Siyah saçları gecenin karanlığına karışmış bir şekilde, hızla koşuyordu göle doğru. Hiç umrunda değildi, yatakhaneden çıkmış olması ve büyük ihtimalle ceza alacağı gerçeği onun için hiçbir anlam ifade etmiyordu. Sadece düşüncelerini toparlamaya ihtiyacı vardı ve bunun için her türlü belayı göze alabilirdi belki de. Göl kenarına yaklaştıkça adımları yavaşlamaya, solukları hızlanmaya başladı. Tek ses onun hızlıca alıp verdiği soluklarıydı ki bu da onu iyice ürkütüyordu. Karanlık... Hem zevk aldığı hem de korktuğu yegâne şey. Yüzünün yarısını kapatan saçlarını hızla geriye atıp, bembeyaz tenini ortaya çıkarttı. Yavaşça oturabileceği bir yere bakınıyordu, ta ki griye yakın bir renge sahip olan gözleri bir banka sabitlenene kadar.
Yavaş adımlarla yürüyüp oturdu. Yanında neden getirdiği hakkında hiçbir fikrinin olmadığı, siyah üzerine beyaz kurukafalarla bezeli çantasını dizlerinin üstüne koydu. O sırada, yarı açık olan fermuarın dışından kendisini gösteren kristal kapak dikkatini çekti. Dikkatlice pembenin koyu tonlarındaki, kalp şeklini almış olan şişeyi çıkarttı çantasından. Amortentia. Geçen yıl, pembe saçlı, değişik bir cadıdan satın almıştı bunu. Bir işe yarayacağından değildi tabii ki, sadece açgözlülüğünden. Zaten istediği şeyleri elde edebiliyordu ya da en azından o öyle sanıyordu. Aşka inanmazdı o, fakat son zamanlarda onu hissetmeye başladığında düşüncelerinin değiştiğini söyleyebilirdi. Kafası karışıktı oldukça. Ne kadar garip bir duyguydu bu böyle, ona daha önce hiç yaptırmadığı şeyleri çok normalmiş gibi gösteriyor, yaptırıyordu. O'nu saatlerce takip edip izlemek, O'na asla vermediği mektuplar yazmak, yatağına öylece uzanıp sayısız saatlerce ağlamak bunlardan sadece bazılarıydı. Kimseye anlatmamıştı bunu, canını en çok sıkan da buydu zaten. Leo ile çıkarken kime söyleyebilirdi ki? Derin bir nefes alıp, gözlerini göle dikti. Düşünmesi gereken çok şey vardı...