|
| || Sweet Dream || | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Christian Dayrnt Black Britanya ve İrlanda Qudditch Karargahı Başkanı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1281 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12314 Ekspresso Puanı : 4 Kayıt tarihi : 28/01/08
| Konu: || Sweet Dream || C.tesi 22 Kas. 2008, 23:31 | |
| Tarih: 23 Ocak Hava Durumu: Rüzgarlı Mekan Özelliği: Sessiz, huzurlu. | |
| | | Christian Dayrnt Black Britanya ve İrlanda Qudditch Karargahı Başkanı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1281 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12314 Ekspresso Puanı : 4 Kayıt tarihi : 28/01/08
| Konu: Geri: || Sweet Dream || C.tesi 22 Kas. 2008, 23:52 | |
| Yatağında kendine geldiğinde gerçekten yorgun olduğunu hissediyordu. Fakat rüyası o kadar güzeldi ki kendisini çok iyi hissetmesini sağlamıştı. Rüyasında bir vampir olmuştu. Alessia'yı ısırıyordu. Alessia onu terk ediyordu ve yalnız kalıyordu. Çok mutlu etmişti bu riya onu. Sonunda yalnızlık bulmuştu. Belki kafa dinlemeye ihtiyacı vardı. Fakat yalnızlık kendisiydi. O yüzden yalnız kalmak yenilmek demekti. O yüzden hiç yalnız kalmayı istemezdi.
Yatağında doğruldu ve etrafına bakındı. Millet horluyordu. Hemen baş ucunda duran ders programına baktı. Hayır, girmeyecekti derslere. Göl Kenarı'nda arkadaşlarıyla oturacaktı. Tabii bir arkadaş bulabilirse. O yüzden biraz tedirgindi fakat yalnızlık bir yenilgi değildi. Yenmek kendi benliğinin bir artısıydı. O yüzden kazanacaktı ve hiçbir sorun ike karşılaşmayacaktı. ARkadaşları yanında olacaktı. Konuşacaktı, muhabbet edecekti. Bu gün mutlu olacaktı.
Yataktan fırladı ve üstünü değiştirdi. Aklı Alessia'daydı. Belki hala seviyordu. Belki birine karşı başka duygular besliyordu. O birini bir türlü bulamamıştı. Ama yakındı. Hissedebiliyordu. Üstüne giydiği eşyalar çok sadeydi. Üstüne kalın, gri cüppesini almayıda unutmadı. Griden çok gümüş rengi gibiydi fakat eskitilmiş olması gerçekten Dayrnt'a uygundu. O yüzden kendini beğenmiş tavırla yatakhaneden çıkmaya kalkıştı. Tom uyanmış olacaktı kı bir şeyler dedi. Dayrnt ise dinlemeden elini kaldırdı ve yoluna devam ederek yatakhaneden çıktı.
Ortak Salon'dan geçerken sadece gülümsemekle yetindi. Bu bir rüya mıydı? Her istediği yolunda gidiyordu. Ortak Salon'dan çıktıktan sonra Ravenclaw'lı bir kız ona göz kırpmış ve gülümsemişti. Tüylerinin diken diken olması nedense mutluluğunun bir işaretiydi. Kıza gülümsedi ve kafasını başka yöne çevirdi. Aşağıya inmeye başlarken tüm Slytherin'liler ona gülümsediler. Ne yapacağından emişn olmadığı için ablak bir gülümsemeyle hepsine yanıt verdi ve sonunda aralarından kaçarak aşağıya inebildi. Kapıdan çıktığında rüyası hala devam ediyordu. İçinden keçen kelimeler şuydu; ' Sanırım bu tatlı bir rüya. '
Göle doğru yaklaşırken tek istediği Alessia'yı görmemekti ve bu isteği de gerçekleşti. Sevgilisi olmasını sitiyordu. Sadece bu da depğil, Ravenclaw'lı bir kız istiyordu. Hiç olmadı kardeşinin yanında olmasını istiyordu. Çok sinir olduğu o ufak veledin, içerlerde bir yerde gerçekten çok sevdiğini daha yeni fark etmişti. Ağzına bir şarkıyı tutturdu ve mırıldana mırıldana Koca Çınar'a doğru ilerlemeye başladı. Sonunda ayağı bir taşa takıldı ve çok kötü sendeledi. Tam lanet okumaya başlamıştı ki bir grup Ravenclaw kızın kıkırdadığını gördü ve onlara gülümseyerek göz kırptı.
Sonunda Koca Çına'a yaklaştı ve altındaki öğrencilere sinirli brir bakış attı. Ne tesadüftür ki hemen ağacın altından kalktılar ve gittiler. O ise kıkırdıya kıkırdıya çınarın altına oturdu. Ayaklarını uzattı ve kafa dinlemeye başladı. Halinden memnundu fakat biraz beli ağrımıştı. Yinede öldürseler buradan kalkmayacaktı. Sonunda muhteşem bir sıcaklık hissetti içinde. İşte bu kafa dinlemenin yararlarından biriydi. Birazdan bir arkadaşı gelecek muhabbet edeceklerdi. Sonra arkadaşı ona bir sevgili bulacaktı. En sonunda çok güzel bir duyguyla karşılaşacaktı. Evlenecekti, çocuğu olacaktı. Sonra bir kaza sonucu ölecekti. Yaşam bu kadar mıydı? | |
| | | Nicole Marissa Magdalene Fontjoncouse Otel Ortağı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 4533 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12679 Ekspresso Puanı : 75 Kayıt tarihi : 02/07/08
| Konu: Geri: || Sweet Dream || Paz 23 Kas. 2008, 01:48 | |
| Hayatta yeniden tutunmaya başlamak ve mutlu olmak artık kararlıydı Nicole ve mutlu olmaya başlamalıydı. Ne kadar zor olsa da tutunmalı pes etmemeliydi. Sımsıkı hedeflerine sarılıp bir daha bırakmamalıydı. Artık eski Nicole olmanın keyfini çıkarabilirdi. O akşam karar vermiş ve ilk defa deliksiz bir uyku çekip sabaha erkenden dinlenerek gözlerini açmıştı. Güneş daha bulutların arasından kendini göstermemişti bile. Kalktığında dinlenmenin büyük etkisiyle gerinerek esnemeye başladı. Biraz sesli esnediğinden olsa gerek ki yastığından kafasını zorla kaldıran kız sinirli bir şekilde homurdanmaya başlamıştı.
- Herkes uyuyor ve sen bu saatte ne yaptığını zannediyorsun? İnsanlar neden bu kadar aciz olur ki!
Diyerek söylenmeye başlamıştı. Nicole kendine dönmenin verdiği heyacının içinde kıza dik dik bakmaya başlamıştı.
- Ne yaptığımı mı zannediyorum. Asıl sen sabah sabah bana çatarak ne yaptığını zannediyorsun. Merlin aşkına şu an daha erken ve sen birazdan uyuyup bunları hemen unutucaksın. Ama unutmamış olsan ben sana yapacağımı bilirdim
Sert bir şekilde özüne doğru döndüğünü gösteren bu çıkış onun rahatlayıp kendine güveninin gelmesini sağlamıştı. Şimdi sırada yalın ayaklarını pandiflerini giyip dolabını açarak kendi ruh haline uygun olan bir kıyafet seçmekteydi. Biraz bakınıp ne var, ne yok diye dolabını kurcaladıktan sonra turuncu kazağıyla, siyah eteğini, havanın az da olsa soğuk olduğunu bildiğinden eteğinin renginde çorap gibi duran kalın taytını ve ardından bacaklarını dizlerinin altına kadar sıkı sıkı tutacağını düşündüğü siyah çizmesini giymeye karar vermişti. Havanın esintisine ve dışarda sonbaharın ardından dökülen yapraklarla uyumlu olan bu kıyafet kombinasyonun ardında saçına her zaman ki gibi hemen alınacağını düşündüğü hafif dalgamsı şekli verdi. Ardından yüzününün çok solgun olduğunu bildiğinden dolayı belli belirsiz şekilde biraz pudra ve kıyafetinin rengini uyup çok abartılı durmayan bir rujla birlikte ona uyumlu bir allık sürdükten sonra ne yapacağını düşünmeye başladı. Bugün çok mutlu olduğundan derslere girererek kendi mutluluğunu derslerle heba etmeyi düşünmüyordu. Şu ana kadar her derse ne olursa olsun girdiğinden bir kere derse girmese bir şey olmazdı. Hem bu kadar acının ardından bir ders ekmesi neydi ki?
Ortak salona doğru yollarlırken ne yapabileceğini düşündü. Birçok kişi derste olacağından birileriye konuşamayını anlayınca kendi kendine söylenerek ne yapacağıyla ilgil çıkış yollar aramaya başladı. En sonunda kendini desteklemek istercesine konuşmaya başladı.
- Hiç olmadı kendi kendime kafa dinlerim ders dinlemekten bin kat daha iyi olduğu kesin.
Yok hiç biri olmadı belki onun gibi dersi kıran biriyle sohbet eder eğlencesine bakardı. Huzura erişmenin verdiği rahatlık ve kendini labirentin çıkışına ulaşıp dışarı atmasıyla olmuştu bu olaylar. Artık hiç bir şekilde üzülmeyecek kendini hırpalamayacaktı. Hatta insanların dertleriyle ilgilenip çözüm bulacak ve bununla beraber kendi dertlerinin değerini anlayıp unutacaktı.
Hogwarts'ın koridorlarından geçerken oranın sessizliği ve bilinmeyen gölgeleri olduğundan belli belirsiz bir şekilde kendi kendine bir şeyler mırıldanmaya başlamıştı. Sözler aniden kendiliğinden oluşmuştu. Melodi de ona göre uyarlanmış sabahın aydınlığı içerisinde bir güneş gibi içine sıcaklık hissini kaplamasını sağlıyordu.
Koridorun ardından Hogwarts'ın büyüleyici ve her şekilde herkesin yanında olup derdine ortak olan kapıya gelmişti. Kapıyı araladığı sırada kapıdan giren rüzgarla Nicole'ün takip ettiğini düşündüğü gölge kaybolmuştu.
Kapıyı araladıktan hemen sonra merdivenlerden aşağı inerek nereye gideceğini düşünemeye başladı. En sonunda yüzleşmesi gerektiğini düşündüğü göl kenarına doğru yol almaya başladı. Oraya gidiyordu; fakat rüzgar ona sezgisel olarak bir şeyler hissetmek istercesine başka bir yere sürüklüyordu.
İlk buna karşı çıkan, ama sonunda hislerine bugün güvenmesi gerektiğini düşünerek rüzgarın estiği yöne doğru yürümeye başlamıştı. Güneş hafiften kızılımsı bir renkle parlayıp doğmaya başlıyordu
Gittiği yolun sonu yokmuş gibi devam ediyordu Biraz korkuyla neredeyim ben diye söylenmeye başladığında. Aniden esen rüzgarla yerde sonbahardan kalan iki yaprağın olduğu tarafa baktığı anda karşısına tanıdık ağacın dibine dayanarak oturan birini görmüştü. Tanıdık olduğunu sezinler sezinlemez üçer beşe adımlarlar koşarak oraya doğru ilerlemeye başladı. Darynt' bu. İnanamıştı ve aşırı derece de mutlu olmuştu. Belki de onun o tatlı sohbetini özlemişti fakat yaklaştıkça ters giden bir şeylerin olduğunu anlamıştı. Dikkat çekmek adına bir şeyler söylemenin tam sırasıydı.
- Hey Selam, burada bu saatte ne arıyorsun? Neler oluyor Darynt çok durgun görünüyorsun
Seslenmeye çalışsada pek etkili olmamıştı en sonunda aklına gelen bir fikirle bakışlarını Darynt'a kitleyerek onun karşısına bağdaş kurup oturdu. İçinden de kendince bir şeyler mırıldanmaya başlamıştı.
- Şimdi de görmezsen
Muzurca gülümsemenin tadını çıkarıyordu. Darynt görüşmeyeli epey değişmiş durgunlaşmıştı besbelli ya da Nicole uzun zamandır görüşmediğinden öyle gelmişti. Bakalım sonunda onu farkedip cevap vericek miydi? | |
| | | Eurydice Black Slytherin Bina Sorumlusu, İksir Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2206 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12424 Ekspresso Puanı : 89 Kayıt tarihi : 05/06/08
| Konu: Geri: || Sweet Dream || Paz 23 Kas. 2008, 02:15 | |
| Gözlerini tek bir noktaya dikip bütün geceyi geçirdiği baykuşhaneyi taradı sessizce. Gece saatlerinde kimsenin gelmediği ıssız ve sessiz baykuşhaneyi... Fakat gelecekti. Biraz sonra gecenin pusundan kurtulup güneşine kavuşmuş ortam minik bedenlerine kavuşacaktı. Koridorlar öğrencilerine, büyük salon sahip olduğu tüm bedenlere kavuşacaktı... Ya Elizabeth? O da birşeylere kavuşacak mıydı? İşte günlerdir kafasını bu soruyla yiyip bitiriyordu. Geçen geceden sonra bütün olanları tek tek tartıyordu. Söyledikleri... Gerçekten ciddi değildi. Belki de hayatında ilk kez ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Seviyordu ama itiaf edemiyordu ona karşı olan duygularını... Çok yakınındaydı o ama bir yandan haykırmak delicesine seni seviyorum demek varken o söylememek, sadece bakmak ve bu imkânsız olan aşkın pençesine tek taraflı da olsa katlanmak istiyordu. Belki de reddedilmekten korktuğundan bu kadar çekingendi. Ne diyebilirdi? İşte bu ikilem onu mahvediyordu günden güne... O kadar kız varken onu seçer miydi Felipe? Bu kadar güzel iki kız... İşinin imkânsız olduğunu bildiğinden sözcükler sevdiğini söylemeyi istese de dili buna bir türlü izin vermiyordu. Ona yalan söylemeyi asla istemezdi. Geçiştirse nasıl olurdu acaba? Söylemeli miydi ki? Delirecek gibi bir hali vardı. Yavaş yavaş deliriyordu....
Hafifçe esen meltem benliğini de alıp götürüyordu diğer götürdüğü şeyler gibi. Felipe'i gerçekten istiyordu, onu gerçekten çok seviyordu. Aşağıdan biryerlerden gelen patırtılar kulelerdeki öğrencilerin uyanışının göstergesiydi. Birileri anında oraya damlayabilirdi. Gitmeliydi... Terketmeliydi orayı... Hızlıca iniyordu merdivenleri. Uykusuzluktan çökmüş gözleri, hiç bozulmamış kıyafeti, hafif rüzgârdan bozulmuş saçları ile canlı cenaza gibiydi...
Aşağıya indiğinde yemek için gelmiş olanlar ve dersliğe gitmek için koridorlara koyulmuş öğrenciler her yeri buram buram sarmış durumdaydı. Birkaç kişiyi iteleyip zoraki içeri girdiği Büyük Salon'a şöyle bir göz attıktan sonra gözlerini Slytherin masasına odakladı. Asla tamamı dolmayan masa tıklım tıklımdı o gün. Tarıyordu tüm siyah-yeşil cüppeleri. Ve aradığı kişiyi buldu. İşte tam orda, ordaydı... Gazetesini okuyordu. O sırada tam olarak adını ve sınıfını hatırlayamadığı çocuk Felipe'e birşeyler söylemesiyle Elizabeth ile göz göze gelmeleri bir oldu. Başıyla hafifçe bir selam verdikten sonra oradan uçmak istercesinehızla döndü arkasını. Bu sırada yere düşürdüğü küçük sınıflardan bir çocuğun acıyla kıvranmasına dayanamayıp tuttu ellerinden. Kaldırdı onu ayağa. Ondan hiç beklenmeyecek bir şekilde özür dileyerek çıktı bahçe kapısından dışarı.
Temiz hava... Doyasıya çekti içine, bütün olumsuzlukları yok etmek istercesine. Ağır adımlarla indiği patikada da devam ettirdi bu nefes alışları. Göl kenarına yaklaştığında ise gördüğü kişiler ile yüzüne sahte bir gülücük koyup;
— Demek bensiz bu serin havanın tadını çıkarıyordunuz ha!
Dedi. Mutlu olmak istiyordu ama şuan yapacağı en son şeydi bu. Hiç olmazsa yüzüne bir gülücük koyup Polyanna'cılık oynamalıydı. Şuan yapıyordu da... | |
| | | Christian Dayrnt Black Britanya ve İrlanda Qudditch Karargahı Başkanı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1281 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12314 Ekspresso Puanı : 4 Kayıt tarihi : 28/01/08
| Konu: Geri: || Sweet Dream || Paz 23 Kas. 2008, 04:27 | |
| Birazda olsa yalnızlığın tadını çıakrtıyordu Dayrnt. Sessizlik çok etkilemişti onu. Masum ve sessiz biri olup çıkmıştı. Alessia'dan sonra olmuştu hep bunlar. Onu görmek istiyordu fakat -aynı sınıfta olmalkarına rağmen- görüşemiyordu. Dayrnt derse girmediğinde Alessia giriyor, Alessia girmediğinde ise Dayrnt giriyordu. Bu durum canını sıkmaya başlasa da bir şey diyemiyordu. Zaten Norwen adındaki sümsük Ravenclaw'ın teki asılıp duruyordu. İnsanın güzel sevgilisi olduğu zaman hep başı dertte oluyordu.
Artık sessizlikten sıkılmıştı. Muhabbet etmeye ihtiyacı vardı, sevgiliye ihtiyacı vardı, arkadaşa ihtiyacı vardı, kardeşine ihtiyacı vardı. Çok masraflıydı anlayacağınız. Birinin onu sevmesine ihtiyacı vardı. Sevilmediğini düşünmeye düşünmeye sessizleşmiş, durgunlaşmıştı zaten. Seveni vardı, ama sayısı azdı. Seven sayısı çok olsa bile karşılaşma olasılığı çok azdı. Zaten doğru düzgün, insan gibi bir erkek denk gelmiyordu ki. Hep kız arkadaşları yanında oluyordu. Piskolojisi alt üstü olmuştu anlayacağınız.
Sonunda karşıdan Slytherin cüppesinin içinde bir asilzade gibi gözüken, biricik arkadaşı geldi; Nicole. Fakat Dayrnt'ın o kadar dikkatini çekmedi. Sadece kafasını önüne eğmiş oturuyordu. En sonunda sıkıldı fakat yinede sesini çıkartmadı. Nicole sonunda: " Hey Selam, burada bu saatte ne arıyorsun? Neler oluyor Darynt çok durgun görünüyorsun. " dedi. Dayrnt yine sesini çıkartmayınca çözümü bağdaş kurup oturmakta buldu. Dayrnt bu sefer iyi dayanmış gibiydi. Sanki hiç konuşmayacaktı.
Artık çenesini tutamamaya başlamıştı. Ağzından birkça kelime çıkacak diye ödü kopuyordu. Biliyordu; Yalanın kardeşi yalnızlık, yalnızlığın kardeşi sessizlikti. Yalan söylememişti fakat yalnız kalmıştı. Belki de bu aralar ortalıkta fazla gözükmediği için kendini yalnız hissediyordu. En sonunda çenesini tutamadı ve: " Bu gün kendimi çok yalnız hissediyorum, o yüzden derslere girmeyi pek düşünmedim. Çokta güzel bir rüya görünce tamamen vaz geçtim. Bir tek sevgilim yok, yanarım yanarım ona yanarım. Zavallı kardeşimde gelse çok hoşnut olacağım sanki. " dedi ve sırıtarak Nicole göz kırptı.
Nedendir bilinmez çok kısa bir süre sonra hızlı adımlarla ilerleyen bir çömez kıs görür gibi oldu Dayrnt. Büyük ihtimalle bu kardeşiydi. Sinir yürüyüşünden tanımıştı. Hemen Nicole ile Dayrnt'ı fark etti ve yanlatına geldi. Patavatsızca: " Demek bensiz bu serin havanın tadını çıkarıyordunuz ha! " dedi garip bir gülümsemeyle. Dayrnt senelrdir kardeşini tanıyordu ve -malesef- o senelerde hep beraber olmuşlardı. Canı bir şeye sıkkın gibiydi. Bu sefer onu sinir eden abiyi değil, onu çok seven ve kollayan abiyi oynayacaktı. Derinlerde bir yerlerde de öyleydi. " Şimdi aramızda seni konuşuyorduk kardeşim. Herkesin canı sıkkın sanki. Benim sevgilim yok, malum. Alessia ile görüşemiyoruz, kısacası bitireceğiz galiba. Nicole hep masum zaten. Senin neyin var? Sen çok yapmacık davranıyorsun. Gel otur bakalım yanıma, grup terapisi apalım. " dedi ve kıkırdayarak Elizabeth'e göz kırptı. Belki terslememesi için elinden geleni yapardı. SAdece yanına oturup dertleşmesini istiyordu. | |
| | | Nicole Marissa Magdalene Fontjoncouse Otel Ortağı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 4533 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12679 Ekspresso Puanı : 75 Kayıt tarihi : 02/07/08
| Konu: Geri: || Sweet Dream || Paz 23 Kas. 2008, 15:01 | |
| Ne garip bir durumdu bu Nicole herkesin mutlu olduğunu düşünürken herkesin en dertli anındaa gelmişti. Yapacak bir şey yok katlanıp kendi dertlerini unutmak adına onlara destek olmalıyıydı. Zordu yaşadıkları durum bu olayı tattığından dertlerine çare bulması kolay olacaktı.
Darynt onu fark etmemeye çalışsa da sonra söylediklerinden habersizce döküldü bütün kelimeler ve yalnızlığını anlatan cümlelere dönüşüp yaş oldu sanki Nicole gözlerinde mutluluk içinde paylaşmanın verdiği iki küçük rüzgârla kaybolan gözyaşıydı bu.
— Bu gün kendimi çok yalnız hissediyorum, o yüzden derslere girmeyi pek düşünmedim. Çokta güzel bir rüya görünce tamamen vazgeçtim. Bir tek sevgilim yok, yanarım yanarım ona yanarım. Zavallı kardeşimde gelse çok hoşnut olacağım sanki.
Aldığı cevabın ardından büyük bir sessizlik. Ne diyebilirdi karşısında ki çok değer verdiği bu çocuğa. İlk defa böyle cümleler içinde derin bir mutsuzluk çekiyor. Günden güne dertleri farklı da olsa aynı onun gibi derin bir yalnızlığın içine çekiliyordu besbelli. Nicole ilk görüşte anlamış kendi düştüğü durumdan zor çıktığını ve hiç kimseyi yaklaştırmadığı için hemen atılmıştı bu olayın içine hiçbir alakası olmasa da bu kadar neşeli bir insanın hayattan kopmasına izin veremezdi değil mi?
Bir yerden başlaması gerektiğini düşünerek kendi içinde acılarlını bir anlığına karşısında kine destek olmak için canlandırdı kendi içinde. Oysa ne kadar da benzer yanları vardı hayatta ki yaşayan bazı benzer özellikte olan insanların sanki bir birbirlerine bağlıymışçasına sırayla onları oyuna davet ediyor. Sonra bir kenara atıp mutsuzluğu görerek kahkahalarla gülüyordu. Sinirli şekilde çimlerin kurumuşluğuyla duyulan çıtırdı Darynt ve Nicole başına çevirmesine neden olmuştu. Gördükleri kişi onların ferahlamasına neden olmuştu. Çünkü burada onun da olması ve onlara katılıp destek olması gerekti. Elizzy her zaman ki gibi sinirli sinirli burnundan soluyarak geliyordu. Nicole az çok neden sinirlendiğini tahmin edebiliyordu. Hayal ettiği gibi bir gün olmasa da az da olsa sevinmişti. Bu ansızın haber vermeden ortaya çıkan buluşma onlar için en iyi tedavi olurdu belki de birbirlerine ne kadar benzediğini anlayıp hayata daha güçlü bir şekilde bağlanmalarını sağlardı. Elizzy homurdunurak biraz da sinirlendiğinden patavatsız bir şekilde konuşmaya başladı.
— Demek bensiz bu serin havanın tadını çıkarıyordunuz ha!
Her halinden sinirli olduğunu belli ettiğinden Nicole ilk başta Darynt’ın kardeşine ihtiyacı olduğunu bildiğinden onun ne diyeceğini beklemeye ve ardından bütün olayı içine sindirerek bir analiz yapmaya karar vermişti. Düşündüğü gibi de Darynt kendi düşüncelerini çok umursamasa da ihtiyacı olduğunu belirten birkaç cümle söylemeyip ilk defa ona destek çıkıyordu.
— Şimdi aramızda seni konuşuyorduk kardeşim. Herkesin canı sıkkın sanki. Benim sevgilim yok, malum. Alessia ile görüşemiyoruz, kısacası bitireceğiz galiba. Nicole hep masum zaten. Senin neyin var? Sen çok yapmacık davranıyorsun. Gel otur bakalım yanıma, grup terapisi yapalım.
Kurduğu cümle onun karakterine tamamen zıttı. Ama insanı bilinmeyen duygulara sürükleyen yalnızlıktan ve güvendiği iki kişinin yanında olmasından kaynaklıydı zaten. Nicole bir an kendini bu olaya ait hissetmemiş. Ayaktan kalkıp gitmek istemişti; fakat kendine masum dediğini fark edince ikisinin de onun fikrine ihtiyacı olduğunu düşünmüştü. Kelimeler kafasında bir puzzle gibiydi. O kadar çok kademe atlamıştı ki! Bu olayı çözmek bu kadar zor olmalıydı. En sonunda kendine olan güvenini toparlayarak öksürerek kendini yapacağı konuşmaya hazırladı.
— Anlıyorum Darynt bende bu sene büyük bir acının içinden geçtim. Hiç kimseye belli etmemeye çalıştım Kendi içimde büyük duvarlar örerek sakladım. Kapandım içime senin de böyle bir durumda olmanı istemem bu yüzden iyi ki bugün içimde ki mutluluk ve bu hafif esen rüzgar sayesinde buraya geldim. Hmm sana gelince Elizzy gene neyi saklamaya çalışıyorsun. Ayrıca baştan sona benim masumluğumla bu olayların alakası yok. Hiçbir şekilde masum değilim hatta çok hata yaptım neyse. Şimdi beni boş verin ikiniziniz de içinde büyük bir aşk var sanki ve ulaşamamanın sevseniz de yaklaşmamanın korkusu içindesiniz. Neden gidip konuşmuyorsunuz. Ben konuşmadım bakın neler oldu. Beni terk etti hiçbir şey demeden bıraktı. Değer verdiğim arkadaşlarıma da bunu olmasını yalnızlığa sürüklenmenizi ve denizin içinde bir hortum çıkmışçasına batmasını izleyemem bunu benden istemeyin!
Keskin tavırlarla söylenen kendine getirmek için söylenen avuntulu kendine has çekilen acılarla ders vermeye çalışmıştı. Nicole bu sırada acılarına acılar katarak rüzgara karşı bir iki damla gözyaşı daha akıtmıştı. Kimin umurundaydı ağlamak ve zırlamak nasıl olsa herkes kendi derdinde ve alemindeydi. Bu iki damla gözyaşı içinde ki ölmek isteyen ve hayatına kahreden Nicole’ün gölgeler ardından kalmasını sağlamıştı belki de. Hepsi dalgındı hepsi yitik düşmüş ve hayal kırıklığına uğramıştı. Bu yüzden korkmanın ve kendilerini saklamanın hiçbir gereği yoktu.
En son Nicole Marissa Magdalene tarafından Paz 23 Kas. 2008, 15:23 tarihinde değiştirildi, toplamda 4 kere değiştirildi | |
| | | Eurydice Black Slytherin Bina Sorumlusu, İksir Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2206 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12424 Ekspresso Puanı : 89 Kayıt tarihi : 05/06/08
| Konu: Geri: || Sweet Dream || Paz 23 Kas. 2008, 15:18 | |
| — Şimdi aramızda seni konuşuyorduk kardeşim. Herkesin canı sıkkın sanki. Benim sevgilim yok, malum. Alessia ile görüşemiyoruz, kısacası bitireceğiz galiba. Nicole hep masum zaten. Senin neyin var? Sen çok yapmacık davranıyorsun. Gel otur bakalım yanıma, grup terapisi yapalım.
İşte bundan nefret ediyordu. Pollyanna’cılık oynamayı başaramıyordu bir türlü. Anlamıştı abisi onda yolunda gitmeyen bazı şeylerin olduğunu. Ne yapmalıydı şimdi? Anlatmalı mıydı ona her şeyi? Kafasındaki soruların cevabını bulmak istercesine baktı Nicole’ün gözlerine. ‘Söyle artık’ der gibi bir hali vardı onun da. Yavaşça çömeldi yere. Dayrnt’e anlatsa ne tepki vereceğini kestiremiyordu. Kızar mıydı, dalga geçer miydi hiç bilmiyordu. Ya uyuz abi rolüne geri dönerse diye tereddütle bakıyordu yüzüne. Oturduğu yerde hafifçe kayarak yaklaştı abisinin yanına. Onu seviyordu. Eragon olsaydı kesin dalgayı basar, aşağılardı Liz’i. Belki Dayrnt öyleydi. Belki ikisi de sevmiyordu Elizabeth’i. Sırtını dayadı abisinin diri bedenine ve kendine doğru çekti dizlerini. İşte kendini güvende hissettiği anlardan birindeydi yine. Annesi –Evelyn- ile olduğu zamanlarda hissettiklerini hissediyordu yine. Güveniyordu. Dayrnt’e gerçekten güveniyordu. Seneye ne yapacaktı bilmiyordu. Dayrnt mezun olunca o ne yapacaktı hiçbir fikri yoktu. Hogwarts’taki en küçük Black’ti Liz. Nicole’den başka da arkadaşı yoktu. Tam anlatacaktı ki Nicole söylemişti zaten Dayrnt'e.
— Anlıyorum Darynt bende bu sene büyük bir acının içinden geçtim. Hiç kimseye belli etmemeye çalıştım Kendi içimde büyük duvarlar örerek sakladım. Kapandım içime senin de böyle bir durumda olmanı istemem bu yüzden iyi ki bugün içimde ki mutluluk ve bu hafif esen rüzgar sayesinde buraya geldim. Hmm sana gelince Elizzy gene neyi saklamaya çalışıyorsun. Ayrıca baştan sona benim masumluğumla bu olayların alakası yok. Hiçbir şekilde masum değilim hatta çok hata yaptım neyse. Şimdi beni boş verin ikiniziniz de içinde büyük bir aşk var sanki ve ulaşamamanın sevseniz de yaklaşmamanın korkusu içindesiniz. Neden gidip konuşmuyorsunuz. Ben konuşmadım bakın neler oldu. Beni terk etti hiçbir şey demeden bıraktı. Değer verdiğim arkadaşlarıma da bunu olmasını yalnızlığa sürüklenmenizi ve denizin içinde bir hortum çıkmışçasına batmasını izleyemem bunu benden istemeyin!
Anlayabiliyordu Nicole'ü. Şimdi yapması gereken Nicole'ün öncülük yapıp kısacık da olsa özetlediği olayı abisine anlatmaktı. İyice bir düşündükten sonra başını abisinin omzuna dayadı. Derin bir nefes aldı ve belki de çok önceden yapması gereken bir konuşmayı yapmaya başladı.
— Abi ben… Gözlerini yumdu sımsıkı. Sonunda da ne olacaksa olsun dercesine söyledi söyleyeceğini. Abi ben sanırım… Sanırım, aşık oldum.
Bunu yaptığına hala inanmıyordu. Söylemişti işte ama sonucu ne olacak bilmiyordu bunu. Konuyu kapatması gerekiyordu. Hem Nicole’e söyleyecekleri vardı. Geçen akşamı Felipe ile göl kenarında geçirdiklerinden İksir ödevini de yapmamıştı. Ertesi günkü derslerin birçoğuna da girmemişti. Onların notlarını ve ödevlerini de almalıydı. Söylediklerini onaylarcasına ve Nicole'ü bir nevi teselli etmek istercesine;
— Ee… Benden bu kadar sevgili abiciğim. Aa… Bu arada Nicole konuştuğumuz nedenlerden dolayı yapamadığım İksir ödevini verirsin değil mi bana? Biliyorsun… Ayrıca senin bana verdiğin öğütleri tekrarlıyorum. Ağlamak yok! Tamam mı? Ağlamayacağız. Bize yakışmıyor. Geçecek, elbet geçecek. Güzel günler bizi bekliyor. Hissedebiliyorum... | |
| | | Christian Dayrnt Black Britanya ve İrlanda Qudditch Karargahı Başkanı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1281 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12314 Ekspresso Puanı : 4 Kayıt tarihi : 28/01/08
| Konu: Geri: || Sweet Dream || Paz 23 Kas. 2008, 19:53 | |
| Kardeşinin bir an tereddüt ettiğini fark etti Dayrnt. Davranışları değişmiş, üzerine hüzünün o acı burkluğu çökmüş gibiydi. Dayrnt hala onu çok seviyordu ve onun derdini dinlemek istiyordu. İçindeki dalgacı abi şimdilik uyuyor gibiydi. Fakat bu çok iyiydi. Özellikle Elizabeth için. Eragon'un olmamasına dua etmesi gerekiyordu. Çünkü Eragon, Black ailesinin en yüz karasıydı. Belkide en çok üyenide oydu. Şerefsiz, sırttan bıçaklayan, kinci biriydi. Kardeşini bile anlama zahmetine girmiyordu.
En sonunda Elizabeth eğildi ve Dayrnt'ın yanına oturdu. Sırtını Dayrnt'ın omuzuna yasladı ve ayaklarını kendine çekt. Nedense Dayrnt şimdi kendini daha bir yenilenmiş ve din hissediyordu. Yalnız değildi artık. Yanında çok yakınları vardı, şimdilik. Sessizliği bozan Nicole oldu. Nicole: " Anlıyorum Darynt bende bu sene büyük bir acının içinden geçtim. Hiç kimseye belli etmemeye çalıştım Kendi içimde büyük duvarlar örerek sakladım. Kapandım içime senin de böyle bir durumda olmanı istemem bu yüzden iyi ki bugün içimde ki mutluluk ve bu hafif esen rüzgar sayesinde buraya geldim. Hmm sana gelince Elizzy gene neyi saklamaya çalışıyorsun. Ayrıca baştan sona benim masumluğumla bu olayların alakası yok. Hiçbir şekilde masum değilim hatta çok hata yaptım neyse. Şimdi beni boş verin ikiniziniz de içinde büyük bir aşk var sanki ve ulaşamamanın sevseniz de yaklaşmamanın korkusu içindesiniz. Neden gidip konuşmuyorsunuz. Ben konuşmadım bakın neler oldu. Beni terk etti hiçbir şey demeden bıraktı. Değer verdiğim arkadaşlarıma da bunu olmasını yalnızlığa sürüklenmenizi ve denizin içinde bir hortum çıkmışçasına batmasını izleyemem bunu benden istemeyin! " dedi iğneleyici bir sesle.
Dayrnt sadece ona bakakaldı. Ne diyeceğini bilemiyordu. Çok şaşırmıştı. Sanki Nicole'ün içine bir şair kaçmış gibiydi. Kafiyeli konuşmalar, romantik tavırlar... Ama kardeşinden hala tık yoktu. En sonunda Elizabeth: " Abi ben… " dedi ve sustu Elizabeth. Dayrnt kafasını öne eğip yüzüne baktığında gözlerini sımsıkı kapattığını gördü. Gerçekten ciddi bir durumdu büyük ihtimalle. " Abi ben sanırım… Sanırım, aşık oldum. " dedi. Dayrnt'ın ağzı bir an için açıldı ve sessizce: " Aman Tanrı'm! " diye mırıldandı. Ufak kardeşi aşık mı olmuştu? Peki ya onu aldatacak olurlarsa ne olacaktı? Dayrnt ne yapacaktı. Sanki kızını evlendirecekti. Kesinlikle inanıyordu ki Eragon'dan ve Babasından çok daha fazla ilgi göstermişti Elizabeth'e. Ne demeliydi ki?
Sonunda Elizabeth konuyu değiştirmek istercesine: " Ee… Benden bu kadar sevgili abiciğim. Aa… Bu arada Nicole konuştuğumuz nedenlerden dolayı yapamadığım İksir ödevini verirsin değil mi bana? Biliyorsun… Ayrıca senin bana verdiğin öğütleri tekrarlıyorum. Ağlamak yok! Tamam mı? Ağlamayacağız. Bize yakışmıyor. Geçecek, elbet geçecek. Güzel günler bizi bekliyor. Hissedebiliyorum... " dedi. Dayrnt sesini çıkartmayacaktı. Elizabeth başarıyla kouyu kaynatmıştı. Fakat Dayrnt'ın aklından yine o düşünce geçince hemen o önemli soruya geri döndü. " Kim o çocuk? " biraz gergin tavırla. Ne hakkı vardı ona kızmaya? Hakkı var mıydı? Evet, evet kesinlikle vardı. Ama kızmayacaktı. Çünkü kardeşini seviyordu. " Ve benim neden şimdi haberim oluyor kardeşim? Neyse, büyük ihtimalle hazır olduğunda söyleyecektin. Değil mi? " dedi ve sırıtarak göz kırptı. Elizabeth'in kendini kurtarması için şans vermişti. Yinede hala inanamıyordu. Elizabeth ha!? | |
| | | Nicole Marissa Magdalene Fontjoncouse Otel Ortağı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 4533 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12679 Ekspresso Puanı : 75 Kayıt tarihi : 02/07/08
| Konu: Geri: || Sweet Dream || Paz 23 Kas. 2008, 23:25 | |
| Sonunda itiraf etmişti Elizzy aynı barda Nicole'e itiraf ettiği gibi. Beklenmese de söylemesi sevindirmişti Nicole. Darynt baya afalamış hatta bu olayın farklı bir şekilde düşünmüş gibi ağzı bir karış açık kalmıştı. Nicole yerini yadırgamaya başlıyordu. Bu itarafı biliyordu.
— Kardeş kardeşe yanlız kalmaları daha iyi olmaz mıydı?
Kendi kendine sorular sormaya ve yiyip bitirmeye başlamıştı. Kardeş diye geçirdiğini anlayınca havaya doğru bakıp bulutların nasıl yer değiştirdiğini seyre dalmıştı. Haline akıl sır ermeyecek bir insan olduğundan kendini tutmak adına yapıyordu bunu kardeşini kaybettiğini ve bu kardeşleri içten içe kıskanıp aralarına girmek istediğini belli etmemeliydi. Tam bu sırada Elizzy her zaman ki gibi imdadına yetişerek ani bir şekilde konuyu değiştirmişti.
— Ee… Benden bu kadar sevgili abiciğim. Aa… Bu arada Nicole konuştuğumuz nedenlerden dolayı yapamadığım İksir ödevini verirsin değil mi bana? Biliyorsun… Ayrıca senin bana verdiğin öğütleri tekrarlıyorum. Ağlamak yok! Tamam mı? Ağlamayacağız. Bize yakışmıyor. Geçecek, elbet geçecek. Güzel günler bizi bekliyor. Hissedebiliyorum...
Bu konuda da çok başarılı değildi; ama Nicole bir an bu durumda Darynt bir abi olarak ne yapacağını görmek için ona bakmaya başlamıştı. Darynt'ın biraz daha düşünmesi adına Nicole Elizzy'e ödevle söylediği şeylerle ilgili bir şeyler mırıldanmaya başlamıştı. Belli belirsiz çıkan bu sesten sonra derin bir sessizlikle dinleyecekti. İki sevgili kardeşi. — Hallederiz, ben bu sene iksir dersine girmiyorum. Ama verirsen kütüphane de küçük bir araştırma yapıp hemen bitiririm.
Sözler ağzında yuvarlanıyordu nedense Nicole buraya gelmesi ne kadar doğru olmuştu. Bilmiyordu. Her zaman ki gibi gene bir çıkmaz yola sürüklenmişti. Darynt'a dikmişti nedense gözlerini sanki kızma incitme kardeşin o senin der gibi. Darynt'da kendini toparlayıp bir kaç şey söylemeye çabalar gibiydi. Ne kadar Elizzy konuyu değiştirse de ilk konuda saplantılı kalacağı kesindi.
— Kim o çocuk?
Biraz durup ilk cümlesinin çok sert olduğunu düşünmüştü belli ki Nicole hala ona bakıyor kardeşine ne tepki içinde bulanabileceğinin her anını gözlemliyordu. Belki de bu durum kardeşini çok özlediğini farkettirmişti ona. Ağlamak istiyordu geçen giden senelerin çok acı verdiği için içini dökmek; fakat şimdi bunun hiç sırası değildi bu yüzden sessiz kalıp son nefesini verene kadar bile olsa dinlemeli ve gözlemlemeliydi. — Ve benim neden şimdi haberim oluyor kardeşim? Neyse, büyük ihtimalle hazır olduğunda söyleyecektin. Değil mi?
Verilen cevabın ardından Nicole sanki kendi anından bir parça izliyormuşcasına derin bir nefes aldı.
— Acaba ne olucak? Elizzy ne diyecekti. İtiraf etmişti. Ama çocuğun adını söylerse her şey açığa çıkarsa ve Darynt bunun gazına gelerek kardeşinin acı çekmesini istemezse işte o zaman işler karışır Nicole
Kendi kendine bir senaryo kurup yazıyordu sanki. Nicole sessiz kalmak o kadar zordu ki; en sonunda zorla çıkan bir kaç sözcükle oluşan yersiz de olsa bir şeyler söylemeye başlamıştı.
— Darynt kızı görmüyor musun? Ya da bu itirafın ne kadar zor olduğunu bırak arkadaşıma biraz zaman ver. Söylemeye hazır olduğunu hissetmiyorum. Fakat eminim hazır olduğunda söyleyecektir.
Biraz fazla mı konuşup olaylarla alakası olmadan karışıyordu. Belki de saçmalıyordu. Bir öğretmen gibi kardeşleri birbirlerine itiraf ederken dinliyordu.Bir de ayrıca yorum yapıyor boş yere kızıyordu. Tabi kardeşi yoktu ne mektup yazabiliyor ne de tatilllerde eve gitmek istiyordu. Yaptığı hiçbir şekilde ne etnikti ne de etik. En sonunda Elizzy'nin oturduğu yerin diğer köşesine doğru emekleyerek gidip destek olmaya karar vermişti. Elini büyük bir aceleyle yakalamış, Elizzy'nin bu olayı anlatıp anlatmayacağı adına bir işaret bekliyordu. Sıkı sıkı kenetlenen iki el. Bu beraber olmanın simgesiydi. Sonsuza kadar birlikte her şekilde yanında olarak Nicole dostluğa ve sevgiye attığı ilk adımdı.
| |
| | | Indis Oak J. Engelbert
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 586 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11939 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 03/08/08
| Konu: Geri: || Sweet Dream || Ptsi 24 Kas. 2008, 16:19 | |
| Ravenclaw Ortak Salonu o gün bir muggle değiminde de denildiği gibi ‘iğne atsan yere düşmeyecek’ haldeydi, buna neden olarak gösterilebilecek en iyi şey ise havanın berbat olmasıydı. Gökyüzünü kaplayan gri bulutlar insanın içini hüzünle doldurmaya yetiyordu. Ve Indis’in bu havalarda yapmayı en sevdiği şeyi onu tanıyan herkes bilirdi; Hogsmade gezilerinde Balyumruk’tan depoladığı sütlü çikolataları yerken, pencere kenarına geçip, şöminede yanan odunların çıkarttığı sesle, hüzünlü manzara eşliğinde kalın bir muggle romanı okumak! Dünya’da onu en çok rahatlatan şeylerden biriydi bu ve genç cadı hava ne zaman kapalı olsa bu eylemi gerçekleştirmek üzere doğruca ortak salonda ki, pencere kenarı, koyu lacivert, oturduğunda içine gömülecek kadar yumuşak ve rahat karşılıklı konulmuş iki koltuktan birine otururdu. Yine bu alışılagelmiş hobisini yapıyordu işte, okuduğu kitabın sürükleyiciliğine kendisini öylesine kaptırmıştı ki, karşısında oturan bir Ravenclaw onunla konuşmasa ona baktığını bile fark edemeyecekti. “Selam”… Epeyce kalınlaşmış ve yer yer çatallanan bu sesi duyar duymaz tanımıştı, iki elinin arasına almış olduğu, yüzünü tamamen kapatan, açık kahverengi ciltli kitabı indirip, suratını göstermeye tenezzül etmeyerek “Sana da öyle olsun, Johnny” dedi. Johnny, 1. Sınıftan beri tanıdığı ve okula ilk geldiğinden itibaren Indis’e karşı sergilemiş olduğu sevecen tutumu sayesinde genç cadının sevgisini kazanmıştı.
“Nasıl gidiyor?” diye sordu karşısında oturan ve şuanda Indis için sadece bir sesten ibaret olan Johnny. Indis kitabını hafifçe indirdi, artık alnı, gözleri ve kaşları görünebilir vaziyetteydi “Eh, bildiğin gibi” diye yanıtladı mavi gözlü büyücüyü. Johnny, Indis’in kitap zevkini daha fazla bölmemeye kanaat getirmiş olmalıydı ki “Sonra görüşürüz” diyerek cadının karşısında ki koltuktan kalktı ve az ileride, şöminenin başında ki Lily’nin yanına gitti. Indis yeniden kitabına dönmek için gözlerini beyaz sayfalar üzerindeki kelimelere odaklamıştı ki ortak salonda kopan büyük bir gümbürtü buna engel oldu. Şaşkının teki erkekler yatakhanesinin dik merdivenlerinden inerken aşağı düşmüştü, düşerken duvarda ki birkaç tabloyu da yanında götürmüştü, çocuğun başına üşüşen kalabalıktan Indis’e sıra gelmedi, zaten bu şaşkının kim olduğunu öğrenmeye çokta hevesli değildi. Az sonra ortak salonun kapısı açıldı ve içeriye bir gurup 7. Sınıf girdi, zaten yeterince tıklım tıkış değilmiş gibi birde bu züppe gurubuna katlanamayacaktı, en iyisi kitabını da alıp dışarı çıkmaktı hem dışarısı çok daha sakin olmalıydı. Kalın romanı koltuğun üzerine bıraktı ve üşüyebilme ihtimalini varsayarak kızlar yatakhanesine doğru hızlı bir çıkışa geçti. Merdivenlerden çıkarken şaşkın çocuğun sarı saçlarını gördü ve kim olabileceğine dair bir tahmin yürütmekte geç kalmadı.
Yatakhanenin tahta kapısı gıcırtıyla açıldı, genç cadı içeriye girdi, yatağına yayılmış bir şeylerle meşgul olan birkaç tanıdık sima dışında yatakhane boş sayılırdı. Doğruca kendi yatağına yöneldi, cam kenarında ki yatağın ayakucuna paralel olarak sabitlenmiş tahta sandalyenin üzerinde ki Ravenclaw armalı cübbeyi ve bronz-lacivert renklerle bezeli atkıyı eline alarak yatakhaneden çıktı. Yeniden aşağı döndüğünde, erkekler yatakhanesine çıkan merdivenin dibinde ki çocuğu da başucunda ki kalabalığı da göremedi, herkes yeniden dağılmış ve kendi işine bakmaya dönmüştü. Birkaç 2. Sınıf öğrenci çocuğun şapşallığı nedeniyle düşen tabloları yeniden yerine asma ve tabloların o berbat hayıflanmalarını dinleme göreviyle onurlandırılmışlardı (!). Kahverengi, dalgalı saçlarının birbirine girmişliğine aldırmadan, saçlarını savura savura kitabı bıraktığı koltuğa gitti ve hala orada Indis’i bekleyen kitabı cübbe ve atkısı nedeniyle dolmuş olan sağ elinin devamında gelen kolunun altına sıkıştırdı. Biranda oldukça basık gelmeye başlayan ortak salondan biran evvel kurtulma umuduyla kapıya yöneldi. Arkasından kendi kendine kapanmaya başlayan kapının aralığından, o talihsiz 2. Sınıf öğrencilerinin asmakla yükümlendirildikleri tablolardan birinin “Hey seni ahmak velet, yana yatık durduğumu görmüyor musun, çabuk düzelt şu çerçeveyi!” diye bağırdığını duydu ve çocuklara acımadan edemedi.
Hogwarts’ın o geniş koridorları ve Indis’e hep harika gelen merdivenleri de o gün her zaman olduğundan daha kalabalıktı ve aşırı kalabalık ortamlardan hiç haz etmeyen ve yarı agorafobik olan Indis için bu durum pekte hoş sayılmazdı. Biran önce dışarı çıkma isteği her saniye daha da artan genç cadı adımlarını hızlandırdı ve doğruca aşağı kata, Hogwarts’ın o geniş arazisine çıkan, şahlaşalı kapıya doğru ilerlemeye devam etti. Sonunda o dik merdivenlerle birlikte ta Ravenclaw Kule’sinden zemin kata kadar inebilmişti, elbette bu epey zamanını almıştı. Hogwarts’ın en sevmediği hatta belki de tek sevmediği yönü görünüm açısından mükemmel ama inip çıkmak konusunda hiçte pratik olmayan o lanet merdivenleri her gün ama her gün istisnasız olarak tırmanmak zorunda kalmasıydı. Ve bu durum Indis kadar üşengeç biri için oldukça hoşnutsuzluk vericiydi. İçinde ki sıkıntı ve basıncın etkisiyle dosdoğru çıkışa yöneldi ve kapıdan geçerken he zaman olduğu gibi kendisini tam anlamıyla bir cüce gibi hissetti.
“Ve nihayet temiz hava!”
Soğuk ama oksijen yönünden oldukça zengin havayla ciğerlerini şişirdi. Şimdi kesinlikle çok daha iyi hissediyordu. Tabi üşümesini saymazsak, ama neyse ki bu kez hazırlıklıydı. Koltuğunun altına sıkıştırdığı kitabı bulunduğu yerden alıp iki bacağının arasına, diz kapaklarının hizasında ki alana sıkıştırdı, sağ elinde bulunan atkıyı da beyaz dişlerinin arasına. Ardından onu ısıtmaya yeteceğine inandığı siyah cübbesini üzerine geçirdi, atkıyı oldukça artistik bir biçimde(!) boynuna doladı ve kitabını eline aldı. İşte şimdi tamamdı! Kalın sis tabakaları Hogwarts Şatosunun hafifçe solmuş taş duvarlarını kaplamıştı ve Indis sırf bu harika manzarayı daha raht görebilmek için çimlerin üzerinde geri geri ilerlemeye başladı. Böyle tam bir salak gibi göründüğünü bilse bu harekete devam eder miydi? İşte bu su götürürdü. Hogwarts Şatosundan uzaklaştıkça, daha kesin bir manzara ortaya çıkıyordu. Şato etrafını kaplayan sis tabakası nedeniyle, gökyüzünde, bulutların üstündeymiş gibi bir görünüm oluşturuyordu ve bu oldukça etkileyiciydi. Şatonun muazzam görünümü onu her zaman çok etkilemişti. Ama bugün, şatonun çok daha ayrı ve gizemli bir havası vardı ve bunu sevmişti. Dışarı çıkması bir yönden de iyi olmuştu.
Tüm bu düşünceler içinde geri geri ve nereye gittiğini bile bilmeyerek, şatonun görünümünün üzerinde oluşturduğu büyünün etkisiyle ilerlerken ayağı taş olduğunu düşündüğü bir cisme takıldı ve yürüyüşüne başladığından beri gelmesi beklenen an sonunda gelmişti, az sonra havada ki nemle hafifçe ıslanmış çimlerle kaplı toprakla bütünleşecekti. Etrafta rezil olduğu için üzüleceği insanların olmaması için yalvarıyordu; Chris gibi. Sanki bir uçurumdan atlamış gibi uzun süren düşme anı toprakla arasında birkaç santim kala Indis’in kolunu kavrayan güçlü, soluk renkli bir el tarafından engellendi. Ve Indis kim olduğunu bilmediği bu kahramana içinden minnetler ederken güçlü kolun diğer eşinin de omzunu kavraması ve kolun devamında gelen suratla aynı hizaya gelmesiyle, rezilliğini engelleyen kurtarıcısını görebildi.
Tanıdık çehresiyle bu kahraman biricik ağabeyi Charlie’den başkası değildi. Alaycılıkla Indis’e odakladığı mavi gözlerin sahibi olan Charlie “Hey, küçük şaşkın. Dikkat etsene biraz, yere yapışıverecektin” dedi gülerek. Indis suratının önüne gelen ve gözlerini kapatan kahverengi saçlarından oluşma perçemini elleriyle yüzünden çekerken büktüğü dudaklarını aralayarak konuşmaya başladı “Hiç de değil, kendimi kurtarabilirim”, kendisini kurtaramayacağını ve daha yeni fark ettiği, az ileride duran Aaron’a rezil olacağı gerçeğini inkâr ederek. Charlie “Peki öyle olsun, mızmız şey. Ben gidiyorum, sonra görüşürüz” dedi ve Indis’in alnına bir öpücük kondurarak şatoya doğru yarı koşar bir vaziyette ilerlemeye başladı, yanından ayrılalı birkaç saniye geçmişti ve Indis, çok yakışıklı olduğunu düşündüğü ve gurur duyduğu üvey ağabeyinin arkasından bakıyordu ki Charlie, sarı, biraz uzamış saçlarının hafifçe savrulmasına neden olacak şekilde ani bir dönüş yaptı, aralarında ki mesafe epey açıldığı için bağırarak “Ha, bu arada geri geri yürüme olur mu? Sonra yere yapışıveririsin ve bu kez seni kurtaracak bir Charlie’n de olmaz” dedi ve koca bir kahkaha patlatarak genç cadıya sırtını döndü ve yarı koşar halde şatoya doğru başlattığı yürümesine devam etti.
Indis, Charlie’nin bu olayı sürekli başına kakacağına mı yoksa Aaron’un çok iyi halt becermiş olan üvey ağabeyinin söylediklerini duymuş olmasına mı üzüleceğini bilemez halde, bembeyaz teni hafif kırmızıya çalarken, oradan uzaklaşmanın en iyi olacağını düşünerek arkasını döndü ve hızlı adımlarla yoluna devam etti. Göl kenarına gitmek iyi bir fikir gibi geldiği için hemen o yöne saptı ve adımlarını hiç yavaşlatmadan doğruca ona her daim huzur veren göle doğru yürüdü. Sonunda o eşsiz bulduğu yerlerden birine ulaştığında biraz daha yavaşladı ve elinde tuttuğu kitabını okuyabileceği rahat bir ağaç altı arayışına girdi. Yalnız kalabileceği bir yer ararken az ilerde gördüğü Koca Çınar ve altında oturan tanıdık simalar onu bu arayıştan vazgeçirdi. Özellikle çok samimi olduğu ve her zaman beğendiği Dayrnt’ı görünce gidip bir merhaba demenin hiçbir sakıncası olmayacağına kanaat getirdi. Ve doğruca çınara doğru yürümeye başladı, çok geçmeden ağaca ulaşabilmişti. Dayrnt’tan başka, Indis’in çok da samimi olmadığı Dayrnt’ın kız kardeşi ve ilginç hareketleri nedeniyle çok konuşmuşluğunun olmadığı ama Quidditch takımında olması nedeniyle hakkında epey fikre sahip olduğu Nicole…
“Hey, selam” dedi, hafif bir gülümseme yerleştirdiği, üşümesi nedeniyle bembeyaz kesilmiş suratıyla. Kahverengi, iri gözlerini hepsinin üzerinde tek tek gezdirdi, normalde onların yanına gelmek için pek hevesli olmayabilirdi zira şuanda yalnız kalmaya ihtiyacı vardı ama nedense Indis’i buraya çeken bir şeyler olmuştu. Eh artık selam vermişti bir kere bırakıp gitmekte olmazdı, hele Indis gibi kibarlığa ve asalete önem veren biri tarafından asla sergilenemeyecek bir tutumdu bu dolayısıyla başlattığı eylemi devam ettirmeliydi. Kahverengi, uzun ve dalgalı saçları da tıpkı siyah cübbesi, çınarın yer yer görünen ince dalları ve yerde ki yapraklar gibi geriye doğru savruluyordu ve genç cadı ağzından hafif bir buhar çıkartarak “Oturabilir miyim?” diye deva metti konuşmasına… | |
| | | Christian Dayrnt Black Britanya ve İrlanda Qudditch Karargahı Başkanı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1281 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12314 Ekspresso Puanı : 4 Kayıt tarihi : 28/01/08
| Konu: Geri: || Sweet Dream || Ptsi 24 Kas. 2008, 21:12 | |
| Kızması mı gerekiyordu ki? Sonuçta ufak kardeşini elinden alacak bir genç vardı. Fakat kardeşi Dayrnt'ı unutmazdı. Yoksa unutur muydu? Belki anılarında canlanır, sonra unutuverirdi. Hayır bee, Elizbeth asla bunu yapacak biri değildi. Ama bu gün kimseye güvenecek değildi. Sadece dert dinler ve kendi dertlerini paylaşırdı Dayrnt. Yoksa sıkıntılı geçecekti bu gün. Zaten çocuğu duyduktan sonra epeyce yorulmuştu ve ne yapacağını bilemiyordu. Başka birilerine ihtiyacı vardı. Indis, Lisa, Alessia... kim olursa olsun.
" Darynt kızı görmüyor musun? Ya da bu itirafın ne kadar zor olduğunu bırak arkadaşıma biraz zaman ver. Söylemeye hazır olduğunu hissetmiyorum. Fakat eminim hazır olduğunda söyleyecektir. " dedi Dayrnt'a fazlasıyla gaddar gelen bir ses tonuyla. Biliyordu, biliyordu hazır olmadığını. Fakat ağzından çıkacak olan sadece bir kelimeydi. Sadece kısa bir isim. Hatta -küçükken oynadıkları gibi- sadece baş harfini söylemesi ve Dayrnt'ın tahmin etmesi bile çok güzel olurdu. Sıkılmıştı. Ağzından sadece şu kelime çıktı: " Peki! " fakat içinden geçenler çok sıkıcıydı. İçinden ' Söylese olmaz sanki, ufak veled. Nicole'de hemen arka çıkıyor zaten. Ne var ki bu kadar atlayacak? Belki kız söyleyecekti. Off be! ' diye saymaya başlamıştı çoktan.
Tam olarak sıkılmaya başladığı anda ucaklardan bir siluet görür gibi oldu. Havanın soğukluğu her zaman Dayrnt'ın gözlerini sulandırırdı. Böyle bir alerji en korktuğu şeydi fakat elinden gelen bir şey yoktu. Kahrolası genleri böyle bir özellik taşıyordu. Nefret etmişti artık gen ve DNA lafından. 2. kuşaktan akrabası -Dayrnt bile onun Black soyadına uymadığını düşünüyordu- Muggle'lardan öğrendiği bu terimleri Dayrnt'a öğretmeye çalışmıştı. Dayrnt'da onu kıramayınca bu aptal sonuç ortaya çıkmıştı. Kimi zaman hayır demeyi öğrenmeliydi.
Sonunda gelen siluetin kim olduğunu çözmüştü. Elbette güzel görünüşüyle karşıdan geln Indis'ti. Elinde bir kitap taşıyordu. Dayrnt içten içe Vampirler ile ilgili olup olmadığını merak etti. Her zaman bir zafı vardı onlara karşı. Hatta birkaç sene sonra kendini bir vampire ısırtıp, daha sonrada Ölüm Yiyen olmak en büyük hayallerinden biriydi. Fakat daha taraf olarak karar veremediğinden bunun için tereddüt içindeydi. Zaten ailesi de vampir olmasını istemezdi. Fakat kitap hakkında hiçbir bilgi edinemeyecek gibi gözüküyordu.
Indis giderek yaklaştı ve karşılarına dikilince: “Hey, selam” dedi sevimli gülümsemesiyle. Dayrnt'da aynı simaya büründü ve: " Sanada selam. " dedi ve sağ gözünü refleks olarak kırptı. Sıkılmıştı bu reflekslerden ve alerjilerden. Bir süre sonra bayıyordu gerçekten. Ama kendisini bu gariplikleriyle beğenecek birini bulabileceğine inanıyordu. Umuyordu desek belki daha doğru olur. Indis tekrar konuştu. Bu sefer: “Oturabilir miyim?” dedi. Dayrnt Indis'in gerçekten çok kibar ve nazik biri olduğunu biliyordu. Belki kardeşi ve Nicol yüzünden oturmak istemeyeceğinide biliyordu. Onun için gülümsedi ve: " Sen bilirsin Indis. Eğer oturmak istersen -biliyorsun ki- sormana gerek yok. Ama eğer elindeki kitabı okumak istersen seni anlarım. Tabii benim fikrim oturmandan yana. " dedi. Ve tekrar göz kırptı. Lanet olsun! | |
| | | Nicole Marissa Magdalene Fontjoncouse Otel Ortağı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 4533 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12679 Ekspresso Puanı : 75 Kayıt tarihi : 02/07/08
| Konu: Geri: || Sweet Dream || Ptsi 24 Kas. 2008, 22:43 | |
| Çok mu ağır davranmıştı Nicole Darynt'a, Elizzy'i bir an kendi kardeşi yerine mi koymuştu. Küçük olmasa bile bir an Darynt'ın ona bakış açısıyla başka bir dünyada mı olduğunu zannetmişti. Gene hiç olmadık bir yerde karşılaşmış ve her şeyi mahvetmişti tekrardan... Neden hep böyle oluyordu ki! Kendi içinde bir karara varıp işi olmayana karışmamalı bir şeyler uydurarak çekip gitmeliydi belki de. Hayat onun o kadar üstüne gitmişti ki belki de bir anlık bir sinirle sert çıkıp kapatmıştı konuyu, iyi mi kötü mü olduğunu bilmiyor. Ama kendini çok fazla yıpratmamak adına hiçbir şekilde belli etmiyordu içinde esen bir roman kadar uzun olan gelip geçici fırtınaları… Darynt sorup öğrenmek istemekle haklıydı; fakat ne hakkı vardı da Nicole niye ona kızmıştı, o kadar yakın bile değillerdi onla; fakat kardeşinin o nefes alamayışı gözlerini sımsıkı yumarak çok zor bir şekilde birini sevdiğini söylemesinde bile kalbi duracakmış gibi olmuştu. Adını söyleyince kim bilir neler olurdu ki bunu ne onun görmeye ne de Elizzy’nin söylemeye hali yoktu.
En sonunda Darynt kendi içinde ki sinirini yenerek – Peki demişti. Aldığı cevap karşısında buz kesmişti. Bütün vücudu dünya başına yıkılıyormuşçasına titremeye başlamıştı. Ne oluyordu, onu ilgilendiren hiçbir şey yoktu. Ama o olayın en dibindeydi ve kendine bir yer edinerek susturuyordu karşısında ki çocuğu…
— Olamaz bunu yapmış olamam, benim buradan gitmem lazım kesinlikle bu iki kardeşi yalnız bırakıp bir yerlerde kafamı toplamaya ihtiyacım var.
Hiçbir cevap vermemeliydi.İlgilenmemeliydi biraz karşısındakilerle. Sadece kendini biraz ısıtıp, tek başına düşünmeye ihtiyacı vardı. Beklemek zamanın kavramını unutmuşken susarak bekleyebilir miydi? Oysa sabah ne umutlarla uyanmıştı güne, ama şimdi elinde kalan bir hiçti. Sadece iki kardeşin bütün neşesini kaçırmak belki de birbirine olan güvenlerini zedelemek. Acaba çok mu abartıyordu. Olabilirdi. Çünkü bir anda mutlu olabileceğini sanan ve kendini kandıran bir insandan başkası olmamıştı şu güne kadar. Boş bomboş bir yerdeyim ve saçmaladıkça yerin en dibine geçiyorum bir kuyunun karanlık olan yerine çekilirmişçesine düşüyorum. Her seferinde bir umut var diyorum. Ama bu sefer başka şekilde başka kişilerin hayatlarını bir yılan gibi süzülerek giriyor ve mahvediyorum. Hiçbir şekilde bulunduğum yeri hak etmiyorum.
Kendi hayal diyarındayken ne de çabuk geçiyordu zaman etrafında hava gittikçe kendi içinin yeniden batışı gibi batıyordu. Ne iniş çıkışlıydı bu hayatın dikenli yolları. Her taraftan kapanlar vardı onu kapatıp sıkıştırmak isteyen. En sonunda bir Darynt’a bir en sevdiği arkadaşı olan Liz yani kendi söylemiyle Elizzy’e bakmıştı. Bakışlarını odaklayarak baktığından ikisi de biraz çekinmişti besbelli ama o onların bakışlarından bir hazine ararmışçasına neden onun gibi zalim bir kızla arkadaş ettiklerini düşünüyordu. Tam o sırada başka bir kuruyan bir çim çıtırtısı daha Nicole kim olduğunu anlamamıştı. Fakat etrafına baktığından Darynt için derinden önemli olan birini geldiğini anlamıştı. Yavaş yavaş yaklaşan belirginleşen yüz hatlarıyla Nicole onun bir kız olduğunu anlamıştı. Kimdi bu kız diyerek bakışlarını iyice bir ona bir de sanki bir tik gibi yapılan Darynt’ın gözlerinin içine bakıyordu. Ne olduğunu anlayamamıştı. Ama sonra Darynt’ın alerjisi olduğunu hatırlamıştı. Kız yaklaşıyorken onu izliyordu, belli ki biraz büyülenmişti. Onu çekici bulduğunu anlayınca gözlerinde ki parıldama ve yeniden oluşan umut ışıkları. Ne çabuk değişiyordu içinde alevlenen düşünce denilen bu acımasız karmaşa…
—Acaba başta bahsettiği gibi ona cidden layık birini bulmamı istiyor mu? Diye düşünürken ne kadar çok bu kızı tanımasa da yanına yaraşır biri olabileceği belliydi. Neden kız gelir gelmez böyle bir şey düşünmüştü anlamıyordu.
Kız en güzel bir üslupla —Hey, selam demişti. Nicole ilk defa bir kıza görücü usulüyle bakıyordu. Daha önce ne böyle bir şeyi hiçbir şekilde öngörmemiş ve şiddetle kınamıştı; fakat insan sevdiği bir arkadaşını kaybetmemek için elinden gelen her şeyi yaptığından eskiyi tamamen siyah bir perde çekip kapamıştı.
— Hiçbir şekilde çekilen acılardan sonra eskisi gibi olmam mümkün değil zaten diyerek de kendini kabullenen bir cümle. İçinden söylediğini düşündüğü ama sesli söylediği bir cümle olmuştu. Hiç kimsenin anlam veremediği garip kendi kendine söylediğildiğini farzeden bir cümleydi o. Söylediğini duyduğu anda ne yapacağını şaşırmıştı. Ama bir kere çıkmıştı cümleler ağzından bu yüzden hiçbir kaçar yol yoktu.
Darynt selam vermesi Nicole söylemiyle kesişmişti. Nicole bu olayın kesişmesine söylediklerinin duyulmadığı kendi kendine söyleyerek derin derin nefesler alıyordu. Ciddi ciddi burada bir işi yoktu. Hem yeni bir kız daha gelmişti. Ne kadar Nicole tanışıp onu dinlemek istese de hiç sırası değildi.
Oturmak için izin istemişti. Ama biraz Darynt’dan başka kimsenin tanımamasından oluşan bir çekingenlik hakimdi sözlerinde. Darynt tanımanın verdiği bir centilmenlikle konuşmaya karar vererek bir şeyler söylüyordu. Nicole büyük bir gülümsemeyle oturduğu yerden ayağa kalktı.
— Selam sana da bu arada buraya oturabilirsin. Ayrıca ben nicole senin adın da daha demin Darynt'an duydum ve sanırım adın Indis'ti değil mi? Tanıştığımıza şimdiden çok memnun oldum.
Ayağa kalkmıştı çünkü içinde bir kuşku uyandıran bir his düşmüştü. Ne kadar yeni tanıştığı kız onu yanlış anlasa da bir yerlerde bir gölgenin onu izlediğini hissettiğinden ayağa kalkmıştı. Bir oraya bir buraya yürüyor. Isınmak istercesine ellerini birbirine sürterek ısınmaya çalışıyordu. Yerde oturan üçlü ona bakıyor ve kim bilir neler düşünüyorlardı. Ama Nicole hiçbir şekilde umurunda değildi.
— Hava çok soğuk ve yürürsem biraz olsun ısınacağımı sanmıştım.
İşe yaramayacağını anlayınca üç kişini görebileceği ama çok az uzağında olan ağaç kavuğunun oraya oturmaya karar verdi. İşte burası Nicole çarpan rüzgarı kesiyordu.
— İşte oldu beni buradan duyuyorsunuz değil mi?
Çok az uzakta olmak bile onun daha açık bir şekilde düşünmesine yetmişti. Ama üşüdüğü de bir bakıma yalan sayılmazdı. Çünkü hem soğuktan yüzü ve burnu kıpkırmızı olmuştu. Belli ki sabah giydiği kıyafeti ne kadar sıkı olsa da bir mont gerektiriyordu. Bir daha ki sefere böyle bir hava da ne kadar sıkı giyinirse giyinsin montsuz çıkmayacaktı. | |
| | | Eurydice Black Slytherin Bina Sorumlusu, İksir Profesörü
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2206 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan. Galleon : 12424 Ekspresso Puanı : 89 Kayıt tarihi : 05/06/08
| Konu: Geri: || Sweet Dream || Salı 25 Kas. 2008, 00:34 | |
| — Kim o çocuk? Ve benim neden şimdi haberim oluyor kardeşim? Neyse, büyük ihtimalle hazır olduğunda söyleyecektin. Değil mi?
— Darynt kızı görmüyor musun? Ya da bu itirafın ne kadar zor olduğunu bırak arkadaşıma biraz zaman ver. Söylemeye hazır olduğunu hissetmiyorum. Fakat eminim hazır olduğunda söyleyecektir.
'Ah be Nicole! Ne yaptın? Söyleyecektim ben oysa.' demesine ramak kalmıştı. Bir şey olmayacaktı sonuçtu. En fazla Dayrnt Felipe'in boğazına yapışırdı. Ki onu yapacağını sanmıyordu Liz. Ne kadar uyuz etse de severdi Liz'i. Belki diğer abisinden belki de babasından çok... Başı hala Dayrnt'ın omzundaydı. O kadar güvende hissediyordu ki o an... Yıllar öncesine götürmüştü o an Liz'i. Slweyn'lerin oğlu öldüğünden beri büyükannesinin dizinde geçiriyordu zamanını. Sarı saçları okşuyordu Büyükanne Black. Yatarken gözlerinden süzülen yaşlar gıcırtılı, ahşap zeminin üzerine damlıyordu veya yanağının belirli bir kısmından boynuna ilerliyordu. Bir an için aklına gelen bu küçük gibi görünen büyük anı yeşil gözlerin dolmasına sebep olmuştu. Söyleyecekti abisine. Ne olursa olsun söyleyecekti. Biliyordu ki söylemediğinde başına gelecekler söylediğinde çekeceklerinden daha kötü oluyordu. Ne olacaksa olsun dedi ve tam söylemeye hazırlanmıştı ki simasını hatırlar gibi olduğu ama ismini bir türlü çıkaramadığı güzelce bir kız yanlarına yaklaştı. Oturup oturamayacağını soran genç cadı cevabını -kibar- abisi Dayrnt'tan almıştı. O yerine yerleşmeye hazırlanırken Elizabeth fırsattan istifade, arada kaynaması umuduyla kafasını Dayrnt'ın omzundan çekti ve gayet ne bir sesle;
— Rodrigués... Dedi. Dayrnt'ın soyisimleri aklında tutup tutmadığını bilmiyordu. Ama Felipe'i anımsayacağını hiç sanmıyordu. Nasıl olsa öğrenecek diye düşünerek tamamını söyledi isminin. Felipe Rodrigués...
Bu sırada Nicole soğuktan üşüdüğünü söyleyip yerinden fırlamıştı. Nereye gidiyordu bu kız? İsminin Indis olduğunu öğrendiği kıza ayıp olmaması için yüzüne minik bir gülücük koyup;
— Hoşgeldin Indis. Ben Buzul Pren- Ihh... Elizabeth. Tanıştığıma memnun oldum.
Dedi. Elini uzatmak isterdi fakat kız ona bir hayli uzakta kalıyordu. Birkaç kez ismi geçmişti konuşmada. Ravenclaw olması gerekiyordu. Ya da Liz öyle hatırlıyordu. Şuan umrunda olan tek şey Dayrnt'ın Felipe ile ilgili söylediklerini tam olarak algılayabilmiş olapu olmadığıydı. Zaten kargaşa çıkarmazsa bu iyiye işaret demekti. Indis'in orada olması bir nevi iyiydi. En azından koruyucu abi rolüne başlayıp ortalığı yıkacak değildi. Hem zaten o meşhur karizmasını yerlere sermek istemezdi. 'Aman canım ne olacak? Öldürecek değil ya!' dedi ve yerde bulduğu minik çiçeğin yapraklarını tek tek yolmaya başladı. Rüzgâr epey soğuk esiyordu. Oynadığı çiçeği yere attı ve kollarını birbirine kavuşturup ısınmaya gayret gösterdi. Isınıyor muydu? İşte orası kesin değildi... | |
| | | Christian Dayrnt Black Britanya ve İrlanda Qudditch Karargahı Başkanı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1281 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12314 Ekspresso Puanı : 4 Kayıt tarihi : 28/01/08
| Konu: Geri: || Sweet Dream || Salı 25 Kas. 2008, 20:38 | |
| Indis'in gelmesi içini çok rahatlatmıştı fakat şimdi de Dayrnt kalkmak istiyordu. Sıkılmıştı. BBelki biraz ortak salonda oturur, belki de direk yatağa girerdi. Ne çok şey yapabilirdi aslında. Hatta, hatta en iyisi Vyns'ı arayabilirdi. Ne zamandır görmüyordu ki arayacak olsa bulabileceğine gönülden inanıyordu. Burada biraz daha oturursa neler olacağını tahmi bile edemiyordu. Bir an içinden kalkıp hızlı adımlarla oradan gitmek gedi, hiçbir kelime etmeden. Fakat Indsi bu kadar incelip edip -belkide istemeden- buraya oturmuştu. Sanki çekip gitmesi fazlasıyla kapalık olurdu. Ama içinde fıkır fıkır kaynayan bir şey vardı. Belki de tüm herkesi alıp gidebilirdi. Bunu yaparsa gerçekten daha güzel olurdu. Fakat herkesin gelmek isteyeceğinden şüpheliydi. Onun için bir süre sessiz kaldı. Ortam gerilmiş gibiydi.
Indis'in gelip yerine yerleşirken Elizabeth'in ağzından birkaç kelime döküldü. Dayrnt ilk olarak duymadı. Fakat tekrar edince neredeyse şok olmuş gibiydi. Elizbeth adını söylemişti çocuğun ve -gerçekten- de çocuğu daha önce görmüş gibi hissediyordu kendini Dayrnt. Hemen aklında geçirdi. ' Felipe Rodrigués... Felipe... nereden tanıyorum ben bu ismi? Acaba, acaba Ravenclaw ortak dersinden mi? Indis'e ya da Elizbeth'e sormalıyım. Fakat şimdi Elizbeth'in üstüne gidersem kırılabilir. Hem şu an çok hassas ve ürkek duruyor. En iyisi Indis ile aramızda bir konu açayım. Hem onunda gönlünü almış olurum. ' diye geçirdi içiden. Sonra Nicole'ün yerinden kalkmasını izledi. Tekrar kendi kendine ' Ne yapmaya çalışıyor bu deli kız yine? ' diye geçirdi içinde. Sonra kendi kendine durdu ve düşündü?
" Seni gayet iyi duyuyoruz Nicole. Fakat yürümek için ayağa kalktın ama bir ağacın arkasına geçtin ve oturdun. Buraya da şu anda rüzgar gelmiyor, gelebilirsin istersen. " dedi ve kıkırdadı. Ardından Indis'e döndü. " Ee, Indis! Çok sessiz gibisin, bir sorun mu var? Bu arada bir mahsuru olmazsa sana bir soru sormak istiyorum. Unuttuğum içi üzgünüm ama sen kaçıncı sınıftaydın? Seni gördükçe içimden 7. sınıf diye geçiyor fakat öyle mi emin değilim! " dedi ve gözlerini Indis'in üstünden çekti. Sonra gözlerini göle dikti ve gördüğü rüyayı düşünmeye başladı. Ağzının kenarıyla da " Seninle bu konuyu sonra konuşalım istersen Elizabeth, ne dersin? " dedi ve her zamanki sevimli bakışını ona çevirerek göz kırptı. Ortamı biraz olsun düzenlemişti. Yani kendisi öyle sanıyordu..! | |
| | | | || Sweet Dream || | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |