Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  EkspresEkspres  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Bir Mektup ve Alevler

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Aurora Clayborne
Slytherin 5. Sınıf Öğrencisi
Aurora Clayborne


Kadın
Ruh hali : Bir Mektup ve Alevler Heyup7
Mesaj Sayısı : 1472
Yaş : 31
Kan statüsü : Pure-Blood
Galleon : 11780
Ekspresso Puanı : 1
Kayıt tarihi : 28/11/08

Bir Mektup ve Alevler Empty
MesajKonu: Bir Mektup ve Alevler   Bir Mektup ve Alevler Icon_minitimeCuma 05 Ara. 2008, 19:11

İkişer üçer atlayarak çıkıyordu tozlu basamakları. Bu şekilde bir heyecanı hayatı boyunca hiç tatmadığını söyleyebilirdi kolaylıkla. Dışarda hava kararmaya başlıyordu, gün boyunca yeryüzüne ışık saçmış olan güneş pembe-turuncu bulutların arasında kaybolmaya başlamıştı bile. Yüzünü yalayıp geçen soğuk rüzgara aldırış etmeden, hızla koşmaya başladı. Beline kadar uzanan gece siyahı saçları arkasında savruluyor, ipek bir örtü izlenimi veriyordu. Sabah, daha önce hiç görülmemiş güzellikte bir baykuşun Baykuşhane'ye geldiği söylentileri yankılanıyordu Slytherin Ortak Salonunda. Kimeydi peki? Sorduğu ilk kişi cevabı vermişti; ona. Kimden olduğunu bilmemesine rağmen, 4 yıllık okul hayatında ilk defa mektup alıyordu. Teyzesi ya da dedesi ona hiç mektup göndermediklerine göre, şimdi bir mektup beklemek aptallık olabilirdi. Yaşayan tek akrabaları onlardı Joss için. Annesi artık bambaşka birisiydi, onu aileden saymak mümkün olamazdı. Fransa gittiğinden beri ne bir haber, ne bir mektup geçmişti eline Slytherin'li kızın. Hoş, eksikliğini de pek duymamıştı. Başına buyruk yaşama olan tutkusu bir ailenin eksikliğini kapatıyordu, en azından o bunu öyle sanıyordu.

Çeşitli düşünceler eşliğinde Baykuşhane'ye ulaşmıştı bile, içeri girip, bugüne kadar gördüğü baykuşların en değerlisi diyebileceği güzellikte bir baykuşa çevirdi buz mavisi gözlerini. Kabarık, siyah-beyaz tüylerine bakılırsa normal bir baykuş da değildi bu. Heyecanla baykuşa ilerleyip, ayağına bağlı olan sararmış parşömen rulosunu çözdü. Hayvan huşu içinde başını sallayıp, güneşin son ışıkları arasında uçup gözden kayboldu.

" Josephinã, ilk olarak bu mektubu almayı hiç beklemediğini bildiğimi söyleyeceğim. Aslına bakarsan ben de bunu göndermeye pek meraklı değilim, fakat bilmen gereken bazı şeyler var. Bazı şeyleri de zaten biliyorsun, mesela doğduğun o gün. Baban öldü, değil mi? Hem de senin yüzünden. Öyle bir lanetle dünyaya geldin ki sen, seni en çok seven kişileri öldürmekle başladın işe. Ben de bu yüzden gittim, senin gibi lanetli bir kıza bağlanmamak için. Benden nefret etmen, inan hiç umrumda değil. Yeter ki benden uzak dur ve sakın, ama sakın dedene benim hakkımda sorular sorma. Kim olduğum önemli değil, zaten hayatın boyunca yüzümü görmeyeceksin. Ayrıca, hatırlatmak isterim ki babaannen de senin yüzünden öldü. Hiç suçluluk duymuyor musun? Ah, ama hayır... Senin gibi bir ruhsuz nasıl üzülür, nasıl sever? Şanlı ailemin adına düşmüş bir gölgeden, bir karaltıdan başka birşey değilsin sen. Bu yüzden de ne adımı, ne ailemi bileceksin. Dedenin de pek ömrü kalmadı, yakında ölüp gidecek. O zaman başının çaresine bakarsın. Seni seven, seni koruyup kollayacak bir ailen yok, bunu bilmeni istiyorum. "

Mektubu yaklaşık 20 saniye içerisinde okumuştu. Ne söze gerek vardı artık, ne de bir düşünceye. Bedenini tümüyle işgal etmeye başlamış olan öfkesi, kontrolünü her an kaybetme ihtimaline yol veriyordu. Titreyen ellerini saçlarından geçirirken, gözbebekleri kinle büyümüştü. Bembeyaz olan teni, gözle görülür bir şekilde daha da beyazlaşmış, dudakları daha canlı bir kırmızı rengini almıştı. Yavaş bir hareketle asasını çıkarttı pelerininin iç cebinden ve masanın üstüne bıraktığı parşömene doğrulttu. Hangi cüretle? Hangi cüretle 'anne' sıfatıyla çağırmayı aklından bile geçirmediği bir kadın, ona böyle bir mektup yazabiliyordu? Lanetli, ha? Sadece örümcek beyinlinin tekine yaraşır bir biçimde, tüm ölümlerden onu suçlu buluyordu kadın. Saçmalık.

" Incendio. "

Asasının ucundan çıkan, kırmızı bir ışık demeti sarı parşömene isabet ettiği anda, parşömen alev aldı. Masa çeliktendi, bu nedenle de alevlerin alanı sadece kağıtla sınırlı kalabildi. Öfkesini çıkartmak için böyle bir yolu neden tercih etmişti ki? Kağıdı fırlatıp atsa, parçalara bölse de siniri geçerdi. Aşağılık kişileri hakettiklerinden fazla takmak, ona bir fayda getirmezdi, böylece de siniri ne olursa olsun bir yerden sonra geçerdi. Gözleri vahşice bir zevkle alevlerin arasında kaybolmuştu adeta. Masanın yanındaki eski bir sandalyeye çöküp, ateşi izlemeye başladı. Sönmüyordu, kolaylıkla sönmeyecekti de. İçinde yanan ateşi bilseydiniz, bu sadece bir hiçti.

PS: İsteyen gelsin. Sıkıldım. -_-"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Crestencia Ethél Fletcher
Yazar ~ Vampir
Crestencia Ethél Fletcher


Kadın
Ruh hali : Bir Mektup ve Alevler 42446019ix9
Mesaj Sayısı : 702
Yaş : 29
Kan statüsü : Kanının statüsü hakkında hiçbir fikri yok. Fakat damarlarında lanetli kanın aktığına inanıyor.
Galleon : 11815
Ekspresso Puanı : 16
Kayıt tarihi : 12/11/08

Bir Mektup ve Alevler Empty
MesajKonu: Geri: Bir Mektup ve Alevler   Bir Mektup ve Alevler Icon_minitimeCuma 05 Ara. 2008, 21:05

-“Çatır, çutur”

Kırpıştırıp durduğu masmavi gözleri mi yoksa ağzındaki sivri dili miydi onu diğerlerinden farklı yapan… İnsanların yüzüne bir rüzgâr gibi çarpan sesi miydi yoksa insanların ondan kaçmasının sebebi… Ağzına aldığı anda dağılan, anıları mıydı yoksa elindeki cips miydi? Anıları, onlardan kaçarken küçük kızı kovalayan bir kedi, gözleri insanlara cam gibi bakan bir şahindi. Saklanmış olduğu kuytu köşelerin, ardını görmek istediği yerlerin, “keşke” dediği anıların; hepsinin… Hepsine tekrar geri dönebilmek, içinde yanan küçük alevi söndürmek istiyordu küçük kız. Annesinin dosdoğru yüzüne giden bir tükürük, babasına ise sevgi dolu bir kucaklama… Bunları geçmişe posta ile yollamak istese yapabilir miydi acaba kar beyazı baykuşu… İçindeki bir makineye bağlı yaşarmış gibi hissettiren kalbini, hançerle söküp geçmişe yollasa düzeltmek istediklerini düzeltir miydi minik yüreği. Saklı kar bahçelerine giden dikenli yoldan geçebilir miydi acaba. Sıkıntılarına derman, yüreğine merhem olabilecek tek şey sözlerdi. Persy’i görebilmek o an öylesine mutlu ederdi ki Silvia’yı. Ravenclaw kızlar yatakhanesinden hışımla fırlamasına yol açtı bu düşünceler. Persy… Buğulanmış gözlerinden dolayı dalga konusu olmamak için hızlı adımlarla yatakhaneden çıktı. Ginny denen o serseri kız onunla dalga geçmek için fırsat kolluyordu o günlerde. Persy’i görmesine imkan yoktu. Fakat Persy’nin düşüncesi bile aklında soru işaretlerine yol açmıştı.

-“Bonny’i “herhangi bir akrabama git” diye yollasam acaba gider mi?”

Koşar adımlarla Baykuşhanenin merdivenlerini tırmanırken aklından öylesine delice düşünceler geçiyordu ki… Ne yazacaktı? Yoksa boş bir mektup mu yollamalıydı? Bonny geri döndüğünde ayağında bir mektup olmazsa yaşayan bir akrabası olabilirdi belki de. Fakat… Bonny hiç gitmeyebilir ve yüzüne boş boş bakabilirdi. Tozlu merdivenlerin son basamağına vardığında burnuna bir yanık kokusu gelmeye başlamıştı. Gözlerini kısarak çelik masa da yanan önceleri bir kâğıt olabileceğini düşündüğü alev topuna baktı, ardından da masanın karşısında oturan siyah saçlı kıza. Asasını çıkardı fakat hemen söndürmek yerine kısa hafifçe yaklaşarak:

-“O senin mektubun mu?” diye saçma bir soru yöneltti.

Belki de özel bir durumdu. Kız yalnız kalmak istiyor olabilirdi. Böyle durumlardan anlardı. Çoğu zaman o da böyle hissederdi. Kız nu yanında istemiyorsa kalacak değildi. Kahverengiye çalan sarımsı kaşlarını kaldırdı ve Bonny’nin yanına gitti. Bembeyaz tüylerinin arasındaki mavi gözleri sevinç çığlıkları atıyor gibiydi. Elindeki cipsin geri kalanını onun ağzına döktü ve cebinden bir parşömen çıkararak yazmaya başladı.

“Nasıl başlayacağımı bilmiyorum; tabii bir akrabam varsa… O kadar yalnızım ki aynı kandan birine ihtiyaç duyuyorum. Evet, ben bir zavallıyım. Yine de Farquat ailesinden birini görmek güzel olurdu. Babamla geçirdiğim güzel günleri tekrar yaşamak isterdim doğrusu. Ben Arnold'ın kızı Silvia. Sivilceli olan değil, annesi kaçmış olan. Kimi özlediğimi bilmiyorum ama yine de özlüyorum. Eğer varsan çabuk cevap yaz.
“Çam süsleri”
Silvia O. L. Farquat”
Kısa ve özdü… “Çam süsleri”… Babası ile aralarındaki bir şifreydi. Yılbaşında Silvia'nın ellerini tutmuş ve eğilerek "Çam süsleri, bizim gizli parolamız. Belki diğerlerine de söyleriz. Ama bu bizim ve bizim kalacak" demiş sıkı sıkı sarılmıştı. Belki Farquat ailesinden biri varsa o da biliyordu bu şifreyi. Göndermeden önce duraksadı. Belki önce kolay tarafını yapıp, zor olan bölüme daha geç başlamalıydı. Elindeki parşömeni sıkı sıkı tuttu ve kıza döndü. Hala donuk gözlerle ateşi seyrediyordu. Cüppesine bakılırsa Slyhterinliydi. Oldukça hoş saçları vardı. Silvia kendi saçlarından memnundu fakat, kömür gibi siyah saçlara sahip olmak da güzel olabilirdi. Bir elini Bonny’nin narin başına koyup okşamaya başladı. Yerler pislik doluydu, bir kenarda ise fare kemiklerinden oluşmuş bir yığın vardı. Yüzünü buruşturdu. Kim bilir ne kadar zordu biri için bunları temizlemek... Sessizliği bozmak için dudaklarını araladı ve donuk bir sesle konuştu.

-"Eğer gitmemi istersen gidebilirim. İnsanlar birileri başında car car konuşurken dinlenemez" dedi hafifçe gülümseyerek.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Bir Mektup ve Alevler
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Mektup..
» Mektup
» SoN MeKTuP

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Mantar Pano :: RPG İçi Sayfalar-
Buraya geçin: