ki sağlıklı düşünemiyordu. "Ell davranışları gittikçe can alıcı noktalara gelmeye başlıcak" diye düşünüp kendi kendine söylendikten sonra Ell kendini bilmezliğe devam edip hala Nicole’ü.” kuzeni Dragon sayarak “Beni bırakma Dragon. Beni yalnız bırakma Dragon” kız kendinden geçmiş bir şekilde haykırıyor. Kimi yanında görmek isterse görüyordu.
Nicole ilk defa biri için endişeleniyor ne yapacağını nereye gideceğini bilemiyordu. Hayatında hiç kimseye ne yardım etmiş ne de bir hastalıktan kurtarmıştı. Sadece küçüklükten büyük annesinden kalan iksirlerin tariflerini bilir bazı otlar karıştırarak onu yaptığını düşünürdü. Acaba şimdi birkaç ot toplayıp ona asasıyla bir iksir hazırlasa işine yaramıydı. Ell o sırada baygın bakışlarının ardından dirilen bir bakış attı. Nicole bunu görünce rahatlamıştı, fakat ne olacağını bilmediğinden ormanın içine doğru yürümeye başladığında Nicole Ell’den düzelmiş ses beklercesine durdu ve sesse kulağını verdi ama o da neydi kız bu sefer çıldırmışçasına sinirli bir şekilde “Sana benden uzak dur dedim Laila. Seninle aynı odada kalmak bir işkenceydi zaten. Bir metre öteme bile yaklaşma.” dedi.
Nicole korkudan titremeye başladı. Titreme bayılmasına sebep olmasın diye bir ağaçtan tutunarak destek aldı. Sonra oraya kafasını dayayarak olanlara olmamış gözüyle bakmayı denemeye çalıştı. Fakat Ell gittikçe kafayı yiyor. Anlamasız bir sebeple boş bir yeri Laila sanarak “Sersemlet!”diyerek büyü fırlatıyordu. Nicole kendine gelene kadar bekledi. Sesler bir sürü sersemlet büyüsünün ortada gezdiğini anlatıyordu. Çevrede birilerinin olmaması ve bugünün hafta sonu olması onların işine gelmişti. Yoksa burada biri çıkar ve delicesine onları Profesör’e şikâyet eder. Nicole de gammaz olarak cezalandırırlardı. Nicole kendine geldikten sonra ayağa kalktı. Ell hiçbir şeyi hatırlamayacağını düşünerek yanından yavaşça yürüyüp gitmeyi deneyecekti şimdi de, fakat Ell kendine gelmiş bir edayla “Bana ne oldu?”dedi Nicole sevinç içinde ona sarılmak istedi.
Nicole, en sonunda bitkin bir halde olduğundan sessiz ama Ell’in anlayacağı bir sesle “Benimle gel bir halüsinasyon geçirdin sanırım. Yürüyecek gücün yoksa bana tuttun şimdilik iyi görünüyorsun ama” dedi sonra biraz düşündükten sonra “Belli ki şifacı sana yanlış ilaç vermiş, ama bende bir iksir var. Senin ağrını ve halüsinasyonlarını geçireceğine eminim” dedi. Ardından Ell yolu göstererek yürümesine baktı. Kız az da olsa kendinde olduğundan yürüyebiliyordu. Fakat Nicole bir şey olmasından telaşa kapıldığı için elini omzuna atarak ona destek olmaya karar vermiş ve yapmıştı. Nicole kabukları birer birer dağılıyor param parça oluyordu. Ama yaralı olan tarafı hala aynı şekilde ağrıyordu. | |
| | | Eurydice Black Slytherin Bina Sorumlusu, İksir Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2206 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12424 Ekspresso Puanı : 89 Kayıt tarihi : 05/06/08
| Konu: Geri: Yağmurun Ardından Ptsi 01 Eyl. 2008, 15:24 | |
| Başı zonkluyor, elleri titriyordu. Sorduğu sorunun cevabını biliyordu aslında. Yine bir halüsinasyon görmüştü. Sayıları gittikçe artıyordu. Bayan Avel'in vermiş olduğu ilaç işe yaramamışa benziyordu. Anlaşılan bu geceyi Hastane Kanadı'nda geçirecekti. Nicole Elizabeth'in sorduğu sorunun cevabını veriyordu. Bir iksiri olduğunu öğrenince gözleri yeniden parlayan Elizabeth yanındaki ağaca, düşmemesi, bayılmaması için sımsıkı sarıldı. "Hey küçük, sevgilinle aranız mı bozuk? Gelmiş bana sarılıyorsun. Dragon kızmasın ufaklık." demişti ağaç. Elizabeth Dragon lafını duyunca iyice sinirlenmişti. "Madem istemiyorsun sarılmayız aptal yaratık. Dragon benim sevgilim değil, kuzenim. Bugüne dek bir sevgilim olmadı olmayacak da... Beni sinirlendirme yoksa az önce havanın yediği sersemletin daha güçlüsünü yiyeceğine emin olabilirsin." Ağaç bu sözlediklerine karşı "Unutma küçük o elindeki tahta parçası benim gövdemden yapılıyor. Bana karşı ne kadar güçlü olabilirsin ki?" dedi. Elizabeth durmak bilmeyen sinirine hakim olamayacağını anlayınca "Bana küçük demeyi kes tahta parçası.Benim bir adım var. Asam senin gövdenden yapılıyor olabilir ama içimdeki Slytherin ruhuyla bana karşı çıkabileceğini sanma. Unutma ki seni buracıkta kül edebilirim. Çok kolay. Sadece iki kelime, Yakarum Inflamary. Bunu senin üzerinde denememi istemezsin öyle değil mi?" dedi ve Nicole'nin yanına gitmek için sendeleyerek yürümeye başladı.
Ortak Salon'a gittiklerinde Nicole'nin yaptığı iksiri merak ediyordu. Dolaptan çıkardığı mor renkli sıvıyı içmesi gerekiyordu. İçindeki tüyleri görünce midesindeki bulantı arrtmıştı. Yemek yememesine karışan tiksinti git gide güçleniyordu. Nicole'nin elinden aldığı mor renkli sıvıyı gözlerini kapayarak ve nefesini tutarak başından aşağı dikti. Boğazına takılan iksirle öksürmesi bir olmuştu. Yüzünü buruşturarak "Bu da neyin nesi? İğrenç. Tek kelimeyle iğrenç..." dedi ve kendini dışarı atmak için hızla koşmaya başladı. Ortak Salon'dakiler hayretle Elizabeth'e bakıyordu. Nicole Elizabeth'in arkasından koşuyordu. Birden hayli cüsseli bir bedene çarptığını farkeden Elizabeth kafasını kaldırdığında gördüğü yüzle gözleri büyüdü: Laila...
"Şimdi yolumdan çekil seninle sonra ilgileneceğim Laila."dedi. Asası cebinde olabilirdi ama Laila denen hantaldan daha hızlı asa çekebileceğinin farkındaydı. Bir süre Elizabeth'i aşağılamaya çalışan Laila eline aldığı asasını Elizabeth'e doğrultmuştu. Ondan daha hızlı olduğunu her zaman farkeden Elizabeth asasını bir an için kaldırıp "Petrificus Totalus" dedi. ve oradan uzaklaştı. "Üzgün değilim Laila. Hem de hiç...". Hızlı adımlarla bahçeye ilerledi. Nicole arkasından geliyor, bir yandan ceza alacaklarını vurguluyor bir yandan da sakin olmasını söylüyordu. Elizabeth arkasını dönüp "Ne yani Nicole o salak üzerime aptal asasını doğrulttu ve ben de kendimi korudum. Bunda hiçbir kötülük göremiyorum. Eğer birazcık aklı varsa bizi şikayet etmez. Daha fazlasını da yapabilirim." dedi ve Fısıldayan Ağaç Korosu'na doğru yürümeye başladı. Boğazındaki tat git gite devleşiyordu... | |
| | | Nicole Marissa Magdalene Fontjoncouse Otel Ortağı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 4533 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12679 Ekspresso Puanı : 75 Kayıt tarihi : 02/07/08
| Konu: Geri: Yağmurun Ardından Ptsi 01 Eyl. 2008, 23:43 | |
| Nicole aklına gelen bu fikir üzerine biraz tereddüt içinde olsa da kendinden emin bir şekilde Elizzy'e yardım ederek onu Ortak Salona doğru gitmeye ikna etti. Fakat Elizzy, Nicole yanına gelirken bir ağaca sarılmıştı. Ağaçta ona tepki verince Elizzy iyice gerilmiş bir şekilde cevap vermişti. Nicole olanları sessiz bir şekilde dinliyor, yardıma ihtiyacı olan bu insana istese de istemese de yardım etmesi gerektiğini düşünüyordu. Dragon demek onun kuzeniydi. Bunu tahmin etmişti ve bazen onu uzaktan gördüğünü hatırladı. Acaba şimdi neredeydi bu cocuk Elizzy'nin o kadar ihtiyacı vardı ki kuzeninin yanında olmasına bu yüzden onun yerine Nicole sayıklamıştı. Nicole olanları tekrar tekrar yaşıyor gibi hissediyordu. Kendine yeni geldiği bu günlerde bunun normal olduğunu söyleyerek "Şimdi senin sıran değil canım sakin ol ve bu kıza yardım et" diye kendini sakinleştirmeye çalıştı. Yaşadığı olaylardan sonra o kadar sevgiye aç kalmıştı ki birilerine yardım edip onların yaralarını sarmak acısını biraz olsun dindirmişti. Ağacın söyledikleri de onun hayatında büyük bir önem kaynıyordu. "Bunu şimdi yapmanın sırası değil artık yeter Nicole düşüyorsun ama neden acıların artık geçti, şimdi el uzatma zamanı lütfen bu kadar yeter" demişti içinden Elizzy hiç bir şeyin farkında olmadan Nicole tutunarak Ortak Salona doğru yürüyordu. Masum ama bir o kadar da kurnazdı Elizzy Nicole onu hafife alıp ilk tanıştığında böyle düşündüğü için kendi kendine "Ne kadar da saf olmaya başladım. Artık bütün sezgilerim bana yalan söylüyor. Belki de Elizzy biraz bana benziyor kin ve öfke dolu olduğunda yüzü hiç bir şey görmüyor sanki" dedi.
Artık ortak salona yaklaşıyorlardı. Elizzy ne kadar kendinde gibi görünse de hala başı dönercesine yalpalayarak yürüyordu. Nicole bu tecrübeden sonra kendi dünyasındaki yaşadıklarına şükrediyordu. Fakat hala çözemediği bir öfke kaplıydı içinde bir yerlerde çıkmaya hazır bekliyordu. Elizzy'e Ortak Salonda bir yer bularak "Burada bekle lütfen, ben hemen gelirim. İksir dolabımda ya da belki ben yaparım ne olsa karışımlar yazılı ve bu konuda deneyimliyim korkma" dedi. Bu kadar şefkat gösterdiği için utanmıştı. Hızlı bir şekilde dolabına gitti. Dolabına bir göz geçirdikten sonra iksirin kalmadığını görünce "Allah kahretmesin kim bilir ne zaman içtim ve bu özel iksir bitti." dedi. Etrafında kimse olmadığından anneannesinin annesinden yadigar kitabı çıkardı. Aslında hemen burda yapardı. Fakat Elizzy'nin önünde yapıp ona güven vermek istiyordu. Elizzy'e dikkatli bir şekilde " Buldum iksir kalmamış ama beraber halledebiliriz." dedi ve bir süre onun içindekileri okumaya çalıştı. Kız bir an önce çözüm bulması istercesine başını salladı. Nicole dikkatli bir şekilde gerekli mahzemeleri okudu. Ardından sakladığı asasını çıkardı. İksiri karıştırırken unuttuğu bir şey var mı diye baktığında bir baykuş tüyünü unuttuğunu gördü ve Elizzy şişeye doğru eğildiğinden sonra"Bir dakika dolaptan bir şey daha alıp eklemem lazım"dedi. Çabuk bir şekilde tüyü alıp geldi ve içine attıp asasıyla bir kere daha sihirli sözlerle karıştırdı. Bu mor şişedeki ilaç Elizzy'e ilk zehir gibi olucak ama bir kaç saat geçtikten sonra tamamen geçicekti. Bu kendi başına da gelmişti. Annesi anneannesini çağırarak bu iksiri yapmasını istemişti. Annesi iksirle ilgili fazla bir şey yapmayı sevmezdi. Fakat Nicole anneannesi sayesinde bir sürü çok özlü iksiri öğrenmişti. Annesi kızsa da kızının bu yeteneğini kullanmasıyla gurur duyar ve belli etmezdi.
Elizzy iğrenir bir biçimde gözlerini kapattı ve sonra mor şişede ki iksiri içti. Sonra Nicole tahmin ettiği tepki içerisinde "Bu da neyin nesi? İğrenç. Tek kelimeyle iğrenç..." dedi Nicole hiç bir şey söylemeden ne olacağını beklemaya koyulmuştu. Fakat Elizzy midesinin çok yanmasından dolayı kendini bir anda dışarı atmayı isteyerek dışarı çıkan kapıya doğru koşmaya başladı. Nicole bunu beklemiyordu. Bu yüzden arkasından bağırarak" Elizzy bekle bu iksir çok sert bir etki yaratabilir. İlk beklemen gerek koştuğundan midene oturursa daha çok yakar ve mideni bulandırır. Hey sana diyorumm" diye bağırıyor bir yandan da bağırmalarının fayda etmeyeceğini bilerek arkasından takip ediyordu. Şimdi napıcam ben diye içinden düşünüyor. Bu yolun iyiye mi yoksa kötüye mi gideceğini düşünüyordu. Düşünürken bir yandan da Elizzy'e bakıp takip ediyordu. İçinden bağırıp çağırmak gelse de bağırmadı. Çünkü bu tepkilerin Elizzy içten bir şekilde iksirle beraber onu etkileyeceğini biliyordu. Ama Nicole bu seferde başı beladan eksik olmayacağı belliydi. Elizzy'nin birine çarptığını farketti ve biraz durup yavaş yavaş yürüyerek olanları izlemeya koyuldu. Nicole olanlara inanamıyordu. Elizzy, Nicole bahsettiği Laila'yı görmüştü. Elizzy "Şimdi yolumdan çekil seninle sonra ilgileneceğim Laila." dedi. Çok sinirli ve ateş saçan kahverengi gözleriyle karşısında duvar kadar olan kıza bakıyordu. Nicole kendisinin hayatta böyle hırçın ve sinirli olmadığını gördüğü için olanlardan korkmuştu. Laila da Elizzy'e inat hala karşında dikiliyordu. Ama olaylar birbiri ardına sıralanıyordu. Şimdi Laila ve Elizzy asalarıyla birbirine saldırı edercesine savurduğunu gördü. Laila'nın kaybedeceği baştan belliydi.
Fakat Elizzy yaptığı büyü karşısında Nicole şoka uğramıştı."Petrificus Totalus" bu büyüyü yapmak büyük ceza almalarına neden olucaktı. Ama Elizzy olan hiç bir şey umrunda değildi. İksiri içtikten sonra koşması onun daha cesur ve kindar bir hale gelmesine sebep olmuş olmalıydı. Ama içinde de bir şeyler vardı ki bir anda patlamış bir volkan gibi yok etmişti. Nicole Elizzy bakarak " Neden yaptın Elizzy ne olacağını biliyorsun, ama iksiri içtikten sonra koşma diye bağırdım. Zaten sinirliydin iksirde iyice tetikledi. Şimdi ne yapmayı planlıyorsun. Büyük bir ceza alıcaz bunu geçtim elinde sonunda bir şey yapıcaktım, ama bu olmak zorunda mıydı? Ne olurdu burnunun dikine gitmeseydin" dedi. Dedikleri ilk defa kendine ders olmuyordu. Acaba artık doğru yola erişiyor muydu? Elizzy hiç pişman değildi. Mide bulantısının olduğunu anlayan Nicole dolabının içinden aldığı bir otu çıkardı. "Al bunu ama sakın ha yutma sadece dilinde biraz öylece tut ardından tükür ve at." dedi Nicole yaptıklarına mı olanlara mı hayret edeceğini bilmez bir şekilde Fısıldayan Ağaç Korosu ormanına girdi. Kendine alel acele bir yer bulup bir ağacın kavuğuna oturdu. Ağaç biraz rahatsız olmuş olucak ki "Hey dikkat eder misin?" dedi Nicole kendini bilmez bir şekilde " Bir de seninle uğraşamam" dedi Ağaç "Tabi arkadaşın ve sen başına bela aldınız dimi şimdi ne yapacaksınız düşünün bakalım" dedi. Nicole ilk defa bir çözüm bulamadığı için kendi kendine düşünüyordu. Sonunda Elizzy'e bakarak olacakları ve düşüncelerini dinlemeye koyuldu. Aşırı sessizlik vardı, ağaçlar arasında bel ki herkes olanlardan sonra ne olacağını merakla dinliyor ve birbirleriyle konuşmak için bekliyorlardı. | |
| | | Eurydice Black Slytherin Bina Sorumlusu, İksir Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2206 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12424 Ekspresso Puanı : 89 Kayıt tarihi : 05/06/08
| Konu: Geri: Yağmurun Ardından Çarş. 10 Eyl. 2008, 19:06 | |
| Nicole Elizabeth'i epey paylamışa benziyordu. Elindeki sıcak ile soğuk arası bir duygunun ilk başlarda farkına varmaya Elizabeth omuzlarını umursamaz bir biçimde geri attı. Ne olacaksa umrunda olmayacaktı. Hem herkes şahitti ilk asasını çeken Laila idi. Elizabeth kendini korumak amaçlı yapmıştı büyüyü. Hem her türlü cezaya da katlanabilirdi şu durumda. Nicole'e cevap vermek için elini havaya kaldırarak " Alacağım ceza hiç umrumda değil inan. Bir anlık öfke diyemeyeceğim doğrusu. Ama o alçak sürüngen bunu haketmişti. Şimdi kendine gelsin de görelim. Bir Black ile uğraşmak ne demekmiş farkında değil o." dedi ve elinden süzülen kanları farketti. "Lanet olsun. " diye tıslarken elini pantolonuna sürüyordu. Demekki koşarken çarptığı kapının çivileri elini mahvetmişti.
Nicole dolabından aldığı otu Elizabeth'e uzatmıştı. Elizabeth ilk başlarda mırın kırın etse de alarak çiğnemeye başladı. Bir süre sonra beynine giden kan akışında dolaşan mikrop misali gelen acı tat gözlerini sımsıkı yummasına neden oldu. Tükürdüğü bitkiye bakma zahmeti göstermeden çalılıkların arkasına doğru tekmeledi.
Çalıların arasından gelen hışırtılar gittikçe artıyordu. Yediği büyü ile dudağı patlayan ve geriye doğru sendeleyen Elizabeth dağılmış saçlarını gözünün önünden çekerek gelenlere bakıyordu. İri yarı, kaslı bir çocuk, onun ardında saçları papaza benzeyen Laila ve birkaç yandaş... Elizabeth kanayan dudağını ve elini aldırmadan sarıldığı asasını iyice havaya kaldırdı. Elinde döndürmeye başladığı asanın yere düşme olasılığı şuan sıfırdı. O kadar sinirliydi ki o asayı hayatta elinden düşürmezdi. Ne yapacağını kestiremez halde hızlıca çocuğun yanına yaklaştı. Asasını boynuna doğrultarak ve Laila'nın yüzüne bakarak " Demek kendin karşıma çıkmaya cesaret edemiyorsun. Sen korkağın tekisin Laila. Korkağın teki. Ve inan ki-" dedi ve yüzünü tiksiniyormuşçasına büzerek " bunun hesabını bir gün çok kötü ödeyeceksin. Senin cesaretini anladık. Peki tamam öyle olsun. Asasız dahi olsam bana birşey yapabileceğini sanmıyorum." dedi. Asasını çocuğun boynunda çekerek Nicole'e doğru fırlattı ve konuşmaya başladı. "Haydi büyü yapsana bana. Öldürsene hadi. Cesaretin var mı buna? Haydi ne bekliyorsun? Büyüyü yapsana pis bulanık...". Yüzü Karanlık Lord'unki kadar beyazlamıştı. "Senin gibileri nasıl Slytherin'e alırlar anlamıyorum. Sen adi bir bulanıksın. HAYDİ BÜYÜYÜ YAPSANA APTAL..." dedi ve başına gelecekleri umursamaksızın beklemeye başladı. Eğer Muggle tarzı düello yaparlarsa ağabeylerinden öğrendiği dövüş taktiklerini uygulayabilirdi.... | |
| | | Nicole Marissa Magdalene Fontjoncouse Otel Ortağı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 4533 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12679 Ekspresso Puanı : 75 Kayıt tarihi : 02/07/08
| Konu: Geri: Yağmurun Ardından C.tesi 20 Eyl. 2008, 22:26 | |
| Zaman geçtikçe Nicole artık bir şeye karar kılmıştı. Ne zaman iyi bir şeyler yapmaya çalışsa kötülük onun peşinden geliyor ve yapmak istediklerini altüst ediyordu. İstediği tek şey arkadaş edinmekken şu an düştüğü durumu düşündükçe kendi kendine gülüp lanetler okuyordu. Elizzy ne yapmaya çalışıyordu. Yapınca eline geçen şey sonunda acıya dönücekti. Fakat Nicole bu olayı ona nasıl farkettirebilirdi. Karşısında iki kız düello etmek üzere yerlerini almıştı. Yeni yeni iyileşen Elizzy'e bir şey olmasından korkan Nicole sonra diğer kıza bakınca onu kesin yeneceğini düşünmeye başladı. Adını bile bilmiyordu bu kızın, fakat Elizzy ona lanetler okuyup bağırırken adının Laila olduğunu söylemişti. Elizzy bu öfkesi nereye gidicekti. Söylediği sözlerin gayet farkında olan Laila tüm soğukkanlılığıyla hala nasıl karşısında durmaya cesaret edebiliyordu. Laila biraz fazla değişken ve gıcık bir yapıya sahip olsa da Nicole, onun içinde bir yerlerde iyiliğin olduğunu sezmişti. Elizzy'nin sözlerinden onun bir Muggle olduğunu anladığında nasıl buraya geldiğini düşündü ve içinden "Acaba ne oldu, neden Elizzy'e bu kadar düşkün ve bir o kadar da katı. Anlamıyorum, ama bir şeyler ikisinide durdurmamın en iyi yol olduğunu söylüyor" dedi Kendi kendine söylenirken olayların iyice kızıştığının farkına varamamıştı. Düşüncelerinden uyandı. Bunu yapmalısın Nicole, ikisini de sakinleştirecek bir şeyler olmalı! Aralarında bilemedikleri bir benzerlik var bunu hissettirmen lazım. Acaba bununla ilgili bir büyü var mıdır? diye düşünmeye başladı. Yanında asasının olduğunu da bildiğinden içinden onları oyalamak için birkaç sakinleştirici büyü düşüdükten sonra, aklına onu yavaşlatmasına bir süre de olsun sakinleşmesine yarayacak bir büyü gelmişti. Sesli ve net bir şekilde elinde asa olan Laila doğru "Expelliarmus" diyerek onun yapacağı büyüyü engelledi. Asasını uçuran bu büyüyü ne kadar yapmak istemese de yapmak zorundaydı. Asayı eline aldıktan sonra Elizzy'e döndü. "Beni bunları yapmaya mecbur bırakıyorsun, seni az da olsa sakinleştirmeliyim. Lütfen bana kızma, elimden ancak bu geliyor. Ne kadar çok kötü olsakta böyle olması en doğrusu" dedikten sonra sessiz ama net bir şekilde büyülü sözleri fısıldamaya başladı. "Imperio" diye söylediğinde Nicole "En iyisi bu, şimdi olanlara karşı önlemimi alıp ikinizi de yüzleştirmem gerek" dedi. Ellizzy'nin kontrolünü biraz da olsa eline almıştı. Buna alışık olmasada kendince çok profesyonel anlatmıştı. Şimdi merakla Laila'nın ve Elizzy'nin ne yapacağını beklemeye başladı. Güzel bir şey yapmış mıydı? Yoksa her şeyi kendince çalışıp mahvetmeye mi başlamıştı. Bakalım şimdi neler olup onun neler düşünmesine neden olacaktı. | |
| | | | Yağmurun Ardından | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |