İsim: Océane Janin Diederichs
Cinsiyet: Kız
Sihirsel Soy: Safkan
Asa: Dikenli Sarmaşık - Ejderha Kanı - 14 İnç - Esnemez
Fiziksel betimleme: Uzun kahverengi saçları zarif bedenine uyumlu bir parlaklıkla beline kadar iner. Kahverengi, hafif çekik iri gözleri güzel yüzünü dikkat çekici kılan önemli bir noktadır. Bembeyaz, lekesiz teni vampirlerinki kadar soluktur. Yaşıtlarından birkaç santim daha uzundur. Hareketlerinde her zaman büyük bir zarafet vardır. Yürürken bile dans eder gibi yürür. Fazla gülümsemese de mükemmel bir gülüşe sahiptir.
Kişiliği: Dışarıdan bakıldığında gizemli ve soğuk biridir. Anlaşılmaz davranışları vardır.. Çok hızlı hareketlere sahiptir. Aşırı derecede kıskanç birisidir. Sevdiği şeyleri başkalarıyla paylaşmaktan nefret eder. Zaten paylaştığı da söylenemez. Çoğu ukala tavrı vardır. İnsanlardan kolayca nefret edebilir. Ve hırslıdır. Amacını elde etmek için akla gelmez yollar deneyebilir. Sevdikleri dışında insanlara karşı bencil davranır. İnsanlardaki kan kokusunu duyabilir, ve kan gördüğünde garip bir şekilde susuzluk hisseder.
Ailesi ve yaşamı: Karar verilmedi.
Basit RP örneği:
' Muggle dünyası. . . ' diye mırıldandı kendi kendine Océane. Hogwarts açılmadan önce evden ayrılıp kendine muggleların Londra'sında bir ev tutmuştu. Elbette bunu on bir yaşında bir kız görünümünde yapmamıştı. Annesinin kendisine bolca verdiği çok özlü iksiri kullanarak bir büyüğün kılığına girmişti. Ama etkisi geçtiği için şimdi kendi görünümündeydi. Yinede elinin altınde bir kaç tüp iksir daha vardı. Bir pencerenin kenarına oturmuş, şehri izliyordu. Bina dokuzuncu katta olduğu için tüm şehir ayaklarının altında gibiydi. Muhteşem bir görüntü vardı. Bunu bir arkadaşının yanında izleseydi.. Ve yine o düşünce; yalnızlık. Aslında doğduğu günden beri yalnız yaşıyor sayılırdı. Ailesinin yalnızca yüzünü görüyordu. Bir kez olsun doğum günü bile kutlayamamışlardı. Kutlamamışlardı.. Hep işleri olur, planları çıkar evden giderlerdi. Zaten Océ beş yaşındayken babası evden gitmişti. O zamandan beri onu görmemişti. Aslında anne - babası hala evli sayılırlardı, ama ayrı yerlerde yaşıyorlardı. Océ oturduğu pencere kenarından atlayarak kalktı ve komidininin üzerindeki elbise giymiş bir kız şeklindeki bir bibloyu eline aldı. Her yerindeki çatlak izleri onun kırılıp, yeniden yapıştırılmış olduğu anlaşılıyordu. Bir kaç dakika o bibloya baktı Océane. Küçüklüğünden beri diğer bez bebekler yerine o bibloyla oynardı. Aslında o biblonun hikayesinin devamı da vardı. Sessizce bibloyu yerine bıraktı. Evden çıkmak isiyordu. Makyaj masasının önüne geçti. Saçlarını bir iki kere tarayıp serbest bıraktı. Altında bir eşofman, üzerinde de yarım kollu bir body vardı. Yatağının üzerindeki kapşonlu yeleğinide alıp evden çıktı. Önce nereye gideceği hakkında bir fikri yoktu. Sonra adımlarını serbest bırakmaya karar verdi. Kapşonunu başına geçirip, elerini cebine koyarak yürümeye başladı. Sunshire gölü.. Belki güzel olabilirdi. Ama kenarda oturan biri vardı. Yaklaşınca onun Lecta olduğunu gördü. Gülümseyerek yaklaştı. Önce ses çıkarmadı. Belliki onun farkına varmamıştı. Sonra ağzından bir kaç sözcük döküldü.
' Élégante un la apparition.. N'est-ce pas ? '. Şimdi onu tanımış olmalıydı. Gülümseyerek yanına oturdu. Onun neden orada olduğunu merak ediyordu. Ama sormakta istemiyordu. Eğer bir sıkıntısı varsa büyük ihtimalle anlatırdı. Arkadaşına merakla bakmayı sürdürürken konuşmaya isteksiz olan Mstis'in dudakları hafifçe kıpırdanmış ama hiç ses çıkmamıştı. Sessizce içini çeken Janin'in aksine etraf hala sessizdi. Bir rüyadan uyanıyormuşcasına bağırarak ayağa fırlayan Mstis hiç beklemediği anda sarılmıştı genç cadıya. İkisinin de özlemi kendi sorunları arasında kaybolurken sonunda kendilerine gelmişlerdi. Birbirlerinden ayrıldıklarında ikisininde yüzünde hafif bir tebessüm oluşmuştu. Mutlu sayılırlardı, uzun ve sıkıcı günlerin ardından buluşmak kapalı bir odada kısılıp kalan ruhlarını bir nevi rahatlatmıştı. Yeniden çimlere oturduklarında Mstis'in dalgın gözlerinde tuhaf bir pırıltı belirmişti. Arkadaşını çok iyi anlayan Océ bile çoğu kez yüz hatlarından düşündükleri konusunda yorum yapamıyordu. Birkaç sessiz dakikanın ardından göz göze geldiklerinde dayanamayarak konuştu genç cadı. ' Neredeydin Mstis? Sana ulaşmaya çalıştım ama başaramadım. ' Bir açıklama beklercesine gülümserken eline aldığı bir taşı kayıtsızca göle fırlattı. Küçükken severek oynadığı bu oyunun hatırası benliğinde kaybolmuş gibiydi. Genç yaşına rağmen bazı şeyleri olgunlukla karşılayabiliyordu. Mstis de umursamazca birkaç kelime söylemiş, sonra soran gözlerle Océ'ye dönmüştü. ' Sen ne yaptın tatilde? ' Cevabın güçlüğü karşısında duraksayan kız çareyi yeniden susmakta bulmuştu. Konuşmak için dudaklarını kıpırdattığında ağzından çıkan yanlış sözcükler pişmanlığı arasında giderek silikleşmişti. ' Güzeldi Mstis. Ve her zamanki gibi '. Ses tonunu değiştiremeyecek kadar yorulduğunda daha fazlasını sormaması için yalvaran gözlerle arkadaşına baktı. Yorgun bu gözler belki de her şeyi anlatıyordu karşısındakine. Mstis'in buruk gülümsemesine karşılık verdikten sonra gözleri göle kaydı. Boğulmak? Kendini serin sulara bırakmayı ne kadar çok isterdi. Ama çabuk pes etmeyecekti. Hayatının onbir yılını savaşarak geçirmişti ve bundan sonrası için daha dayanıklı olmalıydı. Gözlerinde güçlü bir ifade belirirken dudakları yana doğru kıvrıldı Océ'nin. Bundan sonra ne olacağını kim bilebilirdi?..