İsim: Frances Sibi Chapman
Cinsiyet: Cadı
Sihirsel Soy: Safkan
Asa:
Fiziksel betimleme: Hafif dalgalı, omuz hizasını geçen sarı saçları vardır, yuvarlak yüzünü çevreler. Kemersiz, düzgün bir burnu, ince dudakları ve büyük gri-mavi gözleri vardır. Ama göz rengi gri gibi gözükür. Uzun boyludur, geniş omuzlarıyla atletik bir görüntüsü vardır.
Kişiliği: Popüler olmak onun için herşeydir hatta bunun için yaşar da denilebilinir. Sıcakkanlı ve sevecendir ama arkadaşları için, kendi değimiyle ayak takımlarına karşı oldukça mesafelidir. Sessizlik ona göre değildir, gürültülü ortamları sever. Dedikoduya bayılır, çok meraklıdır. Biraz gevezedir ama olmadık yerlerde olmadık sözler söylemez. Gözü pekdir, düşünmeden her macerya atlar. Ders çalışmakla arası yoktur, kopya candostudur.
Ailesi ve yaşamı: Oldukça zengin ve önemli bir ailenin tek çocuğudur, zaten tüm bu şımarıklığının altındada bu sebep yatmaktadır. Annesi ve babası Bakanlık'ın vazgeçilmez isimleridir, çok yoğun çalışırlar. Sibi onları gerçek hayattan çok Gelecek Postası'nda görür. Yine de bundan şikayet etmez, bu şekilde ona fazla karışamıyorlardır çünkü.
Basit RP örneği:
Yıldızlar sönmüştü, incecik bir çizgi gibi kalan Yeni Ay'ın cılız ışığı sisin içinde kayboluyordu. Gece yaklaşmakta olan fırtınayı işaret ediyor gibiydi. ''O''nun gelişini.. Göl öylesine durgundu ki sanki patlamaya hazırlanıyordu içten içe. Ağaçlar fırtınaya rağmen kıpırdamıyor, tek bir yaprak düşmüyordu. Ne bir kuş sesi ne bir kanat çırpışı, ne de bir uluma vardı dışarıda. Bulutlar öylesine siyahtı ki gecenin karanlığında kaybolmuşlardı ve ağlıyorlardı. Gökyüzünden ateş gibi düşen yağmur damlaları hızla cama vuruyor, kesintisiz bir gürültüye sebep oluyordu. Adeta biri cama durmaksızın taş atılıyormuş gibiydi. Ses hızla odanın içine dolup genç kadının kulağına ulaşamadan bu gürültüye şiddetle esen rüzgarın uğultusu da katılıyordu. İnsana hüzünlü bir şarkı mırıldanıyormuş gibi gelen bu uğultu bir ruh emici gibiydi, vücudundaki tüm umudu alıp götürüyordu. Cath irkilerek başını kaldırdı, ensesinde ki soğukluk öyle güçlüydü ki tüm vücudu hiissetmişti. Arkasına baktı sanki biri varmış gibi, ya da bir şey.. Onu yakalamak isteyen bir şey vardı, hatta onu kavrayan bi el vardı. Ölü gibi hissediyordu, içi bomboştu. Koca bir hiçti, hissettiği tek şey soğuktu. Sonra o hırıltıyı duydu, tüm tüylerini diken diken etmeye yetmiş kısa, boğuk hırıltı.. Kaskatı kesilmiş bedenini kıpırdatmaya çalıştı, arkasındaki her neyse onu görmek istiyordu. Yavaşça ve kendini zorlayarak başını çevirdi, gördüğü siyahlar içinde bir sülüyetti. Onun bir ruh emici olduğuna emindi, kukuletanın altında çakan iki kırmızı ışığı farkedene kadar. Bu olamazdı, mümkün değildi. ''O'' burdaydı, tam karşısında dikiliyordu. Görünmez bir sis sanki gözlerinin arkasına dolmuştu, aklı bulanıklaşmıştı bir anda. Herşey çok karmaşık geliyordu, bir o kadar da yavaş. Zihninde yaşadağı tüm bu curcuna sırasında sülüyet kıpırdanmıştı ama o farkedememişti. Sadece yeşil bir ışık parlaması vardı, yemyeşil..
Gözlerini açtığında boş bir tavana bakıyordu, ilk farkettiği kalbinin deli gibi atıyor olmasıydı, çünkü canı yanıyordu. Bir süre bekledi, gördüğünün rüya olduğuna emin olması için gerekliydi. Oysa daha çok yaşamıştı, saniyeler önce gerçekten ölümle yüzleşmiş gibiydi. Derin nefes alarak sıkışan göğsünü rahatalaymaya çalıştı, ciğerlerinin normale dönmesini bekledi. Sonra da yatakta zorlanarak doğruldu, çünkü elleri uyuşmuştu. Parmaklarını açmak için yumruklarını sıkıp bıraktı, bunu iki kez daha tekrarladı. Kendine geldiğine emin olunca yataktan kalkıp cüppesini düzeltti. Bu şekilde uyuduğu için buruşmuştu. Bu sırada biraz geriden boğuk bir öksürüks sesi geldi, hastalardan biri olmalıydı. Sesin geldiği tarafa yönelip dolu olan yarım düzine yatağa baktı. Hepsi öğrenciydi, bir tanesi daha birinci sınıftaydı. Şölenden kalan yaraları hala tam geçmemişti, Cath onları gözetim altında tutuyordu. Hayatta oldukları için çok şanslıydılar, aslında herkes şanslıydı. Böyle korkunç bir saldırıdan oldukça az ölüyle sıyrılmışlardı. Neyseki o tüm bunları görmemişti, aslında Hogwarts'a geleli iki hafta oluyordu. Sayıları oldukça fazla olan yaralılara diğer şifacılar yetişemeyince yenileri alınmıştı. Aslında kimse Hogwarts'da çalışmak istemiyordu, ama onun gibi şifacılıktan yeni mezun olmuş bir genç kız için kaçırılmaz bir fırsattı. Bu yüzden içinde bir sürü tereddütlerle de olsa soluğu burda almıştı, şifacılar için Hogwarts'da çalışmak önemli bir mevkiydi. Düşünceleri çocuğun ikinci bir öksürüğüyle kesildi, hemen yatağının yanında bitti. İyi olduğundan emin olduktan sonra - öksürükler muhtemelen gıcıktı - saatine baktı. Nöbet sırası diğer şifacıya gelmişti, anlaşılan uzun bir zaman uyuya kalmıştı. O sedye de uyuklarken birirnin gelmemesi bir mucizeydi. Ceplerini yokladı, eksik bir şey olamdığından emin olunca kapıya yöneldi.
- Ah..!!
Başındaki zonklamayla küçük bir inilti koyuvermişti. Merdivenlerden iniyordu ki, bir şey kafasına inmişti. Elini hafifçe şişmeye başlayan yere koydu ve zonklamayı azaltmak için kuvvetle bastırdı. Acı yavaş yavaş dinerken, üzerindeki fazla ağırlığı hissetti ve bir de soğuğu. Islaktı, soğuk su patlayan balonumsu şeyden çıkıp başından aşşağı dökülmüştü. Başta olayın sıcaklığıyla anlayamamıştı ama şimdi çok üşüyordu. Ayrıca ıslanan cüppe sırtına falzadan bir on kilo binmiş gibi bir his yaratıyordu. Kafasını hızlıca kaldırıp etrafa bakındı, bu sefer onu öldürebilridi. Tabi daha önce ölmüş olmasaydı.. Okula adım attığından beri Peeves onunla uğraşıyordu, gecenin bu saatinde bile bunu yapıyordu. Olayın şaşkınlığını üstünden atıp asasına sarılana kadar hayalet kahkahalar atarak ortadan kaybolmuştu bile. Sinirle ayağını yere vurdu, gerçekten çok güzel bir gece geçiriyordu. Sıcak yatağında olması gerekirken o sırılsıklam merdivenlerin ortasında dikiliyordu. Kendi kendine söylenerek inmeye devam etti, Peeves'a lanet okumakla o kadar meşguldu ki bir kat fazla indiğini farketmedi bile. Koridoru hızlı adımlarla geçti ve soldaki kapıya yöneldi. Kendi odasının olması gerektiği yerdeydi, hala yalnış katta olduğunu anlamamıştı. Tomağı hızlıca çevirdi ve küçük bir tıklamayla kapı açılmıştı. Ben kapıyı kilitlememiş miydim? Omuz silkerek içeri girdi, şu anda bunu düşünecek hali yoktu. Hem Cath sürekli bir şeyleri unutan biriydi, kapıyı kilitlememesi şaşılacak bir durum değildi. Kafası bu kadar dolu olmasaydı içeri girdiği anda yanlış oda olduğunu anlardı. Onun odası olamayacak kadar derli topluydu herşeyden önce ama Catherine ancak odanın ortasına geldiğinde durumu kavrayabildi. Çünkü oldukça aşina bir yüz şaşkınlıkla ve kuşkuyla ona bakıyordu. Genç adam bu saatte hala cüppesiyle duruyordu. Yemeklerde daha önce görmüştü kendisini, burası James Lorgoff'un odası olmalıydı. Başkası olsa sadece rezil olmakla kalırdı, oysa gece vakti KSKS profesörünün odasına dalmıştı. Bir de müdür yardımcısıydı, bu durumu daha da berbat yapıyordu. Tabi tüm bu şaşkınlıkla Cath en önemli şeyi unutuyordu; baştan aşağı ıslak olduğunu.. Kekeleyerek birşeyler geveledi, kelime aralarında dudaklarını ısırıyordu.
'' Ben nasıl oldu anlamadım, ben ne diyeceğimi- ya çok özür dilerim, off.. Gerçekten çok üzgünüm. ''
Başka bir sitede bizzat benim yazdığım bir Rpdir.