|
| Kızıl Sular, Yepyeni Umutlar | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Eurydice Black Slytherin Bina Sorumlusu, İksir Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2206 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12422 Ekspresso Puanı : 89 Kayıt tarihi : 05/06/08
| Konu: Kızıl Sular, Yepyeni Umutlar C.tesi 15 Kas. 2008, 14:51 | |
| Tarih~ Mart 1951 Mevsim~ İlkbahar Hava Durumu~ Rüzgârlı | |
| | | Eurydice Black Slytherin Bina Sorumlusu, İksir Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2206 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12422 Ekspresso Puanı : 89 Kayıt tarihi : 05/06/08
| Konu: Geri: Kızıl Sular, Yepyeni Umutlar C.tesi 15 Kas. 2008, 14:52 | |
| — Bir dahaki dönem Dans dersine gireceğimi sanmıyorum Nicole!
Dağılmış saçlarının kenarlarından süzülen ter damlacıkları yanağının belirli bir kısmına geldikten sonra yere düşüyordu. Sırılsıklam olmuş bluzu az da olsa bedenine yapışmıştı. Sürekli ayakta durup hareket etmekten olsa gerek ayaklarında yürümeye hal kalmamıştı. Tutunduğu duvarın bir yerlerde son bulacağının farkında olmasına rağmen destek almaya devam ediyordu. Omzuna attığı yaş havlu zindanların rutubetli havasıyla karışmış, etrafa ağır bir koku bırakıyordu.
Aniden girdiği Slytherin Ortak Salonu’nda ders çalışan birkaç kişi ve şömine başında sohbet edenlerden başka kimse yoktu. Neredeyse boş sanılabilecek salon kimsenin alışık olmadığı kadar aydınlıktı. Duvarların belirli kısımlarına yerleştirilmiş yeni şamdanlar gözü zedeleyecek derecede çok ışık veriyordu. Sessizlikten midir bilinmez, neredeyse Hogwarts ile yaşıt olan saatin çıkardığı arada sapmalar yaşayan tik taklar tüm salonda yankılanır gibiydi. Daha fazla beklerse havlunun etrafa yayacağı küf kokusundan rahatsız olabileceklerini düşündüğünden koşar adımlarla geçti salonu Elizabeth. Ayakkabılarının açılmış ipleri yüzünden düşmesi an meselesiydi. Hızlıca çıktığı merdivenleri geride bırakarak yatakhanesine daldı. Havluyu yere fırlattıktan sonra bavuluna yöneldi ve içinden çıkardığı temiz kıyafetlerini eline alarak banyoların olduğu bölüme doğru yürümeye başladı.
Yaklaşık 1 Saat Sonra
Gömüldüğü rahat koltukta anlamaya çabalıyordu çalıştığı Sihir Tarihi’ni. Kucağında duran bir tomar parşömen ona, Elizabeth’te parşömenlere bakıyordu. Bu uzun süreli bakışmayı sonlandıran Nicole olmuştu. Liz’in elinden kaptığı parşömeni bir o yana bir bu yana sallıyordu.
— Hey Nicole! Onu bana ver. — Hayır, olmaz!
Bu sırada Nicole’ün elinden kayıp giden parşömen az önce Liz’in ayaklarını koyduğu sehpanın altına girmişti. Büyük bir oflama çekerek eğildi ve bir şey görünmeyen karanlık ortama elini sokuşturarak parşömeni aramaya başladı. Oysaki parşömen parçası elinin oldukça uzağındaydı. Bu sırada eline temas eden bir cisim ile hafifçe irkildikten sonra ne olduğunu anlamak için elini biraz daha uzattı. Bir sıçankuyruğu gibi ince, uzun olan cismi avucuna aldı ve elini geri çekti. Avucunu aralayıp o an neye dokunduğunu öğrenmek isteyen genç kız gördüğü manzara ile ışıktan kısılmış gözlerini kocaman açarak elindekine bakmaya devam etti. Uçlarında zincir bulunan, siyah, kimin olduğunu çok iyi bildiği, deri bileklik avucunun içerisindeydi işte…
Nicole’e bir şey demeden Ortak Salon’dan ayrıldı ve nerede olduğunu tahmin ettiği çocuğa ulaşmak için ilerlemeye başladı. Göl kenarında olmalıydı, mutlaka orada olmalıydı. Koşturarak çıktığı merdivenleri geride bıraktı ve koridorları hızlıca geçtikten sonra kendini bahçeye attı. Tamamen kızıllaşmış ve yarısı yok olmuş olan güneş göle kızıl bir renk veriyordu. Ejderha çiftliklerine gitmeye karar vermiş gruplar dahi güneşin o ihtişamlı halini seyretmek için planlarını alt üst ediyorlardı. Felipe mutlaka orada olmalıydı. Asla kaçırmayacağı manzaraydı bu. Muhtemelen ordaydı da… Seri adımlarla indiği patikayı arkasını dönüp kısa bir göz hapsine aldıktan sonra gölün hemen kenarındaki kayalardan birinin üzerine oturdu. Etrafı daha iyi görebileceği tek yer olan kayalar birçok öğrenciye ev sahipliği yapıyordu. Genç kız aradığını bulamamanın verdiği sıkıntıyla cebine tıkıştırdığı bilekliği eline aldı ve incelemeye başladı. Ta ki aradığı simayı görünceye kadar… | |
| | | Felipe Klaus Rodrigués Büyücü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 292 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11927 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 03/08/08
| Konu: Geri: Kızıl Sular, Yepyeni Umutlar C.tesi 15 Kas. 2008, 16:40 | |
| Yavaş adımlarla baykuşhaneden kulelere doğru ilerliyordu. Havanın rüzgarlı olması, burayı adeta buz gibi yapmıştı. Ağır adımlarla merdivenlerden aşağıya iniyor ve merdivenden çıkan Gryffindor'luların "bunun ne işi var burada?" dediklerini hissedebiliyordu. Bunun için aceleyle aşağıya inmeye çalıştı. Üstündeki cübbeyi düzelterek uzun koridorlara gelmişti. Duvardaki tabloların konuşması, her yerden yankılanan ve kulaklarda iz bırakan bir melodi sesinin Felipe'e huzur vermesi onun dikkatini çekmişti. Büyük Salondan geliyor olmalıydı ya da başka bir yerden.
Felipe, aceleyle zindanların olduğu basamaklara ilerledi. Geçtiği koridorların epey aydınlık olması, Slytherin'li biri olan ve şöineden başka ışık yüzü görmeyen biri için garipsenecek bir durumdu. Merdivenlerden aşağıya inmeye başladı. Biraz üşümüştü ve ortak salondaki şöminenin yaydığı sıcaklıkla biraz olsun ısınabilirdi. Içeriye girdi. Ilk olarak merdivenlere yöneldi ve yatakhaneye doğru ilerlerdi.
Üstüne daha sıcak tutabilecek bir tişört giydi, cübbeyi üstünden çıkartarak. Şimdilik cübbeyi giymeyecek, ceketiyle yetinecekti. Dolabının kapağını kapattı. Asasının gerekmeyeceğini düşündüğü için yatağının yanındaki kutuya bıraktı. Beyaz renkli ama geneli siyah olan çizgili bir tişört, üstüne siyah deri ceketi ve altına siyah pantolonunu giymişti. Hemen yatakhaneden çıkarak aşağı kata indi, ortak salona. Ellerini şömineye doğru tutarak, üşüyen ellerini ısıtmaya çalıştı.
Felipe, yanan ateşten ellerini çekerek, ısındıklarını hissetti. Ardından ortak salonun bayıcı görüntüsünden kurtulmak için ortak salondan dışarı attı kendini. Her zaman gittiği yere, göl kenarına gitmek istiyordu. Biraz yürüyüş onu kendine getirirdi. Hemen merdivenlerden hızlı bir şekilde aşağıya inerek bahçe kapısından dışarıya çıktı. Sert esen rüzgar hala devam ediyordu. Geçmemişti. Ama eskisi kadar sertliği yoktu. Biraz yumuşamıştı rüzgar. Çimlerin üstünden ilerleyerek, kıpkırmızı olan gökyüzüne bakmaya başladı. Onun en sevdiği ve yapmaktan en çok keyif aldığı şeydi.
Yavaşça çimlerin üstünden bir ağaç kenarına gelerek oraya yaslandı. Batan güneşi izlemeye koyuldu. Geçen yıl başlamıştı bu hobi onda. Her akşamüstü buraya gelir, gökyüzünü inceler, akşamda Hogwarts'a dönerdi. Göle yansıyan güneşin görüntüsü ve göle renk katan kırmızı bir renk, onun zevkine uyacak bir biçimdeydi. Yaslandığı ağaçtan ayrılarak göl kenarından dümdüz yürümeye başladı. Ve ilerki kayalardan birinin üstünde bir cisim farketti. Merakını çekmişti. Biraz daha yaklaştı, arkası dönük bir kızdı. Yanına vardığında avcunun içinde Felipe'in bilekliği vardı. Şaşırarak, "Elizabeth!?" dedi ve Ell bir anda irkildi. "Korkuttum. Neyse, elindeki bana ait galiba?" diyerek avcundaki bilekliği gösterdi.
| |
| | | Eurydice Black Slytherin Bina Sorumlusu, İksir Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2206 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12422 Ekspresso Puanı : 89 Kayıt tarihi : 05/06/08
| Konu: Geri: Kızıl Sular, Yepyeni Umutlar C.tesi 15 Kas. 2008, 17:19 | |
| — Elizabeth!
Bir anda ensesinde hissettiği ses ile tüyleri diken diken olmuştu. Hiç beklemediği anda beklenmeyen birinden gelen davranış onu epey ürkütmüştü anlaşılan. Oturduğu kayadan düşebilirdi. Yumduğu gözlerini açtığında hiç hazır olmadığı anda hazır olmadığı birine yakalanmış olmanın verdiği huzursuzlukla yerinde kıpırdandıktan sonra bacaklarını kendine doğru çekti.
— Korkuttum. Neyse, elindeki bana ait galiba? — E-evet korkuttun. Ahh... Bu mu?Evet, sanırım senin. Ortak Salon’da sehpanın altında buldum.
Titreyen elleri onun tüm cesareti kıracak büyüklükteydi. O soğuk havada dahi kızarmayı başaran yanaklarına içinden lanetler okuyordu. Gözleri ise hala elinde tuttuğu bileklikteydi. Yine kaplamıştı benliğini o eşsiz karanlık. Yine acı çektiriyordu ona. İki el kalbini sıkıyordu sanki. Düşüncelerine hâkim olamıyordu, kendini onu sevmekten bir türlü alıkoyamıyordu. Neydi ki bu? Karanlık… Tüm benliğini buram buram sarmış bir karanlık... Gözünü kör eden bir karanlıktı. İnkâr edemese de acı bir gerçekti bu. Evet, aşktı…
Hissiz ellerinden çocuğun eline bıraktığı bilekliğe bakıyordu sadece. Bırakırken elinin değdiği sıcak ellerin içindeki bilekliğe… Konuşmaya, bir şeyler söylemeye korkuyordu. Ağzını açtığında çıkan sesin titremesinden oldukça korkuyordu. Sakinleştirmeye çalıştığı kalbinin üzerine koymuştu soğuktan morarmaya başlamış narin ellerini. Gözleri hala bileklikteydi. Felipe’in gözlerine bakamıyordu bir türlü. Baktığında tüm sırları açığa çıkacakmış gibi hissediyordu. Zihnindeki bütün her şeyin ortaya döküleceğini düşünmekten gözlerine bakamıyordu.
Kıyafetlerine verdiği özenin herkes farkındaydı. Saçları eskisi gibi dağınık değildi. Şimdi mutlaka bir şekil veriyordu. Epeyce kilo vermişti. Üzerine sıktığı parfümler Beth’e yeni bir kimlik kazandırıyordu. Aksesuar konusuna gayet seçiciydi. Kol saatleri ve tokalar dışında pek düşkünlüğü yoktu onlara. Ayakkabılarını kıyafetlerine uydurmaya çalışıyordu. Tüm bunları yapmaya çalışırken o lanet olası sarı mahlûk(Lessie) tüm olanları mahvediyordu. Bir gün yiyeceği toplu ve güçlü darbe ile toparlanması zor olacaktı sarı mahlûkun. Her şeyi daha da zorlaştırıyordu. Hayır, hayır, hayır… Şimdi bunları düşünmenin sırası değildi. Kafasından atmalıydı olanları. Tek odaklanması gereken kişi Felipe idi. Ve o şu an karşısındaydı… Titrek bir ses tonuyla;
— Oturmaz mısın? Dedi oturduğu kayanın boş kısmını göstererek. | |
| | | Felipe Klaus Rodrigués Büyücü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 292 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11927 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 03/08/08
| Konu: Geri: Kızıl Sular, Yepyeni Umutlar C.tesi 15 Kas. 2008, 20:17 | |
| Felipe Elizabeth'in elindeki bilekliğin kendisine ait olduğunu hemen anlamıştı. Çünkü üstündeki "F" harfi, onun olduğunun kanıtıydı. Ilk seslenişte korkutmuştu Ell. "E-evet korkuttun. Ahh... Bu mu?Evet, sanırım senin. Ortak Salon’da sehpanın altında buldum." Felipe yüzüne gülücükler saçarak Elizabeth'in elindeki bilekliğini aldı. Koluna takarak birkaç saniye baktı. " Tekrar korkuttuğum için üzgünüm, bulmana sevindim. Sağ ol. Demek Sehpanın oralarda düşürmüşüm. Yatakhanede arıyordum bende." diyerek ona baktı. Minnettardı. Felipe için çok önemliydi bu bileklik. "Oturmaz mısın?" dedi Elizabeth, yanını gösterirken. Felipe geri çeviremedi bu güzel teklifi. Kafasını sallayarak kızın yanına oturdu.
Felipe, yanındaki kıza baktı. Ardından gözlerini göle doğru çevirdi. Etrafı süzerken elini yanlışlıkla Elizabeth'in elinin üstüne koydu. Farkettiğinde hemen ellini çekerek Elizabeth'e baktı. "Görmedim, pardon," dedi. "Elizabeth ya sen nasılsın? Ortak salonda yoktun bugün?" Ona doğru baktı. Sarı kısa saçları rüzgarda dalgalanıyordu. Felipe tekrar göle doğru bakarak, güneşin battığını farketti. Tekrar bileğindeki bilekliğe baktı, yanındaki kıza borçluydu. Annesinden kalan tek şeydi bu bileklik. O yüzden kaybetmek istemiyor, ona gözü gibi bakıyordu. Güneş artık batmış, bulutlar yavaşça kara bir örtü gibi heryeri kaplamaya başlamıştı.
| |
| | | Eurydice Black Slytherin Bina Sorumlusu, İksir Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2206 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12422 Ekspresso Puanı : 89 Kayıt tarihi : 05/06/08
| Konu: Geri: Kızıl Sular, Yepyeni Umutlar Paz 16 Kas. 2008, 02:04 | |
| Karşısındaki çocuğun teklifini geri çevirmemesine seviniyordu Liz. Biraz yana kayarak oturmasına izin verdi Felipe’in. Güneşin yerini kara bulutlara bırakıyor olması nedeniyle etraf terk edilmişçesine boşalmıştı. Güneşten arta kalan minicik kızıl küre verebildiği kadar ışık vermeye çabalıyordu ortama. Karanlık Orman’dan gelen sesler epey artmıştı. İhtişamlı Hogwarts’ın ışıkları yanmış öğrencilerini selamlıyordu. Bu sırada elinin üzerinde sıcacık bir tabaka hisseden Liz kayanın üzerine doğru kaydırdı gözlerini. İşte bu kalbini yerinden çıkarabilirdi. Delicesine atan kalbi Felipe’in aniden elini çekmesiyle biraz olsun yavaşlamıştı. Zaten bilerek koymadığı belirten sözcükler nefes alışını düzene sokmuştu. Delicesine sevdiği insandan gelen küçük bir hareket dahi onu bu denli şaşırtmıştı. Küçük bir ‘Önemli değil’ mırıldandıktan sonra hala taşa bakmakta olan gözlerini göle çevirdi.
— Elizabeth ya sen nasılsın? Ortak salonda yoktun bugün? — Ben… Her zamanki gibiyim işte. Ortak Salon’a uğradım ama orada çok fazla zaman geçirmek istemedim. Hem bilekliği bulunca… Bilirsin bazı kızlar dedikoduya bayılırlar. Yeni gözde konularının ana teması benim sanırım. Sabaha karşı neden hırkamı çıkarıp çocuğun suratına fırlattığımı konuşup duruyorlar. Artık o kadar alıştım ki umursamıyorum. Neyse çok konuştum sanırım, sen nasılsın?
Felipe’in verdiği cevapları o kadar içten o kadar derinden duyumsuyordu ki… Bir insana bağlanmak bu olsa gerek… Giderek gözlerinin içinde kaybolduğunu düşünüyordu. Simsiyah gözlerin içinde kaybolmak… Bir an gözlerinin yanmaya başladığı hissetti. En nefret ettiği şeydi bu. Peki ya neden? Neden bir anda ağlama hissi oluşmuştu içinde? Neden karşısındaki çocuğa sarılıp doyasıya ağlamak istiyordu? Gözünün hemen ucuna dolan gözyaşlarını eliyle silerek, gülümseyerek konuşan Felipe’i izlemeye devam etti. Sanki SBD’ye çalışan bir öğrencinin dersi dikkatle dinlemesi gibi dinliyordu onu. Arada attığı küçük çaplı kahkahalar ayazla birlikte gecenin sessizliğine karışıyordu. Bir ara bilinçsizce başını oğlanın omzuna koydu ve ay ışığını seyre daldı. Uzaklardan gelen mandalina ve limon karışımı kokuyu sanki ilk kez duyumsuyormuşçasına çekti içine. Ve o anda iğne batmışçasına çekti başını, yasladığı diri omuzdan. Yemyeşil gözlerini gecenin karanlığıyla bir olmuş kara gözlere çevirdi ve az önce olanların verdiği huzursuzlukla;
— Çok, çok özür dilerim. Birden kendimden geçtim. Affedersin. Dedi.
Onu zor durumda bırakmış olduğunu düşündüğünden sıkıntılı bir biçimde salladı bacaklarını. Bir düşündü de; Acaba söylemeli miydi ona olan sevgisini? Söylese ne derdi ki Felipe? O anda çekip gider miydi oradan? Hayır, hayır söylemeyecekti… Belki de asla bilmeyecekti Elizabeth’in onu sevdiğini… İçindeki burukluğa karşı sormak istediği soruyu dile getirdi. Daha doğrusu araladı konuyu.
— Bizim Çin Prensesi sürekli peşinde…
Gülerek söylediği sözlerin altında yatan burukluk bir süre sonra gözyaşı olarak çıkmıştı açığa. Hıçkıra hıçkıra… Belki de bağıra bağıra… Tüm sevdasını haykırırcasına... | |
| | | Felipe Klaus Rodrigués Büyücü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 292 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11927 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 03/08/08
| Konu: Geri: Kızıl Sular, Yepyeni Umutlar C.tesi 22 Kas. 2008, 20:15 | |
| Gölün üzerindeki karartılara bakmaya başladı Felipe. "Ben… Her zamanki gibiyim işte. Ortak Salon’a uğradım ama orada çok fazla zaman geçirmek istemedim. Hem bilekliği bulunca… Bilirsin bazı kızlar dedikoduya bayılırlar. Yeni gözde konularının ana teması benim sanırım. Sabaha karşı neden hırkamı çıkarıp çocuğun suratına fırlattığımı konuşup duruyorlar. Artık o kadar alıştım ki umursamıyorum. Neyse çok konuştum sanırım, sen nasılsın?" Felipe'in sorusuna yanıt vermişti Liz. Felipe biraz düşünmeye dalmıştı. Derin bir nefes aldı, sorusunu o şekilde düşünme fırsatı olabilmişti. "Uhmm... Iyiyim. Ben de. Bugün pek bir hareketlilik yoktu. Aileme posta yolladım. Bu arada bilekliğimi de bulman çok hoş, yani bunu arıyordum bende her yerde. Annemin hediyesiydi. 12'inci yaşgünümde vermişti. dedi Liz'e bakarak.
Dakikalar birbirinin peşinden giderken geçen zamanda hava artık kararmış, gece olmuştu. Hava da biraz soğumuştu, gece olması itibariyle. Dalgınlaşan Liz, bir anda Felipe'in omzunda bulmuştu kendini. Birkaç saniye öyle kalmış, Felipe şaşkınlığını gizleyememişti. "Çok, çok özür dilerim. Birden kendimden geçtim. Affedersin" dedi Liz, Felipe doğru utanarak baktı. Felipe bir şey söyeleyememişti o an. Birkaç yüz hareketi yapabilmişti ve ardından diyecek bir şey bulabilmişti. "Önemli değil, dalgınlık..."
"Bizim Çin Prensesi sürekli peşinde" dedi Liz, gülerek. "Hadi ama... Neresi komik bunun, farkındayım. Bende hoşnut değilim ama..." dedi ve Liz'e gülümseyerek baktı. O prensesin, Felipe'in peşinde olduğunu ve bırakmayacağını dile getiriyordu Liz. "Eee, Liz senin sevdiğin biri yok mu?" konuşacak bir şey bulamamıştı. Konu konuyu açmıştı yani.
| |
| | | Eurydice Black Slytherin Bina Sorumlusu, İksir Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2206 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12422 Ekspresso Puanı : 89 Kayıt tarihi : 05/06/08
| Konu: Geri: Kızıl Sular, Yepyeni Umutlar C.tesi 22 Kas. 2008, 21:24 | |
| — Hadi ama... Neresi komik bunun, farkındayım. Bende hoşnut değilim ama... dedikten kısa bir süre sonra Eee, Liz senin sevdiğin biri yok mu?
Diye sormuştu Liz'in beklemediği ve korktuğu soruyu. Ne cevap verecekti şimdi? 'Seni' diyebilecek miydi? Diyemezdi. Yapamazdı. Korktuğu başına gelmişti işte. Ne yapmalıydı ne söylemeliydi bilmiyordu. İşte Felipe'in sorduğu can alıcı soru karşısında ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Belki de hayatında ilk kez ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Seviyordu ama itiraf edemiyordu ona karşı olan duygularını... Çok yakınındaydı o ama bir yandan haykırmak delicesine seni seviyorum demek varken o söylememek, sadece bakmak ve bu imkânsız olan aşkın pençesine tek taraflı da olsa katlanmak istiyordu. Belki de reddedilmekten korktuğundan bu kadar çekingendi. Ne diyebilirdi? İşte bu ikilem onu mahvediyordu günden güne... O kadar kız varken onu seçer miydi Felipe? Bu kadar güzel iki kız... İşinin imkânsız olduğunu bildiğinden sözcükler sevdiğini söylemeyi istese de dili buna bir türlü izin vermiyordu. Ona yalan söylemeyi asla istemezdi. Geçiştirse nasıl olurdu acaba? Söylemeli miydi ki? Delirecek gibi bir hali vardı. Yavaş yavaş deliriyordu....
Gittikçe soğuyan hava da ona bu mateminin ve kendi düşündüğü bu saçma sapan aşk teranisinin olmayacağını ona anlatmak istercesine esiyordu. Ne yapmalıydı? Boynuna atlayıp haykırmak, rüyalarının erkeğine kavuşmak mı yoksa kaybetmenin verdiği korkuyla geri çekilip arkadaş kalmak mı? Böyle bir seçim yapmak o kadar acı veren ve yüreğini tam on ikiden vurup paramparça eden bir hançerdi ki...Zordu bu hayatın dikenli yollarından geçip aşkını o eski masumiyetiyle itiraf etmek.Belki korkudan belki de soğuktan titriyordu elleri. Dizlerini kırıp kendine doğru çekti. Sıkı bir şekilde durması onu daha az üşütürdü. Giymemeliydi o incecik tişörtü. Fakat nereden bilebilirdi ki o saatte orada olacağını. Beli açılıyor, Elizabeth ise sürekli kapatmaya çalışıyordu. Üşüdüğü apaçık ortadaydı işte... Ellerini birbirine sürdükten sonra nefesiyle ısıtmaya çalıştı hafiften sararmış buz dağlarını. Sonra karar vermişçesine başını havaya kaldırdı ve soğuktan boğuklaşmış bir ses tonuyla;
— Hayır... Dedi. Hayır, hiç sevdiğim biri olmadı...
Gözlerini kara göle dikmişti. Gözyaşlarının boşalmasından o kadar korkuyordu ki. Aklına gelen küçücük bir fikirle çevirdi başını odakladığı kara gölden Felipe'e doğru. Karnına doğru çektiği bacaklarına daha iyi sarılarak üşümeyi engelliyordu. Elleri gibi soğuktu kalbi de. Hafif titreyen bir sesle;
— Peki, sen? Sen hiç sevdin mi?
En son Elizabeth Clara Black tarafından Paz 23 Kas. 2008, 13:17 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Felipe Klaus Rodrigués Büyücü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 292 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11927 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 03/08/08
| Konu: Geri: Kızıl Sular, Yepyeni Umutlar Paz 23 Kas. 2008, 13:06 | |
| Felipe'in yönelttiği sorudan sonra biraz düşünceli olmaya başlamıştı Liz. Tabii böyle bir soru Felipe'e de sorulsa onunda düşücelerde boğulması beklenir bir şeydi. Gölün parıltılarında kendinden geçen Felipe, Liz'in yüzüne doğru kafasını çevirdi. Belki bir cevabı yoktu. Olsa bile "hayır," diyebilme ihtimali yüksekti. Ya da Felipe'in anladığı kadar öyleydi. Bir sevdiğinin olmaması kötü bir şeydi... Felipe'de bir zaman birine platonikti ama bu sene tüm isteklerinden vazgeçmişti ve platonik kalmamaya kendine söz vermişti. Yılların da getirdiği olgunluk onu daha güçlü yapıyordu. Belki seneye platonik olmaktansa bir sevgili bulabilirdi kendine. Ama onlardan önce şu zorlandığı dersleri atlatmalıydı.
Liz'in düşünmesinden sonra tekrar gölün parlayan güzelliğinde dalip, düşünceler içinde kalan Felipe, Liz'in konuşmasıyla bunlardan biraz da olsa sıyrılabilmeyi başarmıştı. "Hayır... Hayır, hiç sevdiğim biri olmadı.." dedi. Felipe o an Liz'in sözlerinde biraz yalan, biraz gerçeklik payı olduğunu anlamıştı. Çünkü uzun düşünmesi, gözlerini kaçırması rastlantı olamazdı. Bu, Felipe'in başına iki sene öncede gelmiş, bu sene sevdiğinden vazgeçmişti. Yani Liz'e yalan söylediğini söyleyemezdi, tabii bunun "yalan" olduğunu da bilmiyordu, gözlemlerinden çıkarttığı bir şeydi.
Ardından Felipe'e de aynı soruyu yöneltmişti Liz. Konu konuyu açmıştı. Felipe bu soruyu bekliyordu, kendisi de sorduğunda. Cevabı ne olabilirdi? Evet? Hayır? Çok düşünmeden cevabını söyledi, Liz'e doğru bakarak,"Benimde," dedi, derin nefes aldı, "Benimde yok... Zaten bu sene sevgili bulmaya niyetli değilim ya da platonik olmaya. Bunun acısını çekmiştim, neyse... Gözlerini bu sefer gökyüzüne çevirmiş, oluşan dolunayı birkaç saniye izlemişti. Tekrar göle çevirdi kafasını, biraz da oraya bakıp düşünceleriyle boğuşuyordu.
| |
| | | Eurydice Black Slytherin Bina Sorumlusu, İksir Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2206 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12422 Ekspresso Puanı : 89 Kayıt tarihi : 05/06/08
| Konu: Geri: Kızıl Sular, Yepyeni Umutlar Paz 23 Kas. 2008, 16:27 | |
| — Benimde, Benimde yok... Zaten bu sene sevgili bulmaya niyetli değilim ya da platonik olmaya. Bunun acısını çekmiştim, neyse...
İşte Elizabeth'i yıkan cümleler... O da sevmişti, acı çekmişti. Bu imkânsız aşkın gerçekleşmesi de kendisi gibi imkânsızdı. İyi ki bir patavatsızlık etmemiş, ona haykırarak 'Seni Seviyorumm' dememişti. Ama bir yerlerde içten içe hissettiği bir kıvlcımı karşısında ki de hissediyormuş gibiydi. Fakat söylediği sözlerden sonra anlamıştı ki bu aşk bir süreliğine onun içine gömülü kalacak büyük bir hazine olacaktı. Hiç bir zaman bilemeyecek, Liz'i en yakın arkadaşı olarak tanıyacaktı Felipe. O sevdiği kız kimdi çok merak ediyordu Liz. Hatta kıskanmıştı bile. Karşılıksız sevdiğini belli etmesi ona olan güveni ve saygısındandı. Belki de bileklik onları bir araya getirmek için büyük bir aracıydı. Kader onlara oyun oynarak bir araya getiriyordu. Bu da Liz için az da olsa umut vericiydi. Arkadaş olmak bile, ona olan sevgi sözlerini arkadaş olarak söylemek bile yeterdi Liz'e.Keşke sevseydi Liz'i Felipe. İşte o zaman tüm dünya onun olurdu. Ama bu saçma sapan bir hayalden başka birşey değildi. Ne yapmalı, ne düşünmeli, ne sormalı, ne konuşmalı hiçbirşey bilmiyordu. O an karşısına Çin Prensesi veya Deborah çıkıp kendi sınıfına özgü bir lanet atsa koruyamazdı kendini Liz. Kafası o kadar allak bullaktı ki... Üstüne üstlük yalan söylemişti Felipe'e. Beynini kemiren bir tümördü sanki yalan söylemekten aldığı huzursuzluk... İşte o an kafasının içinde birşeyler oluyordu. Sanki uzaktan, çok uzaktan gelen bir ses vardı. Narin, incecik bir ses. Annesinin sesi...
'Söylemelisin' diyordu. 'Söyle ona tatlım.' diyordu sürekli. 'Çekinme, söyle ona.'... Aşk konusunda güvenmeliydi annesine... O ve babası bu işin erbabıydılar. Zamanında yaşadıkları kıskanılacak derecedeki büyük, tutkulu aşk hala koruyordu o zamanki halini. O an da açıklama gereği duymuştu Liz olanlarla ilgili. Felipe'e söylediği yalan zaman geçtikçe huzursuz ediyordu onu. Dünyada cehennem azabı yaşamak bu olsa gerekti. Kafasını çocuğun düzgün, sıkı yüz hatlarına çevirip gözlerini gözlerinin içine odakladı ve sakin bir tonla;
— Felipe... Aslında... Yani yıllar önce bir sevdiğim vardı. Biliyor musun bilemem ama şuan Hogwarts'tadiki en küçük Black benim. Büyükannem birine beni anlatırken kuzenim Dennise'ten sonra gördüğü en haşarı ve bir o kadar soğuk torunu olduğumu söylerdi. Herkes beni öyle bilir. Hatta belki duymuşsundur; Ortak Salon'da adım 'soğuk nevale' veya 'Buzul Prenses' olarak geçmiştir. Pek telaffuz etmezler ismimi. Neyse, herkes o kadar alışmıştı ki benim soğuk tavırlarıma, birini sevebileceğimi akıllarından çıkarmışlardı. Belki de Liz'in kalbi yok diye düşünmüşlerdir. Oysa ben ona o kadar çok bağlanmıştım ki... Büyük abim; Eragon öğrenmişti ilk olarak. Pek sevmez beni. Dayrnt daha yakın bana sanırım... Neyse, Eragon bunu kuzenlerimden birine anlatmıştı. Bir gün, çok iyi hatırlıyorum, annemin topuklu ayakkabılarını giydiğim bir gün; 22 Mart- hafifçe tebessüm etti. Hala anımsıyordu o tarihi. Zaten nasıl unutabilirdi ki? Ve anlatmaya devam etti. -...malikâne de büyük bir çığlık koptu. Annemin çığlığıydı bu. Korktum, ona birşey oldu diye çok korktum. Koşturarak aşağıya indim. O sırada annem, bahçe kapısından dışarı çıkmış karşı malikânenin uğradığı hüsranı dolmuş gözlerle izliyordu. Ne olduğunu anlayamamıştım. Ta ki Bay Slweyn'in kollarındaki cansız bedeni görene kadar... O'ydu. İşte sevdiğim kişiydi... Çocuk kalbiyle bağlandığım, tüm masumiyetimle sevdiğim, en iyi arkadaşım, en sevdiğim dostum babasının kollarında, ruhsuz bedeniyle yatıyordu. Ne olduğunu sorduğumda ise aldığım yanıt bir akrabamın büyü denerken -yanlışlıkla- attığı ölüm laneti olduğuydu. Kalbimin paramparça olduğu, asla düzelmeyeceğini düşündüğüm andaydım. Büyük bir hüsrana uğramıştım. Hayat o küçük yaşımda yapmıştı bana yapacağını. Yaklaşık bir hafta sonra gözlerimi St. Mungo'da açtım. İşte o gözlerimi açtığım an benim hayata küstüğüm ve bir daha kimseyi sevmeyeceğime yemin ettiğim andı. Fakat kalp bu söz dinler mi? Olan oldu işte... Gerisi önemli değil zaten...
Asıl önemli olan kısmını fırlatıp atmıştı bir kenara, paçavra gibi. Gözünden süzülen yaşları elinin tersiyle sildi ve titreyen ellerini ovuşturarak eski sıcaklığına kavuşturmaya çabaladı. İşte çocukça başlayan bir hayalin sonunu da anlatmıştı. Hayatının geri kalanını bilmesine gerek yoktu. Şimdi sıra özür dilemekteydi. Gözlerini yukardaki ay ışığına dikti ve derin bir nefes aldıktan sonra;
— Özür, dilerim. Seni üzmek istemediğimden ve bu vahşete geri dönmek istemediğimden yok dedim. Tekrar özür dilerim. Umarım seni üzmemiş veya sıkmamışımdır. | |
| | | Felipe Klaus Rodrigués Büyücü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 292 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11927 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 03/08/08
| Konu: Geri: Kızıl Sular, Yepyeni Umutlar Cuma 28 Kas. 2008, 22:03 | |
| Yanında oturan kıza söylediği birkaç kelimeden sonra, yüzündeki ifadeyi güven sezici ve mayışmış bir tavır aldı. Göle doğru tekrar döndrdü kafasını. Kafasının dönmesiyle kendisiyle ilgili birkaç kötü anısı gözlerinin önüne gelmiş, bir an için bunların yaşanmamasını dua etmişti. Her ne kadar yaşadıklarını kabullenmemek istese de, bu koca beş dönemi geride bırakacak kadar uzun zaman geçirmiştir. Az sonra serinlik biraz daha kesinleşmiş, dönemin bitmesine yakın son yağmur tanecikleri kendini güneşe ve sıcağa bırakıyordu. Bu düşünclerinden Liz'in konuşması bozmuştu.
"Felipe... Aslında... Yani yıllar önce bir sevdiğim vardı. Biliyor musun bilemem ama şuan Hogwarts'tadiki en küçük Black benim. Büyükannem birine beni anlatırken kuzenim Dennise'ten sonra gördüğü en haşarı ve bir o kadar soğuk torunu olduğumu söylerdi. Herkes beni öyle bilir. Hatta belki duymuşsundur; Ortak Salon'da adım 'soğuk nevale' veya 'Buzul Prenses' olarak geçmiştir. Pek telaffuz etmezler ismimi. Neyse, herkes o kadar alışmıştı ki benim soğuk tavırlarıma, birini sevebileceğimi akıllarından çıkarmışlardı. Belki de Liz'in kalbi yok diye düşünmüşlerdir. Oysa ben ona o kadar çok bağlanmıştım ki... Büyük abim; Eragon öğrenmişti ilk olarak. Pek sevmez beni. Dayrnt daha yakın bana sanırım... Neyse, Eragon bunu kuzenlerimden birine anlatmıştı. Bir gün, çok iyi hatırlıyorum, annemin topuklu ayakkabılarını giydiğim bir gün; 22 Mart... malikâne de büyük bir çığlık koptu. Annemin çığlığıydı bu. Korktum, ona birşey oldu diye çok korktum. Koşturarak aşağıya indim. O sırada annem, bahçe kapısından dışarı çıkmış karşı malikânenin uğradığı hüsranı dolmuş gözlerle izliyordu. Ne olduğunu anlayamamıştım. Ta ki Bay Slweyn'in kollarındaki cansız bedeni görene kadar... O'ydu. İşte sevdiğim kişiydi... Çocuk kalbiyle bağlandığım, tüm masumiyetimle sevdiğim, en iyi arkadaşım, en sevdiğim dostum babasının kollarında, ruhsuz bedeniyle yatıyordu. Ne olduğunu sorduğumda ise aldığım yanıt bir akrabamın büyü denerken -yanlışlıkla- attığı ölüm laneti olduğuydu. Kalbimin paramparça olduğu, asla düzelmeyeceğini düşündüğüm andaydım. Büyük bir hüsrana uğramıştım. Hayat o küçük yaşımda yapmıştı bana yapacağını. Yaklaşık bir hafta sonra gözlerimi St. Mungo'da açtım. İşte o gözlerimi açtığım an benim hayata küstüğüm ve bir daha kimseyi sevmeyeceğime yemin ettiğim andı. Fakat kalp bu söz dinler mi? Olan oldu işte... Gerisi önemli değil zaten..."
Bu uzun bir konuşmaydı. Ve Felipe'in içini karartan bir konuşmaydı. Bu tür konuşmalar her zaman onun için itici gelmiştir. Bu konuşma için düşüncelerini söyleyecekti ki, Liz'in ani konuşması bu konuşmayı değiştirmişti. "Özür, dilerim. Seni üzmek istemediğimden ve bu vahşete geri dönmek istemediğimden yok dedim. Tekrar özür dilerim. Umarım seni üzmemiş veya sıkmamışımdır." dedi, kafası biraz aşağıya doğru bükülmüştü. Felipe, özür dilemesini beklemiyordu. Çünkü knuşmanın, kendi açısından kötü olduğunu biliyordu. Felipe'de bunun bilincindeydi. Kötü bir durumdu bu, anlattıkları... Sevdiği birisinin kaybını bilirdi. Onun için az önceki yarım kalmış konuşmasına devam etti Felipe.
"Buna gerçekten üzüldüm Elizabeth," dedi, sırtını yavaşça sıvazlıyarak. "Bende buna benzer bir şey yaşadım. Teyzemi, babamı, ağabeyimi kaybetmiştim." diyerek kızın sırtından elini çekti ve dizlerinin üstüne koydu ellerini. Göle doğru tekrar döndü ve keskinleşen soğuğun biraz dinmesine sevinmiş, daha rahat oturabiliyordu. "Bu arada Julián var ya bizim binada senden hoşlandığını söylemişti geçen gün. Görüyor musun kısmetin artıyor. Bildiğin gibi onunla yaşıtsınız. Gene bu civarlarda öğle vakti, ders girişinde söylemişti, geçen gün." dedi Felipe, Liz'in tavrını merak ediyordu.
Not: Julián NPC'dr. | |
| | | Eurydice Black Slytherin Bina Sorumlusu, İksir Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2206 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12422 Ekspresso Puanı : 89 Kayıt tarihi : 05/06/08
| Konu: Geri: Kızıl Sular, Yepyeni Umutlar C.tesi 29 Kas. 2008, 17:44 | |
| — Buna gerçekten üzüldüm Elizabeth…
Evet, evet yapmıştı işte… Üzmüştü onu… Başından beri söylememeliydi. Felipe’i sıktığının da farkındaydı. Belki orada olması en büyük sıkıntıyı veriyordu ona. Göle diktiği gözlerini, kendini suçlayıp duruşunu kesen sıcak his sırtındaydı işte. İşte o an, o an kendinden geçebilirdi… Ne yapmalıydı, ne demeliydi, ne düşünmeliydi bilmiyordu. Ta ki Felipe’ten gelen diğer cümleler ile gitmiş olan aklı yerine gelene dek…
— Bende buna benzer bir şey yaşadım. Teyzemi, babamı, ağabeyimi kaybetmiştim…
İşte bunları beklemiyordu Liz. Ölüm onun da başından geçmişti demek. Hem de en yakınları alıp götürmüştü kendinden. O kadar kötü bir durumdu ki… Gerçi Liz nereden bilecekti en yakınlarının ölümünü. Onun sadece sevdiği çocuk ölmüştü. Peki ya Felipe’in… Gözleri hala göldeydi. Binlerce düşünce geçiyordu aklından. Abisi zaten mezun olacaktı, kendisinden başka akrabası da yoktu Hogwarts’ta. Arkadaş… Arkadaşları da yoktu ki. Nicole ve Delora’dan başka arkadaşı da yoktu… Felipe’i saymazsak tabii…
— Bu arada Julián var ya bizim binada senden hoşlandığını söylemişti geçen gün. Görüyor musun kısmetin artıyor. Bildiğin gibi onunla yaşıtsınız. Gene bu civarlarda öğle vakti, ders girişinde söylemişti, geçen gün… — O kimdi ki? Bir süre düşündü. Julián, Julián, Julián… Aklına kimse gelmiyordu. Ahh… Hatırlamıştı. Küçük bir gülüşten sonra başını iki yana salladı ve gülümsemeye devam edip; Hatırladım… Tamam! Gülümsemeye devam etti. Aslında bu onun üçüncü itirafı. Delilik, resmen delilik… Fena çocuk sayılmaz… Ama bilirsin bunca olaydan sonra onun gibi biriyle… Olmaz! Yani ben… Yani… Neyse, ya sanırım aşkı tek taraflı kalacak.
Ne yani? ‘Aslında onu sevebilirim, ama sevmiyorum çünkü sana hastayım’ mı diyecekti? Diyemezdi. Bir bakıma olmazdı zaten. Julián Elizabeth’e göre epey farklı bir çocuktu. Tamam, tipi fena olmayabilirdi ama… Bir şeyler eksikti… Liz onu sevmiyordu, onun için bir şeyler yapma ihtiyacı duymuyordu, iyi bir arkadaş olabilirlerdi ama sevgili asla! Ellerini oturduğu kayanın üzerine koyup, yüklendikten sonra başını yukarı kaldırdı ve gökyüzüne baktı. Milyarlarca yıldızın bulunduğu gökyüzüne… Sonra ani bir hareketle kafasını yanında bulunun çocuğa çevirdi. Onu seviyordu, Julián’ın Liz’i sevdiği gibi karşılıksız seviyordu. Ve ondan vazgeçmeye de niyeti yoktu… | |
| | | Felipe Klaus Rodrigués Büyücü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 292 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11927 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 03/08/08
| Konu: Geri: Kızıl Sular, Yepyeni Umutlar C.tesi 06 Ara. 2008, 23:27 | |
| Artık yeni bir gün tamamlanmak üzereydi. Felipe, yanındaki Liz'e bakıyor, ardından gölün ahenkli dalgalarını izlemek için kafasını göle çeviriyordu. Aklındaki boş düşüncelerinden bu yollarla kurtulmayı amaçlıordu. Çokta olmasa aklında takılı kalmış düşüncelerden bu yolla arımaya çabalıyordu. Yavaşça gözlerini devirdiği gölün üstüne yansıyan ay'ın görüntüsünü izlerken, az önce Liz'e sarfettiği birkaç sözün cevabını yarımyamalak duymuş, "Hııı..." diye bir şey mırıldanmıştı. Julián'ı ilk deyişinde anlamamısı doğaldı. Onunla topu topuna bir ya da iki kez görüşmüştü; ona aşık olması da doğaldı, güzel bir kızdı. Felipe biraz duyduğu sözlerin ardından kafasını ona döndürerek, dinlemediğini göstermemek için, "Anlıyorum seni, Liz. Mecbur değilsin, sadece seviyor o." kısa bir kıkırdamanın ardından kafasındaki düşünceleri birkaç dakikalığına boşaltmış, yeni kuracağı cümle üzerinde çalışıyordu. Aksanının biraz zayıf olması, konuşmasını geciktiriyordu. Felipe'e kalsa Liz'le çıkardı. Ama Felipe'in düşünceleri bundan yana değildi.
Felipe'in yanındaki güzel kıza davranışları değişmemiştir, bu düşüncesinden sonra. Her kız gibi onu da aynı kefeye kokuyordur Felipe. Düşüncelerine yenik düşmeden önce son bir kez Liz'e doğru döndü, "Sıkıldım ben Liz... Neyse, dönem sonu yaklaşıyor, durum ne olur sence?" dedi ve Liz'in savrulan saçlarının savrulduğu yöne doğru biraz baktı. Hemen ardından serinleyen havanın etkisiyle kollarını birbirine kenetledi.
Zamanın ilerlemesiyle gelen kararma, giderek artmış, ilerdeki karanlık ormandan gelen seslerde artmıştı. Kafasını o yöne doğru çevirerek gözlerini kıstı. Görüşünü kesen sis ve önündeki koca ağaçtan ormanın bir kısmı görülebiliyordu. Hafif üşümüş edasıyla ellerini birbirine sürterek kafasını tekrardan göle çevirdi. Anlamadığı tek şey; Felipe'in aklındaki düşüncelerinin geçmemesi, üstüne üstlük daha fazlalaşan düşüncelerin baskı yapıp her defasında rüyalarına, normal yaşantısına etki yapıyordu. Liz'in bir an 'off'ladıığını farkedince onun yüzüne doğru baktı.
| |
| | | Eurydice Black Slytherin Bina Sorumlusu, İksir Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2206 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12422 Ekspresso Puanı : 89 Kayıt tarihi : 05/06/08
| Konu: Geri: Kızıl Sular, Yepyeni Umutlar Ptsi 08 Ara. 2008, 02:10 | |
| Gecenin ayazına karışmış uluma sesleri acımasızlığı ve kini çağrıştırıyordu adeta. Puslu ve son derece soğuk olan hava buram buram sarmıştı Britanya’yı. Çokta uzakta olmayan Orman’da ki çınar ve çam ağaçları dinginliğini koruyordu hâlâ. Göl ve deniz kenarlarında oluşan rutubet ve nem ayaza karıştı mı iyice keskinleşiyordu hava. İşte öyle bir gecede Göl Kenarı’nda ki kayaların birinin üzerinde dip dibe oturan iki genç, kendileri gibi körpe vücutlarını soğuğa alıştırmaya çalışıyorlardı. Gerçi Liz yanında olmasını istediği kişinin bulunmasından mıdır bilinmez gayet mutlu görünüyordu. Az önceki aşk itirafı konusunun bir kenara bırakılmasından son derece memnundu. Bir süre sonra Felipe’ten gelen cümle ile gözlerini ona kaydırdı.
“Sıkıldım ben Liz... Neyse, dönem sonu yaklaşıyor, durum ne olur sence?”
Sahi dönem sonu yaklaşıyordu. Puanlar rezalet denecek derecedeydi. Quidditch desen… Takım yeniliyordu. Taktiklerin hiçbiri işe yaramıyordu. Slytherin’in durumu felâketti. O kadar kötüydü ki, söyleyecek cümle, kelime hiçbir şey bulamıyordu. Derince bir nefes aldıktan sonra başını iki yana salladı ve
“O kadar rezalet bir durumdayız ki anlatmak mümkün değil. Eksilerle dönemi bitireceğimizi düşünüyorum. Hayatımda ilk kez Slytherin’i bu kadar kötü görüyorum. Gerçi bunda benim de büyük bir payım var sanırım. Girmediğim dersler adına puan düşürüyorlar. Ne kadar ödev yapsan da işe yaramıyor işte.”
Dedi oflayarak. Bu sırada kafasını Liz’e doğru çeviren Felipe ‘ne oldu’ dercesine bakıyordu genç cadının yüzüne. Göz bebekleri buluşmuştu adeta. Onca şeyi söylerken normal ritminde atan kalbi şimdi atmıyordu sanki. Uzun süre gözlerinin içine baktı Felipe’in. Sonra maviye dönmüş yeşil gözleri dudaklara indirdi. Kıpırdamaksızın izliyordu. O an delicesine bir şey yapmak isterdi ve hatta yapmayı düşünüyordu da. Ama beyni buna izin verecek miydi bakalım? Yüzünde garip bir ifade vardı Felipe’in. Genç büyücünün dudaklarına kenetlediği gözlerini gölün sularına çevirdi. Sonra ani bir hareketle tekrar gözlerine odakladı. Yavaş yavaş ona doğru yaklaşıyordu. Ne, ne yapıyordu? Hayır, hayır bu delilik… Kayaya dayadığı eliyle geri çekti kendini. Zaten öyle bir şey yapsa kendini öldürebilirdi. Salaklıktan başka bir şey değildi, kendini az evvel zor engellediği olay… Duyguların dışa vuruluşuna bir şey demiyordu ama belirsizliklerle dolu bir anda hangi duygu dışa vurulur ki?
Uzun zamandır orada konuşuyorlardı. Yakında güneşin doğuşunu da görürlerdi zaten. Ne kadar da güzel… Güneşin kızılımsı sarı ışıklarının yüzlere yansıyışı… Soğuk ile sıcak arası ılık bir hava, güneşin muhteşem ışıkları, dalların hışırtısı, minik kuşların çıkardığı sesler… Hayal dünyasına kapılıp gitmişti yine. Büyük ihtimalle birazdan içeri gireceklerdi. Ve bu da çocukça başlayan bir hayalin sonu olacaktı. Ama ne olursa olsun yapmalıydı değil mi? Annesi de hep böyle demiyor muydu? Büyüdüğünde sadık bir ölüm yiyen olmak istemiyor muydu? Karanlık Lord için ne olursa olsun yapmayacak mıydı? Şimdi de karşılığında ne çekecekse çeksin yapacaktı. O kadar kararlıydı ki küçücük bir çarpıntının bile onu vazgeçirebileceğini asla aklından geçirmiyordu. Bu sırada sürekli düşünüyordu. Ne olacaktı? Onu öpmüş olsa eline ne geçecekti? Sadece kendini soğutacaktı karşısındaki büyücüden. Belki de bir daha asla konuşmamak üzere kapatacaktı defteri. Ama Liz’e göre muhteşem bir finalle. Yapmalı mıydı, yapmamalı mıydı karar veremiyordu. Bu ikisi kafasının içinde savaşan iki düşmandı sanki. Her dakika biri diğerine üstün geliyordu…
Ve sonunda kaybeden kararlara sadıklık oldu. Yapmayacaktı, yapamazdı da... Belki sevgili değillerdi, belki hiç olmayacaklardı ama Felipe’in arkadaşlığını da kaybetmeye dayanamazdı. Bir ‘Günaydın Liz’ bir ‘İyi akşamlar Liz’ demesi bile yetip artıyordu Elizabeth’e. Gözlerinin içine bakmaya devam ettiği gence sarılıp, gözlerini yumdu sımsıkı. Teninde hissettiği sıcaklık o kadar garip o kadar farklıydı ki… Oracıkta uyusa kaldırmamaları için Merlin’e yalvarabilirdi. Sisli de olsa derince çekti havayı içine ve en samimi haliyle şunları söyledi;
“İyi ki yanımdasın Felipe, iyi ki buradasın…” | |
| | | Felipe Klaus Rodrigués Büyücü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 292 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11927 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 03/08/08
| Konu: Geri: Kızıl Sular, Yepyeni Umutlar Ptsi 08 Ara. 2008, 13:03 | |
| Felipe aşk vee üzüntü konularını geride bırakmak amaçlı, "bu dönem sonunda Slytherin'in hali ne olur?" diye bir konu başlatmıştı. Bunun üzerine Elizabeth'in tepkisi farklı bir yanıtla gelmişti. “O kadar rezalet bir durumdayız ki anlatmak mümkün değil. Eksilerle dönemi bitireceğimizi düşünüyorum. Hayatımda ilk kez Slytherin’i bu kadar kötü görüyorum. Gerçi bunda benim de büyük bir payım var sanırım. Girmediğim dersler adına puan düşürüyorlar. Ne kadar ödev yapsan da işe yaramıyor işte.” dedi, ofladı ve Felipe doğru baktı. Felipe'n tepkisininde aynı olacağı açıktı. Bu yüzden yorum yapmaktan kaçındı. Yapsaydı da pek aydınlatıcı cümleler sarfedeceğini sanmıyordu. Onun yerine Liz'in bakışlarından gözlerini kaçırarak yerdeki çimenlere bakmayı tercih etti. Havanın değişimi, Felipe'i etkilemişti. Çünkü soğumaya başlamıştı ya da ona öyle geliyordu. Ama Liz'in yanındayken üşümeyi ummuyordu. Yavaş ve kati bir şekilde kafasını kaldırarak ay'la burun buruna geldi. Onun parıltısı, gölün üzerine yansıyor ve göz kamaştırıcı güzellikte bir görüntü ortaya sunuyordu. Tek düşündüğü; "neden böyle?" gibi sorulardı. Cevap aramakta bir hayli zordu. Karmaşık düşüncelerinin içinde boğuşurken diğer iyi düşüncelerini de bir vakum gibi emiyordu. Gözleri kızarana kadar ay'a bakmaya devam etti. Ama pek dayanamayıp gözlerini kıpırdatmak zorunda kaldı. Etrafındaki iyi, güzel düşüncelerden bu yolla uzak kalabiliyordu ya da kalıyordu. Felipe böyle durakoysun, Liz'in bakışları Felipe'i süzercesine geziniyordu. Sarı saçları rüzgarda ahenkle uçuşuyor, gözleri, parlak gölün etkisiyle daha bir canlı görünüyordu. Üstündeki tişört, yarı aydınlık, yarı karanlıkta mor rengini andıran renkte görünüyordu. Nedendir bilinmez, Felipe'inde boş olmadığı son birkaç günde belli olmuştu. Geçen günkü çarpışmalarında Felipe ona yardım etmiş, yerdeki kitabı verirken ellerini onunkilerle kenetlemişti. Belki ona aşık olma ihtimali vardı ama, Felipe'in işgüzarlığından bu belki gerçekleşmezdi. Felipe kadar Liz'de ona karşı bir şeyler hissediyordu, Felipe'de bunu az da olsa baz ıdavranışlarından anlayabiliyordu.
Ardından Felipe birkaç dakikalığına gene düşüncelerinden uzaklaşmış, Liz'in gözlerine odaklanmıştı. Tam o sırada Liz'in tekrardan kendini kaybetmesiyle Felipe'e sarılmıştı. Felipe'in hoşunada gitmedi değildi, hani ama, biraz bu durumdan rahatsız olmuştu. Kötü bir niyetle sarılmadığının farkındaydı. Az sonra Liz'den gelen cümle ile biraz olsun ortalık karışmış gibi görünüyordu. "İyi ki yanımdasın Felipe, iyi ki buradasın…" dediğinde Liz, Felipe'in şüphelerini biraz artırmıştı. Yavaşça Felipe'de o kıza sarılarak, "Hep buradayım... Yanında... Sen de iyiki yanımdasın..." dedi ve iki beden birbirleriyle kenetlenmişti. Liz'in kafası Felipe'in omzunda, Felipe'in kolu ise onun ona sarılmış bir şekilde sırtındaydı. Bu durumun bozulmasını istemiyordu. Devam ettirmek üzerine kolunun üstüne elini koydu. Ardından saçlarına kısa bir dokunuş yaptı. Tüy gibi yumuşak sarı saçlarına dokunmuştu. Düşünceleri tekrar başlamışti ki Liz, kafasını Felipe'in omzundan kaldırdı.
Felipe kıza doğru baktı ve öne dökülmüş saçlarını arkaya aldı. Kızın güzelliğinden ötürü yaklaşarak dudaklarına bir öpücük kondurdu. Sık yaptığı bir şey değildi ama bunu yaptığına da pişman olmamıştı. Liz'İn bakışlarının altındaki utangaçlık biraz daha artmış, gözlerini Felipe'den kaçırıyordu her defasında. Felipe ona doğru baktı ve, "Birden oldu... Böyle--" sözünün devamı ağzından çıkmış, gerisini de unutmuştu. Sadece şu anki tabloyla ilgilenmekteydi. Düşünceleri tekrardan onu rahatsız ederken, kızın güzelliğinin ve ondan bir şeyler hisssettiği için olduğunu söylemeyi düşünüyordu. Ama şimdi değildi. Sadece bu durumu göz önünde bulunduruyordu.
| |
| | | Eurydice Black Slytherin Bina Sorumlusu, İksir Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2206 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12422 Ekspresso Puanı : 89 Kayıt tarihi : 05/06/08
| Konu: Geri: Kızıl Sular, Yepyeni Umutlar Çarş. 10 Ara. 2008, 01:20 | |
| “Hep buradayım… Yanında… Sen de iyi ki yanımdasın…”
Birbirine kenetlenen iki beden soğuğa meydan okuyordu adeta. Kızın elleri çocuğun boynundaydı, sımsıkı sarılıyordu ona. Gözleri hala kapalıydı. Ona sarılmak, doyasıya çekmek kokusunu içine, sıcak bedeninin varlığını hissedebilmek… Huzur dolu, sevgi dolu bir ortamda gibiydi. Kendini o kadar kaptırmıştı ki… Kafasını kaldırıp Felipe’in gözlerine baktığında daha önce hiç görmediği, belirli belirsiz bir ifadenin düzgün yüzündeki kömür parçalarını esir aldığını fark etti. Ne düşünüyordu, ne yapıyordu en küçük bir fikri bile yoktu. O an o kadar yakınlardı ki birbirlerine… Nefesleri birbirine karışıyor gibiydi. Ve bir anda o an için Liz’in aklının ucundan bile geçmeyen bir şey oldu; Felipe dudaklarını kızın titreyen dudaklarına götürdü…
Sıcaklık hissi… Dudaklarında hissettikleriyle biraz olsun sakinleşmiş olan kalbi deli gibi atmaya başlamıştı. Bir süre sonra yok olan sıcaklık hissi ile kendini geri çekti hafifçe. Kapattığı gözlerini açmak istemiyordu. Açtığında kızaracak olan yanakları bütün cehaletini ortaya dökebilirdi. İlk kez, ilk kez biri öpüyordu Liz’i. Bundan sonrasında neler yaşanabileceğini kestiremiyordu bir türlü. Onca bekleyişe karşın yine de hazırlıksız yakalanmışa benzer bir hali vardı. Kendine itiraf edemese de korkuyordu gözlerini açmaktan. İlk kez sevdiği birinden karşılık alıp dudaklarında hissetmişti onun dudaklarını. O kadar inanılmaz bir şeydi ki sevdiğinin biraz olsun ona sevgi duyup aniden bunu yapması. Bir bakıma can yakıcı da olmuştu aniden oluşan bu gelişme. Sanki bir volkanın patlamasından sonra kızıl renkteki alev toplarının etrafa saçılması gibi aniden ve can yakıcı… Ay gökyüzünde yer yer kara bulutların altında kalıyordu. Üstlerinden ara sıra bir gölge gibi geçen ay ışığı yok olmaya yüz tutmuş gibiydi.
“Birden oldu… Böyle- ”
Gözlerini sabitlediği taşın üzerinden kaldırıp karanlıkta karşısında duran yüze çevirdi. İncinmesinden korktuğu yegâne kişi, karşısında Liz’e şaşkınca bakıyordu. Doğaldı, Liz’i öpmüştü. Ne olacaktı şimdi? Keşke aynısını yapabilecek cesaret Liz’de de olsaydı. Derince bir nefes aldı. Ne olacaktı sonrasında? Koca bir hiç mi, yoksa hayatında büyük bir değişim mi? Yavaşça tuttuğu ellerinin sıcağını hissetmeye çalışıyordu. O da yapmalıydı. O da öpmeliydi. Fakat yapacak cesareti bulamıyordu kendinde. Sonunda ne olacaksa olsun dermişçesine ellerini tutundukları yerden çekip birin Felipe’in boynuna diğerini de yanağına götürdü. Az önce hissettiği yumuşaklığı, sıcaklığı hissetmek istercesine titreyen dudaklarını çocuğun dudaklarına bastırdı. Bedeninde hissettiği bir anlık titreme ile kendini kaybettiği yerden çekti ve başını Felipe’in omzuna yasladı. Gölün ışıltısı yüzlerine yansırken tiz ve net bir sesle;
“Önemli değil. Sadece… Sadece, şunu bilmeni istiyorum; Se- Sen- neyse boşver…”
Dedi. Daha doğrusu söyleyemedi. Tıkanmıştı. Birbirine karıştırmıştı kelimeleri. Bu aralar kendinden beklenmeyen şeyler yapıyordu. Bunlardan biri de o gece yaşananlardı. Unutmamalıydı, ne yaşanırsa yaşansın unutmamalı… | |
| | | Felipe Klaus Rodrigués Büyücü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 292 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11927 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 03/08/08
| Konu: Geri: Kızıl Sular, Yepyeni Umutlar C.tesi 13 Ara. 2008, 14:03 | |
| Sanki nevri dönmüştü? Şaşkınlığını ve utanma duygusunu yansıtan Liz, bu öpücüğü beklemiyordu; ya da bekliyordu da bu kadar kısa sürmesini beklemiyordu. Bu öpücük belki ikisi içinde bir başlangıç olurdu ya da hüzünlü bir son. "Son" olması ikisi içinde kötü olurdu. Öpücükten sonra belki bir şey hissetmek adına yapılmış bir oyundu. Karşında duran güzel bayandan gözlerini alarak dert ortağı olup çıkan ay'ın görüntüsüne bakıyordu. Serinliğin keskinleştiği vakit tekrar düşünceleriyle boğuşurken aklının kenarında kalan ve unutamadığı biri hep onu dürtüyordu. Belki bu yüzden öpmüştü Liz'i? Dürtülmenin geçeceği umuduyla... Ya da aşk, sevgi, hoşlanma gibi bir şey hissetmek umuduyla... Öpücükten sonra söylediği birkaç söz, onun bu yaptığı şeyin arkasında durduğunun kanıtı olabilirdi. Liz'in uçuşan saçlarına baktıktan sonra gene kafasının içinde biriken ve cevap bulunması gereken soruların içinde kalmıştı. Genç, dudaklarındaki sıcaklığı Liz'le paylaşmış, bir şeylerin değişmesi umuduyla ona dikkatle baktı. Az önceki tavrı fazlasıyla cesaret gerektiren bir durumdu. Az sonra Felipe'in dikkatini dağıtan Liz birkaç şey söyledi, kekeleyerek;
“Önemli değil. Sadece… Sadece, şunu bilmeni istiyorum; Se- Sen- neyse boşver…”
Yarım kalmıştı. Ne demeye çalışıyordu; iyi bir şey mi, kötü bir şey mi? Tamam. Anlaşılması güç bir durumdaydılar ama kurtulmakta ellerindeydi. Ilk adımı Felipe atabilirdi: "Bence unutalım. Küçük bir kaçamak olarak kalsın," diyebilirdi. Derdi de... Bu konuşmayı biraz askıya alırken, Liz'in "önemli değil" sözüne biraz takılmıştı. Bir şeyin iması mıydı, ya da öylesine söylenen bir kelime miydi? Kafasını göle tekrar çevirdi ve bunu unutmaya çalıştı, unutulamayacak bir şeyde olsa... Az önce düşündüğünü yapmaya karar verdi, eninde sonunda.
"Uhmmm... Belki de bu durumu bir "hata" olarak varsayabiliriz. Yani durum sana zor geldiyse? "Kaçamak", "Hata" her neyse... Belki de olmamalıydı?"
Ne kadar kırıcı, ne kadar moral bozucu bir cümle kursa da bunun bir hata olduğunu ve kendisininde kabullenmesini istiyordu. Bunun sonunda sevgili olma gibi bir niyetleri yoktu. Ilk başta Felipe yanaşmazdı. Her öpüşenlerin sonunda sevgili olmasını gerektiren durum yoktu. Tekrardan bu konu üzerinde düşünmeye çalışan Felipe, kendini Liz yerine koymadığını hala farketmemişti. Liz belki üzülecek, belki de Felipe'le konuşmaya bile yanaşmayacaktı. Liz'in utangaç tavrı üzerine bu durumu da ekleyince kızın durumunu şimdiden birazda olsa merak ediyordu. Felipe, kendinden emin ve sakin tavırlarla oturuyordu. Onun da bu durumdan hoşnut olmadığı belliydi ama yapabileceği bir şeyde yoktu, belki de.
"Özür dilerim, Liz. Eğer üzüldüy-sen... Kısaca affedersin!"
Birden ağzından fırlamıştı bu sözler, kısık bir sesle ve duyulacak bir biçimde söylemişti. Liz'i düşünmeden önce kendini düşünüyordu en çok. Bu durumdan o da sıkılmıştı. Bir an önce bunu toparlayıp herkes için iyi bir durum olmasını temenni ediyordu. Belki de bu yüzden ondan özür dilemiş, afferdersin demişti. Olabilir. Her durum olabilir. Yavaşça gözlerini ay'dan alıp göle çeviren Felipe, yansıyan görüntüyle gözleri kamaşmış bir şekilde kafasını aşağıya doğru devirdi.
| |
| | | Eurydice Black Slytherin Bina Sorumlusu, İksir Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2206 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12422 Ekspresso Puanı : 89 Kayıt tarihi : 05/06/08
| Konu: Geri: Kızıl Sular, Yepyeni Umutlar C.tesi 13 Ara. 2008, 20:11 | |
| Yaptığı salaklığın son anda farkına varmıştı işte. Lanet okuyup duruyordu kendine. Belki de bu olay Liz'in kendi içinde defalarca düşlediği ama olmasını kabullenemeyeceği bir andan ibaretti. Bu yüzden yerli yersiz olanları bir daha yaşamaya ihtiyaç duyduğundan yaşananların olduğu yere gidiyor tekrar tekrar kendine hatırlatmak istercesine bir daha yaşıyordu. Bir bakıma ölümsüz kılıyordu kafasında olan imkânsız aşkı. Gerçekten bir aşkın tohumlarını serpebilirler miydi? Felipe'in ya da kendisinin buna hazır olduğunu hissetmiyordu. Belki de Liz geçmişte yaşadığı ölümle birleşen aşkını Felipe'te bir ışık gibi görmüş ve bir anda ona delicesine tutulmuştu. Sevdiğini tam olarak bilemese de ona karşı derin bir bağ ve çekim hissediyordu. Felipe de bunu az da olsa duyumsuyordu. Çünkü eskisi gibi değildi. Olmayacaktı da… Kendini kaptırmış gidiyorken Felipe’den gelen sözler ile gözlerinin yanmaya başladığını hissetti.
“Uhmmm... Belki de bu durumu bir ‘hata’ olarak varsayabiliriz. Yani durum sana zor geldiyse? ‘Kaçamak’, ‘Hata’ her neyse... Belki de olmamalıydı?”
Evet… Belki de olmamalıydı. En azından bu Liz’in canını daha az yakardı. Hele son kurduğu cümleler… Sanki biri alıp ona işkence ediyordu. Gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalışıyordu. Yaptığı bir şeyi umarsızca kenara atıyordu bir paçavra gibi. Yapmamalıydı, her ne olursa olsun söylememeliydi son sözleri… Belki de açılabilecek en derin yarayı açmıştı Liz’in kalbinde. Onu hiç bu kadar üzgün göremezdi kimse. Kendine hâkim olmaya çalışıyordu. Yapacağı en küçük hata onun sonunu getirebilirdi. Ve görünüşe göre getiriyordu da… Elleri hissizleşmişti adeta. Kanı çekilmişti sanki. Sararan elleri oturduğu kayanın üzerinde bir yeri koparmak istercesine sıkıyordu.
“Özür dilerim, Liz. Eğer üzüldüy-sen... Kısaca affedersin!”
Üzüldüysen mi? Gözlerini kapattığı anda yanağına doğru süzülen yaşlara hâkim olamıyordu artık. O anda bulundukları yeri terk etse ne olurdu acaba? Pişmanlık, huzur…? Affetmek… Liz için büyük bir adım olurdu affetmeyi başarabilmek. Zaten o akşam da ilkleri oynamıyor muydu? İlk kez bir erkeğin yanında ağlıyordu, ilk kez birini öpmüştü, ilk kez, ilk kez… Ama affetmeyecekti. Ya da o öyle zannediyordu. Gerçekten kırılmıştı kalbi. Hala durduramıyordu gözyaşlarını. Oturduğu yerden kalktı. Sinirlerini kontrol edemiyordu artık. Her an bir şeyler olabileceğinden korkuyordu. Kan beynine zıplamıştı bir kere. Bütün duyularını yitirmiş olan elini hızlıca Felipe’in yanağına geçirdi. Resmen oyundu bu. Oyun oynuyordu Liz’le. Ama onunla oyun oynanmayacağını bilmiyordu hâlâ. Geceye damgasını vuran tokatla beraber öğrenmiş olmalıydı. Ardına bakmadan patikada hızlıca ilerlemeye başladı. Kavuşturduğu kolları bazen gözlerindeki yaşları silmek için birbirinden ayrılıyordu. Nefret ediyordu her şeyden. Nefret…
Hızlıca geçtiği koridorlarda ayakkabılarının çıkardığı patırtıları umursamadan koşuyordu. Merdivenleri inip kendini Slytherin Ortak Salonu’na attığında hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Ortalıkta dolanan birkaç kişi Liz’i bu halde görünce yatakhanelerine doğru yol almıştı. Haklıydılar, bu haldeyken gözü kimseyi görmüyordu. Kurtulmak istiyordu birçok şeyden. Saçlarından, dudaklarından belki de kendinden bile… Kolundan çıkardığı saati fırlatmıştı yere. Tuz buz olan camla beraber Liz’in içindeki bir şeyler de paramparça olmuştu. Eline geçirdiği bir makasla kesmeye başladı asla kıyamam dediği saçlarını. Kıyıyordu işte… Az önce saatine yaptığını şimdi de saçlarına yapıyordu. Boş bir hayal uğruna mahvediyordu bugüne kadar koruyup kolladığı şeyleri. Şömineye doğru fırlattığı makası izledi gözlerinin ucuyla. Mahvolmuştu saçları, umurunda değildi ama. Dizlerine sıkıca tutunup ağlamaya devam ediyordu. Kızıl sular getirmiş olduğu umutların hepsini geri almıştı fazlasıyla. Liz’in benliğinden bir şeyleri de götürmüştü aslında…|| SON || | |
| | | | Kızıl Sular, Yepyeni Umutlar | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |