| Gölün Saflığında Tatlı Bir Sohbet | |
|
|
Yazar | Mesaj |
---|
Issa Philippe Ravenclaw 7. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 478 Yaş : 31 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11758 Ekspresso Puanı : 12 Kayıt tarihi : 09/12/08
| Konu: Gölün Saflığında Tatlı Bir Sohbet C.tesi 13 Ara. 2008, 23:15 | |
| ‘Arghh!’ elinde taşımakta olduğu ya da taşımaya çalıştığı kitapları yere düşürdüğünde koridorun ortasında idi. Hogwarts’da yaşamak gitgide zorlaşıyordu. Dersler, sıkıntı, burayı sevmemek… Hepsi üzerine baskı yapıyordu. Kendine gülen birkaç büyük sınıfın önünden hemen çekip gitmek istercesine hızla ve özensizce topladı kitaplarını. Merdivenlerde gözden kaybolurken kendi kendine söyleniyordu. Nasıl bu kadar sakar ve dikkatsiz olabiliyordu ki? Aslında cevabı biliyordu her an eve döneceği günü düşünmek onu dikkatsizin biri yapmıştı. Beyni yalnızca tek bir şeye odaklanınca böyle sakarlaşıyordu işte.
Evi, ailesi onun şu küçük hayatındaki en önemli parçalardı. Kendini iyi hissetmesini sağlayan bir anneye, her zaman ona destek veren ve şımartan bir babaya sahipti. Özellikle de belki de şımarmasına rahatça müsaade ettiği için babasına karşı özel bir sevgi beslerdi küçük kız. Gözlerinin rengini ve şeklini aldığı onu ‘portakalım’ diye seven bu adam Issa için özeldi ve her zaman öyle kalacaktı. Ona küçük şımarmalar yapacak, bazen kavgalar edip küsecek ama asla birbirlerinden nefret etmeyeceklerdi çoğu baba-kız gibi. Hogwarts’a ilk kez giderken – ilk kez babasından ailesinden ayrılırken - babası ona söz vermişti öyle olmayacaklarına dair. Sözünü de tutmuştu. İşte kızın özlediği buydu; burada kimseden göremediği ailesinin ona koşulsuzca sunduğu o sıcacık kalplerinden kopup gelen sevgi. Ailesini, sıcak yuvasını her ne kadar düşünmemeye çalışsa da aklı sanki bildiği başka hiçbir şey yokmuş gibi her an onlardaydı. Bu düşünceler daha önce hiçbir bilgisi olmadan girdiği ve şimdi de çıkmaya çabaladığı bir labirent gibi beyninden bir türlü gitmiyordu. İşte bu yüzden son zamanlarda bu kadar sakardı.
Elinde zorlukla taşıdığı kitaplardan kurtulmak istiyordu fakat kolundaki ne kadar nefret etse de işe yaradığını düşündüğü için takmakta olduğu gümüş renginde fakat daha mat olan kibar saatine bakınca yatakhaneye uğramaktan vazgeçti. Uzun zamandır derslerin dışında ya da arkadaş kalabalığın ortasında gördüğü kendisi için inanılmaz derecede değerli olan çocukluk arkadaşı ile buluşmak ve biraz sohbet etmek için sözleşmişlerdi. Calvino Issa için herhangi birisinden fazlasıydı bütün küçüklüğünü beraber geçirdiği kapı komşusu kimi zaman dertlerini dinleyip çözüm bulan onu bir ağabey edasıyla koruyan kimi zamanda onunla beraber delicesine sapıtan, kuşkusuz yanındayken kendini en rahat hissettiği kişilerden biriydi. Ve uzun zamandır onunla konuşamıyor olmak Issa için kötü bir durumdu. Okulda çoğu kızın aksine onun dışına değil içine bakıyordu Issa ve kimselere göstermediği karakterini görebiliyordu. Ukala ve kendini beğenmiş Calvino’nun aksine Issa’nın gördüğü kendine her zaman hoşgörüyle yaklaşan ve sevgisiyle saran bir ağabeydi, aynı yaşta olmalarına rağmen Issa’nın çoğu çocukça hareketinin ve minyonluğunun yanında onları hep kardeş zannediyorlardı. Şikâyeti de yoktu her zaman sahip olmayı istediği bir ağabey gibiydi ne de olsa Calvino.
En sonunda bitmeyecekmiş gibi görünen merdivenler bitip de kendini Hogwarts’ın güzelim bahçesine attığında cübbesinin altına kalın bir kazak giydiği için kendini tebrik etti. Kış kendini göstermeye başlamış önden gelen soğuk hava ve yağmurlar ile kar ‘ben geliyorum’ diyordu. Yağmurdan nefret etmesine rağmen karı oldukça severdi yosun yeşili gözlerini dikip parça parça dizilmiş bulutların arkasından bile kendini gösterip gözlerini rahatsız eden güneşten kendini korumak için sağ elini bir şapkanın ön kısmı gibi duracak şekilde ince ve saçlarından bir ton açık kaşlarının üstüne koyarak gökyüzüne baktı. Koyu bir mavi olmasına rağmen sabah akıttığı suları şimdi akıtacak gibi durmuyordu tepelerine. Bu da solgun yüzünün büyük bir gülümseme ile ışıldamasına neden oldu. Güneş her zaman yağmurdan iyiydi. Toprak kokusu yükselen bahçenin sonlarına doğru yüzmenin yasaklandığı gölün kenarına doğru hızlandırdı adımlarını. Ne kadarda saçma bir kuraldı bu. Hangi salak o gölde yüzmek isterdi ki? Oraya girip yüzmek bu kadar öğrencinin önünde kendini rezil etmekten başka bir şey değildi. Acaba zamanında oraya girenler mi olmuştu da konulmuştu bu kural? Eğer gerçekten böyle bir olay üzerine konulmuş bir kural idiyse bu nasıl bir karakterin böyle bir şeye kalkıştığı merakını cezp etmişti. Belki de boş bir zamanında araştırabilirdi bunu. Aslında şu an aklına gelen bu düşüncenin daha göl kenarından ayrılmadan beyninden uçup gideceğini biliyordu. Omuzlarını silkti ve *Belki unutmam.* diye geçirdi içinden. Fakat bir balık hafızasına sahip kız biraz önce çıktığı dersin ödevlerini unuttuğu gibi bunu da unutacaktı.
Duru suyuyla insana huzur veren – su Issa’ya her zaman huzur verirdi aslında- göle vardığında arkası ona dönük bir şekilde oturmakta ve göle minik taşlar atarak onların suyun üzerinde birkaç sefer kaydıktan sonra suya gömülüşünü ve batışını izleyen çocukluk arkadaşını gördü. Birinci sınıftayken canları her sıkıldığında buraya gelip yaptıkları bir şeydi bu. Kızıl saçları rüzgârda dalgalanırken çocuğun omuzlarından tutarak yanağına büyük bir öpücük kondurdu. Dışarıdan tamamen yanlış anlaşılacak bu öpücük Issa içinde Calvino içinde kardeşlerin birbirlerine verdikleri öpücüklerden farkı yoktu. “ Eskiden ne kadar severdik taş sektirmeyi.” yanına oturup eline aldığı taşı göle fırlatıp iki kez sekip suya dalışını izledikten sonra ellerini vücudundan geriye koyarak yatıyormuşçasına bir oturma pozisyonunda “ Bana da sen öğretmiştin. Evet, anlat bakalım hayat nasıl gidiyor?” oda mı sırf dersler ile uğraşıyordu ya da yaptığı başka şeyler var mıydı merak ediyordu. Ah, bu çocuğu gerçekten de çok özlemişti! Evet sürekli görüyordu ama onunla oturup sohbet etmeyeli asır olmuş gibiydi.
En son Issa Philippe tarafından Ptsi 15 Ara. 2008, 19:57 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
|
| |
Andromeda Beata Neaux Hufflepuff 7. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 171 Yaş : 30 Kan statüsü : Bilmiyor ancak Melez olduğunu düşünüyor. Galleon : 11703 Ekspresso Puanı : 3 Kayıt tarihi : 03/12/08
| Konu: Geri: Gölün Saflığında Tatlı Bir Sohbet Paz 14 Ara. 2008, 13:56 | |
| "İşte buradasın! Tamam, Leo buldum. Şimdi şu aptal notlarını al ve beni rahat bırak olur mu?"
Tüm bunları masasının altında duran kâğıdı kavrayıp ayağa kalkarken söylemişti. Kendini sinirli hissediyordu. En yakın arkadaşı kız arkadaşına vereceği notları kaybettiyse o ne yapabilirdi ki? Neredeyse yarım saattir yatakhanenin altını üstüne getirip o notları aramışlardı. Oysa şimdi Reneé ile buluşabilirdi. Ya da çocukluk arkadaşı Issa ile olan görüşmelerini biraz daha erkene alıp daha fazla vakit geçirme olanağı bulabilirdi. Toz olan üstünü temizlerken dik dik elinde ki kâğıt parçasını süzen çocuğa bakıyordu. "Harikasın dostum. Benim hemen Josephinã’yı bulmam lazım. Ona bu notları bir saat önce vermiş olmam gerekirdi. Neyse sonra görüşürüz…” Calvino daha ağzını açamadan arkadaşının çarptığı kapı sesiyle irkilmişti. Gözlerini devirerek oda kapıya doğru yöneldi. Odanın ne kadar dağınık olduğunun farkındaydı ama bu hiç umurunda değildi. Oraya toplayacak kişi Leopold olmalıydı ki bunu akşam ona hatırlatacaktı. Calvino’nun şuan çok daha önemli meseleleri vardı. Mesela çocukluk arkadaşı ile göl kenarında sözleşmeleri gibi. Ortak salondan çıktıktan sonra hızla merdivenleri geçmeye başladı. Issa ile görüşeceğine memnundu. Çünkü onunla uzun zamandır konuşamamışlardı. Lanet dersler yüzünden ona bir türlü zaman ayıramıyordu. Onu ihmal etmezdi, gözü hep onun üzerindeydi ama bu yetmiyordu. Onunla konuşup dertleşmek rahatlamanın en iyi yollarından biriydi. Dersler yüzünden oluşan stresi göz önüne alınırsa rahatlamaya çok ihtiyacı olduğu kesindi. Issa’yı kardeşi gibi severdi. Zaten dışarıdan bakıldığında herkes onları kardeş sanırdı. Calvino Issa’ya göre çok daha yapılı olduğundan ağabeyi gibi dururdu. Bundan şikâyetçi değildi. Zaten aralarında ki ilişkide tam olarak böyle birşeydi. Issa’nın ailesi Calvino’ların oturduğu semte taşındıklarında daha çok küçüklerdi. Issa’nın şımarık tavırlarının yanı sıra savunmaz durması Calvino’nun ona kanının ısınmasına sebep olmuştu. O zamandan başlayan arkadaşlıkları şimdiye kadar hiç değerinden bir şey kaybetmemişti.
Nihayet kendini bahçeye attığında temiz havaya karışmış toprak kokusu içine dolmuştu. Yüzüne yayılan hafifi bir gülümseme ile göl kenarına doğru ilerlemeye başladı. Burası Issa ile Hogwarts’a ilk geldikleri sene en çok uğradıkları köşeydi. Ne zaman konuşup dertleşmek isteseler buraya gelir ya çimenlere uzanırlardı ya da gölde taş sektirip sohbete dalarlardı. O zamanlar Hogwarts’ta vakit geçirmek çok daha eğlenceliydi. Şimdi ise Hogwarts sadece ders demek gibi geliyordu ve Calvino bundan nefret ediyordu. Burayı katlanır hale getirenlerden biri olan Issa ile buluşmak ona iyi gelecekti. Elleri cebinde göl kenarına gelmişken gözleri Issa’yı aradı. Fakat etrafta gözükmüyordu. İstemsizce saatine kaydı bakışları. Beklemeyi sevmezdi ama beklediği kişi hayatında ki en önemli kişilerden Issa olunca işler değişiyordu. Yavaş gölü durduğu yere oturdu ve eline etrafta duran taşlardan bir iki tane aldı. Tıpkı eski günlerdeki gibi taşları gölde sektirmeye başladı. Bunu uzun zamandır yapmamıştı ki zaten ilk taşı fırlatmasıyla oluşan hayal kırıklığı ne kadar paslandığını açıklıyordu. Daha sonra birkaç taş daha attı. Son attığı taş iki kez sekmeyi başarmıştı. Yüzüne yayılan gülümsemeyi daha da belirginleştiren şey yanağına konan sıcak bir öpücüktü. Onun Issa olduğunu anlamak için dönüp bakmasına gerek yoktu çünkü bu samimiyeti ve sıcaklığı zaten başka kimsede bulamıyordu.
“ Eskiden ne kadar severdik taş sektirmeyi.” Bu sözlerden sonra Issa’nın onun önceki atışlarını görmemiş olmasını umdu. Çünkü eski günlerle karşılaştırıldığında gerçekten berbat atışlar yapmıştı. Issa ise onun tam aksine eline aldığı taşı daha ilk atışında iki kez sektirmeyi başarmıştı. Calvino bunun karşısında sessiz kalıp onu izlemek yetindi. “ Bana da sen öğretmiştin. Evet, anlat bakalım hayat nasıl gidiyor?” Gerçekten taş sektirmeyi ona Calvino öğretmişti ancak şimdi herkesinin öğreten olduğunu seçmek biraz zordu. Calvino sessizce güldü. “Sanırım iyi gidiyor. Doğrusunu söylemek gerekirse dersler beni çok yoruyor. Şuna baksana seninle görüşüp konuşmak için bile özel bir zaman ve bir yer ayırmamız gerekiyor. Reneé ile de fazla görüşemiyorum. Sanırım buradan sıkıldım artık… Peki sen? Sen nasılsın?” | |
|
| |
Issa Philippe Ravenclaw 7. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 478 Yaş : 31 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11758 Ekspresso Puanı : 12 Kayıt tarihi : 09/12/08
| Konu: Geri: Gölün Saflığında Tatlı Bir Sohbet Paz 14 Ara. 2008, 19:39 | |
| “Sanırım iyi gidiyor. Doğrusunu söylemek gerekirse dersler beni çok yoruyor. Şuna baksana seninle görüşüp konuşmak için bile özel bir zaman ve bir yer ayırmamız gerekiyor. Reneé ile de fazla görüşemiyorum. Sanırım buradan sıkıldım artık… Peki sen? Sen nasılsın?” Ah onun o aptal sevgilisi Reneé, her ne kadar o kızı seviyormuş gibi bir tavır takınsa da çoğu bulanıktan bile onun kadar nefret etmiyordu. Nedeni bilinmez bir şekilde bu kızın Hogwarts sınırları içinde onun için en değerli şeyi elinden almış gibi görüyordu. Sarışınları zaten sevmezdi ve Reneé denen o sarı cadıyı gördükçe suratının ortasına bir yumruk indirme dürtüsünü ve içinde ki ‘Yap şunu.’ seslerini bastırmak oldukça zor oluyordu. Bu durumda yapabileceği en sağlıklı şey ise kızı görmezden gelip konuşmak zorunda kaldığı zamanlarda da etrafa sahte gülücükler atarak bir an önce ortamdan ayrılmaktı. İşte derslerin ağırlığının yanında Calvino’yu genellikle bu kızın yanında etrafa gülücükler saçarken gördüğü zamanlarda da onlardan uzak duruyordu. Kendini sanki âşık olduğu çocuğu başkasına kaptıran salak kızların davranışlarını sergilerken gördükçe şaşıyordu aradaki tek fark Issa’nın âşık olduğu çocuğu değil ağabeyini kaptırmış olmasıydı. Her ne kadar o kızı sevmediğini şu an yanında oturmakta olan ‘en değerlisine’ hissettirmemeye çalışsa da Calvino’nun bunu bildiğini biliyordu. Ne de olsa artık birbirlerinin neler hissettiklerini, neler düşündüklerini surat ifadelerinden bile anlar hale gelmişlerdi.
Kızın ismini duyunca düşen yüzü konuşmak için ağzını açması ile yeniden yüzünün büyükçe bir gülümseme ile kaplanması bir oldu. Ne olursa olsun Calvino’nun yanındayken somurtamıyordu. Bu çocuğun suratına bakması bile mutluluk veriyordu kıza. Belki Calvino ona evinden, ailesinden bir parçaymışçasına geldiği için böyle hissetmesine sebep oluyordu. Evet, Evet! En büyük etken buydu. Calvino evlerinin bulunduğu o küçük mahalleden kopmuş gelmiş bir masal kahramanıydı Issa için. “ Ah Calvino evimi çok özledim ve buradaki salak kızlardan da bıktım. Zaman ayıramıyor olsan bile bir sevgilinin olması iyi en azından.” Omuzlarını silkti ve küçük bir çocuk edasıyla – işte sert, vurdumduymaz tavrının ardında yaşayan şımarık küçük kız bu okulda bu okulda bu karakteri bilen tek kişiye karşı yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başlamıştı.- “ Ayrıca seni de çok özledim. Kısacası buradan nefret ediyorum!” söylediklerinde samimiydi. Belki ilk yıllarda burada eğlenmiş birkaç yeni sihir ve büyü öğrenip kendini cadı gibi hissetmiş ama. Zaman geçtikçe yani istekleri değişipte dersler ağır ve tahammül edilemez bir hal aldığında annesi ve babasının övgü ile bahsettiği, hayatlarının en harika yıllarını geçirdikleri yer olarak tanımlayıp dillerinden düşürmediği 11 yaşına gelene kadar her veledin hayallerine konu olan bu yerden bıkmıştı, kurtulmak istiyordu.
Henüz dördüncü sınıf olmasına rağmen okuldan bu bıkkınlık mezun olmasını sağlayacak mıydı emin değildi. Ama eğer bir gün çıkıp da Hogwarts’a gitmeyeceğini söylerse ailesini özellikle de babasını üzeceğini bildiğinden biraz da bu davranış ‘Philippe’ soy ismine yakışmayacağından uslu kız havasına bürünüp ne kadar sızlansa da zorlansa da sınıf geçmek için ne yapması gerekirse yapıyordu. “ Ee, Reneé nerelerde? Onu da uzun zamandır göremiyorum. Hoş insanlar görmek istediklerini görürler bilirsin.” Son kelimeleri fısıltı şeklinde söylemiş olsa da çocuğun duyduğuna emindi; duymasını da istemişti. Belki biraz Reneé’nin arkasından dedikodu yapmak keyfini yerine getirir düşüncesi ile açmıştı bu konuyu. Yoksa kızın ne yaptığı ya da ne yapmadığı Issa’yı hiç ilgilendirmiyordu. Ölse ruhu duymazdı. Tamam, belki biraz üzülürdü ama onun ölmesi belki de isteyebileceği bir şeydi. Böyle şeyler düşündüğü için kendine kızması gerekirdi aslında ama o tamamen kendinin haklı olduğunu düşünüyordu gereksiz bir kıskanma duygusu ile. | |
|
| |
Andromeda Beata Neaux Hufflepuff 7. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 171 Yaş : 30 Kan statüsü : Bilmiyor ancak Melez olduğunu düşünüyor. Galleon : 11703 Ekspresso Puanı : 3 Kayıt tarihi : 03/12/08
| Konu: Geri: Gölün Saflığında Tatlı Bir Sohbet Ptsi 15 Ara. 2008, 21:05 | |
| Sözlerinden sonra Issa'nın moralinin bozulduğunu hemen sezmişti. Issa kız arkadaşı Reneé'den hiç hoşlanmıyordu ve bunu gizli kapaklı olsa da yeterince belli ediyordu. Bu konuda onunla hiç adam akıllı konuşmamıştı. Bunun içinde uygun zamanı bekliyordu. Onun bu konudaki düşüncelerini az çok biliyordu aslında. Reneé’yi kıskanıyordu ya da onu Calvino’ya uygun biri olarak görmüyordu. Calvino tabi ki buna katılmıyordu. Reneé çok güzel ve Calvino için fazlasıyla değerli bir kızdı. Onu gerçekten sevdiğine emindi ve ilişkileri hakkında herhangi bir şüphesi yoktu. Issa’nın bunu kıskanmasını ise aklına bile getirmek istemiyordu. Çünkü Reneé’yi ne kadar severse sevsin kendini bildi bileli yanında olan arkadaşı Issa’nın yerini tutamazdı. Issa ile ilişkiler farklı bir boyuta taşınmıştı. Dost olmaktan çok daha ötedeydi. Bu tür basit kıskançlıkları da yersiz buluyordu Calvino.
“ Ah Calvino evimi çok özledim ve buradaki salak kızlardan da bıktım. Zaman ayıramıyor olsan bile bir sevgilinin olması iyi en azından. Ayrıca seni de çok özledim. Kısacası buradan nefret ediyorum!” Sevgilisinin olmasının iyi olduğu konusunda ne derece samimi olduğu tartışılırdı ancak onu özlediğini söylerken samimiyet sesinden ve gözlerinden okunur gibiydi. Gülerek kızın kızıl saçlarına götürdü ellerini. Onunda Issa’yı özlediğini belli etmek istercesine kızın saçlarını karıştırdı ve ardından yavaşça geri çekti. Bunu sürekli yapardı. Issa’nın kıvırcık saçlarını hep çok sevmişti ve onlarla oynamaya bayılıyordu. Arada Issa buna kızsa da çoğu zaman bunu bir sevgi gösterisi olarak kabul edip gülümsemekle yetiniyordu. “ Ee, Reneé nerelerde? Onu da uzun zamandır göremiyorum. Hoş insanlar görmek istediklerini görürler bilirsin.” Her ne kadar kız kısık sesle konuşsa da Calvino herşeyi çok net bir şekilde anlamıştı. Neden böyle davrandığını anlamıyordu. Beklide hata ondaydı. Issa’yı ihmal ediyordu ve oda bunun sebebini Reneé’ye bağlıyordu. Yavaşça ona doğru yaklaştı ve kolunu onun boynuna attı.
“Issa yapma lütfen! Reneé kötü biri değil. Onunla ne alıp veremediğin var anlamıyorum. Belki onu biraz tanımak istersen sevebilirsin…” Ellerini çekmeden bakışlarını ona dikti. Reneé ile aralarının kötü olmasını istemiyordu. İkisi de onun için değerlilerdi ve ikisinden de vazgeçmeye hiç niyeti yoktu. Bu yüzden ikisinin de gönlünü hoş etmeye çalışıyordu ki bu pek kolay değildi. İkisinin birbirleri hakkında olumsuz düşünceleri durumu daha da zorlaştırmak anlamına gelirdi ve Calvino bunu kaldırabileceğini sanmıyordu. Bu sorunu daha kolay yönden çözmenin bir yolu olmalıydı. Umutlu ve samimi gözlerle Issa’ya bakmayı sürdürdü… | |
|
| |
Issa Philippe Ravenclaw 7. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 478 Yaş : 31 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11758 Ekspresso Puanı : 12 Kayıt tarihi : 09/12/08
| Konu: Geri: Gölün Saflığında Tatlı Bir Sohbet Çarş. 17 Ara. 2008, 20:04 | |
| Omzunun da hissettiği sıcak ve güven veren elle yüzünü kaplayan gülümseme Calvino’nun konuşması ile silindi ve yerinde ifadesiz bir surat bıraktı. Birinin karşısına geçip sevmediği kişiler hakkında ‘iyi’dir yorumları yapmasından nefret ederdi. Eğer bir kimsenin ‘iyi’ veya ‘kötü’ olduğunu kendin seçmeyeceksen yaratıcın tarafından bahşedilen zekâ ne işe yarardı ki? Tabii burada söz konusu durum tamamen daha farklıydı, Issa Reneé’ye yaklaşırken ön yargılı olduğu için onun ne çeşit bir karaktere sahip olduğu kanısında en ufak bir fikri bile yoktu. Tek bildiği Calvino’nun gün gelip onu daha çok sevebileceği düşüncesi yüzünden ona karşı duyduğu inanılmaz kıskançlıktı buda kıza karşı içinde nefret tohumlarının ekilmesine ve yavaş yavaş çimlenmesine neden olmuştu.
Koyu mavi gökyüzü yavaş yavaş bulutlar ile kaplanırken bulutların rengi kısa zamanda gelecek olan yağmurun habercisiydi. Karanlığın çökmesine ve gecenin inmesine az kalmış olmasına rağmen etraf hala cıvıl cıvıldı kimse havanın soğukluğunu ya da saati umursamıyor gibi gözüküyordu. Kendilerini Hogwarts’ın duvarları arasında taştan şöminelerin başına tutsak etmektense sıkıca giyinip temiz havayla iç içe gökyüzünün gözüktüğü insana ‘huzur’ verebilecek bu yerde olmak elbette daha iyi bir seçenekti Issa gibi diğerleri içinde.
“ Ben Reneé için kötü biri dediğimi hatırlamıyorum. Ayrıca onu ne seviyorum ne de sevmiyorum sana yalan söyleyemem.” aslında sevip-sevmemekten öteydi duygular kıskançlığın getirdiği nefret sevmemekten olmamıştı. Neden böyle davranıyordu ki? Elinde sonunda Calvino hayatından bir yerlerde çekilecekti. Zaman acımasızca işliyor, ikisi de büyürken çevreleri genişliyordu. İster sevgililer olsun ister yeni arkadaşlar değişen çevre ile birbirlerine olan sevgilerinde eksilme olmasa bile birbirlerine ayırdıkları zaman yavaş yavaş azalacaktı. Yine de Issa Calvino her zaman hayatının başrolünde olsun istiyordu. Belki bu biraz bencilce bir istekti ama onu ne elli yaşında nede şimdi kaybedemezdi. Fakat çocuğa da ‘benden başka arkadaş olmasını istemiyorum.’ diyebilmek yürek isterdi sonuçta son derece saçma olan bu davranış tamamen ‘sevgililere özgü’ bir biçimde algılanabilip Calvino’yu kendinden uzaklaştırabilirdi. Kafasında uçuşan birçok düşünceyi topladıktan sonra ulaştığı en mantıklı sonuç hiç hoşuna gitmese de; Reneé ile arkadaş olmak ya da en azından öyleymiş gibi davranmaktı. Çocuğun halen omzunda olan elini sıkıca kavrayarak –sanki gitmemesi için tutarmışçasına- “Aslında… Hatalıyım kabul ediyorum.” Aslında kelimesinden sonra gelenler ağzından bir anda dökülen kelimelerdi, tamamen farklı bir şeyler söylemek için açtığı ağzını Calvino’nun yüzündeki o ifade sayesinde daha farklı şeyler söyleyerek kapatmıştı. Çocuğa bir nevi duymak istediklerini söylemişti. | |
|
| |
Andromeda Beata Neaux Hufflepuff 7. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 171 Yaş : 30 Kan statüsü : Bilmiyor ancak Melez olduğunu düşünüyor. Galleon : 11703 Ekspresso Puanı : 3 Kayıt tarihi : 03/12/08
| Konu: Geri: Gölün Saflığında Tatlı Bir Sohbet Paz 21 Ara. 2008, 16:18 | |
| Issa her zaman ki dik başlılığını koruyup Calvino'yu terslemeye yeltenmişti. Reneé'den nefret etmediğini ama ona karşı her hangi bir sevgide beslemediğini söylüyordu. Calvino biraz rahatlamıştı. En azından ondan nefret etmiyordu. Bu bile zamanla anlaşabileceklerinin göstergesiydi. Aslında bu konuda sadece Issa’ya kızamazdı. Bazen Reneé’de ona karşı kötü davranabiliyordu. Daha doğrusu onu kıskanabiliyordu. Hatta bunu açık bir şekilde Calvino’ya söylüyor, Issa’ya gösterdiği ilginin biraz fazla olduğunu düşünüyordu. O tabi ki buna katılmıyordu. Issa onun için kardeşten öteydi. Hayatıyla ilgili hiç kimsenin bilmediği şeyleri biliyordu Issa. Ailesinde ki birçok kişiden daha çok seviyordu onu. Kendini ona karşı sorumlu hissediyordu. Onun üzülmesine veya incinmesine dayanamıyordu. Bu yüzden de onu sürekli korumak istiyordu. Tabi bunu bir kız arkadaşa anlatmak o kadar değildi.
Kızlar çoğu zaman gereksiz yere kıskançlıklar sergileyebiliyorlardı. Çoğu zaman düşüncelerini gizli kapaklı anlatmaya çalışıyorlardı ve asla bazı düşüncelerinin yanlış olduğunu kabul etmiyorlardı. Onları anlamak gerçekten zordu ve Calvino uzun bir süre önce bunun için çabalamayı bırakmıştı. Issa Calvino’nun boynuna dolamış olduğu eli daha sıkı bir şekilde tuttu. “Aslında… Hatalıyım kabul ediyorum.” Calvino’nun yüzünde beliren hafif bir şaşkınlık ifadesi yerini çok çabuk gurur dolu bakışlara bırakmıştı. Bu tam Issa’dan beklediği cevaptı. Belki de hayatı boyunca anlayabildiği tek kızdı Issa. Aynı zamanda onu anlayan tek kız. Diğer elini Issa’nın kıvırcık saçlarına uzatıp yavaşça okşamaya başladı. “Bak! Sakın beni kaybetmekten falan korkma tamam mı? Aklına böyle şeyler getirme sakın. Reneé’yi gerçekten seviyorum ama bu seni unutacağım anlamına gelmez. Üstelik Reneé bile benim için senin kadar değerli değil. Kendini sakın başkalarıyla kıyaslama bu konuda. Öyle ki küçük hanım sen beni bıraksan bile ben seni bırakmam. Anlaştık mı?” | |
|
| |
Issa Philippe Ravenclaw 7. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 478 Yaş : 31 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11758 Ekspresso Puanı : 12 Kayıt tarihi : 09/12/08
| Konu: Geri: Gölün Saflığında Tatlı Bir Sohbet Salı 23 Ara. 2008, 19:40 | |
| Zaten kabarık olan saçlarını karıştırarak daha da kabartan Calvino’ya kızgınlık dolu gözlerle baktı Issa. Aslında onun bunu bir sevgi gösterisi kabul ederek yaptığını biliyor olmasına rağmen kızmadan duramıyordu. Çünkü saçlarının kabarıklığından dolayı küçüklüğünden beri mızmızlanır durur, pırasa gibi saçları olan kızları gördükçe annesine bağırıp ağlamaya başlardı. Sanki zavallı kadının temelli olarak yapabileceği bir şeyi varmışçasına… Bir keresinde Muggle’ların icadı fön makinesi ile saçlarını indirmeye çalışırken daha beter kabartmış hatta birkaç telini de fönün arkasındaki yere sıkıştırmıştı. Bunun üzerine annesi sihirle saçlarını düzleştirmiş hevesini alana kadar öyle gezmesine izin vermişti. Ama bayan Philippe’nin bazı saplantıları yüzünden tekrar eski haline dönmesi uzun sürmemişti çünkü bayan Philippe son derece katı bir şekilde tanrının kendilerine verdikleri ile yetinmeleri gerektiğini söyler dururdu. Elleri ile Calvino’nun birbirine karıştırıp kabarttığı saçlarını indirmeye çalışırken sinirle homurdandı. “Bak! Sakın beni kaybetmekten falan korkma tamam mı? Aklına böyle şeyler getirme sakın. Reneé’yi gerçekten seviyorum ama bu seni unutacağım anlamına gelmez. Üstelik Reneé bile benim için senin kadar değerli değil. Kendini sakın başkalarıyla kıyaslama bu konuda. Öyle ki küçük hanım sen beni bıraksan bile ben seni bırakmam. Anlaştık mı?” ‘ Gerçekten sevmek.’ Sanki bu duyguyu kendisi hiç yaşamamış gibi Calvino’yu yargılıyordu. En zor zamanlarında, hayatla ilgili kuşkuya düştüğünde, annesi ve babası boşanmaya karar verip sancılı geçen bir kaç ayın ardından sözde ‘aşk tazelemesi’ adı altında Issa’yı yalnız başına bırakıp tatile çıkıp onu umursamadıklarında yanında her zaman Calvino olmuştu. Şimdi onun mutluluk duydupu bir şeyi reddetmek bencilceydi. ‘Bencillik’ her ne kadar Issa için uygun bir tanım olsa da en azından sevdiklerine, onun için uğraşanlara karşı bencillik etmemesi gerektiğini biliyordu. Biraz önce kızgınlıkla Calvino’ya yönelttiği gözleri şimdi ışıldayan yakut taşları gibi parlıyordu. Beyninde dönüp duran biraz önce Calvino’nun ağzından çıkan -küçük hanım sen beni bıraksan bile ben seni bırakmam.- kelimelerdi. Kızlar böyleydi işte; cadı olsun muggle olsun bir şeyi biliyor olsalar bile duymak isterlerdi. Kalbi Calvino’nun onu asla terk etmeyeğini biliyor olsa bile bunu onun ağzından duymak güven duygusunu pekiştiriyordu. Calvino’nun davranışını tekrarlarcasına onun en çok hoşuna giden yeri olan simsiyah hafif uzun saçlarını karıştırarak “ Biliyorum tatlı şey. Sadece arada saçmalıyorum işte bakma bana.” Küçük bir kıkırdamanın ardından yine suratında her zaman olan büyükçe bir gülümseme ile konuşmaya devam etti. “ Ama artık dersleri bahane etmeyi bırak sürekli yanında olmak istiyorum. Tabi Reneé ile seni yalnız bırakmayacak kadarda şımarık değilim.” Göz kırptı ve gözünü göle çevirdi. | |
|
| |
Andromeda Beata Neaux Hufflepuff 7. Sınıf Öğrencisi
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 171 Yaş : 30 Kan statüsü : Bilmiyor ancak Melez olduğunu düşünüyor. Galleon : 11703 Ekspresso Puanı : 3 Kayıt tarihi : 03/12/08
| Konu: Geri: Gölün Saflığında Tatlı Bir Sohbet Paz 28 Ara. 2008, 13:49 | |
| Issa'nın kızgın surat ifadesinin yerini ışıldayan gözlere bırakmasıyla rahatlayan Calvino onu dinlerken yüzündeki tebessümü hiç düşürmemişti. Sorun nihayet çözülmüştü. En azından şimdilik çözülmüş gibi duruyordu. En kısa zamanda Reneé ile de görüşüp bu konuda konuşmalıydı ve ikisi arasında ortak bir nokta bulmalıydı. Evet, bunu hemen yapmalıydı. Ama şimdi beraber geçirdikleri şu kısa zamanı daha iyi değerlendirme vaktiydi. Aralarındaki kısa gerginliği biran önce bitirip yeni bir konu hakkında konuşabilirlerdi. “ Ama artık dersleri bahane etmeyi bırak sürekli yanında olmak istiyorum. Tabi Reneé ile seni yalnız bırakmayacak kadarda şımarık değilim.” Calvino gülerek baktı Issa’ya. “ Söz veriyorum. Bir daha asla seni ihmal etmeyeceğim. ”
İkisi de gözlerini göle çevirmiş gölün saflığını seyrediyorlardı. Calvino bu kez Issa’nın saçlarını bozmamaya özen göstererek tekrar kolunu onun omzuna attı. Onu bu kez kızdırmak istemiyordu. Yavaşça yanağına küçük bir öpücük kondurdu. O sırada bembeyaz teninin ne kadar soğumuş olduğunu fark etti. Onu koluyla biraz daha sıkı sararken “ Üşüyor musun sen? ” diye lafa girdi. Hava biraz soğumuştu ve rüzgârda şiddetini arttırmıştı. Calvino pek üşümüyordu fakat Issa bu konuda biraz hassastı. Küçükken de çok çabuk hasta olurdu. Bu yüzden soğuk havalarda Calvino genelde onunla evde oynamayı tercih ederdi. Çünkü Issa hasta olduğu zaman tıpkı kendisi hasta olmuş gibi acı çekiyordu.
“ Böyle havalarda daha kalın giymen gerektiğini biliyorsun Issa. Çok çabuk rahatsızlanıyorsun. Eğer üşüyorsun içeriye girelim ha ne dersin? ” Hafif tedirgin bakışlarını ona dikti. Ona bakarken eski günler geçmişti gözlerinin önünden. Bir keresinde Issa’yla beraber kar yağdığı bir zaman dışarı çıkmışlardı. Sabahtan akşama kadar dışarıda oynamışlardı ve tabi ertesi gün Issa yataktan kalkamamıştı. Calvino kendisini suçlu hissettiği için Bütün gün hiçbir yere ayrılmadan onun başında beklemişti. Belirsiz bir tebessüm yüzüne konarken hala Issa’ya bakmaya devam ediyordu… | |
|
| |
| Gölün Saflığında Tatlı Bir Sohbet | |
|