|
| Ve yeniden... | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Ophelia Liv Lynn
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 156 Yaş : 36 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11664 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 04/12/08
| Konu: Ve yeniden... C.tesi 27 Ara. 2008, 18:53 | |
| Hava: Rüzgarlı, yağmurlu, fırtınalı Yıl: 1951 Mevsim: Sonbahar
Ne herhangi bir şey hissetmeyeli ne kadar olduğunu ne de kaç yıldır yaşıyor olduğunu hesap edebiliyordu. Her geçen gün, bir yüzyıl geçmişçesine yaşlanmakta, her yüzyılın sonunda ise, hayatına son verme isteğini iliklerinde hissetmekteydi. Şu ana kadar yaşıyor olmasının tek nedeni,bir amaç uğrunda savaşıyor olmasıydı, şu anda nefes alıyorsa, bu, Karanlık Lord'a hizmet edebilmek, mücadelenin önünü kapamamak içindi. Elinden geldiğince nitelikli bir büyücü olmaya çalışacaktı, elinden geldiğince güçlü. Daha, gerçekten hayat başlamamışken pes etmek saçmaydı. Fakat, yaşadıklarının ağırlığı altında eziliyordu benliği. Yaşamına tutup bir yerden çekidüzen verse, en azından fiziksel olarak rahatlardı. Kaç gündür, bir öğün yemekle idare ediyordu, hatta bazen onu bile yemediği olmuştu. Günde yalnızca bir iki saat uyuyordu. Böyle gitmeyeceği belliydi ama nereden başlaması gerektiğini kestiremiyordu, hayatında düzeltilmesi gereken pek çok şey vardı, fakat hangisini tutsa sonu gelmeyecek gibi görünüyordu. Belki de, sadece ergenlik bunalımlarından biriydi bu, fakat yeterince ağır geliyordu Ophelia'ya.
Saatin akşamüstü altıyı vurmasıyla, yani en azından duvardaki saat öyle gösteriyordu -ki doğru olduğundan emin değildi-, kafasındaki düşüncelerden az da olsun sıyrılabilmek için dışarı çıktı. Karanlık bulutlar Hogwarts'ın üstüne çökmüştü ve karayel olabildiğine hızlı esmekteydi. Böyle havalarda, kendini ister istemez dışarıya aitmiş gibi hissediyordu. Kapkara bulutlar ona kucak açan bir baba, rüzgar saçlarını okşayan bir anne, yağan yağmur ise onunla oynamak isteyen kardeşleri gibi... Gerçekten hiçbir zaman sahip olamadığı, ve olamayacağı bir yaşam... Belki de böyle bir şeye, biraz ilgiye ve insanların "sevgi" diye nitelendirdiği o bağa ihtiyacı vardı. Her ne kadar bu bağa inanmasa da kimi zaman eksikliğini duymuyor değildi hani...
Kendini göl kenarında bulduğunda ister istemez Oleksiy ile ilk karşılaştıkları günü hatırladı. Kalbinde aniden beliren küçük bir burkulmaya midesine saplanan ağrı eşlik etmişti. Onu günlerdir görmüyordu, oysa ki, yanağına kondurduğu o öpücükten sonra görüşeceklerini, onun kendisini arayacağını sanmıştı Ophelia. İster istemez gerildiğini hissetti, gerçekten bir şeyler paylaşabileceğine inandığı o adam, Liv ile oynamıştı sadece. Ki, ilişkilerde oynayıp bırakmayı pek seven Ophelia, bu yenilgiyi kaldırabileceğini sanmıyordu. Sonra, gözlerinde canlandı Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersindeki kız, şu Oleksiy'nin birlikte takıldığı. Ellerinin titremesine engel olamıyordu, yüzündeki ıslaklık sadece yağmurdan mı, yoksa birazı da gözyaşı mı, bunu kendine itiraf edebilecek gücü de yoktu. Biraz daha düşünebilmek için -ki zaten günlerdir yapabildiği tek şey buydu- ona ihtiyacı olan yalnızlığı verebilecek tek yere, Fısıldayan Ağaç Korosu'na yöneltti adımlarını. Sadece bir kaç dakika sonra, yağmurdan sırılsıklam olmuş biçimde, bir akasyanın altında oturmuş kadife çiçekleriyle oynuyor, bir yandan da bundan sonra ne yapacağını düşünüyordu ki birinin ona yaklaşıyor olduğunu farkedip kafasını o yöne çevirdi.
*Pavel Oleksiy Bazarov ile anlaşmalı RP'dir | |
| | | Pavel Oleksiy Bazarov
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 281 Yaş : 34 Kan statüsü : Hem PureBlood Hem de A Rh + Galleon : 11660 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 07/12/08
| Konu: Geri: Ve yeniden... C.tesi 27 Ara. 2008, 19:18 | |
| Akşam olmuştu. Yorgun bedenini ayakları taşımıyordu artık. Her adımında bacaklarına saplanan ağrı Oleksiy'i çileden çıkaracak gibiydi. Ortak Salon'a dönmek istemedi. Karnı da aç değildi zaten. Tılsım dersliğinden kendini koridorlara atalı 5 dakika olmuştu ve o sanki yerinde sayıyormuşcasına sadece koridorun başına kadar yürüyebilmişti. Acilen dinlenmesi gerekiyordu ama uyumak istemiyordu yine. 2 gündür kara kitaplarla ilgili rüyalar görüyordu. Rüyasında gördüğü kitabı bir yerde gördüğünü hatırlıyor ama nerede gördüğünü çıkaramıyordu. Sonra bu rüyalar bir odada son buluyor, Ophelia'yı karşısında gördüğünde de yeşil bir ışık hüzmesi içinde bitiveriyordu rüyası. Hep aynı senaryoyu gördüğünden ezberlemişti artık. Ophelia'yı görmesini ondan çok etkilenmesine bağlıyordu. Daha önce kiminle bir kaç bira içip, bi kızı yanağından öpmüştü ki bu okulda?
Ayaklarına odaklanarak yürümeye koyuldu. Akşam üstüydü saat, yatakhaneler için daha 2 saatten fazlası vardı. Her ne kadar nereye gideceğini bilemese de ayaklarının onu götürdüğü yere gitmekte karar kıldı. Büyük meşin dış kapıyı iterek açtığında yüzüne soğuk hava dalgası çarptı. Zaten karanlık ve kasvetli hava, bulutların etkisiyle gece olmuş gibi bir izlenim uyandırıyordu. Saatin bozuk olduğundan şüphelense de yürümeye devam etti. Kimi ağaçlar yapraklarını hüzünle dökmüşler, kimileri de onlara can havliyle sarılmış, kendileri ölselerde yapraklarını düşürmemek için uğraş veriyorlarmış gibiydiler. Sert rüzgar ve fırtına habercisi bulutlara dayanmak için son kozlarını oynuyorlardı sanki. Oleksiy bile bunca fırtınaya dayanamıyordu. Belki az sorunu vardı ama sorunları neydi onun bile ismini koyamıyordu ki. Aklı fikri Ophelia'daydı. Onu en son Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersliğinde görmüş, daha sonra da bir kaç defa yalnızken görmüş olsa da yanına gitmeye cesaret bulamamıştı içinde.
Dökülmüş yaprakların üzerinde rüzgara karşı yürürken ileride, siyahlara bürünmüş - ya da Oleksiy karanlıktan dolayı öyle görüyordu - bir kızın koroya doğru gittiğini gördü. Akıllıca değildi bu saatte Fısıldayan Ağaçlarla haşır neşir olmak. Gaby'le yaşadığı geceyi hatırladı. Gaby neredeydi ki acaba? Büyük ihtimalle Ortak Salonda bi kaç Ravenclaw'la Büyücü Satrancı oynuyordu ya da 5 parşömen uzunluğundaki İksir Ödevini yapıyordu. Kızın peşinden gitmeye başladı, biraz hızlandığında bu kızın Ophelia olduğu kanısına kapılmış, kalbi gümbür gümbür atmaya başlamıştı. Koronun yakınlarındaydılar ve kızla arasında 50-100 metre mesafe vardı. Duraksadı Oleksiy. Kızın Akasya ağacının altına oturmasını izledi. Kafasını bu yöne çevirdiğinde kalbinin duracağını sandı. Bu Ophelia'ydı. Yine tüm güzelliğiyle ve bilinmezliğiyle karşısında duruyordu. Ona dokunmak için bir yanı yanıp tutuşsada, bir yanı temkinli olması gerektiğini söylüyordu. Derin nefes alıp verdi. Kararlı adımlarla yürümeye başladı kıza doğru. Ophelia kendisini gördüğünde kafasını Oleksiy'e doğru çevirdi ve Oleksiy duraksasa da biraz, kızın yanına gitmek için yürümeye devam etti.
Kendini dünyanın en harika insanının yanında gibi hissediyordu şimdi yine, 'Merhaba Ophelia.. Oturabilir miyim?' diye sordu çekinerek, reddetmeyeceğini biliyordu onu. Ama reddeder korkusuyla ve bunca zamandır neredeydin sorularıyla onu karşılaması düşüncesinden kendini alamıyordu. Sırtından ensesine doğru bir ürperti gelip gitti ve kızın gözlerinin içine bakarak, ona nasıl davranacağını bekledi.
*Tanrım, onu seviyorum sanırım.* | |
| | | Ophelia Liv Lynn
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 156 Yaş : 36 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11664 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 04/12/08
| Konu: Geri: Ve yeniden... C.tesi 27 Ara. 2008, 19:59 | |
| Yaklaşanın kim olduğunu görmek için kafasını çevirdiğinde tanıdık bir çehre ile karşılaştı. Fakat, daha kim olduğunu tam idrak edemeden midesine saplanan ağrı ve aniden hızlanan kalp atışları sayesinde, yüzünü çok da net görmesine gerek kalmamıştı. Beyni uyuşmuş gibiydi, ne diyeceğini, ne yapması gerektiğini bilmiyordu ancak, bu sefer aklına geleni yapmak istemiyordu. Oleksiy'ye kırgındı ve duygularıyla hareket etmeye devam ettiği sürece, daha çok kalbi kırılacağa benziyordu.
Oleksiy, Ophelia'nın ona doğru bakıyor olduğunu gördüğünde biraz duraksasa da toparlanıp, kararlı adımlarla yaklaştı, fakat oturmak için izin istediğinde ses tonu o kadar da kararlı değildi. Yine de, uzun süre sonra Oleksiy'nin sesini duymak içinin ürpermesine neden olmuştu. Özlediğini farketti ve eğer bir kaç saniye önce kendisine mantığıyla hareket edeceğine dair söz vermemiş olsaydı, şu an Oleksiy'ye sıkı sıkı sarılmış olurdu. Her ne kadar mantığı, bu teklifi reddedip oradan uzaklaşmasını söylüyor olsa da, aşıksanız, mantığınızı dinlemenin ne kadar zor olduğunu bilirsiniz. Onun yerine, biraz mesafeli davranarak, orada oturmayı tercih etti. Kafasında dolanan binlerce soruyu bir çırpıda soruvermek, cevaplarını dinlemek istiyordu, fakat ortada hiçbir şey yokken kalkıp kıskanç sevgili tavırlarına girmesi bir işine yaramayacak, aksine Oleksiy'yi korkutmuş olacaktı. Hem, yanına oturmak için izin alırken sesinin tereddütlü çıkması, belki de azsonra, o gün sarhoş olduğunu söyleyeceğindendi. Aslında, Oleksiy'nin bir sevgilisi vardı belki, o gün kafası güzeldi, ve sadece bir anlığına, Ophelia gözüne fazlasıyla seksi görünmüştü... Ne kadar düşünürse, kafasında kurduğu hikaye o kadar mantıklı görünüyordu şimdi.
Soğukkanlılığını korumaya çalışarak, nazikçe, oturabileceğini söyledikten sonra, ikisi de bir süre konuşmadılar. Ophelia, bir şeyler söylemesi gerektiğini hissettiğinden; "Uzun zamandır görüşemedik. Bir sorun yok ya?" diye bir soru attı ortaya. Pavel, her ne oldu da Ophelia'yı görmeyi bu kadar reddettiyse, bunu söylemesini umuyordu. Fakat, bir yandan da, fazla duygusal baktığını düşünmüyor değildi. Eğer Pavel, Ophelia'yı görmek istemese buraya gelip yanına oturmazdı, tabii eğer Ophelia'ya umut verdiğini düşünüp özür dilemek için gelmediyse... | |
| | | Pavel Oleksiy Bazarov
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 281 Yaş : 34 Kan statüsü : Hem PureBlood Hem de A Rh + Galleon : 11660 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 07/12/08
| Konu: Geri: Ve yeniden... C.tesi 27 Ara. 2008, 20:19 | |
| Neydi bu kadar onu heyecanlandıran? Kalbi gümbür gümbürdü. Ophelia'ya anlatması gereken hisleri vardı. O da bunu bekliyordu belli ki bir sorunumun olduğundan şüpheliydi. Korkmuştu bunun olacağından zaten, ne açıklama yapması gerektiğini düşünmemişti bile. Gerek yoktu zaten, gerçekleri anlatacaktı ona. Yalansız... Seviyordu onu işte. İtiraf edeceği günde gelecekti. Ama beklemeliydi. Onunda boş olmadığından emin olmalıydı.
-Hayır, canım. Hiç bir sorun yok. Sadece ödevler biraz birikti son günlerde. Gözlerinin içine baktı Ophelia'nın, umduğu cevabı alamamış olduğunu farketti ve yutkunarak devam etti ;
-Biliyorum, yanına gelmem seninle konuşmam gerekirdi. Ama kendimde cesaret bulamadım, belki biraz zaman tanımak istedim hem kendime hem de sana. Biliyorum, kızgınsındır bana ama. Geldim işte sonunda, özür dilerim. Umarım affedersin beni... Gözlerini karşıya, heybetli Hogwarts'a doğru diktiğinde yüzlerce minik pencere ışığının karanlığı nasılda birlik olup aydınlattığını gördü. Yanında Ophelia vardı. Ve ona itiraf ettiği düşünceleriyle ona içini dökmüştü. Yarısını bile anlatmamıştı aslında. O rüyaları, onsuz geçirdiği hiç bir geceyi uyuyarak geçirmediğini. Bir çok şeyi... Gerekte yoktu zaten, Ophelia'nın güvenini kazanması gerekiyordu sadece, o da elinden gelenin hepsini yapıyordu şimdilik.
Ürperdiği için soğuktan, Ophelia'ya biraz daha yanaştı. Bacaklarını öne uzatarak, muhteşem manzaraya doğru baktı. Hayatında görmek istediği herşey gözlerinin önündeydi şimdi. Bir uzanış mesafesinde Ophelia ve gözlerinin önünde Hogwarts...
Muhteşemdi. | |
| | | Ophelia Liv Lynn
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 156 Yaş : 36 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11664 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 04/12/08
| Konu: Geri: Ve yeniden... C.tesi 27 Ara. 2008, 21:29 | |
| "Hayır, canım. Hiç bir sorun yok. Sadece ödevler biraz birikti son günlerde." Bu kaçamak cevabın ardından Oleksiy'ye baktı, ikna olmadığını söylermişcesine. Evet, cevabı kesinlikle tatmin edici değildi, nihayetinde, ödevler bir 15 dakikalığına ertelenebilirdi, değil mi? Yani... Eğer Pavel gerçekten onu görmek istemiş olsaydı, bu süre içerisinde mutlaka bir yolunu bulurdu. Pavel, Ophelia'nın inanmadığını farketmiş olacak, devam etme ihtiyacı hissetmişti; "Biliyorum, yanına gelmem seninle konuşmam gerekirdi. Ama kendimde cesaret bulamadım, belki biraz zaman tanımak istedim hem kendime hem de sana. Biliyorum, kızgınsındır bana ama. Geldim işte sonunda, özür dilerim. Umarım affedersin beni... "
Açık olmak gerekirse, kendisini tersleneceği, bırakılacağı fikrine o kadar alıştırmıştı ki, duydukları gerçek değilmiş gibi geliyordu şimdi. Belki de, sadece görmek istediği bir rüyanın içindeydi, geçen sefer gördüğü kadar gerçekçi bir rüya, ve gözlerini açtığında yatakhanede uyanacaktı, dokunulmamış terkedilmişliği ile...
Hava gittikçe serinliyordu, bir insan rüyasında üşür müydü? Neden olmasın? Geçen rüyasında böyle bir şey hissedip hissetmediğini anımsamaya çalışsa da başaramadı. Belki de biri yatakhane penceresini açmıştır, diye geçirdi aklından. Ve ben üşüyorumdur... Daha sonra, düşündüklerinin saçmalığıyla irkildi. Özündeki nihilizmin terkettiği şizofrenik düşünceler tarafından boğulmak üzereydi. Kendine gelmesi gerekiyordu, eğer bu an gerçek ise, Pavel cevap bekliyor olmalıydı. Derken, Oleksiy'nin, ısınmak için olduğunu tahmin ediyordu, ona yaklaştığını farketti. Bir süredir oynamakta olduğu kadife çiçeği öbeğinden çekti ellerini, kucağında birleştirdi. Gözlerini önce ellerine, daha sonra Oleksiy'ye sabitledi. Oldukça yakındılar şimdi, ve Ophelia'nın onu öpmesini engelleyecek tek şey, kendine verdiği sözdü. Bu sözü tutma zorunluluğu hissediyordu ister istemez, kendisine olan bir parça saygısını da kaybetmemek için, değişmediğini kendisine ispatlayabilmek için.
Pavel'in gördüğü şeyi görmek istercesine, bakışlarını Hogwarts'a sabitledi. Karanlıkta, bulutlara değecek kadar yükselen, tüm heybetiyle, her şeye rağmen ayakta durmayı başaran koca taş binanın yüzlerce penceresinden aynı anda çıkarak aynı karanlıkta boğulan ışık huzmelerini farketti. Bu manzarayı daha önce farkedememiş olmasının nedenini biliyordu, ya da şimdi farkedebilmesinin... Üzerinden o kadar büyük bir yük kalkmıştı ki, Oleksiy ile tekrar konuşunca. Uzun zamandır hiç bu kadar iyi hissetmemişti, ve yine uzun zamandır gelecek gözüne hiç bu kadar parlak görünmemişti. Yarı hipnotize olmuş biçimde manzarayı izlerken, Oleksiy ile ,hem de bu kadar yakın, oturuyor olmanın verdiği heyecanı tekrar hissetti, ister istemez.
"Evet, sana kızmıştım." dedi Ophelia, kendinden emin bir sesle. "Ama, konuşunca haklı olduğunu anladım. İkimizin de zamana ihtiyacı vardı, bunu zaten konuşmuştuk. Yalnız, keşke bu süre içinde benden kaçmak yerine bana durumu açıklasaydın." Sesi biraz kırgın, fakat yine de güçlü çıkmıştı. | |
| | | Pavel Oleksiy Bazarov
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 281 Yaş : 34 Kan statüsü : Hem PureBlood Hem de A Rh + Galleon : 11660 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 07/12/08
| Konu: Geri: Ve yeniden... Paz 28 Ara. 2008, 15:55 | |
| "Evet, sana kızmıştım. Ama, konuşunca haklı olduğunu anladım. İkimizin de zamana ihtiyacı vardı, bunu zaten konuşmuştuk. Yalnız, keşke bu süre içinde benden kaçmak yerine bana durumu açıklasaydın."
Bunları duyduğunda içinde bir yerlerinin buz kestiğini hissetti Oleksiy. Cesaret edememişti. Kaybetmekten korkmuştu. Bir çok şeyden korkmuştu. Gördüğü rüyalar ve halüsinasyonlar -ki Ophelia'dan ayrı olduğu günlerde gördüğü halüsinasyonların sayısında hatrı sayılır bir artış olduğunu farketmişti - Ophelia'dan bir kaç gün uzak durmasına yetmişti. Sesinden kırgın olduğunu farketmişti Ophelia'nın. Arkasındaki ağaçların fısıldaşmalarıyla beraber, biraz gerildiğini ve tedirgin olduğunu hissetti Oleksiy. Ne diyeceğini bilmiyordu. Sadece onu kırmak istememişti bunu biliyordu. Ona değer veriyordu, yine içinden geçenleri söylemeye karar verdi bir anda ;
'' Özür dilerim, gerçekten. Benim için ç-çok değerlisin sen. Asla üzmek istememiştim seni... ''
Sonra kendini affettirmesi için bir şeyler daha yapması gerektiğini farketti ve düşünmeden küçük bir öpücük kondurdu Ophelia'nın yanağına. Konuşmasına devam ederek ;
''Seni çok özledim.'' Birden bire söylemişti bunu. Hiç düşünmeye fırsat bırakmamıştı kendisine. Özlemişti evet. Bir tek onun yanında kendini mutlu hissedebiliyordu. Büyük ve aşılmaz duvarlarından, o kimsenin aşamadığı veya aşmak istemediği duvarlarından birisi girmek üzereydi şimdi hayatına. Tüm hayatı boyunca harabeler gibi kalmıştı o. Yıkık dökük umutları, hayal meyal anıları ve yalnızlığı... Oleksiy'nin hayatı uzun bir süredir bunlardan ibaretti ve şimdi değer verdiği, kendisine bile söylemekten korksada sevdiği kız giriyordu hayatına. Onu o duvarların içerisinde korumak, kollamak, bir daha hiç ama hiç gitmemesi, onunla beraber o harabe duvarlarının arasında hayatını sadece Ophelia'yla paylaşmak düşüncesi. Öyle şeyler düşünmeye başlamıştı ki, sadece bir kaç haftadır tanıştığı bir kızla bunca şeyi hayal etmek... Ne kadar saçma gelse de düşünceleriyle mutlu olduğunu biliyordu Oleksiy. Ona bakarken gülümsedi. Çok güzel görünüyordu.
Utandığını hissetti ona asırlar gibi gelen bir kaç saniyeden sonra, kafasını öne eğdi ve karanlıkta kendisini saklamaya çalıştı imkansız olduğunu bile bile. Karayel hızlanmıştı, hava iyiden iyiye kararmaya başlamış, bu güzel anı bozmak için tüm doğa elinden geleni yapıyormuşcasına engel koyuyordu Oleksiy'nin önüne. Belki kendini küçük düşürmüştü daha bir dakika önce. Ama umrunda değildi. Ona bağlanıyordu git gide. Ophelia onunla oyun bile oynuyor olabilirdi. Ama ses tonu ve onunla içten konuşması tam tersi şeyleri söylüyordu. Kötü düşünceleri aklından çıkarıp, fısıldayan ağaçların eşliğinde Ophelia'nın beyaz yüzüne baktı. Mavi gözleriyle tüm yüz hatlarını inceliyormuş gibi görünüyordu belki. Ama O, kızda sadece sevgi görebiliyordu.
Uçsuz, bucaksız, kimsenin engel olamayacağı bir sevgi... | |
| | | Ophelia Liv Lynn
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 156 Yaş : 36 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11664 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 04/12/08
| Konu: Geri: Ve yeniden... Paz 28 Ara. 2008, 16:43 | |
| ''Özür dilerim, gerçekten. Benim için ç-çok değerlisin sen. Asla üzmek istememiştim seni...'' diyen kuzeyli oğlana kaçamak bir bakış fırlattıktan sonra manzarayla ilgileniyormuş gibi görünmeye devam etti. Aslında, tamamen birazdan duyacağı şeylere odaklanmıştı. Oleksiy'ye bakmamak için büyük çaba sarfediyordu, kırgınlığını anlamasını sağlamak için. Ama eğer şimdi ona bakarsa, tüm siniri buharlaşıp gidecekti. Zor kadını oynamak istiyordu biraz. Yine de, söyledikleri Liv'in gururunu okşamış, onu şaşırtmıştı. Gerçekten bu oğlan, ona değer veriyor olabilir miydi? Emin olamıyorsa da, söylediklerine inanmayı istiyordu içten içe. Hayatında ilk kez, biri tarafından kendisine değer verildiğini hissediyordu. Evet, "benim için çok değerlisin" diyen pek çok kişi olmuştu Liv'e, ama, bu söz onun için bir şey ifade etmemişti. Şimdi ise, Pavel bunu söylerken, onu duyabiliyor, hissedebiliyordu... Derken, ikinci kez, Oleksiy yanağından öptü Ophelia'yı. İkinci kez, hiç hissetmediği kadar garip ve önemli hissetmesine neden oldu bu. Uzun zamandır hissetmediği kadar iyi ve farklı. Sanki, kalbinde yılların açtığı boşluk bir anda doluvermiş gibi...
''Seni çok özledim.'' Ophelia, ilk başta cümleyi yanlış duyduğunu düşündü, ö-özlemiş miydi? Onu... Evet, Ophelia da özlemişti, hem de çok. Onu gördüğü, fakat konuşamadığı her an, ona duyduğu özlem kat kat büyümüştü. Peki, nereden çıkmıştı bu his şimdi, yıllardır buzdan kraliçeyi oynamışken bir anda tüm kalbinin ısındığını hissediyordu. İlk defa, birine dürüst olmak, onunla bir şeyler paylaşmak, ona zarar vermemek istiyordu. Fakat, nereye kadar giderdi ki bu böyle. Eninde sonunda, ona yalan söylemek zorundaydı, eğer onu kaybetmek istemiyorsa. Peki, söylediği yalanı yürütme gücü bulabilecek miydi? Sanmıyordu. Belki de her şeyi bırakıp Oleksiy ile bambaşka bir hayat kurmalıydılar. Düşüncesi bile komik, diye geçirdi aklından. Babasını öldüren o iğrenç yaratıkları savunan birinin yanına gidip, annesine mi benzemeliydi. Asla... Nasıl olup da bir Aydınlık Taraf savunucusuna kaptırmıştı kendini bilmiyordu, aslında, içten içe kızıyordu yaptığına, fakat engel de olamıyordu çünkü Oleksiy ile birlikteyken hissettiklerinden hoşlanıyordu, fazlasıyla. Kafasını kaldırıp baktığında, Pavel ile gözgöze geldi, gülümsemesine utangaç bir gülümsemeyle karşılık verip obsesif bir tavırla az önce oynamakta olduğu kadife çiçeği öbeğine verdi dikkatini.
Bir yandan, eliyle kadife çiçeklerine bulaşmış yağmur damlalarını silmeye uğraşıyor - sanki bir yararı olacakmış gibi- bir yandan da Oleksiy'ye kaçamak bakışlar fırlatıyordu. Pavel, utanmış görünüyordu, yüzünü diğer tarafa çevirmişti, karanlıkta saklanabilecekmiş gibi. Liv, bir şeyler söylemesi gerektiği kanısına varmıştı, fakat söyleyebileceklerini henüz kafasında toplayamıyordu. Artan karayel, iyice üşümesine neden olmuştu, ve bu da kafasını toplamasına pek yardım etmiyordu hani. "Sorun değil, kafana takma." dedi cesaret vermek istermişcesine. Sonra, bir kaç saniye duraklayıp devam etti, aslında, söyleyip söylememesi gerektiğinden emin değildi ama, şu saatten sonra susmak herhangi bir şey getirmeyecekti.. Uzanıp, oğlanın elini tuttu; "Ben de seni çok özledim..." | |
| | | Pavel Oleksiy Bazarov
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 281 Yaş : 34 Kan statüsü : Hem PureBlood Hem de A Rh + Galleon : 11660 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 07/12/08
| Konu: Geri: Ve yeniden... Paz 28 Ara. 2008, 17:09 | |
| Doğru mu duymuştu? O da özlenmişti işte. Günlerdir kafasını kurcalayan bir soruya cevap bulmuştu sonunda. O da ondan hoşlanıyordu. Hislerini tamamen açamamış olsa da ne hissettiğini biliyordu Oleksiy'nin bu beyaz tenli kız.
Elini tuttuğunda oğlanın yanaklarına kan hücum etmişti sanki. Midesinde garip bir kasılma ve tam kalbinin bulunduğu yerde bir sıkışma hissediyordu. Mutluluk damarlarında sanki kanla karışık dolanıyordu. Yağmur hüzünle yağarken o sevdiği kız elinden tutmuş şekilde oturuyordu. Hiç bitmesin istedi, sonsuza dek bu yağmur altında elele kalmak. Bugün sabah uyandığında ona akşam Ophelia'yla el ele yağmurda oturacaksın deseler, kendini astronomi kulesinden aşağıya atardı ama gerçekti işte. Kızın parmaklarını ve tenini hissediyordu elinin içinde. Bu sefer sıcaktı elleri. Sanki Oleksiy'i ısıtmak için ona gönderilmiş bir yıldızdı o. Şimdi yıldızını daha iyi tanımalıydı. Hakkında o kitaptan başka hiç bir şey bilmiyordu. Biraz morali bozuldu bu düşünceler aklına geldiğinde. Artık neredeyse gece karanlığı bastırmıştı ve ilk defa buna şükretti Oleksiy. Kızın, Oleksiy'nin gözlerinden geçen bulutları görmesi imkansızdı neredeyse. Yine de yenik düştü merakına, kimdi bu elinden tutan kız? kalbini harabeleri arasında yeniden çalıştıran bu kız kimdi gerçekte?
Düşünerek sordu bu sefer Oleksiy, büyü bozulacaktı belki. Ama bunu göze almalıydı eninde sonunda.
Senin hakkında öyle az şey biliyorum ki.. Kimsin sen gerçekte? Neden buradasın ve... benimlesin?
Son sorusunu biraz irdeleyerek sormuştu. Kendisi hakkında ne düşündüğünüde merak ediyordu çünkü. Elini daha kuvvetle kavradı şimdi kızın. Doğrudan gözlerinin içine bakıyordu. Cevap vermekten kaçınırsa eğer, yine bir çok soru işaretiyle başbaşa kalmak zorunda kalacaktı. Ve birazdan ayrıldıktan sonra yine bir kaç hafta daha Ophelia'nın yanına gideceğinden hiçte emin değildi.
Zamanlarının kısıtlı olduğunun farkına varmıştı Oleksiy. Onları koruyan bir akasya ağacının altında oturuyorlardı. Karanlık iyice bastırdığından zar zor seçiyordu artık Ophelia'nın yüzünü. Tedirgin hissetti kendini oldukça. Burayı pek sevmiyordu. Kasvetli ağaçlar, yağmur ve bu toprak kokusu iyiden iyiye kötü hissettirmeye başlamıştı Oleksiy'i. Rahatsızlıkla etrafına bakındı bir süre ve sonra tekrar Ophelia'nın düşünceli gözlerine odakladı gözlerini.
Gözleri pırıl pırıldı. Kayboldu düşüncelerinin içinde Oleksiy... | |
| | | Ophelia Liv Lynn
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 156 Yaş : 36 Kan statüsü : Safkan Galleon : 11664 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 04/12/08
| Konu: Geri: Ve yeniden... Ptsi 29 Ara. 2008, 01:48 | |
| Oleksiy'nin yüzüne baktığında, müthiş bir mutluluk ve heyecanın etkisinde olduğunu rahatça görebiliyordu. Fakat sonrasında, sanki ters bir şey olmuşçasına, yavaş yavaş bulutlandı gözleri. Bir şey düşünüyor olmalıydı, ve Ophelia, o an ne düşündüğünü bilebilmek için canını vermeye hazırdı. Soracak gücü yoktu, çünkü... Alacağı herhangi bir ters cevaptan deliler gibi korkuyordu. Canı acımaya bu kadar yatkınken, canını acıtacak herhangi bir şeyi duymaktansa kendini yalanlarla avutmayı tercih ederdi. Kendisiyle ilgili bir şeyi daha keşfediyordu ister istemez; Sevdiği, ya da kendini yakın hissettiği, insanlara karşı ne kadar güçsüz olduğunu...
Oleksiy'nin sesini tekrar işittiğinde, aslında söyleyeceklerini duymak istediğinden o kadar da emin olmadığı kanısına varmıştı. Fakat, ne olursa olsun duymak zorunda kalıyordu işte. Aslında, dinlemeden öylece yasak ormanın derinliklerine koşmak, orada gözden kaybolmak istiyordu. Fakat, hislerinin ve karambole geçirdiği günlerin yorduğu bedeni değil koşmak, yerinden kalkmasına bile izin vermeyecekti büyük ihtimalle. "Senin hakkında öyle az şey biliyorum ki.. Kimsin sen gerçekte? Neden buradasın ve... benimlesin?"
Sonunda, oğlanın gözlerindeki bulutların nedenini anlamış olmanın, ve bunun korktuğu şeyle alakası olmamasının verdiği rahatlık tüm zihninin ve bedeninin gevşemesine neden oldu. Aslında, belki böyle bir soruyu ters ya da itici karşılayabilirdi. Fakat, o kadar "en kötüsü"ne hazırlamıştı ki kendini, yanında kendisine yöneltilen soru oldukça masumane kalıyordu. İster istemez bir gülümseme belirdi dudaklarında. Tatmin edici bir açıklama yapması gerektiğini biliyordu. Açıkcası, tüm bu olanları öylece kabul etmek yerine, Oleksiy'nin, bunları sorgulaması, onun hakkındaki düşüncelerinde yanılmadığını da bir kez daha kanıtlıyordu. Derin bir nefes aldı;
"Evet, birbirimiz hakkında gerçekten az şey biliyoruz. Kısaca özetlemek gerekirse ben; Ophelia. Tam adım, Ophelia Liv Lynn. Norveç'te Fransız bir anne ve İsveçli bir babanın ikinci çocuğu olarak dünyaya geldim, Vikebukt'te. Babamın ölümünden abim annemi sorumlu tuttuğu için evi terk edip Chester'a yerleşti. Bir kaç sene sonra, Hogwarts'da okuyabilmek için ben de onun yanına geldim. Burada, Hogwarts'da olmamın nedeni, annemle iyi anlaşamamam. Abimin yanında daha rahat olabileceğimi düşündüm. Şu an burada olmamın nedenini soruyorsan, aslında anlatıp anlatmamam gerektiğinden emin olamasam da, sana dürüst olacağım... " Biraz duraksadı, boğazını temizledi. Oleksiy'nin yüzündeki ifadeyi görebilmeyi çok istese de iyiden iyiye çökmüş olan karanlık buna izin vermiyordu. Sonra, bu emelinden vazgeçip devam etti.
"Nedenini bilmesem de senden çok etkileniyorum. Seninle buluştuğumuz o günden sonra hep seni aradı gözlerim, ama ortalarda görünmüyordun. Ya da beni farketmiyordun... Pek çok şey düşünmeme neden oldu bu davranışların, ve sana açılmakta yanlış yaptığımı düşünmeye başlamıştım. Açıkcası, bundan sonra ne yapmam gerektiğini oturup düşünmek, ve fırtınanın tadını çıkarmak için geldim buraya... Şu anda yanındayım, çünkü beni burada otururken gördün ve yanıma geldin. Eğer daha önce gelmiş olsaydın, o zaman da yanında olacaktım. Ya da, bundan sonra her geldiğinde -tabii gelmeyi istersen- yanında olacağım... Peki ya sen kimsin? Neden burada benimlesin?"
Ne cevap alacağını kestiremediğinden iyice stres olmuştu. Islak toprağın kokusuna, az önce oynamakta olduğu kadife çiçeği öbeğine ve etraflarını sarmış olan kasvetli ağaçlara vermeye çalıştı dikkatini. Fakat, şu anda hiçbir şey onu konudan uzaklaştıramıyordu. Gitgide soğuyan havanın aksine yüzünün alev alev yandığını hissediyor, karnına saplanan ağrılar da durumuna pek yardımcı olmuyordu. | |
| | | Pavel Oleksiy Bazarov
Ruh hali : Mesaj Sayısı : 281 Yaş : 34 Kan statüsü : Hem PureBlood Hem de A Rh + Galleon : 11660 Ekspresso Puanı : 0 Kayıt tarihi : 07/12/08
| Konu: Geri: Ve yeniden... Ptsi 29 Ara. 2008, 16:44 | |
| Sorusunu sorduğunda Ophelia'nın tavrında gözle görülür bir değişiklik gözlemledi Oleksiy. Sanki çok daha kötüsünü bekliyormuşta, bu sorumu cevaplamak ona çocuk oyuncağı gelmiş gibi... İster istemez biraz güveni kırıldı Oleksiy'nin elinde olmadan. Neden böyle hissettiğini bilmiyordu ama kızla ilgili bir şeylerin ters gittiğinden şüpheliydi. Kız derin nefes alıp anlatmaya başladığında dikkatini ona vermeye çalışarak dinledi.
"Evet, birbirimiz hakkında gerçekten az şey biliyoruz. Kısaca özetlemek gerekirse ben; Ophelia. Tam adım, Ophelia Liv Lynn. Norveç'te Fransız bir anne ve İsveçli bir babanın ikinci çocuğu olarak dünyaya geldim, Vikebukt'te. Babamın ölümünden abim annemi sorumlu tuttuğu için evi terk edip Chester'a yerleşti. Bir kaç sene sonra, Hogwarts'da okuyabilmek için ben de onun yanına geldim. Burada, Hogwarts'da olmamın nedeni, annemle iyi anlaşamamam. Abimin yanında daha rahat olabileceğimi düşündüm. Şu an burada olmamın nedenini soruyorsan, aslında anlatıp anlatmamam gerektiğinden emin olamasam da, sana dürüst olacağım...
Biraz durakladıktan sonra devam etti açık tenli kız.
"Nedenini bilmesem de senden çok etkileniyorum. Seninle buluştuğumuz o günden sonra hep seni aradı gözlerim, ama ortalarda görünmüyordun. Ya da beni farketmiyordun... Pek çok şey düşünmeme neden oldu bu davranışların, ve sana açılmakta yanlış yaptığımı düşünmeye başlamıştım. Açıkcası, bundan sonra ne yapmam gerektiğini oturup düşünmek, ve fırtınanın tadını çıkarmak için geldim buraya... Şu anda yanındayım, çünkü beni burada otururken gördün ve yanıma geldin. Eğer daha önce gelmiş olsaydın, o zaman da yanında olacaktım. Ya da, bundan sonra her geldiğinde -tabii gelmeyi istersen- yanında olacağım... Peki ya sen kimsin? Neden burada benimlesin?"
Oleksiy kızın söylediklerini kafasında tarttı. Pek abes bir şey görmemişti. Aile kavgaları büyücü dünyalarında sık rastlanan bir şeydi. Her ne kadar babasının neden öldüğünü merak etse de önce Ophelia'nın sorusunu yanıtlaması gerektiğini biliyordu.
'' Ben bir bahar sabahı doğmuşum. Rusya Volgograd'da. Çiftliğimiz varmış eskiden. Orayı hayal meyal hatırlıyorum ya da rüyalarımda bazen görüyorum hala. Sibirya kurtlarını ehlileştiriyordum hep, seviyordum onları küçükken. Sanırım patronus'umda çok nadir cismani şekilde yapabildiğimde 'Kurt' olmasının sebebi bu. Neyse, bildiğin gibi ben 7 8 yaşlarımdayken gece karanlık güçlerce evimize bir saldırı oldu. Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen' in müritleri tarafından. Babamın sanıyorum ki ZümrüdüAnka için çalışması ve kuzeyin istihbaratından sorumlu olmasından dolayı saldırdılar evimize. Anlattıklarına göre 7 ölüm yiyen meralarımızı ateşe verdikten sonra saldırmışlar, önce annemi sonra babamı öldürmüşler. Bense yatağımın altında saklanıyordum o zaman. Tüm geceyi aydınlatan alevler penceremden görünüyordu. Beni bulacaklarını düşünüyordum ama kimse odama gelmedi. İşlerini bitirip gitmişler sadece. Sonrası yetimhanede geçirdiğim yıllar işte. Pek anlatmaya değer bir şey yok. Yalnız geçirdim St. Petersburg'daki düşkünler evinde. Sonrasında bir mektup geldi ve kendimi bu şatoda buluverdim. ''
Anlatmıştı işte hepsini. Hayatını mahveden insanlar aklına geldiği içinse biraz sinirlenmişti. Dişlerini sıktı ve konuşmasına devam etti.
O günden sonra amacım yetkin bir büyücü olup Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen karşısında savaşmak oldu. Senin yanında olmamın sebebi ise, bana bu okulda demek bile yanlış olur, hayatımda en yakın davranan kişi olman, bu yüzden benim için bu kadar değerlisin...
Karanlık iyice bastırdığından artık Ophelia'nın yüzü dahi görünmüyordu. Boştaki eliyle asasını çıkarıp 'Lumos' diye fısıldadı. Parlak ışık hüzmeleri etrafı aydınlattığında Ophelia'nın gözlerini üzerinde buldu ona baktı korkmadan ilk defa. Güvenmek istemişti, güvenmişti ve anlatmıştı herkesten sakladığı sırlarını. Hata mı yoksa doğru bir şey mi yaptığını zamanla anlayacaktı. Bekledi rüzgarın ıslık gibi uğultusunu dinleyerek, zaten tek yapması gereken şey artık beklemekti. Hiç bir sırrı yoktu Ophelia'ya. Herşey ona bağlıydı artık. | |
| | | | Ve yeniden... | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |