Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  EkspresEkspres  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi

Aşağa gitmek 
+7
Kiera Angela O'Neil
Vasili Von Holtz
Demetra Nyx Nixon
Clariss Luisa Pietra
Lisa Wanders
Frances Sibi Chapman
Teodor James H. Dewan
11 posters
YazarMesaj
Teodor James H. Dewan
Muggle
Teodor James H. Dewan


Kadın
Ruh hali : Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Agla1ne0
Mesaj Sayısı : 24
Yaş : 32
Kan statüsü : Melez
Galleon : 11844
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 06/09/08

Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Empty
MesajKonu: Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi   Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Icon_minitimePtsi 15 Eyl. 2008, 07:11

Cılız güneş ışıkları loş bir aydınlık veriyordu gün doğmasına rağmen hala karanlık olan zindanlardaki odaya. Kubbeli tavanda küçük bir pencereden içeri dolan ışıklar önce üzerine grimsi bir cüppe asılmış askılığa vuruyordu. Hafif hafif esen rüzgarla dalgalanan cüppenin gölgesiyse yerde bir hayalet duruyormuş gibi hava veriyordu. Dalgalanan gölge uzun bir çizgi ile yatağı gösteriyordu. Hala uyumakta olan profesörün bulunduğu yatağın önünde uyumadığı zamanlarda kapatması için bir çift perde uzanıyordu. Yanındaysa kişisel eşyalarının olduğu küçük komidin karanlık gölgeler arasından belli belirsiz görünüyordu. Yatağın cılız gölgesini takip eden gözler de fazla uzatmadan büyükçe bir masaya ulaşıyordu. Masanın ön tarafında Hogwarts amblemi ve bir kaşıkla karıştırılan iki iksir kazanı resmedilmişti. Hogwarts Amblemi masanın tam ortasında diğerlerinden daha büyükçeydi. Kazan resimleri de onun sağında ve solunda durmaktaydı. Masanın üzerindeki şeylerse rengi bordodan solarak yer yer pembeye ve beyaza dönen hayli eski kalınca bir kitap, esen rüzgarla dağılmış ancak düşmemiş parşömenler ve en uçta rüzgarla tüyleri havalanan bir tüy kalemden ibaretti. Bunlar dışında kilitli bir çok çekmecede derslerde işleyecekleri ile ilgili notlar, bazı özel iksirler ve boş parşömenler vardı. Masanın tam karşısındaki duvar da; her birinde iksirlerle dolu on üç raf olan, yedi tane dolap ile kaplanmıştı. Dışarıdan bakıldığında oda; sabahın bu vaktinde sade olmasının yanında bir parça ürkütücüydü.

Odanın içine ağır ağır durmakta olan rüzgar aniden şiddetlendi. Önce cüppe özgür kalmaya meraklı bir kuş gibi dalgalanmaya ve askılığı zorlamaya başladı. Yerdeki eskisinden oldukça heybetli olan gölgesini izleyen rüzgar yatağın yanına kadar ulaştığında yatağın iki yanındaki perdeler de onun gibi dalgalanmaya başlamıştı. Sonra yorganına sarılmış bedene doğru esti ve soğuk nefesini yüzüne üfledi. Esmer saçları dalgalanan beden bir an hareketlendi ama sonrasında ter yöne dönüp öylece kaldı. Rüzgar bu sefer sanki daha öfkelenmişçesine uğuldamaya başladı. Şiddetiyle parşömenler patır patır dökülmeye başlamışlardı bile. Ancak beden hala uyumaya devam ediyordu. Rüzgar pes ederek dağılırken bir zil sesi odada yayıldı. Garip çınlamaya benzeyen bir sesti ve muggleların çalar saatlerinden oldukça fazla gürültücü bir havası vardı. Ancak asıl ilgi çekici olan odada bir saatin olmayışıydı. Ses duvarlardan geliyordu. Önce mırıldanan, sonra homurdanarak kalkan beden de ancak bu şekilde uyanabilmişti. Rüzgar sese olan kıskançlığını belirtiyormuş gibi bir an yine şiddetlendi. Ancak bu sefer hazırlıklı olan James yağın yanındaki komidinin üzerinde olan asasını aldı. Hızla bir asa hareketiyle sözsüz bir büyü yaptı. Arkasından bir pat sesiyle kapanan camın arkasında kalan rüzgar bir süre camı dövdü, sonra da dinerek odayı sessizliğe bıraktı.


“İşte yeni bir gün başlıyor…” James bu sözleri söylerken sağa sola doğru basit hareketlerle gerinerek vücudunu açmaya koyulmuştu. Her sabah yaptığı basit hareketlerle tembel vücudunu sabahın enerjisine doyurmaya çalışıyordu. Bu iş bittikten hemen sonraysa; ellerini, dikleşip kabararak korkunç bir görünüme sahip olmuş saçlarına daldırarak, yatırabildiği ölçüde yatırmaya çalıştı. Bir süre inatla ona dirense de sonrasında her günkü görünümüne ulaşabilmişlerdi. Saçlarla işi biten eller birbiriyle buluştu ve odanın sessizliğini delen kütürtüler çıkardı. Sonra hafifçe pijamalarını çıkarmaya koyuldu. Kaslı bedeni üzerideki pijamaları atmasıyla açığa çıkmıştı. Her saniye daha da gücünü artıran ışıkla hafifçe aydınlanıyordu. İlk önce beyaz bir gömleği geçirdi üzerine. Sihirle daha bu akşam ütülediği gömleğin düğmelerini ilikler iliklemez yatağa oturarak siyah pantolonunu üzerine geçirdi. Sonra yine asasını çekti ve tembel bir hareketle bir sözsüz büyü daha yaptı. Az önce rüzgarla dalgalanan cüppe askılıktan zarafetle sıyrıldı ve gölgesinin oluşturduğu dümdüz yolu takip ederek yatağın yanına ulaştı. Hızlı bir kavisle James’in bulunduğu yere geldiğinde asasını indirdi ve cüppeyi yere düşmeden havada yakalayarak üzerine geçirdi. Ardından yerde duran ayakkabıyı ayaklarına geçirdi. Komidinin çekmecesindeki aile yadigarı saati de takınca artık hazırdı.

Odanın büyük kapısına doğu ilerlerken küt burunlu ve sert tabanlı siyah ayakkabısı hafif takırtılar çıkardı. İşlemeli kapının sol tarafında James’in sol elinin hizasındaki işlemeli kapı kolunun soğuk demirine uzun süre dokunmak istemeyeceğinden hızla çevirerek açtı. İri demir kapı sessiz koridorlarda hafif bir gıcırtı çıkararak açıldı. James çıktıktan sonra kapıyı çekmesiyle de gümbürtüyle kapandı. James asasını çekerek birkaç büyü fısıldadı ve kendi özel koruma büyülerini kapıya uyguladı. Odaya birinin girmemesini kendisinden çok giren kişinin karşılaşacakları için istemiyordu. Zira bazı iksirler bilinçsiz parmakların arasında oldukça tehlikeliydiler. Bunu kendisi oldukça küçükken iksir profesörünün odasına sessizce dalmayı başardığında acılı bir şekilde öğrenmişti. İksir şişelerini üçer beşer elinde tutarken aniden onlar yere düşerse zehirli bir gazın ortaya çıkacağını bilmiyordu. Zira o gazla günlerce baygın bir şekilde hastane kanadında yatmıştı. Uyanır uyanmaz tepesine dikilen iksir profesörünün verdiği sıkıcı ceza da cabası… Merlin aşkına bir sürü tozlu iksir şişesini temizlemek saatlerini almıştı. Uzayıp giden saatler boyunca da odada kilitli kalmıştı. Yaramazlıklarla dolu gençliğinde yaşadığı tecrübelerden yalnızca biriydi bu. Görünüşe bakılırsa geçen yıllar kendisini hala uslandırmamıştı.

Kapıyı kapatırken aklına gelen anılarla ince dudaklarında kıvrık bir gülümsemeyle birkaç saat sonra ilk dersini yapacağı sınıfın odasıyla aynı, demir kapısına boş boş bakıyordu. Yaramazlık dolu anılar aklından geçerken şimdi profesör olmuş olmanın garip hissi vardı içinde. Sıralardan öğretmen masasına, yatakhanelerden kişisel odasına terfi etmişti. Bu kulağa oldukça ilginç geliyordu hala. Anılarından uyandıran yanından geçen Slytherinli kızların selamlamaları olmuştu. Birkaçı kendisini hayranlıkla süzerken profesör, onları gülümseyerek verdiği klasik yanıtlar dışında çok da umursamadı. Arkasında cüppesini hafifçe dalgalandırarak hızlı adımlarla büyük salona doğru çıkmaya koyuldu. Zindanlardan yukarı doğru çıkan her merdivenle zindanların loş havasından biraz daha koparak aydınlık koridorlara çıkıyordu. Dışarı çıkmasıyla birkaç klasik selamlaşmaya daha maruz kalmıştı. Bunların büyük kısmı Hufflepuff’tı. Büyük salona girdiğindeyse onlara Gryffindor ve Ravenclawlar da katılmıştı. İlk katıldığından mı yoksa görünüşünden mi bilinmez oldukça fazla gerçekleşen bu seremoniden James fazlasıyla sıkılmıştı. Bunu anlamak için yüzüne bakmak yeterliydi.

Selamlaşmalardan fırsat buldukça gördüğü kadarıyla büyük salon ihtişamını hala koruyordu. Zindanların karanlığının aksine işlemeli büyük bir sürü pencereyle ışıl ışıldı. Önceki günkü açılış şöleninde olduğu gibi akşam değil birkaç bulut dışında açık bir hava başlarının üzerinde uzanıyor, adeta açık havada yemek yemişçesine bir hava veriyordu. Dört binanın renklerindeki masalar birbirinden güzel ev cini yapımı yemeklerle bezenmişti. Sonunda masaya oturduğunda profesörlerle de selamlaştı. Bir taraftan birkaç profesörlerle ufak sohbetler yaparken diğer taraftan da gözleriyle öğrencileri süzdü. Hogwarts'ın leziz kahvaltı menüsünü görünce; öğrencilerin büyük kısmının hem iştahı hem de uykusu açılmışa benziyordu. Her şeye rağmen muhtemelen hala uyuyanların oluşturduğu boş yerler ve buraya gelmeyi başarabilse de uykusuna yenilenler de yok değildi. Her ne kadar sayıları az görünse de. Hassas kulaklarına, birbirine karışmış mırıltılar halindeki sohbetlerin eşliğinde çatal ve bıçakların ritmik sesleri dolarken gözlerini öğrencilerden ayırıp yemeğine sabitledi. Önce biraz sucuklardan aldı ve ekmekle birlikte yedi. Ardından yediği kaşarla açılan iştahı birkaç dilim ekmeği de yemesini sağladı. Birkaç profesör kalkmaya koyulurken de reçelli ekmeğini bitirmekle meşgul oldu. Sonunda sınıfını açmak için yeniden zindanlara yöneldi.

Büyük salonun aydınlık havası yerini yine yavaş yavaş odayı kaplayan loşluğa bıraktı. Zindanlara yeniden ulaştığında bu sefer koridorlar oldukça ıssızdı. Selamlaşma seremonileri olmaksızın rahatça zindan koridorlarında ilerledi ve odasının tam karşısındaki kapıya asasını doğrultarak açtı. Gıcırdayarak açılan kapıdan geçerek girdiği sınıf hemen hemen karanlık bir görünüme sahipti. Havalanması için açtığı birkaç pencereden giren rüzgarla da soğuktu. Asasını tepedeki küçük pencerelere yönelttiğinde zindanın karanlık görüntüsü kademe kademe yükselerek bir parça aydınlandı. Akabinde yaktığı yukarıda boşlukta süzülen balkabağı şeklinde lambalar bile karanlığı ancak biraz aydınlatabilmişti. Yine de U şeklinde dizilmiş bir parça eski sıraları, sıraların arkasında onlarla paralel uzanan malzeme dolaplarını ve sıraların önlerindeki iri siyah kazanları görebilecek bir hava vermişti. Etrafına bakındıktan sonra masasına yöneldi. Odasındakinin eşi olan ama oldukça daha yeni görünen iksir kitabını sol kolunun altına yerleştirdikten sonra muzipçe bir sırıtışla üzerine bir hayalbozan büyüsü yaparak görünmez oldu. Okuduğu kitaba da aynısını yapmasının ardından masanın üzerine oturup bacak bacak üstüne atarak kitabı okumaya başladı.

Sıradan bir kişinin sıkıcı bulacağı kitabı ilgiyle okumakta olan profesörü görmeyen öğrenciler James’i görmedikleri için oldukça rahat bir şekilde sohbetlerine başlamışlardı. James zaman zaman kendi adının geçtiği yerlerde okumaktan duraksayarak konuşulanlara kulak veriyor sonra da yüzünde muzip sırıtışıyla yeniden kitaba dönüyordu. Heyecanlı birinci sınıflardan, son senelerini geçirmekte olan yedinci sınıflara kadar tüm öğrencilerden oluşan kalabalık büyüdükçe mırıltılar artıyor artıyor ve gürültüye dönüştüğünde artık ortaya çıkmanın vakti gelmişti. Önce takırtılar eşliğinde pencereler kapandı. Arkasından da bir gümbürtüyle iri kapı… Kitabı masaya bırakmasıyla bir patırtı oldu. Öğrencilerin tümü şaşkınca etrafına bakınmaya birbirleriyle mırıldanmaya başlamışlardı. Hatta bunu aptalca bir şaka görüp kimin yaptığını soranlar bile vardı. James’ten –öğrencilerin gördüğü kadarıyla hiçlikten- yükselen kahkaha ile işler Peeves’e yorulmuştu. Herkes okulun günah keçisi yaramaz hayaletin nereden çıkacağını merak ederken James üzerindeki hayalbozan büyüsünü kaldırdı. Onu görmemiş olanların iyice görmesi için ellerini çırptı ve sonra konuştu.


“Merhaba millet!... Öncelikle sizi korkuttuğum için özür dilerim. Ancak söylemeliyim ki yorumlarınız oldukça mantıklıydı. Ancak hayalbozan büyüsü yapıp böyle bir muzipliğe kalkışacağımı son sınıfların bile bilmemesi çok acı. Eh kim bilir belki benim gibisini beklemiyordunuz. ” Sözlerini öğrenciler arasında ne kadar garip bir profesör olduğu ile ilgili mırıldanmalar izlemişti. James bir iksir profesörü olmayı iksirlere olan ilgisinden çok bu dersin soğuk profesörlerle değil kendisi gibi neşeli ve öğrencilerini seven profesörlerle geçirildiğini görmek için istemişti. Bunu yavaş yavaş buradaki öğrenci topluluğuna gösterecekti. Tabi bunu yaparken ileri gidenler olacaktı ve onlara cevabı yaratıcı cezalardan başkası olmayacaktı. Bir süre suskunluğunun ardından yeniden ellerini çırparak öğrencileri susturdu ve devam etti. Bu sefer tahtanın önündeydi ve kendisi konuşurken tebeşir havalanmış adını yazıyordu. “Her neyse… Bendeniz Teodor James H. Dewan… Kısaca Profesör James deseniz yeterli… Bugüne kadar size giren profesörünüz nasıldı bilmiyorum ancak benim dersimde istediğiniz gibi konuşabilirsiniz. ” Sözlerinin neden olduğu şakın mırıltılara karşı gülümsemekle yetindi. Muhtemelen önceki profesörleri çoğu gibi çıt çıkmasına izin vermeyen tiplerdi ve kendisinin böyle bir cümle kurması fazlasıyla şaşırtıcı olmuştu. Eh konuşmaları gürültüye dönüşmedikçe müsaade edecekti. Bunu dile getirmek istercesine konuşmayı sürdürdü. “Tabii bana yakalanmadıkça… Eğer yakalanırsanız ki bu çok ileri gittiniz demektir ufak ve eğlenceli cezalar alabilirsiniz. Eh iksir fazla gürültüyü kaldıramayacak kadar ciddi bir derstir. Geride kalmış olsa da oldukça önemli bilgiler öğreneceğiniz kesin. Yardıma ihtiyacınız olduğu her an çekinmeden yanınızda olacağım. Unutmayın kimse mükemmel değil. Ben bile! Buradaki herkesin amacı olabileceğinin en iyisini yapmak olmalı. Hiç başaramasanız bile eğer gayret ettiğini görürsem geçer not alabilirsiniz. ” Bir süre susarak öğrencileri süzdü. Her birinin gözlerinin içine teker teker bakarken bile çoğunun karakteri hakkında bilgi sahibi olmuştu bile.

“Evet… Şimdi herkes kendini kısaca tanıtsın” İlk öğrenci tanıtmaya başlamadan önce parmaklarını kütletirken saatine baktı. Dersin yarısı geçmişti ki bu bu dersin öğrencilerin kendilerini tanıtmasıyla geçeceği demek oluyordu. Zaten kafasını etrafta çevirdiğinde de bu işin uzun süreceğini biliyordu. İlk baştaki öğrenci konuşmaya başları. Boyuna bakılırsa son sınıflardan bir Gryffindordu. Koyu sarı renkteki saçları bir parça uzun ve kabarıktı. Ucu hafifçe sivrilmiş burnu, koyu kahverengi gözleri ve buğday rengi teniyle oldukça yakışıklı bir görünüme sahipti. Kısacık bakışta bina başkanı ve vurucu olduğunu söyleyen çocuğu tüm yüz hatlarıyla hafızasına kaydetmişti. Her öğrenci anlatırken nazik bir gülümseme ile baştan aşağı onu süzüyor, görünümünü zihnine kaydediyordu. Öğrencilerin yüzlerini ve isimlerini bilmeye gerçekten önem verirdi. Bunda sonra gelen karakterlerini öğrenmekti ki dış görünüşleri birkaç yanılma dışında doğru bir şekilde bunu da veriyordu. Kolundaki saatte saniyeler dakikaları kovalarken hızla akıp giden zamanda zihninde iksir dersine giren herkesi aşağı yukarı kafasında tutmaya çalışarak sıranın bir ucundan diğerine doğru ağır ağır ilerledi. Sonunda konuşmadan önce önündeki kitaptan kafasını kaldırması için yanındakinin dürtmesinin gerektiği çocuğa geldi. Hafifçe tıknaz gözlüklü bir kız çocuğuydu. Konuşurken kısa kesmeyi tercih etmişti ki oldukça utangaç bir havası vardı. James ona da gülümseyerek selamladı ve dersin bitiş zili çaldı. Ağır ağır dağılan öğrencilerin aksine sınıfta kalarak iksir kitabını karıştırmaya koyuldu…


En son Teodor James H. Dewan tarafından Ptsi 15 Eyl. 2008, 07:18 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Teodor James H. Dewan
Muggle
Teodor James H. Dewan


Kadın
Ruh hali : Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Agla1ne0
Mesaj Sayısı : 24
Yaş : 32
Kan statüsü : Melez
Galleon : 11844
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 06/09/08

Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Empty
MesajKonu: Geri: Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi   Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Icon_minitimePtsi 15 Eyl. 2008, 07:13

İkinci Ders

İkinci dersin vaktinin gelmesiyle öğrenciler yine sınıfı doldurmaya başlamışlardı. Güneş ışıkları içeriye biraz daha yayılmıştı. Ancak bu fazladan birkaç gölge dışında pek bir etki bırakmıyordu. İksir zindanlarının bozulamaz bir loşluğu var gibiydi. Tıpkı adı bile yürekleri korkutan karanlık orman gibi… Giren her kişi, loş odada direk göze çarpan konumdaki profesörün hala aynı şekilde olduğunu görmüştü. Ara sıra hareket eden parmağı dışında hiçbir eklemi oynamıyordu. Hafifçe kamburlaştırdığı sırtı, yüzünün önünde gerelti oluşturan saçları sayfayı değiştiren sol, masanın üzerinde duran sağ elinin pozisyonları hatta öğrenciler göremese de masanın altındaki bacaklarının duruşu bile aynıydı. Aslında bu ilginç bir durumdu. Hele bir de James’in hareketli kişiliği düşünülürse. Ancak sadece bir iksir kitabı değil herhangi bir kitap bile onda bu etkiyi rahatça bırakabiliyordu. Çocukken de babasının yaramazlıklara çözümü hep yeni kitaplar almak olmuştu. Eh hızlı okuduğu için net bir çözüm de sayılmazdı. James’in hayatı boyunca ufak yaramazlıklara hep zamanı olmuştu. Zaten çoğu zaman kendisi istemese de garip bir şansla bütün her şey James’i rahatça bulabilirdi.

Bir süre daldığı düşüncelerinden sıyrılarak göz ucuyla sınıfa baktı. Köşedeki küçük hemen hemen kendisiyle aynı durumdaydı. Dersten beri okuduğu iksir kitabını sanki büyük sırların verildiği, yada aksiyonun zirvelerde olduğu bir kitapmış gibi bir hava veriyordu. Siyah hafif uzun saçları önüne yatmıştı ve okuduğunu gösterircesine sağa sola oynuyordu. Ancak kendisi gibi vakit geçirmekten çok yalayıp yutmak istercesine okuyordu kitabı. James sonra diğer öğrencilerde dolandırdı gözlerini. Kimi sohbet eden, kimi kitap okuyan, kimi de öylece oturarak bekleyen topluluğu daha fazla bekletmenin uygun olmayacağını düşünerek asasını kapıya yöneltti. Kapı hafif bir tanlamayla kapanınca gözlerin kendisine çevrildiğini görmek zor değildi. Parmaklarını bir kez daha kütlettikten sonra tahtanın tam ortasına doğru ilerledi. Yüzüne bir gülümseme yerleştirerek konuşmaya başladı
. “Evet… Kısa bir aradan sonra şimdi eğlence zamanı. ” Gülümseme bir an muzip bir sırıtışa dönüştü ama saniyeler içinde bu sırıtış yerini ciddiyete bıraktı. Öğretmen masasına asasını doğrultarak “Mobilimasa” diye fısıldamasıyla masa önce hopladı sonra ayaklandı. Sonunda takırtı ve gümbürtüler eşliğinde alanın ortasına geldi. James konuşmayı sürdürdü. “ Bugün basit bir iksirle başlamayı uygun gördüm. Basit ancak doğru yapılmadığında oldukça tehlikeli olabilecek bir iksir. Eğer iksiri doğru bir şekilde yaparsanız çıbanları iyileştirebilir. Ancak kirpi dikenini en son atmayı unutmayın. Aksi halde kötü sonuçlarla karşılaşabilirsiniz. Evet kirpi dikeni malzemelerden biri. Peki diğerleri ne? Bilmek istiyorsanız bakın öyleyse…” Asasını tebeşire doğrultmasıyla tebeşir havalandı ve melodik takırtılar eşliğinde birkaç dakikada işini bitirerek yerine geçti.

Çıbanlara karşı bir iksir
Malzemeler: Kurutulmuş ısırgan otu, ezilmiş yılan dili, boynuzlu sümüklü böcekler, kirpi dikeni (kazanı ateşten indirdikten sonra eklenmeli). Çıbanları iyileştirmek için basit bir iksir.

Not: Kirpi dikenleri kazan ateşten indirilmeden atılırsa kazandan yemyeşil bir asit dumanı yükselir, kazanı eritir, ve yere dökülürse insanların ayakkabılarında delikler açabilir.


James öğrencileri baştan aşağıya süzdü. Bugün o kadar çok onları süzmüştü ki esmer kumral ve sarışın yüzler, dört binanın amblemleri kondurulmuş cüppeler zihninin içinde bir anafor gibi dönmeye başlamıştı. Ancak bu işinin bir parçasıydı. Kimisi kazanlarını hazırlayıp başlamaya koyulmuştu bile. Bazıları malzemeleri almakla meşguldü. Kalanlarsa iksiri nasıl yapacaklarını düşünmekle. Özellikle birinci sınıflar temel bilgileri tam olarak bilmediklerinden zorlanıyor gibiydiler. Eh tam da beklediği gibi. “Şimdi… Bu ders size temel bilgileri öğretme açısından ben de sizinle birlikte bir iksir yapacağım. Üst sınıflardan ‘Ben zaten biliyorum’ diyen varsa hemen başlayabilir. Diğerleri lütfen beni izlesin ve benimle birlikte yapsın. Evet… İlk isteğim malzemeleri toplamak elbette. Toplamayı bitenler eldivenlerini yakarak beklesinler. Haydi hızlı olun!” Ellerini sabırsızca çırparak onları hareketlendirdi. Şimdi tereddüt eden herkes de malzeme toplama yarışına koyulmuştu. James’inkilerse çoktan hazırdı. Herkesin toplamayı bitirdiğini görene kadar bekledi. Masasındaki çekmecelerden birini açtı ve ufak bir paket çıkardı. Kendi malzemeleri paketi açmasıyla yan yana bir şekilde uzanmıştı. Muggle ordularındaki gibi düz bir sırada duruyorlardı. Eldivenlerini de hızla geçirdikten sonra konuşmasını sürdürdü. “Şimdi kazanlarınızı yarıya kadar suyla doldurun ve kazanı yakın“ Oldukça yumuşak bir ses tonuyla konuşmuştu. Öğrencilerin işlemi tamamlamasını bekledi. Birkaç dakika içinde hemen herkes işini bitirmişti. Kalan birkaç öğrenciye de kendisi ufak yardımlar etti ve sonrasında konuşmaya devam etti.

“Hazırlıklar bu kadar. Asaların kaybolma zamanı geldi. Zaten onlara dersimde pek ihtiyacınız olmayacak. İksir yapmak birkaç yönden yemek yapmaya benzer. Bir şeyleri eklemek ve karıştırmaktan ibarettir. Ancak yemekler yanlış karıştırıldığında patlamaz, asit dumanları ve yanıklara neden olmaz. Bu yüzden dikkatli olmanızı istiyorum. ” Asaların sokulmasının ardından iksirin yapımını anlatmaya koyuldu. “Öncelikle yılan dili… Ezilmiş diyor ama önünüzdekiler öyle değil. Buralarda boşuna ezme malzemesi aramayın. Bıçaklarınızı ters çevirmenizi istiyorum. Şimdi de bıçağın sapı ile dile sertçe vurmaya başlayın iyice ezilene kadar. ” Odayı bir anda takırtılar doldurdu. Tüm öğrencilerin gayretle vurarak dili püre haline getirmesini bir süre izledikten sonra James kendisi de tahtanın üzerine işe koyuldu. Oldukça hızlı bir hareketle James’in darbeleri ard arda indi ve öğrencilerden geç başlasa da onlardan birkaç dakika önce bitti. “Şimdi onları kazana atma zamanı. Bundan sonra çalışırken her üç dakikada bir kazanı önce sağa sonra sola doğru hafifçe karıştıracaksınız. Yılan dillerinin atılmasından sonra sıra sümüklü böceklerde… Onlar hafifçe ezildikten sonra atılabilir” Öğrencilerin kimisinden yükselen iğrenme seslerine karşılık gülümsemekle yetindi. İksirde iyi olacak öğrencinin ilk yapacağı tiksinti duygusunu içinden atmak olmalıydı. Bunu zamanla başaracaklarını umuyordu. Bir an sonra öğrenciler gibi kendisi de üç dakikada bir karıştırmaya özen göstererek malzemeyi hazırlamaya koyuldu. Biliyordu ki öğrenciler en çok bu noktada takılıyordu. Eh daha fazla dikkat dışında bu konuda pek bir şey öneremezdi.

“Küçük hanımlar ve küçük beyler… Hazır olun! İksirin sonuna yaklaşıyoruz. ” Sesi tıpkı Hızır Otobüs’teki görevlinin başarılı bir taklidi gibi çıkmıştı. Ufak bir kahkaha attı ve onu kıkırdamalar izledi. İlk iksirlerini yapmanın verdiği heyecanla gerilen küçükleri bir parça olsun eğlendirmek istemişti. Önce zamanı gelen iksiri karıştırdı sonra da konuşmasını sürdürdü. “Şimdi sırada kurutulmuş ısırgan otu yaprakları var. Ama önce onları saplarından kurtarmalısınız. Eh bunun için ne kullanacağınızı biliyorsunuz. Şaplar kesildikten sonra ovularak kazanlara atılabilir. ” Kendisi de ellerini hızlı bir şekilde kullanarak ısırgan otlarını saplarından ayırmaya koyuldu. Fazla da uzun sürmeyen bu işlemi yaparken yalnızca bir kez karıştırma zamanı gelmişti. Yaprakları avucuna alıp ovalayarak kazanın içine bıraktı. Eldivenler bu işi bir parça zorlasa da birkaç dakika içinde bu işi de bitirmişti. Başta su üzerinde yüzen yapraklar karıştırmayı sürdürdükçe balçığı içine iyice karışmıştı. Yeşil katranlı balçığı çevirmek her karıştırmada biraz daha zahmetli oluyordu. Bu başarılı olduğunun kanıtıydı. “Şimdi iksiriniz yeşil kıvamlı bir katran şeklinde olmalı… Eğer değilse karıştırmalardan birini yada birkaçını atladınız demektir. Ne kadar unutursanız da iksirin etkisi o kadar azalır. ” Sözlerini hem gelen karıştırma zamanı hem de öğrencilere iksirlerini kontrol fırsatı vermek için kesti. Öğrencilerin iksirlerini kontrol etmesini izledi. Başarısız olanlar yüz buruşturmalarıyla kendini belli ediyorlardı. James onlara kızmayacaktı çünkü bu ders herkes elinden geleni yapmıştı.

“Evet işte son malzeme. Bunda yapacağınız özel bir şey yok. Sadece atacaksınız. Ama dersin başındaki notumu unutmayın. Eğer kazanının üstünde atarsanız sonuç gerçekten kötü olur. Şimdi böyle bir deneyim yaşamak istemeyenler, kazanı dikkatlice tutsunlar ve aşağı indirsinler. ” Kazanların gümbürtüyle inmesi birkaç dakika aldı. Eh kazanlar ağır olunca iksir zindanında hafif titreşimlere neden oluyordu. Ancak sert kaleyi tümüyle sallandırmaya elbette ki yetmiyordu. James de derin bir nefes alarak kazanını tuttu ve kaldırdı. En sonunda hafifçe yere bıraktı. Asasını çekip bir büyü fısıldayarak ateşi söndürdü. Aynı işlemi öğrencilerin de yapmasını bekledikten sonra kirpi dikenlerinden biraz aldı. “Çok değil üç dört kirpi dikeni yeter. Şimdi onları atın ve son bir kez daha karıştırın. Sonra da iksir bitti… İşte bu kadar. Zor değilmiş değil mi?” Yüzüne yine bir gülümseme yerleştirdi. Öğrencilerin iksirlerini baştan aşağı süzdü. Özellikle iksirine o acı patlamayı yapan birinin çıkıp çıkmayacağına dikkat etti. Neyse ki herkes uyarılarını dikkate almıştı. Çoğu kişinin iksiri de oldukça başarılı görünüyordu. Gözlerini birinci sınıflardan üst sınıflara çevirdiğinde aynısını onlarda da görmek James’i gülümsetti. Kalan eşyaları toplayarak çekmeceyi yerleştirdi. Masayı geldiği gibi eski yerine doğru ilerletti. Sonunda parmaklarını kütleterek konuştu.

“Şimdi size bu derste sizin için belki de en önemli şeyi söyleyeceğim. Beni dikkatle dinleyin” Sesine oldukça gizemli bir hava vermesiyle öğrenciler arasındaki bir iki fısıldaşma dindi ve tüm gözler kendisine yöneldi. James birkaç saniye sessiz kalarak gözlerindeki sabırsızlığı görmeyi bekledi. Bu James’e çok büyük bir haz vermişti. Konuştuğunda söyleyeceği şeyse sanılanın aksine oldukça basitti. “Dersimiz sona erdi. Çıkabilirsiniz. Küçük bir örneği isminizi yapıştırıp masama bırakmayı unutmayın. ” Ufak bir kahkaha daha attı. Başta şok olan öğrencilerin kimi de James’e katıldı. Aslında yalan söylemiş sayılmazdı. Öğrenciler için derste en önemli şey teneffüs zilleri olmuştu. Ziller onlar için bir kurtuluştu. Bu kendi öğrenciliğinden önce de öyleydi sonra da öğle kalacaktı. James bu düşüncelerle dışarı çıkarken aklından okul anılarını geçirmeye koyuldu.

Out: Ders Okulun ilk haftası Pazartesi ilk iki ders...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Empty
MesajKonu: Geri: Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi   Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Icon_minitimeCuma 19 Eyl. 2008, 03:40

Yaz tatili boyunca huzurlu bir uyku uyuyamamış olmanın verdiği hediyeler olan mor halkalar, yavaş yavaş azalacak gibiydi. Karşısında duran aynaya bakarken, sağ eliyle, hafif hareketlerle gözlerinin altlarına dokunuyordu. Aynadaki aksi aynı hareketleri yaparken birden bire konuşmaya başlayacak bir başkası gibi yabancı görünüyordu. ‘’ Bu kadar kafana takmana gerek yok. Sen de nabza göre şerbet ver, sen de onun oyununu oyna Paula. ‘’ Karşısında kendisi kadar iyi tanıdığı yabancı ona bunları söylerken Paula da susup durmayacak ve ‘’ Söylemesi kolay, onunla ve entrikalarıyla başa çıkmak zorunda olan sen değilsin.’’ Yansımasına, kendisininkinden başka bir tepki vermeyeceğini bildiği halde somurttu. Kendi içinde ikiye bölünmek tam anlamıyla böyle bir şey olmalıydı. Her ne kadar, hiç tanımadığı, kan bağı bulunmadığı üvey babasına bağırıp çağırmak istese de; bunun sadece işleri kötüleştireceğini biliyordu. Bu ancak onun kurduğu tuzağa, peyniri görür görmez sorgusuz sualsiz kapana dalan farenin düştüğü gibi düşmek olacaktı. Paula bundan daha dikkatli hareket ediyordu. Ellerini lavabonun iki yanına dayadı ve başını iki omzunun arasından aşağıya bıraktı. Kendi yüzüne bile bakamıyordu kararsızlığın etkisiyle. Tek bildiği, yapması gereken şey yüzünden, kendi annesiyle arasının bozulacağı idi.

Musluğu açtıktan sonra akan suya bir süre baktı. Hayatındaki her şeyin bu su kadar berrak olmasını diledi. Avuçlarına doldurduğu suyu, etrafa saçarak çehresine çarptı. Soğuk algılarını açarken, onu yeni güne de hazırlıyordu. Hogwarts’ta, yeni gün, uyanmasından bir saat önce çoktan başlamıştı. Yatakhanede herkes oradan oraya koşuşturuyor, kitaplarını hazırlıyor, eksik kalan birkaç eşyayı birbirlerine soruyordu. Havada uçuşan tokalar, çoraplar, parşömenler… ‘’ Yine başlıyoruz. ‘’ dedi içinden. Her şey tıpkı bıraktığı gibi olduğundan, tanıdık birini görmenin verdiği huzur gibi yüzü gülmüştü. Geçen sene kavga ettikleri kızlar bile, yaşadıkları olaydan sonra ona bulaşmıyorlardı. Zaten hatırı sayılır birer uyarı almışlardı ve Paula daha fazlasına cesaret edebileceklerini sanmıyordu. Hatta içlerinden birine buzları eritmek adına selam bile vermişti. Yatakhanedeki koşuşturma devam ederken Paula da eşyalarını toplayıp, yeni aldığı tüy kalemlerini çantasına koymak üzere hazırlığına başlayacaktı. Fakat elini çekmecesine götürüp de tüy kalemleri eline aldığında, hiçbirinin dükkandan alındıkları sıradaki gibi yepyeni durmadıklarını fark etti. Sinirli bir halde üç çekmecesi olan ufak dolabın diğer çekmecelerini de açmaya başladı.

İlk çekmecesinde olması gereken naneli şekerlerinin yerinde yeller esiyordu ve görür görmez kısa bir çığlık atmasına sebep olan böcek ölüleri çekmeceyi doldurmuştu. Tek ve sert bir hareketle çekmeceyi ittirip, parşömenlerinin ve fotoğraf albümünün olduğu çekmeceyi açtı. Çekmeceyi açması ile dolabın yanında dizlerinin üzerine çökmesi bir oldu. Boğazında birden bire beliriveren bir yumru oluşmuştu sanki. Dişlerini kuduz bir köpek gibi sıkıyor ve bakışlarını lime lime olmuş fotoğraflarda gezdiriyordu. Geçen seneden kalan ve arkadaşlarıyla balo sırasında çekildiği fotoğraflardı bunlar. Hatıra için herkese dağıtılandan çok daha fazlası vardı. Aynı anlara geri dönülmesi olanaksızdı. Üçüncü çekmecesindeki tüy kalemlerle çoktan sürprizlere başlamış olan Paula, yavaş yavaş dizlerinin üzerinden kalktı. Hiçbir şey söylemeden cübbesini giydi. Asasını cübbesinin cebine gizledikten sonra, çantasını omzuna almak yerine yatağının kenarında bıraktı. Elina’nın yanına gitti ve olanları anlattı. Ağzı açık kalan arkadaşına hiçbir şey belli etmemesi sözünü verdirerek planını anlattı.

‘’ Bu çok fazla değil mi Paula, kesin ceza alırız. ‘’
‘’ Merak etme Elina, bizim yaptığımızı söyleyemezler. Aksi takdirde benim daha kuvvetli kanıtları göstereceğimi biliyorlar. ‘’
‘’ Pekala önce hangisinden başlıyoruz? ‘’
‘’ Önce şu iri olanı durdur. O kızın refleksleri çok kuvvetli. Bizi durdurmasını istemiyorum. Bir Expelliarmus onun işini görür. ‘’
‘’ Pekala, başlıyorum öyleyse. ‘’

Paula, Elina’nın ardından kızların olduğu diğer odaya doğru gitti. Elina sinir bozucu bir sohbetle ortamı germeye başlamıştı bile. Elinden gelenin fazlasını yapıyordu doğrusu. Paula bile sinirli olduğu halde gerilmişti. Asası, elinin içerisinde hazır bekliyordu. Bütün sinirleri gerilmiş, fırlamaya hazır bir kedi gibi, ufak bir hamle için, Elina’nın ağzından çıkacak tek bir cümleye odaklanmıştı. Neyse ki sonunda arkadaşı ilk hamleyi yapmıştı. Paula diğerlerinin asalarını kaldırmalarına izin vermeden intikamını en acılı şekilde almak için ‘’ Fernunculus! ‘’ diye bağırdı iki defa. Elina’ da üçüncüyü halletmişti. Yerde kıvranan iç kıza bakarken, içinden sıcak bir şeyler aktığını hissetti. Aktıkça yoğunlaşan, gittikçe daha da keyif verir bir hal alan garip bir his. Nefretin ta kendisiydi bu. Şimdi, yerde kıvranan üç binadaşı da, Paula’nın gözlerinin içine bakarken aynını görüyorlardı. Şaşkınlıkları, o anda ne halde olduklarından çok; Paula’nın nasıl bu denli nefret dolabildiğiydi. Kim bilebilirdi ki? Nefreti aslında kimeydi?

Elina ile birlikte kızları oldukları yerde acı içinde kıvranır bırakıp, bu olanlardan sonra daha keyifli olacağı kesin hale gelen kahvaltıya gitmek üzere yola koyuldular. ‘’ Oh be, iştahım açıldı. ‘’ Paula kendisine şaşırıyordu. Bu kadar gaddar olmadığını o da biliyordu. Ama bir kere damarına basılmaya görsün. En kötüden daha kötü olabiliyordu. Güzel bir kahvaltı yapmak için en ufak ayrıntının atlanmadığı büyük salon ağzına kadar doluydu. Tavanda resmedilmiş manzara eşliğinde içi açılan herkes tabaklarına bir şeyler doldurmakla meşguldüler. Yavaş yavaş midelere inen kekler, pudingler ve balkabağı suları, doyan karınlarla birlikte azalan çatal bıçak sesleri… Her şey yolundaydı. Profesörlerin masasına çekingen bir bakış atan Paula, bugün olanlardan sonra, herkesin bu kadar sakin olmasıyla daha da bir mutlu oldu. O, üç zavallı, kendi yaptıklarından sonra, asla bir şikayette bulunamayacaklardı. Özellikle bina sorumlularına kaçamak bakışlar atıp, ne kadar soğukkanlı göründüğüne ikna olduğunda, zaten uzatmış olduğu kahvaltısını, ağzını masada duran peçeteye silerek tamamladı.

Kendisi için şeytani biçimde zevkli başlayan güne zindanlarda devam etmek çok da sorun olmayacaktı. Daha önceleri bataklıka yavaş yavaş gömülmek gibi hissetse de, bugün zindanlar, içinde bulunduğu ruh hali sebebiyle ona sempatik geliyordu. İntikam, söylenenin aksine, sıcak yendiğinde daha zevkli oluyordu. Düşünceleri hafifçe dudaklarının kıvrılmasına sebep olmuştu. Dersliğe giden mağrur adımları, saatine baktığında hızlandı. Gıcırdama sesini ‘’ Hoş geldiniz. ‘’ diyen bir devin sesine benzetirken sınıfa ilk adımını atmıştı. İçerdekilere aldırmadan Hufflepuff için ayrılan yerlerden birine geçip en önlere yerleşti. Ders hakkında heyecanlı görünen bir birinci sınıfla sohbet etmeye başladığında yaklaşık beş dakika geçmişti. Profesörün nerde olduğunu merak etmeye başlayan sınıftan sesler yükseliyordu. Yanındaki birinci sınıfın sorusu da aynı cevap beklentisiyle yapılmıştı. ‘’ Merak etme, Hogwarts’ta profesörler her zaman meşguldürler ama; sanırım daha fazla geç kalmaz. Belki de yeni olduğundan dersliğin yolunu kaybetmiştir. ‘’ Cümlesini bitirdikten sonra kıkırdamaya başlayan Paula, koridorlar arasında, sorgulayan gözlerle dolaşan bir profesör düşündü. Fazla acemice bulduğu bu görüntü onu güldürmüştü.

Herkes kendini meşgul etmek için bir uğraş seçmişken birden bire pencereler kapanmaya başladı. Ardından da ‘’ Dan! ‘’ diye bir gürültüyle kapı. Sınıftakiler bu durumun sebebini haylaz bir hayalete bağlamışlardı. Paula sessiz kalanlardan biri olmuştu. Hogwarts’ta profesörlerin saklambaç oynamak gibi bir adetleri olduğundan ağzını açmadan bekledi. Kapıdan fırlayıp geleceğini düşündüğü profesör, ufak bir nüansla, sınıfın ortasında beliriverdi. Paula kapıdan tarafta göz gezdirirken, profesörü görür görmez büyüyen gözleri ile bulunduğu yere baktı. Belirdiği gibi konuşmaya başlayan genç adam, daha önce belirmiş olmasını dilettirecek kadar iyi görünüyordu. Herkes gibi Paula da profesörü dinlemeye başlamıştı. Tavırlarından anlaşıldığı kadarıyla neşeli biriydi, klasik iksir profesörlerinin aksine. Konuşmalarına belli bir yere kadar göz yumuyor, yardım etmekten çekinmiyor ve her şeyden önemlisi de asıl amacının dersi sevdirmek olduğunu belli ediyordu. Paula oturduğu yerde mutlu bir şekilde tekrar yerleşti. Ummadığı şekilde artık iksir derslerini iple çekecekti.

Profesörün ardından, onun isteğiyle, herkes kendini tanıtmak üzere ayağa kalkyordu. Sıra Hufflepuff sıralarına geldiğinde Paula da bu rutini bozmadan ayağa kalktı ve kısaca kendini tanıttı. ‘’ Paula Lilith Do’urden. Hufflepuff altıncı sınıfım. Takımda tutucuyum. Teşekkürler. ‘’ Aslında içinden profesörü samimi bulduğunu, derslerin iyi geçeceğine inandığını vs vs daha birkaç şey daha söylemek istiyordu fakat; sınıftan yükselecek nidaları öngörmekte gecikmemişti. Bütün sınıf kendini tanıttığında ilk dersin sonuna gelmişlerdi ve herkes oturmaktan uyuşmanın etkisiyle kıpırdanmaya başlamıştı. Çalan zille sınıf loş zindanlardan ışığa koşturan öğrencilerin gürültüsüne boğulmuştu. Paula da biraz hava almanın iyi geleceğine inananlardandı. Yumurtadan çıkmak gibi bir şeydi zindanlardan yüzeye çıkmak. Loş, ağır bir havanın hakimiyetinden, gözleri yakan, ışık dolu bir aydınlığa…

İKİNCİ DERS

Vaktin gelmesiyle yavaş yavaş sınıfı dolduran öğrenciler, sığınağa giren mağdurlar gibiydiler. Zindanların havasına tekrar maruz kalmak, Slytherinliler dışında kimseyi mutlu etmiyor olmalıydı. Paula da çok mutlu görünmeyenlerden biriydi, ta ki profesörün ‘’… Şimdi eğlence zamanı. ‘’ cümlesini duyana kadar. Ellerini ovuşturup herkes gibi bilirkişiyi izlemeye başladı. Profesör masasını hareket ettirip sınıfın ortasına getirdi. Yapacakları iksirin daha rahat görünmesini sağlamaya çalışıyordu. Sözlerine başladığında herkes gibi Paula da profesörü dikkatle dinliyordu. Ellerini masanın üzerinde birleştirmiş, tam anlamıyla konsantre olmuş, ders boyunca keyifle iksirini hazırlamaya hazır ve nazır görünüyordu. Ta ki profesörün ağzından ‘’Eğer iksiri doğru bir şekilde yaparsanız çıbanları iyileştirebilir.’’ dediğini duyana dek. Bu gerçeği öğrenmesiyle sabahki planlarından çıkan başarılı sonucun keyfini çıkaramayacağını biliyordu. Yaptığı büyüden sonra çok da uzun sürmeyen bir acı süreci yaşansa da; bazen uzun süre kalan birkaç çıban kaldığı oluyordu. Bunun çözümü şimdi bu derste anlatılırken, o üç zavallının burada olmaması iyi bir durumdu. Ama arkadaşlarından yardım isteyip istemeyeceklerini bilemezdi.

Olanlara boş verip sadece almış olduğu intikam adına kendini kutladı. Sözlerine devam eden profesörü dinleyip, iksir hakkında az da olsa bilgisi olduğundan malzeme dolabına yöneldi. Kalabalığın arasından ihtiyacı olanları aldıktan sonra kazanının başına geri döndü. Profesör birinci sınıflara anlatmaya başlamışken, Paula da genç adamın söyledikleri ile kendini teyit ediyor be ardından yapacağını yapıyordu. Yeteri kadar hatırladığına emin olduğu iksire devam etti. ‘’ Yılan dilini ezdik, evet, ardından sümüklü böcekler…Isırgan otuuu.’’ Paula ısırganları parmaklarının arasında yuvarlamadan önce eldivenlerini taktı. Çoğu dikenli bitkinin akıbeti gibi, ısırgan da ellerini şişiriyordu. Eldivenlerini taktıktan sonra yavaş yavaş ufaladığı ısırgan otlarının düşüşünü seyretti. Kolundan çıkarıp masaya koyduğu saatine baktı. Üç dakika dolmuştu. Kazanı tekrar karıştırdı. Yeşil katranlı sıvı gitgide daha zor karışıyordu. Bu her ne kadar hareketi zorlaştırsa da, iksirin başarılı olduğunu gösteriyordu.Dikenlerden sonra her şey bitmişti. Paula, derste her şeyin bu kadar iyi gidebilmesine şaşırıyordu doğrusu. Bu bir iksir dersiydi. Genellikle nemrut profesörlerin girdiği, gergin ve sıkıcı geçen derslerden biriydi iksir.

Herkesin iksirleri bittiğinde, alışkanlıkla söylenmeden örnek şişesini doldurmuştu Paula yaptığı karışımla. Profesör dersin sonuna yaklaştıklarını belirten bir cümleyle kapanışı yapmak üzere ilk adımı atmıştı. Paula duyduğu bu cümleyle ‘’ Evet işte gerçek kimliğini açıklayacak. Herkesi kandırdığını, ne kadar laubalileşebileceğimizi görmek istediğini söyleyip puan kırmaya başlayacak. ‘’ yorumlarını yapmaya başlamıştı. Fakat hiç de beklemediği bir şekilde her şey mükemmel halini sürdürüyordu. Profesör çıkabilecekleri müjdesini vermiş ve iksirlerden örnek istemişti. Paula önceden hazırlamış olduğu iksirin üzerine adını yapıştırdı. Sınıftan çıkmadan önce başladığı gülüşüyle profesöre ‘’ İyi günler. ‘’ dedi ve ardından her zamankinden farklı geçen bu iksir dersinin sıra dışı profesörünü anlatmak için Elina’yı aramaya çıktı.



Edit: Her şeyden önce yazdığım rpnin doğrultusunda gitmeni sevdim. Rpemdeki ayrıntıları kaçırmamışsın. Derse girmeden önceki ara olayları ve ana olayı kurgulamakta da oldukça başarılı gözüküyorsun. Üzerinde epey uğraşıldığı belli. Bu yüzden...

20 tam puan


En son Paula Lilith Do'urden tarafından Paz 26 Ekim 2008, 23:25 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Frances Sibi Chapman
Seherbaz
Frances Sibi Chapman


Kadın
Ruh hali : Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi 43772825vu8
Mesaj Sayısı : 287
Yaş : 35
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11847
Ekspresso Puanı : -1
Kayıt tarihi : 20/09/08

Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Empty
MesajKonu: Geri: Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi   Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Icon_minitimeÇarş. 24 Eyl. 2008, 11:13

'' Kızarmış ekmek uzatır mısın? ''

Bir yandan masadaki tüm konuşulanlara kulak misafiri olmaya çalışırken diğer yandan ağzını doldurmakla meşguldu. Oldukça aşina olduğu bir ses ondan dibine kadar çektiği kızarmış ekmek tabağını uzatmasını istiyordu. Sibi cevap vermeden önündeki balkabağı suyuna uzandı ve bardağı kafasına dikti. Çünkü tam o sıralarda ağzına attığı büyükçe bir sosis boğazında kalıp neredeyse boğulmasına sebep oluyordu. Küçük çaplıda olsa bir ölüm tehlikesi geçirmişti yine de yaşadığı şokun asıl sebebi bu değildi. Blair az önce onun konuşmuştu, tek söz etmeden geçen üç aydan sonra hiçbir şey olmamış gibi ondan kızarmış ekmek istemişti. Dönüp hemen çaprazında oturan kıza baktı, dudakları hafifçe kıvrımıştı. Yanlış görmüyordu, Blair resmen gülümsüyordu(!). İnanamayarak masadan fırladı, çantasını alelacele omzuna atıp koşarcasına yürümeye başladı. Oradan uzaklaşmalıydı, yoksa saçma sapan şeyler söyleyip kendini rezil edecekti. Koridora çıkınca nereye gittiğini bilmeden ilerledi, sessiz bir yer bulunca durdu. Sırtını duvara yaslayıp derin bir nefes aldı, kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Kafasını toplamaya çalıştı, kesinlikle düşünmeden hareket etmeyecekti. Hem daha ne olduğunu bile bilmiyordu. Bir süre daha soluklandıktan sonra sakinleştiğine karar verdi ve dersin başlamak üzere olduğunu fark ederek zindanların yolunu tuttu.

İksir dersine girecek yeni profesörü çok merak ediyordu, eskisinin Azkaban'da olduğu düşünülürse endişelerinde haksız değildi. Yine de genç adamı şölende görmüştü, iyi birine benziyordu. Aslında böyle düşünmesinin sebebi adamı çekici bulmasıydı, bu durumda objektif olması beklenemezdi. Yeni profesörü düşünürken zindanlara gelmişti bile. Slytherin Ortak Salonu kesinlikle buralarda bir yerlerde olmalıydı, her zamanki gibi etraf yeşillere bürünmüş öğrencilerle doluydu. Onlara aldırmadan sınıf kapısının önünde durdu, iki tane Ravenclaw'lı kız ona selam vermişlerdi. Sibi onlarla küçük bir sohbete dalmıştı, dersin başlama saati yaklaştıkça etraf diğer binalardan öğrencilerle de dolmaya başlamıştı. Bir anda toplanan kalabalık muazzamdı, Sibi o anda büyük bir sevinçle farketti ki ders tüm sınıflar için ortak işlenecekti. Bunun anlamı Charlie ile aynı dersde olabilecekleriydi. Düşüncelere dalmaya hazırlanıyordu ki insanlar sınıfa girmeye başlamışklarını gördü, bir grup birinci sınıf ise ezilme tehlikesine karşı kapıdan uzakta bekliyorlardı. Sibi de acele etse iyi olacaktı, yoksa tüm iyi yerler kapılacaktı. Biraz zor da olsa yarım düzine son sınıfın önüne geçerek içeri girebildi.

Profesör henüz sınıfta değildi, açıkçası Sibi bunu yadırgamıştı. Şahsen onun ilk günü olsa güneş doğmadan hazırlanmaya başlar, mutlaka öğrencilerden önce gleip onları karşılardı. Omuz silkerek boş bir sıraya oturdu ve eşyalarını çantasından çıkardıktan sonra etrafına bakınmaya başladı. Minnetle camların açık olduğunu gördü, boğucu hava neredeyse gitmişti. Kapıdaki tüm kalabalık kısacık bir sürede içeriye doluşmaya başarmıştı, artık neredeyse her yer doluydu. Yani herşey beklediği gibi gelişmişti, erken davranmakla iyi yapmıştı. Diğerleri profesörün yokluğunu fırsat bilerek hep bir ağızdan konuşuyorlardı, çıkan gürültü duvarlarda yankılanıp daha da büyüordu. Sibi ise kendini herkesten soyutlamış Charlie'ye bakınıyordu. Bu sırada birkaç sıra ilerisnde Blair'in oturduğu gördü, yanındaki çocukla derin bir sohbete dalmıştı. Duraksadı, acaba Blair haklı olbilir miydi? Belki de Charlie şu anda sevgilisyle bir köşede oturuyordu, o ise salak gibi ona bakınıyordu. Tam bu düşünceler kafasından geçereken Charlie sınıfa girmişti, hem de yalnız olarak. Sibi hemen elini kaldırıp onu görmesini sağladı, Charlie gülümseyerek ona doğru geliyordu. Kayabildiği kadar yana kayarak ona yer açmaya çalıştı. '' Selam, naber? '' Charlie'nin nasıl olduğunu öğrenemedi çünkü kelimelerin ağzından çıkmasıyla büyük bir gürültü yükselmişti. Şaşkınlıkla etrafına bakındı, pencereler hatta kapı bile kapanmıştı. Sert bir rüzgar bunu yapabilir miydi? Herkes şaşkındı, bunu görebiliyordu, bir çoğunun değişik teoriler vardı. Bazıları geçrekten komikti, Sibi hayal güçlerine hayret ediyordu. Birileri daha onunla aynı fikirde olmalıydı ki öğretmenler masasının olduğu yerden yükses sesli bir kahkaha yükseldi. Garip olan şuydu, görünürde kimse yoktu. Gözlerini kırpıştırdı ve tekrar baktı, yeni profesör tam karşılarında duruyordu.

Neler olduğunu anladığında gülmeden edemedi, bunu beklemiyordu. Profesörün sözlerini büyük bir dikkatle dinledi, gerçekten çok samimiydi. Genç, yakışıklı, sevimli.. İksirle uğraşan biri için beklenmeyecek özelliklerdi. Üstelik sağlam bir espiri anlayışı vardır, sözlerini bitirip kendilerini tanıtmalarını istediklerinde Sibi hala gülümsediğini fark etti. Öğrenciler kendilerinden bahsetmeye başlayınca hemen kendine çeki düzen verdi ve tüm ilgisini yeniden Charlie'ye yoğunlaştırdı. Yeni profesörlerinin beklenmedik biri çıkması dikkatini bir süre için dağıtmıştı ama yine de aklında hala o vardı. Tahtaya sırtını dönüp dikkatlice Charlie'nin yüzüne bakmaya başladı, öylesine şekerdi ki.. Biraz daha yaklaşmıştı ki dikkatli bir çift gözün onları izlediğini fark etti; Blair. Elektrik çarpmış gibi hemen kendini geri çekti ve tekrar derse döndü. Blair konuşmasalar bile varlığıyla onu engellemeye yetiyordu. Dikkatini kendilerini tanıtan öğrencilere verdi, zaten çok geçmeden sıra ona gelmişti. '' Adım Sibi, Sibi Chapman.. On dört yaşındayım ve hayatımda ilk defa İksir dersini kaçırmadığım için mutluyum. '' Sözlerini bitirir bitirmez yerine oturdu, saçmalamıştı galiba. Gülümsemeye çalıştı, sempatik olabilmeyi umuyordu. Neyseki ondan sonrakilerde çok iyi sayılmazdı. Ders bu şekilde sürüp gitti, ta ki tenefüs ziline kadar. Kimlerin ne sevdiğini ya da en büyük fobileri neydi artık biliyordu, tüm bunların birgün işine yaramasını ümit etti.

On Dakika Sonra

Blair'in sinir edici tüm bakışlarına rağmen Charlie ile laflayarak geçirdiği tenefüsün ardından ders kaldığı yerde devam ediyordu. Tanışma faslını da geride bıraktıklarına göre yeni bir şeyler öğrenmenin vakti gelmişti. Profesörün neşeli sunumu çıbanlar bile eğlenceli kılıyordu. Onlara karşı koymak için bir iksir yapmak oldukça basit olmalıydı, düşüncelerini doğrulamak istercesine altı ve yedinci sınıfların yüzleri düşmüştü. Anlaşılan daha işe yarar bir şeyler öğrenmek istiyorlardı ama yine de hemen kendilerini toparladı. Kimse profesörü ilk gününü zehir etmek istemiyordu. Tabi Slytherin'liler hariç, birçoğu çoktan homurdanmaya başlamışlardı bile. Sibi onlara aldırmayarak tahda beliren yazıları okumaya başladı. Baya mazlemeler gerekiyordu, neyseki malzame dolabına yakın oturuyordu. Hemen kalkıp gerekenleri almak için dolaba yönelmişti, Charli'de onunla gelmişti. İkisi kazanlarının başlarına geçtiklerine hala kıpırdamadan duranlar vardı. Profesör herkesi hazırlanmasını ve beklemelerini istemişti. Bilenlerin yapabileceğini de söylemişti, bu sözler üzerine Charlie bir çok son sınıf gibi kolları sıvamıştı. Sibi ise beklemekten yanaydı, az önce profesör bir yanlışlık olursa tehlikeli sonuçlar yaratabileceğini söylemişti. Charlie'nin yanında büyük bir patlamaya sebep olup rezil olmak istemezdi. Birkaç dakika sonra herkes hazır gibiydi, Sibi kendinden istendiği gibi eldivenlerini taktı.

Sonunda iksiri yapmaya başlıyorlardı, bir kulağı profesörde işe koyuldu. Önündeki malzemeleri inceledi, yeşilimsi etlerin yılan dili olduğunu tahmin etti. Gümüş bışağını ters çevirip ezmeye başladı, epey kas gücü gerektiren bir iş değildi. Ama hepsini iyice ezmek biraz vaktini almıştı. Sonra onları kazanına attı, ardından söylendiği gibi karıştırdı. Şimdi ezilme sırası sümüklü böceklerdeydi. İlk önce birine bıçağın arkasıyla hafifçe vurdu, sümüklü böceğin içinden garip bir sıvı çıkmıştı. Derin bir nefes alıp duraksamdan ezmeye devam etti. Görüntü hiç iç açıcı değildi, yine de bitirmeyi başarmıştı. Üç dakika kadar geçtiğini tahmin ederek yeniden kazanı önce sağa sonra sola karıştırdı. Şimdi sıra ısırgan otlarındaydı, tek tek hepsini saplarından ayırdıktan sonra avuçları arasında ovaladı ve onları da kazana attı. Sonra birkaç dakika boyunca karışımı durmaksızın karıştırdı. İstenilen renkte ve kıvamda mıydı bilmiyordu ama en azından yeşildi. Ve biraz yoğundu, belki de fazla yoğundu. Göz ucuyla Charlie'ye baktı, kendinden gayet emin duruyordu. Karıştırmayı bırakınca profesör başına talihsiz bir kaza gelsin istemeyenlerin kazanlarını indirmeleri gerektiğini söylemişti. Sibi kazanını sıkıca tutup kaldırmaya çalıştı, oldukça ağırdı. Neredeyse elinden kayıp ayağına düşecekti, Sibi'nin bunu tek başına indirmesinin imkanı yoktu. Yeniden Charlie'ye baktı, kesininki ni rahatlıkla indirmişti. Sibi'nin ona baktığı görünce gülümseyerek yardıma gelmişti. Her ne kadar o tek başına halledebileceğini söylese de Sibi ikisinin birlikte tutmalarında ısrarlıydı. Kazanı iki ucundan tutmuş tam kaldırmışlardı ki Sibi'nin ayağı kaydı. Birileri yere kaygan bir şey dökmüştü, düşmemeyi başarmıştı ama kazan devrilmek üzereydi. Charlie tam zamanında müdahale edip kazanı düzgünce yere koymuştu. Sibi yaklaşıp onun elini tuttu, gülümseyerek ona bakıyordu. '' Teşekkürler. '' Sonra derse olduklarını hatırlayım hemen elini çekti ve son talimatları uyguladı.

Artık dersin sonuna gelmişlerdi ama Sibi buna sevinmiyordu. İlk defa eğlenceli bir iksir dersi işlemişlerdi ve bundan sonraki derslerinde hep böyle olmasını diliyordu. Bir de bu dersten yüksek not alırsa herşey mükemmel oalcaktı, en azından sürekli ona çalışmasını söyleyen babasını bir süre susturacaktı. Yüzünde engel olamadığı bir tebessüm oluştu, babasının yüzünün alacağı hali tahmin edebiliyordu. Gülümsemesi kısa sürdü, çünkü dikkatini çekecek başka bir şey olmuştu. Profesör önemli bir açıklama yapacağını söylemişti. Bunun olacağını tahmin etmeliydi, şimdi birisi çıkacak ve tüm bunların bir şaka olacağını söyleyecekti. Bütün okul sabahtan beri burada salak yerine konuyordu, yüzünü buruşturarak profesörün söyleyeceklerini bekledi. Dersin bittiğini haber verdiğinde ise önce duyduklarına inanamıyordu. Bu muydu önemli şey? Kendini tutamayım pek çokları gibi bir kahkaha koyuverdi. Profesör az önce Sibi'nin kalesine son dakika golü atmıştı, bunun bir şaka olduğunu düşündüğüne inanamıyordu. Hazırladığı iksirden bir örnek aldı, üzerine hemen adını karalayıp profesörün masasına bıraktı. Çantasını toplarken Charlie ile göz göze geldiler anlaşılan o da epey gülmüştü bu son olaya, hala sırıtıyordu. Sibi hemencik toparlanıp onunla birlikte sınıftan ayrıldı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lisa Wanders
Uluslararası Sihirsel Hukuk Bürosu Çalışanı
Lisa Wanders


Kadın
Ruh hali : Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi 14lb7
Mesaj Sayısı : 654
Yaş : 30
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12221
Ekspresso Puanı : 2
Kayıt tarihi : 15/03/08

Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Empty
MesajKonu: Geri: Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi   Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Icon_minitimeCuma 26 Eyl. 2008, 20:58

Nefes nefese uyandı Lisa. Sanki uzun bir süre nefes alamamış gibiydi. Ter içinde kalmıştı ve derin derin nefes alıyordu. Yavaşça yatakta doğruldu. Az önce gördüğü her şey basit bir rüya mıydı yani? Üşüdüğünü hissediyordu fakat fazlada umursadığı söylenemezdi. Hala gördüklerine bir anlam vermeye çalışıyordu. Daha önce hiç böyle bir kâbus görmemişti. Bembeyaz bir odadaydı. Neden orada olduğunu bilmiyordu. Boş boş etrafına bakıyordu. O sırada kulaklarını tırmalarcasına yükselen ses ve hemen ardından ona doğru hızla yaklaşıp vücudunu delip geçen yeşil ışık yere yığılmasına neden olmuştu. Rüyasında ölüyordu. Bedeninin buz gibi olduğunu hissetti. Hızla yatağından fırladı ve lavaboya koştu. Musluğu sonuna kadar açtı ve şırıl şırıl akan soğuk suyu avucuna doldurup yüzüne çarpmaya başladı. Bu gördükleri de ne demek oluyordu? Hiçbir zaman rüyasından bu derece etkilenmemişti. Fakat gördüklerine de bir anlam veremiyordu. Onu kimin öldürdüğünü görememişti. Fakat duyduğu ses tanıdık gibiydi. İyi ama onu kim neden öldürmek istiyor olabilirdi ki? Ağır adımlarla yatakhaneye geri döndü. Hala hafifçe titrediğini hissediyordu. Sakin olmaya çalıştı. 'Bu çok saçma! Sadece aptal bir rüya. Kendine gel Lisa...' Başka şeyler düşünmeye çalışıp rüyayı kafasından silmeyi denedi. Aklına hemen bugün gireceği ilk ders olan İksir geldi. En sevdiği dersti ve duyduğuna göre ders profesörü değişmişti. Hızla dolabından cüppesini çıkardı ve üzerine geçirdi. Ardından aynanın karşısına geçip saçlarını taramaya başladı. Yüzü bembeyazdı ve bedeninin hala soğuk olduğunu hissedebiliyordu. Rahat olmaya çalışarak tarağını bir kenara bıraktı ve raftan kitabını aldı. Ardından hızla yatakhaneyi terk etti. Biran önce dersliğe gidip lanet olası rüyayı unutmalıydı. Adımlarını biraz daha hızlandırdı ve zindanlara doğru giden merdivenleri inmeye başladı. Dersin başlamasına 15 dakika kadar vardı ve yine kahvaltıyı kaçırmıştı. Gerçi şu durumda kaçırmış olmasa bile kahvaltıya ineceğini hiç sanmıyordu. Hafif karanlık olan iksir zindanlarına gelince biraz daha hızlandı. Hala rüyanın etkisinde olacaktı ki karanlık onu biraz ürkütmüştü. İksir dersliğinin kapısını araladı ve içeriye girdi. Hiç etrafa bakmadan bulduğu il boş sıraya yerleşti ve kitabını açıp okumaya başladı. Sınıfta kimlerin olduğuna bakmamıştı fakat gelen gürültüden sınıfın kalabalık olduğu anlaşılabiliyordu. Profesörde henüz gelmemişti. Sessizce kafasını kaldırmadan oturmaya devam etti. Aklı hala rüyasındaydı. O sırada hızla çarpan kapı ve öğrencilerden yükselen uğultu ile kafasını kaldırdı. Sınıf pencerelerin ve kapının kendi kendine kapanmasıyla biraz karanlıklaşmış gibiydi. Herkes kimin kapattığını merak ediyor gibiydi. Bu derece şaşkınlığa bir anlam veremiyordu Lisa. Canı oyun oynamak isteyen bütün öğrenciler bunu çok rahat yapabilirdi. Umursamadan gözlerini tekrar kitaba çevirdi. O sırada duyduğu sinir bozucu kahkahalar az önceki düşüncelerini bir nebze daha doğrular gibiydi. Zaten bozuk olan sinirleri biraz daha bozulmuş bir şekilde sesleri kimin çıkardığını bulmaya çalıştı. O sırada profesörün ortaya çıkması herkes kadar Lisa'yıda şaşırtmıştı. Tüm bunları yapan ve bu sesleri çıkartan bir profesör müydü yani? Hem de iksir profesörü. Lisa şaşkın şaşkın profesöre bakıyordu. Şimdiye kadar gördüğü tüm İksir profesörleri son derece soğuk ve ciddi kişilerdi. Buna en iyi örnekte geçen seneye kadar derslerine giren ve geçen dönemin sonunda bir ölüm yiyen olduğu anlaşılıp azkabana hapsedilen Profesör Malfoy örnek gösterilebilirdi. Profesörün konuşmaya başlamasıyla kendini toplamaya çalıştı ve zorlada olsa kendini dere vermeye uğraşıyordu. Profesör önce kısa bir şekilde kendini tanıttı ve ders işleyişi hakkında birkaç bilgi verdi. Ardından her yani gelen profesörün yaptığı gibi öğrencilerin kendilerini tanıtmasını istemişti. İlk sıraları dolduran 1. sınıflar hemen atılmışlardı. Sınıfın son derece kalabalık olduğu ve en arkada sırada oturduğu düşünülürse kendisine sıra gelmesi uzun zaman alacaktı. Sessizce öğrencileri dinlemeye çalıştı ancak gördüğü rüya hala kafasını karıştırmakla meşguldü ve bundan son derece rahatsızdı. Tek tek kalkan öğrencileri dinlemeye devam etti...

Nihayet sıra Lisa'ya gelmişti. Sakin bir şekilde doğruldu.
"Lisa Gaunt! Ravenclaw son sınıftayım..." Hızla yerine oturdu. Konuşmasını gereğinden fazla kısa kesmişti. Fakat kendinden sonraki öğrencilerinde aynı yolu izlediği düşünülürse pek göze çarpacak bir şey değildi. Lisa'dan sonra birkaç öğrenci daha konuştuktan sonra zil çalmıştı. Öğrenciler zili duyar duymaz kapıya hücum etmişlerdi. Lisa yerinden kalkmadı. Nasıl olsa bir sonraki derste iksirdi. Biraz burada oturmak ona daha iyi gelecekti. Kendisi gibi düşünen tek kişi profesördü. Oda masasında oturup kitap okumaya başlamıştı. Lisa'da önündeki iksir kitabını araladı ve bir şey anlamayacağını bilmesine rağmen okumaya başladı...


2. Ders

Yaklaşık 15 dakika geçmişti. 2. dersin başlangıcını duyuran zil sesi öğrencilerin tekrar dersliği doldurmasına neden olmuştu. Zil sesiyle Lisa’da kafasını kitaptan kaldırmıştı. Sınıf biraz daha aydınlanmış gibiydi. Profesör de kitap okumayı bir kenara bırakmış nihayet dersliği doldurmayı başaran öğrencilere dönmüştü. Herkesin hazır olduğuna emin olunca dersi başlattı. Profesörün sözlerinden artık tanışma faslının tam olarak geride kaldığını anlamıştı Lisa. Her ne kadar profesör dersi eğlence olarak ifade etse de. Aslında haksızda sayılmazdı. Lisa’da iksir yapmaktan hep zevk almıştı. Kendini rahatlamış hissederdi hep. Gözlerini profesörün yaptığı büyü sayesinde ayaklanan masaya çevirdi. Tabi bu sırada şaşkınlık nidaları çıkaran 1. sınıfları da göz ardı edemiyordu. Bu onun daha önceden birçok kez gördüğü ve yaptığı bir şeydi. Tabi ilk sınıflar bunu ilk kez görüyorlardı. Masa dersliğin ortasına gelince durmuştu. Bu kez bakışlarını profesöre çevirdi. Profesör konu hakkında bilgi vermeye başlamıştı. Basit bir iksir yapacaklardı. Lisa daha önceden bu büyüyü yapmamıştı fakat yapılırken izlediğini anımsıyordu. Sessizce profesörün konuşmasını bitirmesini bekledi ve ardından profesörün tahtaya yazmış olduğu malzemelere göz gezdirdi. Ardından malzeme dolabından gerekenleri alıp hızlıca yerine oturdu. Kazanını çoktan hazırlamıştı. Malzemeleri yanına yerleştirerek tekrar konuşmaya başlayan profesöre döndü. Profesör bilmeyenler için iksiri kendisinin de yapacağını söylüyordu. Lisa iksiri tek başına yapabileceğine emindi. Eldivenlerini eline geçirdi ve derin bir nefes alıp iksire yoğunlaşmaya çalıştı. “Hadi bakalım! Eğer bu da o aptal rüyayı unutmanı sağlamazsa başka hiçbir şey işe yaramaz…” Kısık bir sesle konuşmuştu. Etrafındakilerin kendisini duymadığına emin olduktan sonra iksiri hazırlamaya başladı. Bildiği yollardan malzemeleri koymaya başlarken bir kulağı hala profesördeydi. Yanlış bir şey yapmak istemiyordu ve profesörün uyarılarına dikkat etmeye çalışıyordu. Önce yılan dilini profesöründe söylediği gibi bıçağın sapıyla ezmeye başladı. Biraz sinirli olduğu için olsa gerek bıçağın sapını sert sert vuruyordu. Çok geçmeden iyice ezilmişti yılan dili. Yavaşça kazanın içinde ısınmaya başlayan suya attı. Ardından sıra sümüklü böceklere gelmişti. Profesör onları biraz ezmelerini istiyordu. Birçok öğrenci gibi bu Lisa’ya da iğrenç gelmişti. Ancak o her şeye rağmen iksiri seviyordu ve bunlara alışmıştı. Diğerlerinin aksine hiç sesini çıkarmadan gerekeni yaptı ve sümüklü böcekleri hafifçe ezerek kazana attı. Bu arada her 3 dakikada bir kazanını karıştırmayı unutmuyordu. Profesör yine o neşeli sesiyle konuşmaya başlamıştı. Bu kez iksirin sonuna yaklaştıklarını sevinçle duyuruyordu. Lisa karıştırmasını bitirdikten sonra geriye kalan malzemelere göz gezdirdi. Gerçekten az kalmıştı. Sakin bir şekilde ısırgan otu yapraklarını eline aldı ve saplarından ayırmaya başladı. Bu sırada profesörde bunu diğer öğrencilere söylüyordu. Basit bir işlem olduğu için çok çabuk bitirmişti. Saplarından ayrılmış kuru yaprakları ovarak kazana attı. Uzun kepçeyi eliyle kavradı iksiri karıştırmaya başladı. Sıvı yeşilimsi garip bir renk almıştı ve karıştırmak biraz daha zorlaşmıştı. Profesör iksirin son durumunun nasıl olması gerektiğini açıklıyordu. Profesörün tarifine göre Lisa şimdilik doğru gidiyordu. Belirsiz bir tebessüm yerleştirdi yüzüne ve geriye kalan son malzeme olan kirpi dikenlerine dikti gözlerini. Onları kazanı ateşten indirdikten sonra atacağını biliyordu. Bilmeyenlerde profesörün uyarısıyla öğrenmişlerdi. Dikkatli olmaya çalışarak kazanı ağır ağır ateşin üzerinden indirdi. Peşi sıra hızla cüppesinin cebinden çıkardığı asasını ateşe yöneltti ve fısıltıyla bir şeyler söyleyerek ateşi söndürdü. Sonra birkaç kirpi dikenini kavradı ve kazanın içindeki yeşil sıvıya bıraktı. Ardından son kez iksiri karıştırdı. İşte hazırdı! Ne derece başarılı olduğu konusunda hiçbir fikri yoktu. Fakat kendini rahatlamış hissediyordu. Aslında başarılı olup olmadığını da pek umursadığı söylenemezdi. Bakışlarını profesöre çevirdi.
“Şimdi size bu derste sizin için belki de en önemli şeyi söyleyeceğim. Beni dikkatle dinleyin” Bu sözler Lisa’yı meraklandırmıştı. Diğer öğrencilerinde meraklandığı sınıftaki sessizlikten belli oluyordu. “Dersimiz sona erdi. Çıkabilirsiniz. Küçük bir örneği isminizi yapıştırıp masama bırakmayı unutmayın. ” Profesör gülmeye başlamıştı. Lisa en az diğerleri kadar şaşkındı. Merakla beklediği şey bu muydu yani? Şaşkınlığını gizleme gereği duymadan küçük iksir şişesini eline aldı ve hazırladığı iksirden biraz içine doldurdu. Bu sırada üzerine adını yazmayı da unutmadı. Daha sonra şişeyi profesörün masasına bıraktı ve önünden geçerken profesöre garip bakışlar atmayı da ihmal etmedi. Bu kadar neşeli kişileri bir türlü sevememişti ve profesörde ona biraz garip gelmişti. Özellikle en sevdiği derse giriyor olması iyiden iyiye moralini bozmuştu. Hızlı bir şekilde eşyalarını topladı ve ardından dersliği geride bırakarak iksir zindanlarının karanlığında gözden kayboldu…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://hogwartsekspresi.editboard.com/bio-lar-f164/lisa-wanders-
Clariss Luisa Pietra
Model
Clariss Luisa Pietra


Kadın
Ruh hali : Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi 90752870na1
Mesaj Sayısı : 641
Yaş : 31
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11846
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 10/09/08

Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Empty
MesajKonu: Geri: Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi   Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Icon_minitimeÇarş. 01 Ekim 2008, 00:02

Kızlar yatakhanesine uyku hakimdi. Herkes derin derin uyuyordu, gece sabaha kadar sohpet edip, eğlendiklerinden şimdi derin derin uyuyorlardı. Cılız güneş ışıkları siyah tonlarındaki kapalı perdenin arasından sızıyordu odaya. Kassidy'nin yatağı pencerenin önünde olduğundan odaya sızan cılız güneş ışıkları onun gözüne girmeyi başarıyordu, uykusu açılan Kassidy yatağından usulca doğruldu. Arkadaşlarına şöyle bir baktı ve herkesi uyuyor görünce umursamaz bir şekilde aynanın karşısına geçti. Kendini iyice süzdü ve tekrar aynaya baktığında çok bitkin bir görünüme sahip olduğunu farketti. Uzun zamandır görünüşüyle ilgilenicek vakti olmadığından bu kadar bakımsız ve bitkin görünüyordu. Hiç açmadığı küçük bavulunu yatağının altına eğilerek usulca çıkarttı.

Çıkartır çıkartmaz banyoya gitti ve arkadasından kapıyı kilitledi. Küçük bavulunu açtığında, içinde bakımıyla ilgili herşey vardı. İlk önce yüzünü temizleyiciyle temizledi ve diğer işlemleri dikkatlice ve profösyönelce yapmaya devam etti. Bakımı yaptıktan sonra sıra saçlarına gelmişti, düz saçlarını büyük bir özenle dalgalı hale getirdi. Yüzüne renk vermesi için yanında getirdiği makyaj malzemelerindende biraz kullandıktan sonra harika bir görünüm aldı. Kassidy bunları yaparken bütün arkadaşları uyanmış onun banyodan çıkmasını bekliyordu ki Kassidy ilk önce kapının kilidini açtı ve daha sonrada kapıyı aralayarak dışarı çıktı. Arkadaşları sanki onu ilk defa görüyormuş gibi inanmayan gözlerle ona bakıyordu. Kassidy bu kadar bakışın üstüne toplanmasına alışık değildi ve,

"Hey!Yeter ama, bu kadar bakmayın. " dedi gülerek. Arkadaşlarından biri; "H-harika olmuşsun Kassidy! " dedi kekeleyerek onu incelemeye devam ederken. "Sağol canım! " dedi sinsi gülüşü yüzüne yayılırken ardından sözüne devam ederek, "Büyük salona geç kalmadan gitmeliyim, daha sora görüşürüz. " dedi ve ortak salondan çıktı.

Büyük salona ilerlerken tüm bakışların üzerinde olması onu biraz rahatsız etmişti, genellikle bakışları üzerine toplamayı seven Kassidy şimdi rahatsız olmuştu. Buna kendiside anlam veremiyordu doğrusu. Adımlarını hızlandırmıştı, sanki kaçıyordu üstüne toplanan bakışlardan. Bu kadar hızlı yürümesi bakışların dahada fazla artmasına sebep olmuştu. Rahatlamaya çalışarak biraz durdu ve sakinleşmeye çalıştı. Kısa birsüre sonra sakinleşti ve ağır adımlarla büyük salona doğru yürümeye devam etti. Büyük Salona girerken gayet rahat gözüküyordu, eski Kassidy dönmüştü. Umursamaz tavırlarıyla Slytherin masasına oturdu ve kahvaltısını etmeye başladı. Birçok arkadaşı büyük salona girdiğinden beri ona bakıyordu, Kassidy bunu anlamıştı ama hiçbir şeyin farkında değilmiş gibi kahvaltısını etmeye devam ediyordu. Masada duran portakal suyundan biraz daha aldıktan sonra arkadaşlarından biri,

"Kassidy bu güzelliğinin sırrı nedir acaba, öğrenebilirmiyim? " dedi sırıtarak. Kassidy aldığı portakal suyunu masaya koydu ve gülümsemeye çalışarak,
"Sadece biraz bakım yaptım o kadar, bu kadar büyütmeye gerek yokki. " dedi gülümsemesine devam ederken. Arkadaşı bu lafa aldırış etmeden hala onu incelemeye devam ediyordu. Kassidy ise sabrının son sınırlarındaydı. Portakal suyunu hızla içti, masadan kalkarak büyük salondan çıktı öfkeyle. Tam bu sırada büyük salonun çıkışında arkadaşlarına rastladı, onlar daha yeni kahvaltıya iniyorlardı.Peter*,

"Kassidy, bizde yeni iniyoruz kahvaltıya, sen yapmış olmalısın nerde buluşalım? " dedi Kasisdy'i gözleriyle süzerken. Kassidy, "Peter, ben biraz dolaşıcam daha sonra buluşuruz. " dedi ve onların yanından hızlı adımlarla ayrıldı. Peter ne olduğunu anlamamış gözlerle Kassidy'nin arkasından bakıyordu. Kassidy ise artık tamamen gözden kaybolmuştu ve göl kenarına doğru gidiyordu. Kısa birsüre sonra göl kenarının en sakin yerini bulup oraya oturdu ve düşünceleriyle boğuşmaya başladı. En çok boğuştuğu düşünce bir arkadaşının ona söylediği şeydi,

"Ulaşılamayan bir kızsın sen Kassidy, farklı tamamen farklı yönlere sahipsin, seni çözebilmek çok zor... " bu sözler sürekli tekrarlanıyordu hafızasında. Gerçekten öylemiydi, yoksa tüm söyledikleri doğrumuydu? Biran tüm bu düşünceler arasında boğulacağını sandı ve biranda aklına bugün iksir dersinin olduğu geldi. Düşüncelerinden bir an olsun sıyrılıp ayağa kalktı ve saatine baktı. Saatine baktığında dersin başlamasına yaklaşık yarım saat vardı. Hemen koşarak göl kenarından çıktı ve ortak salona doğru ilerlemeye başladı. Hızlı adımlarla ortak salona doğru ilerliyordu gittikçe yürümesi koşmaya dönmüştü ve ortak salona girdiğinde nefes nefese kalmıştı. Hızla kitaplarını aldı ve aynı hızla ortak salondan çıktı. Merdivenleri ikişer, üçer atlıyordu. İksir zindanlarının olduğu kata indiğinde bütün gücü ve kuvvetiyle koşmaya başladı. Oldukça ürkütücü bir görünüme sahip olan iksir zindanlarını Kassidy inceleme vakti olmadan dersliğin önüne geldi ve hızlı adımlarla içeri girdi. İçeride olan Profösöre selam verip boş olan sıraya oturdu. Dersin başlamasına bir iki dakika kalmıştıki Kasssidy tam zamanında yetişmişti. Bunun vermiş olduğu zaferle yüzüne sinsi gülüşü yayıldı. Zil çaldı ve ardından profösör söze başladı,

“Her neyse… Bendeniz Teodor James H. Dewan… Kısaca Profesör James deseniz yeterli… Bugüne kadar size giren profesörünüz nasıldı bilmiyorum ancak benim dersimde istediğiniz gibi konuşabilirsiniz. ” profösörün söyledikleri oldukça şaşırtıcıydı.

Kassidy profösörün yüzüne istemeyerekte olsa şaşkın şaşkın bakıyordu, o pek duygularını belirtmeyi seven bir kız değildi çünkü. O profösöre şaşkın şaşkın bakarken profösör sözünü bitirmiş ve öğrenciler kendilerini tanıtmaya başlamışlardı. Kassidy hemen kendine gelerek sıranın ona gelmesini bekledi. Ancak uzun bir süre sonra sıra ona gelebilmişti. Son birkaç dakika kala derse yetiştiğinden ön sıralarda yer kalmamıştı çünkü. Sıra ona geldiğinde,

"Alicia Kassidy Karon. Slytherin 2. sınıf öğrencisiyim. Teşekkürler. " dedi ve fazla bekletmeden yerine oturdu.

İksir dersini öncedende severdi ve bu yıl daha çok seviceğini düşündü. Oldukça eğlenceli bir profösör olduğunu düşünüyordu Kassidy ve bugüne kadar düşüncelerinde hiç yanılmamıştı. Bundada yanılmayacağını umuyordu. Bunları düşünürken artık en son öğrenci kendini tanıtmış ve yerine oturmuştu. Tam bu sırada zil çaldı. Herkes sınıftan ağır ağır dağılırken, Kassidy sınıftan en son çıkanlardan olmuştu. Derslikten çıktıktan sonra iksir zindanlarını dolaşmaya başladı, karanlık ve ürkütücü yerler herzaman hoşuna giderdi. Zaman öyle çabuk geçmişti ki, zil çaldı. Kassidy dolaştığı yerlerden gerisin geriye dönerek aynı yerine oturdu ve diğer öğrencilerin gelmesini bekledi, kitabının sayfalarını karıştırırken. Yaklaşık onbeş dakika içerisinde tüm sınıf dolmuş ve derse hazır gözüküyordu, tam bu sırada Kassidy profösörün dalıp gittiğini farketti. Ne düşündüğünü merak etmekten kendini alamamıştı doğrusu. Kısa bir süre sonra profösör dalıp gittiği düşüncelerin içinden sıyrılıp, tekrar derse dönmüştü. Profösör tahtanın ortasında bu derste tam olarak ne yapıcaklarını anlatırken, Kassidy dikkatle profösörü dinliyordu. İlk dersten iksir hazırlayacaklarını duyduğunda, Kassidy içinde büyük bir sevinç yaşadı ama bunu dışa vurmadı. Profösör şimdide iksirin malzemelerini ve nelere dikkat etmelerinin gerektiğini anlatıyordu. Kassidy'se aynı şekilde dinlemeye devam ediyordu. Anlamış olduğunu anlatan yüz ifadesi ve hiç kaybolmak bilmeyen sinsi gözleriyle profösöre baktı. Sıra iksiri yapmaya gelmişti. Malzemeleri küçük bir not kağıdına not etmişti ve tekrar zihninden geçirdikten sonra yapmaya hazır olduğunu kendi hafızasındada doğruladı. İksir ve büyülerde oldukça dikkatliydi Kassidy, hiçbirşeyde hata yapmak istemiyordu. Profösör iksirin yapılışına geçmişti, Kassidy pür dikkatle dinlemeye devam ediyordu,

“Öncelikle yılan dili… Ezilmiş diyor ama önünüzdekiler öyle değil. Buralarda boşuna ezme malzemesi aramayın. Bıçaklarınızı ters çevirmenizi istiyorum. Şimdi de bıçağın sapı ile dile sertçe vurmaya başlayın iyice ezilene kadar. ”

Önünde duran yılan dilini ezmek için profösörün söylediği gibi bıçağı ters çevirip tüm gücüyle dile sertçe vurmaya başladı. Birinden hırsını alırmış gibi sertçe dile vuruyordu, hırsını bi türlü alamıyordu sanki dilin ezilmesine rağmen bıçağın tersiyle dile vurmaya devam ediyordu. Kendinden geçmişti sanki.

Profösörün sözüne devam etmesiyle bıçağı elinden bırakmıştı,

“Şimdi onları kazana atma zamanı. Bundan sonra çalışırken her üç dakikada bir kazanı önce sağa sonra sola doğru hafifçe karıştıracaksınız. Yılan dillerinin atılmasından sonra sıra sümüklü böceklerde… Onlar hafifçe ezildikten sonra atılabilir. ”

Ezdiği dili hızlı davranışlarla kazanın içine attıktan sonra sümüklü böcekler lafını duyunca midesi bulanmıştı ama iğrenerekte olsa onlarıda birer birer ezmeye başladı. En hızlı davranışını ezdiği sümüklü böcekleri kazanın içine atarken kullanmıştı. Kısa bir süre midesi bulanmıştı ama bunu belli etmek istemiyordu. Bulantısı geçer geçmez kazanı profösörün dediği gibi önce sağa sonra sola hahifçe karıştırdı ve profösör anlatmasına devam ederken karıştırma işlemini bıraktı,

“Şimdi sırada kurutulmuş ısırgan otu yaprakları var. Ama önce onları saplarından kurtarmalısınız. Eh bunun için ne kullanacağınızı biliyorsunuz. Şaplar kesildikten sonra ovularak kazanlara atılabilir. ”

Kurutulmuş ısırgan otu yapraklarının saplarını bıçakla kesti ve avucuna alarak kazana doğru ovalayarak kazanın içine bıraktı. Sıra karıştırmaya gelmişti. Oldukça kötü bir görünümü olan karışım, resmen balçığa dönmüştü. Karıştırılması zorlaşmıştı, Kassidy'se karışımı tüm gücüyle yavaş yavaş karıştırıyordu. Bu sırada profösör sözüne bir ekleme daha yaparak,

“Şimdi iksiriniz yeşil kıvamlı bir katran şeklinde olmalı… Eğer değilse karıştırmalardan birini yada birkaçını atladınız demektir. Ne kadar unutursanız da iksirin etkisi o kadar azalır. ”

Kassidy dikkatle karıştırmaya devam ettiği kazanına baktı. Gerçektende yeşil kıvamlı bir katrana dönüşmüştü. Mide bulandırıcı bir hali vardı doğrusu. Kassidy zafer kazanmış edasıyla profösöre baktı. Profösör yanına gelip kazanını kontrol ettiğinde küçük bir gülümseme oluştu profösörün yüzünde. Herkesin kazanını kontrol ettikten sonra iksirin son aşamasını söylemek için sözüne başladı,

“Çok değil üç dört kirpi dikeni yeter. Şimdi onları atın ve son bir kez daha karıştırın. Sonra da iksir bitti… İşte bu kadar. Zor değilmiş değil mi?”

Kassidy ilk önce kazanı dikkatlice tutup aşağıya indirdi ve üç dört kirpi dikenini yavaşça attı kazanın içine ve aynı yavaşlıkla karıştırmaya başladı. İksir bitmişti. Profösörün dediği gibi gerçektende kolaydı. Profösör tekrar bütün kazanları inceledi ve profösörün yüzündeki gülümseme iyice artmıştı. Tekrar eski yerine geldiğinde sesini iyice gizemleştirerek,

“Şimdi size bu derste sizin için belki de en önemli şeyi söyleyeceğim. Beni dikkatle dinleyin”

Kassidy merakına kapılarak profösöre pür dikkat bakıyordu ki tam bu sırada sözüne devam etti,

“Dersimiz sona erdi. Çıkabilirsiniz. Küçük bir örneği isminizi yapıştırıp masama bırakmayı unutmayın. ”

Kassidy profösörün söylediklerine kendine engel olamayarak bir kahkaha koparmıştı. Profösörde küçük bir kahkaha koparmıştı ama Kassidy kadar değildi. Kassidy'nin yüzündeki gülümsemesi devam ederken, kitaplarını toparlayıp profösörün tam arkasından ağır adımlarla çıktı.

Rp out:Peter* hayali kişi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Demetra Nyx Nixon

Demetra Nyx Nixon


Kadın
Ruh hali : Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Evilgrin0007qd8
Mesaj Sayısı : 30
Yaş : 33
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11814
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 19/09/08

Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Empty
MesajKonu: Geri: Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi   Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Icon_minitimeÇarş. 01 Ekim 2008, 16:16

Sabahın ilk ışıkları ile aydınlanan karanlık koridorlardan geçerken gitgide artan ses sona kalan öğrencilerden olduğunu gösteriyordu. Çoğu kişi zindanlardaki yerlerini almıştı. Dört senedir her ders oturduğu yer ise her zamanki gibi boştu. Hemen sol taraftaki Slytherinliler ve Ravenclawlıların karışık olarak oturdukları sıraya geçti ve üçüncü masadaki yerini aldı. Profesör Dewan'ın olmaması ilginçti. Genelde ilk ders kimin ne zaman geldiğini görmek için veya sadece kitap okumaya daldığı için zindanda kalırdı. Masasının üzerindeki çantasını yere salladı ve kazanını incelemeye başladı. Can sıkıntısı sayesinde kazanın neredeyse her yerini ezberlemişti ki gaipten bir sesler duyuldu sınıfta. Önce pencereler ardından da kapı kapandı gürültüyle. Pevees'in işi olabileceği çoğu kişinin aklına gelen ilk çıkış yolu olsa da Pevees'in eğlence anlayışı kesinlikle bu kadar sakin ve zararsız olamayacağını iyi biliyordu ve bunu anlayabilecek tek kişi olması şaşırtmıştı onu. Ama kimin yaptığı konusunda en ufak bir fikri bile yoktu. Belki de son sınıftan birisi Profesör'ün yokluğunda yapmıştı ya da büyü bilmez bir birinci sınıf asasını boş boş sallarken buna sebep olmuştu. Buna fazla kafa yormasına gerek kalmadan Profesör Dewan belirmişti masasının ardında. "Hayalbozan büyüsü" diye mırıldandı kendisine. Demekki bütün o şamatayı çıkartan da profesörün kendisiydi. Bunu akıl edememesine söylendi ve gülümsemesini keserek diğer öğrenciler gibi Profesöre bakmaya başladı. Profesdör oldukça eğlenmiş fakat kimsenin yaptıklarını anlamamasına da biraz içerlemiş bir ses ile sınıfa kendini taktim etti. Dört senedir alışkın olduğu bu ses ona az da olsa sıkıntı verse de söylediği her kelimeyi dinleyerek derse geçilecek anı bekledi.


" Merhaba millet!... Öncelikle sizi korkuttuğum için özür dilerim. Ancak söylemeliyim ki yorumlarınız oldukça mantıklıydı. Ancak hayalbozan büyüsü yapıp böyle bir muzipliğe kalkışacağımı son sınıfların bile bilmemesi çok acı. Eh kim bilir belki benim gibisini beklemiyordunuz. Her neyse… Bendeniz Teodor James H. Dewan… Kısaca Profesör James deseniz yeterli… Bugüne kadar size giren profesörünüz nasıldı bilmiyorum ancak benim dersimde istediğiniz gibi konuşabilirsiniz. "


" Tabi bana yakalanmadıkça. " dedi Nyx Profesörle aynı anda. Neyse ki Profesör bunu fark etmemişti. Belki de fark etmiş ama umursamamıştı. Ama konuşmayı kelimesi kelimesine ezberleyen tek kişi Nyx değildi. Profesör neşeli ve insanı uyutmayan gür sesi ile devam etti.


" Eğer yakalanırsanız ki bu çok ileri gittiniz demektir ufak ve eğlenceli cezalar alabilirsiniz. Eh iksir fazla gürültüyü kaldıramayacak kadar ciddi bir derstir. Geride kalmış olsa da oldukça önemli bilgiler öğreneceğiniz kesin. Yardıma ihtiyacınız olduğu her an çekinmeden yanınızda olacağım. Unutmayın kimse mükemmel değil. Ben bile! Buradaki herkesin amacı olabileceğinin en iyisini yapmak olmalı. Hiç başaramasanız bile eğer gayret ettiğini görürsem geçer not alabilirsiniz. Evet… Şimdi herkes kendini kısaca tanıtsın "


Tanışma kısmına geçilmişti. Sol tarafta ki sıradan başlanması Nyxe sıranın çabuk gelmesine neden olmuştu. Üç kişi sonra kendiside ayağa kalktı ve cüppesini düzelterek konuşmaya başladı. Onuşmasındaki yumuşaklık ve hafifte olsa sezilebilen muzurluk gözlerinden akarken Profesörün ruhunu okuduğunu adı gibi biliyordu.


" Demetra Nyx Tranquilli, Ravenclaw dördüncü sınıf. "


Profesöre gülümsedikten sonra yerine oturdu. Bütün tanışma faslının bir ders süreceği kesindi. Hep öyle olurdu zaten. Bütün bir ders boyunca yeni gelenlerle eski öğrenciler tanışırdı sanki koskoca sene bir daha konuşacaklarmış gibi. Ama bu tanışmalar sayesinde Amaranth ile tanışmıştı. Biricik manevi ablası ile. Zaman geçtikçe kendisini tanıtanların sayısı fazlalaşmıştı. En son ayağa kalkıp kendisini tanıtan Gryffindorlu kıza baktı ve önüne döndü. Bir iki saniye sınıfta oluşan sessizlik zilin çalması ile bozulmuştu. Sınıfa gülümseyen Profesör Dewan çıkmalarını işaret etti. Bütün sınıf birden boşalıvermişti sanki. Yavaş adımlarla koridora çıkan Nyx'in kafası o kadar doluydu ki. Acaba Amaranth ile konuşup tekrar o işaret konusunu açmalı mıydı? Yoksa hiçbir şey olmamış gibi mi davranmalıydı. Ama bu imkansızdı. Sonuçta kitap ellerindeydi ve artık geri dönüşü olmaz bir yola girmişlerdi bile. Soğuk duvara yaslanmış bunları düşünmek o kadar kafa bulandırıcıydı ki biran önce ders zilinin çalıp derse geçilmesini istiyordu. Neyse ki bunun için çok fazla beklemesine gerek kalmamıştı. Çalan zil ile birlikte sınıfa girip masasına yerleşen ilk kişi olmuştu. Sınıfa giren Amaranth'a baktı. Arkadaşları yanında olanları unutmuş gibi görünüyordu. Ama Nyx biliyordu ki o da bütün o olanları aklından çıkartamıyordu.

Biraz daha aydınlanmış olan ama loşluğundan neredeyse hiçbir zaman hiçbir şey kaybetmeyen iksir sınıfında hakim olan gürültü Profesörün ayağa kalkması ile bıçak gibi kesilmişti. Parmaklarını kütürdettikten sonra asasını önce kapıya ardından tahtaya sallarken derse giriş yapmaya başlamıştı.


" Evet... Kısa bir aradan sonra şimdi eğlence zamanı. Bugün basit bir iksirle başlamayı uygun gördüm. Basit ancak doğru yapılmadığında oldukça tehlikeli olabilecek bir iksir. Eğer iksiri doğru bir şekilde yaparsanız çıbanları iyileştirebilir. Ancak kirpi dikenini en son atmayı unutmayın. Aksi halde kötü sonuçlarla karşılaşabilirsiniz. Evet kirpi dikeni malzemelerden biri. Peki diğerleri ne? Bilmek istiyorsanız bakın öyleyse... "


Tahtada beliren yazılara önce bir göz attı ardından yazmaya başladı Demetra en ufak bir şeyi bile kaçırmak istemiyordu.


* Çıbanlara karşı bir iksir
Malzemeler: Kurutulmuş ısırgan otu, ezilmiş yılan dili, boynuzlu sümüklü böcekler, kirpi dikeni (kazanı ateşten indirdikten sonra eklenmeli). Çıbanları iyileştirmek için basit bir iksir.

Not: Kirpi dikenleri kazan ateşten indirilmeden atılırsa kazandan yemyeşil bir asit dumanı yükselir, kazanı eritir, ve yere dökülürse insanların ayakkabılarında delikler açabilir. *



Demetra hemen malzemelerini masasının üzerine koyup hazırlamaya başladı. Dördüncü sınıf düzeyinde bir iksirdi aslında. Bu yüzden alt sınıflar zorlanıyor, üst sınıflar ise kolayca iksirin üstesinde geliyordu. Kendi sınıfındakilerden bazıları ise kolayca malzemeleri hazırlayıp işe girişiyor geri kalanlarda ne yapacaklarını düşünüyorlardı. Profesör halden anlar bir şekilde konuşmaya başladı. İhtiyacı olanları gördüğü için birlikte yapmayı teklif etmişti. Ama yapabileceğini düşünenler başlayabilirdi. Demetra bir kulağı Profesörde diğer kulağı da kendi içinde iksirini hazırlamaya başlamıştı.

Önce yılandilinin ezilmesi gerekliydi. Asa yerine bilek gücünü kullanarak bıçağı ile ezmeye başladı. Püre haline gelen dili kazanına boca ederek ikinci sırada yazılana baktı. Sıra sümüklüböceklere gelmişti. Hafifçe iğrenerek ama bunu diğerleri gibi sesli olarak değil yüz ifadesi ile dile getirerek eline aldığı sümüklü böceği gene bıçağının arkası ile hafifçe ezdikten sonra elini dokundurmadan kazanına attı. Bıçağının arkasındaki sümüklü böcek kalıntılarına aldırmamaya çalışarak iksirine döndü. Sürekli olarak karıştırdığı iksirine bir iki malzeme daha ilave etti. Gitgide kıvamına yaklaşıyordu. Profesörden önce gidiyordu ama gene de yaptıklarının doğruluğunu anlamak için kulak kabartıyordu söylediklerine. Yeşile çalan iksirine baktı. Acaba rengi konusunda pekte başarılı olamamış mıydı? Hafif koyu, yapışkan yeşil bir sıvıydı. Yeşil katran benzeriydi. Profesör:


" Şimdi iksiriniz yeşil kıvamlı bir katran şeklinde olmalı... Eğer değilse karıştırmalardan birini yada birkaçını atladınız demektir. Ne kadar unutursanız da iksirin etkisi o kadar azalır. Evet işte son malzeme. Bunda yapacağınız özel bir şey yok. Sadece atacaksınız. Ama dersin başındaki notumu unutmayın. Eğer kazanının üstünde atarsanız sonuç gerçekten kötü olur. Şimdi böyle bir deneyim yaşamak istemeyenler, kazanı dikkatlice tutsunlar ve aşağı indirsinler. "


Eline ejderhaderisi eldivenlerin geçirerek kazanını aşağıya aldı. kirpi dikenlerini atarken bir yandan da kendi kendine " Umarım olur! Umarım olur! " diyordu. Bir tutam kirpi dikenini iksirinin içerisine attı ve hafifçe biraz daha karıştırdıktan sonra yüzündeki emin olamaz ifadesi ile Profesöre bakmaya başladı. Profesörün anlattıkları ile iksirinin görünümü aynı olmasına karşın bir şeyleri karıştırmış olmaktan korkuyordu.


" Şimdi size bu derste sizin için belki de en önemli şeyi söyleyeceğim. Beni dikkatle dinleyin. Dersimiz sona erdi. Çıkabilirsiniz. Küçük bir örneği isminizi yapıştırıp masama bırakmayı unutmayın. "


Demera gülümsedi ve iksirden bir parça alığ şişesine koyarak kapağını kapattı. Asası sayesinde adınıda yazmış olduğu şişeyi Profesörün masasına bıraktıktan sonra kazanını temizleyerek zindandan çıktı. Bir sonraki derse yetişmek için fazla zamanı olup olmadığını bilmiyordu. Daha doğrusu imgeyi düşündüğü için zamana kafa yoramazdı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Vasili Von Holtz
Muggle
Vasili Von Holtz


Erkek
Ruh hali : Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Hahadb3
Mesaj Sayısı : 1259
Yaş : 35
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11863
Ekspresso Puanı : -1
Kayıt tarihi : 23/08/08

Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Empty
MesajKonu: Geri: Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi   Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Icon_minitimePerş. 09 Ekim 2008, 10:34

Vasili nefes nefese İksir sınıfının kapısının önüne geldi.Derse on dakika kadar geç kalmıştı.İçinden umarım profesör beni milletin önünde azarlamaz diyerek kapıyı vurdu.İçeriden tok bir ''girin'' sesi geldi.Vasili de kapıyı açtı ve kendini gösterdi.İçeride boğuk bir hava vardı.Herkes kazanlarını önüne çekmiş pür dikkat önündekilerle uğraşıyorlardı.Vasili profesör Teodor un gösterdiği yere oturdu.Profesör yanına gelip ''Vasili burdaki her öğrenci gibi kuralları biliyor olman lazım.Bir daha geç kaldığını görmezsem hem senin hem binan için iyi olur'' diye fısıldadı.Vasili mesajı aldı.Profesör de doğrulup sıralar arasında yürümeye devam etti.Vasili Alicia nın yanında aynı sıraya oturmuştu.İçi gene kaynamaya başladı.Alicia ya bakıyordu ve bakmaya devam etmek istiyordu.Ama profesör fazlaca rahatsız edici şekilde sınıfa göz gezdiriyordu.Alici kafasını kaldırmıyordu bile kazandan.Nedense herkes yumulmuştu sanki kazanlara..Vasili de çaresiz çantasında eşyaları çıkarıp işe koyulmaya başladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.hogwartsekspresi.com/lejantlar-karakter-kartlary-f164
Kiera Angela O'Neil

Kiera Angela O'Neil


Kadın
Ruh hali : Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi 44692542ju9
Mesaj Sayısı : 1115
Yaş : 30
Kan statüsü : Melez
Galleon : 11856
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 31/08/08

Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Empty
MesajKonu: Geri: Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi   Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Icon_minitimePerş. 09 Ekim 2008, 20:39

Angela kızlar yatakhanesinde yatağında gözlerini açtı. Mutlu bir şekilde uyanmıştı. Çünkü rüyasında ailesini görmüştü. Herhalde gördüğü bu rüya çok güzel bir günün başlangıcıydı. Heyecanla yatağından kalkan Angela gerinerek esnedi. Çok erkenden kalktığından iki-üç kişi dışında kimse uyanmamıştı daha. Yüzünü aynaya doğru çevirdi. Darmadağın olan kızıl saçları ve tan uyanamamış bir şekilde bakan mavi gözlerini görünce gülmeye başladı. Lavaboda dişlerini fırçalamakla başladı işe. İlk kez iksir dersine girecekti ilk izlenim çok önemliydi Angela için. Hem sade hem de güzel görünmeliydi. Dişlerini fırçaladıktan sonra yüzünü yavaşça yıkadı. Saçlarını tararken bir yandan da ‘Acaba saçlarımı düz mü yoksa dalgalı mı yapsam?’ diye düşünüyordu. Beş dakikayı bu şekilde geçirmişti. İyi ki sabahın erken saatleriydi de lavaboda kimsenin işi yoktu. Yoksa yumruklanan kapının sesini duyması kaçınılmazdı. Saçlarıyla daha çok oynarsa mahvedecekti bu yüzden saçları doğal olarak en güzeldi. Dudaklarına çok az parlatıcı sürdü.’Bu kadar yeter!’ dedi kendi kendine. Güzel olacağım derken doğal olmayı da unutmamalıydı. Lavabodan yavaş ve sessiz adımlarla çıkarak dolabına doğru yöneldi. Dolaptan cübbesini çıkardı şöyle bir göz gezdirdikten sonra hafifçe silkeledi. Kendisine olduğu kadar giysilerine de çok dikkat ediyordu Angela. Cübbesini üzerine geçirdi ve kendisine aynada şöyle bir baktı. Sessizce ‘Hmm... Hiçte fena değil! ‘ dedi ve hafifçe gülümsedi.

Kahvaltıya inmeye hazırdı artık. Yatakhaneden çıktı ve basamakları ikişer ikişer inerek büyük salona geldi. İştahı açılmıştı bir anda. İlk önce birkaç kişiye ‘Günaydın!’ dedikten sonra kahvaltısına başladı. Bir yandan yemek yiyor diğer taraftan da iksir dersine girecek olan profesörü çok merak ediyordu. Aslında merak eden tek kişi o değildi herkes çok merak ediyordu çünkü sadece birinci sınıfların değil tüm sınıfların ilk kez dersine girecekti. Angela o kadar açtı ki ne bulursa ağzına atıyordu. Telaş içinde saate baktı birden. Geç kalmamalıydı. ‘Ooo… Daha çok var!’ diyerek kahvaltısına devam etti. Büyük salon çok sessizdi. Kimse konuşmuyordu uykulu olmanın verdiği sessizlik hâkimdi salonda. Meyve suyu almak için ayağa kalktı Angela. O sessizliği Angela’nın ayak sesleri bozuyordu. Yerine geçerken herkesin ona baktığını fark etti. Angela hafif ve sahte bir gülümsemeyle etrafına baktı ve yerine oturdu. Meyve suyundan bir yudum almasıyla birlikte yüzünde acı bir ifade belirdi. Daha önce hiç böyle bir şey olmamıştı. Meyve suyu iğrençti. Normalde olsa düşüncelerini bağırarak dile getirirdi ancak buranın ‘Hogwarts’ olduğunu unutmaması lazımdı. Bir şey söylemeden bardağı sertçe masaya bıraktı.

O tatla iştahı da kaçmıştı zaten. Sessizce büyük salonu terk etti. Büyük salondan çıktıktan sonra ‘Bu sadece bir meyve suyu bu kadar sinirlenecek ne vardı ki? Kendime hâkim olmayı öğrenmem lazım …’ dedi içinden. Dersin başlamasın daha vardı. Bu yüzden vaktini bahçede geçirmeye karar verdi. Birbirine bitişik ve dik merdivenlerden bahçeye indi Angela. Bahçe de bir köşeye oturdu ve gördüğü rüyayı anımsamaya başladı.

Annesi ve babası vardı. Angela’ya bir şey veriyorlardı. Ne verdiklerini anlamaya çalıştı ama başarılı olamadı. Angela o anlamaya çalıştığı şeyi anne ve babasından alırken gülümsüyordu. Şimdi hatırladı. Bu rüyayı daha öncede görmüştü yine annesi ve babası ona bir şey veriyordu bu rüyayı gördüğü zaman uyandığında Hogwarts’taydı. O hayatının en mutlu günü ve anıydı.
‘Bu rüyayı bir kez daha gördüğüme göre herhalde bugünüm de çok güzel geçecektir… Hem annemle babam bana her zaman şans ve mutluluk getirmiştir. Daha ne olsun ki zaten? İlk kez iksir dersine girecek, profesörle tanışacağım ve yeni şeyler öğreneceğim. Kötü ne olabilir ki?’ dedi Angela. Bahçedeki ağaçlara bakıp ayaklarını yere sürterek yavaşça ilerliyordu. Hogwarts’ın o güzel havasını içine çekerek heyecanını az da olsa geçirmeye çalışıyordu. Hava biraz soğuktu ancak ılık esen hafif rüzgâr içini ısıtmaya yetmişti. Herkes uyanmıştı artık. Bahça hafiften dolmaya başlamıştı. Sessiz ve boş bahçe dolmaya başlayınca Angela içeri girmesi gerektiğini düşümdü. Son bir kez kendine bakıp derse girecekti. Merdivenleri hızlıca çıkarak lavaboya geldi. Kendisine son birkez baktı ve ‘İşte başlıyoruz… ! ’ dedi.

Merdivenlerden heyecanla iniyordu hatta düşme tehlikesi geçirse de kısa zamanda kendini toparladı ve artık iksir zindanlarına gelmişti. Sınıfa ilk adımını atarak derin bir nefes aldı ve bulduğu boş bir yere oturdu. Etrafına bakındı anca k profesörü göremeyince ‘Geç kalmadım’ dedi ve aynı anda yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. Birden anlam veremediği sesler oldu sınıfta. Perdeler ve kapı kapandı büyük bir sesle. Şaşırmıştı. ‘Bu hain şakayı yapanda kim?’
Dedi hafif bir ses tonuyla. Küçük bir patırtının ardından profesör belirmişti. Şakayı yapan profesörün ta kendisiydi. Ardından söze başladı…

“Merhaba millet!... Öncelikle sizi korkuttuğum için özür dilerim. Ancak söylemeliyim ki yorumlarınız oldukça mantıklıydı. Ancak hayalbozan büyüsü yapıp böyle bir muzipliğe kalkışacağımı son sınıfların bile bilmemesi çok acı. Eh kim bilir belki benim gibisini beklemiyordunuz. ”

Angela şaşırmıştı. Açıkçası böyle bir profesör beklemiyordu ancak çokta kötü değildi hani… Eğlenceli biri gibiydi. Angela hafifçe güldü. Fakat etrafındakiler pekte eğlenmişe benzemiyordu. Profesör devam etti…

“Her neyse… Bendeniz Teodor James H. Dewan… Kısaca Profesör James deseniz yeterli… Bugüne kadar size giren profesörünüz nasıldı bilmiyorum ancak benim dersimde istediğiniz gibi konuşabilirsiniz. ”


Profesörün bu sözü Angela’yı az da olsa rahatlatmıştı. Profesörde onun rahat olduğu kadar öğrencilerinde rahat olmasını istiyordu belli ki… Bu iyi bir şeydi birden bütün senenin rahat bir şekilde geçeceği düşüncesi onu mutlu etmişti. Herkes mırıldanmaya başlamıştı profesör mırıldanmalara aldırış etmeden lafına devam etti…

“Tabii bana yakalanmadıkça… Eğer yakalanırsanız ki bu çok ileri gittiniz demektir ufak ve eğlenceli cezalar alabilirsiniz. Eh iksir fazla gürültüyü kaldıramayacak kadar ciddi bir derstir. Geride kalmış olsa da oldukça önemli bilgiler öğreneceğiniz kesin. Yardıma ihtiyacınız olduğu her an çekinmeden yanınızda olacağım. Unutmayın kimse mükemmel değil. Ben bile! Buradaki herkesin amacı olabileceğinin en iyisini yapmak olmalı. Hiç başaramasanız bile eğer gayret ettiğini görürsem geçer not alabilirsiniz. ”

‘Tabi bana yakalanmadıkça…’ lafı birden düşüncelerini değiştirdi. Angela konuşmayı fazlasıyla seven biriydi. Yanında birde kafasına uyan biri olumu susmazdı. Bu derste kendine fazlasıyla hâkim olmalıydı. Tabii ufak ve eğlenceli cezalar almak istemedikçe. Ne olursa olsun Profesör James’in söylediği ‘Hiç başaramasanız bile eğer gayret ettiğini görürsem geçer not alabilirsiniz. ” lafı onu rahatlattı. Çünkü Angela sonunda başarılı olamasa bile sürekli gayret ederdi. Angela gülümseyerek profesörün dedikleri tek tek dinlemeye devam etti…

“Evet… Şimdi herkes kendini kısaca tanıtsın”


Bunu duyunca profesörün ve herkesin karşısında ilk kez konuşacağı için heyecanlandı. Ancak bunu çok belli etmedi. Çünkü onun için ilk izlenim çok önemliydi. Heyecanlı ve konuşma kıtlığı olan biri gibi görünmek istemezdi. Bunun için kendini biraz topladı ve sıra ona gelince hafif bir gülümsemeyle yerinden kalktı ve kendine güvenerek…

‘Kiera Angela Leander. Ravenclaw 1. sınıf öğrencisiyim. Teşekkürler…’
diyerek yerine oturdu. Profesörde hafifçe gülümsemişti sanki. Bu iyi bir şey diye düşündü. Birkaç kişi daha kendini tanıttıktan sonra dersin bitiş zili çalmıştı. Zilden bir dakika sonra dışarı çıktı Angela.
Profesör hakkında çok iyi şeyler düşündü aslında profesörün eğlenceli ama yanılmıyorsa da disiplinli biri olduğunu düşünüyordu. Biraz aradan sonra 2. ders başladı…

-2. ders-

Angela erkenden sıraya geldi. Sınıf yavaş yavaş dolarken etrafa göz gezdiriyordu. Sınıftaki herkes yerini aldıktan sonra profesör derse başladı;

“Evet… Kısa bir aradan sonra şimdi eğlence zamanı. ”


Bu cümlesinin ardından “Mobilimasa” diye fısıldadı. Masa havalanıp alanın ortasına geldi. Angela başta şaşırdı ancak ‘Karşımda duran bir profesör ve Hogwarts’tayım… Ne beklemeliydim ki? ‘ diye fısıldadı yavaşça. Profesör devam etti;

“ Bugün basit bir iksirle başlamayı uygun gördüm. Basit ancak doğru yapılmadığında oldukça tehlikeli olabilecek bir iksir. Eğer iksiri doğru bir şekilde yaparsanız çıbanları iyileştirebilir. Ancak kirpi dikenini en son atmayı unutmayın. Aksi halde kötü sonuçlarla karşılaşabilirsiniz. Evet kirpi dikeni malzemelerden biri. Peki diğerleri ne? Bilmek istiyorsanız bakın öyleyse…”

Ardından tahtaya bir şeyler yazıldı;

Çıbanlara karşı bir iksir
Malzemeler: Kurutulmuş ısırgan otu, ezilmiş yılandili, boynuzlu sümüklü böcekler, kirpi dikeni (kazanı ateşten indirdikten sonra eklenmeli). Çıbanları iyileştirmek için basit bir iksir.


Not: Kirpi dikenleri kazan ateşten indirilmeden atılırsa kazandan yemyeşil bir asit dumanı yükselir, kazanı eritir ve yere dökülürse insanların ayakkabılarında delikler açabilir.

Angela tahtadaki malzemeleri tek tek masaya dizmeye başladı. Biraz zorlanmıştı ancak kısa bir sürede işini bitirdi.

“Şimdi… Bu ders size temel bilgileri öğretme açısından ben de sizinle birlikte bir iksir yapacağım. Üst sınıflardan ‘Ben zaten biliyorum’ diyen varsa hemen başlayabilir. Diğerleri lütfen beni izlesin ve benimle birlikte yapsın. Evet… İlk isteğim malzemeleri toplamak elbette. Toplamayı bitenler eldivenlerini yakarak beklesinler. Haydi, hızlı olun!”


Her şey hazırdı. Angela kazana baktı malzemelerine baktı her şey tamamdı başlamak için sabırsızlanıyordu…

“Şimdi kazanlarınızı yarıya kadar suyla doldurun ve kazanı yakın“


Angela profesör sözünü bitirdikten sonra hemen kazanı doldurdu ve yaktı.

“Hazırlıklar bu kadar. Asaların kaybolma zamanı geldi. Zaten onlara dersimde pek ihtiyacınız olmayacak. İksir yapmak birkaç yönden yemek yapmaya benzer. Bir şeyleri eklemek ve karıştırmaktan ibarettir. Ancak yemekler yanlış karıştırıldığında patlamaz, asit dumanları ve yanıklara neden olmaz. Bu yüzden dikkatli olmanızı istiyorum. ”


Ardından profesör iksiri anlatmaya başladı;

“Öncelikle yılandili… Ezilmiş diyor ama önünüzdekiler öyle değil. Buralarda boşuna ezme malzemesi aramayın. Bıçaklarınızı ters çevirmenizi istiyorum. Şimdi de bıçağın sapı ile dile sertçe vurmaya başlayın iyice ezilene kadar. ”


Çıkan takır tukur sesler Angela’yı oldukça rahatsız etmişti. Bıçağının arkasını çevirdi ve dili ezmeye başladı. Birkaç dakika sonra bitirmişti bile.

“Şimdi onları kazana atma zamanı. Bundan sonra çalışırken her üç dakikada bir kazanı önce sağa sonra sola doğru hafifçe karıştıracaksınız. Yılandillerinin atılmasından sonra sıra sümüklü böceklerde… Onlar hafifçe ezildikten sonra atılabilir”


İşte bu iğrençti… Angela sümüklü böceklerden hayatı boyunca nefret etmişti. Ancak şimdi onları görmekle kalmayıp ezecekti. Bu fikir pek hoşuna gitmese de yapmak zorundaydı… Sakince sümüklü böceklerini ezmeye başladı. Bir süre sonra alışmıştı ve başladığı zamanki kadar iğrenmiyordu artık.

“Küçük hanımlar ve küçük beyler… Hazır olun! İksirin sonuna yaklaşıyoruz. Şimdi sırada kurutulmuş ısırgan otu yaprakları var. Ama önce onları saplarından kurtarmalısınız. Eh bunun için ne kullanacağınızı biliyorsunuz. Şaplar kesildikten sonra ovularak kazanlara atılabilir. ”


Angela ısırgan otlarının saplarını ayırmaya başladı. Bu işlemi bitirdikten sonra ısırgan otlarını ovalayarak kazana atmaya başlamıştı. Kolay bir şey değildi ancak Angela kendine güveniyordu.

“Şimdi iksiriniz yeşil kıvamlı bir katran şeklinde olmalı… Eğer değilse karıştırmalardan birini ya da birkaçını atladınız demektir. Ne kadar unutursanız da iksirin etkisi o kadar azalır. ”

Angela’nın yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi. Başarmıştı. Çok mutluydu iksiri bitirmek için sabırsızlanıyordu…

“Evet işte son malzeme. Bunda yapacağınız özel bir şey yok. Sadece atacaksınız. Ama dersin başındaki notumu unutmayın. Eğer kazanının üstünde atarsanız sonuç gerçekten kötü olur. Şimdi böyle bir deneyim yaşamak istemeyenler, kazanı dikkatlice tutsunlar ve aşağı indirsinler. ”


Angela kazanı yavaşça kavradıktan sonra aşağı doğru yavaşça indirdi…

“Çok değil üç dört kirpi dikeni yeter. Şimdi onları atın ve son bir kez daha karıştırın. Sonra da iksir bitti… İşte bu kadar. Zor değilmiş değil mi?”

Angela kısık bir ses tonuyla ‘Birde bana sorun…’ dedi. Ama ne olursa olsun iksiri başarılıydı bu yüzden çok mutluydu.

Şimdi size bu derste sizin için belki de en önemli şeyi söyleyeceğim. Beni dikkatle dinleyin”

Angela profesöre baktı ve kulaklarını iyice açıp onu dinlemeye başladı;

“Dersimiz sona erdi. Çıkabilirsiniz. Küçük bir örneği isminizi yapıştırıp masama bırakmayı unutmayın. ”

Angela bir anda ‘ Böyle bir şey beklemiyordum.’ dedi. Ancak neyse ki profesör duymamıştı. Angela eşyaları yavaşça topladı. Çıkarken profesörün masasına küçün bir örnek bıraktıktan sonra zindanlardan usulca ayrıldı…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.hogwartsekspresi.com/lejantlar-karakter-kartlary-f164
Johnny Amoux Malfoy
Tılsım Profesörü
Johnny Amoux Malfoy


Erkek
Ruh hali : Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Heyup7
Mesaj Sayısı : 1643
Yaş : 29
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12199
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 12/03/08

Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Empty
MesajKonu: Geri: Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi   Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Icon_minitimePtsi 13 Ekim 2008, 15:53

“Crucio.”

İncecik dudakların arasından çıkan o kilit büyü ile yere yığılmıştı masum, savunmasız bir kuş gibi. Yılan gibi kıpkırmızı ve korkunç gözler, neredeyse yok olmuş gibi sadece delikleri olan ve ateş püsküren bir burun, bembeyaz bir ten, iğrenç bir vücut. Bütünüyle karşısında duruyordu önceden hayalini kurmuş ve onu her zaman görmeyi dilediği kişi. Adı ağza alınınca bile ürperiyordu insan, ne kadar iğrenç bir kişi olduğunu anlayabiliyordu. Yavaş yavaş doğrulmaya çalıştı. ‘O’nunla ilk karşılaşmasının bu denli vahşi olabileceğini asla tahmin edemezdi. Tam ayağı kalkarken, düşmesi bir olmuştu. Aynı büyü bu sefer sessizce söylenmişti ona ve aynı acıyla yere yığılmıştı. Kıpkırmızı gözlerle bakışmamak için elinden geleni yapıyordu, ama o yılanımsı gözler her seferinde onun gözlerine bakıyordu. İlk defa bu kadar çok korktuğunu görmüştü. Aynı büyü sürekli tekrarlanıyordu üzerinde. Korkudan buz kesilmiş gözleri yavaş yavaş kapanıyordu. Bedeni bu acıya dayanamayacaktı. İşkence ediyordu ona. Sonu gelmez bir işkence ve bu işkenceyi ölene kadar yapacağını tahmin ediyordu. Ölmek istemiyordu, özellikle bu şekilde. Son bir kez ablasını görmek için yalvarıyordu yılandan daha korkunç gözlere bakmayı reddederek. Önünde tüm asilliği ve siniriyle duran keskin bakışlı Lord, yardımcısı olan karga burunlu, dağınık uzun saçlı, şişko ve hayattan bezmiş gibi bakan gözlerle duran adama bir el işaretiyle çatalca konuşmaya başlamıştı. Lord’un dili yana doğru kayıyor ve tıslamaların ardı arkası kesilmiyordu. Bu sefer gerçek anlamda korktuğunu kendine itiraf edebilecek kadar korkmaya başlamıştı. Şişko yardımcı leş gibi kokan cüppesinin cebinden esnek ve bembeyaz bir asa çıkardı. Simsiyah gözü donuk bir bakış almış olan Johnny’e doğrulttu. İşte o an geliyordu. Büyük bir boşluğa düşeceği an, her şeyden kopacağı an yavaş yavaş yaklaşıyordu. Bu yaklaşmanın hızlandığını tıslamalardan anlamıştı. Bembeyaz asanın ucundan yeşil bir ışık çıktı ve gözlerinde parladı. Ölmeden önceki son hayatî bakışında Lord’un kahkahalarla güldüğünü görebilmişti. Göz kapakları ardına kadar açıldı ve yere yığıldı. Aklından geçirdiği son kişi ‘ Lily’ olmuştu. Hayallerinde olsa bile son bir kez onu görmeyi dilerdi. Elveda diyememişti hiç kimseye. Buna yakınıyordu en çok. Hayata elveda diyebilmişti sadece, herkesten uzak soğuk yapayalnız bir kasabada.

Terler içinde uyandı, gördüğü rüyanın etkisindeydi hala. Gözleri kamaşıyor, her zaman o kırmızı gözleri görüyordu. Ama çabuk kurtulması gerektiği gelmişti aklına. Hafta sonu tatili bitmiş, yeni bir haftaya başlamışlardı. Ve ilk iki dersi de iksirdi. Yine anıları canlanıyordu kafasında. Geçen sene ablası giriyordu derslere. Onun dersinde başarı gösterebilmek için nasıl da zorluyordu kendini? Yanı başında duran saatin çalması ile birlikte cüppesini giyip sınıf başkanı rozetini takarak büyük salona doğru koşar adımlarla indi. Dönem başlayalı epey bir olmuştu, ancak ne yazık ki hala aynı duyguları barındırıyordu içinde. Gitmek istemiyordu buradan. Burada doğmuştu hayatı ve burada son bulmasını istiyordu. Düşünceleri sesli bir şekilde kavga eden birisi Hufflepuff, diğeri Slytherin olan ve kendinden küçük – bunu seslerinden anlayabiliyordu – çocuklarla kesildi. Onları şöyle bir süzdü. Ne kadar da çocukça** davranıyorlardı. Yanlarına gitti ve parlak rozeti düzeltiyormuş gibi yaptı ve konuştu:

“Eğer ceza almak istemiyorsanız hemen ayrılırsınız, yoksa sonunuzun nasıl biteceğini kararlaştırmak zorunda kalacağım.”

Çocuklar oldukça korkmuş gibiydi. Yalnız daha rozeti görmemişlerdi. Yanlarından geçen diğer Hogwarts öğrencileri bu üç kişiyi süzüyordu ve onlara acayip bir şekilde bakıyordu. Bir çoğu da fark etmişti başkan rozetini. Hava atmak tam da ona göre değildi. Tabiri yerindeyse görevlerinin ona yüklediği sorumlulukları gerçekleştirmeye çalışıyordu
. “Ne yapabilirsin ki?” dedi Hufflepuff’lı bücür. Daha başkan rozetini fark etmemiş olmalıydı. Tekrar sildi rozeti ve konuştu:
“Sence ne yapabilirim. Cezaya bırakma, puan kırma istediğin her şey. Şimdi çek git. HEMDE HEMEN!” Ses tonu biraz daha yükselmeye başlamıştı ve son kelimelerinde bağırdı. Bu iki kibirli çocuktan oldukça uzak bir yere gitti. Zindanlara doğru ilerledi, yemek yiyecek bir ruh hali bulunmuyordu. Hızlı adımlarla kapıyı çaldı. *Yine mi bekleyeceğiz* diye içinden geçirmeden edememişti. Bu profesörü bekleme safhalarından oldukça sıkılmıştı.

Birçok kişi ile dolmuştu içerisi. Hepsi de kendi arasında sohbet ediyor ve oldukça hızlı bir şekilde konuşuyordu. Profesörün olmamasından ziyade yüksek sesli konuşup kahkaha atanlar bile vardı. Bir Slytherin kız grubu yine birilerini çekiştiriyor olmalıydı. Küçük burunlu, toplu saçlı ve yakışıklı bir çocuk dışında konuşmayan kimse yoktu. Birde Johnny… Tam açık olan pencereye bakarken aniden kapandığını gördü. İlginç olan tek yanı (!) kimsenin pencerenin önünde durmamsıydı. Rüzgardan kapandığını tahmin edebiliyordu. Önüne düşen ve gözlerinin görmesini engelleyen birkaç parça perçimi tam elleriyle yukarıya doğru atarken kapının hızlıca kapandığını fark etti. *İlginç* diye mırıldanabilmişti sadece. Kapının hızlıca bir hayaletimsi varlık tarafından (!) kapatılmasıyla ve bir ‘pat’ sesinin duyulmasıyla korkuyla karışık bir duygu kaplamıştı düşüncelerini. Görünmezlik pelerini ile yapılabilirdi bu ancak ya da hayalbozan büyüsü. Ve profesörün böyle bir muzurluk yapabileceğini tahmin etmiyordu. Kısa bir sürelik sessizlikten sonra büyük bir kahkaha koptu. Gerçekten korkmaya başlamıştı - rüyadaki kadar olmasa bile. Peeves olabileceğini tahmin etti ve hafif bir tebessüm kondurdu ince dudaklarına. Ama tahminleri yanıltmıştı onu ve birçok kişinin de öyle olmuştu. Herkes şaşkınlıkla üzerindeki hayalbozan büyüsünü kaldıran profesöre bakıyordu. Profesör masasının arkasında ani bir şekilde beliren profesör yüreklerin ağzına gelmesini sağlamıştı.

Profesörün cümleleri arasından en kilit olanı dikkatini çekmişti. Gerçekten beklemiyordu böyle birisi olacağını, derslerinin eğlenceli geçeceğini umuyordu. Profesörü şöyle bir süzdü. Muzip ve şakacı profesör lakaplarını almayı hak ediyordu. İnce dudaklı, burnunun önü aşağıya doğru hafifçe inik ve burkuk, dağınık saçlı, kahverengi gözlü, oldukça yakışıklı bir profesördü. Kendini kısaca tanıttıktan sonra adını öğrenmenin mutluluğu (!) ile hafif bir tebessüm kondu dudaklarına. Yalnız profesörün söylediği ilginç bir şey vardı ve arkasından gelen bir uyarı. Dersinde konuşulmasına izin veriyordu, ancak sınırlar aşılmadığı sürece. Yani konuşmaların gürültü seviyesine gelmediği sürece. Zaten derslerde konuşmak adetinden değildi, pekte kasmazdı kendisini. Yine kısa bir konuşma başlamıştı. Bu konuşmaları dinlemez olmuştu artık. Herkesin kendisini kısaca tanıtmasını isteyen profesör bir yandan konuşmalar gürültü seviyesini aşıyor mu diye etrafı süzüyor, diğer yandan ise en baştan başlayan sırayı pür dikkat dinliyordu. Yavaş yavaş sıra kendisine gelmişti. Oturduğu yerden doğruldu ve dudaklarını kıpırdattı:

“Johnny Amoux Malfoy. Ravenclaw sınıf başkanıyım ve Quidditch takımında vurucu pozisyonunda oynuyorum. Ayrıca Ravenclaw son sınıfım.”

Kısa ve öz bir cümlenin ardından herkesi kendini tanıtmasıyla en baştan başlayan sıra tamamlanmıştı. Profesör daha dersten hevesini alamadan ani bir şekilde zil çalmıştı ve Johnny’nin yerinden sıçramasına neden olmuştu. İlk iki ders olduğunu bildiği için bu eziyetin daha bitmediğini anlayabiliyordu. Profesöre istemsizce gülümseyerek kısa arasını değerlendirmek amacıyla ortak salona çıktı. Zaten çıkana beş dakika bitmişti neredeyse. Alması gereken iksir kitabını zar zor bulabilmişti zaten. Yatakhaneye şöyle bir göz gezdirdi. Bugün bütün gün dersleri doluydu ve bu yatağı çok özleyecekti. Koşar adımlarla iksir sınıfına ilerledi. Kapı hala ardına kadar açıktı. Dağınık saçlı profesörü gördü, elinde bir iksir kitabı vardı. Yerine oturdu tekrar. Yavaş yavaş sınıf tekrar dolmaya başlamıştı.

2. Ders

Profesörün hala aynı pozisyonda olduğunu görebiliyordu. Zilin çalmasının ardından profesör zarif bir asa hareketi ile aniden kapıyı kapattı büyük bir ‘pat’ sesinin eşliğinde. Johnny dahil neredeyse herkes olduğu yerden bir kez sıçramıştı. İşkence dolu saatler başlamıştı yine. Yüzüne bir tebessüm karışımı gülümseme kondurdu ve profesörü dinledi. Yalnız profesörün ne yapmaya çalıştığını anlamamıştı. Bir büyü ile profesörün masası neredeyse dans ederek sıraların ortasına gelmişti. Derin düşüncelere takıldı Johnny. Geçen sene ablasının yaptığı gibi en zor iksiri yedinci sınıflara vereceğini tahmin ediyordu. En zorunu vermişti, ancak Johnny yine de Olağanüstü almıştı. Ne kadar zevkliydi o zaman dersleri. En azından daha ciddiydi. Sınıfta ‘çıt’ çıkmazdı neredeyse. Herkes pür dikkat Rocio’yu dinlerdi. Peki şimdi neden o tahtanın önünde bu muzur profesör vardı? Bu sorunun cevabını kendisine vermekten oldukça korkuyordu. Ama gerçeği biliyordu. Sadece kendisine itiraf edemiyordu. Bir duygu selinden sonra kulağına ninni gibi gelen takırtıları hemen parşömenine not aldı.

Çıbanlara karşı bir iksir:

Malzemeler: Kurutulmuş ısırgan otu, ezilmiş yılan dili, boynuzlu sümüklü böcekler, kirpi dikeni.


Ayrıntıları okumamıştı bile, parşömenine de yazmamıştı. Tüy kalemini parşömenine haddinden sert bir şekilde bastırmış olmalı ki parşömen biraz olsun delinmişti. Küçük ayrıntılara takılmak onun işi değildi. Profesörün sözleriyle dönebilmişti sınıfa. Hazırlıklara başlanacağı söylenmişti. Hepsini biliyordu zaten. Ancak profesörle gitmeyi yeğlerdi. En azından iksiri tam ve doğru olurdu. Belki de kendi başına yaparsa çok iyi bir not alması olanaksızlaşırdı. Eldivenini yaktı kazanda profesörün söylemesinin ardından. Sınıf oldukça kalabalıktı. Pencerelerin açılmasını istiyordu, ama buna cüret etmesi için bir Gryffindor olması lazımdı. Ona uzun gelen bir bekleyişin ardından profesörün talimatı üzeri kazanını yarısına kadar suyla doldurdu. Bunların hiçbirini dinlemesine gerek yoktu. Ancak sistemler döngüsünün gerektirdiği gibi her şeyi bir eğitmen doğrultusunda yapmayı seçerdi ve seçmişti. Birinci sınıfları süzüyordu gözleri. Hepsin de ayrı bir heyecan vardı. O da bu heyecanı yaşamıştı. Hep yedinci sınıflara bakmıştı o zamanlar. Onlar gibi olmak istemişti. Başarabilmiş miydi bilmiyordu. Ancak bildiği tek şey vardı. Doğru aşkı yakalayabilmişti.

Düşüncelerinden soyutlanarak asaların kaldırılma sesi ile bıçağını ters çevirip yılan dilini ezmeye başladı. Suların yere akmaması için yılan dilini önünde bulunan tahta tezgahın tam ortasına eziyordu. İğrenç bir durumdu, ancak Johnny altı yıldır iksir yaptığı için bu ona hiçte iğrenç gelmiyordu. Birçok birinci sınıf gözlerini, yılan dilini ezerken ezdiği noktaya bakmayı reddediyordu. Vıcık vıcık çıkan sesleri ‘pat pat’ sesleri bastırabiliyordu ancak. Tam kıvamını alında profesörün söylemesi üzerine kazanlardan sular yükseldi. Çünkü yılan dilleri kazana atılınca ‘şak’ sesi eşliğinde sular taşıyordu. Profesörün söylediği bu kilit söz kafasından kazınmış olmalıydı. *Her üç dakikada bir kazanı sağa sola karıştır!* Beyninin bir köşesine yazdı ince dudaklardan süzülen önemli sözleri. Ardından sümüklü böcekleri ezerek kazana attı. Artık kusma seviyesine gelenler bile olmuştu. Dolu dolu öksürenlerin ve böğürenlerin sesleri tüm sınıfı kaplamıştı. Profesörde sümüklü böcekleri ezerek kazanına attı. Aslında biraz olsun profesöre ısınmayı başarmıştı. Uygulamalı olarak göstermesi oldukça hoştu.

Nihayet iksirin sonlarına gelmişlerdi – ki bunu profesörün söylediği sözden anlayabiliriz. Kurutulmuş ısırgan otlarının saplarını hızlıca kesip elleriyle ovaladıktan sonra kazanına attı. Her üç dakikada bir kazanı sağa sola karıştırmayı ihmal etmiyordu. Kazanına doğru eğildi. Tıpkı sümüklüböcekler gibi iğrenç bir balçık vardı ve yeşil renkteydi. Başarılı olduğunu anlayabiliyordu, profesörün sözleri üzerine. Yine profesörün yaptığı gibi kazanını aşağıya doğru eğdi ve asasını sırasının altından çıkararak ateşi sessizce söndürdü. Ardından üç-dört parça kirpi dikenini zarifçe bıraktı. Onların narince süzülüşünü izliyordu. Dersin bitimine oldukça az kalmıştı. Eşyaları topladı ve malzeme dolabına yerleştirdi. Daha sonra küçük bir cam şişeye iksirin küçük bir bölümünü boşalttı ve profesörün masasının üzerine bıraktı. Adını yazmayı ihmal etmemişti. Kısa bir bekleyişin ardından zil çaldı. Hangi dersin başlayacağını öğrenmek için ders programına bakması gerekecekti. Profesöre iyi günler dilemeyi ihmal etmeden zindanların o boğucu havasından uzaklaştı ve yatakhaneye ilerledi.


En son Johnny Amoux Malfoy tarafından Paz 02 Kas. 2008, 13:37 tarihinde değiştirildi, toplamda 10 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.hogwartsekspresi.com/lejantlar-karakter-kartlary-f164
Christian Dayrnt Black
Britanya ve İrlanda Qudditch Karargahı Başkanı
Christian Dayrnt Black


Erkek
Ruh hali : Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Yaaati6
Mesaj Sayısı : 1281
Yaş : 29
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12314
Ekspresso Puanı : 4
Kayıt tarihi : 28/01/08

Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Empty
MesajKonu: Geri: Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi   Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Icon_minitimeÇarş. 15 Ekim 2008, 21:37

İksir dersine girerken gerçektende rahat hissediyordu kendisini. Sırtında kayışı olan çantasını sağa sola sallıyarak geziyordu Hogwarts koridorlarında. Derse hemen girmek istemiyordu. Sonra sınıfta uzun süre beklemesi gerekiyordu. Geç kalmak aslında güzel oluyordu. Geç kalmış değil tam zamanında gelmiş oluyordu insan. Nede olsa profesör daha konuşmasına başlamamış oluyordu. Tabii bazen ayarı kaçabiliyrdu bunun. O yüzden birkaç dakika erken girmesinde fayda vardı elbette. O yüzden kendini sıktı ve dersi işleyecekleri yer olan zindanlara fazlasıyla yavaş adımlar atarak ilerlemeye başladı. Çocuksu davranıyordu. Çocukluğunun acısını çıkartıyordu belki de. Çocukken üzerinde çok baskı vardı ve hep yaşının 3-4 sene ilersindeki veledler gibi davranmıştı. Bir keresinde -hiç unutamıyordu- 6 yaşındaydı ve babasının süpürgesini çalarak evden kaçmıştı. Tabii Dayrnt aynı gün içinde bulunmuştu. Ondan sonra ise abisi ona özenip kaçmaya kalkmıştı, tabii Dayrnt'dan daha kısa sürede buldular. Çünkü orjinal bir fikri oktu. Dayrnt nereye gittiyse oda aynı yere sığınmıştı. Doğal olarakta Dayrnt'ın ailesi eliyle koymuş gibi bulmuştu abisini. Bu yüzden hep kıskanmıştı abisini Dayrnt. Özenti olduğu için ve daha az azarlandığı için. Hep 2. defa suçlu olunca sorumlusu Dayrnt oluyordu. Kendisinden 4-5 yaş büyük olan abisi Dayrnt'a örnek olacakken durum tam tersineydi. Abisi özenip kaçtığında ilk kızılan kişi yine Dayrnt oluyordu. Tabii Dayrnt kısa süre sonra o kadar olgun davranmaya başlamıştı ki kendini bile tanıyamaz olmuştu. Abisi ile hep ona özenmişti ve Dayrnt daha Hogwarts'ta 2. veya 3. senesini yaşarkn abisi son senesindeydi veanca olgunlaşmıştı. Fakat hala özentiydi. Dayrnt'ın aşık olduğu kızı elinden almıştı. Yine deDayrnt'ın kızgınlığı ikisnede uzun sürmedi. İşte şimdi çocuklar gibi ayaklarını sürüye sürüye ve isteksizce götürmesinin nedeni buydu.

Nedense o isteksiz adımlar bile zamanından erken bir şekilde zindanlara varmasını sağlamıştı Dayrnt'ın. Yinede hiç düşünmeden sınıfa daldı hemen. Profesör masası boştu. Canı sıkılmıyordu bu gün. İlgilenecek bir şeyler bulacağına emindi. Tam profesör masasının önünde durdu ve etrafını kolaçan etti. Tanıdığı bir Johnny vardı. Hemen " Pişt! " gibisinden bir şeyler yaptı ve göz kırparak gülümsedi. Sonra ona yakın bir yerlerden sıralardan birine oturdu ve çantasını omzundan çıkarttı. Sınıfta oyalanmak yerine tam zamanına kadar dışarda takılabileceğini düşündü. Hızlı adımlarla kapının ardına çıktı ve sırtını duvara dayadı. Önünden geçen tanıdık bir sima gördü ve kolundan tuttu ve kendine çevirdi. İkisi de bir an birbirlerini tanıyamamıştı. Dayrnt zaten refleks olarak çevirmişti onu. Bir an durduğunda bunun Tom olduğunu fark etti. Fakat o dahaönce tanımıştı. " Sonunda seni gördüm Black. Nerelerdesin böyle? Kaç gün geçti sen hala yoksun. Özletmekte üstüne yok kendini. Bu arada dersniz iksir sanırım. Yeni profesörü gördün mü? " dedi ve Dayrnt'da nun sözlerini sırıtarak dinledi. Profeösr kelimesini duyunca koridorda gözlerini gezdirdi ve kafasını çevirip sınıfa baktı. Sonra Tom'un da derse yetişeceğini hatırlayarak cevap vermesi gerektiğini düşündü. " Bu arada bana Black demen gururumu okşasa da aramızdaki samimiyeti hiçe sayıyormuşsun gibi geldi, Tom! Bu aralar anca kndime gelmeye başladım. Yoksa toparlanacağım yoktu zaten. Nedenini bilmiyorum desem yeridir. Evet, İksir dersine gireceğiz. Yeni profesör? Hiçbir bilgim yok. Eskisinin yerini tutamayacağını üşünüyorum. Bilirsin, Elwina her zamn benim favorim olmuştu. Bir favorim daha var tabii. " dedi ve gülümsemesini tüm yüzüne yaydı. Yeni profesörden haberi yokru. Biri gelip Alessia öldü dese inanabilecek bir durumdaydı. O yüzden şaşırması yersizdi bir yerde. " Profesör etkileyici biri. Senin için favorin değişmeye bilir fakat bir kere ders işlemen lazım. Fakat derste kendini sakın sıkma. Serbest bırak. Gerçekten muzipliği seviyor ve ihtişamşı girişleri var. Sen korkmaya bilirsin fakat o seni bile etkileyebilir. Elinden geldiğince cesur ol. Bende geç kalacağım. Sonra görüşürüz, Dayrnt! " dedi ve arkasına baka baka ilerlemeye başladı. Dayrnt birkaç cümleyle son sözleri söylemek istedi bir an. Beklemeden ağzından kelimeler döküldü. " Tiyoların içn teşekkür ederim yakın dostum. Umarım dersiin iyi geçer. Kendie iyi bak, hoşçakal, Tom! " dedi ve Tom'un söyledklerinin etkisinde kalarak hızla sınıfa girdi.

Profesör hala ortalıkta yoktu. Dayrnt ayaklarını sıraya koymuş, sandalyesinin iki ayaklarını dengede tutarak, kaykılmış bir vaziyette oturuyordu. Birden pencereler kendiliğinden kapanmaya başladı. Dayrnt telaş yapmamışt. Fakat kocaman sınıf kapısı güm diye kapanınca ister istemez dengesini kaybetti ve ayaklarını sradan yere çekmek zorunda kaldı. Profesörün Peves'e rüşvet vermiş olabileceği aklından geçen bir ihtimaldi. O yüzden fazla gerilmemişti ve hala rahattı - kapı olayını saymazsak tabii. Birden profesör'ün sandalyesinede bir siluet meydana geldi. Daha önce görmediği biriydi bu. Elini refleks olarak asasına götürdü. Fakat bu profesördü. Anlamak için süper-zeka olmak gerekmiyordu.

“Merhaba millet!... Öncelikle sizi korkuttuğum için özür dilerim. Ancak söylemeliyim ki yorumlarınız oldukça mantıklıydı. Ancak hayalbozan büyüsü yapıp böyle bir muzipliğe kalkışacağımı son sınıfların bile bilmemesi çok acı. Eh kim bilir belki benim gibisini beklemiyordunuz. ” dedi profesör. Dayrnt kendini bir nebze olsun kandrabilmek için kendi kendine ' Tamamen emindim. Hiç bozuntuya vermedim. Ben kaçın kurrasıyım burda. ' demişti içinden fakat doğru değildi. Profesör tekrar konuşmaya başladı. “Her neyse… Bendeniz Teodor James H. Dewan… Kısaca Profesör James deseniz yeterli… Bugüne kadar size giren profesörünüz nasıldı bilmiyorum ancak benim dersimde istediğiniz gibi konuşabilirsiniz. ” dedi. Dayrnt başta tamamen kandırmacadan ibaret sansa da bu lafları doğru olabilme ihtimali de vermişti hani. O yüzden sözlerin devamını dinlemeye başladı. “Tabii bana yakalanmadıkça… Eğer yakalanırsanız ki bu çok ileri gittiniz demektir ufak ve eğlenceli cezalar alabilirsiniz. Eh iksir fazla gürültüyü kaldıramayacak kadar ciddi bir derstir. Geride kalmış olsa da oldukça önemli bilgiler öğreneceğiniz kesin. Yardıma ihtiyacınız olduğu her an çekinmeden yanınızda olacağım. Unutmayın kimse mükemmel değil. Ben bile! Buradaki herkesin amacı olabileceğinin en iyisini yapmak olmalı. Hiç başaramasanız bile eğer gayret ettiğini görürsem geçer not alabilirsiniz. ” dedi profesör. Tabii bu beklemediği bir şeydi Dayrnt'ın. O yüzden kendini gerilmiş gibi hissetti bir an. Sonra tekrar dinlemeye başladı. Bir an sessizlik olmuştu sanki.

“Evet… Şimdi herkes kendini kısaca tanıtsın” dedi profesör son olarak fakat Dayrnt sazanlamadı. Beklemeye başladı. Birkaç kişi kalıp söz aldı ve kendini tanıttı. Sonra sıranın kendisinde olduğunu düşündü ve sessizce ayağa kalktı. " Ben Dayrnt Bill BLACK. Daha önceki bir İksir Dersi'nde dediğim gibi -elbette sizin dersiniz değildi- önyargısız bir BLACK'im. Elbette Slytherin binasındayım. Geçen sene Quidditch takımında Vurucu'ydum -gerçektende iyiydim- fakat bu sene sadece yedek oyuncuyum. " sözlerini belirtti ve tekrar yerine oturdu. Sonunda bitiş zili çaldı ve herkes sınıftan dağıldı.

Dip Not || Tom NPC Karakterdir.
+ 2. DERS +
Ders daha yeni başlamıştı fakat hocayı dinlemek dışında her şeyi yapıyordu Dayrnt. Genelde iksir yapacaklarını biliyordu ya, o yeterdi. Tüm profesörler aynıydı. Kesinlikle tahtaya yazarlardı. Dayrnt'ın kulakları milletin konuşmalarındaydı, gözü ise tahtadaydı. Hocanın yazdığı büyüyü görünce kendi kendine kıs kıs güldü. Nedense çıban aklına komik hikayeler getiriyordu. Bir anısı vardı çıbanlarla ilgili. Yine bir gün abisini özendirmek istemiş fakat onun hatasını yüzüne vurmayı daha çok istemişti. O yüzden plan kurmuştu. Yan komşularının büyük çocuğundan yardım istemişti. Sihirli bir su hazrlamışlardı. Abisinin karşısına geçip o hazırladıkları suyu Ateşviskisi diye tanıtmışlardı. Tabii Dayrnt diğer elindeki normal suyu içti. Abisi ise diğer suya saldırdı ve içti. Çıbanlar her bir yanını bastı sonra. O günden sonra Dayrnt abisinin her özentiliğinde bunu suratına vurmayı ihmal etmedi.

Çıbanlara karşı bir iksir:

Malzemeler: Kurutulmuş ısırgan otu, ezilmiş yılan dili, boynuzlu sümüklü böcekler, kirpi dikeni.


İşte alttaki dip notu okumadan anca bunlar anlaşılıyordu. Dayrnt da okumayı ihmal etmişti. Hızlıca iksiri yapmaya başladı. Zaman daralıyordu ve puan istiyordu. Her malzemeyi birbirine karıştırdı. Çantasına yapmış olduğu büyü içinin geişlemesini sağlamıştı. Elini her attığında bir sonraki malzeme çıkıyordu. Yavaş yavaş sona varmıştı. Başarı yine avuçlarının arasındaydı. Başarı isteği kendini güncelleyip duruyordu. Son malzemeyi tam atacakti ki es kaza gözü tahtaya çarptı. Bir an için panik oldu ve elindeki kirpi dikenini yavaş yavaş düşürmeye başladı. Son anda fark etti ve hemen elini asasına götürüp tam kazanın biraz üstünde alçalmakta olan kirpi dikenine " Wingardium Leviosa " dedi ve anca durdurdu. Neden eliyle tutmadığı çok açıktı. Sonuçta bir kirpi dikeniydi ve elini paramparça edebilirdi.

İksiri bir tüpe koyduktan sonra profesörün masasına bıraktı. Sonra döndü ve malzemelerinin artıklarını temizledi. Çantasını toparladı ve arkasına yaslayarak zili bekledi. Sonunda puan almış olabileceğine inanıyordu. Zilin çalma sesiyle birlikte hemen oturduğu yerden kalktı ve ağır adımlarla profesöre yaklaştı. " İyi günler!" dedi ve arkasını döndü ve zindandan çıkmaya başladı. Sıradaki ders bekliyordu onu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eurydice Black
Slytherin Bina Sorumlusu, İksir Profesörü
Eurydice Black


Kadın
Ruh hali : Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Hmbl7
Mesaj Sayısı : 2206
Yaş : 30
Kan statüsü : Safkan.
Galleon : 12424
Ekspresso Puanı : 89
Kayıt tarihi : 05/06/08

Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Empty
MesajKonu: Geri: Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi   Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Icon_minitimePerş. 16 Ekim 2008, 19:12

Mükemmel geçen bir yazın ardından dönüşün hüzünlü dansıyla baş başa kalmak insanların aylar süren mutluluğunu bir günde yerle bir edebilirdi. Bütün senenin yorgunluğu, bitmek tükenmek bilmeyen ders ve sınavlar o tatil anında kuş olup kanatlanırdı sanki. Dönmenin verdiği hüzün olmasa tabi…

Okul biter bitmez gittikleri Yunanistan’da anne ve babasının -önemli- işlerinden dolayı epey vakit geçirmişlerdi. Hele tatilin son bir buçuk ayı… Elizabeth’in keyfine söylenecek yoktu. Tatilinin son bir buçuk ayını Yunanistan’ın Santorini adasında bir büyücü beldesinde geçirmek ona epey yaramıştı. Güneşin alabildiğince parıldadığı minik bir büyücü köyünde köye oranla büyücek bir ev kiralamışlardı. Küçük, ahşap kapının demirlerinden gelen gıcırtıya aldırış edilmezse mükemmel bir yerleşim yeriydi. Kapının hemen ilersinden sahile inen yol yemyeşil ağaçlar ile örtülüydü. Sahil şeridine inildiğinde ise yol boyunca sıralanmış aktarlar, ateş viskisi ve kaymak birası satan yerler, restoranlar… Daracık yolları, bembeyaz evleri, bitmek tükenmek bilmeyen yeşili ile cennetten kopma bir parçaydı Santorini. Bir büyücü kasabası olduğunu aktarlardan ve etrafta dolanan garip giysili cadılardan anlayabilirdi gelen büyücüler. Kasabada olmayan ve gerek duyulmayan tek şey Muggle’lar ve Muggle araçlarıydı…

Buğday rengine dönmüş teni gözlerini iyice ortaya çıkarmıştı. Saçları iyice sararmış, yüzmekten olsa gerek vücudundaki tüm fazlalıkları bir kenara atmıştı. O yaz epey uzattığı, sarı saçlarındaki siyah tokalar saçlarını ortaya çıkarmış, boyu epey uzamıştı. Bir beden küçük aldığı kıyafetleri üzerine tam oturmuş, incecik belini meydana çıkarmıştı. Kirpikleri daha da kıvrılmış, küçük burnu ise estetiğinden hiç vazgeçmemişti. Ruhu da büyümüştü boyunun yanında. Büyütmediği tek şey vardı; aynı kötü kalp… Ailesi haricindeki kimseyle konuşmuyor, konuşsa dahi tek tük cevaplarla konuları kapatıyordu. Tepenin aşağısındaki tahta evde oturan çocuğun kendisine olan yakınlaşmasını da fark etmiyor değildi. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın bu iş olmayacaktı. O’nun anısı hala kalbinde yaşıyordu. Boynunda taşıdığı yeşil göz O’nu hep hatırlatacaktı. Yeşil gözlü çocuk…

Gece… Arkadaşlarıyla geçirdiği uzun bir gecenin verdiği mutlulukla yatmıştı yatağına. Kalktığında ise odadakilerin hiçbiri uyanmamışlardı. Üzerindeki çarşafları bir kenara fırlatıp yatakta doğruldu ve uyuşmuş ayak parmaklarını hareket ettirerek zemine doğru indirdi. Çıplak ayaklarının deydiği soğuk zeminle beraber bir müddet titredikten sonra omuzlarını geriye atarak banyoya doğru yürümeye başladı.

Geri geldiğinde başındaki havlunun kıskacından kurtulmuş bir tutam ıslak saç omuzlarına değiyor vaziyetteydi. Henüz yerleştirmediği bavulunun içinden aldığı eteğini bir hışım üzerine geçirdikten sonra aynanın önüne geçti ve eteğin boyuna şöyle bir göz attı. Dizinin üç-dört parmak üzerinde, geçen yılkinin aksine beli ve yanları epey boldu. Geri dönüp gömleğini aldı ve bedenine tam oturan, beyaz, uzun kollu gömleği üzerine geçirdikten sonra yeşil-siyah kravatı boynuna bağladı. Daha banyodayken giydiği siyah çorabını iyice inceledikten sonra saçındaki havluyu yatağının üzerine fırlatıp bir kısmı kurumuş saçlarına şekiller vermeye başladı.

Dalgalı bıraktığı saçlarını salıp, gözlerini kapatan perçemleri Dennise’in verdiği Slytherin armalı tokayla tutturup, gece bir kenara fırlattığı Converse’lerini ayağına geçirdi. Bir kenara yığdığı kitapları Profesör Darwent’in akşam yemeğinde dağıttığı ders programına göre çantasına tıktıktan sonra siyah, Slytherin pelerinini üzerine geçirdi. Önündeki minik ipi bağladıktan sonra omzuna vurduğu çantasıyla birlikte Ortak Salon’a indi. Birçok Slytherin hazırlanmış ve kahvaltı için yukarı çıkmaya başlamışlardı.
Zindanların uzun, ıssız koridorlarından geçerken hissettiği garip mutluluk kafasındaki soru işaretlerini çoğaltıyordu. Altı senedir havasını soluduğu zindanlara alışmıştı. Meşalelerin ortama loşluk kattığı ve içerideki soğuğu bir miktar kırdığı doğruydu. Ilık ile soğuk arası bir hava etrafta tur atarken içeriyi boğmuş olan turuncu ile siyah arası renkler zindanlara zindan olduğunu anımsatıyordu…

Önüne geldiği merdivenleri üçer beşer çıkarak okulun girişindeki büyük hole gelmişti. Holün iki yanında merdivenler ve tam ortasında öğrencilerini hasretle bekleyen Büyük Salon vardı. Büyük Salon’a yaraşır biçimde döşenmiş olan büyük, ahşap kapının bir kanadı açılmış, diğer kanadı ise yoğunlaşmayı bekliyordu. İçeri giren Profesörler, Ravenclaw öğrencileri, Slytherin öğrencileri, birkaç Hufflepuff ve o saatlerde görülmeye pek alışılmamış Gryffindor’lar…

Adımını attığında insanın gözünü delercesine yansıyan ışık huzmeleri bir o yana bir bu yana dolanıp duruyorlardı. Normalde büyük bir sessizliğin hâkim olduğu Slytherin masası, yazın vermiş olduğu özlemle muhabbetten muhabbete atlıyordu. Bu sırada profesörler masalarına doğru ilerliyordu. İçlerinde tanıdıkları olduğu gibi yeni tanışacak olacakları da vardı Elizabeth’in. O dönem bir hayli ağır geçeceğe benziyordu. Birçok büyü, iksir, canavarlar…

Oturduğu masaya kısaca bir göz attıktan sonra önünde beliren kahvaltısına baktı. Bu sırada diğer masalardan gelen çatal-bıçak sesleri Büyük Salon’da yankılanıyordu. Kopardığı ekmek parçasının kenarını gevelerken okumaya çalıştığı Gelecek Postası’ndaki başlık dikkatini çekmişti: ‘Hogwarts’ın Delirmiş Profesörleri…’

Gördüğü resimler üzerine hafifçe bir kahkaha attıktan sonra Nicole’yi dürtükleyerek bakması için Gelecek Postası’nı işaret etti. Kısa bir süre Nicole’den gelen kahkaha ve çığlık karışımı ses ile gülmeye başlayan Elizabeth, bir an için olayı hatırlayarak suratını astı. Mehtucap dikenine dokunduğu için uzun süre halüsinasyonlar görmüş, bir müddet Hastane Kanadı’nda yatmıştı. Bu kısa anıdan hemen uzaklaşmaya çalışıp bardağındaki son yudumu da içtikten sonra eline aldığı peçeteyle dudaklarının kenarlarını hafifçe temizledi. Oturduğu yerden kalktı ve yılın ilk dersi olan İksir için zindanlara doğru yürümeye başladı.

Yarım saat önce geçtiği koridorları hızlı bir şekilde arşınlayarak altı yıldır gittikleri zindana doğru koşturmaya başladı. Kapının önüne geldiğinde hızını kesip soluklarını düzenledi ve içeriye adımını attı. Birçok öğrenci; mezun olacak yedinci sınıflar, altıncı sınıflar, okulun bitmesine iki yıl var diye sızlanan beşinci sınıflar ve daha küçük sınıflar…

İksir derslerinin işlendiği zindan hiç olmadığı kadar aydınlıktı. Sıralar U şeklinde düzenlenmiş, tavana yakın yerdeki pencereler sonuna kadar açılmıştı. Etrafa bir göz atıp profesörün henüz gelmemiş olduğunu görünce Nicole’e yazın başından geçen olayları anlattı. Nicole hem gülüyor hem de Elizabeth’e kendi anılarını anlatıyordu. Bu sırada tıkırtıyla kapanan pencereler, bomba patlamışçasına ses çıkarmış olan kapı ve profesör masasından çıkan gürültülerden rahatsız olan Elizabeth aklına gelmiş olan bir düşünce ile asasını kaparak yerinden fırladı.

Peeves! Eğer şaka yapıyorsan bunun ne yeri ne de zamanı…

Herkes herhangi bir yerden Peeves’in çıkmasını beklerken onun yerine belirmiş olan Profesör ile fısırtılar başlamıştı. Bu sırada Elizabeth az önce söylediklerini geri yutmak için nelerini vermezdi…

… Bendeniz Teodor James H. Dewan… Kısaca Profesör James deseniz yeterli…

Profesör kendini kısaca tanıttıktan ve ders hakkında birkaç konuya değindikten sonra öğrencilerden kendilerini tanıtmalarını istedi. Elizabeth’in anlayamadığı tek şey bir sürü büyük sınıf içinde birinci sınıfların ne yer aldığıydı. Eğer büyük-küçük ilişkisini güçlendirmek amacıyla yapılan bir çalışma ise başarısız olunacağı belliydi. Kısa bir süre sonra sıra kendisine gelmiş olduğundan oynadığı parşömen parçasını bir kenara itip ayağa kalktı ve

Ben Elizabeth Black… Slytherin Altıncı Sınıf öğrencisiyim. İksir konusunda iddialı olmasam da kendisine epey meraklıyım…

Dedi ve yerine oturdu. Kendini tanıtan birkaç öğrenci ile son bulan tanışma faslı yerini güzel bir teneffüse bırakmıştı…


İKİNCİ DERS


Kol saatine bakarak zilin çalmasına dakikalar kaldığının farkındaydı. Oturduğu kayanın üzerinden kalkarak patikadan yukarı çıkmaya başladı. Göz alabildiğince uzanan yeşillik bir müddet sonra yerini taş duvarlara ve ahşap kapılara bırakmıştı. Ders sonrası çıktığı merdivenleri hızlı bir şekilde inerek İksir Zindanı’na vardı. Hala bıraktıkları şekilde kitap okuyan Profesör Dewan kıpırdamıyordu adeta…

Az önceki sırasına geçip oturdu ve çantasından çıkardığı Dırdırcı’ya bir göz attı. Kapağındaki model çok tanıdıktı ama kim…

Profesör Dewan’ın ellerini kütürdetmesiyle kafasını yazılarından kaldırdığı Dırdırcı’yı çantasına sokuşturdu ve konuşmaları dinlemeye başladı. Profesör bir ara konuşmasını kesip masasını sınıfın tam ortasına uçurmuştu. Sonra tekrar konuşmasına geri döndü.

Bugün basit bir iksirle başlamayı uygun gördüm. Basit ancak doğru yapılmadığında oldukça tehlikeli olabilecek bir iksir. Eğer iksiri doğru bir şekilde yaparsanız çıbanları iyileştirebilir…

Bu sırada tahtadaki çizgiler yavaş yavaş şekillendi ve iksirin malzemelerini yazan harfleri oluşturdu.

Çıbanlara karşı bir iksir
Malzemeler: Kurutulmuş ısırgan otu, ezilmiş yılandili, boynuzlu sümüklü böcekler, kirpi dikeni (kazanı ateşten indirdikten sonra eklenmeli). Çıbanları iyileştirmek için basit bir iksir.

Not: Kirpi dikenleri kazan ateşten indirilmeden atılırsa kazandan yemyeşil bir asit dumanı yükselir, kazanı eritir ve yere dökülürse insanların ayakkabılarında delikler açabilir.


Küçük sınıfların yerlerinde oturduğunu gördüğünde hızla yerinden kalktı ve malzeme dolabına doğru koşturdu. Eline taktığı eldivenler ile hissetmediği sümüklü böcekleri kutunun içine attıktan sonra diğer malzemeleri toparladı ve sırasına geri döndü. Sy’nin öğrettiği büyü hala aklındaydı. Yarıya kadar su doldurduğu kazanının kulpunu bırakıp asasını çıkarttı ve

Yakarum Inflamary.

Asasından çıkan ateş kazanın altını tutuşturmuştu. Asasını cüppesinin içindeki cebe soktuktan sonra eline aldığı bıçakla önündeki yılandillerini iyice dövdü ve kazanının içine attı. Bu sırada Prof. Dewan birinci sınıflara kazanı doldurmalarını ve ateşi yakmalarını söylüyordu. Elizabeth her üç dakikada bir saatini kontrol ediyor ve kazanını karıştırıyordu. Bıçağın tersiyle sümüklü böcekleri ezip kazanına attıktan sonra gözünün takıldığı yere doğru kafasını çevirdi.

Hayır Nicole! Isırgan otlarını sümüklü böceklerden sonra atmalısın.

Elizabeth’in uyarısından sonra malzemeleri değiştiren Nicole adım adım iksirine devam ediyordu. Bu sırada Elizabeth saplarını kopardığı ısırgan otlarını iyice ovalayıp kazanına attı. Hafifçe karıştırdığı kazanını dikkatlice takip ediyordu. Onlar iksirin sonlarına yaklaşırken küçükler ilk iksirlerinin heyecanıyla kazanlarını karıştırmayı unutuyor, Profesör Dewant’ın uyarıları ile kendilerine geliyorlardı.

Elizabeth’in iksiri yeşilimsi renkte çamurlu su kıvamında bir sıvıya dönüşmüştü. Artan her sıcaklık basamağı ile karıştırmak zorlaşıyordu. Bir süre sonra ateşten çektiği kazanını masanın üzerine bıraktı ve eline aldığı kirpi dikenlerini iksirin içine yolladı. Son bir kez karıştırdı ve başını hafifçe eğerek iksirine bir göz attı. Fena sayılmıyordu. Profesör ve minik ekibi (!) iksirini bitirmek üzereydi. Bu sırada Elizabeth Sy’nin alıştırdığını yaparak – minik bir iksir şişesine örnek bırakıp, üzerine etiket yapıştırmak- yerine oturdu. Çoğu kişi iksirini bitirmiş profesöre ne yapacağını soruyordu.

Herkes minik şişelere örnekleri doldururken Elizabeth topladığı çantasını sırasına koydu ve iksir örneğini profesörün masasına bıraktı. Omzuna astığı çantası ile zilin çalması beklerken duyduğu melodi ile büyük bir yoğunlukla karşılaşmış olan kapıya doğru yürümeye başladı…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Rosalié Donna Pietra
Dansçı & Solist
Rosalié Donna Pietra


Kadın
Ruh hali : Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi 43772825vu8
Mesaj Sayısı : 632
Yaş : 31
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11833
Ekspresso Puanı : 1
Kayıt tarihi : 22/09/08

Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Empty
MesajKonu: Geri: Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi   Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi Icon_minitimeÇarş. 26 Kas. 2008, 00:56

Güneş ışınları tüm gücünü cama yansıtırken dışarıdan gelen cıvıldayan kuş sesleri Hogwarts'a hakim oluyordu.


Uykusuz geçen uzun gecenin ardından neredeyse iki saatlik bir uykuyu bozan cılız güneş ışıklarının göz perdelerinin arasından süzülmesiyle gözlerini aralayan Eleanor korkunç bir baş ağrısıyla uyanmıştı. Başını tutarak yattığı yerde doğruldu. Biraz uzanarak perdeyi sonuna kadar açtı ve pencereyi araladı. Duyulan kuş cıvıltıları Hogwarts'a sanki daha mutlu bir hava katmıştı. Eleanor, güne güzel başlamak istiyordu. Rahatlayacağını düşünerek gözlerini yavaşça yumdu; kollarını geriye doğru uzatarak yatağa uzandı. Yüzüne çarpan güneş biraz yakıcı bir his uyandırıyordu. Bir süre uzandıktan sonra bir gözünü zorla açarak etrafa bakındı. Tam o sırada başucunda duran aynadaki yansıması gözüne çarptı. Yanakları al al olmuştu. Yanaklarının sıcaklığı gözlerine, gözlerindeki sıcaklık başına vurmuştu ve daha da çok başının ağrımasına neden olmuştu.

Dışarıyı izlemek için pencereden baktığında Hogwarts'ın bahçesinde tek tük öğrenci olduğunu gördü. İçlerinde Eleanor'un hoşlandığı çocuk da vardı. Bir süre onu izledikten sonra onunda başını kaldırıp kendisine bakmasından çekinen Eleanor perdenin arkasına saklandı. Çocuğun kendisini farketmediğini sanarak içine bir rahatlık doldu. Kalbi pır pır ederek hemen hazırlanmaya başladı. Eteğini, gömleğini giydi. Kravatını öylece gömleğinin yakasının altına sıkıştırdı.Üzerine ceppesini giyerek yatakhaneden ayrılmak üzere salondan geçti. Merdivenlerden hızlıca inerek bahçeye çıktı. Bir köşede oturmaya başladı. O sırada çocuğun kendisine baktığını farketti. Tekrar göz göze gelmişlerdi. Çocuk ayağa kalkıp Eleanor'a doğru yöneldi. Eleanor ise durup beklemek yerine ona doğru yürüyerek merhaba dercesine gülümsedi ve oradan uzaklaştı.Bu güzel haberi vermek için Kassidy'in yanına koştu. Fakat Kassidy umduğu yerde yoktu. Bu haberi Kassidy'e sonra söyleyebileceğini düşünerek kendini avuttu. Sevincini etrafa yansıtan Eleanor, bahçeden geçerken çocuğu belki tekrar görebileceğini düşünerek etrafa bakındı. Fakat çocuk yoktu. Eleanor, sevincini yitirmeden birşeyler yemek için büyük salona gitti. Masada Kassidy'in yanına oturdu. Herşey çok güzeldi. Eleanor tabağına birşeyler koyarak yemeye başladıktan sonra Kassidy'e olanları özetledi.Kassidy olanları duyunca kardeşi adına sevinç duydu. Yemeklerini bitirdikten sonra masadan birlikte kalktılar. Kassidy'nin biraz işi olduğu için İksir Zindanlığı'na ayrı ayrı gitmek zorunda kaldılar. Eleanor ise hemen zindanların yolunu tuttu. Zindanlara geldiğinde koridorlarda yankılanan ürkütücü çığlıklar Eleanor2un dikkatini hayli çekmişti. Merakına yenilerek çığlıkların geldiği yöne doğru ilerledi. Yol tükenmiyordu fakat çığlık sesleri gittikçe gücünü yitiriyordu. Ama Eleanor merakını dizginleyemiyordu. Birşeyler görmek için ilerliyordu.Yürüyor,yürüyor,yürüyordu...
Ve ilerledikçe etrafa karanlıkla birlikte derin bir sessizlik hakim oluyordu. Bu sessizliği bozan tek şey Eleanor'un ayak seslerinin zindanların devasa duvarlarındaki yankılarıydı. Bir süre durup etrafına bakındı. Fakat kimsenin, hiç birşeyin olmadığını ya da olup da göremediğinin farkına vardı. Derse geç kalmamak için geri dönmeye karar verdi. O ana kadar korkmadan gelen Eleanor, arkasına karanlığı aldığında ürkmüştü. İleride olan ışık sanki kısılıyordu. Buradan hiç çıkamayacak gibi bir hisse kaptırmıştı kendini. Ve o sesler yine duyuluyordu.

Eleanor koşmak istiyor ama ayakkabıları yankı yaptığı için koşamıyordu. Karanlığa dönüp baktığında, korkular dört bir yanını sarıyordu. Daha fazla dayanamayarak oracıkta ayakkabılarını çıkardı Eleanor. Hızlıca koşuyordu, sanki arkasından biri kovalıyormuş gibi. Elindeki ayakkabılarını düşürmemek için sıkı sıkı tutuyordu. Tökezlememek elde değildi. Yerlerdeki talar ayaklarını acıtıyordu. Sonunda ışığı yakalamaya çok az kaldı. Çok fena yorulmuş, nefes nefese kalmış ve kan ter içindeydi. Arkasına dönüp baktı. Sessiz, sakin ve loş bir ışığın hakim olduğu koridorlardan başka birşey ne gözüküyor ne de duyuluyordu. Soluklanmak için durdu ve ayakkabılarını da sırtını duvara yaslayarak giydi. Sonra duvar dibinden usulca İksir Zindanlığı'na kadar geldi. İçerdekilere birşeyler çaktırmamak için nefes alıp verişlerini kontrol etmeye çalışıyordu. Yerine geçip oturmuştu. Profesörün gelmesine az vakit kalmıştı.Sessizce oturup profesörün gelmesini beklemeyi düşünürken; yanına arkadaşları toplandı. Sohbet etmeye başlamıştı herkes.Tam da sohbetlerini koyulaştırmışlardı ki pencereler ve zindanın ihtişamlı, büyük kapısı kapandı. Birden patırtı olarak bir de masaya bir kitap konuldu. Kimdir ? Nedir ? gözükmüyordu. Herkes neler olduğunu birbirine sorarken bir kişi belirdi. "Profesör olmalı.."diye mırıldandı Eleanor.Yanılmamıştı da o gerçekten profesördü."Merhaba millet!... Öncelikle sizi korkuttuğum için özür dilerim. Ancak söylemeliyim ki yorumlarınız oldukça mantıklıydı. Ancak hayalbozan büyüsü yapıp böyle bir muzipliğe kalkışacağımı son sınıfların bile bilmemesi çok acı. Eh kim bilir belki benim gibisini beklemiyordunuz." dedi.

Eleanor, profesörü biraz kaçık olarak düşünmeye başlamıştı. Ama iyi de anlaşacakları gibi bir hisse de kapılmıştı. Herkes kendini tanıtacaktı. Sıra Eleanor'a geldiğinde ayağa kalkarak: " Adriana Eleanor Karon, Slytherin 2. sınıf öğrencisiyim. Eleanor olarak hitap ederseniz sevinirim. Teşekkürler.." diyip profesöre gülümsedikten sonra yerine oturdu. Diğer öğrenciler kendilerini tanıtırken Eleanor da onları dinliyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.hogwartsekspresi.com/lejantlar-karakter-kartlary-f164
 
Tüm sınıflar için ortak - İlk İksir Dersi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Mantar Pano :: RPG İçi Sayfalar-
Buraya geçin: