Gecenin soğuk karanlığı kendisini oradan oraya sürüklemeye başlayalı henüz birkaç saat ancak geçebilmişti. Fakat bu birkaç saatin her bir dakikası ömründen çok daha büyük bir süreyi beraberinde götürürcesine geçmişti hayatından. Bu yetmezmiş gibi bir de her an kendisini takipte bulunan karanlığın zalim gözleri dakikalar ilerledikçe bu takibi daha ziyade çıkışı bulunmaz bir göz hapsine dönüştürmüştü. Gecenin bu karanlığında çıplak gözle dahi zar zor seçilebilen genç adam, nereye gittiğini bilmez yalnız adımları sayesinde sonunda ışığa sahip civardaki bir köye varmayı başarmıştı. Hava karanlığını zorlu geçen saatler sonunda olabilecek en yüksek seviyesine ulaştırmıştı. Bu kadar karanlık geçen bir günün sonunda yorgun adam saatin kaç olduğunu tahmin edemiyor, etmek de istemiyor gibiydi. Hala canlılığını koruybilen rüzgarın yüzünü okşamasıyla masum bakışlarını ne zamandır kirli görünen, bir o kadar da alçak kaldırımdan çekip içinde bulunduğu basit köye bir göz atma gereği duydu. Etrafta hala ışığı yanan hanların bulunması genç adama cesaret verir gibiydi. Bu gibi misafirsever hanlar kendisi gibi yorgun ve evsiz bir yolcu için bu saatlerde başvurulacak en ideal yerlerdendi. Işığı yanan sıcak hanlardan birine girip rahatça dinlenebilirdi, fakat içindeki o her zamanki karamsar sese içtenlikle kulak vermeyi yeğlemişti Ed. Sık adımlarını birbirlerinin peşi sıra dizili hanlara doğru giden uzunca yoldan tam ters yöne çevirerek, az önceki hızından katlarca çabuk hareket ederken, bir yandan da sokaktaki ücra bir köşeyi aramaya koyuldu o her zamanki keskin bakışlarıyla. Çok geçmeden hanların hemen ilerisindeki uzun süre önce terkedilmiş eski bir köşkü andıran evin bahçesine varmıştı. Varlığının herhangi birisi tarafından fark edildiğine dahi emin olamıyordu, fakat yine de bitkin düşmüş bedeninde gücünü son bir kez daha toplarlayıp gözlerini sıkıca yumdu.
Yılların deneyimiyle alışılagelmiş o vasat duygunun beraberinde getirdiği usul fakat rahatsız edici sesle ayaklarının bir anda yerden kesilip, anlık hareketten sonra tekrar sıkıca yere bağlandığını hissetti. Gözlerini açtığında olması gereken yerde bulunduğundan olsa gerek, az önceki masum yüzüne belli belirsiz şeytani bir tebessüm yerleşmişti, diğer bir yandansa aklından geçen binlerce sinsi tilki burada uykusuz bir halde dikilmesinin tek sebebi olsa da bu tebessümü engelleyememiş veya bozamamıştı. Hala yorgunluğunu atamamış bir şekilde gözüne kestirdiği ilk uzunca ağacın dibine rahat bir vaziyet belirleyerek uzandı. Gece yarısı yapılan o kasvetli toplantıdan bu yana oldukça uzun zaman geçmişti ve merakla beklenen güneş, yeryüzüne neredeyse birazdan yüzünü gösterecek gibiydi. Gözleriyle, göz kapakları arasında belli olmayacak bir aralık bırakarak neredeyse kapanık bir vaziyette tutup kısa bir süre etrafı kolaçan etmeyi sürdürdü. Fakat görünürlerde ne garipce bir ses, ne de kendini belli eden bir hareket sezememişti. Uykusuz geçen günü atlatmak istercesine az önceki o aralık vaziyetteki gözlerini de tamamiyle kapayarak kendisini gecenin sessizliğine ve karanlığın hakimiyetine teslim etti.