İsim: Dawnielle Iris Constantine
Cinsiyet: Bayan
Sihirsel Soy: Safkan
Asa: 12 inç, Maun ağacı, gül yaprağı
Fiziksel betimleme: Sarı, uzun, düz saçları, göğüs hizasındadır. Alnını örten kâhküllerine 5 yaşından beri sahiptir. Genelde saçlarını açık bırakır.
Buz mavisi gözleri, hep soğuk bakar. Önyargılı olduğunu dış görünüşüne de yansıtır.
Pek de güleryüzlü sayılmaz. Ciddi görünüşlüdür.
Kişiliği:Zeki, mantıklı ve çalışkandır. Meraklıdır, gözünden hiç bir şey kaçmaz. Sorumluluk sahibidir, kendi ayakları üzerinde durur. Soğukkanlı ve sakindir. Önyargılıdır, dışarıdan bakıldığında da soğuk görünür. Ancak onu tanıyan biri, ne kadar eğlenceli ve iyi bir sırdaş olduğunu anlar.
Asla duygularını düşüncelerinden üstün tutmaz. Bazen bencil de olabilir, fedakar da. Ancak pek de cesur sayılmaz.
Ailesi ve yaşamı:Sonra eklenecek.Basit RP örneği:` No! No vaya! Por favor, no vayas! Podemos ir a otro país y ocultar, pero si se quiere ir ahora, usted va a morir! Ellos te matará, no se obtiene? No puedo dejarte ir! * Hayır! Gitme! Ne olursun gitme! Başka bir ülkeye gideriz ve saklanırız. Ama şimdi gidersen ölürsün! Seni öldürürler, anlamıyor musun? Gitmene izin veremem! ´
Her yerden çığlıklar, silah sesleri ve dumanlar yükselirken, sevgilisinin gözlerinin içine bakarak yalvarıyordu. Köyleri saldırıya uğramıştı ve cesur sevgilisi köylerini savunmak üzere silahını kuşanarak savaşmaya gitmek istiyordu. Vatan aşkıyla dolu Andrés* ise sevgilisinin gözlerinin içine baktı. Gidip gitmeme konusunda kararsızdı. Ya vatanı ya da biricik aşkı Rosaline..Yine de bir sürü insanın hayatı söz konusuydu. Gitmek zorundaydı. Doğup büyüdüğü köyün sömürgecilerin eline geçmesine izin veremezdi. Yıllar önce büyük büyük babası ve diğerleri nasıl savundaysa köylerini, o da öyle yapacaktı. Sömürgecilere verecek bir karış toprakları bile yoktu. Soğuktan donmuş elleriyle sevgilisinin titreyen ellerini tuttu ve onu sakinleştirmeye çalıştı.
` Mi amor ... Por favor, cálmate. Tengo que guardar este pueblo. ¿Quieres a los aldeanos a morir? Voy a venir tan pronto como sea posible. Usted será bien. Sólo vaya, vaya con otras mujeres y los niños. Te lo prometo, voy a estar bien. * Bir tanem… Lütfen, sakin ol. Köyümüzü kurtarmalıyım. Bütün köylülerin ölmesini mi istiyorsun? Elimden geldiğince çabuk geleceğim. İyi olacaksın. Sadece git, diğer kadın ve çocuklarla git. Söz veriyorum, ben de iyi olacağım. ´
Mavi, sevgi dolu gözlerini Rosaline’inkilere dikti. Gülümseyerek ona küçük bir veda öpücüğü verdi. Rosaline hala tatmin olmamıştı. Endişeli görünüyordu. Gözleri buğulanmıştı. Andrés uzaklaşırken ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Bir süre sonra bir atın üzerine atlayarak gözden kaybolunca, birkaç saat önce kendisine verdiği madalyonu avuçlarının içine alarak:
` Adiós, querida. * Hoşça kal, sevgilim. ´
diye fısıldadı. Gözlerinden süzülen göz yaşları al yanaklarını ıslattı. Yakınlardan bir yerden gelen silah seslerinin ardından, asker üniformalı, genç bir İspanyol yanlarına gelerek bütün kadın ve çocukları bir araya topladı. Hepsinin gözlerinde özlem, şaşkınlık , hüzün ve endişe vardı. Korkmuyorlardı ama eşleri, sevgilileri, babaları, dedeleri ve yakınları için endişe ve üzüntü duyuyorlardı. Hepsi de çok iyi biliyordu, geriye gelmeyeceklerdi. Yine de Rosaline’in içi umutla doluydu. Andrés ona söz vermişti, sözünü her zaman tutardı. Titreyen ellerinin içinde tuttuğu altın madalyonu açtı. Sol tarafta Andrés’nin resmi ve sağ tarafta da kabartmayla yazılmış ` Para siempre… * Sonsuza dek… ´ sözcükleri vardı. Andrés’nin ona madalyonu verirken anlattıklarını hatırladı… Onda da sol tarafında Rosaline’nin resmi olan, benzer bir madalyonun olduğunu söylemişti. Ve bu madalyona baktıkça onu hatırlayacağını…
` Hola. Yo le llevará a la cueva secreta. Vamos a esconder allí hasta que nuestro pueblo está seguro. Ahora vamos a ir. No tenemos mucho tiempo. ¡Apúrate! * Merhaba.. Ben size gizli mağaraya kadar eşlik edeceğim. Köyümüz güvenli olana kadar orada kalacağız. Şimdi, hemen gidelim. Zamanız çok az. Acele edin! ´
Diğer kadın ve çocuklarla birlikte hızlı adımlarla köyü terk etti Rosaline. Yanında madalyonundan başka hiçbir eşyası yoktu… Neyse ki mağara önceden hazırlanmıştı. Yer yatakları ve 3 aylık yiyecek hazırdı. Köy halkı, diğer köylere düzenlenen saldırıları duyunca kadın, yaşlı ve çocuklara sığınak olması için mağarayı yaklaşık 1 ay önce hazırlamışlardı. Bu mağara, daha önce atalarının da sığınağı olmuştu. Aslında mağara demeye bin şahit isterdi içi. Dışarıdan vahşi bir ayı inine benzeyen mağaranın içerisi, tam anlamıyla küçük bir kulübeye benziyordu. Tahta dolaplar, tulumba, taş ocak, yer yatakları, çocukların eğitimlerine devam etmeleri için bir kitaplık, sandalyeler, bir radyo… Küçüktü ama 3 ay boyunca hayatta kalmalarına yetecekti. Yanlarına ikişer koyun, keçi ve inek de almışlardı. Yine de en fazla 3 ay kalacaklarına inanıyorlardı. O süre içerisinde köydeki askerlerin sömürgecileri geri püskürtmeleri işten değildi.
Küçük çocuklar o sırada uyuyakalmışlardı. Rosaline ise sırtına bir şal almış ve sürekli Andrés’yi düşünmekteydi. Hepsi bu ani saldırıdan dolayı acıkmış, susamış ve bitkin düşmüşlerdi. Bu yüzden en beceriklileri ve en dinçleri işe koyulmuşlardı. Birkaç kadın yardımlaşarak tavuk pişiriyorlardı. Bir kadın tulumbadan su çekiyor ve susayanlara su veriyordu. Birkaçı yaralı olanlar varsa onların yaralarını sarıyor, diğerleri de ellerinde olan giysileri ve eşyaları yerleştiriyorlardı. Kimse ileride ne olacağını bilemiyordu…
*: Andre diye okunur.