İsim: Ieva Anette Rowska
Cinsiyet: Cadı
Sihirsel Soy: Safkan
Asa: 9 inç uzunluğunda, ceviz ağacı ve pelikan tüyü.
Fiziksel betimleme: Ieva, oldukça güzel ve alımlı bir kızdır. Kahverenginin açık tonlarında, bel hizasına kadar inen saçlara sahiptir. Düz ve ince saç telleri vardır; fakat Ieva saçlarına zaman ayırmayı sevmediğinden kısa zamanda paçavra haline dönebilirler. Ieva yaşına göre ortalama boyda olmasına rağmen, çok zayıftır. Bunun sebebi alışılmış bir durum haline gelen iştahsızlığıdır. Ne kadar zayıflarsa zayıflasın, bu yüzünden anlaşılmaz. Yanakları onu her zaman sevimli kılan dolgunluğa sahiptir. Göz rengi açık, solgun bir yeşildir. Litvan asıllı olduğundan, beyaza yakın ten rengiyle dikkat çeker.
Kişiliği: Ieva, bir fikre yürekten inanıyorsa, onu kabul ettirmek için sonuna kadar diretir. Kendine güvenir ve inatçıdır. Hayalperest olsa da, çılgın hayallere sürüklenecek bir kız olmamıştır hiçbir zaman. Gerçekçidir; ama bu hayata karşı iyimser olmasını engellemez. Saygı duymadığı bir insana karşı her zaman dinliyormuş gibi görünür, gerçekten ilgilenmez. Uzun ve önceden tasarlanan konuşmalar yapmak ona göre değildir.
İnsanlara karşı asla önyargıyla yaklaşmaz. Statüsüne ve yeteneklerine göre çevresindekileri sınıflandırmaz. Bu yüzden onunla arkadaş olmak kolaydır. Dostluğa geldiğindeyse, iş değişir. Ieva herkese karşı fazlasıyla güvensizdir, onun dostluğu kolay kazanılmaz. Güçlü bir kişiliğe sahiptir, onu üzmek zordur. Genellikle üzüntüsünden değil, sinirinden ağlar. Haksızlığa tahammülü yoktur. Asla şımarık olmamıştır ve olamaz – ki zaten şımarık insanlardan her zaman nefret etmiş ve uzak durmuştur. Hayattaki en büyük korkusu birilerine borçlu kalmak, muhtaç olmaktır. Çevresindekileri en çok şaşırtan özelliği, bazı konularda aşırı derecede meraksız ve vurdumduymaz oluşudur. Araştırmak yerine hazır bilgiyi almayı tercih eder. Okumayı da pek sevmez, bu yüzden biraz tembel olduğu da yalan sayılmaz.
Ailesi ve yaşamı: Litvan asıllı bir ailenin tek çocuğudur Ieva. Babası Viktoras Rowska, hırslı bir adamdır ve sahip olduğu hırs onu oldukça yüksek bir mevkiye ve saygınlığa kavuşturmuştur; Uluslararası Büyücüler Konfederasyonu'nda Litvanya'yı temsilen bulunur. Annesiyse sivri diliyle ünlenmiş, kitaplarıyla tanınan ve toplumdaki her yanlışı düzeltmeyi kendine görev edinen bir yazardır. Annesi yüzünden Ieva, her durumda kendini sorgulayarak büyümüştür. Artık kendi benliğini bulduğu bir yaştadır; ama ailesinden uzaklaşmıştır. Onlar için vazgeçilmez olan konfor, Ieva'yı pek cezbetmemektedir.
Londra'nın merkezinde, lüks bir apartman dairesinde sürdürdükleri yaşam sayesinde, Muggleları anlamak onlar için daha kolay olmuştur. Ama bu durum Ieva'nın kişiliğini etkilemiş, sürekli çevresine yalanlar söylemek onu güvensiz biri yapmıştır.
Basit RP örneği: Soğuk... İliklerine işleyen soğuk her yanını sarmıştı adeta. Salondaki uğultuların, sıcak nefeslerin içini ısıtması daha ne kadar zaman alacaktı kim bilir? Salonu çevreleyen taş duvarlar öylesine güçlü görünmüştü ki gözüne, umudu gittikçe artıyordu. Gözlerinin kararmaya başladığını hissediyordu ki bir el omzunu kavramış, onu bir yerlere sürüklüyordu. Kendine gelip beyni kontrolü yeniden ele almaya başladığında, bir merdivenden aşağı iniyor olduğunu fark etti. O an seçim yapılacağı hiç ama hiç aklına gelmedi; hakkında hiç kitap okumadığı bu büyüleyici yerin ilk öğrencilerinden olmak ona karmaşık bir korku ve mutluluk meyvesi tattırıyordu.
Yalnız kalmıştı, oda aydınlandı. Her tarafında aynalar vardı. Hepsinde kendini görüyordu; yansımaları iç içe geçip sanki onu kendi içine hapsediyordu. Yutkundu, bu seçimin onu biraz zorlayacağı gibi bir his vardı içinde. Cesaret testiyse, biraz zorlanabilirdi. Fakat daha seçimde öğrencilerin zarar görmesine izin verilmeyeceği düşüncesi onu rahatlatıyordu. Zeka testiyse; gayet kolay bir şekilde geçeceğine emindi. Güç testiyse? İşte bunda çok zorlanırdı, kendine o kadar güvenemiyordu. Gerçekçi olmakta da fayda görüyordu. Bunların hepsi seçiminde etkili olmalıydı. Etrafına bakınarak hazır olduğunu belirtti, eğer biri onu izliyorsa tabi. Birden boğuk bir ses aynalara çarparak kulaklarında aksetti.
"Aynadaki yansıman hakkında ne düşünüyorsun? Yorumla..."
Sesin nereden geldiğini anlayabilmek için bir süre etrafına bakındı, şaşkın olduğunu belli etmeme çabasından vazgeçmeden. Boğazını temizledi, elbette buna cevap vermenin bir zararı olmazdı. Kendine gelmişti işte. Şu anda savunmasız durumda olan oydu, sesin nereden geldiğini bile bilmezken... Sanki ses her yanından geliyordu; yankılanıyordu. Biraz korkuyordu da.
"Oo... Yansımam... Sarı saçlı ve solgun tenli bir kız, çok zayıf görünüyor fakat öyle değil. Burada bir seçim için bulunduğunu biliyor. Endişeli olduğundan ve ona soru soran bu sesin kaynağını merak ettiğinden eminim. Onu biraz aydınlatmaya ne dersin?"
Fakat ses onu yanıtsız bırakmış, konuyu başka bir yöne çekmişti. Özellikle damarına basmaya mı çalışıyordu bilinmez; kendini en savunmasız hissediği anda korkusundan bahsetmişti. Dessislava bunun sadece bir seçim olduğunu zihninin önlerine sürüklemeye çalışırken, yüzü giderek daha da soluyordu. Boğazını temizledi. Keskin bir sesle
"Korkmam gerekmiyor sanırım. Aslında, bana daha ilgi çekici şeyler anlatmanı bekliyorum. Örneğin, okul hakkında bir sır verebilirsin. Böylece göğüs kafesimi yırtmak isteyen kalbim, beynimin mantığıyla işbirliği içinde olur." dedi. Bir süre sessizlik olmuştu. Dessislava kendini boşlukta gibi hissediyor, sanki aynalardaki yansımalar ondan farklı hareket ediyor; içini yansıtıyordu. Sakinleşmeye başlasa da, sessizlik giderek daha çok ürkütüyordu onu.
"Vahşi ormanda bir hazine olduğunu söylüyorum sana, bu sadece ışığı gördüğüm öğrencilere verdiğim bir sırdır!"
Dessislava küçük bir kahkaha attı, sesin onunla alay ettiğine aşırı derecede emin olmaya başlamıştı. Gülmeyi kesti. Aynadaki yansımasına bakarak, sanki bunu kendine kabul ettirmeye çalışırcasına söylendi.
"Eminim bu hazineye benden daha çok ihtiyacı olan insanlar vardır. Biliyor musun, sana güvenmek için biraz erken sanırım."
Etrafına biraz daha baktı. Gerçekten korkmaya başlamıştı şimdi. Seçim onu zorlayabilirdi. Saatlerdir bu aynalı odaya kısılıp kalmıştı sanki... Başını kaldırıp yukarı baksa da, indiği kapağın da aynalı olduğunu görmek onu şaşırtmadı. Boğuk sese de aldırmayı bırakmıştı.
"Hayır, elbette çok eğleniyorum! Ne de olsa bir kitaplarım, arkadaşlarım ve ailemden koparılmış ve bir hücreye tıkılmış değilim. Söylesenize, ilk günden ceza mı aldım?" dedi sitemkârca. Artık sinirlenmeye başlamıştı ve hareketlerinde saygıdan eser kalmamıştı. Sabırlı biri olmasına rağmen, açıklayamadığı gizem onu delirtiyordu. Aynalardaki yansımalarının içinde kayboluyordu sanki. Karşısındaki aynada, yansıması gittikçe soluklaştı, endişeli yüzü bir toz gibi silindi gitti. Kararan camda alevler görünüyordu. Yanan evler, yanan bir köy... Kendisi de hıçkırarak ağlıyor ve feryat ediyordu. Bir yandan elindeki kitabı bağrına basmış; eski bir büyünün sözlerini mırıldanarak, yerdeki toprakları avuçlayıp üfleyerek alevlere savuruyordu.
"Yeter!" Gözlerini kapatsa da kabusu sanki göz kapaklarının içinde de oynuyordu. Bunun nasıl bir işkence olduğunu bilmiyordu, kendini tamamen kaybetmişken bir feryat duydu. Mavi gözlerini usulca aralayarak sesin geldiği yere baktı. Yerde kanlar içinde yatan bir kadın, ona elini uzatıyor ve yardım diliyordu. Dessislava her ne kadar soğuk da olsa, eğilerek kadının elini tuttu. Az önce gözlerinin önünden geçen görüntüler hala zihninde tazeliğini koruyor ve tüm düşüncelerini yanındaki yaralı kadından uzak tutuyordu.
"Ne... ne oldu size?" dedi titrek bir sesle. Kadın çok acınası bir durumdaydı... Ona zarar verecek hali yoktu elbet. Dessislava, bu odadan çıktığında; bütün bu zihin karmaşasının sadece bina seçimi olduğunu fark ettiğinde bunlara çok gülecekti.