|
| 4. Sınıflar ~ Ruh ve Hayat Yolu Sayısı | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Amortentia Cécile Derwent Emekli Cadı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1343 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 13572 Ekspresso Puanı : 24 Kayıt tarihi : 26/08/06
| Konu: 4. Sınıflar ~ Ruh ve Hayat Yolu Sayısı C.tesi 04 Ekim 2008, 16:06 | |
| Öncelikle tıklayınız.
Kasım ayının ortalarında, soğuk ve kasvetli bir gün. Şatonun pencere pervazları bembeyaz karla örtülmüş. Öğrenciler gözlerinde mahmur ifadelerle derslerde çaktırmamaya çalışarak uyukluyorlar. Amortentia, cuma gününün bu üçüncü saatinde ruh ve hayat yolu sayısını işlemeyi düşünüyor.
Profesör sınıfta bulunmamaktadır. Giriş rp'lerini bırakınız. | |
| | | Marguriette Alvarie Mitt
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 64 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11804 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 26/09/08
| Konu: Geri: 4. Sınıflar ~ Ruh ve Hayat Yolu Sayısı C.tesi 04 Ekim 2008, 17:37 | |
| Kasvetli ve soğuk bir günün ortasında bulmuştu kendisini, kurumuş dudakları bir şey söyleyecekmiş gibi oynamıştı hemen sonraysa, güçsüzce tekrar birbirine kenetlenmişti. Elinde döndürüp durduğu sarı parşömen, ellerinden kayıp, neredeyse buz tutmuş yere düşmüştü. Pencereden gelen rüzgarsa, mektubu yerinden birkaç santimetre oynatmıştı. Birisinin kapmasından korkarak, hemen almıştı sarı parşömeni, teyzesi Cathérina’nın yazdığı mektuba iğrenerek son bir bakış attıktan sonra, onu katlayıp cübbesinin cebine koymuştu. Kaymamak için tutunduğu merdivenleri çıkmaya başlamıştı ki, arkasından alaycı bir ses yükselmişti. “Hey, Marguriette!” Kayarcasına arkasına dönüp ona yaklaşan siyahi çocuğa dikmişti gözlerini, çocuk merdivenleri çıkarken bir an için tökezlemiş, ondan sonra hemen toparlanmıştı. Oğlan onun yanına geldiğinde elini ona uzatmıştı. Çocuksa imrenmiş bir şekilde ona alayla dudak büktükten sonra, tiz bir kahkaha atmıştı. Oğlanın cübbesine kaymıştı gözleri, yılan siyahın üzerine işlenmişti. Bir Slytherin’li onda ne isteyebilirdi ki? Sadece derslerde gördüğü çocuğa bakarken, buz mavisi gözleri grinin en koyu tonlarına bürünmüştü. “N’oldu? Yoksa seni, görüntü kirliliği yaptığından dolayı Azkaban’a mı atıyorlar?” Bir Slytherin’liye yakışır öncekinden de kuvvetli bir kahkaha patlatmıştı. Daha adını bile bilmediği çocuğa bakarken, yüzünde iğrenmiş bir ifade vardı. Siyahi çocuğun arkasında ki arkadaşlarından tekdüze bir kahkaha patlamıştı. Çocuk arkasını dönüp giderken, Marguriette, ona tekme atma isteğini zar zor bastırdıktan sonra,Hızlıca merdivenlerde çıkmaya başlamıştı.
Bir an için çocuğa dönüp, ona laf atmaya niyetlenmişti ki, kendini bir kez daha zorlayarak, yürümeye devam etti. Derwent’in sınıfının olduğu koridorda, fısıldaşan öğrenciler çekmişti dikkatini;Derwent’in tepelerinde bitmesini istemiyorlardı herhalde. Aritmansi… Sayılarla uğraşmak her zaman ona zor görünmüştü. 3 aydır görmediği sınıfın önündeydi yine, sınıftan en ufak bir ses bile çıkmıyordu. Üşümüş eli kapının paslı tokmağına yönelmişti. Çehresi sınıfa dönük içeriye süzülmek için hazırlandı. Küçük bir sesin eşliğinde yavaşça aralanmıştı kapı, hala grinin en koyu tonlarında olan gözleri, sınıfı hızla süzmüştü. Bomboş bir sınıf, içine sadece matem bürümüştü. 3 aydır girmemişti bu sınıfa, acaba gerçekten özlemiş miydi? Derin bir iç çekişin ardından, kapıyı sertçe kapamıştı. Profesörün oturduğu masa da boştu. Sınıf, profesör içerye girdiği anda sessizliği bürünürdü hep, bu sene de aynı olacağına emindi. Hiç çaba sarfetmeden sınıfı sessiz tutardı Derwent. Gözüne ilk ilişen sıraya kayarcasına ilerlemişti. Sessizlik... Sınıf öyle sessizdi ki, hava matem kokuyordu adeta. Sessizliğin içinde sürüklenmeye alışkın olduğundan, tek başına olduğu sınıfta, yalnızlık çekmemeye başlamıştı.
Hava adeta ruh halini yansıtıyordu: soğuk ve kasvetli. Kasvetli havası, karanlığı ve soğukluğu yeniden etkisi altına almaya başlamıştı. Kendini olduğu ortamdan soyutlamaya çalışmıştı bir an için, sonraysa kendine küfretmişti. Ailesine derslerinde başarılı olacağına dair verdiği söz aklına gelmişti. Ona bir mektup yazmaktan aciz olan ailesi...İçine bir nefret bürümüştü aniden, kitabı öyle sıkmıştı ki, eli aniden bir acıyla kaplandı. Lanetler okumayı kesip annesinin yeni aldığı saate baktı. Derwent yakında gelirdi. Sayılarla uğraşmak, bu dersi neden sevdiğini anlayamıyordu. Düşününce gairp gelirdi oysa ki her zaman, çehresinde olan garip yüz ifadesi alaycı bir şekle girmişti bir süreliğine
Başını iki elinin arasına almıştı. Kapının tekrar aralandığından habersiz, sessizce profesörü bekliyordu. Elini başından çekip, kapıya dikmişti gözlerini, her kapının gıcırtısında, profesörün geldiğini düşünerek, bir an için ürküyordu. Kurumuş dudaklarını ıslatıp, ellerini birbiriyle birleştirdi. Çoğu kişi konuşmaya başlamıştı. Ama her zamanki gibi yüksek sesle değil, alçak sesle fısıltıyı andıran bir tonda... Genç kız ise tek başına profesörü beklerken, başını sırasına eğmiş, sessizce bugün yaşadıklarını düşünüyordu. 3. dersin diğerlerinden daha eğlenceli geçmesini umarken, pencereden süzülen rüzgar kahverengi saçlarını havalanmasına sebep olmuştu. Kapı tekrar açılmıştı, sarı saçlı tombul bir sınıfın içeriye girip, yanına oturmak istemesiyle, sırada hafif kayıp duvar kenarına çekmişti bedenini, kızdan ona kalan sırada rahatsız bir şekilde otururken, elini çantasına doğru sürükleyip, içinden Aritmansi kitabını çıkardı. Tekrar bu sınıfta olmaktan mutluydu aslında, Kuleyi ve içindekileri yazın öyle özlemişti ki... İçeriye giren bir Slytherin'li yüzünün buruşmasına neden olmuş, çehresinde ki ifadeyse uzun süre silinmemişti. Bu derste başarılı olabileceğini düşünmüyordu, profesör ne kadar iyi anlatırsa anlatsın sayılar ona göre değildi ki, sırf cezaya kalmamak için ödevleri yapıyordu.
En son Marguriette Alvarie Mitt tarafından Paz 05 Ekim 2008, 14:06 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Frances Sibi Chapman Seherbaz
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 287 Yaş : 35 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11847 Ekspresso Puanı : -1 Kayıt tarihi : 20/09/08
| Konu: Geri: 4. Sınıflar ~ Ruh ve Hayat Yolu Sayısı C.tesi 04 Ekim 2008, 23:49 | |
| Parşömen parmaklarının arasından kayıp yere düşerken baykuşhane gözünde bir anda ateşten bir çembere dönüşmüştü, dört duvarıyla onun üzerine gelen, canını yakan, onu boğan bir zindan gibiydi. Blair teselli etmek istercesine elini omzuna koymuştu, kendince bahaneler türetmeye çalışıyordu. Ama Sibi onu anlayamıyordu, bilmediği bir dilde konuşuyordu sanki, sözleri uğultudan başka bir şey değildi. Artık hiçbir şey anlaşılmıyordu, herşey silikleşmişti. Zaten artık nedenini bilmek istemiyordu, bilmekten korkuyordu. Duymadığı halde kızın tüm sözlerinin aksini iddia edercesine başını iki yana salladı, artık susmasını istiyordu. Takati yoktu, gitmeliydi, uzaklaşmlıydı. Bir kaç adım geriledi, daha fazla orada kalmak istemiyordu. Blair bir anda kolunu kavramıştı, gitmesine izin vermiyordu. Sibi kendini çekip kurtarmaya çalıştı, başaramayınca çaresiz kızı kenara ittirdi. Dengesini kaybedip geriye düşen Blair'in şaşkın bakışlarına aldırmadan koşarak merdivenlere yöneldi, hava almaya ihtiyacı vardı.
Durmaksızın koşarak bir dakika içinde kendini baheçeye atmıştı bile. Sabahtan beri bulutların arkasında saklanan güneş yüzünü göstemeye karar vermişti. Yaprakları dökülmüş ağaçlar, muazzam büyüklükteki arazide çıplakmış gibi görünüyordu. Gece kısa süre yağan kar, öğle vakti ortaya çıkan güneşle erimeye balşamış, su gölcükleri oluşturmuştu. Soğuk havada bu su birikintilerinin olduğu yerler buzlanmıştı. İşte bu yüzden yürürken zaman zaman kayıyordu. Ama aldırmıyordu, pelerinine sarınmış bir şekilde yürüyordu. Devasa meşe ağacını görünce durdu, kollarını açmış görüntüsüyle insana güven veriyordu. Şu anda sırtını yaslarken şüphe duymayacağı belki de yegane şey bu ağaçtı. Diz çöküp ağacın en derinlere kadar inen köklerinden birinin üzerine oturdu. Ellerini yüzüne kapattı, sanki utanılacak bir şey yapmış gibiydi, saklanmak istiyordu. Kimsenin göz pınarlarından yanaklarına düşen damlaları görmesine gerek yoktu. Kimsenin bir türlü hakim olamadığı hıçkırıklarını duymasına ihtiyacı yoktu. Aslına bakılırsa orada olduğunun bilinmesine bile gerek yoktu, bir hayaletten farksız değildi ne olsa.
Her ne kadar düşünmemek için çabalasa da aklına getirmeden edemiyordu. Bütün bunlar neden onun başına geliyordu? Hayatındaki hiçbir güzellik uzun süreli olmuyordu, mutlaka bir yerlerden çekiştiriyordu kader, ayağını kaydırmak için. Emanet verdiği mutluluğu almak için her seferinde daha da acele ediyordu. Ellerini yüzünden çekip cebinden çıkardığı mendille göz yaşlarını sildi. Ağlamamaya çalışıyordu, çünkü biliyordu; ağlamakla geçmeyecekti. Aksine daha da büyüyecekti, içindeki öfke. Ne olacaktı şimdi? Her zaman yaptığını yapacaktı, başka çaresi yoktu. Hiçbir şey olmamış gibi davranacaktı, sakin ve kavgasız olacaktı. Kimselere bahsetmeyecekti, soran olursa duymayackatı. Nedenini merak etmeyecekti, nasıl bu hale geldiklerini kendine bile sorgulamayacaktı. Kimseyle hesaplaşmayacak, kimseden açıklama beklemeyecekti. Kısaca aynen devam edecekti, kaldığı yerden hayatına. Kendi kendine acı bir şekilde gülümsedi, dudaklarından belli belirsiz kelimeler döküldü; '' Ben yine salağı oynayacağım... '' Başı dönmeye başlamıştı, midesine kramplar giriyordu. Ne olduğunu anlayamadan gözleri karardı, bedeni haddinden ağır geliyordu. Islak toprağa düştü başı, toprak kokusu burnunu dağlıyordu. Gitgide hissizleşirken, soğuk hala ordaydı, çok üşüyordu. Ardından gölge üzerine bir yorgan misali örtüldü, onu esir aldı.
'' Sibi? İyi misin? Bayılmış olmalısın, seni böyle görünce öyle korktum ki... ''
Gözlerini araladağında önce kendini muggle çocukların gittiği lunaparklardan birinde sandı. Rengarek parıltılar, bağrışmalar, esen rüzgarla uçuşan saçları.. Dönme dolaba binmiş olmalıydı, başının dönemsi de bu yüzdendi zaten. Peki bu sarsılma da neyin nesiydi? Suratına yediği sert bir tokatla kendine gelir gibi oldu, Blair ise hala omuzlarında tutmuş onun sarsıyordu. Etrafına birçok insan doluşmuştu, hepsi meraklı yüzlerle ona bakıyordu. Kendini zorlayarak iyi olduğunu söyledi ve Blair'e tutunarak ayağa kalktı. Yeterince dikkat çekmişti, heme gitmesi gerekiyordu. Blair'in yardımıyla, elinden geldiğince hızlı bir şekilde yürümeye başladı. Her adımında bir şeyleri ezip geçiyordu, yüreği daha çok kanıyordu. Onu kanatları altına almış meşeden uzaklaştıkça daha da kötüleşmişti ama herkes onu bu halde görmeden gitmeliydi. Zayıflığını ancak kendine saklarsa zayıflık olurdu, öbür türlüsünün adı yenilgiydi.
Aritmansi dersliğine girerken, kulaklarında anneannesinin sesi yankılanıyordu. Ne zaman başına kötü birşey gelse, ne zaman Sibi'yi ağlarken görse kulağına hep aynı cümleği fısıldardı. Tanrı bizim gelecekle ilgili planlarımıza gülüyor çocuğum, ne yaparsak yapalım onun seçtiği yolda yürümek zorundayız... Bu sözler ona her zaman adaletsiz gözükmüştü, öyleyse insanlara hiç seçim şansının verilmediğini düşünürdü. Oysa anlatılmak isteneni şimdi o kadar iyi anlıyordu ki... Ona sunulan hayatı yaşamak zorundaydı ama nasıl yaşayacağı ona bağlıydı. Kısa mesafe olan ama uzun süren bu yürüyüşte kendini büyük ölçüde toparlamıştı. Ve kararını da vermişti, işler ne kadar ters giderse gitsin pes etmeyecekti. Tökezleyerek girdiği sınıfta dik yürümeye çalıştı, bu sandığından zor olmuştu. Hemen en yakında ki sıraya oturdu, Blair de yanına oturdu. Kızın Sibi'nin çantasını da yanında getirdiğini gördü, içini atkadaşına karşı büyük bir minnet kapladı. Çantasından eşyalarını çıkarmaya başlamadan önce eğilip kızı yanağından öptü. Midesi hala bulanıyor, hala kendini kötü hissediyordu ama herşey gibi bu da geçecekti. | |
| | | | 4. Sınıflar ~ Ruh ve Hayat Yolu Sayısı | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |