|
| Gringotts Büyücülük Bankası Başvuruları | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Amortentia Cécile Derwent Emekli Cadı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1343 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 13570 Ekspresso Puanı : 24 Kayıt tarihi : 26/08/06
| Konu: Gringotts Büyücülük Bankası Başvuruları Salı 09 Ara. 2008, 20:03 | |
| Gringotts'ta cin ve insan olmak üzere iki tür ırk çalışır. Karakteriniz için iki ırktan birini seçerek başvurunuz. İki ırkın rütbeleri de farklıdır, ayrıca kurgusal anlamda farklılıklar ortaya çıkacaktır.
Cincüce Irkı Cincüce Şefi **** Lanet Kırıcı ***
İnsan Irkı Memur Şefi **** Memur ***
Gringotts'ta bir meslek sahibi olmak için;
Ad Soyad: Irk: Karakter Hakkında Ön Bilgi: İstediğiniz Mevki: Örnek Rp:
formunu doldurup göndermeniz yeterli olacaktır. | |
| | | Aisling Lourdas
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 2 Yaş : 30 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11624 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 24/12/08
| Konu: Geri: Gringotts Büyücülük Bankası Başvuruları Çarş. 24 Ara. 2008, 22:02 | |
| Ad Soyad: Aisling Lourdas Irk: İnsan Karakter Hakkında Ön Bilgi: Sorunsuz bir geçmiş kuşkusuz sorunsuz yarınlar doğuracaktır. Ne yazık ki bu konudaki istisnai durumlardan en berbatı Aisling'i bulmuş, hayatının bir kısmını yalnızca seyahat ederek geçirmesine sebep olmuştur. Belki de bu ait olamama durumu onda özgürlük anlayışını değiştirmiş, sınırlarını genişletmiştir. İstediğini yapabiliyor olmak onda öyle takıntılı bir durumdur ki en ufak bir kısıtlama bile canını sıkar. O dakika içinde canı ne yapmak istiyorsa onu yapmak zorundadır. Aksi takdirde etrafına zehrini akıtır, can yakar. Paranoyak ya da agresif hareketleri olmamasına rağmen ulaşılması zor gibi gözükür. Hoş sohbettir, herkesle ,düşmanıyla bile, az çok sohbet etmişliği vardır. Duygularını dışarıya vurmaz, konu hakkındaki fikri yüz ifadesine pek yansımaz. Genelde kıvrılan dudakları, parlayan gözleriyle alay eden kadın portresi çizer. Geçmişi, ailesi hakkında konuşmaktan hoşlanmaz. Güncel konular, esprili arkadaşlar ilgisini çeker. Çabuk aşık olabilir. İstediğiniz Mevki: Memur şefi Örnek Rp: Cevap bulunamayan sorular korkutuyordu insanı. Çoğu zaman ürperiyor bazense bilinmezlikler denizinde boğulduğunu hissediyordu. Sanki kendi yarattığı bir muammanın içinde kaybolmuştu. Yaşayamadıkları, yaşayacakları kadar net değildi. Bir görücü olmanın belkide en kötü yanı buydu. Çoğu zaman doğru adımı atardınız fakat asla doğruyu seçmediğinizde neler olacağını bilemezdiniz. Die Schwanhild şatosunda geçirdiği tüm nöbetlerde yalnızca Londra'yla ilgili ayrıntılar görüyordu. Bu Die'ın yorumuna göre geleceğinin Londra'da olduğunu gösterirdi. Ya değilse? Bunu hiç düşünmemişti.. Yaşaması gerekeni mi yaşıyordu? Yoksa egolarını tatmin etmek için yeteneğinin gazabına mı uğramıştı? Secrad Wisdom'u bırakmak doğru bir karar gibi geliyordu ilk başlarda. Şimdi ise kendini girdiği çıkmazda kayboluyormuş gibi hissediyordu. Belki Amore Mezarlığı'ndaki tünelde kaybolmamış, tuzaklara yakalanmamıştı. Ama şimdi anladığı bir şekilde o tünelde benliğini kaybetmişti. Babasından kaçarken Malfoy'a yakalanmıştı...
Saatlerdir oturduğu sandalyesinde rahatsızca kıpırdandı. Sadece sürekli hareket etmek değil, aynı pozisyonda uzun süre kalmak da insana yorgunluk veriyordu. Sırtına rahat vermeyen ağrı daha da şiddetlenerek artıyordu. Çizmelerindeki çamurlar halıya bulaştıktan sonra kurumuştu. Gözleri odaya girdiğinden beri masasının üzerindeki aile fotoğrafındaydı. 1 Mart 1955.. Şatonun arkasındaki gölün iskelesinde evin küçük oğlunun doğumu adına verilen partiden bir kare.. Annesi el sallayarak gülüyorken, babası huzursuzca ve zorlama bir gülümseme sunuyor. Die kucağındaki kardeşini öpüyor.. Büyükanne Martha İngiliz düşesleri gibi elleri karnının üzerinde birleşmiş diş duruşuyla kendini sergilerken, hafif bir gülümsemeyle bakıyor. Büyükbabasının ölümünden iki sene sonra çekilmiş bu fotoğrafta babası dışında herkes yapmacık gelirdi Die'a. Kardeşini hiç bu kadar sevmemişti. Annesi asla gülümsemezdi ve büyükannesi şimdilerde Mr. Leave'nin servetini yemekle meşgul olan ucuz bir kadındı. Aynı fotoğraftan üç yıl sonra bir başka değişle büyükbabasının ölümünden beş yıl sonra evlenmişti Martha Schwanhild. Die'ın annesi ile araları açılmış, şatoya uğramaz olmuştu. Zaten tüm o çöplük yığınının oluşması büyükannenin gidişinden sonra olmuştu. Güzel bahçe bakımsızlıktan kurumuş, evin hizmetçisi hanımına olan saygısızlıktan istifa etmiş ve evcini de hanımıyla birlikte Leave şatosuna taşınmıştı. Herhalde Schwanhild ailesinin şansızlıklar zincirinin ilk halkası da o yaşlı bunağın gidişiydi.. Ve sonuncusu da Die'ın evi terk edişi olmuştu.
Sandalyenin kollarından destek alarak ayağa kalktı. Sol kolundaki işaretin ağırlığını hissedebiliyordu. Pelerininin boyun bağını özenle çözdükten sonra sırtından kayıp gidişine aldırmadan çizmelerini çıkardı. Çıplak ayakları soğuk zeminde kayarcasına ilerlerken, elleriyle saçlarını düzeltmeye çalışıyordu. Gece aralıksız yağan yağmur saçlarının parlaklığını alıp götürmüştü. Sonbahar geldiği gibi gidiyordu. Sevimsiz uzunluktaki kış sonbaharı emerek yaklaşıyordu.. Kuru soğuk açık pencereden içeri giriyor, Die'ın vücudunun pembeleşmesine sebep oluyordu. İnce parmakları yaldızlarla süslenmiş dolabın tokmağını kavradı. Kapağı kendine doğru çekerek açtı ve yüzlerce elbisenin yarattığı karışıklıkla yüz yüze geldi. En basit olanını seçmek istiyordu.. Fazla uğraşmaya, süslenmeye zamanı yoktu. Bir an önce isteksizce kabullendiği görevini yerine getirmeliydi. Doğruyu sileceği beyinlere gerçek gibi görüneni yerleştirmeliydi.. Ölümü, öldürmeyi..
Sarı renk beyaz tenini hastalıklı gibi göstermekten başka bir işe yaramamıştı. Belini ve kollarını saran elbise zayıf vücudunu daha da ince gösteriyordu. Aynadaki görüntüden hoşlanmamıştı ama yüzündeki gölgeleri yok edecek bir çare olduğunu da sanmıyordu. Yatağın yaslandığı duvara asılı saat odaya hayat vermek istercesine çalarken Die korkuyla başını saate çevirdi. İri gözlerinin gördüğü şeye inanmak istemiyordu. Hayatı boyunca kendi seçimlerini kendisi yapmıştı. Bu doğrultuda eğittiği insanlara da bunu aşılamak isterdi. Oysa şimdi yapması gereken yapmak istediklerinden öte yapmak zorunda olduklarını öğretmekti onlara.. Ölmek zorundaydı bazıları. Diğerlerinin gözünü korkutmak için.. Bazılarıysa Die'ın anlattıklarını kabul edip öldürecekti. Başını yavaşça yere doğru eğdi ve acıyla yutkundu. Aynaya tekrar bakmak istemiyordu.. Eğer bakarsa cansız bir vücuttan öte tam anlamıyla bir katil görecekti. Üstelik yok ettiği şeyler bedenlerden öte hayallerdi...
Çocukken tüm masumluğuyla şimdi geride bıraktığı merdivenleri tırmanırken ki heyecanını hissetmiyordu. O zamandan bu yana çok şey değişmişti. Boy atmış, vücudunda kıvrımlar meydana gelmişti. Saçlarının rengi koyulaşmış, biraz da uzamışlardı. Tüm bu kazandıklarının yanında kaybettiği şeyin değerini şuanda hissediyordu. Herşeyden önce çocukken her işine bulaştırdığı masumluğunu kaybetmişti. Sürekli aradığı, çırpındığı buydu. Sınıfın kapısından girerken de aynı şeyin yokluğundan rahatsızdı, duraksayıp çocukların suratlarını incelerken de... Bir süre yalnızca bekleyip izledi. Üzerinde olan tüm gözlerdeki parıltıyı fark ettiğinde sol elini fark etmeden yumruk yapmıştı. Hiçbiri bir gün o tatlı parıltının yok olacağını, gözlerinin böcek kabuklarından farkı kalmayacağını bilmiyordu. Suratındaki alaylı gülümsemenin verdiği şaşkınlık havasını bozmak için boğazını temizler gibi yaptı. Yuvarlak odanın ortalarına doğru ilerledi. Öğrencilik yıllarındaki boğucu hava yerini rahatlatıcı kokulara bırakmıştı. Sınıfa girdiğinde ilk değiştirdiği şey Trelawney'den kalan koltuktu. O koca gözlükleri, yüzlerce boncuğu, sayıf vücudu hatırlamak istemiyordu. Geçmişine ihanet ediyordu.. Yerine yerleştirilmiş basit koltuğa kendini bıraktı. Ellerini birbirine kavuşturdu ve etkileyici sesiyle 'Merhabalar.. Yeni kehanet profesörünüz Gazelle. İSmimi bilmeniz size bir şey kazandırmayacağı için yalnızca Gazelle demenizi istiyorum. Saygın, sayın, bayan, profesör gibi gereksiz eklere hacet yok. Diğer profesörler saygınlıklarını belli etmek için tüm bu gereksiz sıfatları kullanıyor olabilir. Ancak şunu bilin ki; bana tüm o kelimelerden öte bir saygı göstermek zorundasınız..' dedi son kelimeyi vurgulayarak. Kimsenin tepki vermeyişi hoşuna gitmişti. Ağzından çıkan hiçbir kelime yapmacık bir korku yaratmak amacı gütmezdi. Die söylemesi gerekeni söylerdi. Düşündüğün, hissettiğini ve belki gördüğünü.. Çocukların fısıldaşmalarını önemsemedi. Hiçbirinin hakkında ne düşüdükleri önemli değildi. Bunu belirtmek istercesine söze başladı 'Hakkımda ne düşündüğünüz umrumda bile değil. İstediğiniz kadar gereksiz, saçma sapan hayaller kurabilirsiniz. İnsanın yalnızca kendisi için ne düşündüğü önemlidir. Sen Bayan Dixie.. Yaşadıklarından pişman mısın? Aynaya bakmaktan korkuyor musun? Ya da siz Bayan Black. Ya siz? Ben aynaya baktığımda göreceklerimden korkmuyorsam sizin benim için söyleyecekleriniz umrumda olur mu sanıyorsunuz? Bu yüzden arkadaki iki arkadaş ders boyunca beni yerden yere vurabilirler. Rahat olun, izinlisiniz..' dedi. Bir iki kişinin kıkırdayışına belli belirsiz bir tebessümle karşılık verdi. Kızlardan birini tanıyordu. Uzun, siyah saçları örülüp omuzlarına bırakılmıştı. Suratında çile benzer lekeler vardı. Gümüş rengi, iri gözleri onu sevimli kılan tek etkendi. Cassandra Blanché. Diğeri ise kızıl, küt saçlı ve uzun suratlı bir kızdı. Kemikli burnu ile sivrisineğe benziyordu.. Onlara yöneltilen bu konuşmadan sonra aralarındaki sohbeti kestiler. Die tatlı sessizliği bozan hulyalı konuşma tonuyla sözlerine devam etti 'Kehanet, gelecekteki olayları öngörmeye yarayan bir büyüdür. Büyü dünyasındaki birçok kişi büyünün bu dalını gerçekten uzak bulur. Kehanet’in bazı türleri vardır. En az güvenileni olan “falcılık”, geleceği görmedir ve bu da Hogwarts’da Kehanet dersinde öğretilen türüdür. Kehanetin ikinci türü at-adamların gerçekleştirdiğidir. Kehanetin üçüncü dalı ise görüdür. Bu doğru bir kehanettir ancak kehanette bulunulan şey üzerinde daha sonra yorum yapılmasını gerektirir. İç görüye sahip Görücülerin, bu yeteneklerini kontrol edebildikleri söylenemez.' dedi ve tüm ilginç konuşmalarından sonra gelen bu sıradan cümlelerle canlarını sıktığı öğrencilere baktı. Kalın dudakları kıvrılarak yanaklarında çukurlar oluşturdu. Eliyle havada anlamsız hareketler yaptıktan sonra 'Bu formaliteleri atlattıktan sonra size açıklamam gereken şeyler var. Falcılığı atlayarak at-adamların usulleriyle başlayacağız işe. At-adamların özel görücü teknikleri vardır. İnsanlar onların gördüklerini görmekte zorlanır. Onlar geleceğin gökyüzünde olduğuna inanırlar.. Onları anlayabilmeniz için yıllarca onlardan ders almanız gerekir. Neyse ki bu şerefe erişen bir insanım. Gökyüzünü okumak zordur çocuklar.. Ancak çay yapraklarını geçtiğimizde derslerimizi yasak ormana yakın yerlerde yapacağız. Astrolojiyi işlediğinizi düşünüyorum. Belki arada gökyüzünden geçen bir kuşu falcılıkta kullanarak sihr bakanlığını mutlu ederiz. Ancak bu sene ıldız haritaları çıkartmaktan öte şeyler yapacağız.. Emin olun.' diye mırıldandı. Planını kısaca açıklamıştı. Aradaki bazı canice olayları atlamış olsa da zihni unutmasına izin vermiyordu. Her birinin meraklı, heyecan dolu bakışları vardı. Dersin başından beri yumruk halinde duran sol elini koltuğunun kolluğuna vurarak ayağa kalktı. Sağ elini yavaşça kaldırdı. Hızla öğrencileri işaret ettiğinde hepsinin önünde birer yaprak vardı. Küçük elleriyle elbisesinin yumuşak kumaşını kavradı. Eteklerin yere değmesini önleyecek derecede eteği yukarı doğru kaldırdı ve çocuklara doğru yaklaştı 'Ödeviniz bütün bir hafta boyunca bu yapraklardan manalar çıkarmak. Gördüğünüz ya da benzettiğiniz bir şey olursa Geleceğin Sis Perdesini Aralayın kitabının beş ve altıncı sayfalarında ayrıntılar mevcut. Eğer bir şey göremiyorsanız kitaptan bir kaç satır yazıverin. Unutmayın.. Ne kadar çabuk hallederseniz o kadar çabuk bu saçmalıkları atlatabiliriz.' dedi ve gülümsedi. Birşey anlamamış çocuklara doğru başını iki yana doğru salladı ve adımlarını kapı yönüne çevirdi. Kısa sürede yokolup gitmişti. | |
| | | x-tina TONKS
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1 Yaş : 31 Kan statüsü : safkan Galleon : 11586 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 12/01/09
| Konu: Geri: Gringotts Büyücülük Bankası Başvuruları Ptsi 12 Ocak 2009, 21:12 | |
| Ad Soyad:x-tina TONKS Irk:insan Karakter Hakkında Ön Bilgi:cesur,sinsi-zeki,biraz içekapanık İstediğiniz Mevki:memur şefi Örnek Rp:Pişman mı olması gerekiyordu bunca yıl sonra. Kuzeni için hiç savaşmadan vazgeçti diye pişman mı olmalıydı? Ama James'de onu hiç aramamıştı. Onun suçu değildi bu. İçinde bir kuzen özlemi mi olmalıydı? Neden ona karşı sadece bir insanın böceğe hissedebileceği duyguları hissediyordu? Nedeni neydi böyle olmalarının? Bir kavga yüzündendi bütün bunlar. Oysa James'le Tom değildi kavga eden. Babalarının görüş farklılıklarıydı bu. Ne kadar kolaydı söylenmesi. Ama bu kolay olan onları yıllardır birbirlerinden ayırmış ve birbirlerinden nefret ettirmişti. James ve babası yanlış tarafı seçmişlerdi. Ama kendi babasıda onlara doğru yolu göstermek yerine hemen onları silmiş ve bir daha görüşmemişti. Yazık olmuştu James'e. Tom ona gerçeği gösterbilir ve neyin doğru olduğunu anlatabilirdi. Ama artık geç kalmıştı her şey için. James büyümüş ve diğer büyücüler gibi yanlış yolda ilerlemeye başlamıştı bile. Seçmen şapka onu Gryffindor'a koyduğunda ilk hata yapılmıştı. James cesurdu ama yanlış yerdeydi. Tom'la beraber neler başarabilirlerdi. Oysaki şimdi düşmanlardı. Sonsuza dek James kararlı olursa düşman kalacaklardı. Ama Tom hala ona dopruyu anlatabileceğini düşünüyordu. Ne kadar bulanıklarla arkadaş olursa olsun. Ne kadar yıllardır muggle aşıklarından ders almış olsada onda bir ışık olmalıydı ne de olsa Tom'un kanındandı. O saf kanı taşıyordu. O diğer bulanıkalrdan bir farkı vardı. Tom bunları düşünürken koridorda o eşsiz Slytherin cübbesiyle dolaşıyor ve kuzenini arıyordu. Veletlerden bir kaçı ona çarpmıştı. Tom hemen asasına asılmış ve bir lanetli söz söylemeye kalkışmış ama artık Dyrmstrang'da olmadığını hatırlıyarak kendini sıkmıştı. Veletlere bakarak "Sizi pis veletler bir daha bana dokunmaya dahi tenezzül etmeyin." diye haykırdı. Çocuklar korkuyla çekildi ve geriye kaçışmaya başladı. Gülümsiyerek çocukların gidişini izledi. Çocuklar ondan korkmuş ve çok şükür gereken saygıyı göstermişti. Buna sevinmişti ancak yapması gereken son bir şey vardı. Bu yüzden asasını çocuklardan birinin bacağına uzattı ve hafifce salladı. Çocuk birden yere takılıp düştü. Etrafta duran bir çok kişi bu düşen ufak çocupa bakarak gülmeye başladı. Tom'da hafifce sırıttı. Sonra kendi kendine "Zavallı pis bulanıklar " diye söylendi. Bu tiplerin buraya alınmasının son derece berbat olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden onlara acı çektirmenin yerinde olucağını düşünüyordu. Genede şu anda yapıcak başka önemli işleri vardı. Kuzenini bulmalı ve birazda onunla eğlenmeliydi. Tom hafifce başını çevirdi. Kompartıman camından içeri baktı. İçeride iki kız vardı. Kızlardan ikisininde saçı sarıydı. Tom hafifce sırıttı ve dalga geçer gibi "Bu okuldada tüm hatunlar sarışın." diye söylendi. Kuzenini bu kompartımanda olmiyacağını düşünerek kafasını çevirdi. Ama birden kızlardan birinin sesi duyuldu. Kız kuzeninin adını söylemişti. Kız Slytherin ev Gryffindor arasındaki kavgadan söz edip Slytherin'de olan bir kızın saçını başını yolmaktan bahsetmişti. Kızın adını Euterpe olarak teleffuz etmişti. Tom hafifce gülümsedi ve "Kim bu kız bir öğrenelim." dedi. Ama bunu sornaya bırakarak kompartımanın kapısını açtı. İçeriye girdi ve arkasından kapıyı hızla çarptı. Gerçektende pencere kenarında üzerinde berbat Gryffindor cübbeli kuzeni oturuyordu. Gözlerindeki parlaklık sönmüş gibiydi. Dışarıda ki yeşil manzaraya bakıyordu. Tom'u farketmemişti buda Tom'un işine gelmişti. Ama kızlar Tom'a sanki bir hortlakmış ngibi bakıyor ve bir Slytherin gördükleri için nefret duyduklarını son derece belli ediyorlardı. Tom ellerini hafifce geriye attı ve kuzenine bakarak "Bakın burda kimler varmış. " diye gülümsedi. Sonra kızlara dönüp "Bayanlar sanırım kuzenimi tanıyorsunuz. Demek ki benide tanımanız gerekli. Ben Tom Marvolo Caliente. Sevgili kuzenimin en nefret ettiği kişi olarak övünebilirim." dedi. Cübbesini özenle düzeltti ve bu cübbeyi giymekten övündüğünü belli eder bir edayla kızları süzdü. Yüzüne kötü bir ifade yerleştirerek "Ne yazık ki sizde benim..." kuzenine bir böcekten bile aşağmış gibi baktı ve "kuzenim gibi Gryffindor'sunuz. Çok acı." diye sözlerini tamamladı. Ama yüzünde hiç bir acıma belirtisi yoktu. Aksine bir nefret ve büyük bir yok etme ifadesi vardı.
Tom kuzeninin hala o marur yüzüne bakıyordu. Kuzeni bir süre kendine gelememiş ve onu tanımaya çalışmıştı. Ama laflarından sonra Tom'u çok iyi tanıdığını belli eden bir edayla ayağa kalktı ve iki adım atarak Tom'a yaklaştı. Şimdi iki kuzen burun buruna durmuş birbirlerine nefretle bakıyordı. Tom hala sinsi sırıtması üstünde nefretle kuzenini süzdü. ellerin ovuşturdu ve kavgaya haazır olduğunu belli etti. Kuzeni hafifce kafsını kıpırdattı. Tom'a çok benziyordu aslında saçları tıpkı Tom gibi kömür karasıydı. Yüz yağısı ve mimikleride benzerdi. Ama Tom'u ondan ayıran tek fark o eşsiz yeşil gözleriydi. Kuzeninin gözleri siyahtı ama ikisinin de gözleri büyük bir ateşle parlıyordu. Sadece Tom'un gözlerinde sevginin tek bir kırıntısını bile göremezdiniz. Oysa Dean'in gözleri sanki bir sevgi gölüymüşçesine bakıyordu. Ama Dean o sevgi dolu gözlerinin aksine Tom'a büyük bir nefretle konuştu. Onun verdiği değerleri alaya alarak bir işe yaramaz şeyler için uğaştıklarını belirtti. Tom hafifce sırıttı ve "Bu tartışılır kuzen." diye onla alaylı bir biçimde konuştu. Sonra ileride durmuş onlara bakan kızlara sinsi sinsi baktı. Dean hemen onlara bulaşmamasını yoksa akraba olduklarını bile unutabileceğini belirtti. Tom bunu duyunca dahada fazla sırıttı ve "Biz akraba olduğumuzu yıllar önce unuttuk. Sen hala hatırlıyorsun demek. Ne kadar masumca!" dedi. Kuzenine öfke ve küçümser bir edayla baktı.
Kuzeni aslında onun özlemiydi. Ama Tom bunları geriye atmalı ve gerçekte yapması gerekenlere odaklanmaklıydıi. Bu işte ne duygular vedı ne de acıma hissi. Zaten Tom kimseye acımaz ve onların kendi acizliklerinin sonucu olduğunu düşünürdü. Bunun için aslında kuzenini suçlamıyordu. Onu aciz kılan seçtiği yol ve babasıydı. Ailelerinde ufak pürüzlerin oluşturduğu bir hata. Evet kuzeni sadece bu aile için bir hataydı. Her aileden hatalı çocuklar çıkardı. Ufak bir pürüz. Onu yok etmek ailede kime düşerse düşsün bunun sağlanması bir gereklilikti. Bunun içine sevgi ve kan bağı karışamazdı. Ya yaptığı yanlışlıkların farkına varakcı ya da sonu ölüm olacaktı. Zaten bu yolda giderse onu ailedekilerden önce öldüreceklerine emindi. Ama Tom kendini tutuyordu. Çünkü hala kuzeni için bir umut olduğunu düşünüyordu. O ufak hatanın içinde ileride büyük bir doğru çıkabilirdi. Tom bunun için her şeyi yapacaktı.
Kuzeninin kalp atışklarını hissede biliyordu. Sinirden kalbi hızlı atıyor ve soluk soluğa nefes alıp veriyordu. Tom kuzeninin bu halini çok iyi biliyordu. Hafifce anladığını belirterek alaycı bir şekilde kafa salladı. Sonra hiç acelesi olmadığını ve daha çok eğleneceklerini belirten bir ifadeyle daha demin kuzeninin kalktığı yere oturdu.Kızlara ve kuzenine oturmalarını işaret etti. Sonra hafifce öksürdü ve "Hadi ama daha çok yolumuz var. Bütün yol ayakta dikilmeyeceğiz değil mi?" diye alaycı bir biçimde kuzenine baktı. | |
| | | Amortentia Cécile Derwent Emekli Cadı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1343 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 13570 Ekspresso Puanı : 24 Kayıt tarihi : 26/08/06
| Konu: Geri: Gringotts Büyücülük Bankası Başvuruları Ptsi 12 Ocak 2009, 23:11 | |
| Aisling Lourdas; başvurunuz kabul edilmiştir. x-tina TONKS; lütfen Seçmen Şapka'ya bio'nuzu gönderiniz; başvurunuz reddedilmiştir. | |
| | | Christian Guite
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 146 Yaş : 32 Kan statüsü : Melez Galleon : 11609 Ekspresso Puanı : 1 Kayıt tarihi : 18/03/09
| Konu: Geri: Gringotts Büyücülük Bankası Başvuruları Çarş. 18 Mart 2009, 22:56 | |
| Ad Soyad: Chiristian Guite
Irk: İnsan
Karakter Hakkında Ön Bilgi: Hasta muamelesi görerek büyümüş çocuklar koşullamayla hasta zannederler kendilerini... Chris' de aynen buşekilde büyümüştür, hem de Tanrı' nın ona bahşettiği mükemmel bir yetenek yüzünden. Hayır, büyücülük değil, sıradan insanları da sıradışı kılan bir 'hastalık': Sinestezi*... Doğanın bu mükemmel hatası sayesinde Christian müziğin rengini görmektedir, öyle ki her senfonik konser mükemmel bir ışık şölenidir onun için. Fakat bu harika yetenek çevresinde 'çıldırmış, deli, şizofrenik ve paronayak ve hatta saplantılı' imajı çizmeine neden olmuş, bu yüzden Muggle annesi tarafından Muggle doktorlarına, babası tarafından da St. Mungo' ya teslim edilmiştir defalarca. Belki de bu deneyimlerde üzerinde uygulanan testler yüzünden önemli kişilik bozukluğu problemleri yaşamaktadır. Çabuk öfkelenen, agresif yapısı ve öfkesini dışa vuruş tarzı bakımından tehlikeli sayılabilir fakat herşeyin ötesinde ince ruhlu sayılabilecek bir erkektir. Yalnızca tehtid algıladığı durumlarda bir çeşit canavara dönüşür veya içgüdülerini bastıramadığında....
*Sinestezi henüz tamkesinleşmemiş bir nedenden dolayı yaşanan algı yanıllması durumudur, bilmeyenleriniz araştırabilir...
İstediğiniz Mevki: Lanet Kırıcı
Örnek Rp:
“Çok okurum.Özellikle Muggle yazarları.Hayalgücü denilen şey onlarda var.”**
“ Çünkü bizim hayallere ihtiyacımız yok… Neden öyle bakıyorsunuz Mr. Rogerson? İstediğimiz her şeye anında sahip olabiliyorsak neden hayal kuralım ki? Biz de amansız aşklar yok, aşk iksiri denilen bir iksir var, her ne kadar gerçek aşkı yakalayamasan da var… Ölüm, ölümü bile geciktirebiliyoruz, hatta yeterince güçlüysek ya da buna vicdanımız varsa ölümü bile durdurabiliyoruz. Ayrılıklar bizim için sorun değil çünkü binlerce kilometrelik yolu göz açıp kapayana kadar alabiliyoruz, neden hayal gücüne veya öykülere ihtiyacımız olsun ki? Muggle’ ların fantastik öykü dedikleri şeyiz biz. Bence büyücülerden romanlar çıkmamasının sebebi bu, fakat biz de insanız. Bazen bu tip heyecanlara ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Her şey bir asa sallamak kadar basit olmamalı… Bunları savunmam bir anlam ifade etmiyor gerçi, hiç sihirsiz yaşamadım ben asam elimden alınsa yaşayamam fakat yine de düşüncelerim değişmiyor. İstediğimiz her şeyi elde edebiliyor oluşumuz bizde ki hayal gücünü yok ediyor. Mesela bu kitap, Pip yerinde bir büyücü olsa bu aşkla muhtemelen bir aşk iksiri yapar büyük aşkına kavuşurdu. O zaman üç yüz sayfanın yerini iki cümle alırdı yalnızca, eh bence bu da pek tutulmazdı. “
Gülümseyerek tekrar kanepeye oturdu ve bacak bacak üzerine atıp İngilizce satırlarıyla kendisini boğan klasik esere baktı. Küçükken Fransızca’ sını okumuş ve zevk almıştı. Şimdi İngilizcesi’ ni geliştirmek için yeniden İngilizce basımını okumaya çabalıyordu fakat yanlış bir tercih yaptığını çok geçmeden anlamıştı. Dili çok ağırdı ve sürekli sözlüğe bakması gerekiyordu, bazen tek kelime anlamadığı cümleler oluyordu. Cevapsız kalmak tahammül edemediği bir durumdu ve eğer bir kitap okuyorsa araştırmaktan da pek hoşlanmazdı. Bu yüzden genelde Merlin’ in kitaplarını okumayı tercih etmiyordu, fazla dolambaçlı kitapların Fransızca’ sı bile sinir bozucuyken İngilizcesi…
Çok sıkılmıştı, sevgili eğitmeni karşısında durmuş dosyaları kurcalıyordu. Bir süre onu izledi, neler düşünüyor olabileceğini tahmin etmeye çabalıyordu. Muhtemelen işleri, başka ne olabilirdi ki? Görüntüsünden belliydi… Bakışları adamın kıyafetine kaydı yavaşça, evet haklıydı giyinmekten zerre kadar anlamıyordu. Ah, Fransız erkekleri! Şu dünyada giyinmeyi yalnızca onlar mı biliyordu? Evet, onlar biliyordu. Dünyanın diğer ülkelerinde erkekler yaka mendili kullanmayı, gömleğin üzerine süveter giymeyi, evde şık olmayı bırak dışarıda güzel görünmeyi bilmiyorlardı. Halbuki Fransa’ da bir erkek şu gri kazağı giymektense çıplak dolaşmayı tercih ederdi, tabi kaslı vücudunu göstermek için özellikle Cap D'Agde’ a gitmeyi bile tercih edenler vardı. İngilizceler Mars’ ta yaşıyorlardı canım!
Ama ne olursa olsun Edward onun olacaktı, erkekler kolay yönlendirilebilen yaratıklardı eğer onu elde etmeyi başarırsa kendisine bakmayı öğretmek de pek zor olmayacaktı ki az önceki görüntüye bakılırsa onu elde etmek de problem olmayacaktı. Birkaç nöbet gecesi daha yalnızca, sonrasında istediğine sahip olacaktı. Aslında bu gece bile alabilirdi onu ama fazla acele etmek istemiyordu. Önce kendisi de aşık olmalıydı ki bir işe yarasın ve oturduğu yerden Edward’ a aşık olmaya çalıştı…
Adam bakışlarını dosyalardan kaldırınca hafifçe gülümsedi ve yaklaşık yarım saattir elinde duran ama tek bir cümle okuyamadığı kitabına eğildi.
‘ Pip doesn't want to be a blacksmith whom Estella will disdain. ‘
Disdain? Bu sözcüğü gördüğünü anımsamıyordu daha önce, cümleden çıkarmaya çabaladı. Pip Estella’ nın bir şey yapacağı bir demirci olmak istemiyordu ama ne? Estella zengin ve kibirli bir kızdı, muhtemelen küçümseme anlamı taşıyacağını düşünüyordu ama emin olması gerekiyordu.
“ Üzgünüm, bölüyorum fakat daha önce duymadığım bir sözcükle karşılaştım ‘disdain’ ne anlama geliyor? Sözlüğümü unutmuşum da… “
Bir yandan da Estella' nın ne denli tanıdık geldiğini düşündü. Güzeldi, Mélanie de güzeldi, erkeklere işkence etmeyi seviyordu bunu inkar edemezdi o da zevk alıyordu erkeklere zarar vermekten. Ruhsal, fiziksel ne olursa... Ve tabi Estella' nın İngiliz kibirine karşılık Mélanie' nin Fransız kibiri, kıyaslanamazdı aslında ama Büyük Umutlar' ı sevmesinin nedenini görebiliyordu şimdi. O kitapta baş rolü oynuyordu! Ama tabi kitabın sonu Estella açısından pek iyi değildi. Neyseki ayrıldıkları yön buradaydı. Ne olursa olsun bir erkeğe zarar vermek adına asla kendisini de yakmazdı, gerçekten yakmaz mıydı?
**Morla yazılmış kısım önceki rp' nin son konuşma cümlesidir,başlangıçtaki konuşmanın anlaşılır olması için ekledim, sahibinin haberi var... | |
| | | Amortentia Cécile Derwent Emekli Cadı
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 1343 Yaş : 32 Kan statüsü : Safkan Galleon : 13570 Ekspresso Puanı : 24 Kayıt tarihi : 26/08/06
| Konu: Geri: Gringotts Büyücülük Bankası Başvuruları Perş. 19 Mart 2009, 17:41 | |
| Christian Guite; başvurunuz kabul edilmiş, rütbeniz verilmiştir. | |
| | | | Gringotts Büyücülük Bankası Başvuruları | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |