|
| Sihir Bakanlığı İş Başvuruları | |
|
+10Mistéra Rosary Lefévre Cosette Nuit Lavonne Letje Aurél Moneta Charlie von Diederich Jhony Saxon Elizabéth Adrianna Malfoy Berny Saxon Jeanette Woodhouse Naerwéna Pansy Swéslent Amortentia Cécile Derwent 14 posters | |
Yazar | Mesaj |
---|
Amortentia Cécile Derwent Emekli Cadı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1343 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 13570 Ekspresso Puanı : 24 Kayıt tarihi : 26/08/06
| Konu: Sihir Bakanlığı İş Başvuruları Salı 09 Ara. 2008, 19:36 | |
| - Sihir Bakanı - ***** - Sihir Bakanı Asistanı - ***** - Sihirli Yasal Yaptırım Dairesi - ***** Sihrin Uygunsuz Kullanımı Dairesi Seherbaz Karargahı Büyüceşura İdari Hizmetleri
- Esrar Dairesi - ***** - Uluslararası Sihirsel İşbirliği Dairesi - ***** Uluslararası Sihirsel Ticaret Standartları Kurulu Uluslararası Hukuk Bürosu Uluslararası Büyücüler Konfederasyonu Britanya Kürsüsü
- Büyü Yasaları Dairesi - **** Sihirli Kanun Yürütme Timi Deneysel Büyüler Bürosu
- Sihirli Ulaşım Dairesi - **** Uçuç Şebekesi Süpürge Denetim İdaresi Anahtar Bürosu Cisimlenme Sınav Merkezi
- Sihirli Oyunlar ve Sporlar Dairesi - *** Britanya ve İrlanda Quidditch Karargahı Resmi Tükürenbilye Kulübü Saçmasapan Patentler Bürosu
- Sihirli Yaratıkların Düzenlenmesi ve Denetimi Dairesi - *** Zararlılar Danışma Bürosu Cincüce İrtibat Bürosu Canavar, Varlık ve Ruh Bölümleri
- Sihirli Kazalar ve Felaketler Dairesi - *** Büyü Kazalarını Düzeltme Ekibi Unutturucu Karargahı Muggle'ları İkna Edici Mazeretler Komitesi
- Danışma - *
En son Amortentia Cécile Derwent tarafından Salı 09 Ara. 2008, 21:30 tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi | |
| | | Amortentia Cécile Derwent Emekli Cadı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1343 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 13570 Ekspresso Puanı : 24 Kayıt tarihi : 26/08/06
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı İş Başvuruları Salı 09 Ara. 2008, 19:36 | |
| Sihir Bakanı - Adaylar seçilmiştir, lütfen başvurmayınız. Bakanlık Müsteşarı - Stephen Odelthal Sihir Bakanı Asistanı - Bakan seçildikten sonra alım yapılacaktır, lütfen başvurmayınız.
Seherbaz Karargahı (Başkanı -) Adolf Deryck Diederich Çalışan - John Stewen Peterson +
Sihirli Yasal Yaptırım Dairesi (Başkanı -) Quelline Iris Adlyn Sihrin Uygunsuz Kullanımı Bürosu Başkanı - Edward Jake Marcéllus Dawson Çalışan -Magnus Arthur Gauss Büyüceşura İdari Hizmetleri Başkanı - Johnny Amoux Malfoy
Esrar Dairesi (DOLU) Başkanı - William Kunz C. Engelbert Roxanne Elena Miller
Uluslararası Sihirsel İşbirliği Dairesi (Başkanı) - Nathalie Emilie Allén Uluslararası Sihirsel Ticaret Standartları Kurulu Başkanı - Boş Uluslararası Sihirsel Hukuk Bürosu Başkanı - Dorothée Juliette Lemieux Çalışan - Lisa Gaunt Uluslararası Büyücüler Konfederasyonu Britanya Kürsüsü Başkanı - Brooke Alliandre Larisen
Büyü Yasaları Dairesi (Başkanı: Daniel Bryant Milnes) Sihirli Kanun Yürütme Timi Deneysel Büyüler Bürosu
Sihirli Ulaşım Dairesi (Başkanı - Andrei Boris Grzeskiewicz) Uçuç Şebekesi Başkanı - Boş Süpürge Denetim İdaresi Başkanı - Boş Anahtar Bürosu Başkanı - Fred O'Hara Cisimlenme Sınav Merkezi Başkanı - Boş
Sihirli Oyunlar ve Sporlar Dairesi (Başkanı - Robert John Allison) Britanya ve İrlanda Quidditch Karargahı Başkanı - Dayrnt Bill Black Çalışan - Melanie Stacy Gracia Resmi Tükürenbilye Kulübü Başkanı - Boş Saçmasapan Patentler Bürosu Başkanı - Boş
Sihirli Yaratıkların Düzenlenmesi ve Denetimi Dairesi (Başkanı - Matthew George Perry) Zararlılar Danışma Bürosu Başkanı - Boş Cincüce İrtibat Bürosu Başkanı - Boş Canavar, Varlık ve Ruh Bölümleri Başkanı - Jason Goldfine
Sihirli Kazalar ve Felaketler Dairesi (Başkanı - Mattéo Bernand B. Black) Çalışan - James Dean Grant Büyü Kazalarını Düzeltme Ekibi Başkanı - Boş Unutturucu Karargahı Başkanı - Bellatrix Black Muggle'ları İkna Edici Mazeretler Komitesi Başkanı - Daphne GreenGrass
Evlendirme Dairesi Başkan - Boş
Danışma Görevlisi - Isabella Amy Widmore
En son Amortentia Cécile Derwent tarafından Ptsi 23 Mart 2009, 21:45 tarihinde değiştirildi, toplamda 4 kere değiştirildi | |
| | | Amortentia Cécile Derwent Emekli Cadı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1343 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 13570 Ekspresso Puanı : 24 Kayıt tarihi : 26/08/06
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı İş Başvuruları Salı 09 Ara. 2008, 19:36 | |
| Sihir Bakanlığı'nda bir meslek sahibi olmak istiyorsanız;
Ad Soyad: Karakter Hakkında Ön Bilgi: İstediğiniz Mevki: Örnek Rp:
Formunu eksiksiz biçimde doldurup bu başlık altına göndermeniz gerekmektedir. | |
| | | Naerwéna Pansy Swéslent
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 71 Yaş : 36 Kan statüsü : safkan Galleon : 11687 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 10/12/08
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı İş Başvuruları Çarş. 10 Ara. 2008, 14:28 | |
| Ad Soyad: Diana Stacy Widmore Karakter Hakkında Ön Bilgi: Omzuna dökülen, kalın telli yumuşacık kızıl saçları vardır Lisa'nın. Aslında bir Metamorfmagus olduğu için sürekli görüntüsünü deiğiştirir. Sarı saçları çok sever. Bu yüzden onu sarı saçlar içinde görebilirsiniz. Yaşıtlarına göre uzun boyludur. Gülümsemesi insanın içini ısıtacak kadar sıcaktır. Teni bazen süt beyazı bazen de koyu esmer olur. Normalde esmerliğin kendisine yakıştığını düşünse de çevresindekiler açık teni ona daha çok yakıştırır. İnce ve düz bacakları vardır. Parmakları da uzundur. Neredeyse kaşlarına değen kirpiklere sahiptir. Ellerinin içinde binbir tane çizgi vardır. Kendisini her haliyle sever. Atletik bir yapısı vardır. Çok zayıftır.
-KişiseL ÖzeLLikLeRi- Lisa, yufka yürekli birisidir. Ölüm Yiyen olmasına rağmen Gryffindor Bina'sında kalmıştır. Bu da bunun bir göstergesidir. Caliente ailesinde ne kadar hor görülse de bazı üyeler tarafından sevilmiş ve içlerine alınmıştır. Lisa ne kadar yufka yürekli görünse de ihanet karşısında yapamayacağı şey yoktur. Gerek ona, gerek Ölüm Yiyen'lere gerek de arkadaşlarına ihanet edenlere karşı kin besler. İftiracılardan ve ylancılardan nefret eder. İstediğiniz Mevki:Uluslararası Sihirsel Ticaret Standartları Kurulu Başkanlığı Örnek Rp: Lisa, o gün çok sevinçliydi. Ama biraz da hüzün vardı içinde. Çünkü biricik kardeşi evlilik yolunda ilk adımı atıyordu. Ayrılacaktı ondan. Bugün olacak nişanın onların arasındaki samimiyetin azaltmaması için dua ediyordu. Çünkü Louisa onun için bir kardeşten de öteydi. En iyi dostuydu onun. Bilmedikleri sırları yoktu. Her yere beraber giderlerdi. Arkadaşları aynıydı, evleri aynıydı, odaları aynıydı, hatta sınıfları bile aynıydı. Ama şimdi evlenip gidecekti kardeşi...Ayrılacaktı ondan. Yüreği sızladı biraz...
Yatağından buğulu gözlerle kalktı...Odasının lavabosuna gidip elini yüzünü yıkadı. Nişan için erkenden hazırlanacaktı...Dün gece ütülediği elbiseyi dolabının kapağına asmıştı. Onu alıp bir çantaya koydu...Kuaförden çıktıktan sonra giyinecekti onu...Banyoya gitti. Saçları çok kalın olduğu için kuaförler tararken acıtıyordu. O yüzden yıkanıp kendisi tarayacaktı. Üstündekileri çamaşır sepetine attı ve banyoya girdi. Duş perdesini çekip su sıcaklığını ayarladı...Ilık su, tenine her değdiğinde biraz daha buruk oluyordu içi...
Duştan çıktı...Havuyla kurulandıktan sonra saçını kurutup bağladı. Hemencecik birşeyler geçirdi üzerine. Çantasını, elbisesinin olduğu poşedi ve asasını da aldıktan sonra evden çıktı...Biraz yürüdükten sonra ormanlık bir alanda Cisimlendi. Gideceği salonun önündeydi şimdi...Yavaşça içeri girdi. Kuaför bomboştu...Bu da işinin çabuk hallolacağını gösteriyordu...
"Buyrun efendim, işleminiz nedir?"
"Kardeşimin nişanı için sade bir saç istiyorum."
"Peki efendim buyrun..."
Kadın saçını ve makyajını bitirdikten sonra, Angel giyinebileceği bir yer istemişti...Elbisesi ve ayakkaıbılarıyla tam bir peri gibi olmuştu...Ücretini verip nişan yerine Cisimlendi...
Kardeşi orada duruyordu. Rüya kadar güzeldi...Yanına gidip geldiğini söyledi.
"Hayatım çok güzel olmuşsun. Barty'nin neden seni seçtiğine şaşmamalı." Kathy, Lisa'nın boynuna atladı...Onu gördüğüne çok sevinmişti:
"Ooo nihayet teşrif ettiniz hanımefendi."
Gülüştüler... Lisa'nın hala buruktu içi ama kardeşini bu kadar mutlu görünce o da mutlu oluyordu...Onun mutlu olması Lisa'yı da mutlu ediyordu. Bu arada Karanlık Lady olan kardeşleri Lizze, Kathy'ye bir işaret vermişti. Kathy de Lizze'nin kulağına "Anlaştık" gibisinden bir şey fısıldamıştı. Kathy arkasını dönünce, Lisa onu sorgulayan bir bakış attı. Kathy de açıkladı:
"Nişan sonunda şu Yoldaşlık üyelerine, Layd'ye yaptıkları saygızlık için işkence yapacağız, sen de gelsene"
Zalimce bir kahkaha patlatmıştı. Ama Lisa, bu durumdan hiç de hoşnut değildi.
"Yo, hayır Kathy! Bunu yapamazsınız. Sırf Lady'nin elini sıkmayı reddettikleri için insanlara işkence yapmak hiç de adil değil. Sen olsan ne yapardın söyler misin bana? Gitip Lady'ye sarılıp hasret mi giderecektin? Yoksa yaşadığınız maziden mi konuşacaktın? Biraz mantıklı ol lütfen. Aynısı sana yapılsa sen ne hissederdin? Ben kesinlikle gelmiyorum. Sen de gitme. Hatta böyle birşey olmayacak zaten. Bir de işin tehlikeli kısmı var. Ya Bakanlık çalışanları orayı basarsa? Hayır Kathy buna izin veremem."
Bunun neresi eğlenceliydi ki? İnsanlara acı vermek, onların çığlıklarını duymak...Ne kadar da zalimceydi böyle? Kathy çok kırılmıştı Lisa'ya. Ama Lisa da bunu yapmasına izin vermemeliydi sonuçta... Kathy'nin gülümsemesi artık kaybolmuştu. Şimdi tedirgin bir şekilde bakıyordu Lisa'ya... Biraz da korku vardı o mavi gözlerde. Bunu sezinlemişti Lisa...Bu da yirmi yılı aynı evde paylaşmanın verdiği bir avantajdı...
"Lisa, sen bir Ölüm Yiyen'sin. Hatırla bunu! Bakanlık orada olmayacak. Daha önce Tom bunların gülen tepeden geldiğini söylemişti. Yani ülke dışındalar. Bu işimizi kolaylaştıracaktır. Hem zaten çoktandır eğlenmemiştik hadi ama......Lady'yi yanlız mı bırakacağız? O en küçüğümüz Lisa, ben bunu yapamam ve eğlenmek de hakkım. İster gel ister gelme ama bana engel olamazsın!"
" Ya, öyle mi? Senin eğlence anlayışın bu demek... Evet bir Yoldaşlık üyesi gibi düşünebilirim çünkü empati yapıyorum Kathy, empati!.. Bunun ne olduğunu biliyor musun? Kusura bakma, belki de aklım kıt ama bir grup silahsız ve aciz insana işkence edilmesini eğlence olarak göremiyorum nedense...Evet, Ölüm Yiyen'im ama bence bizim amacımız insanlara işkence ederek vakit öldürmek değil, Dünya'ya hakim olma çabaları içinde güç kazanmak...Eğer bu olursa ben de ne pahasına olursa olsun Yoldaşlık'a katılırım Kathy, bunu bilmiş ol! Ama gözünüzü o kadar karartmışsınız ki iki kardeş bir olup beni öldürebilirsiniz, değil mi?"
Kathy'nin damarına basmıştı, bunu biliyordu...Lizze'yi de severlerdi ama ikisinin kardeşliği bir başkaydı... Birbirlerine hiç kıyamazlardı...En iyi dostlarıydılar birbirlerinin...Ve şimdi Lisa, Kathy'yi onun tayfasından ayrılmakla tehdit ediyordu...Ama dayanamıyordu Lisa buna...Çünkü savaştalarken, acıyla kıvranan o kadar çok insan görmüştü ki! Bu vahşeti bir daha yaşamaya, yaşatmaya dayanamazdı... "Empatinin ne demek olduğunu biliyorum Lisa! Hem de senden daha iyi! Ayrıca biz onları öldürmek istemiyoruz, sadece..sadece..."
"Sadece biraz işkence edip bırakacaksınız öyle mi? A ne kadar da şanslılar! Size şükretmeliler değil mi?"
"Her neyse! Seni öldürmeye gelince, bunu yapabileceğimizi mi düşünüyorsun? Kendine gel!"
"Ben kendimdeyim Kathy! Seninle ikimiz ölüm Yiyen'dik ama farklı açıdan düşünüyorduk. Sen işkenceyi bir eğlence kavramı olarak düşünüyorsun ama anlamıyor musun benim canımın ne kadar acıdığını? Savaşta hem bizden hem de ZY'den kaç kişiyi acılar içinde kıvranırken gördüğümüzü bilmiyor musun? Bu sana zevk mi veriyor yani? İnsanların acılarıyla dalga geçiyoruz resmen! Bugün eğer onlara işkence ederseniz ne olacak biliyorsun değil mi? Onlar da öc almak için bize saldıracaklar! Sana huzur verecek olan bu mu yani?"
Gözleri dolmuştu Lisa'nın. Ama ağlamayacaktı... Kardeşinin güzel gününü mahvetmek istemiyordu... "Peki öyleyse neden benim peşimden Ölüm Yiyen oldun? Madem kafan Yoldaşlık'taydı neden Ölüm Yiyen oldun? O zaman Z.Y.'lı ol ben de senin peşinden gelirim ama başımız belaya girer! Lady bizim kardeşimiz Lisa! ZY'lılar tarafından katledilmemiz olası!"
" Ah, Kathy, Kathy dur! Amacım seni üzmek değildi! Herşey o lanet olası ZY'lılar yüzünden! Ah Kathy!"
Kathy sinir krizi geçiriyordu...Sahnenin tam ortasına gelip:
"Sevgili dostlarım buraya kadar boşuna zahmet verip yoruldunuz. Boşuna dememin sebebi sadece Hilary ve Tom un nişanın olması! Yani ben nişanlanmaktan vazgeçtim hatta ilgisizliğinden dolayı Barty'i terk ediyorum!!"
Ağlayarak salonu terketti Kathy...Lisa da onun peşinden koşarak gitti. Ama Barty'e çok kızgındı...Barty, şimdiye kadar hiç suyuna gitmemişti Kathy'nin...
"Seni adi pislik! Sen benim kardeşimi haketmiyorsun! Sırf parası var diye oluyor değil mi bu kahrolasıca nişan? Seni sömürücü pislik! Seni bir daha Kathy'nin bir kilometre yanında görürsem, büyü güçlerim üzerine yemin ederim ki Azkaban'a bile gitmeme sebep olacak şeyler yaparım!"
Bütün gücüyle Barty'nin yüzüne bir tokat attı. Çocuk donmuş ona bakıyordu. Ama Lisa'nın yüsü öfkeden kıpkırmızı olmuştu. Hemen Kathy'nin yanına gitmeliydi...Bugün onu çok kırmıştı...En güzel gününü mahvetmişti...Koşa koşa kardeşinin yanına gitti...Usulca kapıyı açtı..Kathy içerdeydi, ağlıyordu...Hemen kardeşinin boynuna atlayıp:
"Ah Kathy! Kathy çok üzgünüm...Ben...ben...Hepsi benim yüzümden...Beni affet ne olur? Seni çok seviyorum Kathy! Lanet olası ben, en güzel gününü mahvettim!"
O da ağlamaya başladı. Kathy, ona dönüp sarıldı...Beraber ağlıyorlardı şimdi...Kathy, Lisa'yı affetmişti...
" Ah, o yercücesini de hiç merak etme! Artık senin on metre bile yanına yaklaşamayacak..." | |
| | | Jeanette Woodhouse
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1 Yaş : 36 Kan statüsü : safkan Galleon : 11632 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 20/12/08
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı İş Başvuruları C.tesi 20 Ara. 2008, 21:55 | |
| Ad Soyad: Jeanette Woodhouse
Karakter Hakkında Ön Bilgi: Hırslıdır. Başarısızlığa tahammül edemez.Uyumlu ve sıcakkanlıdır.
Sihirli Oyunlar ve Sporlar Dairesi
Alarm! Ne kadar da alışmıştı Muggle'lar gibi yaşamaya.Bir kaç aylık iş seyahatı sırasında yanında kaldığı muggle'ların Çalar saat dedikleri ses çıkaran saatle uyanmaya alışmıştı.Şimdi ise Londra'ya dönmüş ve bakanlıktaki işine devam etmesi gerekiyordu.Tabii geç kalmazsa...
Aceleyle yerinden fırladı.Bir kaç saniyesine kadar uyanmamak için verdiği savaş sanki yerini birden müthiş bir dinamikliğe bırakmıştı.Yorganını düzgünce kenara ittikten sonra camına koştu ve odası havalanırken elinden geldiğinin en hızlı şekliyle giyinmeye başladı.Bugün İngiltere Quidditch takımları ligi belirlenecekti.Daha onaydan geçecek 12 tane Ateş oku...Spor alt kluplerine başvuruların okunması,incelenecek arşivler dosyalar...Bir saniye durdu ve düşündü.Biraz daha kafasında bunları kurmaya devam ederse,işe yetişmesi gereken son 8 dakikayı da kaybedecekti.
Bu düşüncelerden sıyrıldığı hızla merdivenlerden aşağı indi ve montunu kaptığı gibi kendini evin dışında buldu.Asasının ince ve sıradan bir haraketi ile kapı kilitlendi.Camlar kapandı ve gitmeye hazırdı.Ufak bir 'pop' sesi...
_________
Bakanlığın önünde cisimlenmişti.Muggleları uğramayı akıllarından bile geçirmediği o tehna ve uğultular gelen sokak.Halbuki bilselerdi bu seslerin bir büyü olduğunu.Mugglelar bazen gerçekten saf olabiliyordu.
Hızlı adımlarla muggle girişi kapısından girdi ve asansöre yürüdü.Yolda az daha elinde dosya yığını taşıyan kadına çarpıyordu.Kadın kavanoz dibi kadar kalın gözlükler,parmaklarından uzun ve ince topuklu ayakkabılarla yürümek için adeta savaş veriyordu.Kucağındaki kilolarca ağır olan kitaplarda cabası...
Asansörde her zamanki bayat muggle fıkraları ve bilindik bir ses.Arkasını döndüğünde büyü kazalarını düzeltme dairesinden'Jason' her zaman peltek peltek konuşan,tıknaz, ve muggle meraklısı bir adam.Jeanettenin mugglelara karşı bir derdi yoktu.Ama onların dünyasıyla ilgili konuları bilip bilmeden fıkra haline getiren insanlardan hoşlanmazdı.Jason bunların önde bayrak taşıyanıydı adeta
Mesai başlamasına tam 1,5 Dk kala Jeanette ofisindeydi ve rahatlamış bir tavırla farkında olmadan gülümsedi.Bazı dairelerinkinin aksine oldukça havadar,huzurlu bir o kadar da canlı bir odası vardı.Duvarlarındaki quidditch takvimlerindeki oyuncular onu selamlar, masasının üzerindeki snitch şeklindeki aksesuar biri kapısına yaklaşınca hızla kanat çırpmaya başlardı.Değişik ama işe yarar bir aletti.
odasını seviyordu.Burda zaman geçirmek onu rahatlatıyordu.Taa ki aynı bölümden sorumlu arkadaşı elinde arşivlerle çıkıp kapıda belirene kadar.Gülümsemesi hafif ve keyifsiz bir hal almıştı.
'Günaydın Matt'
elindeki dosyalara bakarak bir tanesine uzandı.Üzerinde '1998-1999 Quidditch Dünya kupası antremanları ve ayrıntılar...' yazıyordu.Bu ilgi çekici olacaktı.Belki saatlerce sürecek. ama eğlenceli... | |
| | | Amortentia Cécile Derwent Emekli Cadı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1343 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 13570 Ekspresso Puanı : 24 Kayıt tarihi : 26/08/06
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı İş Başvuruları Salı 23 Ara. 2008, 22:58 | |
| Diana Stacy Widmore ve Jeanette Woodhouse; örnek rp'niz istediğiniz mevki için yetersiz görülmüştür. Bakanlık'a alınan üyeler rpg'de ustalaşmış olduğu için, kendinizi eksik hissetmenize gerek yok. Hatalarınızı Rp Dersanesinde telafi edebilir, öğrencilik başvurusu yaparak kendinizi geliştirebilirsiniz. ^^ | |
| | | Berny Saxon
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1 Yaş : 34 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11606 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 02/01/09
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı İş Başvuruları Cuma 02 Ocak 2009, 20:48 | |
| Ad Soyad: Berny Saxon Karakter Hakkında Ön Bilgi: Saçları uzun olan Berny arkaya doğru olan saçlarından çok memnun. Uzun oylu kilosu ise normaldir. Hiçbir yerinde yara izi bulunmaz. Çalışkan ve sorumluluklarını bilen biridir. İyilik yapmayı sevmeyip kötülük yapmayı, eziyet çektirmeyi ve ceza vermeyi çok sever. Pek fazla yakın arkadaşı yoktur.
İstediğiniz Mevki: Büyü Yasaları Dairesi Örnek Rp:
Yorganın verdiği sıcaklığın içinde huzurlu bir uyku çekiyordu. Yorgun iyice üstüne düşmüş ve bütün bedenin şekilini ortayakoymuştu. Odayı aydınlatan hafif bir ışık vardı. Şömineden gelen ışık. Gayetdüzenli olan odayı gögeli bir şekilde aydınlatıyordu. Hele hemen şöminenin yanında duran masa. Üstünde bir çok kitap bulunuyordu. Ama hiç dağılmamış birhalde düzgünce dizildikleri belli oluyordu. Masanın hemen üstündeki rafta gerikalan kitaplar vardı. Alfabetik sıraya göre dizilmiş kitaplardı bunlar. Odanıniçinde bir ses yoktu ama açık camdan içeriye doğanın o güzel hışırtılarıgeliyordu. Durmaksızın öten böcekler ve arada kendini belli eden baykuşlar sanki odanın içinde gibiydiler. Her şey tamamen olağan ve sakindi. Dikkat çekici hiç bir şey yoktu. Ama saatin iyice ilerlediği ve artık gece olmaktan çıkan bir zamanda içeriye hızlıca bir şey girdi. Kendini belli etmeyecek kadar hızlı ve bir o kadar sakar bir şey. Hızını kontrol edemeden şöminenin üstünde duran bir çerçeveye çarpmıştı. Odanın içinde sakinliği bozan tiz bir çığlıkla birlikte bir camın kırılma sesi çıkmıştı. Yatakta huzurlu şekilde uyuyan beden sesle hızlıca yerinden doğrulmuştu. Her zaman yakınında bulundurduğu asasını sesin geldiği yere çevirmişti ve ucundan güçlü mavi bir ışık çıkıyordu. Işık ileriye gittiği gibi asayı tutanında yüzüne vuruyordu. Dağınık saçları arasındançatılmış kaşları belli oluyordu. Dudağı ince ve gergin bir ip halini almıştı sanki. Gözlerinde o an bile eksik olmayan bir parıltı vardı. Sesin kaynağını kavramak için yerinden yavaşça doğruldu. Gözleri bir radar gibi şöminenin üstünü sonra ise aşağılara kaydı. Tam zamanında ayağının altında duran beyaz ve küçük baykuşu fark metmişti. Bir saniyelik zaman kaybında o masum bakışlar atan hayvan bir pestil gibi ezile bilirdi. Isamu sakince onu eline aldı ve hızlıca yatağına oturdu.
Arada geçen süre zarfında sadece baykuşa baktı. Yüzündeki ciddi ifade bir süre kendini korusa da sonunda daha yumuşak bir ifadeye yerini kaptırmıştı. Kaşları sakince düzgünleşmiş dudakları gevşemişti. Asasını çoktan yatağa bırakmıştı.Gene odayı aydınlatan tek şey şömineden gelen kızıl ateşti. Eskisine göre birazgücünü kaybetmiş gibi görünse de hala odayı aydınlatabiliyordu.
"Aaahhh Sten ne zaman sakar olmayı bırakacaksın.Az kalsın asamdan çıkan bir büyü ile tamamen gidebilirdin."
Azarlar bir ses tonuyla konuşuyordu. Sözler ağzından dökülürken bir yandan da baykuşun bacağındaki mektubu çözmeye çabalıyordu. Biraz kendisini zorlayan iş olmuştu. Her kim yolladıysa mektubu bunun için çok uğraş vermiş gibi görünüyordu. Bütün uğraşlarını verdikten sonra elinde mektupla duruyordu. Ufak bir zafer narası attıktan sonra yerinden doğruldu.Elinden kurtulmak için uğraşan baykuşa acıyan bir bakış attı ama bırakmadı. Tam tersine kafesine doğru ilerledi. Baykuşu dikkatlice kafesine koydu ve ona bir süre öyle baktı. Baykuş odayı çığlıklarıyla doldurmuştu. Kafesin içinde hızlıca uçuyor her tarafa çarpıyordu. Sanki kafese kapatılmanın verdiği kızgınlığı dışa vuruyordu. Isamu onu fazla umursamadı. Ama gitmeden bir bahane bulmayıda ihmal etmedi.
"Ben odamdaki eşyaları sağlamken seviyorum Sten."
Sesinde hafif bir alay vardı. Masasına doğru gitti.Giderkense yataktan mektubu almayı ihmal etmedi. Sakince oturduktan sonra masada duran mektup bıçağını aldı. Kibarca ve özen göstrek zarfı açtı. Bıçağı çıkarırken zarfın içindeki metubuda çıkarmıştı. Mektubu okumaya başlamadan önce zarfı güzelce kapattı . Önünde yazan ismi okudu. Dolgulu yazılmıştı. Elleriyle dokununca harfleri hissedebiliyordu. Bakanlıktan geldiğini belli eden ilk şey bu olurdu her zaman. Fazla zaman kaybetmeden zarfı masasında duran bir kutuya koydu. Şimdi gözleri tüm merakıyla önündeki mektuba yoğunlaşmıştı. Kağıt ikiye katlanmıştı ama Isamu o halde bile içinde yazanları görebiliyor gibiydi.Mektubu katlandığı yerinden yavaşça açtı. Sanki dünyanın en önemli eşyası gibi dikkat ediyordu. Başta masaya koyup üstünden biraz eliyle geçmişti. Düzgün bir hal alması için bu uğraşı veriyordu. Bu konularda her zaman titiz davranır ve kolay beğenemezdi. Uzun bir uğraş sonunda kağıda tatmin olmuş bir ifadeyle bakıyordu. Kağıt sanki üstünden ütü geçilmiş gibiydi. Dümdüz.... Zorlamadan harfler biraz silikleşmiş olsada belli oluyordu. Yeşil mürekkep biraz kaymış, biraz gölge oluşturmuştu. Son olarak üstüne üfledikten sonra okumaya başladı.Başta pek bir sorun yoktu. Bazı yerlerde duraksamak dışında hehr şey iyi gidiyor gibiydi. Ama yazı ilerledikçe kaşları çatılmıştı gene. Gözlerinde bir şaşkınlık vardı. Kağıdı elleriyle tuttuğu yerde buruşukluklar oluşmuştu. Yavaş yavaş sesli okumaya ve her kelimede ses tonunu biraz yükseltmeye başlamıştı. Sonuna yavaş yavaş geldiğinde ellinde buruşturdu. Hızllıca şömineye attı. Oturduğu masadan sert harektlerle kalktı. Kontrolsüzce yürüyordu. Oda daki gerilimi hissetmiş olmalı ki baykuş ta kafesinde sessizce duruyordu. Isamu bir süre boyunca hiç bir şey söylemeden odayı turladı. Sadece arada ağzından anlaşılmayan mırıldanmalar çıkıyordu. Sonunda tekrar şöminenin önünde durdu. teşin içine sabit bakışlarla bakıyordu. Burnundan soluk alıyor gibiydi.Dururken yaptığı rüzgar ateşin bir sallanmasına ve uçuşmasına yol açmıştı.
"Bu...Bu...Lanet Olsun. Bu nasıl oldu. Nasıl saldırya uğradılar..Şimdi şimdi..."
Öfkeden ne söylediğini bilemiyor gibiydi. Bazen hızlanan sesi bazen yavaşlıyordu. Sözleyeceklerini tamamlayamıyordu. Tam bir deli gibi kendi kendine bağırıp çağırıyordu sadece. Kafası karışmış tüm düşünceleri aklından uçmuş gibiydi. Sadece asabice hareketler içince bulunuyordu. Kimsenin tanımadığı bir Isamu'tı bu. Asabi, deli ve dengesiz. Herkes tarafından aklı başında davranışlarıyla ünlü olmuştu. Peki ya şimdi...Bu kimdi. Gene volta atmaya başlamıştı . Ellerini yumruk yapmıştı. Her seferinde bir şeye vurmak ister gibi elini kaldırıyordu. Sonunda tekrar şöminenin önünde durdu.
"Hepsi ölmüş... Dostların, iş arkadaşlarım, baş seherbaz.....Bakanlık bakanlığa gitmeliyim."
Sesinde belli olan bir acı vardı. Hala ne yapacağını bilemiyor gibi davransada ilk şoku anlatmıştı .Söylediklerini üzerine bir süre sessizce durdu. Kendini tekrar oturduğu sandalyeye bıraktı.Başını iki elini arasına aldı.Gözleri sabit bir şekilde masaya bakıyordu. Hala anlasız ve öfkeliydi. Nefes alışları biraz yavaşlamıştı. İlk anda çıkan öfkesinden eser yoktu. Sadece acının verdiği öfke vardı. Bir kaç defa derin nefes aldı. Kendini toparlar gibi olduğunda yerinden doğruldu. Kaşları hala çatıktı ama gözlerindeki parıltı geri gelmiş gibi duruyordu. Hareketleri daha soğukkanlı daha akıllıcaydı. Dengesizliği gerisinde bırakmıştı. Üstündekileri değiştirdikten sonra başına pelerinini aldı. Oday son bir kez baktı. Napıcağına karar vermişti. Söylediği gibi Sihir Bakanlığına gidicekti.Asasını da cebine koyduktan sonra tek bir kelime daha söylemeden cisimlendi.
Bakanlığa geldiğinde hemen toplantı odasına gitmişti. Boş olacağını sanıyordu ama Sihir Bakanı ve sağ kalan bir kaç seherbaz vardı. Seherbazların üstü başı bir savaştan çıkmı gibiydi. Nerdeyse hepsinin yüzünde yaralar vardı. Bunların yanı sıra üstleri toz içindeydi. Berkide bulundukları bina patlamıştı. Bunun üstünde çok fazla durmadan odaya gözattı. Dağınıktı kağıtlar heryere yığılmıştı. Gergin bir hava dolaşıyordu.Tüm oda aydınlatılmıştı. Kendisi dışında temiz kıyafetli tek kişi Sihir Bakanıydı. O ise hüzün dolu bir sesle konuşuyor arada susup seherbazları dinliyordu. Isamu yavaşça boş bir sandalyeye oturdu. İçinden kendine küfürler yağdırıyordu. Tam günün bulmuştu izin almak için. Oysa onların yanında bu acıyı yaşamak gerekirse ölmek isterdi. Şimdi hissediği tek acı değil ayrıca pişmanlıktı. Gözleri dalgınca onlara bakıyordu. Bedenen odada olsada ruhen yoktu. Tamamen duygularına kaptırmıştı kendini. Konuşmalar kendisine uzaktan ağır ağır geliyordu. Dediklerinden pek bir şey anlayamıyordu. Boş gözlerle onlara bakıyordu sadece. Omzunda bir el hissedince kendine geldi. Nasıl olduğunu soran bir arkadaşıydı. Başıyla iyi olduğunu belirttikten sonra tekrar masaya döndü. Kendine hakim olmaya çalışıyor ve o an konuşan bakanın sözlerini dikkatlice dinliyordu. Baş Seherbaz seçmeye çalışıyordu. Herkese tek tek bu soruyu yöneltsede hiç biri istekle bakmıyorlardı bu işe. Rütbesinin yanında gelen tehlike ve sorumluluğu iyi biliyorlardı. Isamu onlara hafif kızgın bakışlarla baktı. Evet zor günü geçiren onlardı. Ama bu pes etmeleri gerektiğini göstermezdi. Tam tersine daha istek ve daha coşkuyla bu rütbeye sarılmaları gerekirdi. Bir süre sessizce baktı hepsine. Gönüllü olmaya niyeti olan yok gibiydi.
"Ben olurum."
Hızlıca yerinden kalkarken kararlı bir sesle bunları söylüyordu.Tüm bakışları artık kendi üstünde hissedebiliyordu. Her zamanki fısıldaşmalar. Birşey demeden öylece durdu. Bakanın fikirlerini merak etiyordu. KEndisine karşı çıkan bir kaç söz duydu. Kendi başlarında istemeyen kişiler aldırış bile etmedi. Sihir Bakanı ise tüm konuşmaları dinledi bir süre. Sonunda konuşmaya başlıyacağını belli eden bir hareket yapınca hepsi sustu. Kabul edilmeyeceğinden emindi. Bu kadar laftan sonra kim edilirdi ki. Ama Bakan beklemediklerini söyledi. Konuşanların hepsini azarladı. Onların cesaretsiz olduğunu ve sorduğunda neden bu işi istemediklerini sordu. Isamu'ı yanına çağırdı. Jerar yavaş adımlarla ilerledi yanına. Sonunda kulağının yanında çınlayan kelimeleri duyunca nutku tutuldu. Olmuştu... Kabul edilmişti. Artık Seherbaz Başı'ydı. İçinde ki hüzünün yanı sıra bir de sevinç dalgası dolaşıyordu. Hala şaşkınca ne diyeceğini bilemiyordu. Sonunda sadece..
"Ben Baş Seherbazım..."
Bunu kendi ağzından duymak daha hoşuna gitmişti.Kendisi öylece orda dururken oda boşalmaya başladı. Bazıları elini sıkıp tebrik etsede bazılari hiç birşey demeden odadan çıkmışlardı. Artık tek başına kalakalmıştı. Bir süre büyük sorumluluklar taşıyacağı odaya baktı . Kendi kendine gülmeye başlamıştı. Hem hüzün hem sevinç birbirine karışmıştı. Kendini toparladığını hissedince sessizce odadan çıktı.
(Başka sitede yapmıştım)
| |
| | | Elizabéth Adrianna Malfoy Perfect Li(f)e Yazarı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1443 Yaş : 36 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12567 Ekspresso Puanı : 41 Kayıt tarihi : 15/02/08
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı İş Başvuruları Cuma 02 Ocak 2009, 23:23 | |
| - Amortentia Cécile Derwent demiş ki:
- Berny Saxon; örnek rp'niz istediğiniz mevki için yetersiz görülmüştür. Bakanlık'a alınan üyeler rpg'de ustalaşmış olduğu için, kendinizi eksik hissetmenize gerek yok. Hatalarınızı Rp Dersanesinde telafi edebilir, öğrencilik başvurusu yaparak kendinizi geliştirebilirsiniz. ^^
| |
| | | Jhony Saxon
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1 Yaş : 34 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11606 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 02/01/09
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı İş Başvuruları Cuma 02 Ocak 2009, 23:27 | |
| Ad Soyad: Jhony Saxon Karakter Hakkında Ön Bilgi: Yana doğru taranmış sarı saçları, kahverengi gözleri olan genç biridir. Uzun boylu ince bir yapıya sahiptir. Fiziksel gücü fazla olan Jhony çokta iyi büyü yapar. Bildiği binlerce büyüyü nerde ne zaman kullanacağını biliyordur. İylikten nefret edip kötülük yapmaktan zevk duyan bir kişiliği vardır. İstediğiniz Mevki: Sihirli Kanun Yürütme Timi Örnek Rp:
“Bu maçı alacağız”
Gökyüzünün huzur verici maviliğine oldukça yakın bir konumda, süpürgesinin üzerinde hızlı dönüşler yaparak uçuyordu. Quidditch Sahası Ravenclaw’a yapılan tezahüratlar ile adeta inliyordu. Suratını yalayıp geçen rüzgârla, suratında parlak bir gülümseme ile süpürgesine sımsıkı yapışmıştı. Hufflepuff’ta olan Quaffle’ı yakalamalıydı,bunu yapmalıydı. Mutlaka! Hufflepuff Kovalayıcısı’na geçen topun çemberlerle buluşmasına izin veremezdi, hemen Ravenclaw tutucusunun önünde bulunduğu çemberlere yöneldi ve hızlıca topu elinde tutan kızı takibe başladı.
Lanet olsun! Sayı… Bundan nefret ediyordu, içinde oluşan büyük bir öfke dalgasıyla hızlıca kıza doğru seğirtti ve bir omuz indirerek sarsılmasını sağladı. Maç çok hızlı gelişiyordu, öyle ki Ravenclaw arayıcınsın Snitch’i yakalamış olduğunu fark etmek birkaç dakikasını almıştı. Sevinç dolu bir çığlık patlattıktan sonra, süpürgesiyle en son öğrendiği artistik hareketleri yaptı. Önce havada daireler çizdi ardından da tehlikeli ve bir o kadar da heyecanlı taklalar attı. Ravenclaw tribünü coşmuştu ve Indis’in içi içine sığmıyordu. Üzerindeki bronz ve mavi renklerinin hâkim olduğu asil Quidditch formasını gururla taşıyordu ve etrafı donatan bronz ve mavi renkleriyle keyfi iki kat daha artıyordu. Başarmışlardı, bu maçı almışlardı. Ravenclaw’ın nasıl müthiş bir bina ve takım olduğunu herkese ispatlamışlardı. Rahat ve huzur doluydu.
Kuyruk olmuş ve havada turlar atmaya başlamış takım arkadaşlarının arasına katılmayı planlıyordu, bu nedenle süpürgesini hızla o yöne kırdı. İçindeki coşkuyu tüm dünyaya haykırmalıydı, bunu yapmalıydı. Çığlıklar atarak o yöne doğru ilerlerken gözü az ileride sinirler yanıp tutuşan Hufflepuff kovalayıcılarından biri olan Belinda’ya takıldı. Vuruculardanbirinin sopasını almış hızla Indis’e doğru geliyordu. Kımıldamak istedi, oradan kaçmak, kendisine vurmasına engel olmak… Ama yapamıyordu, olduğunu noktaya çakılıp kalmıştı, yüzünde dehşet dolu bir ifadeyle öylece ezeli rakibini bekliyordu ve kız ona an be an yaklaşırken elinden başka hiçbir şey gelmiyordu. Sonunda olanlar oldu, kızın kendisine delice bir öfkeyle bakan renkli gözlerini gördü, saçlarını savurarak elindeki sopayı kaldırışını,ardından sopayı hızla Indis’e doğru savurmasını, suratında büyük bir acı hissetti, sol yanağı tam anlamıyla göçmüştü, kafatasının o yanının çatladığını düşündü, öyle şiddetli bir darbeydi bu. Ve ne olduğunu anlamadan süpürgesinin sağ yanını aşıverdi, boşlukta sürüklenirken suratının acısıyla korkunç bir çığlık atıyordu. Saha panik halindeydi ve nasıl oluyorsa Belinda’nın zevkten dört hatta sekiz köşe olmuş suratını tüm ayrıntılarıyla görüyordu.
‘GÜM’
Yüzündeki ağrı göğsüne geçmişti, yere yapışmıştı ama bulunduğu zemin o yeşil çimlerle kaplı toprak zeminden çok daha sertti. Evet, yere yapıştığı doruydu ama Quidditch Sahası’nda değildi, ya da herhangi bir açık alanda. Hogwarts Şatosu’nda, Ravenclaw ortak Salonunun üst katında kızlar yatakhanesindeydi ve cam kenarındaki yatağının sağ yanından düşüp yere yapışmıştı. Tahta zemini hissederken gözlerini açtı ve gördüğü ilk şey yatağının ahşap bacakları oldu. Sol kolu vücudunun altında, kafası sağa dönük, bacakları ve tüm vücudu çarpık bir halde, öylece; yüzüstü yatıyordu. Kısık sesle edilmiş birkaç küfürün ardından göğsündeki müthiş ağrıyla güç bela ayağa kalktı. Sol kolunu ovuşturdu ardından ellerini beline koydu ve gerindi. Yatakhane onun gibi tembellik eden birkaç kızın dışında neredeyse bomboştu ve Indis söylene söylene cama gitti. Tahta bir çerçeve ile kaplanmış büyük pencereyi gıcırtıyla açtı, çıkan ses ile kendisine söylenen ondan bir sınıf kadar büyük bir kıza aldırış etmeyerek kafasını camdan dışarı sarkıttı. Hogwarts arazisinin yeşil çimleri gökyüzünün ortasında parıldayan güneş ile aydınlanmıştı. Güneş’in yaydığı güçlü ışık ile ister istemez gözlerini kısmak durumunda kaldı, temiz havayı içine çekerken bir nebze de olsa rahatlamıştı ama yine de siniri hala tam anlamıyla geçmiş sayılmazdı.
“Lanet olası maç ve lanet olası rüyalar”
diye mırıldandı kendi kendine. Bu kadar temiz hava yeterliydi, zaten biraz daha pencereyi kapatmayacak olursa hala pinekleyen o birkaç kızın bu işlevden zorunlu bir biçimde vazgeçip Indis’in üzerine atlamaları işten bile olmazdı. Bu nedenle kafasını yeniden içeri soktu ve pencereyi kapatarak perdeyi kapattı. Darmadağınık duran yatağına kendini atarken dün ki maçtan fazlasıyla etkilendiğini düşünüyordu. Gece boyunca maçla ilgili rüyalar görüp durmuştu, kendi kendine galibiyet yeminleri edip duruyordu. Bir daha ki maçta mutlaka kazanmaları gerekiyordu aksi halde gireceği psikolojiyi düşünmek bile istemiyordu. Nasıl yenildiklerine hala inanamıyordu. Her şey öylesine hızlı gelişmişti ki, Indis kendisine ve takımına öylesine güveniyordu ki yenilgiyi bir an olsun aklından geçirmemişti. Yine de sonuç ortadaydı işte, utanç verici bir şekilde yenilmişlerdi ve yenilgiyi kesinlikle kabul edemeyen Indis bu duruma oldukça içerlemişti. Bu bir gerçekti. Ona kalsa bu hırsla bir dahaki maça dek hiç durmaksızın antrenman yapabilirdi ama Lily’i bu konuda ikna etmek imkânsızdı. Bu nedenle böyle bir şey denemeye kalkışmadı. Yine de bir dahaki maçta elinden geleni hatta daha fazlasını yapmaya kesinlikle kararlıydı. Her ne kadar en yakın arkadaşı Mia’da Hufflepuff’ta olsa da bu hırsla onu bile gözü görmeyebilirdi. Kendisine defalarca yaptığı gibi bir daha ki maçı almaya bir kez daha söz vererek maç düşüncesini zihninden çıkarttı. Ancak birkaç saniye sonra saate bakmak için gözlerini başucundaki kişisel komodinine çevirdiğinde içine huzurla dolduran Chris’in resmi bu düşünceyi yeniden aklına sokmuştu. Bugün Gryffindor’un maçı vardı, bu Chris’in maçı var demek oluyordu ve elbette Charlie’nin. O maçı mutlaka izlemeli ve biricik –üvey- ağabeyi ile tamamen duygusal hisler beslediği ilk büyücü olan Chris’e destek vermeliydi. Üzerinde oturduğu yumuşak yatakta ayağa kalktı, şuanda ki duruşu her ne kadar saçma sapan olsa da buna aldırış etmedi ve yatağın diğer yanına doğru ufak çaplı bir sıçrama gerçekleştirdi. ‘GÜM’
Bu pek artistik (!) sıçramanın sonucunda ayağına takılan yatak örtüsüyle özlemini sürdüğü sert zeminle yeniden buluşuvermişti. ‘Yeri Öpmek’ değimi bu olsa gerekti. Gözlerini devirdi küçük bir iniltinin ardından “Bu iki oldu ama” diye söylendi ardından dört hamleyle ayağa kalktı. Yarattığı bu gürültüden dolayı az önce camı açtığı için kendisine söylenen kızdan sıkı bir küfür yemişti bile.
“Pardon”
diye kestirip attıktan sonra üzerindekitozu silkti ve kafasını iki yana salladı. Dizinden akan kırmızı sıvıya bir lanet savurduktan sonra komodinin üzerindeki peçeteyle kanı sildi, bir süre peçeteyi öylece tutup kanın dinmesini beklerken *Neden şu lanet kanı dindirme büyüsünü öğrenmedik ki sanki?* diye geçirdi. Birkaç dakika sonra bacağının kanaması dindiğinde ayağa kalktı ve darmadağınık duran yatağını düzeltti. Bronz ve mavinin hâkimiyetindeki örtünün ortasında Ravenclaw’ı temsil eden kuzguna bir süre baktıktan sonra banyoya yöneldi.
Duşunu alması yirmi dakika sürmüştü, duştan çıktığında doğruca yatağının yanına giderek gar dolabını açtı ve giysilerini çıkartıp dolabı yeniden kapattı. Siyahla gri arası bir renkteki eteği dizinin bir karış kadar üzerindeydi, üzerine giydiği beyaz gömleğinin boyun kısmına bağlanan bronz ve mavi şeritlerle bezeli kravatını düzeltti. Siyah ayakkabılarının içine giydiği siyah çorapları aynı boyuta getirdi ve saçlarını düzeltmeye koyuldu. Her şey bittiğinde küçük aynasından kendisine bir göz attı ve parlak gülümsemesini yeniden suratına yerleştirerek yatakhaneden çıktı. Büyük Salon’da yapılmış leziz bir kahvaltının ardından kendini hemen dışarıya attı, maçın başlamasına daha vardı… Bir yerlerde Chris’i görmeyi umut ediyordu lakin bugün pek mümkün değildi bu… O da eline aldığı kalın kitabıyla bahçedeki ağaçların birinin altına kuruldu ve oldukça sürükleyici muggle romanını okumaya başladı. Kitap okumak yalnızken yapmayı sevdiği ilk şeydi, bol bol kitap okumayı ve kendini dış dünyada soyutlamayı severdi. Hatta bu durumu abarttığını söylemek kesinlikle yanlış olmazdı öyle ki ona arkadan yaklaşan Chris’i fark etmemişti bile. Yanağına kondurulan hafif bir öpücükle minik bir çığlık koy verdi.
“Chris, Merlin'in sarkık donu aşkına! Beni çok korkuttun” çocuğun yeşil gözlerini gördüğünde rahatlamıştı, Chris’in cadının verdiği bu ani tepkiye gülmesiyle kollarını bağdaştırdı ve
“Ciddiyim,tam anlamıyla yerimden zıpladım”
diye yapıştırdı asık bir suratla. Genç büyücü gülümsemesini anında yok ederken Indis’e doğru bir hamle yaptı ve
“Üzgünüm,sadece seni görmek istemiştim, tabi birde şans öpücüğü almak”
haylazca bakarken söylediği bu kelimelere gülümsemeden edemedi. “Heyecanlı mısın?” “Tahmin bile edemezsin”… Gülümsedi, Indis’te her maçtan önce son derece heyecanlı olurdu bunu anımsadı. “Heyecanlanmana gerek yok, kazanacaksınız. Bunu biliyorum” Chris karşısında ki bu anlayışlı cadıya içten bir gülümseme bahşederek “Maça geleceksin değil mi?” diye sordu “Sence kaçırır mıyım, seni desteklemem gerek. Pankart bile hazırladım” dedi gülerken. Chris meraklanmış gibiydi “Ciddi misin” Indis kafasını ‘evet’ anlamında salladı. Bunun üzerine sevindiğini oldukça belli eden Chris “Teşekkürler, gerçekten büyük bir motivasyon olur bu… Tabi senin orada olman benim için başlı başına bir motivasyon kaynağı” dedi hafifçe göz kırparak. Indis gülümsedi sonra gözü az ileride ki Charlie’ye takıldı çoktan üzerini değiştirmişti, maça hazır görünüyordu diğer oyuncuları bir bir yanınatopluyordu ve gözleri Indis ile Chris’teydi. Indis Charlie’ye el salladı, çocuktan karşılık alınca “Charlie senibekliyor olmalı, gitsen iyi olur” dedi Chris onaylar bir ifadeyle ayağa kalktı, Indis’te hemen arkasından… Chris’in yanağına ufak bir öpücük kondurdu ve “Umarım işe yarar” dedi gülümserken Chris “Yarayacağına eminim” dedi ve koşarak Charlie’nin yanına gitti.
Yere bıraktığı kitabı yeniden eline aldı ve onların Quidditch sahasına gitmesini izledi, tamamen gözden kaybolduklarında hızlı adımlarla yatakhaneye doğru yöneldi. Merdivenleri ikişer üçer çıkarak yatakhaneye ulaştığında nefes nefeseydi. Yine de biran bile durmadan yatağına gitti ve eğilerek altından rulo yapılmış kalın ve oldukça uzun bir karton çıkarttı. Karton altın sarısı rengindeydi rulo yapılmış kartonu açarak yatağa serdi. Yatağın neredeyse tamamını kaplıyordu altın sarısı kartonun üzerinde sırayla harfler beliriyor bir slogan yazılıyor ardından harfler biranda yok oluyor yeni bir slogan yazılıyordu. Tam 10 adet slogan bu şekilde dönüp duruyordu. Parlak bir kırmızı ile oluşturulan harfler göz alıcı ve oldukça büyüktü. Indis kendi ellerinden çıkan bu şaheseri (!) gurur dolu bir bakışla İnceledikten sonra yeniden rulo haline getirdi ve sol kolunun altına sıkıştırıp yatakhaneden çıktı… Yeşil çimlerden yürüyerek Quidditch Sahası’na ulaştı ve Ravenclaw renkleri ile bezeli, yüksek tribüne tırmandı. En önlerden bir yer seçerek oturdu ve maçın başlamasını beklemeye başladı. Tribünler henüz boş sayılırdı, Slytherin dışında. Daha maç başlamadan çeşitli sloganlar atmaya başlamışlardı. Oturduğu tribünden arkalardan bir yerlerden yükselen seslere kulan verdi, Slytherin’leri destekleyen sloganlar atıyorlardı. Bir Ravenclaw elbette Slytherin’i destekleyebilirdi ama bunu bu kadar aciz ve sığ bir biçimde yapmaları düpe düz yüz karasıydı. Ravenclaw’ın saygınlığını ve itibarını yok eden hareketlerdi bunlar ve Indis bu tiplerden nefret ediyordu. Başını iki yana salladı ve diğer tribünleri incelemeye başladı. Profesörlere ayrılmış bölümde de pek çok profesörü görebiliyordu. Bu sırada omzuna dokunan bir el ile kafasını o yöne çevirdi. Gördüğü surat Stefania’nın kiydi. Kızda dün ki maçtan sonra en az kendisi kadar üzgün görünüyordu yine de buraya John’u desteklemek için gelmişti, Indis yanına oturan kızla sohbete başladı. Aradan geçen onbeşdakikanın ardından sahada bir hareketlenme oldu ve Indis zamanın geldiğini anladı. Kafasını hemen yeşil çimlere çevirdi ve pek çok oyuncunun arasında Chris’i bulmaya çalıştı, nihayet onu görebiliyordu. Heyecanlı olduğunu biliyordu u ama bu heyecanı hiç mi hiç belli etmiyordu. Indis onu görünce yüzüne bir gülümseme yerleştirdi ve oyunun başlamasını beklemeye başladı. Nitekim kısa bir süre sonra düdük sesini duydu ve topların bırakıldığını gördü kısa bir süre sonra oyuncularda süpürgelerine binip havalanmıştı. Indis bu karmaşanın arasında Chris’i görmeye çalışıyordu ama sürekli yer değiştirdiği için onu bulması çok da kolay olmuyordu. Maç oldukça heyecanlıydı ancak şimdiye dek şans pek de onlardan yana olmamıştı. Ama henüz çok erkendi her an bir hareketlenme olabilirdi. Indis oyuncuların motivasyonunu yükseltmek için hazırladığı pankartı çıkarttı. Pankart oldukça büyük olduğu için maç boyunca onu elinde tutması güç olacaktı bu nedenle asasını çıkarttı ve kartona doğrulttu.
“Wingardium Leviosa” diye fısıldadı bileğini hafifçe çevirip kartona dokunarak, karton Indis’in asa hareketlerine göre hareket ediyordu. Indis onu Ravenclaw tribünün biraz ilerisinde, yukarıda havada asılı bir şekilde konumlandırdı. Bu düşünce şimdilik sadece onun aklına gelmiş olmalıydı ki pankartı gören herkes –ki görmemek mümkün değildi- beğeni dolu sesler çıkartıyorlardı tabi Gryffindorları destekleyenler içindi bu düşünce.
“ASLAN KÜKRER, YILAN KAÇAR. GRYFFİNDOR KÜKRE SLYTHERIN KAÇSIN. HAYDİ ŞİMDİ ASLANLAR!!!”
“ALTIN TOP SENİNDİR, YANINDAYIZ CHARLIE!!”
“QUAFFLE SENİN, MAÇ GRYFFINDOR’UN. HAYDİ BASTIR CHRIS!”
Gibi sloganların belirip kaybolmasıyla hazırlanmış pankart oyuncuların moralini düzeltmiş gibi görünüyordu. Indis kendinden emin bir gülümseme ile maçı izlemeye devam etti. Bu maçı alan Gryffindor olmalıydı, başkası değil! | |
| | | Elizabéth Adrianna Malfoy Perfect Li(f)e Yazarı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1443 Yaş : 36 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12567 Ekspresso Puanı : 41 Kayıt tarihi : 15/02/08
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı İş Başvuruları C.tesi 03 Ocak 2009, 00:06 | |
| IP'nizden Berny Saxon ile aynı üye olduğunuz anlaşıldığından ötürü; başvurunuz tekrar reddedilmiştir. | |
| | | Naerwéna Pansy Swéslent
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 71 Yaş : 36 Kan statüsü : safkan Galleon : 11687 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 10/12/08
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı İş Başvuruları C.tesi 28 Şub. 2009, 18:02 | |
| Ad Soyad: Diana Stacy Widmore Karakter Hakkında Ön Bilgi: 1927 yılının 30 Kasımı, bir perşembe günü St. Mungo'da sarışın bir bebek doğmuştu. Başında üç tane küçük kız vardı. Bu bebek Chloé idi ve başında duranlar da üçüz ablaları Mistéry, Massima ve Marissa idi. Daha önce sanki hiç bebek görmemişler gibi inceliyorlardı küçük kızı. Sonra alıştılar o küçük kıza ve Chloé ablalarını çok benimsedi. Hogwarts'a başladığında üçüzler 2. sınıftalardı. Ailesiyle olmayı seviyordu Cholé. Hogwarts'ta bir sürü arkadaş edinmişti. Hepsini çok sevmişti ama zamanla o Karanlık Taraf'a geçtikçe arkadaşları da Yoldaşlık'a geçmeye başlamışlardı. Bu yüzden onlarla yollarını ayırmak zorunda kalmıştı. Aslında arkadaşları onun için fazla önemli değildi. O zamanlar üçüzlerle arkadaş gibiydi. Sonra 1933 yılında anne ve babalarının yurt dışına kaçmasıyla bütün dünyası yıkıldı. İçine kapanıp kendini toplumdan soyutladı. Bu yüzden sene sonu sınavlarıda istediği başarıyı elde edemeyip hayali olan yurt dışına gidemedi. Üçüzlerinin ısrarı üzerine onlarla birlikte Bakanlık'ın Sihirli Kanun Yürütme Timi'nde çalışmaya başladı. Yaklaşık bir yıl sonra atlattıkları badireyi unututu. Bu kendisini işini vermekle gerçekleşmişti. İşinde çok başarılı olup, zamanla işini sevmeye başladı. Hogwarts'tan Bakanlık'a kadar aşka hiç yer vermedi. Ta ki Bakanlık'ta karşılaştığı Daniel Jacob Black'e kadar. İki yıl kadar o ve eski eşinden olan kızıyla beraber yaşadı. Daniel'ın anî ve amansız ölümünden sonra kızını ortada bırakmak istemediği ve onu çok sevdiği için onu da yanına alıp kardeşlerinin yanına döndü. O günden sonra hiçbir şeyi umursamaz, aşka inanmayan ve daha güçlü, daha şeytanî bir kadın oldu. Hogwarts'tan gelen Profesörlük teklifini kabul etti ve orada bir yıl kadar profesörlük yaptı. Sonra sıkılıp tekrar eski işi olan Uluslararası Sihirsel İşbirliği'ne döndü. Her zaman en iyi olmak istemiştir. Acımasız ve serttir. Yabancılara karşı duyguları yokmuş gibi davranır. İyi bir oyuncudur. Düşmanlarının sinsice içine dalıp, kaleyi içten fetheder. Ağlayan sümüklü kızlardan hoşlanmaz. Bazen ukaladır ama arkadaş ortamında "Cici Kız" profiline döner. Eleştrilere açıktır ama alttan alttan laf sokmaya kalkışan insanların cevabını, acımasız lanetlerle verir. Büyü yapmayı sever. İnsanlardan öc almak en büyük tutkusudur. Onlara acı vermek hoşuna gider. Onları bıraktıklarından beri ebeveynlerinden nefret eder. Asi ve özgürlüğüne düşkündür. Kimsenin kendisini kısıtlamasına izin vermez. Fedakâr birisi değildir. Egolarına öncelik verir. Kendi menfaatlerine önem verir. Dışadönük birisidir ama herkesle kolay kolay arkadaş olamaz. Onun için önemli olan ilk sekiz saniyedeki izlenimdir. İnsan sarrafıdır. Arkadaşlarını dikkatle seçer. Onlarla herşeyini paylaşır. Kendisine yalan söyleyenleri asla affetmez. Acı çektirmeyi sever. Herşeyi her an yapabilir. Onun için herşeyin tam yeri tam zamanıdır. Aşık olmaktan korkar. Dışarıya karşı sert ve güçlü görünmeye çalışsa da aslında duygularını kilitli sandıklara kaldırmış, kendisine saklayan bir kızdır. Duygularını belli etmeyi sevmez. Çünkü insanların kendisine pek fazla yaklaşmalarına izin vermez. Temizlik konusunda çok titizdir. Beyaza yakın saçlar ve koyu yeşil gözler... Bu kelimeler Chloé'yi tasvir etmek için en ideal sözcüklerdir. Annesinden miras kalan saçlarından her ne kadar nefret etse de çevresindekiler saçlarının -ısrarla- çok güzel olduğunu söylemektedirler. Gözünün dışına doğru kavislenen siyah kaşları ve kaşlarına kadar uzanan siyah kirpikleri vardır. Teni koyu sayılamayacak kadar beyazdır. Metamorfmagus olduğu için kendisinde değişiklik yapmayı sever. Bu yüzden onu birçok kez siyah saçlar ve kahverengi gözler içinde görebilirsiniz. En sevdiği şekli budur. Dudaklarının şekli ve rengi ilgi çeker. İstediğiniz Mevki: Sihirli Kanun Yürütme Timi Örnek Rp:
Günlerden beri dinmeyen soğuk hava bugün de hükmünü sürdürüyordu. Yapraksız ağaç dalları bir o tarafa bir bu tarafa sallanıyordu. Hogwarts'taki yeni dönem onun için fazla birşey ifade etmiyordu aslında. Birkaç yeni arkadaş ve birkaç yeni Profesör... Yaşadığı monoton hayattan bıkmıştı. Okul ve ev... Bunların dışında hiçbir yere gidemiyordu. Bazen birkaç arkadaşıyla sinemaya giderdi. Onun dışında sürekli çalışır ve arkadaşlarına mektuplar yazardı. En sevdiği arkadaşı Alexandra ile hergün mektuplaşıyorlardı. Okula ilk geldiği gün karşılaşmışlardı. Seçmen Şapka'ya ard ard oturup aynı binaya seçilmişlerdi. Çok heyecanlıydı o zaman. Annesinin ona öğrettiklerine göre Gryffindor'a seçilmek istiyordu. Zaten bir Cadı olduğunu öğrendiğinde bile sevinçten ağlamıştı. Kendisini çok germişti. Seçmen Şapka biraz bekleyip Gryffindor Binası'nın adını söyleyince sevinçten çığlık attığı için bütün Salon'un ona bakmasına sebep olmuştu. O günden beri arkadaştılar. Lisa gerçek dostunu bulmuştu.
Yataktan kalktı. Yatakhanenin koyu kırmızı perdelerini aralayıp camdan baktı. Aralıklardan gelen soğukla güneşliği çekip yatağının altında duran terliklerini giydi. Alexandra'yı uyandırdı. Gryffindor cüppesini de giyip saçlarını yaptı. Köşede duran çantasını sol omzuna taktıktan sonra koşa koşa ilk dersi olan Sihir Tarihi'ne gitti. İçeriye girdiğinde sarşın, güzel ve genç bir Cadı vardı. Onlara keyifle gülümsüyordu. Lisa da onun gülümsemsine karşılık verip Alex'in yanına oturdu. Profesör'ün herkesin gelmesini beklediğini anladı. O arada biraz laklak yapmalarına müsaade vardı galiba.
Bütün sınıf gelince yavaşça kapıyı kapattı. Sevecen ve tatlı bir şekilde onlara bakıyordu. Lisa bu kadını nedense sevmişti. Ona sıcak geldi. Sonra kadın sesinin en çarpıcı ve en dikkat çeken tonuyla konuşmaya başladı:
"Öncelikle aramıza yeni katılanlara kendimi tanıtma--"
Kapı çalınmıştı. İçeriye mahcub bir Gryffindor öğrencisi girmişti. Kesinlikle puan kaybedeceklerdi. Şimdi bütün gücüyle onu boğabilirdi. Zaten şurada akıllı üç-beş öğrenci vardı. Puan kazanmaları onlara bağlıydı. Ama bu kendini bilmez öğrenciler yüzünden Şampiyonluk Kupası'nı ancak rüyalarında görürlerdi. Fakat o kız öğrencinin Reane olduğunu anlayan Lisa, içinden hakaret etmeyi bıraktı. Reane ile arkadaştılar. Onu suçlayamazdı. yine geç uyanmıştı muhtemelen. Sonra Profesör ona çıkışta odasına gelmesini söyledi ve konuşmaya devam etti:
"Evet nerde kalmıştık ? Ihm , evet sizlere kısaca kendimden bahsedeceğim. 8 yıldır Hogwarts'da çalışıyorum , önceki iki yıl Eski Yazılar dersine girdim ve 6 yıldır Sihir Tarihi dersini veriyorum. Adım Ross Widmore. Siz bana Bayan Widmore veya Profesör Widmore olarak hitap edebilirsiniz. Dersime gerekli ilgi ve alakayı gösterirseniz bende size karşılığını yıl sonunda veririm. Şimdi derse başlayalım."
Bu, kısa bir önbilgiydi. Profesör'ün vermek istediği mesajı çok iyi anlamıştı. Dersi dinle ve uslu dur... Yapmaları gereken tek şey buydu. Çok da basitti. Zaten Sihir Tarihi, en sevdiği derslerden biriydi. Bu derste başarılıydı. Bu yüzden Profesör'ün gözüne girmişti. Kadın dersi anlatmaya başlarken Lisa hemen dinleme moduna geçmiş, bütün dikkatini o sarışın yüze vermişti.
"Sihir Bakanlığı Tarihçesi kitabınızın , 189. sayfasını açın. Sihir Bakanı tarafından yönetilen Sihir Bakanlığı 1600'lü yılların sonlarına doğru , yapılan büyük toplantılar sonucu açılmıştır. Uluslararası Büyücüler Konfederasyonu'nun ilan ettiği Uluslararası Büyücülük Sırrının korunmasından sorumludur. Sihir Bakanlığı günümüzde yirmi bölümden oluşmaktadır. Yirmi bölüm de kitabınızda mevcut . Ancak bazılarını sayıcak olursam ; Büyülü Taşımacılık Dairesi , Esrar Dairesi , Sihrin Uygunsuz Kullanımı Dairesi ve Deneysel Büyüler Dairesi. Bunların hepsinin aynı görevleri vardır. Ama tüm Bakanlık'ın ortak amacı , Büyücüler'i Muggle'lardan saklamaktır. "
Muglle'lardan saklanmak... Aslında gereksiz ama bir taraftan bakılınca da mantıklıydı. Sonuçta bütün dünya sihir denen şeyin olduğunu bilselerdi sihir yapan kişileri de bulmak isteyeceklerdi. Bunun için belki de hayatlarını adayanlar olurdu. Bir kez daha ne kadar şanslı olduğunu gördü.
"Sanırım biraz da Büyücü Konseyi'nden bahsetmek istiyorum. Bu konsey Barberus Bragge tarafından tahminen 1269 yıllarında kurulmuştur. Ondan sonra gelen Burdock Muldoon , bu konseye 1300'lü yıllarda başkanlık etmiştir. Büyücü Konseyi , Sihir Dünyası'nı kimin yönetmesi gerektiği konusunda oldukça çaba harcamıştır. Büyülü hayvanların bu dünyayı yönetebilmelerini engellemek için öncelike iki ayaklı canlılarla sınırlandırılan bu grup, Gulyabanilerin de başa geçebileceklerini göz önüne aldıktan sonra iki ayaklı, insan dili konuşabilen canlıların bu yetkiyi alabilmelerinde karar kılmıştır. Bunun sonucunda ise Burdock Muldoon Muggle'ların da bu topluluğa katılmalarını engellememiştir."
"Ne aptalmış şu Muldoon" diye düşündü Lisa. Çünkü adam herşeyi düşünmüş ama Muggle'ları akıl edememiş. Aslında Sihir'in Tarihi biraz trajikomik, biraz da saçma gelebilirdi insana. Tarih boyunca birçok olay yaşanmıştı ve hepsini bir derse sığdırıyorlardı. Oysa Sihir'in Tarihi ile ilgili birçok ders olmalıydı. Hepsini öğrenmelilerdi. Aslında ilk derste bu kadar bilgi fazlaydı. Zaten ders bitmek üzereydi. Gümüş yelkovanlı saat, sadece birkaç dakikanın kaldığını gösteriyordu. Profesör de anlamış olmalıydı ki dudaklarından şu cümleler döküldü:
"Sanırım bu günlük dersimiz bu kadar. Ödeviniz Uluslararası Büyücüler Konfederasyonu'nu araştırmak. Ödevlerinizi bir sonraki derse kadar bana baykuşla ulaştırırsanız sevinirim. Sihirli günler."
Ders bitmişti. Dersten sonra Zihinbend ve Kehanet'e de girip bütün derslerinin araştırmasını Kütüphane'de Alexandra ile yapacaktılar. Hızlı ve güzel geçen ilk dersin ardından yine gülümseyerek kapıdan çıktı ve Profesör hakkında arkadaşlarıyla konuşmaya başladı.
* "Slategray" renk koduyla yazılan konuşmalar o sitedeki Sihir Tarihi Profesörü'nün Rp'sinden kopyalanmıştır ve "Kişilik" bölümü başka bir sitede yaptığım lejanttan alınmıştır.[/size]
En son Naerwéna Pansy Swéslent tarafından Perş. 05 Mart 2009, 20:21 tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi | |
| | | Charlie von Diederich Seherbaz Karargahı & UBBP Genel Başkanı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2101 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12547 Ekspresso Puanı : 49 Kayıt tarihi : 05/05/08
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı İş Başvuruları C.tesi 28 Şub. 2009, 18:51 | |
| Kabul edilmiştir, halledildi. | |
| | | Letje Aurél Moneta
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 3 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11489 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 02/03/09
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı İş Başvuruları Ptsi 02 Mart 2009, 17:28 | |
| Ad Soyad: Letje Aurél Moneta Karakter Hakkında Ön Bilgi: Genellikle arkadaşlarına karşı oldukça sıcak davransa da yeni tanıştığı insanlarla arasında belirgin bir duvar vardır. Karakterini iyice ezberlemediği kişilere karşı duyduğu güven sorunu bu duvarı yıkmasını engeller. Kendine güveni tamdır, çoğu kez kendi egosunu tatmin etmek için karşısındakini kırar. Başarılı olmak için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışır. Küçüklüğünde çok çalışkan bir kız olmamasına rağmen çabuk kavrama yeteneği sayesinde her zaman başarılı olmuştur. Safkanlıdır,kendini bulanıklardan ve mugglelerden üstün görse de asla aşağılamaz. Çünkü kan durumlarının onların seçimi olmadığını bilir. Şıpsevdi olarak nitelendirilebilir zira durmadan aşık olur. Fakat kalbi çok kırıldığı için seçimlerini dikkatli yapar. İlginin üstünde olması ve dikkat çekmek onu oldukça tatmin eder. Hoşgörü onun için önemlidir.Her zaman hata yapma şansı olduğunu asla unutmaz. Ne kadar sert bir karakteri olursa olsun içten içe iyi bir cadı sayılabilir. İşlerini zamanında bitirir. Geç götürdüğü birkaç dosya yüzünden başı derde girdiği için artık daha dikkatlidir. Hastalık derecesinde çikolata bağımlısıdır.Birkaç haftadan sonra krizlere girip hırçınlaşabilir. Fazla kıskanç olmasa da sahip olamadıklarına kolaylıkla ulaşabilenlere imrenir. Merakı yüzünden öğrenmemesi gereken şeyleri öğrendiği olmuştur. Dedikodudan hoşlanmasa da eleştirme huyu yüzünden fark etmeden insanların arkasından konuşabilir. İstediğiniz Mevki: Büyü Kazalarını Düzeltme Ekibi Başkanı
Örnek Rp:
Rüya görüyordu Letje. Ormandaydı. Etraf karanlık ve ürkütücüydü. Zarif ayakları çıplaktı, üşüyordu. Birden bir ses duydu.ses fazlasıyla yakından geliyordu ve gittikçe daha fazla yaklaşıyordu.[color=gray] “Buradayım” *Nerden geliyor bu ses?*ses çok tanıdıktı. Tıpkı 3 yıl önce ürkünç vampirler tarafından saldırıya uğrayan muggle arkadaşı Dunté’nin sesi gibi… Ama bu imkânsızdı. Zira Dunté 3 yıl önce ölmüştü. Nefes alış-verişleri hızlanırken birkaç metre gerilmeyi başarmıştı. Ağaçların arasındaki gölgeyle irkildi. Üşüyen minicik narin ayakları geri gitti ve bedeni bir ağaca çarptı. İrkilmişti. Korkuyor, ancak merak ediyordu. Oraya gitmeyi çok istiyor fakat tehlikeli olduğunu düşünüyordu. Ses daha da yaklaşıyordu ve artık neredeyse yanındaydı. Geriye bir adım daha attı ve birinin kolları genç cadıyı sardı. *Kahretsin!* Yabancı bedenden gelen soğuk, dalgalar halinde Letje’ye çarparken tek isteği koşarak uzaklaşmaktı. Ama genç cadıya sarılan beden onu daha da sıkıyordu ve artık vampir olduğunu tahmin ettiği kişinin dudakları kulağına değmişti. Hafif bir fısıltı halinde söylenen birkaç sözcük rahatlayarak içini çekmesine neden olmuştu. ”Benim Leth, sadece benim.” Letje iyice rahatlamıştı ve yüzündeki tebessümü sıcak bir gülümsemeye dönüşmüştü. Zarif bedenini soğuk vampir bedenine döndürmeye çalışıyor ancak döndüremiyordu. Dunté onu iyice kendine çekiyor ve sarmalıyordu. Ancak Letje Dunté’den kurtulmayı başararak çekici yüzüne dönmüştü sonunda. “Sen nasıl buraya geldin dunté? Ayrıca ne işin var burada?” Dunté çok geçmeden cevaplamıştı.”Senden uzak kalmaya dayanamadım. Sensiz yapamıyorum. Buna daha fazla dayanamadım…” Letje iyice mutlu olmuş ve kırmızı yanaklarına daha bir kırmızılık yayılmıştı. Önce yosun yeşili gözlerini yere dikti, ardından başını hafifçe eğdi. Dunté Letje’nin minicik yüzünü sert ve soğuk ellerinin arasına aldı ve okşamaya başladı. ”Seni seviyorum Leth’im.” Sakinleşmek istiyordu fakat kalp atışları gittikçe hızlanıyordu. Dudakları leth’in yanağına değerken arzu ve istek tüm bedenini sarmıştı. ”Bende seni hep istemiştim Dunté insan olduğunda bile”Şimdi aradığı şeyi bulmuşçasına seviniyordu. Kendi dudakları Dunté’nin soğuk dudaklarına değerken kendine hâkim olmak zorlaşmıştı. İkisi de yılların özlemi ve aşkın ateşiyle geçmişlerinin acısını iç içe karanlık ormanda çıkarıyorlardı.
Gözünü açtığında hala rüyanın etkisi altındaydı. Bedeni tutkuyla yanarken yaşadıklarının gerçek olduğuna inanmak istiyordu. Evden ayrılmadan önce kapattığı pencere artık açıktı. Esen rüzgârla dalgalanan saçlarını siyah kurdele ile topladıktan sonra yavaşça yataktan kalktı. Aradan tam üç saat geçmişti. Üç yılın ardından üç saatlik birleşme onu tatmin etmemişti. Ama geri geleceğine emindi. Ayakları hala üşüyor ancak güzel cadı bunu umursamıyordu ve hayalleriyle baş başa kalmak; Dunté’yi hayal etmek istiyor, hatta Dunté’nin ölmediğini, bunun bir işaret olduğunu düşünüyordu. Onu ölene dek bekleyecekti.Eğer Dunté’nin öldüğüne emin olsa Letje’de hemen ölecekti. Aslında çocuklukları berber geçerken genç büyücü onu fazla umursamamıştı. Ama ne olursa olsun aşkı için savaşacaktı.
Letje bir süre camdan dışarıyı izledi ve Dunté’nin dönüşünden sonra neler yapacağını düşündü. Ancak yorgun düşen bedeni bu yorgunluğu daha fazla kaldıramadı ve yorganı kafasına çekip biricik Dunté’sini rüyalarına saklamak zorunda kaldı. Yaşadıklarının ardından bir parça gerçek uykuyu ve huzurlu bir rüyayı hak ettiğini düşünüyordu.[\color]
En son Letje Aurél Moneta tarafından Ptsi 02 Mart 2009, 20:40 tarihinde değiştirildi, toplamda 7 kere değiştirildi | |
| | | Charlie von Diederich Seherbaz Karargahı & UBBP Genel Başkanı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2101 Yaş : 29 Kan statüsü : Safkan Galleon : 12547 Ekspresso Puanı : 49 Kayıt tarihi : 05/05/08
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı İş Başvuruları Ptsi 02 Mart 2009, 17:39 | |
| Kabul edilmiştir, halledildi. ^^ | |
| | | Cosette Nuit Lavonne
Mesaj Sayısı : 7 Yaş : 28 Kan statüsü : ... Galleon : 11481 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 06/03/09
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı İş Başvuruları Ptsi 09 Mart 2009, 17:56 | |
| Ad Soyad: Cosette Nuit Lavonne Karakter Hakkında Ön Bilgi: Aslında Cosette sadece Tanrı´ya karşı gelmek için yaratılmış bir güzellik abidesi gibidir. " Tanrı " gibi bir kavrama sahip olmadığı gibi, yedi ölümcül günahı da yaratılışı gereği gayet güzel işler. Belki de onun için şeytanın dişi hali demek doğrudur. Ruhu cehenneme gitmeye hapsolmuştur belki de. Bu kaba saba görünüşün altında, gayet kibar davrandığı kişiler de yok değildir. Örneğin onun için arkadaş, ya da iyi bir dosttan da öte bir afet olan Lleweyn, bu listenin başındadır. Karşıt cinslerinden hiçbir şekilde hoşlanmasının nedeni de bu güzel kadındır. Tüm kuralları yıkmak pahasına da olsa Cosette ve Lleweyn birbirlerini tamamlayan iki ruhtur.
Kıskançlık, onun kanında var gibidir. Her şeyin en güzelinin kendinde olmasını ister. Belki de başa çıkılmaz egosunun bir sonucudur bu kıskançlığı ancak ne kadar kendine engel de olsa çoğu zaman insanların güzelliğini, zekâsını, becerilerini ve çeşitli başka özelliklerini de kıskanmaktadır. Yeri geldiğinde kıskançlığının uğruna can bile acıtabilir, ne de olsa en mükemmel O´dur.
Şehvet, zevk, para, eğlence, sonsuz tembellik.. Fazla çalışmayı sevmeyen biri olduğu gibi, eğlencesine de düşkündür. Vur çatlasın, çal oynasın bir hayat sürer genelde. Para olmadan hayat yoktur onun için. Çünkü bulunduğu dönemde insanlar bile para için kendini satabilir duruma gelmiştir ve onun da zaman ayak uydurmaktan başka çaresi yoktur. Ancak belirli bir hedefi olduğunda bu genellemenin dışına da çıkar.
Obur bir insandır, sofrada bulduğu yemeği beğenmez, istediğini yiyene kadar da yemekleri ziyan etmekten çekinmez. Her zaman çok daha özel şeyler yemek ister, nesnel yemeklerden bıkmıştır çünkü. Damak tadına uygun bir şeyler bulana kadar terör estirir çevresinde.
Çok açgözlüdür. Hiçbir zaman elinde bulunanlarla yetinmez, her zaman daha fazlası, daha daha fazlasına ihtiyaç duyar. İhtiyaç duymaktan da öte, ister. Her zaman en yüksek yere hedef koyar ve o hedefe ulaştığında, daha da fazlasına ulaşabilmek için, genel kurallar ve sınırlamalar değil, kendi sınırlarını bile zorlar.
Çok çabuk öfkelenir. En ufak bir kıvılcıma atlar, sonra da diğer küçük kıvılcımları da peşinden sürükler ve bir anda öfkenin ateşiyle dolmuş bir insan haline gelir. Her şeye, herkese sinirlenir o an, çevresindeki insanları da büyük oranda incitebilir. Bu nedenle öfkeli olduğu anlar en tehlikeli anlardır.
Kibirli bir cadıdır aynı zamanda. Çoğu kadının yapısında olduğu gibi, o da kendini beğenmiştir. Haklı olarak büyük bir egoya da sahiptir, O´na göre mükemmel, başarılı ve güzel bir cadıdır. Vaktinin çoğunu kendiyle uğraşarak harcar. Diğer insanlardan her zaman daha üstün olmak, ve o üstünlüğü koruyabilmek için büyük bir çaba da harcar.
Gururludur, onun gururunu incitecek, ya da onu aşağılayacak her hangi bir harekette bulunan, ya da kötü bir söz söyleyen bir insan olursa - muggle, bulanık, melez, cadı ya da büyücü fark etmez - tüm diğer sorunları bırakıp, o ana yoğunlaşır ve karşısındaki kişinin gerçekleştirmiş olduğu son eylem olur bu. Ama sadece Cosette ile kısıtlı değildir bu korumacılık, ailesine ya da ailesinden olan her hangi bir insana da gelirse aynı saldırganlığı gösterebilir.
İstediğiniz Mevki: Sihirli Kanun Yürütme Timi Başkanı Örnek Rp:- Spoiler:
Zilin çalmasıyla derin bir ' oh ' çekti. Sıkıcı dersin hiç bitmeyeceğini düşünmeye başlamıştı. Aşırı bir hızla eşyalarını toplayıp çantasına yerleştirdi. Herkesten önce ayağa kalkarak sınıftan hızla çıktı. Bir an önce aşırı aydınlık sınıftan çıkmak istiyordu. Aydınlık yerlerden hoşlanmıyordu. Onun için karanlık ve serin Slytherin ortak salonu daha huzurlu ve rahattı. Ama yine de 4 yıldır buna katlanıyordu. Birkaç yıl daha katlanmak zorunda olduğunu da biliyordu. Bu yüzden artık şikayet etmeyi kesip, yaşamaya bakıyordu. Hızla koridorlardan geçiyordu. Etrafına bakmıyordu bile. Bir an önce binadan çıkıp serin bir ağaç gölgesi bulmak istiyordu. Koridordan geçerken bir an duvarda bir şey dikkatini çekti. Sanki bir tuğla oynamıştı yerinden. Arkasına döndü. Az önce tıklım tıklım olan koridor, şimdi bomboştu. Anlam verememişti, ama dikkatini çeken koridorun bir anda bomboş olması değildi; dikkatini çeken gerçekten bir tuğlanın yerinden oynamış olmasıydı.
Dikkatlice duvara doğru yaklaştı. Sanki duvarda onu kendine çeken bir şey vardı. Etrafa baktı, koridor hala boştu. Bu iyiydi çünkü kimsenin kendisinin deli olduğunu düşünmesini istemiyordu. Az önce yerinden oynayan tuğla, Océane'nin dokunuşuyla titremişti. Océane önce korkarak elini geri çekti. Ama tuğla hareket etmeyince yeniden şansını denemek için elini üzerine koydu. Bu sefer tuğla eskisinden daha şiddetli sarsılıyordu. Yerinden fırlayacak gibiydi. Ki fırladı da. Océane tam zamanında elini çekip yana eğilmişti. Tuğla karşıdaki duvara çarpıp tuzla buz olmuştu. Olanlara bir anlam veremyen Océane elinin altında titreyen başka bir tuğla daha hissetti. Ama sadece o dağil, duvardaki tuğlaların çoğu titremeye başlamıştı. Océane ne olduğunu yeni anlayarak kendini yere atıp elindeki çantayla başını korudu. Mükemmel bir gürültü kopmuştu. Tüm tuğlalar karşı duvara çarpıp, bir yığın oluşturmuştu. Yarısı fırlamış duvarda sadece dizine kadar gelen bir uzunluk kalmıştı. Gerisi ise karanlık bir tüneldi. Koridor hala boştu, ve çevrede ne bir öğrenci, ne bir profesör vardı. Hayalaetler bile gezinmiyordu. İyi de bu denli yüksek gürültüyü kimse bile duymamış mıydı? Sonunda bunun da Hogwarts'ın akıl ermez sırlarından biri olduğunda karar kılıp, merakına dayanamayarak içeri girdi. Karanlık tünelde ilerlemeye başladı. Işık kaynağı yaratmak için pelerininden asasını çıkarmıştı ama o anda duvarda olduğunu fark etmediği meşaleler yanmıştı. Işık kaynağının ortaya çıkmasıyla, bulunduğu yerin bir tünel değil, sadece küçük bir oda olduğunu anladı. En fazla üç adım genişliğinde, dört adım uzunluğunda olabilirdi. Eğer biraz daha yürüseydi, bir duvara çarpacaktı muhtemelen. Bir süre asası elinde, etrafa baktı. Bomboş bir yerdi.
Tam geri gidecekken, yanıldığını fark etti. Odanın sağ arka köşesinde küçük bir kağıt vardı. Yanına yaklaşınca bunun kağıt değil, yıpranmış bir zarf olduğunu fark etti. Üzerinde daha önce hiç bir yerde görmediği bir mühür vardı. Kime olduğunu umursamayarak, sertçe zarfı açtı. Yarısı yırtılmış bir kağıt vardı içinde. Son yarısı olmalıydı ki, sağ alt köşede bir veda vardı. Yazı biçimi ona garip bir şekilde tanıdık gelmişti. Tıpkı annesinin yazısına benziyordu. Ancak imzayı, ve ismi görünce mektubun yazarının annesi olduğuna inanabilmişti. Bizzat kendi annesinin imzasıydı bu; ' Joseliné Coerdaux '. Annesinin kızlık soyadı Coerdaux'du. Océane mektubun geri kalanını okumaya çalıştı. Annesinin karma karışık yazısını çözemiyordu. Ama sıkça ' mühür ' kelimesinden söz ediliyordu. Bu mühürün, zarfın üzerindeki mühür olduğuna adının Océane olduğu kadar emindi. Mektubu zarfın içine koyarak dışarı çıktı. Koridor yine doluydu. Bir an öylece kalakaldı Océane. Ne zamandır doluydu koridor? Yoksa onu görmüşler miydi? Hiç kimse ne ona ne arkasındaki odaya bakıyordu. İnsanların neyi vardı? Arkasını döndüğünde olması gereken odanın kapandığını, kırılmış tuğla yığınının sanki hiç kırılmamışlar gibi duvarlarında durduğunu fark etti. Bu iş giderek sinirini bozmaya başlıyordu. Elindeki zarfı çantasındaki bir defterin arasına sıkıştırdı, kitabı da eline alarak kütüphaneye doğru ilerlemeye başladı. Bu mühürün anlamının ne olduğunu bulana kadar araştıracaktı.
Kısa bir yürüyüş sonrasında kütüphaneye gelmişti. Kısa sürmüştü, çünkü aşırı hızlı yürümüştü. Elindeki kitabı sanki başkaları alacakmış gibi sıkı sıkı tuttu ve kitapların arasına doğru ilerledi. Kendine bir masa bulup çantasını koydu. Kitabı açıp zarfı eline aldı. İyice inceledi mühürü. ' Joseliné Coerdaux ' mühürün üzerinde sadece annesinin ismi yazıyordu. Galiba annesinin ailesi hakkında küçük bir araştırma yapacaktı. Masadan kalkarak uzun kitaplıklara doğru ilerledi. Courdeux ailesinin de içinde bulunduğu çok az kitap vardı. Genelde eski zamanlarda Fransa'daki büyücü safkan ailelerle ilgiliydi kitap. Océane yine de bir kaç kitap alıp masasına doğru ilerledi. Defterini çıkarıp boş bir sayfa açtı. Bulduğu şeyleri defterine yazıp akşam da üzerinde düşünmek iyi bir fikir gibiydi. Courdeux ailesi hakkında en kapsamlı bilgi içerdiğini düşündüğü kitabı açtı. Bir kenarda kitap, bir kenarda zarf ve mektup, önünde ise defteri ve kalemi duruyordu. Hemen yazmaya ve bir yandan da okumaya başladı. İçindeki merak giderek büyüyordu. Okuduğu her kelimeyle, merakı birazda artıyordu..
Océane harıl harıl yazmaya koyulmuştu. Yakınındakileri fark edemiyordu bile. Bir an büyük bir gürültüyle ayağa kalkan Leopold ile korkup oturduğu yerde sıçramıştı. Aynı binadan iyi bir arkadaşı olan Leo, o an kendisine öldürecekmiş gibi bakıyordu. Océan afalladı. Ne yapmıştı ki? Sanki cinayet işlemişti. Leo yaptığı gürültünün farkına vararak sandalyesine oturmuştu. Ama Océane ile konuşmaya kararlı görünüyordu. Sandalyesini Océane'ın masasına çekmişti. Océane'in gözleri şaşkınlıktan büyümüştü. Ne diye böyle sinirlenmişti ki? Leo, Océane'in masasına gelir gelmez masanın üzerindeki zarfı kapmıştı. Ne hakla?!? Océane'in sinirleri, merakını ve heyecanını bastırmıştı. Leo'nun böyle patavatsız biri olduğunu hiç düşünmemişti. ‘Annemin mektubunun sende ne işi var Diederichs?’ Océane bir an her şeyi doğru duyup duymadığını kontrol etmek için Leo'nun sözlerini tekrarladı beyninde. ' Annemin mektubu ' Océane dehşete düşmüştü. O mektup kendi annesinindi. Ama Leo, onun kendi annesinin mektubu olduğunu söylüyordu. İkisi de deli olmadığına göre..
Leo'nun gözleri masadaki kitaba kaymıştı. Kitaptaki bazı şeyleri okuyor olmalıydı. Océane bir yandan sinirine hakim olmaya çalışıyor, bir yandan şaşkınlığını gizlemeye çalışıyor, bir yandan ne diyeceğini düşünüyordu. Leo'ya ne demeliydi? ' Aaa, ikimiz kardeş çıktık! ' olablirdi mesela.. Sinirden ne düşündüğünün bile farkında değildi. Başını kaldırıp Leo'ya baktı. Ne düşündüğünü anlamaya çalışıyordu. Leopold hafifçe titremeye başlamıştı. Sinirine hakim olmaya çalışarak avcunu sıkıp gözlerini önündeki kitaba dikti. İkisinin de ağzından tek kelime çıkmıyordu. Ama aynı şeyi düşünüyorlardı; ' Biz kardeş miyiz?.. ' Leo'ya döndüğünde onun da kendisine korkuyla baktığını gördü. Düşündüğü şeyi fark etmiş olmalıydı. Océane artık konuşması gerektiğine karar verdi. Ama ne zaman konuşmak için ağzını açsa, dudakları kuruyor, sözler dudaklarından dökülemeden boğzında düğümleniyordu. Yutkunarak sakinleşmeye çalıştı. " Leo.. Joseliné Courdeux senin annen değil.. Yani, demek istediğim sadece senin annen değil.. O.. Benim.. Benim de annem. Artık adı Joséline Diederichs.. Ne kadar.. Ne kadar doğru bilmiyorum ama.. Sanırım.. " Daha fazla konuşamamıştı. Zaten sesi istediği gibi etkili, kendinden emin ve kararlı çıkmamıştı. Sürekli sesi titriyordu. Leopold gibi o da titremeye başlamıştı.. Onüç yıl.. Onüçyıl koca yıl boyunca tek kardeş olduğunu sanarak büyümüştü. Annesinin ondan sadece bir vampir olduğunu sakladığını sanmıştı. Ama demekki onüç yıl boyunca sadece yanılmış.. Annesi sadece bir vampir olduğunu değil, aynı zamanda Océane'in bir erkek kardeşi olduğunu da saklamıştı. Sinirden gözlerinin dolduğunu hissediyordu. Artık ellerine söz geçiremiyordu. Eteğini sıkmaya başlamıştı. Elinde olsa avazı çıkana kadar bağırabilirdi bile. En yakın arkadaşı abisi çıkmıştı.. Ne yapacağını bilemeden bir Leo'ya, bir önündeki zarfa bakıyordu. Leo'dan bir şey söylemesini bekliyordu. Aynı tepkiyi o da verecek miydi?...
‘Emin misin Océ? Belki de sadece tuhaf bir şakadır.’ Leo'nun sözleriyle dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Her şey apaçık ortadaydı. Leopold ve Océane kardeştiler. Leo daha büyük olmalıydı, çünkü Océane okula bir sene erken başlamıştı. İçinden Leo'nun bunu bildiğini umuyordu. Yoksa ikiz olduklarını felan düşünebilirdi. Océane dikkatle abisine bakıyordu. Gözlerini bir an bile yüzünden ayırmadı. Kardeşi, dört sene boyunca yanı başında durmasına rağmen onu sadece bir arkadaş olarak görmek... Sadece komikti.. Şimdi abisinin hemen dibinde oturuyordu, ama nedense hiç bir duygu besleyemiyordu. Özlem, sevgi, nefret, acıma.. Sadece beyninin sulandığını, düşüncelerinin karıştığını ve duygularının alt üst olduğunu biliyordu. Leo'nun gözlerine bakmasıyla beyni çalışmaya başlamıştı. ' O da benimle aynı durumda.. O da şaşırmış halde.. ' Leo'nun görüntüsü gözlerinin önünde buğulanmıştı. Yine gözleri doluyordu. Ama bu sefer sinirden değildi, sevgiden. Belki de biraz sevgi.. Kardeş sevgisi denilen şey. Çok garip bir duyguydu. Ama Océ'nin aksine, Leo'nun yüzünde duygudan eser yoktu. Çok düşünceliydi. O kadar hareketsizdi ki bir heykel gibi duruyordu. Sonunda başını Océane'a döndüğünde yaşıyor olduğunu fark edebildi. ‘Biliyor muydun.’ Dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Dolu gözleriyle, gülümseyen dudakları tezatlık oluşturuyordu. Leo'nun sorusunu ilk sorduğu anda anlamıştı. Sadece ne zaman soracağını merak ediyordu.. " Evet. Biliyordum. İlk kez beş yaşımdayken öğrenmiştim. Lilian bize çok sık gelirdi. Küçüklüğümden beri ikisinin de bir şey yememesi dikkatimi çekerdi. Ve tenleri ikisinin de çok soğuktu. Hani güya annelerin kucakları sıcak olur ya.. Komik bir şekilde ' bizim annemizin ' kucağı asla sıcak olmadı. Lilian da, annem de çok güzel ve beyaz tenliydiler. Ve bu gizemleri hep dikkatimi çekerdi. Okumayı öğrendiğimde araştırmaya başlamıştım. Onların ne olduklarını. Ve sonunda öğrendim. Aslında pek de şaşırtıcı değildi.. Çünkü ikimiz de yarı vampir sayılırız. " Tek nefeste her şeyi anlatmıştı. Lafını bitirince, Leo'ya en güzel gülümsemelerinden birini attı. Çok az gülümserdi. Sadece onu hak edenlere.. Elinin tersiyle gözlerini silip - bu sefer daha net görüyordu - kahverengi gözlerini tekrar Leo'ya dikmişti. Ona ne demesi gerektiğini bilmiyordu; eskisi gibi Leo mu diyecekti yoksa abi mi?..
| |
| | | Amortentia Cécile Derwent Emekli Cadı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1343 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 13570 Ekspresso Puanı : 24 Kayıt tarihi : 26/08/06
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı İş Başvuruları Ptsi 09 Mart 2009, 19:44 | |
| Cosette Nuit Lavonne; rütbeniz verilmiştir. | |
| | | Mistéra Rosary Lefévre
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2 Yaş : 31 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11466 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 13/03/09
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı İş Başvuruları C.tesi 14 Mart 2009, 19:04 | |
| Ad Soyad:Mistéra Rosary Lefévre
Karakter Hakkında Ön Bilgi:Farklı kültürlerin ve tarzların buluştuğu orta noktayı ararsanız bu Mistéra'dır.Mistéra doğunun mistik yapısını ve güneyin egzotiğini içinde barındırır.Tuhaf inançları vardır.Ve onu anlamak zordur..Bu genç yaşına rağmen hayata karşı olan inancını kaybetmiştir.Belkide onu bulacak birini aramaktadır.O kişiyi bulduktan sonra herşey daha farklı olacağını hissetmektedir.Konuşmayı sevmez.Aksine dinler..Herkesi..Hayatta pek önemsemediğiniz şeyler onun için belkide çok önemlidir.O yüzden bazen insanlar ona inanamayan gözlerle bakarlar.Ama o takmaz.Artık alışmıştır. Küçüklüğünden beri hep farklı olanı yapmış ve istemiştir.Olağanüstü güzellikteki kardeşlerinin arasında adeta bir çirkin ördektir.Ama o diğer şeyleri olduğu gibi bunuda pek önemsemez.Ama içinde onlardan daha güzel olduğunu bilmektedir. Sıradışıdır.Ve galiba en önemli özelliği budur.Normal bir insanın özelliklerinin aksine Mistéra tamamen zıt bir karakter özelliği taşır.Geceleri çok az uyur ve uyumadığı saatler boyunca yazar..Sürekli..Hayatını yazar.O gün yaşadığı şeyleri.Gördüğü şeyleri.Gördüğü,konuştuğu herşeyi. Arkadaşı oldukça sayılıdır.Ve onlar bile Mistéra'yı pek önemsemezler.Oldukça ürkütücü bulurlar.Ama o her zamanki gibi aldırmaz.Ama yüreğinde bir yerlerde bunun birikmemiş olmasını umar.Eğer birikir ve patlarsa işte o zaman Mistéra için ölümdür.
İstediğiniz Mevki:Deneysel Büyüler Bürosu
- Spoiler:
Örnek Rp:
İşte bu herkes için zor olmalıydı.Karanlıkta aydınlığı yaşamak.Evdeki herkes ağlarken gülmek... Ama Bu Mistéra için o anlık çok komik geliyordu.Galiba anlama zorluğu çekiyordu.Kendisinin yaptığı bir hata yüzünden ailesinin canı tehlikedeydi.Ama onun için bu hiç önemli değildi.Baykuşu Pablo'yla konuşuyordu... "Ben anlamıyorum Pablo ne yaptımki?.Alt tarafıı..Yani her zamanki yaptığım şeyler.Sanırım biraz daha ileri gittim ama bu kadar ciddi olamaz yani.Herneyse bir şekilde hallolur.." Olay şuydu:Mistéra Karanlık efendinin odasına girmiş ve görmemesi gereken şeyler görmüştü.Oraya nasıl gittiyse bir muammaydı.Mistéra uyurgezerdi.Açıkcası dahada ilerisi.Rüyasında ne gördüyse onu yapıyordu.Hatta bir seferinde annesi üzerinde karanlık büyüyü yaparken babası son anda bunu engellemişti.Birçok tedavi yöntemi denemişlerdi fakat hepsi tamamen bir hüsrandı.Ama artık bıkmıştı.Hastahanelerde yatmaktan usanmıştı.Tüm şifacılar tanıyordu.Tabii şifacılarda onu.Ama kötü anılarla...
*Mistéra'nın çocukluğu* "Mistéra koşma.Hemen buraya gel.Çabuk eve" Annesi Cicile rutubet kokulu ahşap evlerinden cama sarkmıştı.Yüzünde endişeli bir ifade vardı.Artık bıkmıştı Mistéra'ya dur demekten.Ama çocuktu işte.Yapacak pek birşey yoktu.Mistéra koşarak eve girdi.Ve hızlıca mutfağa daldı.Ve 6 yaşındaki bir çocuğun ilgisini çekebilecek bir şişe...Kristal kaplıydı.Güneş ışığında adeta pırlanta gibi parıldamaktaydı.İçindeki kırmızı kırmızı sıvıysa oldukça dikkat çekiciydi.Ve Mistéra o şişeye tutkulu bir şekilde baktı.Merak hissine dayanamayarak şişeyi eline aldı.Ne müthiş bir şişeydi.Kim bilir tadı nasıldı.Ve beklenen üzere şişeyi direk kırmızı parlak dudaklarına götürdü ve içti..Ve hiçbirşey olmamış gibi yıllarca normal bir hayat sürdü.Fakat Mistéra ikinci sınıftayken sıradan bir akşam yemeğinde aniden yere düştü.Bedeni taş zeminde adeta kıvranıyordu.Ve yavaş yavaş bilinci kaybolmaktaydı.En son duyduğu şey ise öğrencilerin çığlıklarıydı...
*Mistéra'nın gençliği* Hastalığın ilk belirtilerinden sonra okula bir süre ara vermek zorunda kaldı.Çünkü okulda kalması herkes için büyük bir tehlikeydi.Arkadaşıolan birkaç kişide onu tamamen yalnızlığa bıraktı.Mistéra için bu durumun ne kadar dayanılmaz olduğunu kimse bir türlü anlamıyordu.Koridorlarda yürürken herkes ona korkulu gözlerle bakıyordu.Ve artık katlanamıyordu. Okulda kalması için bir sebep daha göremiyordu kendinde.Okuldan ayrıldı.Hatta ölümü bile düşünüyordu.Ne kadar tehlikeli şey varsa hepsini yapmayı denedi ama demekki ölmesi istenmiyordu.Acı ve ıstırapla yoğurulmuş ruhu buna ne kadar dayanır kestirmiyordu.Eninde sonunda ölecekti.Ha yarın ha bugün ne farkederdiki? Ve St.Mungo'ya sonunda kaldırıldı.Ona oda verdiler.Bembeyaz bir odaydı. Ve kocaman kilitler vardı kapının üstünde.Uyuduktan sonra kilitlerdi heralde görevliler.Yatağın kenarına oturdu ve ağladı.Hıçkıra hıçkıra.. Duvarları yumrukladı. O bunların hiçbirini haketmemiştiki.Ne yapmıştı bunları yaşayacak kadar kötü. Hiçbirşey... Dünya adaletli değildi.. Bunu geçte olsa anlamıştı sonunda... Kardeşlerinden,anne ve babasından bir sürü sözler gelmişti.Hiçkimse onu yalnız bırakmayacak ve hergün ziyaret edeceklerdi. İnanmadı.. Unutulup gidecekti. Kaderinde vardı. Zaten istenmeyen bir çocuktu.Büyük ablası Heather her seferinde bunu hatırlatmaktan çekinmiyordu. O gece şifacılar sakinleştirici ve uyku solüsyonunu başucuna bıraktılar. Mistéra okuduğu kitaptan başını kaldırdı ve umursamazca hepsini bitirdi. Ve yine kabus dolu bir uyku onu bekliyordu. Çok geçmeden uykuyakaldı. İşte başlıyordu... Rüyasında deniz kenarında bir kız gördü. Yağmur tüm şehvetiyle yağıyordu. Kız kollarını açmış bekliyordu. Ve toprak bir anda ayaklarının altından kaybolmaya başladı. Mistéra o anda bu kızın kendisi olduğunu anladı. Ve istemdışı olarak yatağından kalktı ve camı açtı. Sanki biri ona ne yapması gerektiğini fısıldamıştı kulağına. Camın anahtarını kapının altındaki halıdan kolayca aldı. Biri görseydi bunu eğer sanki Mistéra onu oraya koyduğunu bilirdi. Camdan atladı ve üstünü sirkeledi. Bilinci tamamen kapalıydı. Çok geçmeden sahilden gelen rüzgar ve yağan yağmur yüzünü yıkamaya başladı. Ve rüyasındakiler gerçekleşiyordu.Bir boşluktaydı sanki. Kendisini öne doğru bıraktı ve güçlü kollar onu son anda düşmekten kurtardı..Kim olduğunu bilmiyordu zaten o an için bu önemli değildi.Ve kim olduğunu da hiç öğrenemedi. Ailesi onu evde tedavi etmeye karar verdiler.Ama yine bir sonuç alınamadı.
*Şimdi..* Herkes odalarına çekilmişti. Babası bugün işe gitmemişti. Annesi ise sürekli ağlıyordu. Ablaları ise Mistéra'ya suçlar gözlerle bakıyorlardı. Artık bunlara dayanamayarak Mistéra odasına çekildi. Siyah çekmesinden her gece içtiği şişeyi çıkardı ve hepsini içti. Bunlar uyumasına yardım ediyordu. İlaçlar birkaç dakika sonra etkilerini gösterdi. Mistéra'nın gözleri hafifçe kapanıyor ve boşluğa akma hissi yeniden doğuyordu. Karanlıktı. Her yeri sis kaplamıştı. Ve ilerde bir harabe vardı. Hiçbir hayat belirtisi göstermiyordu. Mistéra harabeye doğru yürümeye başladı. Ve içine girdi. Bir mezarlık kadar sessizdi. Aslında mezarlık diyebilirdiniz içindeki gördüyseniz. Karanlık efendi demir sandalyesinde oturuyordu. İskelete benziyordu. Üzerini kaplayan soluk sarı derisi olmasa tam bir iskeletti. Muggle doktorlarının odasında bulunan... Mistéra sandalyenin yanına diz çöktü. İskeletin ellerini yanaklarına götürdü. Sıcak dudaklarıyla ellerini öptü. Fakat iskelet hiçbir tepki göstermiyordu. Mistéra o yumuşak ve buğulu sesiyle konuşmaya başladı. "Efendimiz, dağları,taşları her yeri siz yarattınız.Siz ve kutsal annemiz Mueéd. Bu zavallı kölenize bir şansınız daha yok mudur? Siz bağışlayansınız. Korkakların düşmanısınız. İyilerin şeytanısız. Siz .."
"Bana en bağlı olan sendin Mistéra. Hata yapacağını düşünmezdim bile. SEN. Ölümlerin en kötüsünü hak ediyorsun. Yılaaaaaan" Mistéra'yı odanın öbür köşesine attı. Mistéra sanki duygularını aldırmıştı. Hiçbir tepki vermedi. Ağlamadı bile. Ama inadını sürdüyordu. "Efendim ne isterseniz söyleyin ama yapmayın . Yalvarırım.." Efendi derin bir nefes aldı. Sayılan kaburgalarının çıkışı ve inişi insanın midesini bulandırmaktaydı. Mistéra yalvardı. Tekrar, tekrar. Efendi tükürdü. Ve; "Peki. Bana kurban bul. Azat et bana. Kurban et. Onun ruhuyla tekrar canlanayım. Mueéd'uma eskisi gibi sarılayım." Hırıltılı nefesinden bir inildeme döküldü. "Bunu bana verebilir misin Mistéra? Bir kurban.? Kendini kurban edebilir misin bana? Senin tatlı ruhunla tekrar canlanmama izin verir misin? Kaç gündür bu haldeyim tahmin bile edemezsin. Yaptığın korkunç hatadan sonra düştüğüm duruma bak. Hadi bir karar ver. Ailen için kendini feda edebilir misin?" Mistéra titredi. Hiç düşünmeden; "Bana bir gün ver. Onlara sessizce veda edeyim." Karanlık efendi sessizce başını salladı. Ve herşey ters akmaya başladı. Başladığı yere geri döndü. Uyanmıştı. Herşey gerçekti. Hiç olmadığı kadar. Ve o kararını vermişti. Bu aptal hastalık iyice onu bitirmeden kendisi ölecekti. Bilerek ve isteyerek. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Öleceği için değil fakat herkese yaşattığı bu kötü günler için. O gidince herşey düzelecekti. Herkes hiç olmadığı kadar mutlu olacaktı. Kötü günleri belki hiç hatırlamayacaklardı bile. Anılar gibi Mistéra'da ebediyete akıp gidecekti. Bir mektup yazmalıydı. Veda mektubu. En azından buna hakları vardı. Çekmecesinden kalem ve kağıt çıkarıp yazmaya başladı..
"Sevgili Ailem,, Öncelikle bilmenizi isterim ki ben gittikten sonra mutlu olun.. Yasımı tutmayın.Herşey sizin içindi.Kendinizide suçlamayın.. O illet hastalık gün geçtikçe vücudumu kemirmeye başladığından itibaren dünyada olmam bir hataydı. Herkes için bir tehlikeydim. Herşey benim yüzümden ancak kendim halledebilirdim. Ve yaptımda.Şuan vücudum belki çürüyorda olsa mutluyum. Vicdan azabı çekmiyorum.. Sizleri seviyorum. Doya doya öpmek isterdim ama vakit yoktu.. Hoşçakalın.. Mistéra"
Kağıdı katladı ve çekmecesinin üstüne koydu. Bu gece odasındaki son gecesiydi. Bu odada neler yaşamıştı. Ama tamamını kabuslar kapsıyordu. O kabuslarıda kendisiyle getireceği için mutluydu. Belkide o gittikten sonra ablası taşınırdı odaya. Nede olsa çok kavga etmişlerdi bu yüzden.. Şimdi bunlar ne kadar da önemsiz geliyordu. Ve sonkez iksirinden iki yudum aldı ve uykuya daldı. Bir ışık. Bakılmayacak kadar kör edici. Mistéra bakamadı. Evet ölüyordu. O ışık kendisine doğru çekiyordu Mistéra'yı. Mistéra'da karşı koyamadı. Demekki Efendi gece gelmişti. Böyle olması daha iyiydi. Hiç acı çekmedi. Hala ışıkta sürükleniyordu. Gözlerini kapadı. Güzel şeyler düşündü. Mutluydu..Ebedi mutluluk...
| |
| | | Amortentia Cécile Derwent Emekli Cadı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1343 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 13570 Ekspresso Puanı : 24 Kayıt tarihi : 26/08/06
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı İş Başvuruları Paz 15 Mart 2009, 15:24 | |
| Mistéra Rosary Lefévre, rütbeniz veriliyor. ^^ | |
| | | Jacqueline Iris Molyneux
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 69 Yaş : 33 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11581 Ekspresso Puanı : 9 Kayıt tarihi : 14/02/09
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı İş Başvuruları Salı 17 Mart 2009, 17:34 | |
| Ad Soyad: Evaleyn Theodora Boleyn Karakter Hakkında Ön Bilgi: Aşk, tutku, hırs, güç, zevk, haz, dünyadan sadece istedikleri bununla sınırlı bir bireydir. Kendi ütopyasında yarattıklarına körü körüne inanan, bağnaz bir mahlukattır bir bakıma. Kendi doğrularını bütün insanlığa inandırmaya çalışan oldukça inatçı bir kızdır. Milyonda bir ihtimal verilen bu kızın tek dileği ileride kendi doğrularını kabul ettirebileceği bir toplum yaratmaktır. Bunu başarmak uğruna, yıllar öncesine dayanan bir husumetin uğruna kimi zaman acıma duygusunu ve vicdanını kaybetmiş bir zavallıya dönüşmekten çekinmez. Tek isteği Essence adlı ütopyasını gerçekleştirmek ve insanlığa asıl doğruları göstermektir. Elbette ki kendi doğrularını. Hırslı oluşu ise bundan vazgeçmeyeceğini açıkça göstermektedir. Yılların verdiği acı ve tecrübelerle birçok konuda başarılı olduğu gibi insanların duygularıyla oynama ve onların saflıklarından yararlanma artık bir çocuk oyuncağına dönüşmüştür. Küçük bir kız çocuğunun oynadığı bir oyuncak misali oynar insanlarla ki onun gözünde bu insanlar duyguları olan birer oyuncaktan başka hiçbirşey değildir. Bilgili ve bir o kadar görgülü olmasının yanında içinde kapalı kutular ardına sakladığı benliği adeta bir mahlukattan farksızdır ki bunu saklamayı da çok iyi becerebilmektedir. Asıl kişiliğini gizlemekte ki becerisi iş dünyasına ve eğitimine de yansımıştır ki oldukça zeki oluşu onu üst düzeylere kadar çıkarmayı başarabilmiş olmasına rağmen içinde duyduğu korku onu bu konuda bir ikilemin içerisine sokmaktadır. İnançları olan bir kızın önlenemeyen yükselişi gözünü boyamaktadır ki durdurulamayacak istekleri ve hastalıklı ruhu bir gün onu yarı yolda bırakacaktır elbet. İstediğiniz Mevki: Sihirli Yasal Yaptırım Dairesi Başkanı Örnek Rp: - Spoiler:
Kanın o huzursuz kokusunu her bir zerresinde hissederek ilerliyordu ölüm denilen uzun yolda beraberinde bir zavallıyla birlikte. Her bir damlasına kadar içtiği bu ölüm içkisi, ruhunun uyanışıydı bir bakıma. Tekrar, tekrar ve tekrar... Uzun ve keskin dişlerini açlığın ummansız hastalığına yakalanmış bir ölümlü gibi batırıyordu o zavallı ruha. Açlığını bastırmak için, hayatta var olabilmek için acımasızca hunharca öldürmüştü işte birisini daha. Gözlerinde son gördüğü yalvarışlara, haykırışlara inat herbirini unutarak, Dünyanın en soysuz yaratığına yenilerek O'na saldırmıştı işte. Hergün tekrar eden, hergün ardından ölüm getiren bu vahşeti yaşamak artık dayanılmaz olmuştu. Nasıl da dönüşebilmişti kısa sürede böyle bir yaratığa. İnsani duygulardan yoksun bir varlık nasıl olabilmişti? Açlık onu nasıl bu hale sürükleyebilmişti? O güzel yüzü şimdi kanlar içinde nasıl kalabilmişti? Dudakları, o masum dudakları nasıl olmuştu da bu zevke erişebilmişti? Artık güçsüz bir kız, savunmasız bir varlık değildi belki de buydu onu bu azabı çekmeye karşı direten. Ama hergün biraz daha çıktığı insanlığı öylesine büyük bir özlemle anıyordu ki. Hayat bazen acımasız olabiliyordu işte. Aynen günlerdir canlarına kastettiği o zavallıların hiçbir suçu olmadığı gibi birkaç gözü dönmüşün açlığını dindirmekten başka bir seçimleri olmayışına benziyordu bu acımasızlık.
Birkaç saat. İşini bitirip, herşeyi bir kenara bırakıp normale dönebilmek için gerek süreydi işte. Hayatına normal insanların kılığında ama onlardan tamamen ayrı, duygularını kaybetmiş bir cani olarak dönebilmekti bu süre. Herşeyin olup bittiği o yerden hızla uzaklaşıp, ardından sadece küçük bir kelimeyle vedaydı o ruha ''affet''. Sevgiye inanan o ruha artık ölümün sessizliği hakimdi. Hiçbir kırıntı kalmamıştı kalbinde acımaya dair, sevgiye dair. Gözü dönmüş bir mahlukattan başka birşey değildi. Amacını gerçekletirebilmek uğruna hergün o büründüğü sahte insandı sadece yaşamasını, umudunu var eden. O da sönmekte olan küllerden ibaretti aslında.
Tüm vücudu benliğine kadar kanla bürünmüştü yine. Dar ve uzun sokaklarda ince ve sık adımlarla kaçmaktaydı kaderinden. İşini bitirir bitirmez avına bakmadan kaçarcasına uzaklaştı oradan. Birşeylerden kaçış belki de korkuydu bu. Ama neden olduğunu anlayamadığı bir sıkıntı kaplamıştı körelmiş yüreğini. Belki utanç belki de pişmanlıktı. Ama bunu kabullenemiyecek kadar da gururluydu kendince. Hissettiği arzuladığı tek şey O'nu bir daha görebilmekti. Sonsuzluğuna inandığı tek şeye ulaşmaktı bütün umudu. Biricik aşkına, onun sıcacık kollarına uzanmak ve tüm olanları unutmaktı. Bu iğrenç hayatını perdelemekti küçük bir süre, yine belirecek olan o açlığına dek..
Christian, olabildiğince uysal ve olabildiğince aç gözlü. Yakışıklı olmasına karşın tekinsiz bir varlık. Birçok kişinin hayallerini süslemesinin yanında bir cani. Aynı kendisi gibi. Uzun boylu ve kuvvetli. Kaslı kolları ve sert vücuduyla tam bir vampir. Pürüzsüz cildi ve gençlik ateşi avına yaklaşmasında öylesine etkili bir etmendi ki, eğer bunlara sahip olmasaydı belki de şuan ki ününe dahi kavuşamayacaktı. Kimi zaman öylesine korkunç bir yaratık oluyordu ki Iris bile o sevdiği adama yaklaşmaya cürret bile edemiyordu. Biliyordu ki gözü dönmüş bir vampirin isteyeceği en son şey, ona sevgi zımbırtıları gösterilmesiydi. Ona aşıktı, hemde bütün benliğiyle ama bir tarafıda bu büyüleyici vampirden korkarken ona inanmak çok güçtü. Özelliklede kendisini bu yola sürükleyenin o olduğunu bilmesiyle. Onun güzel dudakları arasında yitirmişti insanlığını. Dişlerini her seferinde boynunda hissedişi ve birşeyleri kendisinden alıp götürüşü acı verici olsa da bu adama aşıktı ve ona karşı koyabilecek ne gücü ne de isteği vardı o zamanlar. İstemişti evet bunun böyle olmasını istemişti. Ona yakın olabilmek ve yaşadıklarını anlayabilmek uğruna dönüşmüştü böyle birisine. Onunla, onun aşkıyla sonsuza dek aç birisi olarak yaşamaktı, buna yaşamak denirse elbet.
Aşk yaşamayı var eden, hiç sönmeyen ateşi ve bitmeyen tutkuları barındıran, anlam katan hayata, kimi zaman şehvet kimi zaman haz veren ama herzaman var olan ve var olmaya devam edecek, ister insan olsun ister insanlıktan çıkmış bir varlık olsun hep yaşayacak ve umutları yüceltecek gerçek ve asil duygu aşk. Hiç inanmadığı duygularının tek doğrusu. Yaşam ve ölüm arasında, o ince çizginin dengesini sağlayabilen gerçek aşk. Onu yaşatan ve var olmasını mümkün kılan Christian adlı vampire olan aşkı. Açlığın verdiği caniliğe yenilmiş gözleri ve kankırmızısı dudakları ile ateşli ve olabildiğince inanılmaz bir vampire olan tutkusu, belki de hayatının tek anlamıydı. Essence. Ne ölüm ne de yaşam, sadece aşk kokan bir ülke. Christian ve Irise in ütopyası. Ne ölümün soğukluğu ne hayatın o iğrenç umudu, sadece aşkın ateşiyle yanıp tutuşan Essence. Ne insanlığa dair bir iz ne de açlığa. Sadece ikisinin var olduğu zaman olgularının dışında hayal kadar gerçek bir ülke. Gerçekliği imkansız ama hayal etmesi olağanüstü olan bir dünya. Essence in iki zebanisi Christian ve Irise.
''Christian, bu gece masum bir cana kıydım yine. Bastıramadığım açlığım yine bir kurban daha verdi bu uğurda. Bir yanım üzülürken diğer yanım sevinçle dolu herzaman ki gibi. Ama sana ulaşmak, sana dokunmak öylesine mutlu ve huzurlu etti ki beni, Yine seni anarak içtim o yoğun ölüm şarabını. Bir an önce bitirip sana gelmek, kapının önünde kusmak bütün kötülüğümü ve sana koşmaktı yine bugün ki emelim. Sevgilim işte yine seninleyim. Essence de olduğu gibi sevgilim sadece ikimiz. Sadece aşkımız ve tutkumuz. İki zebani var edeceğimiz Essence imizde. Tek varisleri olarak. Uzun zaman devam edecek bir hayal gibi...
Dudaklarından bu aşk nağmeleri dökülürken, Christianın mavi gözlerinde bir anda kaybolup onun ince dudaklarına değdirdi buz gibi soğuk ellerini. Onun her bir dokusunu hissederek vücudunda, aşka binlerce kez dua eden ruhuyla başbaşa kalıp gecenin ilerleyen saatlerinde sadece Christian'a, onun ruhuna esir düşmek istiyordu. Bütün vücuduna kadar hissettiği aşkla beraber titreyen ince vücudu, onun bakışlarında daha bir anlam buluyordu. Zaman tamamen yitirmişti iki çift arasındaki etkisini. Geçmeyen saniyeler boyunca birbirlerinde kayboluşları ve sadece dudakların konuşması. Yağmurun ince damlalarını hisseden narin dudakları, şimdi ateşli bir yağmur ve aşk dansına tutulmuştu. İlerleyen saniyelerce devam eden bu aşk, yavaş yavaş geceyle birlikte kendisini kaybediyordu. Karanlığın sessizliği ve tekinsizliği her ikisini de cezbederken bir an için durmaya ve sadece sarılmaya, sadece birbirlerini hissetmeye başladılar. Gözler saatler önceki gibi tekrar buluşmuştu artık. Christian'ın dudaklarında beliren gülümsemeyle birlikte kendisinden iyice geçen Irise herşeyden habersiz kendisini aşkın kollarına bırakmış ve bundan sonra ise tüm hatırladığı Christian'ın dudaklarından dökülen son sözler olmuştu
''Seni seviyorum Irise...''
| |
| | | Eryx Yannis Roubanis
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 128 Yaş : 38 Kan statüsü : Serinkan Galleon : 11537 Ekspresso Puanı : 2 Kayıt tarihi : 21/03/09
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı İş Başvuruları C.tesi 21 Mart 2009, 21:17 | |
| Ad Soyad: Eryx Yannis Roubanis Karakter Hakkında Ön Bilgi: Yunanistan'ın son derece muhafazakar mahallesinde yetişmiş olduğundan bir çok kişiye göre ezik kişilikli olarak görülür. Sessiz, sakin tabiatlı, son derece uyumludur. Dik kafalılık ettiği de denilenlere alındığı da görülmemiştir. Görücü üsulü evliliklerin daha iyi olduğunu düşündüğünden bakir kalmayı tercih etmiş ve kimse ile çıkmamıştır. Böyle bir ihtimale aklını bile yormamaktadır. Zaten ailesi de kendilerinin beğendiği bir kız olmazsa onu evlatlıktan red edebileceğini söylemiştir. Sessiz, sakin yapısının altında sakladığı bazı sırları vardır gene de. En azından etrafındakilerin tahmini bu yöndedir. Ticaretten iyi anlar. Yahudi arkadaşları olduğundan onlardan taktik alarak çok akılcı düşünceler edinebilmiştir bu konuda. Bu yüzden hile yapmak onun için normal, yapılacak her şey doğruluğa giden yolda mübahtır. Bu nedenle acımasızca davrandığı da olmuştur. Kurallara harfiyen uyar ama bazen amacına uymazsa bozar. İstediğiniz Mevki: Uluslararası Sihirsel Ticaret Standartları Kurulu Başkanı Örnek Rp: Onun ellerinin serinliğini boynunda hissettiğinde içinde yükselen kor, bir vampir olduğunu kendisine unutturup zevk dolu bir ifade ile gözlerini kapatmasına neden oluyordu. Artan heyecanı ile artan soluklarına artık hakim olamaz olmuştu. Mağaranın duvarının kendi teninden farksız serinliğinin iliklerine işleyişini hissetti. Çok geçmeden yüzüne dokunan ellerin verdiği heyecan ise bambaşkaydı. Deminkinden farklı olarak şefkatini de hissediyordu sevdiği ve sanıyordu ki artık yapıcısı olarak kendisine ait olmuş olan bu güzel vampirin. Dudakların yüzündeki kayışında ise resmen titremeye başlamıştı hissettiği şehvetle. Onu istiyordu, onu öpmek, kollarının arasına almak istiyordu. Bu anı kendisine sonsuz gibi gelen uzun bir an beklemişti. Daha fazla bekleyemezdi. Bu yüzden o gözlerinden akan kan gözyaşlarının tadına bakarken, kolları ile onun belini kavrayarak Ariadne'yi kendisine çekti. Onun narin bedenini, kendisinin zayıflamış bedeninde iyice hissedinceye değin bastırdı. Az önce kapanmış gözlerini yeniden açtığında ise gözlerindeki kana olan açlığın yerini şehveti almıştı. Kanını içtiği bu güzel dişi vampiri resmen içinde, damarlarında, atmayan ölü kalbinde hissediyordu. Onun kanı, Ariadne'yi benliğinin bir parçası haline getirmişti. Bu iyiydi, sadece onunlayken değil, onsuz da onunla olabilecekti bu sayede.
Güzel sesinin tınısı mağarada yankılanırken sözlerini giderek artan bir hüzünle dinliyordu. O, Silas'ın değiştiğini mi düşünüyordu? Birini öldürmeyi şeref meselesi haline getirmiş hikaye vampirlerini duymuştu. Anne Rice'ın eşsiz romanındaki bu tür vampirlerden oluşan ''Vampirler Tiyatrosu''nun geçtiği bölümü her şeyi ile ezberlemişti. Ancak onlardan biri olabileceğini sanmıyordu. Birini öldürmeyi tamamen açlığını gidermek için istiyordu. Bunun övünülecek yanı olmasa da biraz da nefretinden kaynaklı olabileceğini biliyordu. Sonuç olarak dünya kötülüklerle dolu bir yerdi ve bazı şeytanların bu kötülüklerin cezasını vermesi gerekiyordu. Bunu da Anne Rice romanlarından öğrenmişti elbette. Her ne kadar sadece kurgu olsa da neden bu olağanüstü hayatına uygulamasındı? Zaten o günden beri mantık sınırları gevşemişti. Her şeye, hatta imkansızlara bile olabilir gözüyle bakıyordu. Pek ala öldürüp kanını içtiklerini bir kurguya dayandırarak seçebilirdi. Eski mantığına göre de pek manasız değildi. Aslında manasız, diye düşündü, sonuç olarak eski mantığım adam öldürmeyi içermiyordu. Bu sözlerin bir kısmı haklıydı. Değişmişti. Ama değişimi bir anda olmamıştı.
Onun sözlerini bitirmesini bekledi. Anlam dolu son sözü onu kızdırmasa da biraz üzmüştü açıkçası. Onun kendisine güvenmemesi ve bunu hissettirmesi gerçekten acı vericiydi. Yoksa sandığından daha güvenilmez bir yaratık mı olmuştu? Türdeşini bile tedirgin edebilecek kadar korkunç muydu? Boğazını temizler gibi yaptı sözlerine başlamadan önce. Sonra onun saçlarında dolaşan ellerini kavrayarak kalbinin bir zamanlar attığı sol göğsüne götürdü. ''Sevgilim, bebeğim, biricik aşkım. -Sana bu sözleri söyleyebilmek çok güzel.- Ben değiştim haklısın. Ama bu bir anda olmadı. Aşkım, ben eskisi gibi değilim. Aradan geçen iki yıl, iki ayrı sonsuzluk gibi beni öldürdü, hayatım cehennemden farksızdı sen gittiğinde. Her daim adını haykırdığım, bu yüzden senin de bildiğin kabuslarım benliğimi parçaladı. Artık ben senin eski 'özel' Flippo'n olamam. Aynı kalmak zaten ölü olmaktan başka bir şey değildir, geriye dönüş de imkansızdır. Bilmiyorum. Beni bu halimle kabul eder misin? Ama bildiğim diğer bir şey de var. Ne kadar değişsem de o tarif ettiğin vampirlerin yanına bile yaklaşamam. Zira birini öldürmek gururdan çok ihtiyaçtan gelmelidir bir vampir için. Bunu biliyorum. Ama eğer masum birine dokunmamı istemiyorsan bunu yaparım. Fakat hayatın ne getireceğini, nasıl birine dönüştüğümü ben bile bilmiyorum. Sanki kesin bir şey söylersem yarın lafımı kendi kendime bizzat yedirecekmişim gibi geliyor.''
Gözlerini onunkinden kaçırmıyordu. Onu öpme arzusu yeniden alevlenmişti. Yeniden, yeniden kanını tatmak için de ayrıca yanıp tutuşuyordu. Flippo Ariadne'nin, o da kendisinin kanını içebilirdi birbirlerine doyana kadar. Yanağını onun yanağına dayadı bu arzu ile. Ellerinden birini onun belinden çekerek boynuna doğru kaldırdı. Gerilerek ortaya çıkardığı atardamarını tırnağı ile kesti çok zorlanmadan. Tam da kitaplardaki gibi keskindi tırnakları da. Akan kanın boynundan aşağıya süzülüşünü duyumsadı. Onun arzusunu hissetmek için onun belini tutan kolu ile onu kendine daha da bastırdı. ''Ama senin için, bizim için geçmişi unutacağım. Kendime seninle yeni sayfa açıyorum. Seni seviyorum ve üzmek istemiyorum. Bu değişmemi, ya da aynı kalmamı önemsiz kılacak bir gerçek. Belki de sen de böyle görebilirsin beni.'' Resmen soluklanarak dudaklarını onun zarif boynuna bastırdı daha önce kanını içtiğinde yaptığı gibi. Dişlerinin ağzının içinde büyüyüp, hançer gibi kıvrılışını hissetti. Kana aç değildi ama Ariadne'ye açtı. Daha önceki gibi onun varlığını yoğun bir şekilde hissetmek istiyordu damarlarında. Bu sefer açlıktan farklı, bilinçli olarak. Kanı değil, onu ve aşkını düşünmek istiyordu.
Fakat, fakat ondan izin almış mıydı? Durdu. Kollarını gevşetti. Sanki az daha zorla onunla olmaya çalışıyormuş gibi kötü hissediyordu kendisini. Dişlerinin eski haline gelmesi için uğraşmadı. Ancak dudaklarını onun boynundan çekti. ''Şey, üzgünüm. Az daha kendimi kaybedecektim. Sana sormadan bunu yapmamalıyım.'' İsterse kendisinden uzaklaşabilmesi için onun belini bırakıp elini indirdi. Hala bedenini akkor gibi yakan arzusunun etkisi ile sesi titriyordu. Onun dokunuşları, tıpkı kan gibi aklını başından alıyordu. Ama gene de onun iznini almadan bu kadar ileri gitmek, kabalıktı. ''Özür dilerim. Gerçekten kabalık ettim.'' dedi fısıltıya dönmüş bir sesle. Tıpkı eski günlerdeki gibi nazikti halen. Eh, tabi kişiliğinin temelleri o kadar kolay değişmezdi. Bunun zorluğunu siz gelin hidrojenin oksijene dönüşmesi ile karşılaştırın. Sonuç olarak ikisi de dünya üzerinde üretilmesi mümkün olmayan bir alev sonucu gerçekleşir ancak. | |
| | | Julius Carvellion Yazar
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 50 Yaş : 30 Galleon : 11500 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 23/03/09
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı İş Başvuruları Ptsi 23 Mart 2009, 18:46 | |
| Ad Soyad: Darwin Charles Lynch Karakter Hakkında Ön Bilgi: Zeki, ikna edici ve çekici. Şeytani tarafını ne kadar desteklese de bu özellikleri, o başlı başına bir şeytandır. Ama bu şeytanlığını kötülükte kullanmaz, o ayrı birşey. Acıması yoktur, bunu kabul edebiliriz. Ama felsefi yönü yüksektir, bilimsel bakar bazı şeylere-Gryffindor mezunu olmasına rağmen. Bakanlık için tam aranan bir kişiliktir açıkçası Darwin. İstediğiniz Mevki: Sihirsel Yasal Yaptırım Dairesi Başkanı. Örnek Rp: - Spoiler:
Sonbaharı ağırlayan Hogwarts Slytherin Erkekler Yatakhanesi özellikle çizilmiş bir tablo gibiydi. Oval yatağından camlara bakıyordu. Havanın griliğini çalmış gibiydiler, sonbaharı üstünde taşıyorlardı adeta. Ve bu sırada, Dean gözlerini açtı, yeni doğmuş bir bebek gibi. Hafifçe doğrulurken, ellerini sarı saçlarında gezdirdi biraz. Kaskatı kesilen bedeni, yeni yeni uyanıyordu yeni bir güne, hareket etmekte biraz güçlük çekiyordu. Yine bir manken edasıyla, zarif bir hareketle kalktı oval yataktan. Arkadaşlarını görüyordu, bazıları uyanmış, hazırlanıyordu. Bazıları ise tam bir kış uykusunda idi. Dolabına yönelip kıyafetlerini giymeye başlamıştı, yeşillerle dolu yatakhanede bir çimen gibi görünüyordu. Kıyafetlerini giyindikten sonra asasını da alıp yatakhaneden çıktı kısa adımlarla. Yemekhaneye yol alıyordu, yeni bir güne aç olarak başlamamak için. *Ne de olsa ‘’ Boş mide ile kafa çalışmaz!’’ demişler, değil mi?*
Karnında hafif bir açlıkla gittiği yemekhanede, uzun bir sıra vardı. Lanet sıra, onu deli ediyordu. Beklemekten ve bekletilmekten ne kadar nefret ediyorsa, bu sıra olayından da o kadar nefret ediyordu. Hogwarts’ın tarihinin önemli bir kısmını içine absorbe etmiş eski tuğla duvarlara bakarken, önündekinin önünde Margaux’un olduğunu anladı. Hayret ki, Margaux’un güçlü sezgileri onu fark etmemişti. Önündeki çömez çömeze * Eğer üç saniye içinde yer değiştirmezsek beynini dağıtırım.* diye fısıldadı, çömez büyücü korkuyla Dean’ın olduğu yere geçti, Dean da Margaux’un yakınına. Yemekhanenin ışıkları beyaz tenine biraz daha renk katmıştı, siyah saçları ile ayrı bir uygunluk göstermişti. Üstündeki Slytherin kıyafeti ile çok güzel gözüküyordu. Onunla konuşmak istiyordu, ama konuşamıyordu, sözcükleri boğazında düğümlenir gibiydi. Bir karabasanda da aynı şeyler başına gelse de, Margaux’un böyle lanet bir şeyle uzaktan yakından alakası yoktu. Gözlerine odaklanmıştı sadece, ona sessizce bakıyordu. Margaux da aynı bakışlarla karşılık verse de, bu işte bir gariplik vardı. Ortak Salon’da yemekhane sırası yoktu ki. Ve bir anda gözlerini hızla açtı, kaliteli bir ağaçtan yapıldığı belli olan masada idi. Evet, hatırladı. Yine aynı şekilde kalkmış olsa da, Ortak Salon’a Margaux ile birlikte gelmişti. Margaux endişeli gibi görünüyordu, sesi geliyordu:
‘’ Dean, iyi misin? Hasta mısın? İstersen girmeyelim KSKS’ye. ‘’ ‘’ Önemli bir problemim yok, sadece dalmışım ve nasıl olduysa rüya tarzı bir şey gördüm.. Ve mutlaka girmeliyiz derse, abimden sonraki yeni profesörü merak ediyorum. ‘’ ‘’ Tamam o zaman, yemeğini çabuk bitir. Geç kalacağız. ‘’
Margaux’un yüzündeki gülümseme hâlâ sürekliliğini korurken, Dean’un suratına da şaşkınlıkla karışık bir gülümseme yerleşti. Üzerindeki sıcaklığı hala koruyan dana sosisleri midesine indirdikten sonra, Margaux’un yanına giderek onun elini tuttu, birlikte KSKS dersliğine yürümeye başladılar. Margaux, ne kadar soğuk biri gözükse de başkalarına karşı, Dean’a hiç öyle gözükmüyordu. Margaux’un da elinin sıcaklaştığını, ortak salonun loş ışıklarının yüzüne verdiği rengin biraz daha arttığını hissedebiliyordu.
Sınıfa beraber girmişlerdi; görenler için bir dedikodu pınarı olabilirdi bu. Ancak umurunda değildi Dean’ın, onunla beraber olmak en iyisiydi. Margaux’un parlak gözlerine baktı ve yan yana olan iki sıra seçip oturdular. Profesörü bekliyorlardı, yeni profesörü. Abisinden sonraki yeni KSKS profesörünü. Aslında abisinin neden profesörlüğü bıraktığı da merak konusu idi, ama en yakın zamanda öğrenecekti. Bunları düşünürken yeni KSKS profesörü içeri girdi. Kendini tanıtmaya başlamıştı bu gayet vahşi ve değişik merakları olduğu belli olan kadın. Adı Jacqeline Du Pré idi. Hoş bir isimdi, ayrıca tipiyle uygunluk gösteriyordu. Yeni mezun olmuştu, daha tam becerikli olduğunu düşünmüyordu. Ama ayrım yapmayacağını söylüyordu, bu da değişikti. Ve o sıkıcı, artık beyinlerini bier tabu gibi işlemiş ders kurallarını anlatmaya başladı. Yeni profesör bunları anlatırken Margaux’un yüzüne bakıyordu, onda da aynı sıkılmışlık ve bunalmışlık vardı. Bu sıkıcı kuralları anlattıktan sonra, herkesten kendini tanıtan bir yazı istedi, hem de derste. Kalemi vb. edevatı eline aldı, yazdı. Margaux’la birlikte dersi sonlandırırlarken profesörün masasına gidip içinde şu yazılar yazan kağıdı verdi:
‘’ Ben Briareus. Almanya doğumluyum, fakat İrlandalıyım. Yunan kültürüne ve mitolojisine meraklıyımdır, herhalde ismimin getirdiği bir özellik. Yakın dostlarıma karşı koruyucuyum da. Slytherin binasını seviyorum, sanırım sizinle iyi anlaşacağız. Abim de bildiğiniz gibi eski meslektaşınız, okul müdürü. Ailemin özelliklerini de şöyle anlatayım: ‘’ Slytherin ve Ravenclaw’a mezun veren aile, aydınlık ve karanlık tarafın mücadelesindehangi tarafı desteklediği bilinmemektedir.. Kurnaz planları ve kurnaz davranışlarıyla bilinen aile, Quidditch’te başarılı değildir. İrlanda asıllı olan bu aile, İrlanda’da lüks olduğu kadar tarihi bir malikâneye sahiptir. Ailenin şuan yaşayan fertleri 53. kuşaktır. Diğer bir İrlandalı aile olan O’Blad ailesi ile dost aile olan O’Learnot ailesinin hiçbir aile ile özel bir düşmanlığı yoktur.’’ Bu kadar yeterli sanırım. ‘’
Margaux ta kağıdını veridkten sonra profesöre iyi günler dileyip oradan ayrıldılar. Yeni ve yorucu derslere, güneşli bir güne..
****
Ağustos günü tepeye konan güneş, sıcaklığıyla insana büsbütün yaklaşırken, bir sevinç içerisindeydi Dean. Güneşi en iyi şekilde alan odası, gözünü alıyordu ara sıra. Bundan rahatsız olmuyor da değildi. Ama istiyordu da güneşi; ara sıra üzerine kapattığı perdeyi açıyor, hafif ısınmış ışık kütlesinin odasına dolmasına izin veriyordu. Bütün ferahlığıyla, bütün sarımsı rengiyle beraber. Kendisini rahat bir hareketle kaldırdı masasından, ara sıra yanına uğradığı penceresine gitti. Bir intihar platformunu andıran odasında, nefessizlikten boğulacak gibiydi. Sadece ışığın güzelliği yetmiyordu maalesef. Pencereyi yavaşça açtı, O'Learnot Kalesi'nin en yüksek penceresine oturdu. Ayaklarını uçurumsu boşlukta sallarken, rahat hissediyordu. Ellerini yavaş hareketlerle sarı saçlarında gezdirirken, bir yandan da diğer eliyle pencerenin arkasında kalan odasının duvarına tutunuyordu. Bir an serinleyip bir an sıcaklayan meltem, vücudunda geziniyor, baştan çıkarıcı bir his tattırıyordu insana. Çarpık gülümsemesi yüzünde asılı dururken, yere değil de etrafa bakmaya başladı. Gözlerini havada amaçsızca dolaşan bulutlara dikmişti. Aynen bulutlar gibi amaçsız olan bakışları, sevincini söndürmeye başlamıştı. Nedensiz bir sevinç, nedensiz bir karamsarlıkla sonuçlanmıştı.
Amaçsız ve karamsar bakışlarını sürdürürken, acıktığını hissetti. Gerçekten de acıkmıştı, geçen akşamdan beri hiçbirşey yememişti. Deminden beri saçlarında gezdirdiği elini de pencerenin arkasına, odasının duvarına yaslayarak kendini geri çekti. Sert, ama bir o kadar da acı vermeyen düşüşün ardından yavaşça kalktı. Ve gardrobuna yöneldi. Yarı çıplak bedenine yaza uygun siyah bir tişört giydi. Ve yavaşça aşağı inmeye başladı. Şatonun kulesinin merdivenleri dipsiz bir uçurum gibi olabildiğince derin gözüküyordu. Kendini doyurabilmek için merdivenleri hızlı ve küçük adımlarla, ikişer ikişer iniyordu. Ve duvara gömülü olan kafesinde duran baykuşu Gaboult’u fark etti. Kafesinin hemen kenarında duran yem kutusu, Dean’ın bu kahverengi benekli, bir kahveyi andıran baykuşu beslemesi için hazırda bekliyordu. Yem kutusundan biraz yem doldurdu avucunun içine, ve sonra yavaşça kafesi açtı. Bu kahvemsi baykuşa yem veriyordu. Baykuş da Dean gibi acıkmış olacak ki, orta büyüklükteki gagasını hızla Dean’ın avucunun içindeki yemlere doğru yöneltiyordu. Baykuşu olası bir açlıktan kurtardıktan sonra, kafesi kapattı ve aşağıya doğru inmeye devam etti.
Hızla indiği kulenin merdivenlerinden sonunda yemek odasına varabilmişti. Masasında, ve her zamanki yerinde oturuyordu. Odanın sonundaki kapıdan geçen ev cinini çabucak fark etti ve elini havaya kaldırdı; yavaşça salladı. Evcini hızla hazırlamaya çalıştığı yemeği, büyük bir sadakat ve mutluluk yerleşmiş çirkin yüzüyle Dean’ın önüne getirdi. Baykuşu gibi o da çatalını büyük bir hızla daldırdı yemeğe, lokmaları teker teker ağzına götürmeye başladı. Bir Viking devi gibi yemeğini yese de, o halinden memnundu. Açlığının biraz da olsa geçtiğini hissediyordu. Ve hızla yemeye devam ediyordu. Aslında, lokmaları ağzına hızla atıyor, tadını iyice alabilmek için yavaşça sindirip yeni bir lokmaya böyle geçiyordu. Uzaktan bakılınca yemek yiyişi gerçekten de Viking devlerini andıran bu genç, aslında çok kibar biriydi. Bu onun sadece ev hâli idi. Yemek yerken, abisinin sesini duydu. Beyaz bir gömlek giymişti; o da ev hâlinden dolayı biraz rahattı. Ve gülümseyerek başını ona çevirdi, konuştu:
‘’ Merhaba abi. Gel, beraber yiyelim. ‘’
Bir Viking devi bir Viking devini daha masaya davet etmişti. Abi-kardeş olarak çok iyi ikili olan bu gençler, birbirlerinin ne düşündüğünü hesap etmeye çalışırlarken, birbirlerine de neler söyleyeceklerini de hesaplıyorlardı. Ama kusursuz bir gerçek vardı ki; Dean’ın en iyi arkadaşı abisi idi.
| |
| | | Amortentia Cécile Derwent Emekli Cadı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1343 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 13570 Ekspresso Puanı : 24 Kayıt tarihi : 26/08/06
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı İş Başvuruları Ptsi 23 Mart 2009, 19:42 | |
| Eryx Yannis Roubanis; rütbeniz verilmiştir. D. Charles Lynch; istediğiniz mevki doludur. Boş bir mevki için başvurmanız dahilinde rütbeniz verilecektir. | |
| | | Julius Carvellion Yazar
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 50 Yaş : 30 Galleon : 11500 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 23/03/09
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı İş Başvuruları Ptsi 23 Mart 2009, 20:49 | |
| - Darwin Charles Lynch demiş ki:
- Ad Soyad: Darwin Charles Lynch
Karakter Hakkında Ön Bilgi: Zeki, ikna edici ve çekici. Şeytani tarafını ne kadar desteklese de bu özellikleri, o başlı başına bir şeytandır. Ama bu şeytanlığını kötülükte kullanmaz, o ayrı birşey. Acıması yoktur, bunu kabul edebiliriz. Ama felsefi yönü yüksektir, bilimsel bakar bazı şeylere-Gryffindor mezunu olmasına rağmen. Bakanlık için tam aranan bir kişiliktir açıkçası Darwin. İstediğiniz Mevki: Büyüceşura İdari Hizmetleri Başkanı. Örnek Rp:
- Spoiler:
Sonbaharı ağırlayan Hogwarts Slytherin Erkekler Yatakhanesi özellikle çizilmiş bir tablo gibiydi. Oval yatağından camlara bakıyordu. Havanın griliğini çalmış gibiydiler, sonbaharı üstünde taşıyorlardı adeta. Ve bu sırada, Dean gözlerini açtı, yeni doğmuş bir bebek gibi. Hafifçe doğrulurken, ellerini sarı saçlarında gezdirdi biraz. Kaskatı kesilen bedeni, yeni yeni uyanıyordu yeni bir güne, hareket etmekte biraz güçlük çekiyordu. Yine bir manken edasıyla, zarif bir hareketle kalktı oval yataktan. Arkadaşlarını görüyordu, bazıları uyanmış, hazırlanıyordu. Bazıları ise tam bir kış uykusunda idi. Dolabına yönelip kıyafetlerini giymeye başlamıştı, yeşillerle dolu yatakhanede bir çimen gibi görünüyordu. Kıyafetlerini giyindikten sonra asasını da alıp yatakhaneden çıktı kısa adımlarla. Yemekhaneye yol alıyordu, yeni bir güne aç olarak başlamamak için. *Ne de olsa ‘’ Boş mide ile kafa çalışmaz!’’ demişler, değil mi?*
Karnında hafif bir açlıkla gittiği yemekhanede, uzun bir sıra vardı. Lanet sıra, onu deli ediyordu. Beklemekten ve bekletilmekten ne kadar nefret ediyorsa, bu sıra olayından da o kadar nefret ediyordu. Hogwarts’ın tarihinin önemli bir kısmını içine absorbe etmiş eski tuğla duvarlara bakarken, önündekinin önünde Margaux’un olduğunu anladı. Hayret ki, Margaux’un güçlü sezgileri onu fark etmemişti. Önündeki çömez çömeze * Eğer üç saniye içinde yer değiştirmezsek beynini dağıtırım.* diye fısıldadı, çömez büyücü korkuyla Dean’ın olduğu yere geçti, Dean da Margaux’un yakınına. Yemekhanenin ışıkları beyaz tenine biraz daha renk katmıştı, siyah saçları ile ayrı bir uygunluk göstermişti. Üstündeki Slytherin kıyafeti ile çok güzel gözüküyordu. Onunla konuşmak istiyordu, ama konuşamıyordu, sözcükleri boğazında düğümlenir gibiydi. Bir karabasanda da aynı şeyler başına gelse de, Margaux’un böyle lanet bir şeyle uzaktan yakından alakası yoktu. Gözlerine odaklanmıştı sadece, ona sessizce bakıyordu. Margaux da aynı bakışlarla karşılık verse de, bu işte bir gariplik vardı. Ortak Salon’da yemekhane sırası yoktu ki. Ve bir anda gözlerini hızla açtı, kaliteli bir ağaçtan yapıldığı belli olan masada idi. Evet, hatırladı. Yine aynı şekilde kalkmış olsa da, Ortak Salon’a Margaux ile birlikte gelmişti. Margaux endişeli gibi görünüyordu, sesi geliyordu:
‘’ Dean, iyi misin? Hasta mısın? İstersen girmeyelim KSKS’ye. ‘’ ‘’ Önemli bir problemim yok, sadece dalmışım ve nasıl olduysa rüya tarzı bir şey gördüm.. Ve mutlaka girmeliyiz derse, abimden sonraki yeni profesörü merak ediyorum. ‘’ ‘’ Tamam o zaman, yemeğini çabuk bitir. Geç kalacağız. ‘’
Margaux’un yüzündeki gülümseme hâlâ sürekliliğini korurken, Dean’un suratına da şaşkınlıkla karışık bir gülümseme yerleşti. Üzerindeki sıcaklığı hala koruyan dana sosisleri midesine indirdikten sonra, Margaux’un yanına giderek onun elini tuttu, birlikte KSKS dersliğine yürümeye başladılar. Margaux, ne kadar soğuk biri gözükse de başkalarına karşı, Dean’a hiç öyle gözükmüyordu. Margaux’un da elinin sıcaklaştığını, ortak salonun loş ışıklarının yüzüne verdiği rengin biraz daha arttığını hissedebiliyordu.
Sınıfa beraber girmişlerdi; görenler için bir dedikodu pınarı olabilirdi bu. Ancak umurunda değildi Dean’ın, onunla beraber olmak en iyisiydi. Margaux’un parlak gözlerine baktı ve yan yana olan iki sıra seçip oturdular. Profesörü bekliyorlardı, yeni profesörü. Abisinden sonraki yeni KSKS profesörünü. Aslında abisinin neden profesörlüğü bıraktığı da merak konusu idi, ama en yakın zamanda öğrenecekti. Bunları düşünürken yeni KSKS profesörü içeri girdi. Kendini tanıtmaya başlamıştı bu gayet vahşi ve değişik merakları olduğu belli olan kadın. Adı Jacqeline Du Pré idi. Hoş bir isimdi, ayrıca tipiyle uygunluk gösteriyordu. Yeni mezun olmuştu, daha tam becerikli olduğunu düşünmüyordu. Ama ayrım yapmayacağını söylüyordu, bu da değişikti. Ve o sıkıcı, artık beyinlerini bier tabu gibi işlemiş ders kurallarını anlatmaya başladı. Yeni profesör bunları anlatırken Margaux’un yüzüne bakıyordu, onda da aynı sıkılmışlık ve bunalmışlık vardı. Bu sıkıcı kuralları anlattıktan sonra, herkesten kendini tanıtan bir yazı istedi, hem de derste. Kalemi vb. edevatı eline aldı, yazdı. Margaux’la birlikte dersi sonlandırırlarken profesörün masasına gidip içinde şu yazılar yazan kağıdı verdi:
‘’ Ben Briareus. Almanya doğumluyum, fakat İrlandalıyım. Yunan kültürüne ve mitolojisine meraklıyımdır, herhalde ismimin getirdiği bir özellik. Yakın dostlarıma karşı koruyucuyum da. Slytherin binasını seviyorum, sanırım sizinle iyi anlaşacağız. Abim de bildiğiniz gibi eski meslektaşınız, okul müdürü. Ailemin özelliklerini de şöyle anlatayım: ‘’ Slytherin ve Ravenclaw’a mezun veren aile, aydınlık ve karanlık tarafın mücadelesindehangi tarafı desteklediği bilinmemektedir.. Kurnaz planları ve kurnaz davranışlarıyla bilinen aile, Quidditch’te başarılı değildir. İrlanda asıllı olan bu aile, İrlanda’da lüks olduğu kadar tarihi bir malikâneye sahiptir. Ailenin şuan yaşayan fertleri 53. kuşaktır. Diğer bir İrlandalı aile olan O’Blad ailesi ile dost aile olan O’Learnot ailesinin hiçbir aile ile özel bir düşmanlığı yoktur.’’ Bu kadar yeterli sanırım. ‘’
Margaux ta kağıdını veridkten sonra profesöre iyi günler dileyip oradan ayrıldılar. Yeni ve yorucu derslere, güneşli bir güne..
****
Ağustos günü tepeye konan güneş, sıcaklığıyla insana büsbütün yaklaşırken, bir sevinç içerisindeydi Dean. Güneşi en iyi şekilde alan odası, gözünü alıyordu ara sıra. Bundan rahatsız olmuyor da değildi. Ama istiyordu da güneşi; ara sıra üzerine kapattığı perdeyi açıyor, hafif ısınmış ışık kütlesinin odasına dolmasına izin veriyordu. Bütün ferahlığıyla, bütün sarımsı rengiyle beraber. Kendisini rahat bir hareketle kaldırdı masasından, ara sıra yanına uğradığı penceresine gitti. Bir intihar platformunu andıran odasında, nefessizlikten boğulacak gibiydi. Sadece ışığın güzelliği yetmiyordu maalesef. Pencereyi yavaşça açtı, O'Learnot Kalesi'nin en yüksek penceresine oturdu. Ayaklarını uçurumsu boşlukta sallarken, rahat hissediyordu. Ellerini yavaş hareketlerle sarı saçlarında gezdirirken, bir yandan da diğer eliyle pencerenin arkasında kalan odasının duvarına tutunuyordu. Bir an serinleyip bir an sıcaklayan meltem, vücudunda geziniyor, baştan çıkarıcı bir his tattırıyordu insana. Çarpık gülümsemesi yüzünde asılı dururken, yere değil de etrafa bakmaya başladı. Gözlerini havada amaçsızca dolaşan bulutlara dikmişti. Aynen bulutlar gibi amaçsız olan bakışları, sevincini söndürmeye başlamıştı. Nedensiz bir sevinç, nedensiz bir karamsarlıkla sonuçlanmıştı.
Amaçsız ve karamsar bakışlarını sürdürürken, acıktığını hissetti. Gerçekten de acıkmıştı, geçen akşamdan beri hiçbirşey yememişti. Deminden beri saçlarında gezdirdiği elini de pencerenin arkasına, odasının duvarına yaslayarak kendini geri çekti. Sert, ama bir o kadar da acı vermeyen düşüşün ardından yavaşça kalktı. Ve gardrobuna yöneldi. Yarı çıplak bedenine yaza uygun siyah bir tişört giydi. Ve yavaşça aşağı inmeye başladı. Şatonun kulesinin merdivenleri dipsiz bir uçurum gibi olabildiğince derin gözüküyordu. Kendini doyurabilmek için merdivenleri hızlı ve küçük adımlarla, ikişer ikişer iniyordu. Ve duvara gömülü olan kafesinde duran baykuşu Gaboult’u fark etti. Kafesinin hemen kenarında duran yem kutusu, Dean’ın bu kahverengi benekli, bir kahveyi andıran baykuşu beslemesi için hazırda bekliyordu. Yem kutusundan biraz yem doldurdu avucunun içine, ve sonra yavaşça kafesi açtı. Bu kahvemsi baykuşa yem veriyordu. Baykuş da Dean gibi acıkmış olacak ki, orta büyüklükteki gagasını hızla Dean’ın avucunun içindeki yemlere doğru yöneltiyordu. Baykuşu olası bir açlıktan kurtardıktan sonra, kafesi kapattı ve aşağıya doğru inmeye devam etti.
Hızla indiği kulenin merdivenlerinden sonunda yemek odasına varabilmişti. Masasında, ve her zamanki yerinde oturuyordu. Odanın sonundaki kapıdan geçen ev cinini çabucak fark etti ve elini havaya kaldırdı; yavaşça salladı. Evcini hızla hazırlamaya çalıştığı yemeği, büyük bir sadakat ve mutluluk yerleşmiş çirkin yüzüyle Dean’ın önüne getirdi. Baykuşu gibi o da çatalını büyük bir hızla daldırdı yemeğe, lokmaları teker teker ağzına götürmeye başladı. Bir Viking devi gibi yemeğini yese de, o halinden memnundu. Açlığının biraz da olsa geçtiğini hissediyordu. Ve hızla yemeye devam ediyordu. Aslında, lokmaları ağzına hızla atıyor, tadını iyice alabilmek için yavaşça sindirip yeni bir lokmaya böyle geçiyordu. Uzaktan bakılınca yemek yiyişi gerçekten de Viking devlerini andıran bu genç, aslında çok kibar biriydi. Bu onun sadece ev hâli idi. Yemek yerken, abisinin sesini duydu. Beyaz bir gömlek giymişti; o da ev hâlinden dolayı biraz rahattı. Ve gülümseyerek başını ona çevirdi, konuştu:
‘’ Merhaba abi. Gel, beraber yiyelim. ‘’
Bir Viking devi bir Viking devini daha masaya davet etmişti. Abi-kardeş olarak çok iyi ikili olan bu gençler, birbirlerinin ne düşündüğünü hesap etmeye çalışırlarken, birbirlerine de neler söyleyeceklerini de hesaplıyorlardı. Ama kusursuz bir gerçek vardı ki; Dean’ın en iyi arkadaşı abisi idi.
| |
| | | Amortentia Cécile Derwent Emekli Cadı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1343 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 13570 Ekspresso Puanı : 24 Kayıt tarihi : 26/08/06
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı İş Başvuruları Ptsi 23 Mart 2009, 21:43 | |
| Rütbeniz geri alınmıştır; Büyüceşura İdari Hizmetleri Başkanı da olduğu için; başka bir mevki seçerseniz seviniriz. Verdiğimiz rahatsızlıktan ötürü özür dileriz. ^^ | |
| | | Julius Carvellion Yazar
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 50 Yaş : 30 Galleon : 11500 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 23/03/09
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı İş Başvuruları Ptsi 23 Mart 2009, 21:45 | |
| - Darwin Charles Lynch demiş ki:
- Darwin Charles Lynch demiş ki:
- Ad Soyad: Darwin Charles Lynch
Karakter Hakkında Ön Bilgi: Zeki, ikna edici ve çekici. Şeytani tarafını ne kadar desteklese de bu özellikleri, o başlı başına bir şeytandır. Ama bu şeytanlığını kötülükte kullanmaz, o ayrı birşey. Acıması yoktur, bunu kabul edebiliriz. Ama felsefi yönü yüksektir, bilimsel bakar bazı şeylere-Gryffindor mezunu olmasına rağmen. Bakanlık için tam aranan bir kişiliktir açıkçası Darwin. İstediğiniz Mevki: Uluslararası Sihirsel Ticaret Standartları Kurulu Başkanı. Örnek Rp:
- Spoiler:
Sonbaharı ağırlayan Hogwarts Slytherin Erkekler Yatakhanesi özellikle çizilmiş bir tablo gibiydi. Oval yatağından camlara bakıyordu. Havanın griliğini çalmış gibiydiler, sonbaharı üstünde taşıyorlardı adeta. Ve bu sırada, Dean gözlerini açtı, yeni doğmuş bir bebek gibi. Hafifçe doğrulurken, ellerini sarı saçlarında gezdirdi biraz. Kaskatı kesilen bedeni, yeni yeni uyanıyordu yeni bir güne, hareket etmekte biraz güçlük çekiyordu. Yine bir manken edasıyla, zarif bir hareketle kalktı oval yataktan. Arkadaşlarını görüyordu, bazıları uyanmış, hazırlanıyordu. Bazıları ise tam bir kış uykusunda idi. Dolabına yönelip kıyafetlerini giymeye başlamıştı, yeşillerle dolu yatakhanede bir çimen gibi görünüyordu. Kıyafetlerini giyindikten sonra asasını da alıp yatakhaneden çıktı kısa adımlarla. Yemekhaneye yol alıyordu, yeni bir güne aç olarak başlamamak için. *Ne de olsa ‘’ Boş mide ile kafa çalışmaz!’’ demişler, değil mi?*
Karnında hafif bir açlıkla gittiği yemekhanede, uzun bir sıra vardı. Lanet sıra, onu deli ediyordu. Beklemekten ve bekletilmekten ne kadar nefret ediyorsa, bu sıra olayından da o kadar nefret ediyordu. Hogwarts’ın tarihinin önemli bir kısmını içine absorbe etmiş eski tuğla duvarlara bakarken, önündekinin önünde Margaux’un olduğunu anladı. Hayret ki, Margaux’un güçlü sezgileri onu fark etmemişti. Önündeki çömez çömeze * Eğer üç saniye içinde yer değiştirmezsek beynini dağıtırım.* diye fısıldadı, çömez büyücü korkuyla Dean’ın olduğu yere geçti, Dean da Margaux’un yakınına. Yemekhanenin ışıkları beyaz tenine biraz daha renk katmıştı, siyah saçları ile ayrı bir uygunluk göstermişti. Üstündeki Slytherin kıyafeti ile çok güzel gözüküyordu. Onunla konuşmak istiyordu, ama konuşamıyordu, sözcükleri boğazında düğümlenir gibiydi. Bir karabasanda da aynı şeyler başına gelse de, Margaux’un böyle lanet bir şeyle uzaktan yakından alakası yoktu. Gözlerine odaklanmıştı sadece, ona sessizce bakıyordu. Margaux da aynı bakışlarla karşılık verse de, bu işte bir gariplik vardı. Ortak Salon’da yemekhane sırası yoktu ki. Ve bir anda gözlerini hızla açtı, kaliteli bir ağaçtan yapıldığı belli olan masada idi. Evet, hatırladı. Yine aynı şekilde kalkmış olsa da, Ortak Salon’a Margaux ile birlikte gelmişti. Margaux endişeli gibi görünüyordu, sesi geliyordu:
‘’ Dean, iyi misin? Hasta mısın? İstersen girmeyelim KSKS’ye. ‘’ ‘’ Önemli bir problemim yok, sadece dalmışım ve nasıl olduysa rüya tarzı bir şey gördüm.. Ve mutlaka girmeliyiz derse, abimden sonraki yeni profesörü merak ediyorum. ‘’ ‘’ Tamam o zaman, yemeğini çabuk bitir. Geç kalacağız. ‘’
Margaux’un yüzündeki gülümseme hâlâ sürekliliğini korurken, Dean’un suratına da şaşkınlıkla karışık bir gülümseme yerleşti. Üzerindeki sıcaklığı hala koruyan dana sosisleri midesine indirdikten sonra, Margaux’un yanına giderek onun elini tuttu, birlikte KSKS dersliğine yürümeye başladılar. Margaux, ne kadar soğuk biri gözükse de başkalarına karşı, Dean’a hiç öyle gözükmüyordu. Margaux’un da elinin sıcaklaştığını, ortak salonun loş ışıklarının yüzüne verdiği rengin biraz daha arttığını hissedebiliyordu.
Sınıfa beraber girmişlerdi; görenler için bir dedikodu pınarı olabilirdi bu. Ancak umurunda değildi Dean’ın, onunla beraber olmak en iyisiydi. Margaux’un parlak gözlerine baktı ve yan yana olan iki sıra seçip oturdular. Profesörü bekliyorlardı, yeni profesörü. Abisinden sonraki yeni KSKS profesörünü. Aslında abisinin neden profesörlüğü bıraktığı da merak konusu idi, ama en yakın zamanda öğrenecekti. Bunları düşünürken yeni KSKS profesörü içeri girdi. Kendini tanıtmaya başlamıştı bu gayet vahşi ve değişik merakları olduğu belli olan kadın. Adı Jacqeline Du Pré idi. Hoş bir isimdi, ayrıca tipiyle uygunluk gösteriyordu. Yeni mezun olmuştu, daha tam becerikli olduğunu düşünmüyordu. Ama ayrım yapmayacağını söylüyordu, bu da değişikti. Ve o sıkıcı, artık beyinlerini bier tabu gibi işlemiş ders kurallarını anlatmaya başladı. Yeni profesör bunları anlatırken Margaux’un yüzüne bakıyordu, onda da aynı sıkılmışlık ve bunalmışlık vardı. Bu sıkıcı kuralları anlattıktan sonra, herkesten kendini tanıtan bir yazı istedi, hem de derste. Kalemi vb. edevatı eline aldı, yazdı. Margaux’la birlikte dersi sonlandırırlarken profesörün masasına gidip içinde şu yazılar yazan kağıdı verdi:
‘’ Ben Briareus. Almanya doğumluyum, fakat İrlandalıyım. Yunan kültürüne ve mitolojisine meraklıyımdır, herhalde ismimin getirdiği bir özellik. Yakın dostlarıma karşı koruyucuyum da. Slytherin binasını seviyorum, sanırım sizinle iyi anlaşacağız. Abim de bildiğiniz gibi eski meslektaşınız, okul müdürü. Ailemin özelliklerini de şöyle anlatayım: ‘’ Slytherin ve Ravenclaw’a mezun veren aile, aydınlık ve karanlık tarafın mücadelesindehangi tarafı desteklediği bilinmemektedir.. Kurnaz planları ve kurnaz davranışlarıyla bilinen aile, Quidditch’te başarılı değildir. İrlanda asıllı olan bu aile, İrlanda’da lüks olduğu kadar tarihi bir malikâneye sahiptir. Ailenin şuan yaşayan fertleri 53. kuşaktır. Diğer bir İrlandalı aile olan O’Blad ailesi ile dost aile olan O’Learnot ailesinin hiçbir aile ile özel bir düşmanlığı yoktur.’’ Bu kadar yeterli sanırım. ‘’
Margaux ta kağıdını veridkten sonra profesöre iyi günler dileyip oradan ayrıldılar. Yeni ve yorucu derslere, güneşli bir güne..
****
Ağustos günü tepeye konan güneş, sıcaklığıyla insana büsbütün yaklaşırken, bir sevinç içerisindeydi Dean. Güneşi en iyi şekilde alan odası, gözünü alıyordu ara sıra. Bundan rahatsız olmuyor da değildi. Ama istiyordu da güneşi; ara sıra üzerine kapattığı perdeyi açıyor, hafif ısınmış ışık kütlesinin odasına dolmasına izin veriyordu. Bütün ferahlığıyla, bütün sarımsı rengiyle beraber. Kendisini rahat bir hareketle kaldırdı masasından, ara sıra yanına uğradığı penceresine gitti. Bir intihar platformunu andıran odasında, nefessizlikten boğulacak gibiydi. Sadece ışığın güzelliği yetmiyordu maalesef. Pencereyi yavaşça açtı, O'Learnot Kalesi'nin en yüksek penceresine oturdu. Ayaklarını uçurumsu boşlukta sallarken, rahat hissediyordu. Ellerini yavaş hareketlerle sarı saçlarında gezdirirken, bir yandan da diğer eliyle pencerenin arkasında kalan odasının duvarına tutunuyordu. Bir an serinleyip bir an sıcaklayan meltem, vücudunda geziniyor, baştan çıkarıcı bir his tattırıyordu insana. Çarpık gülümsemesi yüzünde asılı dururken, yere değil de etrafa bakmaya başladı. Gözlerini havada amaçsızca dolaşan bulutlara dikmişti. Aynen bulutlar gibi amaçsız olan bakışları, sevincini söndürmeye başlamıştı. Nedensiz bir sevinç, nedensiz bir karamsarlıkla sonuçlanmıştı.
Amaçsız ve karamsar bakışlarını sürdürürken, acıktığını hissetti. Gerçekten de acıkmıştı, geçen akşamdan beri hiçbirşey yememişti. Deminden beri saçlarında gezdirdiği elini de pencerenin arkasına, odasının duvarına yaslayarak kendini geri çekti. Sert, ama bir o kadar da acı vermeyen düşüşün ardından yavaşça kalktı. Ve gardrobuna yöneldi. Yarı çıplak bedenine yaza uygun siyah bir tişört giydi. Ve yavaşça aşağı inmeye başladı. Şatonun kulesinin merdivenleri dipsiz bir uçurum gibi olabildiğince derin gözüküyordu. Kendini doyurabilmek için merdivenleri hızlı ve küçük adımlarla, ikişer ikişer iniyordu. Ve duvara gömülü olan kafesinde duran baykuşu Gaboult’u fark etti. Kafesinin hemen kenarında duran yem kutusu, Dean’ın bu kahverengi benekli, bir kahveyi andıran baykuşu beslemesi için hazırda bekliyordu. Yem kutusundan biraz yem doldurdu avucunun içine, ve sonra yavaşça kafesi açtı. Bu kahvemsi baykuşa yem veriyordu. Baykuş da Dean gibi acıkmış olacak ki, orta büyüklükteki gagasını hızla Dean’ın avucunun içindeki yemlere doğru yöneltiyordu. Baykuşu olası bir açlıktan kurtardıktan sonra, kafesi kapattı ve aşağıya doğru inmeye devam etti.
Hızla indiği kulenin merdivenlerinden sonunda yemek odasına varabilmişti. Masasında, ve her zamanki yerinde oturuyordu. Odanın sonundaki kapıdan geçen ev cinini çabucak fark etti ve elini havaya kaldırdı; yavaşça salladı. Evcini hızla hazırlamaya çalıştığı yemeği, büyük bir sadakat ve mutluluk yerleşmiş çirkin yüzüyle Dean’ın önüne getirdi. Baykuşu gibi o da çatalını büyük bir hızla daldırdı yemeğe, lokmaları teker teker ağzına götürmeye başladı. Bir Viking devi gibi yemeğini yese de, o halinden memnundu. Açlığının biraz da olsa geçtiğini hissediyordu. Ve hızla yemeye devam ediyordu. Aslında, lokmaları ağzına hızla atıyor, tadını iyice alabilmek için yavaşça sindirip yeni bir lokmaya böyle geçiyordu. Uzaktan bakılınca yemek yiyişi gerçekten de Viking devlerini andıran bu genç, aslında çok kibar biriydi. Bu onun sadece ev hâli idi. Yemek yerken, abisinin sesini duydu. Beyaz bir gömlek giymişti; o da ev hâlinden dolayı biraz rahattı. Ve gülümseyerek başını ona çevirdi, konuştu:
‘’ Merhaba abi. Gel, beraber yiyelim. ‘’
Bir Viking devi bir Viking devini daha masaya davet etmişti. Abi-kardeş olarak çok iyi ikili olan bu gençler, birbirlerinin ne düşündüğünü hesap etmeye çalışırlarken, birbirlerine de neler söyleyeceklerini de hesaplıyorlardı. Ama kusursuz bir gerçek vardı ki; Dean’ın en iyi arkadaşı abisi idi.
| |
| | | | Sihir Bakanlığı İş Başvuruları | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |