|
| Soyut Gerçekler. | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Stuart Rousseau Rousseau's Bar Sahibi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 354 Yaş : 32 Kan statüsü : Pureblood Galleon : 11716 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 12/12/08
| Konu: Soyut Gerçekler. C.tesi 13 Ara. 2008, 01:20 | |
| Tarih: Eylül 1951 Mevsim: Sonbahar Hava Durumu: Açık
~ Kurgu: Birbirlerine ilgi duyan, aslında ilgi duyup duymadıkları da belli olmayan Stuart ve Sibi'nin birbirlerin 'sözde sevgili' kavramını bulmaları.
En son Stuart Rousseau tarafından C.tesi 13 Ara. 2008, 01:27 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Stuart Rousseau Rousseau's Bar Sahibi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 354 Yaş : 32 Kan statüsü : Pureblood Galleon : 11716 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 12/12/08
| Konu: Geri: Soyut Gerçekler. C.tesi 13 Ara. 2008, 01:25 | |
| Quidditch Maçı... Oldukça güzel geçerken, birden uzaklaşmak istemişti herşeyden. Nedenini bilmiyordu ama bedeni bir karmsarlığın kucağına atılmış gibiydi. Uzun zaman sonra yeniden aynı duyguları hissetmek istemiyordu. Korkuyordu sevgiden. Soyut ve anlaşılamaz bir el, bir duyguydu bedenindeki. Belki hissettikleri aşk bile değildi. Aklında birisi vardı. O'nunla ilgili farklı hissediyor, farklı düşünüyordu ve farklı konuşuyordu uzun zamandır. Peki bunu nasıl açıklayabilirdi? Kimsenin olmadığı rüyalarında sadece O'nun silüeti ile başbaşayken kendini arkadaşlık duygusuna nasıl alıştırabilirdi? İşte tam da bu sorulara cevap ararken varmıştı Hogwarts Bahçesindeki en sevdiği ağacın yanına. Gözleri köklerine doğru yönelmişken, biraz bekledi. Yapraklarıda dahil olmak üzere koskoca ağacı süzdü. Canlı ve yeşil renkte, bahçeye ayrı bir eşsizlik katıyordu sanki burası.
Bir süre sonra kökleri arasına kurulduğu ağaç, uzaktanda olsa, Quidditch Sahasını gösteriyordu. Biraz olsun sunucunun anlattıklarına kulak verip maçı takip etmeye çalışırken aniden içi burkuldu. Tam kurtulmak isterken karamsarlığından, ve bu denli O'nu acıya iten düşüncelerinden, tekrar aynı silüet canlandı gözlerinde. Yok yok... Bu sefer gerçekti gördüğü. O'na doğru gelen... Büyük bir adrenalin dolgusu ile ne yapacağını bilemeden öylece bekledi. Sadece farketmemiş gibi yapmanın en mantıklısı olduğunu söylüyordu beyni. Buna uyacaktı da. Soluk tenine ve özellikle kulaklarına yayılan kırmızılık utandığını belirtirken, cadının dikkati ve gözleri çoktan Stuart'ı hedef almıştı belkide.
Olayın bu kadar basit ve aniden gerçekleşmesi daha bir şaşkı uyandırırken genç büyücüde, sadece anlamsız kıpırdanmalar ve lanet içeren mırıldanmalardı, Fısıldayan Ağaç Korosu'unda şahit olunabilecek eylemler. | |
| | | Frances Sibi Chapman Seherbaz
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 287 Yaş : 35 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11847 Ekspresso Puanı : -1 Kayıt tarihi : 20/09/08
| Konu: Geri: Soyut Gerçekler. C.tesi 13 Ara. 2008, 02:47 | |
| Bir hafta… Kendini ve gururunu ayaklar altında alıp en yakını Indis’e ihanet edeli ve karşılığında aşağılanma ve kalp kırıklıklarından başka bir şey elde edememesinin üzerinden sadece bir hafta geçmişti. Chris’e olan duyguları, onun ağzından duyduğu tüm hakaret dolu sözlere rağmen tazeydi. Bir yandan ise Indis’in, Aaron ile kaçamağından sonra misilleme yapmak istercesine Sibi’ye yöneldiği için ona öfkeliydi. Birilerini kıskandırmak için ya da birilerini unutmak için kullanılmak iğrenç bir şeydi, bunu en başından göremediğine inanamıyordu. Nasıl bu denli saf olabilmiş ve Chris’in bir anda kendisiyle ilgilenmesinden şüphelenmemişti? En mide bulandırıcısı da Aaron’a rağmen, Indis’in onu aldattığı gerçeğine rağmen ona geri dönmesiydi. Onları eskisi gibi ele ele görmeye tahammül edemiyordu, hiçbir şey yaşanmamış gibiydiler. Gözleri öfkeyle karardı, en çok da kendine kızıyordu dürüst olamadığı için. Chris’e karşı bir şey hissettiği falan yoktu, başından beri Indis’in düzenli ilişkisini kıskandığı için kendini buna inandırmış ve Chris’i kendi tarafına çekmek istemişti. Kendinden iğrenmesi gerekirken hala başkalarında hata arıyordu, artık kabullenmeliydi, daha fazlasını hak ediyordu tüm bunlardan.
Ayakları onu Yasak Orman’nın kıyısına kadar getirmişti, herkes maça izlemeye gittiğinden kendi başına bir yürüyüşe çıkmış ve düşüncelere dalarak bu denli uzaklaşmıştı sahadan. Şu anda Indis süpürgesi üzerinde süzülüyor olmalıydı ve emindi ki Chris de onu en ön sıradan alkışlıyordu. İşte bu yüzden sahadan olabildiğine uzaklaşmak istemişti, şu anda maçı izlemeyen tek kişi olduğuna emindi. Ancak birkaç metre ilerisinde düşüncesini yalanlamak istercesine biri oturuyordu, Stuart olduğunu anlayınca hemen yanına gitmek istedi. Kendi binasının maçını neden izlemediğini merak ediyordu ve bir de… Onunla konuşmak iyi gelebilirdi, Stuart her zaman iyi bir dost olmuştu. Gülümsemeye çalışarak sırtını yemyeşil bir meşeye dayadı ve hemen yanında duran Stuart’a selam verdi. Onu rahatsız etmediğinden emin olmak için biraz beklemeyi tercih etti, maçı izlemeye gitmediğine göre belki de yalnız kalmak istiyordu. Orada bulunmasının bir sakıncası olmadığı kanaatine varınca muhabbete girmeye karar verdi. '' Nasılsın? Pek konuşamıyorduk, ikimizin de o muazzam kalabalıktan kaçmış olması ne raslantı di mi? Ah, yeri gelmişken neden binanı desteklemek yerine buradasın? '' Yeterinden fazla soru sorduğunu düşünerek sustu, onun gözlerinin içine bakarken, belki de dosttan öte olabileceği ihtimali ilk defa zihninde can bulmuştu.
En son Frances Sibi Chapman tarafından Paz 21 Ara. 2008, 14:35 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Stuart Rousseau Rousseau's Bar Sahibi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 354 Yaş : 32 Kan statüsü : Pureblood Galleon : 11716 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 12/12/08
| Konu: Geri: Soyut Gerçekler. Paz 14 Ara. 2008, 13:06 | |
| Adımlar git gide yaklaşıyordu... Cadı'nın bedeni yaklaştıkça Stuart'ın içindeki heyecan çelişki ile azalmaya başlamıştı. Nedenini bilmiyordu ama heyecanlanmaya gerek olmadığını düşünüyordu. Hem zaten Sibi gibi biri onda ne bulabilir di ki? Arkadaşları sayesinde, bazen de kulaktan dolma haberler ile bu sıralar acı çektiğini biliyordu. Chris ve birkaç kişi onu üzmüş olmalıydı. Aslında Chris'i severdi. İyi biri olduğunu düşünmüştü Stuart bu zamana kadar. Olanlarda şaşılası bir yanlış anlama ararcasına yanına oturan cadının gözlerine baktı.
Sonbaharın sonlarına doğru gelirken, dallardaki yapraklar hala yeşildi. Büyücü gazetelerinden birinde bunun pek normal olmadığını, mevsim dönüşümünün tamamlanması için yaprakların birkaç gün içerisinde dökülebileceği yazılıydı. Bunu duyunca bir burukluk hissetse de, normal bir zamanda, en sevdiği ağacın yanındayken aklına ilk bu konunun gelebileceğini fark etti Sibi'nin gözlerinde. Ama şimdi durum farklıydı. Yanında normalde dost sıfatıyla yaklaştığı, ama hiç de öyle şeyler hissetmediği biri oturuyordu. Gözlerine uzun süre bakarken ne yazık ki cadının söylediklerini geç fark etmişti. Kendini mavi gözlerden ayırması biraz zor olmuştu. Tabii bu arada, biraz daha zaman geçmişti.
Stuart'ın aklında cevap vermeyişine karşılık Sibi'nin kırabileceği düşüncesi uyandığında ise, çoktan dudakları aralanmış, hareket ederek birkaç cümle ortaya çıkartma çabalarındaydı.
- H-haklısın pek görüşemiyorduk. Sanırım okulun yarısı sahaya toplanmışken, sessizliği dinlemek için biraz vakit bulabiliyorsun.
Gülümsedi. Hiçbirşey belli etmemeliydi ne de olsa. Bu konuyu zihninde de kapatmaya yeltenerek, sanki herhangi bir arkadaşı ile konuşuyormuş rolü yapmaya kararlıydı. Aniden kaşlarını çattı. Hafiften esen rüzgar, ağaçtan birkaç yaprağı yere düşürdü. Eline aldığı yapraklarla oynarken, bir yandan da Sibi'nin sorularına cevap arıyordu.
Bir süre sonra elindeki yaprakları ortadan ikiye ayırıp, çıkan 'Çıt!' seslerini anlamsızca dinlemeye koyulmuşken, dudakları yine aralandı.
-Tribünlerdeydim aslına bakarsan. Ama kuru gürültü fazlasıyla acıttı kulaklarımı. Hem yeni yapılan süpürgeler o kadar hızlı ki, kimin kim olduğunu seçemiyorum bile.
Out: Geç cevap verdiğim için özür dilerim. Dün bir diş operasyonu geçirdim de, canım yanıyordu. Gerçi şuan da ağrı kesicilerle duruyorum. Heey! Yüzümün sağ tarafında koca bir şişlik var. Çok eğlenceli xD
En son Stuart Rousseau tarafından Paz 21 Ara. 2008, 13:16 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Frances Sibi Chapman Seherbaz
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 287 Yaş : 35 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11847 Ekspresso Puanı : -1 Kayıt tarihi : 20/09/08
| Konu: Geri: Soyut Gerçekler. Çarş. 17 Ara. 2008, 23:46 | |
| Toprak kokusu burnuna dolarken cılız güneşin ışıkları yüzünü yalayıp geçiyordu. İyice kamaşan gözleri belki de bu yüzden Stuart’a dikilmişti, ne de olsa gölgede kalıyordu. * Bahaneler uydurmakta gerçekten de iyisin. * Bazen kendisi bile şaşıyordu her açığına bir kılıf uydurabilmesine, bilinç altı bunu inanılmaz bir hızla yapıyordu. İşte bu Sibi’nin rahatlama şekliydi, böylece geceleri başını yastığa sözde rahat koyuyordu. Ne olursa olsun suçu başkasına at, kendini akla. Aklından Stuart hakkında hiç de arkadaşça olmayan şeyler geçerken, kendini kalbinin boş olduğuna inandırmıştı bile. Mevsime baş kaldırmış, yemyeşil ağacın gövdesine sırtını vermişken az önce düşündüğü kişi aklından gitmişti artık. Derin bir nefes alıp yaralarının kapanmasını beklemektense, anlık bir hisse kulak vermiş yine kendini tamamıyla başkasına emanet etmeyi tercih etmişti. Daha birkaç dakika geçmişti ki, Sibi çoktan ondan hoşlandığına emindi. Olabildiğine mavi dalgalı denizinde kaybolması an mesesleydi, hala göz gözelerdi. Sessizlikten rahatsız değildi, ne de olsa hiçbiri içi dolu sorular değildi. Ama kıpırdanmaya başlayan Stue doğru kelimeleri seçmiş gibiydi.
Sibi kıkırdamakla yetindi, söyledikleri hiç de komik değildi ama yinede kendini buna mecbur hissetmişti. Vakur bir sesle muhabbeti devam ettirmek istercesine onu doğruladı. '' Evet, burayı böylesine boş bulmak çok zordur. '' Eliyle sadece ikisinin olduğu ipsiz bucaksız bahçeyi gösterdi, sanki bunu yapması gerekliymiş gibi. Aniden bastıran rüzgar yerden kaldırdığı rüzgarın ağzına doluşmasına sebep oldu, yüzünü buruşturup yutkunurken göz ucuyla Stuart’a baktı. Elindeki kurumuş yaprakla fazla haşır neşirdi, belli ki o da ne diyeceğini bilmiyordu. '' Benim binamın maçı değil ki zaten Quidditch izleyecek havamda da değilim. Bir sürü insan var tribünlerde, sahada... Görmek istemiyorum. '' Kimi? Sözlerinin devamını getirmeden, uzaklara baktı. Bulutların arkasına saklanmıştı güneş, artık gözlerini yakmıyordu. Aklını başka şeylere vermeye, onları düşünmemeye çalıştı ama yüzleri gözünün öndünden gitmiyordu. En iyisi bir uğraş bulmaktı, Stuart gibi yere düşen yapraklardan birini alıp kırmaya başladı. Bir yandan da ona bakıyordu gülümeseyerek, biraz da olsa rahatlamasını sağlıyordu.
En son Frances Sibi Chapman tarafından Paz 21 Ara. 2008, 14:35 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Stuart Rousseau Rousseau's Bar Sahibi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 354 Yaş : 32 Kan statüsü : Pureblood Galleon : 11716 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 12/12/08
| Konu: Geri: Soyut Gerçekler. Paz 21 Ara. 2008, 13:15 | |
| Esen rüzgar, siyah saçlarının arasına girmiş ve onları hareket ettirmişti birden. Gözleri, ayakları ve elleri, sanki ne yapacağını bilmiyormuş gibi davranıyor, anlamsız hareketler meydana getiriyordu. Unutuyordu kendini. Acaba Stuart, O da unutacak mıydı kendini? Biraz önce ve hayatının genelinde verdiği sözleri? Hayatında kimsenin olmaması gerektiğini düşünerek geldiği ondördüncü yaşı, değiştirecekmiydi herşeyi? Bilmiyordu ama insanlar bunu ne kadar umursamazlarsa, o kadar göz önündeymiş gibi geliyordu genç büyücüye. Hayatı zaten betimlemeler ve tasvirler içerecek kadar anlamlı değilken, birden anlam katma arayışları, ve göğüs kafesinde anlamsız bir hareketlenmenin bu hisleri getirdiğini kavrar gibi oldu. Sibi... Şimdi O'nun gözlerine daha anlamlı ve uzun bakmak istiyordu. Anlayamamakla beraber, elinin gittiği herşeyde, sanki cadının varlığı Stuart'la berabermiş gibi geliyordu şimdi. Çoktan anlamıştı bu konuşmanın olağan olmayacağını. En azından Stuart adına. Gözlerini kaçırdığında Sibi'nin kıkırdamasını belki de bir şeyler umarak hisseden kulakları, esen rüzgar sayesinde irkilmişken, Sibi'nin dudaklarından dökülenleri, Stuart'a ulaştırıyorlardı.
Cadının dediklerini ne kadar iyi anlasa da, birşeyler söyleyememişti. Aradan geçen zaman süresinde, kulakları sadece uğultulu rüzgarı dinlerken, elleri de rahatsız olduğu saçlarının uçuşmasını engellemekle meşguldü. Artık katlanamayacak derecede kötü hissettiren sessizliği bozmak için bir adım attığında, dudaklarını aralayıp konuşmaya çabaladığında, düşündüğünden daha farklı kelimeler çıkmıştı Stuart'ın ağzından. Bir çırpıda ve oldukça rahat bir şekilde.
-Chris'le aranızda ne var?
Geçen zamana göre, konuşma daha yeni başlamış sayılırken Stuart'ın ağzından çıkanlar, belki kızgınlıkla cadının yanından kalkmasını sağlayabilirdi. Kalbi, hiç olmadığı kadar hızlı atmaya başlamıştı birden. Gözleri sanki bir tılsım tekniği ile cadının gözlerine sabitlenmiş gibiydi. Dudakları... Dudaklarıysa tekrar açılmamak üzere birbirlerine kıvrılmıştılar sanki. Konuşamıyordu Stuart. Sanki sesini yutmuştu ve ne yapacağını bilmeyen bir eda ile oluşmuştu soluk yüz hatları. Söylediklerine karşı çıkması, özür dilemesi gerekirken bunu yapmıyordu. Çünkü içten içe merak ediyordu bu sorunun cevabını ve ne olacaksa artık olmalıydı. Herşey henüz başlamamışken... | |
| | | Frances Sibi Chapman Seherbaz
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 287 Yaş : 35 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11847 Ekspresso Puanı : -1 Kayıt tarihi : 20/09/08
| Konu: Geri: Soyut Gerçekler. Paz 21 Ara. 2008, 14:32 | |
| Saçları parmaklarına dolanırken tiz bir ses kulaklarını tıkıyordu. Belki de sandığının aksine Stuart konuşmuyordu, ortada gerçek ve can sıkıcı bir sessizlik vardı. Saçıyla oynamaktan vazgeçti omuzları düşerken, ikisinin de istemsizce ellerinin saçlarına gitmesi komikti. Güneş sağ yanını ısıtırken gölgelerde kalmış diğer yanı üşüyordu ve yaslandığı meşe ağacı artık davetkar değildi. Canını sıkan bir şeyler vardı, gözünü kırpmadan baktığı maviliklerde… Tuhaflık ikisinin de susmasında mıydı yoksa birbirlerine kenetlenmelerinde miydi? Kalbi adeta yavaşlamıştı, tıpkı zaman gibi, kıpırtısız bir biçimde oturuyordu yeşilden sarıya dönmeye yüz tutmuş çimlerin üzerinde. Boğucu sessizlik kulaklarını tırmalamaya başlamıştı, belki de sözlerini havada bıraktığı içindi bu hali. Evet, her ne kadar sohbeti uzatmaya çalışsa da Stuart cevap vermemişti. Yalnız kalmak istediği her halinden belliydi, burada oturarak besbelli onu rahatsız ediyordu. Sibi onunla konuşmak istese dahi artık gitmenin en iyi karar olacağını düşündü, tam ayaklanıyordu ki Stuart sessizliği bozdu. '' Chris’le aranızda ne var? '' Chris’le aranızda, Chris’le, Chris… Duyduğu soru aklında daha büyük soru işaretleri bırakarak çınlarken, kulaklarında tekrarlanıyordu. Bu bir kabus olmalıydı, evet kesinlikle tribünlerde uyuya kalmış olmalıydı. Belki de Indis büyük bir süratle Quaffle’ı ona doğru atmış, Sibi’nin başına isabet edince de bayılmıştı. Büyük olasılıkla ona yöneltilen soru * Sibi iyi misin? * olacaktı ama bugünlerde her gördüğü rüyada Chris olmasına alışkın olan kız kendince uyduruyordu. İnanamayarak kendini duvara çarpmış gibi sorunun sahibine, Stuart’a baktı ancak dilini yutmuş gibiydi, tek söz etmeden o da ona bakıyordu. En ufak bir acıma belirtisi göstermeden kolunu cimcirdi, canı yanmıştı ama hala o meşenin altında oturuyordu. Kendi kendine lanet okuyarak biraz da kızararak başını çevirdi. Böyle bir şey sorabildiğine göre bu saçmalık onun kulağına bile gitmişti. Acaba okulda başka kaç kişi biliyordu? Kızların koridorda onu gördüklerinde fısıldaşmalarının umduğu gibi saç şekliyle alakalı olduğunu sanmıyordu artık.
Olay sadece utana sıkıla soruyu dinlemek değildi, duymazlıktan gelemezdi, cevap vermesi gerekiyordu. İyi de sorunun cevabını kendisi bile bilmezken nasıl yanıtlayacaktı ki? İçinden bir ses birazdan söyleyeceği sözlerin ilerisi için büyük bir önem taşıdığını söylüyordu. Stuart öyle biri değildi, yani kim hakkında düşüncelerini söylerse söylesin aralarında kalacaktı. Ama vereceği yanıt ikisinin ilişkisini iyi ya da kötü yönde etkileyebilirdi. En azından Sibi öyle düşünüyor, umuyordu. Aklında yeni yeni hayat bulan düşüncesi asıl onların aralarında bir şeyler olabileceğini söylüyordu. Öksürdü, amacı boğazını temizlemek değildi, gerçekten fena bir gıcık oturmuştu boğazına. Elini boynuna götürdü, soğuk parmakları tenine değince ürperdi. Kendince oyalanırken cevabı düşünmeye başlamıştı bile, en yüzeysel şekilde açıklamalıydı. Fazla sessiz kalırsa inandırıcılığını yitirirdi sözleri, bu yüzden zihninde ilk canlanan mantıklı sözleri söyledi. '' Hiçbir şey, yani artık... '' Bu kadarı bile yeterli olabilirdi ama sanki birinin sormasını bekliyormuşçasına döküldü. İlk başta soruyu cevaplayamayacağını düşünürken yanılıyordu, belki de konuşup rahatlamaya ihtiyacı vardı. '' Ne olabilirdi ki zaten? Kuzenimin sevgilisi... Evet, biliyorum iğrenç bir insanım, günde en az iki kişi bunu ima ediyor zaten. '' Dökülmek mi? Resmen sonu olamayan bir duygu fırtınasıydı bu, Stuart'ın oradan hemen kaçmasını dilerken konuşmaya devam ediyordu. '' Hem en yakın arkadaşımı hem de kuzenimdi, Indis benim. Onu sonsuza kadar kaybettiğimin farkındayım ama bazen değer ya da hislerinin buna değeceğine inanırsın. '' Ağladığını konuşmasını yarıda kesecek kadar şiddetli hıçkırıkları başlayınca fark etti, gözyaşlarını silme zahmetine bile girmeden, Stuart'a daha da rezil olarak devam etti. '' Kim kimi aldattı ya da kiminle birlikte, umursamıyorum. Ben, ben... Onlar umrumda bile değil tamam mı? Bu konu kapansın istiyorum sadece. '' Acınası bir biçimde son çırpınışlarını sergilerken kurulmuş bir yay gibi kendini Stuart'ın üzerine attı, kolları boynuna dolandığında hala kontrolsüzce ağlıyordu. | |
| | | Stuart Rousseau Rousseau's Bar Sahibi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 354 Yaş : 32 Kan statüsü : Pureblood Galleon : 11716 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 12/12/08
| Konu: Geri: Soyut Gerçekler. Ptsi 22 Ara. 2008, 00:10 | |
| Boynuna dolanan kollar, sanki kalbinde, tüm vücudunu etkileyen bir haykırışa bürünmüştü. Öyle ki, şimdiye kadar zarif ve kırılgan sandığı kalbi başka birinin gözyaşları ile ıslanırken, aslında tek sorunları olanın kendi olmadığını fark etmişti bu dıştan bakıldığında ihtişamlı gibi görünen şatoda. Gözleri sadece cadının sarı saçlarında dolaşan ellerini izliyorken, yüzüne çarpan rüzgar, belki de en başından beri kendine gelmesini haykıran uğultuları taşıyordu kulağına. Melodileşmiş bir şekilde durduğu hıçkırıklara ek olarak kalp ağrısı, varoluş çabaları yaşarken tek yaptığı sıkıca sarılıp Sibi'ye kendi ile ilgili olan gerçekleri söylememekti. Aslında söyleyememek. Öyle ki, şuan başı Stuart'ın göğsünde olan kız, kalbine ne kadar hızlı çarptığını anlayabilecek kadar yakınken bedeniyle çelişen düşünceleri daha da kötü hissettiriyordu genç büyücüye. *Keşke bunların hepsine inanabilsem. Hala Chris'i seviyor. Bir arkadaş için ağlayan çok insan tanıdım. Ama şuan gördüğüm... Bu hepsinden farklı. Fikirlerinin yokluktan, aktarılmayı bekleyen birkaç kelime kadar soyutlaştığı bir anda kesilmişti rüzgar sanki işlevini tamamlamış gibi. Stuart'ta herşeyi kavramış ve belki de bu sayede avutmaya çalışacaktı sevdiği bedeni. Zaten gerçek sevgi de bu değil miydi? Stuart'ın acı çekmesi önemli değildi. Sibi'nin kalbine sahip olmasa bile, mutlu olmasını sağlamak için herşeyi yapacaktı. İlk önce, şuan şahit olduğu durumdan kendini de kurtarmak için göğsünde hıçkıran kızı doğrultmaya çabaladı. Cadının nazik bedeni tekrar ağacın gövdesine dayandığında, mavi gözleri kızınkilere çevrilmişti. Bir anlık adrenalin ile avuçları Sibi'nin başını kavradı ve gözlerine daha rahat sabitlenmesini sağladı. Sanki birkaç büyülü söz söylermiş gibi ağzından çıkan kelimeler, kendi için efsunlu olamayacak kadar acıklıydı. -Acı çekiyorsun değil mi? Bu duyguyu herkes yaşıyor. Ama tek fark, onlar doğruları söylüyorlar... Kendilerine farklı kılıflar bulup başkalarında aramıyorlar mutluluğu. Seninde yapman gereken bu. Bu yaşlı gözlere geldiğinden beri bakıyorum da, burada -Elini Sibi'nin kalbinin olduğu yere götürmüştü.- Chris'ten başka kimseye yer olmadığını söylüyorlar bana. Cümleleri sonlanıp dudakları tekrar kapandığında, kimdi kökler arasında bulunan bedenine doğru çektiği dizlerini, kolları ile kavramıştı. Başını öne eğip, anlatmak istediklerinin ferahlığıyla gizliden gizliye gözyaşlarını akıttığı kumaş pantolonu, varlığını kaybetmiş ve kasvetle ıslanan bir bedene bağlı duruyordu. Stuart'a bağlı... Yine uzun bir süre sonra, ağlamaktan nefret eden çocuğun hıçkırıkları arasında sendeleyen vücudu, anlaşılmaz birkaç şey mırıldanıyordu. *Lanet olsun! O'nu sevmem güzel birşeyken bunu söylemek neden bu kadar zor? Peki ya o? Hissedemiyor mu? Gözyaşları belli olmasın diye sakladığı yüzü çoktan buluştuğu dizkapaklarına haykırdıklarını, karşısındaki kızın yüzüne de söylemek istiyordu. Birden gelen bu adrenalinin sağladıkları, ağlamasına sebep olsa da, bu kadar güçsüz olduğunu düşünmediğinden güç almak için bir olgu aramaya koyulmuştu elleri. Sonunda başını kaldırmaya gerek duymadan tuttuğu başka bir el, soluk, sıcaklık artık ne denirse, bedenine huzur yayarken, ikinci bir kasveti de getirmişti. Şuan bulunduğu yerde olması gereken Christopher'dı belki de. Belki o değildi bu anı yaşaması gereken... Bunları, düşünmekten vazgeçerek bu sefer daha anlaşılır bir küfür savurup tutmaya çabaladığı elin sonsuza kadar avuçları arasından kayıp gitmesini sitemiyordu. Bu sıcaklığı, narinliği kaybetmeyi, hayatındaki çoğu şeye tercih edebilirdi. | |
| | | Frances Sibi Chapman Seherbaz
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 287 Yaş : 35 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11847 Ekspresso Puanı : -1 Kayıt tarihi : 20/09/08
| Konu: Geri: Soyut Gerçekler. Ptsi 22 Ara. 2008, 01:20 | |
| Akan her damla gözyaşı boşaydı, değmezdi, sadece kendini üzdüğü ile kalıyordu. Hiçbir şey değişmeyecekti ki zaten değişsin de istemiyordu, ikisinin de artık hayatında yeri yoktu. O affetse bile öz kuzeninin suratına kendisi bakamazdı, gururu el vermezdi çünkü. Chris'e gelince... Onu artık istemiyordu, hele ki onu kullanmaya kalkmasından sonra asla! Ona karşı hissettiği şey sevgi değildi, kontrol edilemeyecek büyüklükte bir öfkeydi. Üstelik sebebi sanılanın aksine kıskançlık ya da elde edememenin verdiği o tatsız his değildi, sebep... Sibi'nin kendisiydi sorun olan, ikisini de istemiyordu işte, daha ötesinde ne vardı ki? Açıklama yapmak zorunda değildi, ne kendine ne de çevresine, sadece kendinden sorumluydu. Ama bir kere açılmıştı muslukları, hıçkırıklara boğulmuş bir haldeyken hemen susturamıyordu kendini. Stuart'a sarılmış olmanın verdiği garip bir huzurda vardı, saçlarında dolaşan eli onu rahatlatıyordu. Kendini bırakmasıyla da daha çok ağlıyordu doğal olarak. Aklı o kadar kendi sorunlarıyla doluydu ki kolları arasındaki bedenin çırpınmasını hissedemiyordu bile. Hıçkırıkları yerini derin iç çekişlere bırakırken Stuart'ın hızla atan kalbini hissetti, onunda göğsü normalden fazla bir şekilde inip kalkıyordu. Ardından elleri saçlarından ayrılarak yüzünde buluştu, yeniden göz gözeydiler. Keşke olmasalardı... Gözünün içine baka baka hissettiklerinin aksini söylemesi canını yakmıştı. Aksini söylemek, o çocuğa artık değer vermediğini haykırmak istiyordu ama yapamadı. Belki de onun elini daha fazla tutamayacağını, yanında olamayacağını ima ediyordu. Bu kadar çabuk bırakıyordu onu öyle mi? Başından atar gibi kararını vermişti işte, sen onunsun demişti. Ama Sibi biliyordu, değildi işte ve hiç olmamıştı. Onu bunca zaman Chris'e çeken başka bir şeydi, bir benzerlikti. O bile yeni yeni anlıyordu onu gerçekte sevmediğini, aslında Stuart'ın böyle düşünmesi normaldi. Kısacık bir an için bile olsa ona kızdığı için pişman oldu ve cüppesinin koluna gözlerini sildikten sonra ona baktı. Ancak ağlama sırası ondaydı, belli etmemeye çalışsa da dizlerine koyduğu kafası ve bedeni titriyordu. Sessiz hıçkırıkları zorlukla duyulabiliyordu ama ıslanan yüzünü açıkça görebiliyordu. Yanaklarından süzülen yaşları görünce içine tarifsiz bir minnet doldu, bedeninde kol gezen egosu yine aklını başından almış, Stuart'ın onun için üzüldüğü için gözleri sulandığını düşünmüştü. Belki de onunda bir aşk acısı vardı, bir an için Sibi de kendini görmüştü.
Elini omzuna koymaya hazırlanıyordu ki Stuart'ın öfkeyle savurduğu küfrü işitti. Ardından az önceki heyecanlanmasını anımsadı, ona sarıldığında ki acemi tavırlarını... Olabilir miydi, tahmin ettiği şeyin gerçek olma olasılığı kaçtı? Daha olayın doğrusunu bile bilmeden telaşlandı, eğer ondan hoşlanıyorsa bu kötüydü, çok kötüydü. Sibi onu üzerdi herkesi üzdüğü gibi ve o... İnsanoğlu garipti ve yine bir anının bir anına uymadığını kanıtlıyordu. Buraya ilk geldiğinde aklında can bulan tazecik bir düşünce inanılmaz bir hızla büyümüş ve yüreğinde filizlenmişti bile. Gözyaşlarına boğularak tüm zayıflıklarını göstermiş olduğu Stuart şimdi onun için sığınacak bir limandan daha öte gibi duruyordu. Anlamsız yere hızlana kalbi ve alev basan yüzü harketlerini engelliyordu, ne yapacağını bilmeden duruyordu. Hayatını düzene koymanın, doğru kararı vermenin zamanı gelmemiş miydi artık? İyi de nasıl açacaktı ona yüreğini ya da nasıl inandıracaktı Chris'i unuttuğuna? Derin bir nefes aldı, bir yerden başlaması gerekiyordu. Stuart'ın dizlerine doladığı kollarından birini kendine doğru çekti şaşkın bakışların aldırmadan, beceriksizce elini tuttu ardından. Gülümsemeye çalıştı ve avuçlarının içindeki yeni sıcaklığa alışmaya. Tavırlarını yanlış yorumlamasına meydan vermemek için, çimlerin üzerinde kayarak ona daha sokuldu. Başını omzuna koyarken hala elini tutuyordu sıkı sıkı. Nasıl olmuştu da bu denli atılgan olmuştu, bilmiyordu. Demek ki insanın elinde olanı kaybetmemek için yapamayacağı yoktu. Sahadan yükselen tezahüratlara aldırmadan sadece ikisinin olduğu göl kenarının tanıdı çıkarmaya çalışıyordu. Sonra birden bire fikrini değiştirdi ve Stuart'ın kulağına doğru eğildi. '' Sen istemedikçe, git demedikçe gitmeyeceğim. '' Fısıldayışının ardından küçük bir öpücük kondurdu hala elini tuttuğu çocuğun yanağına. | |
| | | Stuart Rousseau Rousseau's Bar Sahibi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 354 Yaş : 32 Kan statüsü : Pureblood Galleon : 11716 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 12/12/08
| Konu: Geri: Soyut Gerçekler. Çarş. 24 Ara. 2008, 20:03 | |
| Herkese, hep olur bu. İlk olarak ne yapacağınızı bilemezsiniz. Ardından burnunuzda dayanılmaz bir keskinlik hisseder, sonra da gözlerinizdeki yaşlar ile bunu pekiştirirsiniz. Yeri gelir yüzünüzün bu yaşlarla ıslanma nedeni farklı olsa bile, en ufak bir aksiliği de nedenlerinize katarak rahatlamaya çalışırsınız. İşe de yarar elbet. Ama sadece size kötü hissettiren şeylere sadece sünger çekmiş, başka bir zamana atmış olursunuz. Elbet o sünger zamanla beraber su alıp taşıyamayacağınız kadar ağırlaşır, ve elbet canınızı yakacak duruma gelir tekrar.
Aslında bunların hepsinin bilincinde olan Stuart, kendine engel olamadığı bir istemle ağlıyordu... Sibi'nin her ne kadar sustuğunu görmüş olsa da, ağlıyordu işte. Herşey ve herkes üzerine gelirken bir söz vermişti Stuart kendine. Kendi için... Sadece mutlu olmayı diliyecek ve ona uygun olarak yaşayacaktı. Şimdi hıçkırıklarını daha bir içinden gelerek ağaçların hakim olduğu bu alana bırakırken, aslında kendi sözünü tutamadığınaydı biraz da bu sinir. Gözlerini kapattı ve acıyacak kadar büyük bür hırsla cüppesinin kollarında gezdirdi yüzünü. Her geri çekiş ile gerginleşen gözlerinin akı, kılcal damarlarının eşlik ettiği, farklı bir haldeydi şimdi. Bu tür acı ve ağlayışlardan bir çok büyücünün göz irisini, kısa zamanlı -bir iki ay arası- kaybettiğini duymuştu. Kendisinde de öyle bir sorun çıkmasına imkan vermeden baktı Sibi'ye. Herşey normal gibiydi. Çağların eskitemediği, ama ona eşlik ederken birçok çağın eskidiği bu göl kenarı, Quidditch maçının bitimi ile tekrar hareket kazanmıştı. Slytherin'li öğrencilerin tavırlarından maçı kaybettiklierini anlasa da, tüm takım arkadaşlarının iyi iş çıkarttıklarını düşünüyor, biliyordu. Bu konu da hıçkırıklarını fazlalaştırmaya bir etken olmuştu zaten. Herşeyi bir kenara atıp düşündü. Unutulmak istemiyordu genç büyücü. İstediği, her zaman için, aylar, gerekirse yıllar boyunca şuan başını omzuna yaslayan cadının zihninde yankılanmaktı. Ölse bile, mezarının bir şekilde cadının gözleirnd eolmasını dilerdi belki de. Bu tarz, Stuart'a aptal gelen romantizm krizlerinde kaybolmayı rededercesine aklındakilere engel olmaya çalışıyordu. Ama bunu başaramadığı, kendisini aşmış sevgisini göstermeye çalışırken bile belli ediyordu kendisini. Kızın gözlerindeki mezarı, onları her kırpışınde sevgisini haykıracaktı belki de zihninde. Ya da, cadı nereye baksa Stuart'ı görecekti. İşte böyle amansız ve sonu olmayan bir sevgi ile kalbini bağlamışken yanındaki varlığa, O'na zarar veren birinin olması daha da çekilmez kılıyordu acılarını. Bir an aklına Chris gelmiş, ve tüm beyninde gelişen romantizm krizlerinden kurtulmasını sağlamıştı. Bu yüzden Chris'e minnet bile duyabilirdi aslında. Ama tam olarak herşeyi anlamadan bir yorum yapmak istemiyordu kendi içinde bile olsa. Geçen zaman ile, kızın Stuart'ın elini daha sıkı tutuşu sanki çocuğa, varlığının anlamlı olduğunu hissettirirken, kulağına çalınan sözler ağlamasını bir anlıkta olsa kesmiş, en azından hıçkırıklarını dindirmişti. Şimdi başını dizleirnden kaldırıp sırtını yasladığı ağacın gövdesine dayarken, yanaklarında esen rüzgar sayesinde gözyaşları kurumaya başlamıştı. Diğer elini tekrar Sibi'nin saçlarına götürdüğünde, mutluluk duygusu birkez daha göz kırpmıştı sanki. Aradan bu sefer fazla zaman geçmesine izin vermeden, rüzgarda çatlamaya yüz tutan dudaklarını ıslatıp, birkaç kelime meydana getirmelerini sağlamıştı. En azından sevgisini anlatacak birkaç kelime... -Sen istemedikçe, asla sana git demem! Sözlerinin hemen ardında, kızın yanağına kondurduğu öpücük, sanki ruhundan bir parçayı da O'na vermesini sağlamıştı. Başını tekrar ağacın gövdesine yasladığında mutluydu Stuart. Herşeye rağen mutlu, huzurlu ve güvende hissediyordu. sözlediği sözler hala aklında yankılanırken, biraz önce düşündüklerini hatırladı. Sevgi, biri ile göz göze, diz dize olup birşeyler paylaşmak olmamalıydı hiçbir zaman. Sevgi, kendin mutsuz olacaksan da, karşındakini mutlu kılman gereken bir kavramdı. En azından Stuart için... | |
| | | | Soyut Gerçekler. | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |