Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  EkspresEkspres  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 3, 4 ve 5. sınıflar için 2. ders [offline]

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
Mathilda Mythill
Slug & Jiggers Sahibesi
Mathilda Mythill


Kadın
Ruh hali : 3, 4 ve 5. sınıflar için 2. ders [offline] Yeasj3
Mesaj Sayısı : 210
Yaş : 34
Kan statüsü : safkan
Galleon : 11995
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 19/06/08

3, 4 ve 5. sınıflar için 2. ders [offline] Empty
MesajKonu: 3, 4 ve 5. sınıflar için 2. ders [offline]   3, 4 ve 5. sınıflar için 2. ders [offline] Icon_minitimeSalı 30 Eyl. 2008, 15:30

Ekim ayının son Pazartesi günü, 1. ve 2. ders.
Hava durumu: Yağmurlu ve bulutlu.




Her zamanki gibi bekliyordu Yasak Orman’ın kıyısında. Yağmur damlaları düştüğü yeri delercesine sert iniyor, Mathilda’nın şemsiyesi damlaların ağırlığıyla sallanıyordu. Öğrencilerin büyük çoğunluğu günlerdir devam eden yağmura alıştığından şemsiyeleriyle gelmişlerdi. Mathilda’ysa bu renkli şemsiyelerin görüntüsüne sinsice gülümsüyordu, dersin sonuna kadar ıslanacaklardı ne de olsa. Sınıf tamamlandığında, yağmur sesini bastıran gür bir sesle konuştu: “Beni takip edin!” Sola dönüp Yasak Orman’a doğru yürümeye başladı. Her adımda şemsiyesine düşen yağmur damlaları azalıyordu. Yüksek ve sık ağaçların yapraklarıyla engellenen damlalar, oradan buradan yolunu bulup, birikip birikip akıyorlardı yine toprağa minik şelaleler halinde. Zaten karanlık olan hava, ormanın içinde daha da karanlıktı. Güneş onları uzun süredir terk etmiş olsa da o gün kendi ateşlerini yaratacaklarından pek de huzursuz değildi Mathilda, en azından öğrencilerden daha az huzursuzdu. Yasak Orman’a girişin verdiği heyecanla gençler aralarında fısıldaşıyorlardı, yine de bu fısıldaşmalar bir yaratığın dikkatini çekmekten korktuklarından sık sık derin sessizliklerle kesiliyordu. Öğrencileri hayal kırıklığına uğratacak kadar erken bir anda Mathilda durdu, yüzünü öğrencilere döndü ve hızlıca saydı gençleri. Mevcut hala aynıydı, kimse bir macera umuduyla kaçmamış ya da çok derinlerden gelen bizarcık sesini takip etmemiş demekti.

Öğrencilerin zaman zaman devam eden fısıldaşmalarını sert bir şekilde “Şşşt!” diyerek durdurdu ve fısıltıyla konuştu: “Yasak Orman’ın uçlarındayız, yani tehlikeli bir şeye rastlayacak kadar derinlerde değiliz. Ama o tehlikeli şeyleri de çağırmak istemeyiz.” Özellikle sınıfın çok konuşan öğrencisine sert bir bakış attı. Ardından gözlerini yine sınıfın geneline çevirip devam etti, boştaki elinin işaret parmağı iki kişiyi gösterirken: “Sen ve sen” dedi. Ardından elini yakındaki bir ağacın dibine doğrulttu: “Şurdaki taşları getirin. Çok küçük olmasınlar.” Öğrenciler şaşkın şaşkın bakarken Mathilda fısıltısının içinde bile çok açık belli olan bir sabırsızlıkla seslendi “Çabuk! Hadi!”

İki öğrenci taşları taşırken Mathilda da açıklamaya başlamıştı neden burada olduklarını: “Bugün göreceğimiz yaratık bir külbükül. Bu yüzden...” Öğrenciler taşları getiriyordu, Mathilda da taşları bir daire şeklinde dizmeye başladı. “Taşlar yeterli, yerinize geçebilirsiniz.” Dedi. Sözünü yarıda kestiğini unutarak, sessizce işine devam etti. Taşların ortasına etraftaki dökülen yaprakları ve odun parçalarını yığdı. Ardından zorlukla cebindeki asayı çıkardı ve fısıldadı: “Yakarum Inflamary!” Asasından güçlü çıkan kıvılcımlar odun ve yaprakları vurdu. Göz alıcı ateş bir an parladıktan sonra hızla söndü. Mathilda şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Bu sefer biraz daha yüksek sesle başka bir sözcük denedi: “Incendio!” Asadan çıkan daha kuvvetli ateş yine odunlara ulaştığında sönüvermişti. Mathilda o an yaptığı hatayı anlayarak gözlerini devirdi. Yakmaya çalıştığı parçalar sırılsıklamdı. Şemsiyesini ateşin çıkması gereken yerin üstünde tutup, bir havalandırma büyüsüyle sabit tutarak önce gelmesi muhtemel yağmur damlalarından kurtuldu. Kendisi ıslanmaya başlamıştı şimdi de. Elini hızlı tutup odunlara dönük asasını sallayarak ardarda yaptığı kurutma ve yakma büyüleriyle problem çözülmüştü. Şimdi ateş çıtırdayarak yanıyordu. Mathilda yağmurun Orman’ın içine daha az uğramasına güvenerek şemsiyesini yeniden eline aldı ve cebinden çıkardığı minik bir kese içindeki tozları ateşe boca etti. Tozlar ateşe hücum eder etmez alevlerden derin bir “Pof” sesi çıktı. Aynı anda uzaklardan vahşi bir kuş sürüsü kondukları dallardan uçtular. Kanat sesleri Orman’da yankılanınca birkaç yaratık çığlığı bastı. Öğrencilerin ve Mathilda’nın gerildiği o kısa an bitince Orman eski uğultusuna geri döndü. Mathilda da tozun eklenmesiyle yeşil renk saçan ateşin ışığında, fısıltı halinde dersi anlatmaya yeniden başladı:

“Bugün bir külbükül göreceğiz. Külbüküller ateşle, tabi türleri gereği sihirli ateşle, fazla haşır neşir yaratıklardır. Bu ateşi yaktım ve içine uçuç tozu ekledim. Uçuç tozunu eminim hepiniz daha önce kullanmışsınızdır, özellikle evlerimizde çok sık kullandığımız sihirli bir araçtır. Tabi yine fark etmişsinizdir ki uçuç tozu kullanıldıktan sonra anne ve babalarınız bu tozu hemen söndürürler. Sebebi işte bu külbüküllerdir. Kendileri sihirli alevlerin uzun süre yanmasıyla ortaya çıkarlar. Nitekim bir süre sonra biz de birkaçının taşların arasından süzülüp ilerleyişini göreceğiz. O yüzden gözünüzü alevlerden ayırmayın.”

Öğrenciler gözlerini Mathilda’dan ateşlere çevirince Mathilda da sınıfı yeniden hızlıca saydı. Herkes tamdı yine. Büyük bir rahatlamayla derin bir nefes alıp yeniden konuşmaya başladı: “Külbüküllerin tek amacı çoğalmaktır, çoğalmak derken kesinlikle yangın çıkarmaktan bahsediyorum, bu yüzden bizlerin tek amacı da onların bu amaçlarını engellemek olmalıdır.” Öğrenciler yüzüne şaşkın şaşkın bakarken pek de açıklayıcı olmadığını fark etti. Gözlerini devirip yeniden anlattı “Külbüküller çıktıklarında anında gölgelere kaçacaklardır. Böylece yakalanma olasılıklarını en aza indirirler. Zaten şeffafa yakın gri renkli ve incecik olduklarından görmesi hayli zordur bu yaratıkları. Gölgelere kaçarak hem kendilerini hem de bırakacakları yumurtalarını güvence altına alırlar. Anlıyor musunuz?” Öğrenciler kafalarını salladı evet anlamında. Bunun üzerine Mathilda, o derste bitirmeleri gereken görevlerini açıklamanın zamanı geldiğini anladı. “Şimdi... Herkesin ejderha derisi eldivenleri yanında değil mi?” Öğrencilerin birkaçı zaten giymişti eldivenleri gelirken, gferi kalanlar da geçirdiler eldivenleri ellerine. “Peki hepiniz dondurma büyüsünü biliyor musunuz?” birkaç kişi kafasını salladı “Aguamenti veya Glacius, tabi bunları daha uzun süre uygulamanız gerekir.” Belli ki bu büyülerden en az birini biliyordu öğrenciler. Mathilda dert etmeyerek devam etti: “Külbüküller alevlerin arasından çıkar çıkmaz hızla gölgelere gideceklerdir, tabi frakında olabildiğiniz gibi fazla uzaklaşmayacaklar çünkü burada, yakınlarda yeterince gölge var. Siz de onları ve bıraktıkları yumurtaları bulacaksınız. Yumurtaları yeterince hızlı bulamazsanız Orman yanabilir bu yüzden dikkatli ve seri olun. Yumurtaları bulur bulmaz onları donduracaksınız. Sakın, sakın çıplak elle ellemeyin. Yoksa yanarsınız. Ne kadar çok dondurulmuş yumurta getirirseniz, o kadar iyi olur notunuz için. Şimdi külbüküller ortaya çıkana kadar kullanacağınız büyüler üstünde sessizce çalışabilirsiniz.”

Ödevin tehlikesini öğrenciler de fark etmiş olmalıydı ki hemen büyüler üstüne çalışmaya başladılar. Bazıları gerçekten dondurma büyüsünü beceremiyordu. Mathilda’ysa fazla dert etmemekle birlikte her şeye rağmen onlara yardım ediyordu. Bilek hareketlerini ve söyleyişlerini düzeltiyordu. Nasılsa önlemini almıştı, yağmur da yardım edecekti. Büyük çapta bir yangın çıkmayacağı ya da bir öğrencinin kaybolmayacağı kesindi. O sırada bir öğrenci bağırdı: “İşte çıkıyorlar!” Mathilda öğrenciye sert bir bakış attı ve “Harika! Hem külbüküller hem de başka vahşi yaratıklarla karşılaşmak istiyorsun sanırım!” dedi kızgınlıkla. Öğrenciler külbükülleri görmeye çalışırken Mathilda herkes tarafından duyulabilir fısıltısıyla konuştu: “Eğer tehlikeli bir durumla karşılaşırsanız asanızı kullanarak kırmızı bir kıvılcım yollayın havaya. Hemen gelirim, fazla derinlere de gitmek yok! Başlayın!”

Spoiler:


En son Mathilda Mythill tarafından Çarş. 01 Ekim 2008, 13:50 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://hogwartsekspresi.com/lejantlar-karakter-kartlary-f164/mat
Frances Sibi Chapman
Seherbaz
Frances Sibi Chapman


Kadın
Ruh hali : 3, 4 ve 5. sınıflar için 2. ders [offline] 43772825vu8
Mesaj Sayısı : 287
Yaş : 35
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11847
Ekspresso Puanı : -1
Kayıt tarihi : 20/09/08

3, 4 ve 5. sınıflar için 2. ders [offline] Empty
MesajKonu: Geri: 3, 4 ve 5. sınıflar için 2. ders [offline]   3, 4 ve 5. sınıflar için 2. ders [offline] Icon_minitimeSalı 30 Eyl. 2008, 21:55

'' Sızlanmayı keser misin artık? ''

Dışarı çıktıkları ilk andan beri Blair, şiddetle yağan yağmur hakkında dert yanıyor ve binbir felaket senaryosuyla canını sıkıyordu. Sibi onun bu tutumunu anlamıyordu, şekerden değildiler ya.. Alt tarafı ıslanacaklardı, aralıksız düşen damlalar arasında eriyip gitmeyeceklerdi. Asıl burada mızmızlanması gereken birisi varsa o da Sibi'ydi, çünkü Blair ortak kullandıkları şemsiyeyi sürekli kendi tarafına çekiyordu. Sağ tarafı zaten sırılsıklam olmuştu, daha fazla dayanamayarak kendini şemsiyenin kapmsama alnından dışarı attı. Şemsiye Blair de kalabilirdi, hem böylece onu dinlemek zorunda da kalmayacaktı. Tüm bunlar yaşanırken Profesör Mythill sessizliğini bozmuştu, Blair ile uğraştığından onun sözlerini duyamamıştı. Yine de bu pek sorun olmadı, profesörün ormana girmesi ve öğrencilerin onu takip etmesi üzerine durumu kavrabilmişti. Anlaşılan geçen ders bahsettikleri tehlikeyle birazdan tanışacaklardı. Arkadaşını kolundan sürükleyerek Yasak Orman'a daldığında gülümsüyordu. sonunda gerçekten eğlenceli bir şey yapacaklardı, açıkçası ormana girebilmeyi uzun zamandır bekliyordu. Ama Blair ile bu küçük grubun en sonunda kalmışlardı, önde olanları kaçırmak kesinlikle istemiyordu. Önündeki kızları neredeyse ezip geçti, Blair'i de sürükleyerek profesörün dibine kadar girmeyi başardı, o kadarki kadın fikrini değiştirip aniden durmaya kalkarsa kesin çarpışırlardı. Fazla geçmeden bu korkusu gerçek oldu, beklenmedik bir anda durup arkasına dönmüştü.

'' Şşşt! ''

Tam o anda Blair onu çekip diğer tarafına fırltattı, dengesini kaybeden Sibi az daha yüz üstü yere çakılacaktı. Neyse ki yanı başındaki ağaca zamanında tutunmuştu, ayrıca profesörün üzerine çıkmaktansa yere kapaklanmayı tercih ederdi. Bu kısacık kargaşa içinde nefes nefese kalmıştı, bir eli ağacın gövdesinde diğeri belinde durmuş sokluklanıyordu. Bunun kötü bir fikir olduğunu anlayamamıştı, yani yumruğu büyüklüğündeki örümcek kolunun üzerinde dolaşmaya başlayıncaya kadar.. Büyük bir iğrenmeyle kendini geriye fırlattı ve kolunu şiddetle salladı, Blair ise şemsiyesinin sapıyla düşmemekte ısrarlı olan örümceğe vurmaya çalışıyordu. Oldukça çetin bir mücadeleden sonra örümcekten kurtulmayı başardı, ancak hızla kaçan örümcek hatıra olarak kolunda garip kokulu bir sıvı bırakmıştı. Gördüğü kadarıyla aynı akıntıdan şemsiyeye de bulaşmıştı, Blair önümüzdeki bir yıl boyunca hız kesmeyecekmiş gibi yağan yağmura rağmen çareyi şemsiyeyi atmakta bulmuştu. Ama Sibi aynı şeyi kolu için yapamazdı, mecbur cebinden çıkradığı bir mendille kolunu sildi. '' İyi misin? '' Kıza gülümseyip başını salladı, şimdilik iyiydi. Bu sırada profesör iki öğrenciye taş toplatıyordu, Sibi toparlanark kendini başlamak üzere olan derse vermeye karar verdi.

'' Bugün göreceğimiz yaratık bir külbükül. Bu yüzden... ''

Külbükül? Ne garip bir isimdi böyle, daha önce duyduğunu hiç sanmıyordu. Ayrıca nasıl bir yaratık olduğu hakkında da bir fikri yokru, sadece adından dolayı işin içinde ateş olduğunu tahmin edebilmişti. Bir de taş toplamışlardı, Sibi parmak ucuna yükselip getirilen taşlara baktı, bildiğimiz irili ufaklı, çakıl taşlarıydı. Profesörün taşlarla bir daire çizdiğini görünce anladı ki taşlar sadece yakacakları ateşin yayılmaması içindi. Islanmış saçları suratına yapışmıştı, eliyle saçlarını gözünün öndünde çekti. Görüntünün biraz daha güzelleşmesiyle olanları daha dikkatli izlemeye başladı. Profesör Mythill şimdi de asasını çıkarıp taşların ortasında kalan odun ve yaprakları ateşe vermeye çalıştı. Sibi bir an kendini tutamayıp kikirdedi sonrada hemen eliyle ağzını kapadı. Bir an için profesörün yağan yağmuru hesaba katmadan ateş yakmayaçalışması komik gelmişti. Profesörün onu fark etmediğini görünce derin bir nefes aldı. Profesör kendini feda edip şemsiyesini kullanarak ateş yakmayı başarmıştı. Şahsen Sibi ateşin yanmaya başladığına işaret olarak çıkan poflamadan rahatsız olmamıştı ama yarım dizüne kadar vahşi kuş onunla aynı fikirde olmasa gerekti. Hepsi birden kanatlanınca çıkan gümbürtü görünüşün aksine yalnız olmadıklarını farketmesine yol açtı, çok yakınlarından insana ait olmayacak kadar kulak tırmalyıcı bir çığlık yükselmişti. Ensesindeki bütün tüylerinin diken diken olduğunu hisetti, ilk defa tedirgin olmuştu. Profesör Mythill her ne kadar kendisinden emin gözükse de Sibi içinin kolay kolay rahatlamayacağını biliyordu. En iyisi çevresinde olanlara aldırmadan derse devam etmekti, bir şey onlara saldırırsa.. Omuz silkti, bunu o zaman düşünürdü. Bu sırada dikkatini çeken bir şey olmuştu, profesör yanan ateşe uçuç tozu serpmişti. Sibi o ana kadar uçuç tozunun sadece şöminelerde işe yaradığını düşünmüştü, nasıl bu kadar salak olabilmişti ki? Blair kolunu cimcikledi, dikkatini profesöre vermesini işaret etti. Anlaşılan önemli bir şey söylüyordu.

''..Kendileri sihirli alevlerin uzun süre yanmasıyla ortaya çıkarlar. Nitekim bir süre sonra biz de birkaçının taşların arasından süzülüp ilerleyişini göreceğiz. O yüzden gözünüzü alevlerden ayırmayın. ''


Sanki başından beri bu emri almayı bekliyormuş gibi ileri atıldı, tüm dikkatini ateşe verdi. Artık ne yapması gerektiğini de biliyordu, onların etrafa yayılamlarını engeleyecekti. İy de nasıl? Küçük birşey olmalıydılar, onları yakalmak zor olacaktı. Çok geçmeden profesör renksize yakın ve incecik olduklarını söyleyerek daha da moralini bozmuştu. Üstelik bir de yumurtalardan bahsetmişti, herhalde ortaya çıkar çıkmaz sayısını arttırmak için yumurtluyordu. Külbükül yumurtaları.. Sibi sanki bunu daha önce bir yerde okumuştu. Tabi ya, aşk iksiri! Bütün yazını Charlie'nin kalibini nasıl çalacağını düşünerek geçirmişti, son çare olarak aşk iksirlerine başvurmaya karar vermişti. Malzemelerde Külbükül yumurtaları da vardı, eğer onlardan birini cebe atabilirse.. Haince bir gülüşle suratı çarpıldı, yaptığının çok kötü bir şey olduğunu biliyordu ama aşk insana herşeyi yaptırıyordu işte. Panikle çantasını karıştırmaya başladı, ejderha dersisi eldivenleri burada olmalıydı. derin bir nefes alarak onları çantasından çıkardı, herşeyin eksiksiz olmasını istiyordu. Ders artık onun için çok ayrı bir boyuta geçmişti, ne olursa olsun o yumurtalara ihtiyacı vardı.


'' Peki hepiniz dondurma büyüsünü biliyor musunuz? ''

Bir kaç saniye için kalakaldı, bildiğini sanmıyordu. Aslına bakılırsa ilk defa duyuyordu böyle bir büyü olduğunu, boş zamanlarında hiç büyü çalışmazsa işte böyle aval aval bakardı. Profesör söylemişti neyseki, becerebilirdi herhalde. Tam bu düşünce aklndan geçerken profesör ormanın yanma tehlikesine değinmişti. Yutkundu, bütün Yasak Orman'ı ateşe verdiğini düşünemiyordu. Acaba bir bahane uydurup dersten kaçsa mıydı? Kendine gel! Sen bir Gryffindor'sun, korkaklık sana göre değil. Hem o yumurtalara ihtiyacın var.. Kendini toplamaya çalıştı, hemen umutsuzluğa kapılmıştı. Herşeyin başı inanmaktı, eğer yapabileceğine inanırsa başarırdı. Korkunun yüreğine sadece birkaç saniye daha yayılmasına izin verecekti ve sonra korku geldiği gibi gidicekti. Şimdi.. Hemen asasını çıkardı, dondurma büyüsünü pratik etmeye başladı. Diğerlerine bakınarak bilek hareketini taklit edip büyülü sözleri doğru bir şekilde söylemeye çalışıyordu. Bu sırada az önceki motivasyon işe yaramıştı, kendine güveni geri gelmişti. Ne korku ne de tedirginlik.. Hepsi aklından çıkıp gitmişti, profesör başlama komutunu veridiğinde Sibi kendini sadece külbükülleri ve yumurtalarını bulmaya vermişti. Çok geçmeden bir tanesini görmüştü, ilk dikkatini çeken şey ise alev alev yanan gözleri olmuştu. Külbükül'ün görünmesiyle kaybolması bir olmuştu, Sibi panikle etrafına bakındı. İşte oradaydı, yaptığı garip şişme hareketine bakılırsa yumurtluyordu. İyice yaklaşıp dikkatlice ona baktı, Külbükül yavaşça büzülürken ortaya parlak kırmızı bir yumurtu çıkmıştı.

'' Glaci.. Lanet olsun! Aguamenti! ''

Yumurtayı donduramadan hemen yanındaki daha önceden orada olduğunu tahmin ettiği başka bir yumurta alev almıştı. Neyseki asasından fışkıran suyla vaktinde söndürmeye başardı. Sonra tekrar kendi tumurtasına döndü, asasından bu sefer sopuk hava çıktı ve yumurtayı dondurdu. Sibi süre bitmeden aynen bu şekilde bir düzineden fazla yumurta dondurmayı başardı. Profesör Mythill'in ellerini çırpmasıyla tekrar eski yerlerine döndüler, bu sırada yanan ateş söndürülmüştü. Etrafta kırımızı bir kıvılcım ya da alev almış bir yer göremiyordu, sınıf olarak işin altından kalmışlardı. Biri hariç yumurtalarının üzerine adını yazıp profesöre verdi, bir tanesi hala cebindeydi. Elini cebine sokmuştu, bir yere gitmesinden endişe eder gibi sıkı sıkı yumurtayı tutuyordu. Blair de yanına gelmişti, yanan parmağını gösterip mızmızlanıyordu. O da en az Sibi kadar ıslaktı ama bu duruma alışmış gibi gözükmüyordu. Ormandan çıkarlarken sabahki kötü senaryolarında yanan parmağını da katmıştı, Sibi delirmek üzereydi. Bir insan bu kadar şikayet edemezdi, neyseki ders saatinin sonuna gelmişlerdi. Blair kesin parmağını şifacıya göstermek isteyecekti, bu sırada rahat bir nefes alabilirdi. Hogwarts'a doğru yol alamdan önce profesör Sibi'ye gülümsemişti, anlaşılan performansından memnun kalmıştı. Aynı şekilde gülümseyerek karşılık verdikten sonra aşk iksirleri hakkında daha ayrıntılı bir araştırma yapmak için kütüphanenin yolunu tuttu.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Serah S. Kimberly Dixie

Serah S. Kimberly Dixie


Kadın
Ruh hali : 3, 4 ve 5. sınıflar için 2. ders [offline] 11mt8
Mesaj Sayısı : 70
Yaş : 31
Kan statüsü : Melez
Galleon : 12306
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 19/01/08

3, 4 ve 5. sınıflar için 2. ders [offline] Empty
MesajKonu: Geri: 3, 4 ve 5. sınıflar için 2. ders [offline]   3, 4 ve 5. sınıflar için 2. ders [offline] Icon_minitimeSalı 07 Ekim 2008, 14:55

*Olamaz, geç kaldım. Geç kaldım! Aferin bana, geç yatarsan olacağı budu. Ne anlamı vardı kalkıp beşinci sınıf kitabını anlamaya çalışmanın. Umarım profesör çok kızmaz ya da derse başlamamışlardır. Puan kırılırsa iyi olmayacak.* Serah koşa koşa kütüphanenin çıkışına ilerledi. Koşması kütüphane görevlisinin hoşuna gitmemiş gibiydi çünkü arkasından homurdandığını duymuştu. Kapıyı açmış, çıkarken kapıya takılmış ve yandaki merdivenin tutunacak yerine zar zor tutunarak yuvarlanmaktan kurtulmuştu. Merdivenlerden hızla inerken sarı saçlarını toplaması gerektiğini farketti. Büyük çıkış kapısına varmıştı bile. Bileğine geçirdiği tokayla saçlarını topladı. Sonra dışarı çıktı. Hava yağmurluydu ve nereden estiyse cüppe giymeden çıkmıştı. Bugün onun için pek iyi olmayacak gibiydi. Koşa koşa dersliğe gitmişti. Profesör yeni yeni konuşmaya başlamış gibiydi. O konuşurken gelince utançtan kızardığını hissetti. Biraz daha erken gelemez miydi ki? Düzelmesi gerekiyordu. En kısa zamanda hayatını düzene sokmazsa daha da dağılacağını farketmişti. Kendisinden biraz uzunca kahverengi saçlı bir kızın yanına geçmişti. Ne işleneceğini tam anlayamamıştı ama profesörün külbükülden bahsettiğini duyunca konunun o olması gerektiğini düşündü. Tuhaf bir isimdi. Külbükül. Külün bükülmesinden falan mı türedi? diye düşündü. Saçmaydı. Profesörün ateşi yakmasından bir süre sonra belli belirsiz kıpırdamalar gözlemledi Serah. Asasını çıkardı. Henüz Aguamentiyi biliyordu. Onda da pek iyi değildi. Denemesi gerekiyordu. Yumurtalar gerekliydi puan kazanmaları için. Yumurta bulamasa bile ormanın yanmasını engellemeliydi. Orman yanarsa herkes için üzücü olurdu. Ejderha derisi eldivenlerini takarken iç çekti. Tuhaf yaratıklar görmüşlerdi ve görmeye devam edeceklerdi. Peki ileride bunların ne kadarıyla karşılaşacaklardı? Gölgelerin youn olduğu bir yere gitti. Gözlerini irice açarak yere bakamya başladı. Bakışları sürekli yanan odunların arasına gidiyordu. Bir belirti ararken hızlı bir hareket yakalar gibi oldu. Bakışlarını hemen hareketi hissettiği yere yöneldi. Pençe sesleri duyuyordu. Oradaydı işte. Küçük gri yaratık büzüşüp düzeliyordu. O bakarken kırmızı renkli bir yumurta gözükmüştü. Bu yumurtanın aşk iksirlerinde işe yaradığını duymuştu büyük sınıflardan. Acaba.. Bir tanesini alsa mıydı? Yumurtanın kırmızılığı artarken "Aguamenti!" dedi kısık ve net bir sesle. Asasından fışkıran sular yumurtayı kaplamıştı. Hafif bir cızırtı duyduğunu sandı. Yumurtanın rengi sönerken yanda da alev alan bir yumurta farketmişti ve asasını ona yöneltmişti. İki yumurta da sönmüştü. Serah o ikisini aldı. Bir oğlanın yumurtasıyla başa çıkamadığını farkederek ona da yardım etti. Sonra da gülümseyerek başka yumurtalar aramaya koyuldu.

Gölgelerin içine ilerlemişti. Durması gerekliydi kaybolmamak için. Sol eli cebindeki yumurtaların üzerindeydi. Sağ tarafta kırmızılıklar görmeye başladı. Bulunamamış üç yumurta vardı orada. Üçü de alev almaya başlamıştı. Aceleyle yumurtaların yanına gitti ve asasını üçünü de kapsayacak bir noktada tutarak "Aguamenti!" diye bağırdı. Heyecanlandığı için bağırmıştı. Asasından dular çok ağır çıkıyordu ve böyle giderse oralar yanacaktı. Serah asasını sertçe sallayarak su akmasını sağlamaya çalıştı ama bu sadece büyünün kesilmesine neden olmuştu. Yumurtaların etrafındaki otlar yanamya başlamıştı. Eğer şimdi yapamazsa kendini affetmezdi. "Aguamenti!" Neredeyse yalvarırcasına söylenen bu büyü sözcüğünden sonra asasından su daha kuvvetle akmıştı. Zihninde ne kadar büyüye yoğunlaşırsa o kadar artıyordu. Düşüncelerini bir kenara atarak suyun artmasını hayal etti. Su artacak, artacak ve orayı söndürecekti. Söndürmeyi hayal ettikçe su daha da artmış ve tutuşan bir parça ot sönmüştü. Suyun temasıyla yumurtaların kızıllığı azalmıştı. Beş dakika öyle yumurtaları sularken cebindekileri de çıkarmış ve hepsine su yollamaya başlamıştı. Tamamen söndüğünden emin olmak istiyordu. Ne kadar öyle durduğunu bilmiyordu ama yumurtaların sönmüş olması gerekiyordu. Büyüyü kesti ve yumurtaları gömleğinin kenarı ile kuruladı.Elindeki beş yumurtaya bakarken birini almakla almamak arasında kaldı. En iyisi hepsini vermekti. Belki ileride bulurdu bu yumurtalardan. Cebine atmış olduğu pilot kalemle üzerlerine ismini ve binasını yazdı. Profesörün yanına döndüğünde herkesin yer yer ıslanmış olduğunu görünce gülmeye başladı. Kendisinin de onlar gibi göründüğünü biliyordu. Gülmesini keserek profesöre gülümsedi. Toplamayı başardığı beş külbükül yumurtasını profesöre verirken dalgınlaşmıştı yine. Bu dalgınlığı üzerinden atatı. O sırada da dağılma zamanları gelmişti. Çantasını yerden alarak omzuna astı ve yavaş yavaş yürüyerek oradan uzaklaştı..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.hogwartsekspresi.com
 
3, 4 ve 5. sınıflar için 2. ders [offline]
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Mantar Pano :: RPG İçi Sayfalar-
Buraya geçin: