Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  EkspresEkspres  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi

Aşağa gitmek 
+8
Laryssa Irina Archibald
William Julian O'Neil
Andreã Cymone Zcfieldern
Ophelia Liv Lynn
Pavel Oleksiy Bazarov
Dawnielle Constantine
Frances Sibi Chapman
Lily L. Black
12 posters
YazarMesaj
Lily L. Black
Sihirli Oyunlar ve Sporlar Dairesi Başkanı
Lily L. Black


Kadın
Ruh hali : 3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi 44692542ju9
Mesaj Sayısı : 2960
Yaş : 29
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 12324
Ekspresso Puanı : 1
Kayıt tarihi : 07/02/08

3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Empty
MesajKonu: 3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi   3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Icon_minitimeÇarş. 10 Ara. 2008, 14:18

Spoiler:


Henüz sonbahar da olsa oldukça serin bir gündü. Bütün öğrencilerin Büyük Salonda olduğu öğle yemeği saatinde odasında oturmuş elinde son çıkan gelecek postası, derginin kapağına dalgınca bakarken düşünüyordu. İlk dersini vermişti ama küçük sınıflaraydı o sonuçta, daha kolaydı onu tanımayanlara karşı. Şimdiki dersi daha büyüklereydi, şimdiden böyle düşünüyorsa 7. sınıflara ders verirken ne yapacağını merak etti. ‘Hiç büyümeyeceksin Lily.’ Düşüncelerinin saçmalığına gülerek yarım saattir sık sık yaptığı bir şeyi yapıp saate baktı. Daha vakit vardı ve öğrencilerden önce girmesini söyleyen bir kural yoktu. Gelecek Postasını açıp birçoğu Hogwarts’taki insanların özel hayatıyla ilgili saçma haberlere göz gezdirdi. Öğrencilerin yaşamını büyücü dünyasına okutturmayı uygun bulmuyordu onun dışında Sy’la ilgili haberi de sevmemişti. Birinci sınıfta tanıştığı kadının ilginç bir yönü olduğunu düşünmüştü her zaman. Profesör Mythill ve profesörlerin ders işleme şekilleriyle ilgili kısım hoşuna gitmemişti. Kadının nasıl sürekli Hogwarts içinden haber yaptığını merak ediyordu. Gazeteyi masasındaki parşömenler, kitaplar, tüy kalemler, ağzı açık bir mürekkep şişesinden oluşan minik yığının üzerine bırakıp ayağa kalktı. Erkenciler birazdan gelmeye başlardı, yemek de bitmiş olmalıydı neredeyse. Masadaki asasını alıp siyah cüppesinin cebine attı ve işleyeceği dersi düşünerek odadan çıktı…

Girdiğinde henüz hiç bir öğrenci gelmemişti. Memnun olmuştu çünkü sınıfta öğrenci varken derse hazırlamak daha zor olurdu sınıfı. Asasının yardımıyla sıraları kendi masası ve tahtaya iyice yaklaştırdı. Birçok kişinin oturması imkânsız hale gelmişti ama ihtiyaçları olmayacaktı zaten. Sonra tahtanın yanındaki büyük dolaptan birkaç düzine yastık çıkardı. Büyük ve yumuşak beyaz yastıklar. Kimsenin başını yere vurmasını istemezdi. Yastıkları boşalttığı alana rastgele, ama amacına uygun kalacak şekilde dağıttı. Uzaktan sınıfa göz gezdirdiğinde ilginç bir görüntü oluşuyordu sanki minik muggle çocuklarının gittiği anaokullarındaki uyku köşesi gibi. Öğrencilerin de uyuyakalmamasını umdu. Eğlenceli bir ders olmasını umuyordu. En azından değişik. Karanlık Sanatlara Karşı Savunma’nın sıkıcı bir ders olmasını istemiyordu. Bütün bunlar bitince asasını tahtaya doğrulttu ve geçen yıldan kalma yazılar silindi. Artık pek rahat olmayan masasına oturmaktansa ayakta beklemeyi tercih etti. Öğrencilerin gelmesini beklerken bildiği eski bir şarkıyı mırıldanıyordu Lily…

Sınıfın dolması uzun sürmemişti, belli ki sıraların oturulamaz hale gelmesi ve yerdeki yastıklar merak uyandırmıştı. Birkaç öğrencinin aralarında konuşmasını bu yönde yorumlamak istiyordu Lily. Herkesin geldiğinden emin olduğunda konuşmaya başladı.
“Adım Lily Black. Siz zaten birbirinizi tanıyorsunuz ve bende çoğunuzu tanıyorum o yüzden gereksiz bir tanışmayla uğraşmak istemiyorum. İstesem de 3 sınıfı kırk dakikada tanıyamam zaten.” Öğrencilerin tepkisini görmeyi beklemeden devam etti. “İlk derse çok zor olmayan ve zevkli sayılabilecek bir büyüyle başlamayı tercih ettim. Sersemletme büyüsü. Düellolarda ve benzer karşılaşmalarda en yararlı ve temel büyülerden biridir.” Gözlerini sınıfta dolaştırdı. “Miss Chapman, bana yardımcı olursanız sevinirim." Kızın bayıldığında sert zemine değil yastıklara düşmesini garantileyince sözsüz büyü yapmayı tercih etse de sınıfın da anlaması için açık bir şekilde konuştu. “Sersemlet.” Asasından fırlayan kırmızı ışık kıza çarpınca anında düşmesini hedeflediği yastığa düşmüştü. Karşı laneti yapmak daha kısa sürmüştü, bunu zaten öğrenmiş olmaları gerekiyordu. "Çözül… Eşleşmeniz ve büyüyü çalışmanızı istiyorum. Lütfen sersemlettiklerinizi yastığa isabet ettirmeye çalışın."Bunu söylerken elinde olmadan Slytherin ve Gryffindor’lara bakmıştı.

Dersin geri kalanı zevkli geçmişti onun için. Öğrencilerin büyü yapışlarını izlemiş ve zorlananlara yardımcı olmuştu ki bir iki 3. sınıf dışında zorlanan da yoktu pek. Zil çalana kadar ki süre onun için biraz yavaş geçmişti, öğrenciler için öyle olmamasını umdu. Ders beklediğinden iyi geçmişti. Zil çalıp herkes eşyalarını toplayıp çıkınca yastıkları toplayıp büyük dolaba tıkıştırdı ve sıraları düzeltti. Sınıftan çıkarken gelişinin aksine rahat ve mutluydu.


En son Lily L. Black tarafından C.tesi 24 Ocak 2009, 22:57 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.hogwartsekspresi.com/lejantlar-karakter-kartlary-f164
Frances Sibi Chapman
Seherbaz
Frances Sibi Chapman


Kadın
Ruh hali : 3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi 43772825vu8
Mesaj Sayısı : 287
Yaş : 35
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11847
Ekspresso Puanı : -1
Kayıt tarihi : 20/09/08

3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Empty
MesajKonu: Geri: 3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi   3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Icon_minitimeÇarş. 10 Ara. 2008, 16:15

Yatağında uzanmış tamamıyla açık gözlerle tavanı süzerken saat 5 civarıydı. Henüz güneş bile doğmamış, normalde de fazla ışık almaya yatakhane zifiri karanlığa bürünmüştü. Yataklarında mışıl mışıl uyuyan diğer kızların horuldamaları rahatsız edici sessizlikte kulaklarını tırmalıyordu. Ne kadar zamandır bu şekilde devam ettiğini bilmiyordu ama artık dayanamayacak gibiydi. Uyuyacağı yoktu, nedenini tam olarak bilmese de uyanmıştı gecenin bir yarısı ve o zamandan beri tek damla uyku uğramamıştı gözlerine. Ayaklandı birden ve fırlatıp attı kendini yataktan büyük bir gıcırdamayla. Ama kimse oralı olmadı, yatakhanedekiler deliksiz uykularına devam ediyorlardı. İpek geceliğini askılarını indirerek serbest bıraktı, yerine cüppesini geçirdi. Yaz boyunca kilo verdiğinden ve birazda boyu uzadığında yeni almıştı, üzerine giyerken paketin kokusunu duyumsayabiliyordu. Hemen parfümüne sarıldı ve şişenin çeyreğini boşalttı. Birilerinin kokudan boğulmamasını umarak parfümünü geri çekmecesine koydu. Ardından pembe terliklerini çıkarıp, günlük ayakkabılarını giydi. Okula varır varmaz eline geçen ders programını çıkarıp pazartesi gününe baktı ve çantasını hazırladı. Neredeyse hazır gibiydi, neredeyse… Sibi için en önemli kısma gelmişti sıra, hemen kendini banyoya attı. Yeterince uyanık olmasına rağmen yüzünü yıkadı soğuk suyla, ardından dişlerini fırçaladı. Bembeyaz olmaları için gerçekten büyük çaba sarf ediyordu. Ağzındaki macunlu suyu tükürdükten sonra aynaya baktı, tepeden toplanmış saçlarıyla berbat gözüküyordu. Hemen saçlarını açtı ve şekil vermeye çalıştı, biraz hüsrana uğrayınca doğal kalmalarına karar verdi. Kirpiklerine belli belirsiz bir şekilde rimel sürdü, ince dudaklarını ise parlatıcıyla dikkat çekici bir hale getirmeye çalıştı. Gülümseyerek aynadaki yansımasına baktı, hiç fena olmamıştı. Kendi kendine ukala bir şekilde göz kırptıktan sonra tekrar yatağına döndü. Çantasını omzuna atarken dün trende sonuna geldiği kitabını aldı eline ve yatakhaneden çıktı.

Saatler Sonra

Gözlerini araladığında kendini kırmızı renkte, yumuşacık kadifeyle kaplı bir kanepede yatarken buldu. Kulağına şöminede yanan odunların cızırtıları çalınıyordu, bir yandan da hala elinde tuttuğu kitabına sarılmıştı. Olamaz! Uyuya kalmış olmalıydı, nefes nefese bir şekilde saatine baktı. Neredeyse akşam olacaktı! Panikle kendini kanepeden fırlattı, böyle bir şey nasıl olabilirdi ki? Elini alnına vurarak düşünmeye çalıştı ve her şey birbiri ardına zihninde canlandı. İlk olarak Ortak Salon'a inmişti, şöminenin karşısındaki rahat kanepeye kendini atmış ve sürükleyici romanına dalmıştı. Herkesin teker teker kalktığı ve dersliklere doğru gittikleri zamanda Sibi kitabının son sayfalarındaydı. Bitince toparlanacak ve çantasını da alıp çıkacaktı. Ama fazlasıyla rahat olan kanepenin cazibesine aldanmış olmalıydı ve bütün gece uyuyamamanın intikamını almak istercesine uyumuştu burada. Kendi kendine lanetler okuyarak elindeki kitabı çantasına sokuşturdu ve Şişman Hanım'ın tablosuna doğru ilerledi. Tablo öne doğru savrularak açıldığında şu an hangi dersin başlamak üzere olduğunu düşünüyordu. Bulamayınca, çareyi yeninden ders programına sarılmakta buldu. Karanlık Sanatlara Karşı Savunma... Çok aç olmasına rağmen derse zamanında girmek için Büyük Salon'a uğramaması gerekiyordu. Midesinden gelen seslere kulak tıkayıp dersliğin yolunu tuttu.

İçeri girdiği anda gözüne çarpan ilk şey, sıraların olmamasıydı. Küçük bir afallamadan sonra biraz da onları nasıl bir dersin beklediği konusunda meraklanarak toplanmış öğrencilerin yanına gitti. Birkaç kişi onu gördüğüne şaşırmış gibi göründü, herhalde Sibi'nin tüm gün gelmeyeceğini düşünmeye başlamışlardı. Açıklama gereksinimi duyarak ağzını açmıştı ki o ana kadar büyük bir sükunetle ayakta bekleyen Lily, yeni itham şekliyle Profesör Black, konuşmaya başladı. Tahmin ettiği gibi tanışma fassını es geçerek derse hızlı bir başlangıç yapacaklarını belirtmişti. Ama uykudan yeni kalkmış Sibi için daha hızlı bir giriş olmuştu çünkü profesörün adını söylediğini duyunca yıldırım çapmışa döndü. Yarım yamalak bir şekilde Sersemletme büyüsünden bahsedildiğini de duymuştu, anlaşılan profesör kobay olarak onu seçmişti. Biraz çekinerek ve çaresizce öne çıktı, yerdeki yastıkların ne işe yaracaklarını şimdi anlıyordu. Neyse ki her şey düşündüğünden de kısa sürede olmuştu, hop bayılmış ve aynı hızla ayılmıştı. Yumuşak yastıklara inişi hatırlamıyordu bile, silkelenerek ayağı kalktı ve bedenindeki uyuşmayı duyumsadı. Bu sırada sınıf savaş alanına dönmüştü, farklı seslerden aynı kelimeler yükseliyordu. Ortalıkta uçuşan sersemletme büyülerinden kaçışarak Blair'in yanına gitti ve birlikte antreman yapmaya başladılar. Üçer kez sersemledikten ve sersemlettikten sonra dersin bitiş zili çalmıştı bile. İlk sefer için dersin oldukça iyi geçtiğini düşünerek ve sonunda yemek yeme hayalleri ile sınıftan ayrılırken profesöre gülümsemeyi de ihmal etmedi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Dawnielle Constantine

Dawnielle Constantine


Kadın
Ruh hali : 3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Dansrr6
Mesaj Sayısı : 46
Yaş : 29
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11678
Ekspresso Puanı : 2
Kayıt tarihi : 29/11/08

3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Empty
MesajKonu: Geri: 3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi   3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Icon_minitimeÇarş. 10 Ara. 2008, 23:36

* Ahh! Lanet olası saat! Bugün de ötmedi! * Uykusuzluğun ve geç kalkmanın verdiği huzursuzlukla içinden saatine lanetler yağdırıyordu. Son günlerde nedense hiç çalmıyordu. Bu antika saatten ne beklenebilirdi ki? Tahta, değeri yüksek, oymalı bir guguklu saatti bu. 5 nesildir ailelerine ait olan bu saat, hala yepyeni gibi parıldıyordu. Manevi değeri maddi değeri kadar yüksekti. Kim bilir kaç büyücü ve cadı bu saatle uyanmıştı, zamanın hızla akıp gideceğini, bir gün bu saatin torunlarının torunlarına geçeceğini bilmeden. Şimdiyse onlardan geriye sadece bu saat kalmıştı. Çalışmıyordu bile. * Yarın belki de hiç bir şey kalmayacak * diye geçirdi içinden Dawn. Yarının neler getireceğini kim bilebilirdi ki?

Yatağında doğrulurak etrafa bakındı. Yatakhanede neredeyse kimse yoktu. En geç o uyanmıştı, antika saati sağolsun. Derse geç kalmış sayılmazdı, ama saniyelerini doğru kullanmalıydı. Çevik bir hareketle yataktan kalktı ve aynanın başına geçti. Solgun, mutsuz ve keyifsiz, donuk, gri bakışlı, kasvetli bir kıza bakıyordu. Aslında bu kız kendisiydi, ama normalde olduğu kızdan çok uzaktı. Musluğu açarak buz gibi soğuk suyu yüzüne çarptıktan sonra biraz daha kendine gelmişti. Saçlarını asası yardımıyla düzleştirdikten sonra geriye okul üniformasını giymek kalıyordu. Sol göğüs hizasında lacivert - bronz ipek ipliklerle işlenmiş Ravenclaw arması olan cüppesini, beyaz gömleği ve gri eteğinin üzerine giydi. Okul üniformasını hiç beğenmezdi aslında. Normal üniformalardan farklı kılan tek şey yerlere kadar uzanan bol cüppelerdi.


Öncelikle kahvaltıya yetişmeliydi, tabii geç kalmadıysa... Hızla Büyük Salon'a indi. Çift kanatlı kapı ardına kadar açıktı, ne yazık ki masalar, salon gibi bomboştu. Dawn homurdandı. Bir an aklına, annesinin son anda bavuluna tıkıştırdığı bisküviler aklına geldi. Başta annesine bunları koymasının gereksiz olduğunu söylese de şimdi onlarla kahvaltısını geçirmeyi planlıyordu. Zaten öğle yemeği de bir kaç ders sonraydı.

Yatakhaneye çıkıp bisküvileri buldu. Kimseye ikram etmeden, sessizce, bir kenara oturarak bir çırpıda bütün paketteki tuzlu bisküvileri bitirdi. O gün ders programı pek de yoğun değildi. O yüzden bir kaç saat kitap okumaya karar verdi. Kitabına dalıp gittiğinde saatlerin nasıl geçtiğini anlamıyordu - yine geç kalmıştı! * Ahhh! Hayır, hayır, hayır! Yine mi?! * içinden lanetler savurarak toparlanmaya başladı. Derse geç kalıyordu.

Çantasına, bir kaç tomar parşomen, bir mürekkep hokkası ve iki tüy kalem yerleştirdikten sonra fermuarını kapadı. Ortak Salon'da rastladığı tanıdıklarına selam verdikten sonra koşar adımlarla merdivenlerin başına geldi. Tam zamanında varmıştı, adımını atar atmaz merdiven sarsıntıyla harekete geçti. Bu sarsıntılı başlangıç Dawn için hiç de iyi olmamıştı, dengesini yüksek ölçüde kaybetmiş ve düşmenin eşiğinden dönmüştü. Kendini toparladıktan sonra etrafı izlemeye koyuldu. Merdiven her katta duruyordu. Ama okulun içi pek tenhaydı, genelde geç kalanlar koşuşturuyordu. 1. kata indiğindeyse koridorda kimsenin olmadığını gördü. Belli ki ders başlamıştı.

Koşuşturarak Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersliğini buldu. Kapı kapalıydı. Yavaşça kapıya vurduktan sonra içeri girdi. Hayır, henüz ders başlamamıştı. Ama Dawnille'in daha çantasını bir kenara asmasına kalmadan zil çaldı. Hemen bir sıraya oturmaya çalıştı - ama başını kaldırınca sıraların oturulamayacak halde olduklarını ve yerlerde beyaz, geniş yastıkların olduğunu gördü. * Profesör bir tür şaka mı yapıyor? * diye geçirdi içinden. Profesör yastıkların neden orada olduklarını anlatınca da hayranlık ve şaşkınlık karışımı bir ses tonuyla ` Vay be, ne yaratıcılık! ´ diye mırıldandı sadece kendinin duyacağı yükseklikte. Profesör uygulamayı öncelikle gösterecekti. " Miss Chapman " diye hitap ettiği Gryffindorlu, sarı saçlı bir kız profesörün yanına gitti. ` Sersemlet ! ´ Kız yastığa düştükten sonra sınıftan bir kaç kikirdeme sesi geldi. Bunlar kesinlikle 3. sınıf Slytherin öğrencileri olmalıydılar. Ancak profesör partnerlerini yastıklara isabet ettirmelerini söylerken özellikle onlara bakmıştı, bu kez utanan onlardı işte!

Kendisine bir partner bulmakta zorlanacaktı belki de. * Keşke Tina da alsaydı bu dersi, ne güzel eğlenirdik. * diye geçirdi içinden. En yakın arkadaşıyla neredeyse her dersleri ortaktı. Ancak Tina, Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersine zaman ayıramamıştı ne yazık ki. Bu tür dersler genelde partnerlerle, uygulamalı işlenirdi. Dawn da arkadaş çevresi oluşturmada pek de iyi sayılmazdı. Köşede duran güleryüzlü bir Gryffindor öğrencisi sırıtarak yanına geldi. ` Galiba partnerin yok, ha? ´ Dawn * Bu seni ilgilendirmez ! * diyecekti ama kendini frenledi. Sadece ` Evet, galiba! ´ diye homurdandı soğukça. ` O zaman benimle çalışmak ister misin? ´ Konuşmanın bu yönde gelişeceğini biliyordu. Her ne kadar kibirli görünen bu aptal Gryffindorlu kızla çalışmak istemese de sınıfta bir tek ikisinin kaldığını fark etti. * Haha! Seninle çalışmak mı? Dalga mı geçiyor bu kız? Bir aptallık yapmadığı sürece belki biraz katlanabilirim. Sadece not için... * Kızın sıcak tavırlarına ayak uydurmaya çalışarak, biraz daha kibar ve yumuşak bir ses tonuyla ` Tabii, teklifin için teşekkür ederim... ´ ` Dorothee. Takma isimlerden hoşlanmam, sadece Dorothee. Peki ya sen? ´ İçinden kahkahalarla gülmek geldi. Annesi ona küçükken Oz Büyücüsü masalını okumuştu ve o kitaptaki kahramanın adının aptalca olduğunu düşünüyordu. O günden beri bu ismi ne zaman duysa, yüksek sesle gülerdi. Ama ortam buna elverişli değildi. ` Ben de Dawn. Neyse, fazla uzatmadan uygulamaya geçelim. ´ Bu Dorothee denen kız cıvımadan önce tavırlarını biraz daha soğuklaştırdı. Son kalan yastıkların önüne geçtiler. Önce Dawn deneyecekti. Boğazını temizledi. Kararlı bir tavırla asasını Dorothee'ye doğrultarak ` SERSEMLET ! ´ diye haykırdı. Dawn o kadar hiddetle haykırmıştı ki, bırakın düşmeyi, kız resmen yastığa yapışmıştı. Tatminkar bir gülümseme yüzüne yayılırken sıra Dorothee'ye gelmişti. ` Ser- sem - haapşu! ´ Büyüsü bir vazoya isabet etmişti. Antika görünümlü vazo tuzla buz olunca kızın çilli yanakları pembeleşti. ` Neyse, tekrar dene. ´ diye mırıldandı Dawn. ` Sersemlet! ´ Bu kez büyü işe yaramış ve Dawn bembeyaz, kabarık yastığa gömülmüştü. ` Çözül! Tebrikler, Dawn. Çok iyiydin. ´ ` Yaa, evet, sen de. Her neyse, görüşürüz. ´

Çantasını aldıktan sonra, Dorothee'ye davrandığının aksine, gözleri ışıldayarak, gülümseyerek profesöre iyi günler diledi. Koşar adımlarla Ortak Salon'a yollandı.


En son Dawnielle Constantine tarafından Perş. 11 Ara. 2008, 03:17 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Pavel Oleksiy Bazarov

Pavel Oleksiy Bazarov


Erkek
Ruh hali : 3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Dansrr6
Mesaj Sayısı : 281
Yaş : 34
Kan statüsü : Hem PureBlood Hem de A Rh +
Galleon : 11662
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 07/12/08

3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Empty
MesajKonu: Geri: 3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi   3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Icon_minitimePerş. 11 Ara. 2008, 00:33

Uykusuzluk çektiğinden uyumayı aklından bile geçirmemiş olan Oleksiy için yine sıradan bir gündü. Öğleden önce Tılsım derslerine girecekti, bir saat boşluk ve öğle yemeğinden sonra, en sevdiği Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersliğinin yolunu tutacaktı. Aklından bunları planlarken dışarıya baktı. Saat daha erkendi ancak Güneşin şimdiye kadar doğması gerektiğini düşündü, cüppesiyle cebelleşirken bir yandan da yatakhanesinde perdeyi aralayıp dışarı bakmaya çalışıyordu. Yağmur durmuş gibiydi. Yanılıyor da olabilirdi. Çünkü yatakhanesinde kalanların gece boyu nefes alış-verişleri camı hafif buharlandırmıştı. Öylesine üşeniyordu ki, eliyle buhar lekelerini silip dışarı bakmaya bile gayret göstermedi. Hava yarı aydınlık yarı karanlıktı. Sevmiyordu böyle arada olan şeyleri. Kendini hatırlatıyordu böyle şeyler. Hep iyiyle kötü arasında sıkışmıştı hayatında Oleksiy. Onun hayatı ya bembeyaz olmalıydı ya da kapkaranlık. Ancak bunun imkansızlığının da farkındaydı, o sadece olabildiğince beyaz renklerin hakim olmasını istiyordu hayatında ve bunun için yaşıyordu...

~ Öğleden Sonra ~

Karanlık Sanatlara Karşı Savunma vardı sırada. Bir çok arkadaşı bu dersi sevmediğinden yazmamıştı sene başında listelerine ama Oleksiy için bu ders vazgeçilmezdi. Kendini korumak, iyi bir büyücü olmak istiyorsa bu dersi iyi öğrenmeliydi... Sınıfa girdiğinde sıraların iki yana itilmiş, ortaya da rengarenk -ki Oleksiy'nin gözüne genelde hep mavi olanlar takılmıştı- yastıklar konulmuştu. Oleksiy ilk dersten pratik yapacaklarını anlayınca heyecanlandı. Cebinde asasını sıkıca kavramıştı istemsizce. Profesör Black konuşmaya başladığında, pür dikkat dinlemeye koyuldu Oleksiy. Tanışma faslını es geçtiği için de içinden teşekkür etti profesöre. Ancak profesör Sersemletme ve Karşı Laneti hakkındaki açıklamasından sonra eşleşmelerini söylediğinde, kendini boşlukta hissetti bi an. Çünkü neredeyse tüm arkadaşları bu dersi listelerine yazmamıştı ve O, insanlar eşleşirken etrafında bir tane bile tanıdık kimseyi göremiyordu şu anda. Tek şansı diğer partnerini bulamayan öğrencilerle pratik yapmaktı. İki dakika sonra Ravenclaw'dan olduğunu bildiği esmer bir kız ile göz göze geldi. İsmini bilmediği kıza yaklaşık on metreden seslendi.

-Eğer bir partnerin yoksa, pratik yapabiliriz. Kız partnerim yok diyerek başını sallamak istediyse de, Oleksiy bi an için kızın pratik yapmak istemediğinden başını salladığını algıladı, bir kaç saniye bekledikten sonra kız asasını hazır etmiş Pavel'in karşısında durduğunda, ancak gard alması gerektiğini hatırladı Oleksiy ve ardından: -Öncelik bayanlarda
dedi gülümseyerek.

Kız hay-hay anlamında başını salladı ve Oleksiy'e okkalı bir Sersemletme büyüsü gönderdi. Yastıkların üzerine yığılan Oleksiy bi an kızın hiç karşı laneti kullanmayacağını düşündü. Asası elinden düşmediği için kendine karşı lanet uygulayabilirdi ancak profesör böyle bir şey yapmaları gerektiğini söylememişti. Karşı laneti yapmakta biraz zorlanmıştı kız galiba ki Oleksiy yerde yaklaşık yarım dakika beklemek zorunda kalmıştı.
Lanet olsun, gerizekalı! diye küfretti içinden Oleksiy kıza. Çözülüp ayağa kalktığında biraz sinirlenmişti. Kıza kin dolu bir bakış atıp büyüyü kızın beklemediği bir anda gönderdiğinde, Oleksiy; sanki büyünün asasından değil de kendi bileğinden fışkırıyormuş gibi hissetti kendini. Sıktığı dişlerinin arasından: Sersemlet!
diye mırıldanmak yetmişti ona. Kırmızı renkli büyü kızı tam göğsünden vurdu ve Oleksiy, kızın bir kaç metre ötede yastıkların üzerine yığılışını seyretti. Zevk almıştı bundan. Onu da bir kaç dakika böylece Sersemletme büyüsünün etkisinde, yerde bırakmayı geçirdi aklından. Ama pratik yapıyordu düello değil. Asasını büyüyü gönderirken ki hareketinin tersi yönde sallayıp

Çözül...
diye mırıldandı. Bundan sonraki kalan süresinde kıza sadece üç defa daha Sersemletme büyüsünü gönderebildi ve kızı her defasında tam anlamıyla Oniki'den vurup, yastıkların üzerine düşürmeyi başardı. Kızsa onu üç denemesinden sadece bir defa yere yıkabilmiş, Oleksiy'nin rakibesi olamayacağını kendi kendine kanıtlamıştı zaten...

Ders bitiminde Oleksiy yorulduğunu hissediyordu. Karanlık Sanatlara Karşı Savunma, işte bu yüzden onun en sevdiği dersti. Kendini en çok geliştirdiğini düşündüğü ders olduğunu düşünmüştü üç senedir Oleksiy, bu dördüncü senesiydi ve bu düşüncesinin - ya da tutkusunun demek daha doğru olur - bu derse ne kadar kuvvetli bir bağ ile bağlı olduğunu bir kez daha inandırmıştı Oleksiy'i. Oleksiy, güler yüzlü Profesör Black'e iyi akşamlar dileyip, sınıftan terlemiş ellerini cüppesine silerek çıktı ve taş koridorlardan kuleye doğru tırmanan merdivenleri birer ikişer katetmeye başladı. Kule'de yatakhaneye gidip direk uzanmayı hayal etti, şu anda arzuladığı tek şey, güzel, temiz ve gölgesiz bir uyku çekmekti.


En son Pavel Oleksiy Bazarov tarafından Perş. 11 Ara. 2008, 22:38 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Ophelia Liv Lynn

Ophelia Liv Lynn


Kadın
Ruh hali : 3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Evilgrin0007qd8
Mesaj Sayısı : 156
Yaş : 36
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11666
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 04/12/08

3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Empty
MesajKonu: Geri: 3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi   3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Icon_minitimePerş. 11 Ara. 2008, 02:25

Karanlık, boş bir sokakta yürüyordu, fakat oraya nasıl geldiğiyle ilgili hiç bir fikri yoktu. Arkasından gelen ayak sesleri irkilmesine neden oluyordu, bir kaç kere arkasına bakıp onu takip edenin kim olduğunu görmeye çalıştıysa da seçemeyeceği kadar karanlıktı sokak. Abisi olduğunu düşündü ilk olarak, fakat -karanlıktan seçebildiği kadarıyla- gördüğü silüet abisininkinden çok daha iriydi. İstemsizce adımlarını hızlandırıyordu, fakat arkasındaki adam -ya da kadın- da aynı ölçüde, ritmik bir şekilde hızlanıyordu, aralarındaki mesafeyi korumak istercesine...

Aniden durdu, arkadaki ayak sesleri de kesilmişti şimdi. Arkasını döndü, karanlık, kapkaranlık bir boşluğa bakıyordu adeta. Yani orada birinin olduğunu bilmese, boşluğa baktığını düşünürdü. Asasını boşluğa çevirerek bağırmaya çalıştı;
"Kimsin sen?!" fakat ağzını açsa da sesi çıkmıyordu. Çevresini saran karanlık sesini ve benliğini yutuyordu adeta. "Korkma, Ophelia. Korkma kızım, benim." Eskilerden, çok tanıdık, sevecen bir ses çınladı kulaklarında Ophelia'nın, şimdi iyiden iyiye afallamış, korkmuştu. Sesini kaybettiğini unutup cevap vermeye yeltelendi; "Ama ama sen ölüsün!" Tek başarabildiği dudaklarını oynatmaktı. Fakat, aynı ses cevap verdi; "Biliyorum. Konuşmamız gerek Ophelia, seni bu yüzden buraya getirdim." Olayları anlamlandıramayacak durumdaydı Ophelia, yaprak gibi titriyordu. Karşısında duran -ya da en azından karşısında durduğunu tahmin ettiği- adamın -ya da babasının- bu karanlıkta dudaklarını okuyabilmesi imkansızdı, sesinin çıkmadığını da biliyordu. Hem... Eğer sağır olmuş olsa, onun sesini duyamazdı, değil mi? Karşıdaki ses, babasının sesi, devam etti; "Malikanede bulduğun şu grimoire'i almanı ben istedim. Ona gözün gibi bak, Liv. Zamanı geldiğinde kullanacaksın onu."

Derken ayaklarının altında yer kayboldu ve tüm bedeni boşluğa düştü, terleyen elinden asasının kayıp gittiğini hissettiyse de, kapkaranlık boşlukta ona uzanamadı. Ne olduğunu anlayamadan kendini malikanede buldu. Çıtırdayarak yanan şöminenin karşısındaki deri, üçlü koltukta Pavel oturuyordu ve Ophelia'yı gördüğüne hiç de memnun değildi. Biraz daha dikkatli incelediğinde, Pavel'in yaklaşık bir beş yaş daha yaşlı göründüğünün farkına vardı. Derken, gelecekteki Pavel, Ophelia'ya bağırmaya başladı; "Beni, beni aldattın! Kitabı Karanlık Taraf'a hizmet etmek için kullanacağını söylememiştin, ne de onlardan biri olduğunu! Senden tiksiniyorum, Liv." Sonrasında asasını Ophelia'ya doğrulttu. Kendini savunmak için asasını çıkarmaya yeltelendi fakat sonrasında, asayı düşürmüş olduğunun farkına vardı. Hızla, gözleriyle malikanenin zeminini tarasa da asasını bulmayı başaramadı. "Avada Kedavra!" Pavel'in asasından çıkan yeşil ışık tüm dünyayı doldurdu.

...

Kan ter içinde gözlerini açtığında Slytherin Kızlar Yatakhanesi'nde, yatağındaydı. Yatağından hışımla kalkıp pencerenin kenarına oturdu ve şafağın söküşünü izlemeye koyuldu. Yükselen kızıl güneşle uyanan ağaçlara, kuşların cıvıltısına bıraktı bir süre kendini. Tekrar yatsa, bu rüyanın üzerine bir daha uyuyamayacağına emindi. Ortalık biraz daha aydınlandığında sıcak bir duş alıp özenle giydi Slytherin cüppesini. Dönemin ilk dersine giriyor olmanın verdiği heyecanla saçına ve makyajına biraz daha özen göstermişti. Sonrasında, yanına perşomenlerini ve kitaplarını alıp Büyük Salon'a, kahvaltı etmeye indi. İştahı yerinde değildi, doğrusu, gördüğü rüya kafasını allak bullak etmişti. Tabiiki hayalgücünün birer ürünüydüler, fakat, gerçek olma ihtimalleri korkutucuydu. Hızla tostunu ve balkabağı suyunu mideye indirip Küpüthane'nin yolunu tuttu. Gördüğü rüyanın etkisinden olacak, yatakhaneye dönmek istemiyordu. Slytherin Ortak Salonu'nun da fazla gürültülü olabileceğini düşündüğünden Kütüphane'de bir kaç saat KSKS çalışmanın bugünkü dersin de yararına olacağını düşünmüştü.

Kütüphanede saatlerini geçirmiş olmasına rağmen hala kitabın indeks kısmı açıktı önünde. Aklı gördüğü rüyadaydı... Pavel ile bir gelecekleri olamayacağını biliyordu zaten. En başından beri ondan etkilenmiş olması hataydı. Onu, kitapla ilgili hiçbir şeye bulaştırmayacaktı. Aniden irkilip saate baktığında öğle yemeğine neredeyse geç kalıyor olduğunu farketti. Hızla toparlanıp koşar adımlarla Büyük Salon'a geldiğinde pek çok öğrenci masalara oturmuştu bile. Slytherin masasına oturduktan sonra yaptığı salaklığın az da olsa farkına varmıştı. Kendini aç hissetmiyordu ki! Pekala ders vaktine kadar Kütüphane'de bekleyebilirdi. Fakat, aklı bunu bile idrak edemeyecek kadar meşguldü işte. Rüyayı kafasından atmaya ve bir kaç lokma da olsun yemeye zorladı kendini ama, pek de başarılı olduğu söylenemezdi. Sonrasında, KSKS dersliğinin yolunu tuttu.

Dersliğe vardığında, sınıfa daha önceden gelen bir kaç kişi olduğunu farketti, fakat kimler olduğuna dikkat edemedi, çünkü önce Profesör, sonrasında da sınıfın düzeni çok daha ilgi çekici gelmişti. Tüm sıralar kenarlara itilmişti ve sınıf yastıklarla kaplıydı. İster istemez, bu dersin oldukça eğlenceli geçeceğini düşündü Ophelia. Sonrasında bekleşen Slytherin'li grubun yanında yerini aldı. Herkesin geldiğinden emin olduğunda, Profesör Black otoriter bir edayla konuşmaya başladı;
"Adım Lily Black. Siz zaten birbirinizi tanıyorsunuz ve bende çoğunuzu tanıyorum o yüzden gereksiz bir tanışmayla uğraşmak istemiyorum. İstesem de 3 sınıfı kırk dakikada tanıyamam zaten. İlk derse çok zor olmayan ve zevkli sayılabilecek bir büyüyle başlamayı tercih ettim. Sersemletme büyüsü. Düellolarda ve benzer karşılaşmalarda en yararlı ve temel büyülerden biridir."; Bir şeyler arar gibi sınıfta gözlerini dolaştırdıktan sonra Miss. Champan denilen Gryffindor'lu kız üzerinde sersemletme büyüsünü uyguladı. Yastıkların neden koyulduğunu idrak ettiğinde Ophelia, ister istemez gülümsedi. Kızı çözdükten sonra Profesör sınıfa dönüp; "Eşleşmeniz ve büyüyü çalışmanızı istiyorum. Lütfen sersemlettiklerinizi yastığa isabet ettirmeye çalışın."

Ophelia; "Ne eğlencesi kalır ki o zaman?" diye düşünmekten kendini alamadı. Sonrasında, aniden yanında bitiveren, Ravenclaw'lu kızla buluştu gözleri. "Eş olalım mı? Y-yani istersen?" Böyle bir şey beklemediğinden afallayan Ophelia onaylar gibi başını sallamakla yetindi. "İlk önce sen başlasan iyi olur." dedi kız utangaç bir tavırla. Ophelia, onun 3. sınıf olduğunu düşündü. Tekrar, onaylar gibi başını salladı ve asasını kıza doğrulttu. O an, bakışları Oleksiy'yi buldu. Ravenclaw'lu, esmer, güzel bir kızla yapmayı seçmişti alıştırmasını. Kıskançlığın dalga dalga kabardığını hissetti içinde. "Sersemlet!" Büyü ağzından çıktıktan sonra yastığı hedeflemediğinin ayrıdına vardı. Oleksiy'ye o kadar sinir olmuştu ki, yapması gerekeni tamamiyle unutmuştu. Korkuyla kızın düşüşünü izledi. Şanslıydı ki kızın vücudunun büyük bölümü yastığa denk gelmişti ve hiçbir yerini hızlı çarpmamıştı. Derin bir nefes alıp mırıldandı. "Çözül."

Kız, sersemliği üzerinden attıktan sonra biraz güçlükle doğruldu. "Tebrik ederim." dedi utangaç bir sesle. "Yalnız, ben... Ben çok iyi değilim korkarım. Umarım canını yakmam." Ophelia yalnızca "Sorun değil." demekle yetindi. Sonrasında kızın, titreyen eliyle tuttuğu asasından "Sersemlet." komutuyla çıkan kırmızı ışığı gördü. Tüm vücudu uyuşmuştu... Gözlerini tekrar açtığında hissettiği ilk şey kolundaki acı oldu. Ravenclaw'lu kız başında durmuş telaşlı telaşlı soruyordu; "İ-iyi misin? Bir yerin acıyor mu?" Kolunun acısından bir süre gözlerini kıssa da çabuk toparlandı, belli ki kötü çarpmıştı. "İyiyim... Bir dahaki sefere eşim olacaksan dikkatli davran!" dedi aksi aksi. Zil çaldığında ise sınıftan hızla çıktı. Ders zevkli geçmişti aslında, fakat Pavel'i o kızla görmek moralini bozmuştu. Ne beklediğinden ya da niçin böyle yersiz bir kıskançlık duygusuna kapıldığından emin değildi. Kafasında binbir türlü düşünceyle Slytherin Ortak Salonu'nun yolunu tuttu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.hogwartsekspresi.com/lejantlar-karakter-kartlary-f164
Andreã Cymone Zcfieldern

Andreã Cymone Zcfieldern


Kadın
Ruh hali : 3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Dansrr6
Mesaj Sayısı : 79
Yaş : 30
Kan statüsü : H.B
Galleon : 11706
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 14/11/08

3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Empty
MesajKonu: Geri: 3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi   3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Icon_minitimeCuma 12 Ara. 2008, 13:54

"Karanlık Sanatlara Karşı Savunma Dersi var bugün" diye mırıldandı Andreã. Bir yandan buruşmuş programı okuyor, diğer yandan ağzına birşeyler tıkıştırıyordu. Fazla iştahı yoktu aslında. KSKS dersi 4. yıldır, onun favorileri arasında yer almayı başarmıştı. Belki uygulamalı bir ders olması, belki yaşantısında sık karşılaştığı için seviyordu bu dersi. Tam olarak neden sevdiğini bilmiyordu. Zaten bu konu üzerinde de pek durduğu söylenemezdi. Yemek yeme işlemini bitirdikten sonra, derse ilk gidenlerden olmak için masadan kalkıp, derslik alanına doğru ilerlemeye başladı Andreã.

Büyük Salon'un devasa kapısından geçerken koridor boyundaki tablolar Andreã'nın dikkatini çekti. Meşe oyuklarla bezenmiş büyük tablolar içindeki hayaletler, huzursuzca birşeyler mırıldanıyordu. Bazıları ise -nedensiz- bir biçimde bulunduğu yeri terk etmişti. Geride ise onların silüetleri kalmıştı. Hogwarts tablolarının neden bu kadar huysuz olduğu konusunda hiçbir fikri yoktu Andreã'nın. Dördüncü senesinde olmasına rağmen hâlâ onların sırrına erişememişti. Tüm bunları düşünürken aklına geçen sene mezun olan Olympé'nin* sözleri kulaklarında çınladı
'Tabloların yaptıklarında mantık arama'

Andreã derslik alanına geldiğinde içeride profesör dışında sadece bir iki kişi olduğunu fark etti. Diğerlerinin gelmesini beklerken, sınıftaki ani(!) değişilkliğin neden olduğunu düşünüyordu. Alışılagelmiş sıralar şimdi bir köşede, terkedilmiş gibi duruyordu. Yerdeki yastıklar ise odaya tamamıyla mîstîk'i bir hava vermişti. Belli ki bugün işlencek olan ders diğerlerinden farklı olacaktı. Bu sefer farklı birşeyler işleyecek olmak, Andreã'nın hoşuna giderdi doğrusu.

Oldukça serin bir gündü. Bir sonabahardan beklenmeyecek, bir soğuk hakimdi havaya. Andreã, burda olmak yerine bahçede yalnız bir biçimde yürüdüğünü düşündü bir an için. Rüzgarın kırbaçladığı yüzü kıpkırmızı, gökyüzünden kopup gelmiş masmavi gözlerinin altı morumsu bir halkayla kaplanmış... Bu düşünce bile onun irkilmesine neden olabilmişti. Andreã, bu serin hava yerine -telakkisiz- daha ılık bir havayı tercih ederdi. İşte o zaman baheçeye çıkar, ılık rüzgarın yüzünü okşamasına izin verirdi. Bu biçimli ılık bir havada, bedenine sürmüş olduğu sihirli bitki armonisinin etrafa yaydığı hafif koku, toprağın emdiği suların geride bıraktığı nahoş kokuyla birleşince muazzam bir ortam oluşuyordu.


"Adım Lily Black.."
Profesörün yüksek sayılabilecek bir ses tonuyla konuşmaya başlaması üzerine, hayallerinin sarmaladığı kümülüs bulutundan birden ayrıldı Andreã. Şu sıralar, hayallere oldukça fazla dalıyordu -ki bu onun için pek hayra yorulacak birşey değildi- Profesörün mavi gözleri ve koyu karamel saçları ona soğuk bir hava katıyordu. Dersi çok sevmesine rağmen, profesör Andreã'ya çok uzak geliyordu.

Sersemlet. Derste işleyecekleri büyü buydu. Profesör ilk dönemin ilk dersinde, uygulamalı bir ders seçmişti. Sersemlet gibi bir düello büyüsünün seçilen ilk ders olması Andreã'nın kuşku tohumlarını serpmesine yol açmıştı. Şu sıralar kulaktan kulağa yayılan Azkabandan kaçış meselesinin bu dersle alakası olduğunu düşünüyordu Andreã. Sanli, bir önlem, karşı koyma(!) niteliği taşıyordu bu büyü. Yersiz bir şüpheye kapılmayı umut etmekten başka bir şansı yoktu Andreã'nın.

İlk olarak profesör denemişti büyüyü. Sersemletme büyüsünün hemen ardından, kobay(!) seçilen öğrenci yastıkların üzerine düşüvermişti. O andan sonra, Slytherin öğrencilerinin gözlerinde şimşekler çaktığını hissetti bir an için Andreã. Ezelden beri gelen ve ikili bir çatışmaya sahip olan iki bina öğrencilerinin karşılıklı yer alması, ciddi bir felakete yol açabilirdi. Sürekli bir husumet içinde olan bu ikili grup arasında dostluk(!) olduğu Andreã'ya göre sadece bir rivayetti. Çıkar ilişkilerine dayanıyordu ikililer arasındaki sohbetler... Profesör de bu duruma hakim olmuş olacaktı ki pek manidar sözleriyle, tedbir alıyor gibiydi.

Cübbesinin iç cebinden asasını yavaşça çıkarttı Andreã. Yer çekimi kanunu birebir yansıtıyordu mavi cübbesi. Kravatı neredeyse yarılanmış, sadece ipleri gözükür bir haldeydi. Bu haliyle sabahtan beri geziniyor olduğunun yeni farkına varmıştı. Kravatını sınırlarını uygun bir hâle getirip, başladığı işi devam ettirme yönünde bir eğilim gerçekleştirmeye koyuldu. Öncelikle olarak kendisine bir partner bulması gerekiyordu.

Asasını sallayıp, sinsi bakışlarıyla insanı geren bir hava veren, yeşil cübbesinden anlaşıldığı kadarıyla asil(!) bir Slytherin'li gözüne çarptı ilk olarak. Slytherinli kız tehtitkar bakışlar atarak, kendine bir eş arıyor gibiydi. Andreã kıza doğru tam bir adım atacakken, onun sola doğru ilerlediğini ve bir başka Slytherin'le eşleştiğinin farkına vardı. Elini çabuk tutmazsa, sona bir tek o kalacak gibiydi. Çekinik tavırlarla ilerledı Andreã , kimin yanına gideceği konusunda kararsız kalıyordu. Mavi gözlerini olağanca açıp, boşta kalan başka birini aramaya başladı Andreã.

Oda da oluşmaya başlayan kasvet canını iyiden iyiye sıkmaya başlamıştı Andreã'nın. Eşsiz kalma korkusunu hissetmeye başlaması, bir an için bile olsa onda tedirginlik yaratmıştı. Etrafta aranırken, az ilerde kendi gibi birilerini arayan bir öğrenci fark etti Andreã. Karamel-kahve tonlarındaki uzun saçları, tıpkı bir ormanı andıran yeşil gözleri, keskin yüz hatları ve ince pembe dudaklarıyla orantılı bir yüze sahip olan ve giydiği turuncumsu cübbeden anlaşıldığı kadarıyla Hufflepuff binasına daim biriydi bu. Gözüne kestirdiği kişiyi bir kez daha kaptırmamak için, üstündeki tedirginliği ve çekingenliği çıkararak kıza doğru ilerledi Andreã. Yüzüne oturtuğu -yarı yapmacık- gülümsemeyle kıza eşi olmasını teklif etti. Kız, kafasını aşağı yukarı sallayıp olumlu bir cevap verince,Andreã artık bir eşe sahip olmanın verdiği rahatlıkla uygulamaya geçmek üzere hazırlanmaya başladı.

İlk deneme hakkı Andreã'ya aitti. Asası zaten elindeydi ancak büyü denemek için dahada bir sıkıca kavramıştı asayı. Asasını kavradığı andan itibaren, içinin ısındığını hissetti. - Tıpkı ilk eline aldığında olduğu gibi- İçinde büyü yapmakta olduğu için ne bir heyecan ne de bir tedirginlik vardı. Oldukça emindi başaracağından. Başarısızlık gibi bir ihtimal vermiyordu büyünün sonucu için. Kendine güveniyor olması büyüsünün sonu için iyi olabilirdi aslında. Karşısındaki kıza odaklandı Andreã. Oda da büyü yapan -yapmaya çalışan- hiç kimseyi umursamadı bir an için. Zihnindeki tüm düşünceleri ve duygularını bir köşeye attı bir anlığına. Ardından asasını kıza yöneltti ve yüksek bir sesle büyüsünü yaptı.


'Sersemlet!'

Asasının ucundan çıkan kırmızı ışık haznesi Hufflepuff'lu kıza doğru yol almaya başladı ve kızı vurdu. Kız, birden yastık yığının üzerine yığıldı. Düşerken, karamel saçları birden uçuşmuş ve yüzünü kapatmıştı. Andreã, başarmış olmanın verdiği haz ve biraz şımarıklıkla kıza doğru ilerledi. Daha ilk denemesinde böyle bir büyüyü becerdiği için, kendiyle gurur duyuyordu. İçindeki *kendini-beğenmiş düşünce sistemi* mekanizması işleve girmişti sanki. Sıra karşısındaki kızdaydı. O da aynı işlemi kusursuz bir biçimde yerine getirmişti.

Zaman bazen bir kuş misali uçarak geçer, bazen bir sürüngen gibi sürüne sürüne ilerledi. Zaman, en çok onu düşünmediğimiz anlarda tam akışında ilerlerdi. İşte tüm ders boyunca, zaman Andreã'yı hiç ilgilendirmemişti. Derslik içinde patlayan ışık hazneleri, yastıkların üstüne düşenler, başaramayanlar, birbirlerine diş gösteren ezeli rakipler... Tüm bunlar Andreã'nın ilgisini çekmeyi başarmış, onun zamanı unutmasına nedenn olmuştu. İşte bu yüzden ders oldukça zevkli geçmişti.

Zilin çalmasıyla, ders sona ermişti. Andreã, asasını cübbesinin cebine koydu. O sırada, derslik kapısından çıkan ders partnerini fark etti Andreã. Bütün ders boyunca eşleştiği kişinin adını bile sormamıştı. Partneriyle konuşmak en azından adını sormak istiyordu. Andreã hızla derslik kapısından çıkıp, kızı bulmak için ilerledi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
William Julian O'Neil
Ravenclaw 5. Sınıf Öğrencisi
William Julian O'Neil


Erkek
Ruh hali : 3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi 44692542ju9
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 29
Kan statüsü : Melez
Galleon : 11962
Ekspresso Puanı : 7
Kayıt tarihi : 17/08/08

3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Empty
MesajKonu: Geri: 3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi   3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Icon_minitimeCuma 12 Ara. 2008, 18:35

Anne ve babasının sesleri birbirine karışmış, çok uzaktanmış gibi geliyordu. Birden eve hakim olan karmaşa kafasını karıştırmıştı. Maskeli garip adamlar her yere lanetler savuruyordu neyin nesiydi bu. Nitekim babası annesiyle konuşurken duymuştu adlarının ‘Ölüm Yiyenler’ olduğunu. İkisi de her zamankinden telaşlı ve korkmuş yüz ifadelerine sahipti ve Will her ne kadar çok küçük te olsa bunun için, bir şeylerin yolunda gitmediğini, dahası oldukça tehlikeli olduğunu anlamıştı. Ama o bir şey soramadan veya söyleyemeden annesinin onu getirdiği odanın kapısı patladı ve babasının bir kaç saniye önce durduğu yere tahta parçaları uçtu. Annesi ve Will bir tarafta babası bir taraftaydı. Hala hem uyku mahmuru, hem de kafası karışık olsa da bu hoşuna gitmemişti. Kimin hoşuna giderdi ki. Odanın içini kırmızı ve yeşil ışık seli doldurmuştu. Annesinin yanında bir şeyler söylediğini duyuyordu ama bu kadar kalabalık ona falza gelmişti. Bir şeyler yapabilmek isterdi, karşısındakiler ailesinin hoşlanmadığı kişilerdi. Neyin nesi ise bu Ölüm Yiyenler. Yerdeki büyük bir vazo parçasını maskeli adamlardan birine fırlattı. Adamın kafasına çarpmıştı o sırada babası yere yıkmıştı onu. Annesiyle kendisinin dikkat çekmemeleri mi gerekiyordu anlamamıştı ama o garip ışıklardan yağmaya başlamıştı üzerlerine. Babasının annesine bir şeyler söylediğini duydu bağırarak. Tam o sırada biri kükremiş kırmızı ışık seli babasına çarpmıştı dehşet içinde babasının yüzünde ve ellerinde yaralar açılmaya başladığını fark etti. Daha önce hiç acı çekerken veya bağırırken görmemişti onu. Şimdiyse sesi evi dolduruyordu. Garip bir şey yapıyordu adamlar. Bazılarının asasından ışık çıkmıyordu ama yine de babasının canı yanıyordu. Adam kıvranıyordu resmen. Saniyeler, dakikalar geçti. Bakmak istemiyor ama gözlerini korkunç görüntüden alamıyordu. Gözlerinden yaşlar süzüldüğünü fark etti. Hala hiç sesi çıkmamıştı. Konuşamıyordu sanki. Birden bir adamın kahkahasını duydu. “Avada Kedavra!” Babasının gözleri şok ve dehşet ifadesiyle onlara doğru çevrilmiş bir şekilde yere düştüğünü gördü. Sesi çıkmıyordu, kıpırdamıyordu da. Nasıl anladığını bilmiyordu ama öldüğünü farkındaydı. Annesi onu kucağına almış koşmaya başlamıştı. Ne olduğunu anlamaya çalışsa da başaramayınca kucağında o olduğu halde koşan kadının işini daha da zorlaştırmış, ona sarılmıştı. Sessiz kalması gerektiğini biliyordu. O maskeli adamlardan görmek istemiyordu daha fazla.

Merdivenleri çıkmış Will’in odasına girmişlerdi. Annesinin ne yapmaya çalıştığını anlamak için kafasını kaldırdığında koridorun diğer ucundan siyah cüppeli adamların koştuğunu gördü
. “Annee!” Sesinin çıkıp çıkmadığından emin değildi. Kendine ait olmayan çatlak bir ses tonuyla duyulmuştu söylediği. Ama annesi anlamış görünüyordu. Aniden Will’in odasının camını kırıp kucağındaki çocukla aşağı atladı. Ağır çekimde yere inerken Will’in başı dönmeye başlamıştı. Gözleri kapanmadan önce son gördüğü şey halısındaki süpürge modelinin üzerine basıp kırarak geçen maskeli adam olmuştu...

Uyanmadan bir kaç dakika öncesinde dönüp durmuş uykusunda mırıldanmıştı. Şimdi de yere düşme sesiyle zil sesi birbirine karışmış yarı uyur yarı uyanık bir durumda boş boş karşısındaki lacivert perdelere bakmasına neden olmuştu. Battaniyelerin altına gömülmüş olduğu ve terlemiş olduğu halde titriyordu. Aylardır, hatta bir kaç yıldır bu kadar net görmemişti bu rüyayı. Yanaklarındaki ıslaklığı fark edince homurdandı. Pijamasının koluyla yüzünü sildiğinde en son ne zaman böyle bir şey gördüğünü hatırlamaya çalışıyordu. Birinci sınıfta olmuştu aynı şey. Okulun ilk günü, annesinin yanlız kalmasıyla ilgili bütün o düşünceleri yüzünden. Tıpatıp aynıydı rüyası ve sonrası. Aradan geçen iki, üç yıl bir şeyleri değiştirmemişti anlaşılan. İçinde biriken sıkıntı sonucu havaya öfkeli bir küfür savurdu. Bir köpeğe yapışmış keneyi andırıyordu bu ölüm yiyenler. Karanlık Lord(!)larının sırtına yapışmış kenelerdiler. Tiksintiyle yüzünü buruşturdu. Burnu havada, kendini bir şey sanan bir avuç ‘safkan’ insanlara bu kadar acı çektirememeliydi. Böyle böceklerin ilacı da olmalı.

Yatağından kalkıp sinirli bir tavırla eşyalarını çantasına tıkıştırmaya başladı. Tekrar o günleere dönmek korkunç olmuştu. Son zamanlarda unutmaya başlamıştı bazı şeyleri. Ama şimdi Hogwarts’ta çok yakın olmasa da çoğu kişiye arkadaşları varken annesinin kaybı ve yanlızlığının boyutunu da daha iyi anlıyordu. Küçükken sadece zihninde resim belirirmiş gibi olurdu. Şimdiyse duygularını anlıyordu ve anlamanın bedeli daha kötü bir acıydı. Kendinden ne beklediğini bilmiyordu, ölümü durdurmanın bir yolu yoktu ama kendini suçlu hissediyordu. Annesi mutsuzken gülmek bile kötü hissettiriyordu. Bunları bilse onun daha çok üzüleceğini bildiği halde. Babasının annesine söylediği son cümle kafasında onun sesiyle yankılandı, 'seni seviyorum.' Bunun büyük bir şey olduğunu düşünüyordu William. Şimdiye kadar kimseye söylememişti. Gerçekten hissetmiyorken söylenebilecek bir şey değildi. Sorun onda mıydı? Tam cüppesini giymeye başlayacakken bu kafayla ders kaldıramayacağını fark etti. Ama zorunluydu. Giyinip ilk dersin yolunu tuttuğunda kesinlikle iyi bir başlangıç yapmadığı belliydi güne. Yüzü her zamankinden beyaz, bakışları donuktu. Sanki dokunsan patlayacakmış gibi bir yüz ifadesiyle dolaştı ortalıkta bütün sabah. Çok arkadaşı olmamasının ender faydalarındandı, soru soran insanlar yoktu. Bu ruh halinin tek iyi tarafı her zaman konuşmak istediği ‘dörtlü’nün o sabah kafasını meşgul etmemesiydi, özellikle birinin. İlk dört derse hayalet gibi girdi. Şansına profesörlerin dikkatini çekmedi, her zaman sessiz biri olduğu için.

Kulak tırmalayan zil sesiyle sırasından kalktı. Her zamankinden yavaş hareket ediyordu, acele etmesi için bir sebep yoktu ki. Kalabalık ve gürültülü büyük salon çekilmezdi, iştahı da yoktu zaten. En son akşam yemeğinden veri bir şey yememişti, asklında açlıktan ölüyor olması gerekiyordu. Herkes büyük salona doğru yürürken insanların arasından beceriyle sıyrılıp okulun dışına çıktı. Göl kenarı bomboş ve sakin olurdu. Esneyerek gerçekten düşündüğü gibi çıkan göle yakın ağaçlardan birine yaslandı ve gözlerini kapadı. Son zamanlarda uyuyamıyordu. Bu yıla olaylı bir giriş yapmıştı, Irina sayesinde. Bu konuda kendisini suçlu hissetmesi gerektiğini bilmekle beraber hissedemiyordu, kendini sevmeyen biriyle beraber olmak kıza daha ağır bir yük olmaz mıydı? O kadar iyi rol yapıyor olamazdı Will, suçlanmaması gerektiğini düşünüyordu. Kızın kendisini her görüşünde sataşması vicdan azabını yok etmişti gerçi. Birbirlerine uyan iki kişi değillerdi işte. Tekrar gözünü açmıştı bu konuyu düşünürken, huzursuz bir ifadesi vardı. Yavaş yavaş gevşedi ve göz kapakları ağılaşmaya başladı…

Ne kadar uyuduğunu bilmiyordu ama gözlerini açtığında güneşin erinde bir değişiklik var gibiydi. Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersi vardı, gıcık olduğu profesör de artık profesör değilken kaçıramazdı bu dersi. Taib çoktan ders başlamış olabilirdi ama Hogwarts koridorlarını koşarak geçerken gördüğü ve duyduğu öğrenciler bunun aksini işaret ediyordu. En sonunda sınıfın önünde kayarak durduğunda görüntüsünü umursamazca profesör karşısına çıkabilecek kadar düzeltti ve kapıyı açtı. Profesör sınıftaydı ama daha ders başlamamıştı. Gülümsedi. Ama gözü kendi binasından bir öğrenciyle, erkek arkadaşı olduğunu sanıyordu öpüşen Irina’ya takıldığında gülümsemesi kayboldu. Anlamadığı bir nedenden dolayı garip hissetmişti. Sanki kıskançlık… Kendi yaptıkları ve söylediklerinden sonra bu his saçmaydı ama bir an çocuğun yerinde kendi olabileceğini düşünmüştü ve zihninde böyle bir resim belirmişti. Ürkütücüydü… Bu düşünceyi kafasından atmaya çalışarak yerdeki yastık yığınını gördü. Birkaç kişi, belli ki kendisi gibi tembel yapılı olanlar oturmuştu. Kendi binasından bir iki kişiyi görünce o tarafa yollandı. Yastık yığınının ne olduğu hakkında bir fikri yoktu, önemi de yoktu.

Sınıf dolunca en sonunda profesör yastıkların gizemini(!) açıklamıştı. Eşli çalışmalardan hoşlanmayan William homurdandı. Elinde değildi hoşuna gitmiyordu eş olacak birini aramak. Kendi binasından bir kız yanına gelince memnun oldu, tanımamakla beraber umursamıyordu da. Gözleri başka birine kaymıştı, Irina veya nesiyle ilgili düşünce ve duygularını unutturacak birine. Arkadaşlarından biriyle eşleşmişti ve eğleniyor gibi görünüyordu. İçini bu sefer kıskançlık olduğundan emin olduğu bir duygu kapladı. Karşısındakini bu yüzden fazla hızlı sersemletti ve kız yastıklara düşmeden önce iki santim geriye uçtu.(!) Bayılmış kızı eski haline getirip özür diledikten sonra içine toplanmış enerjinin ve stresin etkisiyle kendisine yakışmayacak bir şey yaptı. Erkek arkadaşının önünde Irina’yı sersemletti. Asıl niyeti çocuğu sersemletmek de olsa gayet iyi olmuştu. O saçma düşünce kendisini tamamen terk etmişti. Acaba? Başka bir sersemletme büyüsü onu vurduğunda şaşkındı karşıdan gelmemişti büyü. Irina’nın yanında, asası ona çevrili çocuğu görünce başını anladığını belirtircesine salladı. Kendi büyü yapamıyordu demek hanımefendi. Eşi onu çözdükten sonra ders boyunca büyü yapmak dışında konuşmadı ve düşünmemeye çalıştı. Zil çalınca herkesten önce kapıdan fırladı. Kendi başlatmıştı neden bu kadar kızgın olduğunu da anlayamamıştı…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.lejantlarabaktımamausendim.com
Laryssa Irina Archibald
Slytherin 6. Sınıf Öğrencisi & Sınıf Başkanı
Laryssa Irina Archibald


Kadın
Ruh hali : 3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Heyup7
Mesaj Sayısı : 120
Yaş : 29
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11693
Ekspresso Puanı : 2
Kayıt tarihi : 25/11/08

3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Empty
MesajKonu: Geri: 3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi   3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Icon_minitimeCuma 12 Ara. 2008, 18:47

Zindanların o soğuk ve kasvetli havası çoktan etkisi altına almıştı genç kızı. Slytherin ortak salonunda şömine yanıyor olmasına rağmen engelleyemediği bir soğukluk her geçen saniyeyle birlikte bedeninin her köşesine yayılıyordu. Zümrüt yeşili işlemelerle süslenmiş uzunca bir masanın başında oturmuş tüy kalemin çıkardığı sesi ve gözlerindeki yaşları görmezden gelerek bir şeyler karalıyordu önündeki parşömene. Ortak Salonun sakin ve diğer günlere oranla daha sessiz olmasından faydalanarak dönem başından beri gönderdiği hiçbir mektuba cevap vermeyen ağabeyine bir kez daha mektup yazıyordu. Onun için endişeleniyordu ve o iğrenç mugglelerle dolu barda başına bir şey gelmiş olmasından ölesiye korkuyordu. Ağabeyi başını belaya sokmaktan hiçbir zaman geri kalmayan serseri ruhlu bir büyücüydü ve onun böyle olduğunu hatırlaması işleri daha da çıkmaza sürüklüyordu. Annesine sormak istemişti geçen hafta, ama sonra onun o ahmak büyücüyle evlendiğini anımsayıp hemen vazgeçmişti bu düşünceden. Ondan ve o iğrenç bulanık aşığı adamdan nefret ediyordu. Babasını çok sevdiğinden falan değildi annesinin başkasıyla evlenmesine duyduğu nefret. Sadece bu olanları kendine yedirememesi, durduramamasıydı. Henüz çok küçükken babası terk etmişti onu. Hayal meyal hatırlıyordu o gülümseyen yüzünü, ona şefkatle bakan gözlerini, koruyup kollamasını.

Oysa şimdi bütün bunlar o kadar uzak geliyordu ki ona… Sevdiği erkeğin ona yardım edebileceğini düşünmüşken o da terk etmişti Irina’yı. Şimdilerde duygusuz genç kız rolünü öylesine benimsemişti ki gün geçtikçe oynadığı role bürünüyor, olmaktan en çok korktuğu insana dönüşüyordu. Ama şikayet etmiyordu bu durumdan. Sürekli olanları düşünmek ve her seferinde daha da canının acımasını istemiyordu artık. Alex adında bir çocuğa sarılmıştı can havliyle. Denize düşen yılana sarılır misali… Yanlış seçimdi belki Alex. Bir oyundan ibaret görürdü kızları, geç fark etmişti bunu ama ondan da şikayetçi değildi. O zaten hala William’a aşıktı, unutmayı başaramamıştı. Alex sadece zaman geçirmek için kullandığı oyuncaklarından biriydi. Bu düşünceleri zihninden uzaklaştırırken tüy kalemi bir kez daha mürekkebe batırdı. Bu işi biraz fazla abartmış olmalıydı zira tüy kalemi geri çekmek için hamle ettiğinde mürekkep ters döndü ve saatlerdir pot kırmamak veya yanlış bir şey yazmamak için uğraştığı mektubu mahvetti. Sinirle iç geçiren Irina, cübbesinin içindeki asasını çekti ve mektubun üzerine dokundurdu. Mırıldandığı birkaç kelime büyük ihtimalle yanlış kelimelerdi, zira mektubun üzerindeki mürekkep bütün yazılarla birlikte yok olmuştu.
‘Lanet olsun!’ Sinirle oturduğu sandalyeden fırlayan Irina, hiddetle çantasını aldı ve hızla zindan merdivenlerinden gün ışığına ulaştı. Son zamanlarda sürekli sinirli, ruh hali bozuk ve en ufak bir şeye aşırı tepki gösteren iğrenç bir kız olmaya başlıyordu. Ama kendini değil, başkalarını, William’ı, ailesini, derslerin ağırlaşmasını suçluyordu, her zamanki gibi…

Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersliğinin olduğu koridorda yavaş adımlarla ilerlerken az önceki sinirinden geriye gözlerindeki hafif kızarıklık dışında hiçbir şey kalmamıştı. Saçlarını elleriyle geriye iterken perçemlerini gözlerini kapatmasını umarak öne çekmişti. Cübbesinin yakalarını düzeltti ve dersliğin kapısını araladı. Bulmayı beklediği düzenli sıralarken karşılaştığı yastıklar şaşırmasına neden olmuştu. Yine de herhangi bir ifadeye yer vermedi yüzünde, her zamanki gibi. Hemen birkaç adım ileride duran erkek arkadaşı Alex’in yanına gitti ve sahte olduğu apaçık belli olan tebessümüyle selam verdi. Oğlanın belinden tutup kendine çekmesineyse dudaklarına kondurduğu küçük öpücükle karşılık verirken aniden içeriye giren Ravenclaw, yine huzursuzlaşmasına sebep olmuştu. Ters bir bakış fırlattı William’a. Onun bu dersi aldığını bilmiyordu ama tahmin etmemiş de denemezdi. Ona sıkı bir lanet yollayıp dünyanın kaç bucak olduğunu göstermek için nelerini vermezdi oysa ki. Hem kim bilir, belki de bu derste bu istediğini gerçekleştirebilirdi, ama kıyabilir miydi işte onu bilmiyordu... Zorlukla Will’den ayırdığı bakışlarını sınıfın tamamlandığını fark eden profesöre çevirdi. Lily Black... Geçen yıl Ravenclaw’da okuyordu genç profesörü. O da öğrenciyken onunla tanışma fırsatı bulamamıştı Irina ama derslerinde onunla iyi anlaşabileceklerini umuyordu. Hoş, anlaşmasalar ne fark ederdi ki?

Sersemletme… Dersi daha ilk seferde sevmeye başladığını hissediyordu. Profesörün sarışın bir Gryffindor’u çağırdığını görünce dikkatle ikisini izlemeye başladı. Bu Gryffindor’un sıkı bir Sersemletme yediği sahneyi kaçırmak isteyeceğini hiç sanmıyordu. Profesörün parmakları arasındaki asadan fırlayan kırmızı ışık daha kıza isabet eder etmez Gryffindor beyaz yastıklardan birine düşmüştü. Dudakları alay dolu bir tebessümle kıvrıldı Irina’nın. Bu işi sevmişti doğrusu. Profesör eşlenmelerini ve büyüyü çalışmalarını söylediğinde Irina hiç vakit kaybetmeden hemen yanında duran sevgilisine baktı ve belli belirsiz bir şekilde göz kırptı. Yeşil işlemeli cübbesinden asasını çıkarttı ve Alex'ten önce büyüyü söyledi.
'Sersemlet!' Alex kırmızı ışık ona çarptığında tam da Laryssa'nın hedeflediği gibi ayağının yanında duran beyaz yastıklardan birine düşmüştü. Zafer kazanmış bir edayla gülümseyen Irina çözülmesi için kelimeyi söyledikten sonra ayağa kalkması için elini uzattı sevgilisine. Tam o sırada daha ne olduğunu anlayamadan yere yığıldığında yastıkların aksine sert zemine düşmüştü. Alex'in yardımıyla yeniden ayağa kalktığında başındaki o tuhaf ağrıya rağmen bakışları ilk olarak William'a kaymıştı. Onun yaptığını biliyordu ama neden yaptığını anlamamıştı. Terk edip giden o değil miydi, yoksa Irina yanlış mı hatırlıyordu? İçinde bir yerlerde hala Will'in ona karşı bir şeyler hissettiğine dair umut filizlendi. Ama geldiği gibi yok etti bunu, asla sevmeyecekti William onu. Biliyordu, kabul etmeliydi artık. Başını iki yana doğru sallayıp göz yaşlarının akmasını ve herkesin ortasında onu zayıf göstermesini engelledi. Daha fazla düşünmeyecekti onu, düşünmemeliydi de zaten.

Dersin geri kalan kısmında tembel tembel sevgilisi olarak adlandırdığı çocukla büyü çalışmayı sürdürdü. Ama zihnini meşgul eden tek konu William'dan başka bir şey değildi. Hala onu sevdiğini çoktan itiraf etmişti kendine, karşı koyamadığı aşkını kabullenmişti artık. William'da biliyor olmalıydı, en azından anlamayacak kadar odun olamazdı. Zil çaldığında kolunu beline dolayan Alex'e bakıp gülümserken hızla derslikten çıkan William'a baktı ve derin bir iç çekerek oradan ayrıldı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://hogwartsekspresi.editboard.com/bio-lar-f164/laryssa-irina
Alexander M. Breandan
Slytherin 7. Sınıf Öğrencisi
Alexander M. Breandan


Erkek
Ruh hali : 3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Evilgrin0007qd8
Mesaj Sayısı : 63
Yaş : 36
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11679
Ekspresso Puanı : 3
Kayıt tarihi : 10/12/08

3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Empty
MesajKonu: Geri: 3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi   3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Icon_minitimeCuma 12 Ara. 2008, 19:09

“Bir parça kızarmış ekmek uzatır mısın?”
‘Neden, uzanabilecek kadar uzun değil misin?’
“Alex, yine başlama istersen?”
‘İyi be, al!’

Nedense kimsenin ona tahammül edemediğini düşünüyordu, elindeki kızarmış ekmeği alt sınıflardan Marissa’ya doğru uzatırken. Oysaki her zaman takındığı agresif yapısına kıyasla fazlasıyla neşeliydi bugün fakat başkalarına göre onun şu an ki hali dahi eleştirilerin odak noktası olmaya yeter de artardı bile.. Düşüncelerinin arasından, umursamaz bir ifadeyle dudaklarını büzüştürdü. Belirgin, doğal bir kırmızılığı vardı ve çoğu kızı tavlamasında en büyük etkenlerden biriydi. Alex’in dudaklarından bir tek öpücük almak için bile sırada bekleyen öylesine çok kız vardı ki, bunu düşünmek bile farklı bir ifadenin yer almasını sağlıyordu çehresinde. Belli belirsiz bir hıh sesi eşliğinde bedenini doğrultarak ayağa kalktı. Marissa’nın biraz daha oturması için yağdırdığı ısrarlar üzerine kızın nefesini hissedebilecek kadar yaklaşmıştı aniden, yüzüne doğru. Sağ eliyle Marissa’nın çenesini kavrayarak kendine doğru çekerken, ıslak bir öpücük kondurdu göz bebekleri irice açılan kızın dudaklarına. Sırtına attığı çantası eşliğinde dudaklarını silerek Büyük Salon’un kapısına doğru yöneldiğinde ise arkasında bıraktığı yanakları kızarmış, uzun bir şok dalgası geçiren kıza tekrar bakma gereği bile duymadan dersliğin yolunu tutmuştu.

***


Sırtını duvara yaslamış taş zemine serilen yastıkları inceliyordu garip bir ifadeyle, Karanlık Sanatlara Karşı Savunma Dersliğinin profesöre en uzak kısımlarından birinde dikilirken. Bakışları dersliğe yeni yeni girmekte olan beşinci sınıf cadılar arasında gezinip dururken, aniden önünde beliriveren Irina’yı fark etmesiyle kızda sabitlenmişti sadece. Onunla eğlenmek için çıktığı fazlasıyla belli olsa da, cilveleşiyor olduğu kızlar arasında en değer verdiklerindendi ve bu yüzden çıkıyorum dediği bir tabiri kullanıyordu Irina için. Eh, yararlanmak istediği karşı koyulmaz bir fırsat vardı sonuçta önünde, pastanın en güzel süsüydü o Alex için.. Kızın verdiği selamı umursamadan, belinden kavrayarak kendine doğru çekti ve karşılık verdi öpücüğüne. Öylesine halinden memnun ve burnu havada bir tavrı vardı ki, Irina’nın ondan başka biriyle ilgilenebiliyor olacağına dahi ihtimal vermiyordu. Bu yüzdendir ki, kızın William içeri girdiği andan itibaren değişen bakışlarını fark etmemişti bile.. Sonunda, Profesör yapmaları gereken büyü ve talimatları söylerken yerlerini almışlardı çünkü sıkıcı olmaya başlıyordu artık durgun bir sınıf. Hareketlilik her zaman için Alex’in bakış açışını yansıtan sihirli bir kelimeydi ve birazdan yapacakları iş de bu kelimeyle fazlasıyla eşleşiyor gibiydi. Dudaklarını hafifçe ıslatarak asasını çıkartmış, Irina’ya doğrultuyordu fakat ilk hamle kızdan gelmişti; “Sersemlet!” Kaskatı hissettiği vücudu eşliğinde yere yığılırken, bedeninin her bir zerresi sızlıyordu. Akşamdan kalmaymışçasına bir hareketle, Irina’nın da yardımıyla ayağa kalkarken uzaklardan gelen kırmızı bir ışık huzmesiyle kamaştı gözleri. Sevgilisi önünde, yastığa doğru yığılmıştı ve bu da onun fazlasıyla asabileşmesine yeterdi o an için. Hala biraz önce hissettiği sersemlikle arkasına dönerken, pişkin bir ifadeyle sırıtan Ravenclaw’lı çocuğu fark etmişti bile. Asabi bir ifadeyle çocuğa doğru yürüyerek haykırdı; ‘Sersemlet!’

Sonrasında ise Profesörün orada olduğunu hatırlayarak bu olayı daha sonrasında halletmeye karar vermiş ve dersin kalanını yine sevgilisi ile ilgilenerek geçirmişti. Zili duyduğu anda ise belinden kavradığı Irina eşliğinde sınıfı terk ederken, Ravenclaw’lı çocuğa karşı bedeninde iştahlanmaya başlayan kin duygusunu fazlasıyla hissedebiliyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lavena Maire Forsythe

Lavena Maire Forsythe


Kadın
Ruh hali : 3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi 43772825vu8
Mesaj Sayısı : 47
Yaş : 30
Kan statüsü : Melez
Galleon : 11881
Ekspresso Puanı : 0
Kayıt tarihi : 17/08/08

3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Empty
MesajKonu: Geri: 3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi   3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Icon_minitimePaz 14 Ara. 2008, 22:41

Önündeki çocuğun şaşkınlık dolu yüzü, Lavena’nın saklandığı yerde şiddetle kıkırdamasına neden oldu. Oğlan mavi gözlerini iri iri açmış, her zaman takındığı ukala Slytherin’li tavrını paramparça eden bir şekilde arkasına bakıyordu. Lavena’nın olduğu yere değil, arkasına. Artık birilerini kandırmaya o kadar alışmıştı ki, bu oğlan gibi kimse ondan şüphelenmiyordu bile. “Peeves?” Oğlanın fısıltısı o kadar komikti ki, bu kez kahkaha atmamak için dudağını ısırmak zorunda kaldı. Kulağında annesinin sesini duyabiliyordu. “Hiç büyümüyorsun Lavena. Sana artık bu küçük kız davranışlarını bırakman gerektiğini kaç kez söyleyeceğim?” O bunu kaç kez söylerse söylesin, hiçbir zaman Lavena’ya dinlettirememişti kendini. Zira o, yaramazlığı hiçbir şeye değişemeyeceğini düşünüyordu. Kim demiş yaramazlık karın doyurmaz diye? Zilin çalışıyla beraber, gizlendiği yerden ortaya çıkıp son bir kıkırdamayla besbelli hala toparlanmaya çalışan çocuğa bir gülümseme fırlattı. Arkasına dönüp giderken çocuğun gözlerinin üzerine sabitlendiğini hissedebiliyordu adeta.

Karanlık Sanatlara Karşı savunma dersliğine giderken iki tane küçük kızı daha gafil avladı. İki kız bir birlerine bir de ince bir sicimle bağlanmış olan ellerine bakıp duruyorlardı. Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersliğine girdiğinde sınıf hemen hemen dolmuştu. Profesör, mezun olmadan önce sadece ismen tanıdığı genç bir kadındı. Ancak onda en çok dikkatini çeken şey, diğer özelliklerinden ziyade, hep genç kadının güzelliği olmuştu. Profesöre son bir bakış attı zira kapıda durmuş gözlerini profesöre diken biri çok dikkat çekerdi. Gözleriyle sınıfı hızla taradıktan sonra yerde bembeyaz bulutlar misali duran yastıkların –bunların ne işlerine yarayacağını düşünmeden alamadı kendini- üzerinden atlayıp kalabalığa yakın bir noktada durdu. Crystin bir anda yanında bitiverdi. “Hey Lavena,” dedi kız damdan düşercesine. Kız gevezelik yapmayı çok seviyordu, hatta daha doğru bir tabirle bayılıyordu. Bir an dersi bırakıp birkaç kişiyle daha eğlenme düşüncesine kapıldı. Ancak o daha Crystin’e cevap vermek için ağzını açarken, profesör konuşmaya başladı. Lavena her ne kadar Lily’i pek tanımasa da, hala ona ‘profesör’ olarak hitap etmek garip geliyordu nedense. Ağzını kapatıp Crystin’e başıyla ‘sonra konuşuruz’ anlamında işaret yaptı.

Sırtını duvara yaslayıp profesörün üzerinden adeta akıp giden sesini dinledi. Kulağına çalınan birkaç kelimeden Sersemletme’yi öğreneceklerini anlamıştı. Sibi’nin adının söylenmesiyle öne çıkmasını, profesörün onu sersemletip geri çözmesini sessizce izledi. Hiçbir zaman çalışkan biri olmamıştı, hatta tembel bile olduğu söylenebilirdi, ama hiç çalışmasa dahi iyi notlar almayı beceriyordu nasılsa. Belki de annesinin dediği gibi, çalışmadan iyi not almak gibi bir ‘yeteneği’ vardı. Annesi bu cümleyi ona karşı sık sık sarf ediyordu. Annesini düşünmemek için gözlerini kısarak Sibi’nin ayağa kalkışını izledi. Profesörün partner bulması ile ilgili lafları üzerine, kısaca arkasına döndü ve Crystin’e baktı. Kız da onun sözsüz sorusuna cevaben başını salladı ve bal rengi gözleri parıl parıl parlayarak ağzını açtı. Onun gevezeliğe başlamak üzere olduğunu bilmek için fazla düşünmesine gerek yoktu Lavena’nın. “Sen başla, olur mu?” dedi, onun ağzını açtığını hiç fark etmemiş gibi. Kıza gülümsedi. Bunun üzerine onun gerçekten fark etmediğine emin olan Crystin, çoşkulu bir gülümsemenin ardından asasını ona doğrulttu. “Sersemlet!” Yeniden kendine geldiğinde, bir yastık yığının arasında yatıyor ve Crystin’in çilli yüzüne, aslında sırıtan çilli yüzüne, bakıyordu. “Pekâlâ, şimdi sıra bende.” Neredeyse hevesli bir şekilde ayağa dikildi, Crystin’in pozisyon almasını sadece bir an bekledi, ardından büyülü sözler ağzından döküldü. Kız saçlarını yelpaze gibi açan komik bir edayla yere devrildiğinde kıkırdadı. “Çözül,” diye fısıldayıp, kız kendine geldiğinde olan bakışını seyretti. “Neye gülüyorsun?” Zilin tatlı sesi kulağını ilişip, olası inkârını erteledi. Yanında hala neye güldüğünü anlatması için ısrar eden Crystin ile beraber dışarı çıkarken gözleri etrafı yeni bir eğlence bulmak için taramaya başlamıştı bile.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.hogwartsekspresi.com/lejantlar-karakter-kartlary-f164
Martin Thomas Wolfiex
Fontjoncouse Otel Koordinatörü
Martin Thomas Wolfiex


Erkek
Ruh hali : 3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi 10811077vl2
Mesaj Sayısı : 344
Yaş : 33
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11735
Ekspresso Puanı : 11
Kayıt tarihi : 26/11/08

3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Empty
MesajKonu: Geri: 3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi   3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Icon_minitimeÇarş. 31 Ara. 2008, 19:37

Umursamazca koridorda yürürken, sonraki dersin ne olduğunu bilmek içini rahatlatıyordu; Karanlık Sanatlara Karşı Savunma. İşte bu gerçekten eğlencenin başlaması demekti. Bu sene okulda bu derse ilk kez giriyordu –çünkü ilk ders oluyordu- ve içindeki heyecan paha biçilemezdi. Fakat damağının önlerine doğru bir kısmında damağında ufacık bir yara vardı ve sinir oluyordu. Sol elinden ise birkaç parmağının etini yolmuş ve açık yaralar oluşmasını sağlamıştı. Soğuk havada parmakları morarıyor, şişiyor, kızarıyor en sonunda da kanamaya başlıyordu. Fakat şimdi şatonun içinde, sıcakta ve güvende olduğu için hiçbir hasat yoktu. Sadece dersliğin yolunu çekmek ve tüm insanların suratına garip garip bakması sorun olmuştu.

Sonunda uzun ve sıkıcı koridorlardan geçti. Dersliğin önünde dikildi ve bir an düşündü; ‘Girsem mi, girmesem mi?’ . Elbette ki kararı girmemek oldu. İçerden ses gelmiyordu. Demek ki geç kalmamıştı. Bu arada eldivenlerini almak için Ravenclaw Kulesi’ne gidebilirdi. Evet yapabilirdi, fakat yapmazdı. Zaten buraya gelene kadar fazlasıyla sıkılmıştı. Geri dönmeyi göze alamazdı. Bu yüzden sessiz sınıfında beklemek için kapıyı birkaç kez tıklattı ve içeri sakin bir adım attı. Yüzünde bir gülümseme yerleştirdi ve içeri girdi. Profesöre sevimli sevimli: “ Merhaba Profesör Black. Her zamanki gibi şıklığınızı koruyorsunuz. “ dedi ve muzip bir sırıtmayla sıralardan birine geçti. Fazla kalabalık olmadığı için sıra seçerken fazla zorlanmamıştı. Cüppesini düzeltti ve çantasını sandalyesinin koluna astı. Şimdi aklı tamamen sınıfın dışında gezinen güzel kızlara kaymıştı. Hayalindeki kızı bulana kadar hiçbir kıza pas vermemişti Héroe. Hayalindeki kızı bulamayacaktı zaten! Siyah saçlı, beyaz tenli, komik, sıcak kanlı ve sevecen. Her gün yeni yeni özellikler ekliyordu bu kıza Héroe. Gittikçe mükemmel bir kız oluyor ve sonunda vazgeçmek mümkün olmuyordu. Sonunu tahmin edebiliyordu; bu kıza iyice kendini bağlayacak ve kafayı kıracaktı. Aslında kolay yolu da vardı fakat kolayı seçmezdi. Güzel ve zeki olmayan bir kızla çıkması gerekliydi. Kendini hatırlaması ve hasına dönmesi gerekliydi. Kapıyla arasında sadece 3 sıra vardı ve karın ağrısını bahane edip sınıftan çıkabilirdi. Ama Black’lere duyduğu sempatiden dolayı bunu yapmazdı. Sadece dersin bitmesini bekleyecek ve dışarıdan bir kız tavlayacaktı. Kardeşlerine de hava atacaktı elbette. Okul başladıktan sonra onlarla fazla görüşmemeye başlamıştı. Nede olsa birçok arkadaşı vardı, kardeşlerine sıra gelmiyordu ki.

Üç sıralık mesafeyi, kızları, kardeşini, vs. kafasından çıkarttıktan sonra kendini derse hazırlamaya başladı. En çok ürktüğü kısımlar hep profesörlerin konuştuğu zamanlar olmuştu. Not tutma gereği duyuyor ve bu durumda kendinden utanıyordu. Yine yapacaktı bunu. O yüzden eskimiş sandalyede kaykıldı ve sandalyenin kolunda bulunan çantasından birkaç parşömen kağıdı ile not defteri çıkarttı. Hokkası ile tüy kalemini el yordamıyla aldıktan sonra sıranın pürüzlü yüzeyine malzemelerini teslim etti. Eli ayağı boşalmış, titriyordu. Sanki hayatının sınavına girecekti. Basit bir dersti işte. Fakat bu huyu ona bulaşmasından sonra şu ufak ve karizma bedende heyecan eksik olmamıştı. Sonunda başını iki eli arasına aldı ve kendi kendine mırıldanmaya başladı. ‘ Bu ders senin için deneme turu; oğlum Héroe. Kendini toplayacak ve güzel bir ders geçireceksin. Uzun değil, eğlenceli olacak. Bu profesörü, üç sıra mesafende duran kızlara satmaman gerekli. İşte kendime güven bu! ‘ diye içinden kendini gaza getirmişt.

Çok kısa sürede tüm sınıf doldu ve profesör derse başladı. Konuşmaya başladı fakat Martin bu sefer o kadar kararlıydı ki not defterini yırtıp atmayı bile düşündü. Elbette bu fikre yenik düştü ve karalıyormuş gibi birkaç not tuttu. Profesörün sözleri bittiğinde donakaldı. Kiminle eşleşecekti? Şu garip sınıfta onunla eşleşecek biri var mıydı? Durdu ve etrafına bakındı. Evet, orda bir kız vardı. Sarı saçlı ve ela gözlüydü. Sinsi sinsi yaklaştı avına Martin. Kendini asil göstermek için kısa mesafe kala düzeldi ve üstüne çekidüzen verdi. Boğazını temizledi ve: “ Acaba bu büyü çalışması için benim partnerim olur musunuz, güzel Lady? “ dedi ve gülümseyerek göz kırptı. Kızda ufak bir kıkırdama krizine tutuldu. Martin bir an böyle bir kızla partner olamayacağını düşündü ve arkasını döndü. İlk adımı daha havadayken: “ Elbette olabilirim, centilmen Lord. “ dedi berrak bir ses. Ayağı havada kaldı ve hızla geri döndü. O güzel kızın sesi o kadar etkilemişti ki, çirkin bile olsaydı aşık olabilirdi. Hemen kızın koluna girdi ve bir yastığa doğru yaklaştı. Sonra kolundan çıktı ve yastığın önünde durdu.

Kafasını omuzlarının hizasında bir tur çevirdi ve yutkundu. Sonra kıza döndü ve ciddi bir yüzle: “ Adım Martin. Fark etmişsindir, Ravenclaw binasındanım ve –elbette- Quiddtch takımında yer alıyorum. Partner olduk, hatta tanıştık, yakında da arkadaş oluruz. “ dedi yüzünü gülümsemeye çevirirken. Vücudunu oynatmadan arkasına baktı. Minderler yumuşak gözüküyordu fakat bayılma duygusundan nefret ederdi. Bir Hogwarts dersinde bayıldığında fazlasıyla rezil olmuştu. Ders İksir’di ve arkadaşı bu büyüyü ona yolladığında bayılmadan önce yerde debelenmiş, hoca gelinde düştüm demişti. Elbette daha bire gidiyordu ve ona büyüyü yollayan 3. sınıftı. Tam bir rezillikti. “ Bende Emily. Ben Hufflepuff’ın bir öğrencisiyim. Takımda da oynamıyorum fakat –fark etmişsindir ki- güzelim. İşime yarıyor. “ dedi ve göz kırptı. Ne için işe yarıyordu, çöpçatanlık için mi? Martin gülümsedi ve başıyla işaret verdi ve kendini kastı. Çok fazla zaman geçmemişti ki kafasında bir ses duydu: “ Sersemlet! “

Yere düşme hissi –uyandıktan sonra- Martin’in biraz öfkelenmesini sağlamıştı. Şimdi sıra Martin’e gelmişti. Fakat yer değiştirmeden önce: “ Başarılı bir büyüydü, tebrik ederim. “ demeyi unutmamıştı. Yer değiştirdiklerinde Emily’nin ağzında birkaç cümle belirdi fakat Martin kulak asmadı. Dinlemek istememişi sadece bayıltmak istemişti. Bu büyü onun cani yanlarını ortaya çıkartmaya başlamıştı. Sinsi sinsi kahkaha atmak istiyordu. Evrim geçiriyordu bu derse Martin. Asasını çekti ve havada biraz sallayıp artistlik yaptı. Sonra göz kırptı ve sessizce: “ Sersemlet! “ dedi. Kızın gözleri kaydı ve minderin üstünde devriliverdi. Büyüyü yaptıktan sonra etkisi geçtiği için hızlı adımlarla kıza yaklaştı ve dizlerinin üstüne çöktü. Ne kadar güzeldi, fakat Martin’in tipi değildi işte. Asasını kullanarak: “ Çözül. “ dedi ve uyanmasını izledi. Ayağa kalktı ve tekrar yer değiştiler.

Bu böyle sürüp gitti ve karakterlerimiz hayatlarının sonuna kadar birbirlerini bayıltıp dirilttiler, demeyi dilerdim. Çünkü bu son –yada sonsuzluk- Martin’in hayali olabilecek kadar sapıkçaydı. Fakat bu bayılıp-ayılma işlemi kısa sürdü ve en sonunda ders bitti. Martin kızı son kez ayılttı ve kalkmasına yardım etti. Sonra masasına döndü ve toparlandı. Hızla çantayı sırtına çekti ve hızlı adımlarla sınıftan çıkmaya çalıştı. Elbette profesörün önünde yavaşladı ve –her zamankinden farklı olarak- “ İyi günler Profesör Black. Bir dahaki derste görüşürüz. “ dedi. Sonra tekrar hızlandı ve bir sonraki sıkıcı dersliğe ilerlemeye başladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Maurellé Nemesis Argyris
Slytherin 6. Sınıf Öğrencisi
Maurellé Nemesis Argyris


Kadın
Ruh hali : 3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Heyup7
Mesaj Sayısı : 636
Yaş : 30
Kan statüsü : Safkan
Galleon : 11984
Ekspresso Puanı : 1
Kayıt tarihi : 09/11/08

3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Empty
MesajKonu: Geri: 3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi   3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi Icon_minitimePaz 15 Şub. 2009, 17:12

Adreane iksir dersinden çıktığında çok mutluydu. Bu derste bu kadar başarılı olması ailesinin çok hoşuna gidiyordu. Annesi hep iksir konusunda yetenekli olmuştu. Adreane bunu düşününce suratı asıldı. Annesi de hayatta olsa gurur duyardı. Hızlı adımlarla merdivenlerden çıktıktan sonra kendini Büyük Salon'a attı. Elizabeth'in yanı boştu. Hemen gidip onun yanına oturdu. "Selam." dedikten sonra yemeklere yumuldu. Karnının aç olduğunu şimdi farkediyordu. Yumulmak zaten onun için kibar kibar yemek demekti. Onu asla kaba bir şekilde tıkınırken göremezdiniz. Her hareketinde bir zarafet vardı. Öğle yemeği yine her zamanki gibi çok lezzetli olmuştu. Adreane'nin vakti olsa bütün gün burada durup yiyebilirdi. Ama yetişmesi gereken bir dersi olduğunu düşününce ayaklandı. Elizabeth hala oturmuş bir yandan yiyiyor bir yandan arkadaşlarıyla konuşuyordu. Enric ortalıkta yoktu. "İyi dersler." dedi gruba hitaben. Kızlarda başlarını onaylarcasına sallayıp iyi dersler dediler. Şimdi ders için yatakhaneye inip parşomen alması gerekiyordu. Ayakları geri giderek merdivenlerden indi. Yukarılarda olan bir ders için en aşağıya inip malzeme almak onu üşendirmişti. Sürünerek yatakhaneye çıktı ve yatağının üzerine sabah atılmış olan parşomen tomarını ve tüy kalemini aldı.

Sınıfa vardığında çok gecikmemiş olduğunu anlamıştı. Ravenclawlar ve birkaç Gryffindor dışında kimse yoktu henüz. Sınıfta eskisinden farklı olarak görünen tek şey büyük yastıklardı. Büyü yapacaklarının kesin kanıtı olan bu yastıklar Adreane'nin gülümsemesine neden oldu. Profesör masanın yanında ayakta dikilmiş onları bekliyordu. Adreane en ön cam kenarına oturdu. Cam kenarı can sıkıntısı anında kafa dağıtmak için kusursuz bir mekandı. Öğrenciler yavaş yavaş sınıfı doldurduklarında Adreane ormanı izliyordu.
“Adım Lily Black. Siz zaten birbirinizi tanıyorsunuz ve bende çoğunuzu tanıyorum o yüzden gereksiz bir tanışmayla uğraşmak istemiyorum. İstesem de 3 sınıfı kırk dakikada tanıyamam zaten.” demişti. Profesör haklıydı, Adreane onu geçen seneden tanıyordu. Hem zaten sınıftaki her bir bireyi tanımakta istemiyordu. Zamanını boşa harcamayı sevmezdi. “İlk derse çok zor olmayan ve zevkli sayılabilecek bir büyüyle başlamayı tercih ettim. Sersemletme büyüsü. Düellolarda ve benzer karşılaşmalarda en yararlı ve temel büyülerden biridir.” demişti öğrencilerin önceki sözüne tepkilerini beklemeden. İlk dersten büyü çalışacak olmaları çok verimli bir ders olacağının göstergesiydi. Adreane içinden gülümsedi. O sersemletme büyüsünde başarılı olabilirdi. “Miss Chapman, bana yardımcı olursanız sevinirim." demesiyle ön sıralardan bir Gryffindor ayağa fırlamıştı. Kız profesörün karşısına, yastığın önüne geçtikten sonra profesör büyüyü yaparak kırmızı bir ışık demetini kızın üzerine göndermişti. Profesör karşı laneti de yaptıktan sonra sınıfa dönerek "Eşleşmeniz ve büyüyü çalışmanızı istiyorum. Lütfen sersemlettiklerinizi yastığa isabet ettirmeye çalışın." demişti profesör şüpheci bir şekilde Gryffindor ve Slytherinlilere bakarak. Adreane göğsünü kabarttı. Bunu gerçekten kime yapmak istiyordu?

İleride duran Gryffindorlu bir kız gözüne çarpmıştı. Fazlasıyla şaşkın ve partnersiz görünüyordu. Adreane yüzüne sahte bir sevecenlik kondurarak kızın yanına gitti. Kızın parlayan kahverengi gözleri, lüle lüle siyah saçları vardı. "Partnerin yoksa partnerim olabilirsin istersen." dedi arkadaş canlısı bir tavırla. Kız inanmış olacakki "4. sınıfsın değil mi?" demişti. Adreane kendini gülmemek için zor tuttu. Anlaşılan kız onun yaşındadı ve kendinden büyüklerle düello etmek istemiyordu. Yinede aynı sevecen tonu hiç bozmadan "Evet." dedi ve bir yastığın önüne geçti. Bu kızı şut etmek kolay olacaktı. İkiside asalarını hazırladıklarında Adreane hızlı bir şekilde "Sersemlet!" diye fısıldadı. Kız daha kendi büyüsünü ortaya atamadan yere yığılmıştı. Adreane ona bir tekme atacaktı ki profesör Lily ile göz göze geldi. Hemen asasını kıza doğrultarak onu çözdü ve elini tutarak ayağa kaldırdı. Sonra yeniden yerine geçerek kızın büyüsünü bekledi. Kız ikinci denemede Adreane'yi yere yığmayı başarmıştı. Neyseki Adreane o kadar enerjiktiki çözüldükten sonra zıplyarak ayağa kalkmayı becerebildi. Dersin bittiğini haber veren profesörü duyduğunda işi bitmişti. Onunla konuşmaya gelen kızı sollayarak eşyalarını aldı ve sınıftan ayrıldı. Bu kız onunla arkadaş olabileceğini mi sanmıştı!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
3,4,5,6 ve7. sınıfların ilk dersi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Kehanet Dersi

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Mantar Pano :: RPG İçi Sayfalar-
Buraya geçin: