Güven... Söylenmesi çok kolay bir kelimeydi. Birçok kişi de bu kelimeyi rahatlıkla söyleyebiliyordu, üstelik karşısındakilere bu kelimeyi bazen tokat gibi çarpmakta bazen de kandırmak için kullanabiliyorlardı. Nylénia da geçen yıla kadar bunları yapabilecek kadar rahattı. Fakat şimdi, bütün bir yaz boyunca geçirdiklerinden sonra artık kendini o kadar da rahat hissedemiyordu. Babasının yaptıklarından sonra bu kelime onun canını acıtmaktan başka bir işe yaramıyordu. Gene Amaranth olayların etkisinden daha çabuk kurtulabilmişti. Merlin'e Şükür! Yoksa annesi çok daha kötü günler geçirebilirdi. Nylénia da zaman içinde yavaş yavaş toplanmıştı. Her zaman mantıklı olarak tanınan Nylénia, babasının evlendiği haberini aldığında çileden çıkmıştı. Uzun zamandır bu olayın gerçekleşeceğini biliyordu ama gene de hayatı boyunca ne olursa olsun güvendiği tek adamın da bunu yapabilmesi, gerçekten en son noktaydı. Amaranth zaten ondan nefret ediyordu. Fakat artık Nylénia da onun yanına katılmıştı. Yakıcı bir şeyler hissediyordu onu düşününce. Burada olsa, tam parmaklarının altında, işte o zaman onu durdurabilecek biri var mıydı? Belki Aamaranth ama o da kuvvetle ihtimal ona katılırdı. Ne zamandan beri, beyninde bu tip düşüncelerin biri gidiyor, diğeri geliyordu. Ona hiç yakışmayan bu düşüncelerden kendini soyutlayamıyordu bir türlü. O zaman atalarına çektiğini düşünürdü Nylénia. Özellikle de anne tarafına. Eh, ne de olsa Charita ailesinden bu konularda uzman kişiler çıkmıştı. "Nasıl olsa ben de bir Charita sayılırım."Yüzünde oluşan, utanmaz gülümsemeyi silmeye vakit bulamadan, kaç saattir oturduğundan emin olamadığı, küçük ama ferah odasına aniden dalan annesiyle göz göze geldi. "Bu kadar saattir içeride ne yapıyorsun Lethe?" Nylénia da bu kadar saattir içeride ne yaptığını bilmiyordu. En son nota kağıtlarını almak için buraya... Nylénia'nın mavi gözleri aklına gelen ve asla unutmaması gereken küçük bir dipnot ile büyürken, yere saçılmış kağıtları bir hamle de artık yavaş yavaş çürümeye yüz tutmuş döşemenin üzerinden aldı. Kısa bir iç çekiş sonunda, ona şaşkınlıkla bakan kızıl saçlı kadına gülümsedi. Genç kadın endişeli olduğunu belli eden bir ses tonuyla konuştu. "Nylé, sen iyi misin?" Nylénia ağzından otomatik olarak çıkan bir evet ile cevap verirken, gözleri pencerenin dışına kaydığında, güneşin çoktan batmış olduğunu gördü. Gökyüzü sessiz bir siyahlığın etkisi altına girmişti artık. Yüzünde az önceden arta kalan gülümseme daha da büyüdü. Annesine geç kalacağını ve merak etmemesini söyledikten sonra, odadan dışarı çıktı. Bugün ilk kez prova yapacaklardı ve Nylénia bunu nasıl unutabildiğini gerçekten bilmiyordu.
Kısa bir süre sonra, evden dışarı çıkmıştı. Annesinin arkasından yağdırdığı soruları duymamazlıktan gelmek, her zaman işe yarayan bir yönetm olmuştu. Merakının annesinden ona geçtiği kesin bir şeydi. Dışarı çıktığında, narin teninin birden soğumasına neden olan soğuğu hissettiğinde, içeri girip üzerine daha kalın bir şey almayı düşünse de, bundan hemen vazgeçmişti. İçeri girerse, bu gece bir daha dışarı çıkamayabilirdi. Üstelik... Belki biraz soğuk ona iyi gelirdi, kim bilir? Yavaş ve çarpık adımlarla, ilerisinin pek göremediği yolda yürümeye devam etti. Arada sırada botları yüzünden kaysa da, önemli bir hasar almamıştı. Sadece bir kere popo üstü düşmüştü ve bu da çok büyük bir zahiyat yaratmazdı. Ara sokaklara girmekten biraz çekinmesine rağmen, hemen hemen hepsine girmişti. Neyse ki, elleri ceplerinde, süklüm püklüm kız rolünü iyi yapabildiği için kimse ona bulaşmamıştı. Hoş, bulaşsalar ne olurdu ki? Asa kullanamazdı ama kendini savunmayı biliyordu. Zamanında babası ona bunu öğretmişti. Bu düşünce, babasını ona tekrar anımsatırken, içinde yavaş yavaş yükselen öfke, gözlerini karanlık gecede bir mücevher gibi parlamasına neden oluyordu. Adımlarını daha da hızlandırarak, yürümeye devam etti. Bir an önce Pramoda's Jam'e varmak istiyordu. Orası onun rahatlayabildiği tek yerdi.
Yoldaki değişik sapmalar yüzünden, beyni aynı şeyleri düşünmediği için, rahatlamış bir şekilde, stüdyoya varmıştı. Amaranth'ın zekasını takdir etmekten kendini alıkoyamamıştı. Gerçi her zaman takdir ederdi orası ayrı bir mesele. Nylénia kırk yıl düşünse, bu kadar saçma bir yere stüdyo kuramazdı. Fakat bu iyi olmuştu. Hem kimsenin aklının ucuna gelmezdi hem de yolda yürürken, herhangi bir çukurun içine düşmemek için dikkatle geliniyordu ve bu da akıl dağıtıcı bir şeydi. Özellikle Nylénia çok rahatlamıştı. Büyük tahta, kapıdan içeri adımını attığındai kızarmış yanaklarını yalayarak geçen sıcak hava, onu bir anlığına mayıştırmıştı. Üzerindeki ince, siyah paltoyu çıkartıp, neresi olduğunu görmediği bir köşeye fırlattı ve doğrudan gitarının bıraktığı odaya gitti. Bu odayı kendi için döşemişti. Bu odaya sadece Amaranth'ın girmesine izin veriyordu. Çünkü o zaten hayatının yarısıydı ve ondan burayı esirgeyecek değildi. Bütün oda baştan aşağı beyaza boyanmıştı. Diğer eşyalar da aynı şekilde beyaz ve beyaza yakın, hoş bir krem rengine sahipti. İnsanın içeri girdiğinde, gözlerini kamaştırıyordu. Amaranth'da bunu sözleriyle tasdik etmişti. "Merlin aşkına Lethe. Ne sorunun vardı da, burayı tamamen beyaz yaptın?" Nylénia da cevabı vermişti. "Burası benim içimi ferahlatıyor Amaranth. Sana da tavsiye ederim." Nylénia, her zmaanki göz kamaşmasını atlattıktan sonra, hızlıca gitarını eline aldı. Bu Nylénia için özel ve mutluluk verici bir andı. Gitarını eline aldığında, mutluluğun yavaş yavaş içine dağıldığını hissedebiliyordu. Bedeni aldığı hazzın etkisiyle havalanıyor, yükseliyor ve zirveye çıkıyordu. Bir daha da aşağıa inmiyordu. Orada çakılı kalıyordu. Gitarının birçok insan için kulak tırmalayıcı sesini duyduğunda ise, mutluluk ya da başka bir güzel duygu, hissettiklerini tanımlamak için epey zayıf kalıyordu. Giovanni'ye benzemişti iyice. Eline gitarı ilk tutuştıran kişiye. Nylé, mutluluk verici özel anına onu da dahil etmenin mutluluğu içinde, artık ezberlemeye başladığı notaları sese dönüştürmeye başlamıştı. Bazen kabaran ruhunun etkisiyle, daha sert basıyordu tellere bazen de oyuncağını incitmeye korkan bir kız gibi yumuşacık seslerin odada yükselmesine neden oluyordu. Bütün duyuları ve duyguları ayakta, sadece çalıyordu. Fakat onun bu yükselişi, duyduğu sesle bozulmuştu. Biri mi gelmişti? İnce kaşları çatılırken, uyuşmuş olan ruhu hemen kendine geldi. Gitarını bir süreliğine terk etmesi gerekiyordu. Bu yüzden içten içe bir üzüntü duysa da, yapabileceği bir şey yoktu. Odasından dışarı çıktığında, siyahlarla kaplı bir beden ve ışıltısı sönse de, dikkat çeken sarı saçlar görünce, hızla o yöne gitmeye başladı. Nylénia takip ettiği kişinin girdiği odadan içeri girdiğinde, aletlere akor yapan çocuğu görünce gülümsedi. İşini iyi yapıyordu ve sessiz biriydi. Gözleri siyaha bürünmüş bedeni bulduğunda, tuttuğunu fark ettiği nefesi bıraktı. Bu Mireila'dan başkası değildi. Hayatı boyunca gördüğü belki de en iyi kemancıydı. Üstelik onların menajerliğini de üstelenmişti. Bu kızı seviyordu. Bütün ruhunu bu işe adadğını biliyordu ve Nylénia biraz da onun yüzünden bu işe daha sıkı sarılıyordu. Kimseyi yüz üstü bırakamazdı. Çok az zaman önce onu tanımıştı ama bu kıza karşı kendini bu derece sorumlu hissediyordu. Sessizce kızın yanına otururken, ilk başta ne diyeceğini bilemeden öylece oturdu. Fakat en sonunda, ağzından saçma da olsa birkaç kelime dökülmüştü. "Güzel bir gece, öyle değil mi?"